e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Sabah Dersi Materyalleri > Kabala Kütüphanesi > Sabah Dersi 2021 > Sabah Dersi Materyali – İbur ve Yenika – 28 Temmuz

Sabah Dersi Materyali – İbur ve Yenika – 28 Temmuz

1) Baal HaSulam, On Sefirot Çalışması, Bölüm 9, İç Gözlem, Madde 82

Bilgelerimiz, İbur’a (Nidah 30) ilişkin olarak, onun başına bir mum yakıldığını, dünyanın bir ucundan diğer ucuna  kadar gördüğünü ve tüm Tora’nın kendisine öğretildiğini söylediler.

2) Rabaş, Makale 31, Yenika ve Ibur Meselesi (1986)

Yaradan’ın hizmetine giriş, İbur (ana rahmine düşme) hâlidir; burada kişi kendi özünü iptal eder ve yazılmış olduğu gibi annesinin rahmine girer: “Oğlum, babanın talimatını dinle ve annenin öğretisini terk etme”. Bu, “Bina’ya anne diyeceksin” sözünden kaynaklanır. Yani, kişi Malhut adı verilen, “kendini sevme” olan ilk durumunu iptal eder ve kabı Bina adı verilen ihsan etme koşuluna girer.

Kişi doğmadan önce, yani ruh bedenine inmeden önce bu ruhun Yaradan’a bağlanmış olduğuna inanmalıdır ve şimdi geri dönmeye ve inmeden önce olduğu gibi O’na bağlanmaya can atar ve buna İbur denir, yani kişi özünü tamamen iptal eder.

3) Rabaş, Makale 26, Çalışmada, “Tanrı Gibi Kutsal Olan Yoktur, zira O’ndan Başkası Yoktur,” Ne Demektir? (1990)

Ubar’ı Over [geçiş] kelimesine göre yorumlamalıyız, bu, alma kaplarını kullanmaktan, yalnızca ihsan etmeyi hedefleyebilen Kelim’i [kapları] kullandığı Keduşa derecesine geçişteki ilk durumdur. Aksi takdirde Kelim kullanılmaz.

Buna göre, Ibur en önemlisidir. Maddesellikte olduğu gibi, bir kadın hamile kaldığında, doğuracağı da kesindir. Bu nedenle, tüm endişe kadının gebe kalmasıdır. Daha sonra, kadın genellikle doğurur.

4) Rabaş, Not 179, Ibur-1

Kırık ve ölü Kelim [kaplar], onların ışıklarını aldığı Reşimot [hatıralar] aracılığıyla bir İbur için kıvılcımlarla yükselir.

Örneğin, Adam Harişon’un günahından sonra, yaratılmış olan varlık, kırık Kelim olarak düşünülür ve ölüdür; yani, hayatın hayatından ayrılmış oldukları için onların Kelim’i yalnızca kendileri için almak koşulundadırlar. Onlarda kapları yeniden canlandırmak için aşağıya inen yansıyan ışığın (Ohr Hozer) yalnızca kıvılcımları vardır ki böylece onlar yükselip ölümden diriltilsinler diye.

Bu kıvılcım, bir Keduşa [kutsallık] kıvılcımıdır ve Ohr Hozer’in bir kalıntısıdır. Onu yükseltmeliyiz yani, MAN yükseltmek anlamında “yükseltmek” denilen ihsan etmek için onu almalıyız. Bununla, Ohr Hozer, Kelim’i ışıklarını (Ohr Yasar [Direkt Işık]) kıyafetlendirecek bir ölçüde doldurduğunda üzerine dolumun geldiği bir Masah [perde] ve Aviut [kalınlık] yapılır.

5) Rabaş, Makale 22, “Kadın Gebe Kaldığı Zaman” (1986)

Kendini sevmekten çıkmak ve ihsan etme çalışmasına başlamak istemek, yaşamış olduğu her durumu bırakmak, her şeyden vaz geçmek ve daha önce hiç bulunmadığı bir alana girmek gibidir. Bu nedenle, doğduğundan bu yana edindiklerine yabancı olan yeni nitelikler kazanana kadar, kişi gebelik durumundan, hamilelik aylarından geçmelidir.

6) Rabaş, Makale 38, Çalışmada, “Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır,” Nedir

Yenika’dan önce İbur (gebelik) gelir, yani yukarıdaki onu ıslah eder. Kişi doğmadan önce anne karnında olduğu gibidir, kendini annesine eğer, sıfırlar, kendine ait hiçbir fikri olmaz. Yüce bilgelerimizin dediği üzere, “annesinin içinde ve henüz doğmamış olan annesinin yediğini yer,” herhangi bir soru sormak ya da kendi başına bir şey yapmak için kendi başına hiçbir varlığı yoktur. Ve buna o dilsizdir soru sormak için ağzı yoktur denir.

Gözleri kapalı, mantık ötesinde yürüyebilen kişi ve bilgelerin hikmetine inanır ve sonuna kadar ilerleyebilir. Buna İbur denir zira ağzı yoktur.

7) Rabaş, Makale 31, Yenika ve İbur Meselesi (1986)

İbur, kişinin geçici olarak kendi bencilliğinden çıkması (Maavir) ve “Şimdi kendi çıkarlarımı düşünmek istemiyorum, ayrıca, benim için en önemli şey olmasına rağmen, aklımı da kullanmak istemiyorum,” demesidir. Yani bu, anlamadığım bir şeyi yapamam -her şeyi yapabilirim, ama bunun bana faydasını anlamak zorundayım– anlamına gelir. Ancak yine de şöyle der: “Şimdi, geçici olarak şunu söyleyebilirim; aklımı kullanmamayı üstleniyorum, buna kararlıyım. Aksine, mantık ötesinde, bilgelere inanıyorum, dünyadaki herkesi İlahi Takdir ile gözeten bir yönetici olduğuna inanıyorum” der.

8) Rabaş, Makale 38, Çalışmada ‘Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır’ Nedir? (1990)

İbur’un anlamı, şu yazılanlardaki gibidir (On Sefirot Çalışması, bölüm 8, madde 17): ‘Mümkün olan en kısıtlanmış Katnut (küçüklük/bebeklik) olan, Malhut seviyesine ‘İbur’ denir. Bu sözcük, Evra (öfke) ve Dinin (Aramice: yargılar) sözcüklerinden gelir, şöyle yazıldığı gibi: ‘Ve Rab, senin hatırına, içimde döllendi’.

‘Öfke ve yargılar’ sözcüklerinin ne anlama geldiğini yorumlamalıyız. Kişi, kapalı gözlerle, mantık ötesi gittiğinde, bedeni, bu çalışmaya direnir. Bu nedenle, kişinin her zaman üstesinden gelmek zorunda olması, gerçekte ‘öfke, gazap ve sıkıntı’dır. Zira her zaman üstesinden gelmek ve üsttekinin önünde kendini iptal etmek, üstteki onunla istediğini yaptığından, zor bir iştir. Buna, mümkün olan en kısıtlanmış Katnut, ‘İbur’ denir.

9) Rabaş, Not 799, Yeni Ayın Doğuşu

İbur itaatsizlik ve öfke kelimelerinden gelir. Yani kişi, şunun üstesinden gelmelidir; Cennetin krallığı onun için bir nokta gibi olduğu zaman, yani Cennetin krallığını edinmek, ona parlamadığı zaman sevinçli olmalıdır. Söylendiği üzere, “Yaradan’a sevinçle hizmet et,” üzüntü içinde olsan bile.

Ve İbur meselesi budur, dünyevi hayatta olduğu gibi, kişi hamileliğe girdiği zaman ve daha sonra gerekli koşullar içinde bir bebek doğar.

Bunun gibi, kişi çalışmaya girdiği zaman, Yaradan’dan ne kadar uzak olduğunu görür ve bu, ona acı verir, bu koşula Katnut ile ödüllenmek denir, yani kişi kendi küçüklüğünü hisseder ve buna eksik (boş) Kli denir. Daha sonra, bu ölçüde, kabın ölçüsüne göre ışığı edinebilir ki buna Gadlut denir.

10) Rabaş, Makale 31, Yenika ve İbur Meselesi (1986)

İbur, kişi kendi yönetiminden Yaradan’ın yönetimine geçtiği anlamına gelir. Ancak geçici olarak değil, yani gerçekten sonsuza dek kendisini sıfırlamak, iptal etmek istemektedir, ancak şimdi sonsuza kadar sıfırlamanın olabileceğine inanamaz, geçmişte pek çok kez olabileceğini düşünmüş ama sonra bu seviyesinden tekrar çöplüğe düşmüştür.

Ancak kişi “yarın ne yiyeceğiz” konusunda endişelenmemeli, yani derecesinden düşeceğinden emin olmamalı, çünkü bu bir inanç eksikliğidir. Bunun yerine, “Rabbin kurtarışı göz açıp kapayana kadar” sözüne inanmamız gerekir. Kişi kendisini geçici olarak geçersiz kılar, ancak sonsuza dek sıfırlanmış kalmak isterse, bundan kişinin İbur’un değerine sahip olduğu sonucu çıkar.

11) Rabaş, Makale 31, Yenika ve Ibur Meselesi

Kişi, kısa bir süre için kendisini iptal edebildiğinde ve o zaman “şimdi kutsallığın önünde kendimi iptal etmek istiyorum,” der. Yani şu anda kendini-sevmeyi değil Yaradan’ı memnun etmeyi düşünmek ister. Henüz hiçbir şey hissetmese bile, Mantık ötesinde inanır ki, Yaradan her ağzın duasını duyar, O’na göre küçük ya da büyük eşittir, büyüklerin en büyüğüne yardım edebildiği gibi aynen küçüklerin en küçüğüne de yardım edebilir.

Buna İbur durumu denir, kişinin kendi yönetiminden Yaradan’ın yönetimine geçtiği anlamına gelir.

12) Rabaş, 65. Mektup

Kişi, Yaradan’ın kendisine O’nun önünde tamamen kendini feshetme arzusu vermesini istediğine karar vermelidir, yani kendi yetkisi altında herhangi bir arzu bırakmayacak ve içindeki tüm arzular sadece Yaradan’a ihtişam vermek için olacaktır.

Bir kez tam iptale karar verdiğinde, Yaradan’dan bunu başarması için yardım ister. Bu demektir ki, aklı ve arzusu Yaradan önünde iptal olmaya hemfikir olmasa da, Yaradan’a O’nun önünde iptal olmak için dua etmelidir. Buna “tam dua” denir, yani kendisi için bir şey istemeden Yaradan’ın ona tam bir arzu vermesini ister ve daima erdemlik içinde kalmak için Yaradan’a yakarır.

13) Rabaş, Makale 31, Yenika ve Ibur Meselesi (1986)

Çalışma, maneviyatta küçük bir hizmeti takdir ederek çalışmanın önemini yükseltir. Bu yolla daha sonra, Krala hizmet etmenin önemini Yaradan’a hizmet etmeyi takdir edebilmenin bir yolunun olmadığını söyleyebileceğimiz bir noktaya kadar yükseltmekle ödülleniriz. Buna İbur denir.

14) Rabaş, Makale 31, Yenika ve Ibur Meselesi (1986)

Iki şeye ihtiyacımız var: Birincisi Katnut olan tasvir gücü, ikincisi ise, İbur’u ziyan olmaması için, düşüğü engelleyen alıkoyma gücü. Tasvir gücüne ihtiyacımız var, -çünkü Kli olmadan bir ışık olmadığı, yani eksiklik olmadan doluş olmayacağı-  kuralı var, bu nedenle Katnut yoksa asla Gadlut olmayacaktır.

Bununla birlikte, eksiklik hissimizi tutmaya devam etmek zorundayız, çünkü eksiklik, kişinin hala tamam olmadığı için acı duyması anlamındadır. Acıya dayanmanın zor olduğu bilinir. Eğer kişi bu acının bir sonu olmadığını görürse bu mücadeleden kaçar. Dolayısıyla ona bütünlük kazandırmalıyız ve böylece tutunabilir ve (kötü) eğilimle savaşından kaçmaz.

15) Rabaş, Makale 18, Çalışmada kişinin sağ elini solun üstünde yükseltmesi nedir? (1991)

ARI, “İbur’da tasvir eden kuvvete ve alıkoyucu kuvvete ihtiyacımız var” diyor. İbur, bunun insanın Keduşa’ya girişinin başlangıcı olduğu anlamına gelir. Betimleme kuvveti gerçeği gösterir, çalışmanın bir tasviri, yani içinde bulunduğu durum hakkında iyi bir tasviri varsa ve çalışma onun için parlıyorsa, çalışmaya baktığında nasıl bir forma sahip olduğu, bütünlük içinde olup olmadığı, ihsan etmek için mi çalışıyor, yoksa ihsan etmek için çalışmak istemiyor mu, olduğunu görür.

16) Rabaş, Makale 31, Yenika ve Ibur Meselesi (1986)

İbur sırasında, tasvir gücünün yalnızca Katnut olduğu, Tora ve Mitzvot’u herhangi bir niyetle zar zor yerine getirebildiği zaman, bunun çok önemli olduğuna inanmalıdır.

17) Rabaş, Makale 31, Yenika ve Ibur Meselesi (1986)

Hazırlık döneminde var olan, tasvir eden gücü açıklayalım. İbur’un tasviri Katnut’tır; bu, sadece ihsan kaplarında, Tora ile iştigal ederken, her şeyi ihsan etmek için yapmayı amaçlıyor demektir.

Yani şimdi, Yaradan’a ve O’nun yüceliğine inandığı için Tora ve Mitzvot ile meşgul olur. Bundan sonra tüm zevki Kral’a hizmet etmeyi üstlenmektir ve bunu büyük bir servet edinmek olarak kabul eder, sanki tüm dünya ona bakıyor ve onu kıskanıyormuş gibidir, sanki en yüksek dereceye yükselmiş ve hiç kimsenin almadığı bir ödülle ödüllenmiş gibidir. Doğal olarak, mutlu olur ve dünyada kötü hiçbir şey hissetmez; aksine tamamen iyi bir dünyada yaşar.

18) Rabaş, Makale 18, Çalışmada kişinin sağ elini solun üstünde yükseltmesi nedir? (1991)

Engelleme kuvveti şudur; betimleme gücü, kişiye gerçeği gösterdiği zaman, çalışmanın başlangıcı olan, İbur zamanında, kişinin, kusurları kesinlikle gördüğü ve orada Sitra Ahra için bir tutunma olduğu zaman, kişi engelleme kuvvetine sahip olmalıdır ki böylece doğmamış olan, iptal olmasın, yani Sitra Ahra’ya düşmesin. Ve şu durumu engellemek, bir kusur olsa bile, düşük olmaması için, betimleyici güç, bu çalışmanın formunu gösterir ve bu engelleyici güce ‘sağ’ denir. Kişi bütünlüğe geçtiği için, yani ‘kişi sahip olduklarıyla mutlu olmalıdır’, diyen bilgelere -inandığı için, Tora ve Mitzvot’da sahip olduğu herhangi bir kavrayış, onun için büyük bir ödül sayılır. Çünkü, onun sahip olduğu kadar zayıf bir kavrayışa bile, sahip olmaları için, Yaradan’ın onlara düşünce ve arzu vermediği insanlar olduğunu görür. Buna, ‘engelleyici kuvvet’ denir, böylece kişi çalışmadan düşmez ve daha sonra doğar. Yani, kendisini İbur’da, çalışmanın başlangıcında tutarak, kişi bu çalışmada, sol ve sağ olmak üzere iki çizgiye sahip olur, doğmuş olmakla ödüllendirilir ve kutsallıktaki ‘Yenika (süt bebeği)’ koşuluna ulaşır. Böylece betimleyici güç ve engelleyici güç vasıtasıyla, Keduşa’da tam bir yeni doğan olur.

19) Rabaş, Makale 3, Gerçeğin Ve İnancın Anlamı (1985)

Maneviyatta, Ibur’da iki anlayış vardır:

  1. Ibur’un gerçek formu olan Katnut (küçüklük) derecesi. Ancak, sadece Katnut’a sahip olduğunda, bu eksiklik olarak kabul edilir: Kutsallıkta eksikliğin olduğu yerde Klipot’a (kabuklar) tutunma olur. Klipot düşüğe sebep olur—manevi embriyo Ibur aşaması tamamlanmadan düşer. Bu sebeple orada bütünlüğü, yani Gadlut’u (yetişkinlik) sağlayacak engelleyici bir unsur olmalıdır.
  2. Ancak henüz Katnut’u doğru şekilde almaya uygun değilken, yeni doğana Gadlut derecesinin nasıl verildiğini anlamak zorundayız, çünkü halen daha ihsan etme Kaplarına sahip değildir. Bunun cevabı şudur: Atalarımız der ki, “Annenin karnındaki embriyo, annenin yediğini yer.”

20) Rabaş, Makale 3, Gerçeğin Ve İnancın Anlamı (1985)

“Bir embriyo annesinin karnıdır.” Bu demektir ki, embriyo annenin bir parçası olduğundan, Ibur kendi adını hak etmez, annesinin yediğini yer, yani annenin Kabına aldığı her şeyi alır. Embriyonun Gadlut’u almaya uygun Kabı olmadığı halde, bunu üst olanın, yani annenin Kabında alabilir, çünkü o tamamıyla annesinin önünde iptal olmuştur ve kendi başına bir otoritesi yoktur. Buna Ibur denir, Üst Olanın önünde tamamen iptal olmak.

Sonra Gadlut’u edindiğinde, bütünlük içinde olur. Orada Klipot’a tutunma yoktur ve bu sebeple ona “alıkoyma gücü” denir.

21) Rabaş, Makale 837, İbur-2

İbur Alef [ilk gebe kalma], kişinin yukarıdan bir uyanış alması gibidir, yukarıdaki tarafından yapılır. Ibur Bet [ikinci gebe kalma], alttakinin, aldığı uyanışın gücüyle kendi başına çalışması gerektiği anlamına gelir. Başka bir deyişle, üstten aldığı uyanış yoluyla eklemeli ve kendi çabası ile çalışmalıdır. Aksi takdirde her şeyini kaybeder ve siyah bir nokta haline döner, yani maneviyatı parlamayan karanlık olarak kabul edilir.

22) Rabaş, Not 587, Üstteki Alttakinin Amacını İnceler

Aşağıdakinin çalışmasının kökü alma arzusudur ve MAN denen dua yükselir ve sonra üstteki bu MAN’ı düzeltir ve üzerine Masah’ın gücünü yerleştirir, bu, amacının ihsan etmek olduğunu, aşağıdakinin kendisi hakkında bilgi sahibi olmadan önce bolluğu erteleme arzusudur.

Yani, yukarıdaki, alttakine, ihsan etme arzusunda güzel bir tat ve zevk bahşeder, bu da alttakinin O’nun yüceliğini hissetmesini sağlar. İşte o zaman O’nun huzurunda kendini hükümsüz kılmanın ve O’nun huzurunda varlığını iptal etmenin değerli olduğunu anlamaya başlar. Sonra, gerçekte var olan her şeyin sadece O istediği için olduğunu, Yaradan’ın alttakinin var olmasını istediğini, ama kendisi için varlığını iptal etmek istediğini hisseder. Bundan sonra, hissettiği tüm canlılık kendisi için değil, Lişma (O’nun rızası için) olarak kabul edilir.

Bunu hissettiğinde, zaten MAN’ın ıslahına sahip olduğu ve daha sonra MAD’i almaya da uygun olduğu kabul edilir, çünkü aralarında artık bir zıtlık yoktur, zira alttaki de  kendi yararını değil, üsttekinin yararını ister.

23) Rabaş, Makale 26, Çalışmada, “Tanrı Gibi Kutsal Olan Yoktur, zira O’ndan Başkası Yoktur,” Ne Demektir? (1990)

Bizim için zor olan asıl şey Ubar’a girmektir, yani alma arzusu onun içinde “ihsan etme arzusu” adı verilen farklı bir arzu alacaktır. Bir kişi Ubar durumu ile ödüllendirildiğinde, yani alma arzusunun içine ihsan etme arzusu girdiğinde, bu Yaradan’ın bir form içinde bir form oluşturması diye kabul edilir.

Bir form içinde bir form oluşturmanın harikalığını anlamalıyız. Bizim yorumladığımıza göre bu büyük bir yenilik, gerçek bir mucize, çünkü doğaya aykırı çünkü doğayı ancak Yaratan değiştirebilir, bu insanın elinde değildir. Bu, Yaradan’ın ihsan etme biçimini, alma biçimi olan anne biçiminde oluşturduğu yeniliktir. Buna Yaradan’ın verdiği Keduşa denir.

Dünyada doğayı değiştirip insana doğası gereği gelen Kli’yi [kap] yapabilen hiç kimse olmadığı için, “Rab kadar kutsal yoktur, çünkü Senden başkası yoktur” denilir, alma arzusu, böylece “ihsan etme arzusu” olarak adlandırılan farklı bir doğaya sahip olur.

24) Rabaş, Makale 26, Çalışmada, “Tanrı Gibi Kutsal Olan Yoktur, zira O’ndan Başkası Yoktur,” Ne Demektir? (1990)

Bir kişi Keduşa’ya girdiğinde ilk başlangıç ​​Ubar’dır. Bu, Yaradan’ın önceki formun içinde, bir ihsan etme formu oluşturduğu anlamına gelir, bu anne olan “alma kapları” olarak adlandırılır. Alım kapları içinde, insan doğar. Daha sonra insan, tüm eylemlerinin Yaradan için olması anlamına gelen Keduşa’ya döner.

Öyleyse, ona ihsan etme kaplarını kim verdi? Öğrendiğimiz gibi, Keter’in Aviut’una [kalınlığı] Şoreş’in Aviut’u ve Ubar’ın Aviut’u denir. Şoreş [kök], yarattıklarına iyilik yapmayı arzulayan Yaradan’dır. Kişi Keduşa’nın birinci niteliğini aldığında, ihsan etme kaplarını alır, yani ihsan etme kaplarında ihsan etmeyi hedefleyebilir.

Buna Yaradan’ın “bir form – yani ihsan etme formu – oluşturması” denir, şöyle ki bu ona Keduşa’ya bağlanmadan önceki hali olan annesinin formu içinde ihsan etme gücünü vermesidir. Önceki duruma “anne”, bir sonraki duruma İbur denir.

25) Rabaş, Makale 9, Ve Çocukları Onun İçinde Mücadele Ettiler

Baal HaSulam bu çalışmanın düzenidir der. Çalışmanın başlangıcına Ibur (döllenme) denir. Kişi Tora’nın kapılarından geçtiğinde içindeki Yakup uyanır ve Tora yolunda yürümeyi arzular. Putperestlik kapılarından geçtiğinde ise içindeki Esaf dışarı çıkmak için uyanır.

İnsan doğuştan “kendini-sevme” denilen alma kaplarına sahiptir, bu kötü eğilimdir. Kalpteki nokta ise iyi eğilimdir. Kişi ihsan çalışmasına başladığında sürekli olarak yükselişler inişler deneyimler. Çevreden etkilenir ve üstesinden gelemez.

Dolayısıyla putperestlik kapılarından geçtiğinde, yani kendini-sevme aşamasındaki bir çevreye geldiğinde içindeki Esaf, kötü eğilim uyanır ve bedeni ele geçirir. Bugün be gün sürekli olarak tekrarlar. Böylece kendini-sevme haricinde hiçbir şey yapamaz hale gelir.

Oysa ihsan aşamasındaki bir çevreye geldiğinde içindeki Yakup uyanır ve ifşanın gizliliğinden çıkar. Bu sırada ihsan çalışması bedene hükmeder.

26) Rabaş, Makale 223, Çalışmaya Giriş

Kişi, Lo Lişma denen dereceye ulaştıktan sonra, harika bir şeyle ödüllendirilir. Yani, kişi kendisi için hiçbir endişesinin olmadığı, bunun yerine bütün hesaplamalarının ve düşüncelerinin gerçek olduğu, yüksek bir safhaya ulaşır.

Bu, kişinin niyetinin, gerçek realiteye göre, kendini tamamen iptal etmek olduğu anlamına gelir. Burada, yalnızca Kral’a hizmet etmesi gerektiğini düşünür. Çünkü, Kral’ın ihtişamını, büyüklüğünü ve önemini hisseder. Sonra, kendini unutur, yani kendisi hakkında endişe duymasına gerek yoktur, çünkü kişinin ‘kendi benliği’ ile ilgili görüşü, Yaradan’ın realitesini, ışığını hissettiğinde, bir mumun bir meşalenin önünde iptal olması gibi, iptal olmuştur. O zaman, kişi, Yaradan’ın memnuniyeti demek olan, Lişma yönündedir. Ve bütün isteği ve kaygısı, kendi varlığını, alma arzusunu, hiç hesaba katmadan, Yaradan’ı nasıl memnun edeceğiyle ilgilidir. O zaman kişi, “ihsan etmek için, ihsan etme” koşulundadır.

27) Rabaş, Makale 31, Yenika ve İbur Meselesi (1986)

İbur [döllenme/gebelik], Yenika [emzirme], Mochin [yetişkinlik/büyüklük] üç derecedir. Kişi bir kez Keduşa’ya [kutsallık] girmekle ödüllendirildiğinde, onları edinmeye başlar. Bunlara İbur’da Nefeş, Yenika’da Ruah ve Mohin’de Neşama denir.

Bununla birlikte, çalışmaya hazırlık sırasında bile, kişi sürekli olarak Keduşa’ya kabul edilme ile ödüllendirilmeden önce, bu meseleler halen geçerlidir.

28) Baal HaSulam, Gebelik ve Doğumun Anlamı

İnsan anlayışında yukarıdan aşağıya ilerleme vardır, yani anneden, atalarının otoritesinden çıkıp, tamamen kendi otoritesine girene kadar, atalardan, anneden başlayan yavaş ilerleme.

Sonrasında, aşağıdan yukarıya ilerleme, yani atalarının formunu tamamen bıraktığı, halen annesinin göğüslerine bağlı iken, atalarının en son formunda tamamlanana değin, emzirme dönemi başlar.

29) Rabaş, Makale 38, Çalışmada, “Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır,” Nedir? (1990)

“Doğum” ve Yenika. O zaman, zaten bir ağzı vardır, yani kendi yetkisine sahip ve ne yaptığını zaten biliyordur. Kendi başına olduğu kabul edilen kendi seçimlerini yapma izni zaten vardır. Bu, Keduşa’da zaten kendi yetkisine sahip olduğunda aydınlanan Ruah’ı almak olarak kabul edilir.

30) Rabaş, Makale 38, Çalışmada ‘Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır’ Nedir? (1990)

Konuşma, kişi, maneviyatta zaten Yenika’ya sahip olduğunda ve Keduşa’dan beslendiğini hissettiğinde, ifşa etmek demektir. Çünkü Hesed (merhamet) niteliği, ihsan etmek olduğundan, kişi, ihsan etme kaplarıyla ödüllendirildiğinde ve bütün eylemleri Yaradan adına olduğunda ve kendi menfaati için hiçbir endişesi olmadığı zaman, sütle beslenmek Hasadim’e işaret eder. Bu, Hesed niteliği olarak kabul edilir

31) Rabaş, Makale 38, Çalışmada, “Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır,” Nedir? (1990)

İbur’da, o hareketsiz anlamına gelen Nefisha [dinlenme/hareketsizlik] kelimesinden gelen, bağımsız bir hareketi olmayan ancak her harekette üstteki onu hareket ettiren Nefeş’e sahipti.

O sırada Elokim’den tam bir isim alır, yani İbur’dadır, Elokim’de [Tanrı] İlem’dedir [sessiz], yani kendi yetkisine, yani çalışmaya sahip değildir, aksine her şey yukarıdakine atfedilir. Doğduğunda ve Keduşa’da kendi Yenika’sına sahip olduğunda, tam adı Elokim’dir. Bu, kendi bakış açısına göre dilsiz olanın artık dolu olduğunun imasıdır. Yani Elokim’den Yod-Hey ile ödüllendirilmiştir.

32) Rabaş, Not 233, Yenika Hakkında

İki şeyi ayırt etmeliyiz: Yenika’da [emzirme] bebek, emzirenin rızası olmadan ememez. Başka bir deyişle, emziren kişi bunu yapmayı kabul etmelidir. Bu, yiyeceğin zaten hazırlandığı ancak kişinin onları elde etmesi gereken yemekten farklıdır. Tersine emzirmeyle, altta olan besinini çıkarır.

Üsttekinin alt olanın emmesine yardımcı olması gerekiyorsa, bu alttakinde bir eksiklik olarak kabul edilir. Alttakinin yiyeceğini çıkarması gerekse de kesinlikle üsttekinin rızasına ihtiyacı vardır. Aksi halde, onun iradesi dışında, bu Yenikayla ilgili söz konusu değildir.

Fakat önceden hazırlanmış yiyeceklerle, bebeğin onları verenin farkında olmadan, hatta verenin rızası olmadan alması mümkündür. Bu, verenin farkında olmadan emmenin imkânsız olduğu emzirmeden farklıdır. Daha doğrusu tüm emzirmesi verenle birliktedir. Onun yiyeceği, yanında veren olmadığında, artık yiyecek olarak kabul edilmez.

33) Rabaş, Not 233, Yenika Hakkında

Yenika’da aşağıdakileri idrak etmeliyiz:

1) Bolluk daima verenle birlikte gelir. Bolluğun alındığı sırada veren orada durmuyorsa, bu Yenika sayılmaz, çünkü anne olmadan çocuk emziremez. Ancak geri kalan yiyeceklere gelince, yiyecek sahibi yiyeceğin yanında dursa bile onları almak mümkündür.

2) Besinler anne sütünde olmasına rağmen, ortaya çıkışı bolluğun alınmasıyla birlikte gelir. Bu, sütü alan bebek olmadan sütanneden çıkarsa, bu artık emzirme sayılmaz anlamına gelir. Daha ziyade, emzirme bebeğin emmesiyle birlikte sütün dışarıya doğru açığa çıktığı zamandır.

3) Bolluk bir akışta dökülmez, damlar, yani aralıklarla gelir ki böylece bebek her emmek istediğinde, sütanneden bir akışta değil damlalarda döküldüğü için bir kez daha dışarıya doğru çekilmelidir. Başka bir deyişle, süt bebeğin tarafında bir arzu olduğunda çekilir fakat kısa süre sonra durur ve yeni doğan her seferinde baştan başlamak zorundadır.

34) Rabaş, Makale 31, Yenika ve İbur Meselesi (1986)

İbur, kişinin aldığı yukarıdan bir uyanış aldığı anlamına gelir. Bedensel İbur’un ebeveynlerine bağlı olması gibi burada da yukarıdan gelen çağrıya bağlıdır. Kişi tövbe etmeye çağırdığında başka şeyler düşünmeye başlar. Daha sonra, yukarıdan aldığı çağrıdan önce sahip olduğu tüm arzuları yakılır ve bir isme layık görülmez.

Öte yandan Yenika, kitap veya yazardan alacağı Yenika (süt emme) yoluyla kişinin kendi kendine araştırmaya başladığı anlamına gelir. Yaradan’a tutunabilmek ve tam bir inançla ödüllenebilmek için onlardan Tora’nın ışığını emmek ister.

35) Rabaş, Makale 31, Yenika ve İbur Meselesi (1986)

Hazırlığın bakış açısından, Yenika, kendi kendine uyanır,  yazarlar ve kitaplar yoluyla Keduşa’dan bir şeyler emmek ister anlamına gelir, böylece ruhunu manevi bir hayatla diriltebilir. Bu nedenle, Tora ve Mitzvot’la uğraştığında, Tora’nın ıslah eden ışığını çekmeye özlem duyar. Bilgelerin de dediği gibi; “Kötü eğilimi yarattım; Tora’yı da şifa olarak yarattım.”

Bununla birlikte, Tora’nın ışığını ortaya çıkarmak için, Zohar Kitabına Giriş’te yazıldığı üzere inanca sahip olmalıyız. Bunun nedeni; kişi Yaradan’a ve O’nun Tora’sına inandığı için ve O’na bağlanmak ve O’nunla bir olmak ister, ancak görürü ki içindeki günahkâr yüzünden, alma arzusu yüzünden bunu yapamaz ve bu yapısı onu Yaradan’dan uzaklaştırır.  Bu nedenle Sulam’da (Zohar hakkında yorum) yazılmış olduğu gibi, inancı da tutarsızdır; inancı kişide kalıcı olamaz; çünkü korkusu olmadığı sürece -yani sürekli olarak ihsan etmeye niyet edemeyeceği ama form eşitsizliği olan almak için almaya özlem duyacağından korkmadığı sürece-  ki inancın ışığı kalıcı olamaz.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,144