ALTICI HİS
Altıncı Hisleri İle Beraber Doğmuş İnsanlara Ne Olur?
Gerçekte, altıncı hisleri ile doğmuş insanlar diye bir şey yoktur. Duyarlı, alır insanlar vardır, bu kişiler doğumdan itibaren saftırlar, örneğin Rusya’daki Boff Lessing. Kendisi Polonya’dan çok bilinen bir Yahudi’dir, eskiden tiyatrolarda ve her türlü yerde sahne alırdı. Bir kişinin bütün geleceğini ve bütün geçmişini anlatabilme yeteneği vardı. Önceden, ne zaman öleceğini gün, zaman vb. olarak öngörmüştü. Bu gerçekler geniş bir alanda kabul edilmiştir ve tarih genelinde böyle çok sayıda örnek vardır. Ama bu bir Kabalist olmaktan farklıdır. Hıristiyanlarda da Nostradamus gibi kâhinler vardır. Ruhsal (psişik) yetenekler bir kişinin manevi seviyesini göstermez. Bu saflıktan gelir, altıncı hissi açmadan, ruhun saflığından gelir.
Biz kendimizi sadece duygudan oluşan siyah bir kutu ile karşılaştırabiliriz. Öyleyse bu beş açıklık ile ruhlar bu dünyayı hissediyor ve arıtılmış hale geliyorlar. Ruhun bu kabuğunun içinde, belirli bir miktarda kabalık var ve bu çok hassas, çok arıtılmış, biz ışık sayesinde hissederiz onun çevresindeki bütün ışık ki buna Saran Işık denir. Dolayısıyla, bunun olan şeyleri ve olacak şeyleri ileten belirli bir duyarlılığı vardır. Genelde bu sezişler bu dünyayı aşamazlar. Bu da demek oluyor ki, o size sadece bu dünyada ne olduğunu ve ne olacağını söyleyebilir. Geleceği tahmin edebilir ve her türlü enerjiyi veya benzeri şeyleri kullanarak insanlara yardım edebilir – bizim dünyamızda her türlü teknik vardır. Ama onlar insanları yukarı yükseltmezler, insanoğlu seviyesinden Yaratan’ın seviyesine. Bir bütün olarak ele alındığında kişiye verebilecekleri sadece dünyasal, biyolojik varlığı hakkında biraz bilgidir.
Bu hayvanların yarın ne olacağını hissedebilmesine benzer. Onlar doğal fenomenleri, depremler, kasırgalar ve fırtınalar gibi şeyleri gerçekleşmeden bir kaç gün önceden tahmin edebilirler. Bu özellik aynı zamanda bizim bedenimizin de içindedir, bazı insanlar diğerlerinden daha hassastırlar. Örneğin, toprağa yakın yaşayan bir bedevi, bir şehirliden daha çok doğayı hisseder.
Bizler de bundan bin veya iki bin yıl önce bunu sezebiliyorduk, ama bugün teknolojideki gelişmeler, bütün teknikler ve bilimsel ilerleme nedeni ile o duyarlılığı kaybetmiş durumdayız.
Başka kelimelerle söylemek gerekirse, bazı şeyler vardır ki altıncı his ile ilgili değillerdir. Ben bunlarla ilgili değilim çünkü bana yardım etmiyor. Daha fazla veya daha az bilsem bile yaşayacağım eninde sonunda öleceğim ve bundan bir şey çıkmayacak.
Daha az bilmek daha iyidir derler… O yüzden biz de kendimizi onunla meşgul etmeyeceğiz. Beş duyunun bu dünyasından daha geniş ve “altıncı his’’ diye adlandırılan hissi ortaya çıkarmak için, dışarıdan yardıma ihtiyacım var. Soru şu – onu geliştirmeye başlamak için uyanışın yukarıdan olmasını mı beklemek zorundayım?
Çok güzel bir soru! Ben Yaratan’dan, engelin (Mahsom) altındaki bir seviyeye indim, kendimi yaşayan bir insan gibi hissettiğim yere. Ben bir kutunun veya beş hisli bir kabın içinde yaşıyorum. Şimdi neyin meydana gelmesi lazım? Altıncı hissin gelişmesini başlatacak özel bir şeyin birden bire başıma gelmesi mi gerekiyor? Benim gibi yedi milyar insan var – yürüyen ve konuşan kutular. Herkesin bir “Reşimo’’su var, gelişmek için bekleyen manevi “gen’’i. Eğer biz yedi milyar insan bağlanırsak, boyut, güç ve yoğunluk olarak değişiklik gösteren manevi “gen’’lerden birleşmiş bir zincir oluşturabiliriz.
Bunun devamında da hangi genlerin insanın içinde harekete geçip konuşmaya başlayacağını belirleyen bir sıra var. Örneğin, siz zaten bugün burada oturuyorsunuz. Ancak, komşunuz hala elinde birası ile televizyon karşısında oturuyor ve buraya bir veya iki yıl içinde varacak. Onun içinde konuşması bir süre sonra olacak. Bu neye bağlı? Bu yukarıdan gelen Işık’ın sürekli büyümesine bağlı. Ayrıca, şu anda orada oturan dünyadaki bütün insanlar, tıpkı sizin gibi, bu Işık’ları çekiyorlar. Bunu yaparak bu dünyada bir atmosfer oluşturuyorlar ki bu atmosfer ile daha çok ve daha çok insan çekiliyor ve hissediyor. Sizler şimdiden başkalarının içinde de uyanan bu manevi genlere imkan veren çevreler oluşturuyorsunuz. Onların zamanı gelmiş olmasa bile, gene de bugün onlar uyanacaklar, çünkü siz bu dünyanın üzerine ek bir aydınlanma çekiyorsunuz. Öyleyse sizler –bizim dediğimiz şekilde– zamanı hızlandırıyorsunuz.
Ben saran çevreyi bütün duyularım ile hissediyorum. Altıncı his olmadan bu dünyadaki bütün zevkleri arzuluyorum. Bu altıncı his, manevi gen, kalpteki nokta veya manevi ruhun başlangıcı – sadece Manevi Işığı hissediyor. Onun istediği bu; o bunun özlemini çekiyor. Öyleyse sizi şimdi buraya getiren bu arzu, ve siz burada Işık’ın tadını alacaksınız. Bu aydınlanma ile arzu yavaşça büyümeye başlayacak, ve daha sonra biraz daha gelişecek.
Yardımı ile hissettiğiniz bu altıcı his, bu ruh diğer beş duyunuzun toplamından daha güçlü hale gelmeye başlayıncaya kadar büyür. Bu altıncı hisle hem fikir olduğunuz ve onunla özdeşleştiğiniz aşamaya geldiğiniz zaman, yalnızca onunla yaşamak isteyeceksiniz. Bunu başardığınız anda, bütün ruhunuz yukarı çekilir. Ancak, bu dünyada yaşamaya devam edersiniz bunun tek sebebi ise kişinin fiziksel bedeninin var olmak zorunda olması ve temel ihtiyaçlarını karşılaması gerekmesidir. Ama bir kere bütün ruh yukarı yükseldi mi, o anda altıncı kanal sizin için açılmıştır. O andan itibaren serbest giriş izniniz ve sınırsız duygunuz var. Bunun anlamı kişinin engeli geçtiği veya engelin o kişi için artık mevcut olmadığıdır.
Ve çalışma aracılığı ile ve çalışma sırasında, sürekli onun hakkında düşünmeliyiz. Ne çalıştığınız önemli değil. Her türlü şeyi çalışacaksınız, tamamen ona bağlanmak da şart değil. Dünyaların inşası hakkında öğreneceğiz ve her türlü şey orada yapılacak, ki buna her zaman konu ile çok ilgili olmayan detaylar da dâhil.
Kabalistler bu şeyler hakkında bize yazabilirlerdi, ama bir sebepten dolayı yazmadılar. Onlar bize yüz binlerce cilt yazabilirlerdi. Aslında, bizde oldukça fazla var: “On Sefirot’un Kitabı’’nın altı cildi hiç de zayıf değil. Ama Kabalistler neye değindi ve ne yaptılar? Onlar bize işaret etti, bize sadece bir çeşit dönüm noktası olacak yerler hakkında yazdılar, öyle ki bu yerlerde bizim için özel olan Saran Işığın kaynakları birikiyor. Ve işte bu nedenden dolayı onların bizim için yazdıklarını çalışmaya değer. Aslında birinin ne kadar çok bildiği önemli değil. Siz onların öteki tarafına geçiyorsunuz ve ondan sonra Işık’ı çekiyorsunuz. Ve eğer gerçekten Işık’ın sizin üzerinize düştüğü yerlere varma niyeti ile düşünüyorsanız, o zaman – gerçekten – ortak bir çalışmadasınızdır ve sonrasında o yardım olarak gelir.
Ve bizi takip ederek, milyarlarcası gelecek.
Engeli Geçmiş Biri Nasıl Hisseder?
Bu gerçek bir sorun. Bana gelip şöyle diyenler oldu – “Ben çoktan sonsuzluktayım. Bunun gibi birçokları var – bu ciddi bir iş değil.’’ Eğer biri böyle söylerse, böyle hissediyordur. Bu onun hissi yanlıştır, tamamen başka bir meseledir, ama bunu ona nasıl ispatlayabilirsiniz? O böyle hissediyor. Bazen öyle insanlara bakmak ve onlara gerçeği söyleyip söylememem gerektiği konusunda düşünmek zorunda kalıyorum. Öyle tatlı bir hayal ile yaşamak, oldukça iyi. Ve aslında bununla ilgili şöyle yazar – “körün önüne bir engel koymayın’’. Anlamı – eğer biri görmüyorsa, onun önüne onu tökezletecek ve düşmesine neden olacak bir şey koymak yasaklanmıştır. Ama ya eğer gerçekten yanlış çevrede, çok uzak bir yerde yaşıyorsa… Şimdi, örneğin, ben Avustralya’ya davet edildim – orada Kabala çalışmak isteyen bazı kişiler vardı. Diyelim ki orada destek olmadan öyle yaşayan biri vardı, onun hiçbir şeyi yoktu, bizim kitaplarımız vs. Ben ona cehennemde olduğunu anlatmaya başlamalı mıyım, daha hiçbir şeyi bilmeye başlamadığını ve nerede olduğunu bile anlamadığını… Bu büyük bir soru.
Öyleyse gerçekten nasıl bileceğiz? Tıpkı o kişinin yanlış olduğu gibi, ben de yanlış olabilirim. Ve bunun tam tersi de var – insanlar bana “Ben kimim? Ben neyim? Ben hiçbir şeyim’’ diye ağlayarak gelebilir. Ve gelmeyebilir. Belki onlar çoktan iyi bir derecedeler ve hissetmiyorlar mı? Bu kesinlikle bir sorun.
Maneviyatta yaşamayan bir insana, maneviyatın ne olduğunu anlatmak imkânsızdır, çünkü basitçe söylersek onun algılayacak araçları yoktur. Bu kör bir kişiye gökyüzünün rengini açıklamaya çalışmak gibidir veya sağır birine bir tür sesi açıklamak gibi. Eğer bu duyumu bilmiyorlarsa, nasıl anlayabilirler ki? Ve başka bir şey daha: maneviyatta olan biri, gerçekten orada olduğunu nasıl bilebilir? Kitaplarda okudukları vasıtasıyla bilir ve bu onun için gerçek hayat olmaya başlar. Bunun anlamı kişinin onun içinde yaşayabileceğidir, tıpkı bizim bu dünyada yaşadığımız şekilde olduğu gibi. Bu demek oluyor ki eğer ben harekete geçersem, eğer ihsan edersem – tepkiyi hissederim. Onu tam olarak ölçebilirim, aynı bu dünyada “mezura’’ kullandığım gibi. Hissettiklerim, benim aldığım, kim ile birlikte çalıştığım, hangi şekilde çalıştığım, Yaratan, Üst Güç ile ne tür bir ilişkim olduğu. Kısacası, insan bulutlarda yüzmüyor… Eğer iki Kabalist konuşuyorsa, onlar ortak bir dil kullanıyorlardır. Ama eğer içlerinden biri saklanmak istiyorsa, o zaman o diğerinden saklanır. Bu onlar her zaman birbirleri görüyorlar demek değildir. Altıncı His ile, Yaratan bilgisi ile çalışmada daha pek çok şey var, basitçe ben sizin zihninizi karıştırmak istemiyorum. Bunun hakkında yavaşça konuşacağız ve mümkün olduğunca çok konuşacağız, ben anlatacağım ve bu şekilde anlaşılacak.
Şimdi için sadece tek bir şey söyleyebilirim: Kabala’yı doğru yolla öğrenen biri için, Baal HaSulam’ın ve Rabaş’ın öğretileri ile öğrenen biri için, bir hayal içinde yaşamak ve kendini sonsuzlukta hayal etmesi, manevi dünyalarda havalarda süzülmesi ve hayaletler ile tanışması imkânsızdır. Bizim işimiz oldukça tekniktir, kesindir ve yöntem oldukça pratiktir. İki bacağı ile kişi yeryüzünde ayakta duruyor ve gerçekte bütün güçlerini kullanmak zorunda. Bu dünyada sahip olduğu bütün imkânlara ihtiyacı olacak, olumlu özelliklere ve daha az arzulanan özniteliklere. Sadece bu çaba sayesinde kişi Yaratan’ın ifşasını kazanabilir. Öyleyse bulutlarda süzülme fırsatına sahip değil; aksine, her zaman kendisini toprakla bağlantılı hissedecek.