e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada “Yeryüzüne Bir Merdiven Kurulur ve Üstü Cennete Ulaşır” Ne Demektir?

Çalışmada “Yeryüzüne Bir Merdiven Kurulur ve Üstü Cennete Ulaşır” Ne Demektir?

Makale No. 9, 1990

Zohar şöyle der (VaYetze, Madde 52), “‘Ve işte, yeryüzüne bir merdiven kuruldu’. Merdiven nedir? Diğer tüm derecelerin bağlı olduğu bir derece, yani tüm derecelerin kapısı olan Nukva’dır [Aramice: dişi]. (Ve Madde 53’te), Bakın orada, “‘Ve Tanrı’nın meleklerinin onun üzerinde yükselip alçaldığını görürsünüz. Bunlar, bu merdiven üzerinde yükselen ve alçalan tüm ulusların atanmışlarıdır. Ve İsrail günah işlediğinde, merdiven aşağı indirilir ve bu atananlar yukarı çıkar. İsrail eylemlerini iyileştirdiğinde, merdiven yükselir ve tüm atananlar aşağı iner ve yönetimleri iptal edilir. Her şey bu merdivene bağlıdır.”

Çalışmada yukarıdakilerin hepsini anlamalıyız: 1) Neden her şey bu merdivene bağlıdır, İsrail günah işlerse merdiven aşağı iner ve İsrail eylemlerini iyileştirdiğinde merdiven yükselir? 2) Merdivenin yükseldiği ya da alçaldığı söylendiğinde bu ne anlama gelmektedir? Bu bize çalışmada ne öğretir?

İnsanın Yaradan’la Dvekut [bütünleşme] derecesine ulaşmaya çalışması gerektiği bilinmektedir ki bu da form eşitliği demektir. Bir kişi Yaradan’la Dvekut ile ödüllendirildiğinde, “Zohar’ın Tamamlanması İçin Bir Konuşma” makalesine bakın, “Şimdi O’na bir kez daha bağlanmakla ödüllendirilen kişinin erdemini anlayabiliriz. Bu, kişinin Tora ve Mitzvot’taki [emirler/iyi işler] güç aracılığıyla içine işlenmiş olan alma arzusunu tersine çevirerek Yaradan’la form eşitliği ile ödüllendirildiği anlamına gelir. Bu, onu O’nun Özünden ayıran ve ihsan etme arzusuna dönüştüren şeyin ta kendisiydi. Buradan şu sonuç çıkar ki, kişi tıpkı bir zamanlar bedenden kopmuş olan ve bedenle yeniden birleşen organ gibidir: Tıpkı bedenden ayrılmadan önce olduğu gibi, bedenin geri kalanının düşüncelerini bir kez daha bilir. Ruh da böyledir: O’nunla eşitliği edindikten sonra, O’ndan ayrılmadan önce bildiği gibi O’nun düşüncelerini bir kez daha bilir. O zaman ‘Babanın Tanrısını tanı’ ayeti onda gerçekleşir, çünkü o zaman kişi tam bilgi ile ödüllendirilir ki bu Tanrısal bilgidir. Ayrıca kişi Tora’nın tüm sırlarıyla ödüllendirilir, çünkü O’nun düşünceleri Tora’nın sırlarıdır.”

Bir kişinin form eşitliğini edinebilmesi için ve bu, Yaradan’ın yarattığı doğaya aykırı olduğu için çok zor bir mesele olduğundan, öğrendiğimiz üzere, yaratılanların O’nun onlara vermek istediği haz ve mutluluktan zevk alabilmesi için, ki bu dünyanın yaratılış sebebidir, çünkü O yarattıklarına iyilik yapmayı arzular ve arzu ve özlem olmadan bir kişi zevk alamaz, bu nedenle, O’nun yokluktan var ettiği yaratılışın özü, kişinin kendisi için alma arzusudur. Bu, arzusu yaratılanlara ihsan etmek olan Yaradan’dan formun zıtlığıdır. Bu nedenle, ıslah Tzimtzum [kısıtlama] ve gizlemeydi, burada kişi önce Yaradan’a inanmalıdır ve o zaman kişinin kendi iyiliği için değil Yaradan’ın rızası için çalışmasından bahsedebiliriz.

İnanç çalışmasında pek çok ölçü vardır. “On Sefirot Çalışmasına Giriş “te (Madde 14) yazdığı gibi, kısmi inanç ve tam inanç vardır. Dolayısıyla, insanın kendini iptal edebilmesi ve cennetin krallığının yükünü kabul edebilmesi için yapması gereken esas çalışma, Yaradan’ın yüceliğini ne ölçüde takdir ettiğine bağlıdır. Bu, Zohar’da yazıldığı gibi, korkunun öncelikle O yüce ve hükmeden olduğu için olması gerektiğidir. Bu, bir kişinin büyük bir Kral’a hizmet etmek için Tora ve Mitzvot’a uyması gerektiği anlamına gelir. Dolayısıyla, insanın öncelikli çalışması tam bir inançla ödüllendirilmek için çalışmaktır, çünkü ancak o zaman, kişi yüce bir Kral’a sahip olduğunu bilirse, bedeni O’nun önünde iptal olacak ve yüce bir Kral’a hizmet etmekten büyük bir zevk duyacaktır.

Zohar’da bu çalışma, kişinin ” Şehina’yı [Kutsallığı] tozdan yükseltmek” için kutsal çalışmayı yapması gerektiği şeklinde değerlendirilir. Selihot’ta [bağışlanma duaları] şöyle yazar: “Tanrı’yı hatırlıyorum ve her şehrin kendi temeli üzerine inşa edildiğini ve Tanrı’nın şehrinin cehenneme indirildiğini gördüğümde ağlıyorum.” “Tanrı’nın şehri” cennetin krallığıdır ve yaratılanlar arasında son derece alçaktadır. Doğal olarak, alçak olduğunda, alçak bir kral için çalışmak nasıl mümkün olabilir? Ancak kral yüce bir kralsa, kralın önemine ve yüceliğine göre, ona hizmet etmek isteyen ve krala fayda sağlamak için kendi çıkarlarını iptal eden insanlar vardır.

Şimdi insanın çalışmasının öncelikle yüce bir Kral’a sahip olduğuna dair inanca ulaşmak olduğunu anlayabiliriz. Bu, Şehina’nın Gadlut [büyüklük/yetişkinlik] içinde olması olarak kabul edilir. Dolayısıyla insanın çalışması “Şehina’yı tozdan yükseltmektir”. O zaman, kişinin tüm eylemleri ihsan etmek için olabilir. Eğer bir kişi Tora ve Mitzvot’ta Şehina’yı tozdan yükseltmek için çalışmazsa ve göklerin krallığı toz kadar önemli ise, Sitra Ahra [diğer taraf] İsrail niteliğini kontrol edebilir ve kişiyi tüm Kralların Kralı için değil, aptal ve yaşlı bir kral için çalışmaya zorlar.

Buradan, insanın öncelikli çalışmasının niyet ve amaç -kişinin Tora ve Mitzvot’la meşgul olarak ne kazanmak istediği -üzerinde olduğu sonucu çıkar. Bunun cevabı, kişinin Sitra Ahra’nın kontrolünden gelen kötü eğilimle yaptığı ana çalışmanın, Yaradan’ın yüceliğine olan inanç eksikliği olduğudur. Zohar’ın sözleriyle, buna “Şehina’yı tozdan yükseltmek” denir, bilgelerimizin şöyle dediği gibi, “Habakkuk geldi ve sonra birine karar verdi: erdemli olan inancıyla yaşayacaktır” (Makot 24).

Zohar’ın sözleriyle, inanca Malhut, Malhut’a da “korku” denir. Bilgelerimizin şöyle dediği gibi: “Tanrınız Efendiniz sizden ne ister? Sadece O’ndan korkmanızı.” Bu, kişinin Yaradan çalışmasında ilerlemek için korkudan başka bir şeye ihtiyacı olmadığını bilmesi gerektiği anlamına gelir ki buna “inanç” denir. Bilgelerimizin şöyle dediği gibi (Berachot 6), “İçinde cennet korkusu olan herkesin sözleri duyulur.”

Gerçek anlamda konuşursak, bunu anlamak zordur. Ne de olsa İsrail’de pek çok erdemli vardı, öyleyse Tanrı neden onları ıslah etmedi? Ne de olsa, cennet korkusu olanın sözleri duyulur. Ancak çalışmada, sözlerin kişinin bedenine söylediği her şeyi, bedeninin ona itaat etmek istemediğini gördüğünde, kendisiyle ilgili olarak söylendiği şeklinde yorumlamalıyız. Kişi elinden gelen her şeyi yapar ama bedeninin üstesinden gelemez. O zaman bilgelerimiz ona bedeni kontrol altına alabilmesi için ihtiyacı olan şeyin tek bir şey olduğunu söyler: cennet korkusu, çünkü ancak cennet korkusu olduğunda sözleri bedeni tarafından duyulacaktır.

Yukarıdakilere göre, Zohar’ın şu sözlerinin anlamını sorguladığımız sözlerini yorumlamalıyız: “Merdiven nedir? Diğer tüm derecelerin bağlı olduğu bir derece, yani tüm derecelerin kapısı olan Nukva’dır [Aramice: dişi].” Cevap şudur: Nukva olan merdiven, “inanç ” ve “cennet korkusu ” olarak adlandırılan cennetin krallığını ifade eder. Demek ki, kişinin ödüllendirilebileceği tüm dereceler yalnızca merdivene bağlıdır, çünkü o tüm derecelerin kapısıdır. Başka bir deyişle, her şey kişinin sahip olduğu inanca bağlıdır. Yani, sadece kısmi inanca veya tam inanca sahip olan kişi arasında bir fark vardır. Buradan her şeyin merdivene, yani Keduşa’nın tüm temeli ve tüm derecelerin kapısı olan cennetin krallığına bağlı olduğu sonucu çıkar.

“Ve işte Tanrı’nın melekleri onun üzerinde yükselir ve inerler” ayeti hakkında söylediklerinin anlamı budur. Bunlar, bu merdiven üzerinde yükselip alçalan tüm ulusların atanmışlarıdır. Ve İsrail günah işlediğinde, merdiven aşağı indirilir ve bu atananlar yukarı çıkar.” Bu demektir ki, eğer kutsal Şehina olan Malhut günahlar yüzünden alçalırsa -ki “günahlar” Yaradan’ın rızası için değil, sadece kendi çıkarları için çalıştıkları anlamına gelir -her biri ruhunun kökünde ayrılığa neden olur.

Başka bir deyişle, onlar, Tora ve Mitzvot’ta çalışarak birleşme yaratmaları gereken yerde, ayrılığa neden olurlar. Yani, arzuları sadece kendileri için almak olan tüm bu “dünya uluslarının atanmışları” kendi önemlerinde yükselirler. Bu yüzden hükmederler, çünkü önemli olan hükmeder.

Bu nedenle, İsrail halkı ihsan etmeye bağlandığında, Keduşa’nın ortaya çıkacağı aşağıdan bir uyanışa neden olurlar. Bu demektir ki, Malhut, Yaradan’la birleşmek istemesi anlamında, yükselecek ve Sitra Ahra, yani kişinin kendisi için alması, doğal olarak ön plandan düşecektir.

Buna, “Tüm atananlar aşağı iner ve yönetimleri iptal edilir denir. Her şey bu merdivene bağlıdır.” Bu, her şeyin “merdiven” olarak adlandırılan inancın büyüklüğüne bağlı olduğu anlamına gelir. Bu nedenle, “İsrail günah işlediğinde merdiven iner” der. Bunun anlamı, merdivenin alçalması olarak kabul edilen Şehina’nın alçalmasına neden oldukları ve Sitra Ahra ile Klipot’un [kabukların] öneminin arttığıdır. Bu, kendini sevmekle ilgili her şeyin öneminin arttığı ve Yaradan’ın yararıyla ilgili her şeyin, kişinin alçaklığın ve hoşnutsuzluğun tadını hissettiği ve Yaradan’ın yararıyla ilgili hiçbir şey yapamadığı anlamına gelir. Bu, merdivenin alçaltılması olarak kabul edilir.

“Onlar eylemlerini geliştirdiklerinde, merdiven yükselir.” Demek ki, aşağıdan bir uyanışla, Şehina’nın tozdan yükselmesine neden olurlar ve tüm atananlar aşağı iner. Yani, Sitra Ahra ile ilgili tüm düşünceler, arzular ve eylemler, yani kendi için almayla ilgili olan her şey, kişiye alçakça ve iğrenç görünür ve kendi için almayla ilgili olan bu tür konularla uğraşmak aşağılıktır.

Yukarıdakilere göre, merdivenin teraziye benzediği sonucu çıkar: Bir kefe yukarı çıkarsa, diğer kefe aşağı iner. Bu nedenle, eğer iyi eylemler varsa, yani eylemlerinin Yaradan’a yükseleceği bir şekilde meşgul olurlarsa, bu merdivenin yükselmesi olarak kabul edilir, yani onun için cennetin krallığı yükseliştedir. O zaman, kendi için almaya ait olan, yani Keduşa’nın zıttı olan diğer kefe iner. Yani, dünya uluslarının atanmışları iner. Başka bir deyişle, uğruna çalışmaya değer olma açısından inerler. Bu, kişinin içindeki İsrail niteliğinin onları kontrol ettiği, yani dünya uluslarının düşünce ve arzularının kendileri için almak olarak kabul edildiği şeklinde değerlendirilir.

O zaman, kişinin tüm kaygıları Yaradan’ı nasıl hoşnut edeceğidir. Kişiye kendisi için alma düşünceleri geldiğinde, merdiven olan inancın yönetimi bunları derhal iptal eder. Bu nedenle, insanın tüm çalışması, yaptığı şeyin inanç getirmesini, Yaradan’ın yüceliğine inanmayı amaçlamaktır. Bundan yola çıkarak hedefe ulaşacaktır, çünkü bu bir kişinin ulaşmak istediği tüm derecelerin kapısıdır.

Zohar’da, Idra Zuta’da (Madde 135) şöyle yazar: “Aşağıdakilerin yaptığı eylemler, iyi ya da kötü, aşağıda da görünür.” Bunlar onun sözleridir: “ZA’nın Eynaim’i [gözleri] ödül ve cezanın İlahi Takdir’idir. Bazen ifşa olur, bazen de gizlenir. Aşağı olanlar eylemlerini iyileştirdiklerinde, O’nun İlahi Takdir’ine ulaşmakla (yani O’nun İlahi Takdir’inin iyi ve iyilik yapmak şeklinde olduğuna) ödüllendirilirler ve O uyanıktır, uyuklamaz ya da uyumaz. Eğer onlar eylemlerini kötüleştirirlerse, İlahi Takdir gizlenir ve ‘Efendi görmeyecek ve Yakup’un Tanrısı anlamayacak’ derler. Bu, ‘Tanrıları uyuyor’ sözünde olduğu gibi uyku olarak kabul edilir. Bu böyledir, çünkü eylemlerini kötüleştirdiklerinde, sol çizgiyi sağa üstün kılarlar ve sonra gözler onlardan gizlenir ve ‘Efendi görmeyecek’ derler. Bu nedenle kendilerini onlardan uzak tutmazlar ve günah işlemekten korkmazlar. ‘Onlar uykudadırlar ve uykuda değillerdir’ sözünün anlamı budur. Günahkârlar için uykudadırlar, erdemliler içinse uykuda değillerdir.”

“İyilik de kötülük de Yüceler Yücesi’nin ağzından çıkmıyor mu?” (Ağıt 3) diye yazıldığı üzere, O’nun rehberliğinin üsttekinin bakış açısından bir dinlenme durumunda olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, her şey alttakilerin çalışmasına bağlıdır. Bu nedenle, “Aşağıdakilerin yaptığı çalışma nasılsa, iyi ya da kötü, aşağıda öyle görünür” der. Bu, bir Mitzva’nın [Mitzvot’un tekili] bir Mitzva’yı tetiklediği anlamına gelir. Demek ki, eğer aşağıdakiler eylemlerini geliştirirlerse, yani iyi işler yaparlarsa, yani niyetleri Yaradan’a fayda sağlamak olursa, bu kesinlikle bir Mitzva olarak kabul edilir ve başka bir Mitzva’yı tetikler. Yani, Yaradan’ın onlara sadece iyilik bahşettiğini hissederler. Buna “açık İlahi Takdir” denir. Başka bir deyişle, Yaradan’dan aldıkları hazzı ve mutluluğu görürler ve o zaman herkes ayağa kalkar ve Yaradan’ı över.

Ama eğer alttakiler eylemlerini daha da kötüleştirirlerse, yani her biri sadece kendi yararına olan şeyleri yapmakla ilgilenirse, o zaman bir günah bir günahı tetikler. Başka bir deyişle, İlahi Takdirin iyi ve iyilik yapma şeklinde olmadığını ve sadece yüzün gizlenmesini hissettiklerini söylerler. Yaradan’ın duayı işitmediğini söylerler, çünkü O’ndan birçok kez talep etmişler ama cevap alamamışlardır. Bu nedenle, “Efendi görmeyecek ve Yakup’un Tanrısı anlamayacak” derler, çünkü daha önce işledikleri günah -her şeyi kendileri için almak amacıyla yapmayı istemek – yüzün gizlenmesine neden olur.

Ama kişi kendi kendine şöyle der: “Görüyorum ki Yaradan’ın bize ihsan etme arzusu vermesi için zaten birçok dua ettim, yani Yaradan’dan bize her şeyi ihsan etmek için yapma arzusunu vermesini istiyoruz, yani Yaradan’dan kendi iyiliğimiz için çalışabilmemiz için değil, Yaradan’ın rızası için çalışabilmemiz için bize yardım etmesini istiyoruz. Öyleyse, O neden dualarımıza cevap vermiyor? Bu durumda, O’nun her ağzın duasını duyduğunu nasıl söyleyebiliriz?”

Ancak, Yaradan’ın her ağzın duasını duyduğuna mantık ötesinde inanmalıyız. Ve mantık dahilinde, eğer bir kişi çalışmanın düzenini anlamak istiyorsa, yukarıdan kendisine kendi çıkarı için olanın değil, Yaradan’ın rızası için olanın bildirildiğini söylemelidir. Demek ki, ona yukarıdan neyin kendi çıkarı için olmadığı hissi verilmiştir. Kişi bunu, yani kendisi için hiçbir şey bırakmaması gerektiğini hissettiğinde, bunu yapamayacağını görür zira kişi neyin kendi iyiliği için olmadığını bilmediği sürece, Yaradan’dan yardım ister ki böylece kendi iyiliği için değil Yaradan’ın rızası için çalışabilsin.

Ama yukarıdan her şeyi sadece Yaradan için yapmanın ne demek olduğu hissini aldığında, kişi Yaradan’ın ona bu gücü vermesini istemez ve tüm gücüyle direnir. Bu nedenle, kişi Yaradan’dan kendisine alma arzusunun üstesinden gelme gücü vermesini istemeye başladığında, kişi halen “tamamen Yaradan için”in ne olduğunu bilmediği için, bedenin tam direnme gücüne sahip değildir.

Bu nedenle, duasına yukarıdan cevap verildiğinde, cevap nedir? Cevap yukarıdan gelir, ona gösterirler, ki böylece ne istediğini bilsin, öyle ki daha sonra “ne istediğimi bilmiyordum” diyebileceği bir aldatma olmasın. Bu nedenle kişi Yaradan’ın duayı işittiğini bilmelidir. Ve şimdi alma arzusunun üstesinden gelme gücü için dua etmeden önceki halinden daha kötü olduğunu görmesinin nedeni, bunun duasına yukarıdan gelen cevap olmasıdır.

Bu nedenle kişi duasının işitilmediğini söylememelidir. Daha ziyade, yukarıdan gelen yanıtın kişinin anladığı şey değil, onların yukarıda onun bilmesinin en iyi olduğu şeyin ne olduğuna dair anladıkları şey olduğunu söylemelidir. Başka bir deyişle, kişi ihsan etmekten ne kadar uzak olduğunu ve bedenin tüm organlarının buna itiraz ettiğini bilmelidir. Kişi Yaradan’dan öyle bir şey ister ki, bedende Yaradan’dan yaptığı bu talebi kabul edecek tek bir unsur bile yoktur. Ve o zaman, kişi Yaradan’dan bedenin üstesinden gelmek için güç verilmesini istemeye başlamadan önce bilmediği yeni bir şey görür, ki böylece kendi iyiliği için değil, sadece Yaradan’ın rızası için bir şeyler yapabilsin.

Kişinin edindiği bu yeni farkındalık, bedenin, kendisi için alma arzusunu iptal etmek adına böyle bir duayı kabul etmediğini görmesidir. Dolayısıyla, soru şudur: Kişi neden bazen kendisi için alma arzusunu iptal etmek ister? Yani, çoğu zaman Yaradan’dan kendisine ihsan etme kapları vermesini istediğinde, tüm bedenin buna direndiğini ve duasının sadece sözde kaldığını, yani sadece boş sözler olduğunu görür. Yine de tüm kalbiyle dua edebileceği zamanlar olduğunu görür. Cevap, bunun zaten duanın cevabı olduğudur, yani Yaradan ona tüm kalbiyle bunun için dua etme gücü vermiştir. Bu nedenle, kişi Yaradan’ın kendisini yakınlaştıracağı konusunda umutlu olmalıdır.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,093