Yaradan’ın hizmetkârı dediğimiz benlik nedir ve vaat edilen ödülün, iyi bir gelecekle ödüllendirilenin alıcısı kimdir?
Yaratılışın doruk noktası insanla ilgili söylenen her şey şöyle yazdığı gibidir “Ve Tanrı insanı Kendi imgesinde yarattı.” Yaratılış yokluktan varlık, yeni bir şey demektir. Bu haz alma arzusudur, yani eksikliği hazla doyurmaya özlem duyan bir varoluş.
Haz hissinin tamamlanması için Manevi Çalışma ve Islah çalışması verilmiştir ki bu şekilde insan mükemmelleşir ve hiç eksiklik olmadan bu hazzı almaya uygun hale gelir. Bu demektir ki, başkasından haz alan kişi, “utanç ekmeği” denilen utanca bağlı olarak hazzın alımında eziklik içinde olur. Edindiği faziletlerle mükemmelleşerek utanç olmadan haz alma becerisini edinir.
Öyle anlaşılıyor ki, insana “haz alma arzusu” denir ve haz alma arzusuna hizmet etmesi için “akıl” denilen hizmetkarla beraber el ve ayaklar verilmiştir. Tüm bu hizmetkarlar ona haz verir, eğer içlerinden biri noksansa o hizmetkara ilişkin haz da kaybolur.
İnsan bu en itibarlı hizmetkardan, yani akıldan yoksun olsa bile yine de haz ve acı hissedip, büyük hazlar almak yerine anlık hazlar alabilir. Bu demektir ki, aklıyla niteliksel ve niceliksel olarak hangisinin daha değerli olduğuna karar veremediğinden, etrafına zarar verebilir.
En meczup kişi bile eylemleri vasıtasıyla haz almak ister ama bu aptalca şeyleri yapmasının bir sebebi vardır. Ona haz vereceğini düşündüğü her şeyi derhal yerine getirir, aklıyla bunun gerçek ya da hayali bir gerekçe olup olmadığını değerlendirme kapasitesi yoktur.
Büyük filozof Aristoteles’in adını ebedileştirmek, namını devam ettirmek için büyük ve pahalı bir evi yaktığı söylenir. Ev değerli bir şey olduğundan evi yakarak adının unutulmayacağını düşünmüş olmalı.
Öyle anlaşılıyor ki kötü bir şey yaptı ama bir sebebi vardı. Bu demektir ki, bunu yaparken haz hissetti. Benzer şekilde akıldan yoksun biri eleştiri gücünden yoksundur ama yine de varlığını devam ettirir.
Ayrıca acıdan kaçmada da haz vardır, bu gelecekle ilgili bir hesap konusudur, yani daha sonra ızdırap çekmemek için şimdi de hareket etmektedir. Bu da akılla ilgilidir, yani akıl ona bunun kötü bir şey olduğunu hatırlatır. Ve aklı zaten kusurlu olduğundan düşüncelerini toparlayamaz ve dolayısıyla da geçmişi ve geleceği değil sadece şimdiyi hisseder. Öyle anlaşılıyor ki, akıl diğerleri gibi yalnızca insanın hizmetkârıdır, yani hazzın içinde tam bir bütünlük hisseder.
Alma arzusu bütün hayvanlarda vardır, fakat sadece insana başkasını hissedebilme becerisi verilmiştir. Bu demektir ki, dostuyla aynı hisleri paylaşabilir, yani dostunun hazzından haz ya da ızdırabından acı alabilir.
Öyle anlaşılıyor ki, o insana haz alması için ilave bir alan verilmiştir—kendi bedeninin dışında. Hayvanlar başkasından değil sadece kendilerinden etkilenirler, fakat konuşan seviyeye bir başkasını hissetme niteliği verilmiştir (Doğa bazı hayvanlara bu hissiyatı vermiştir fakat onlar bunu aynı cinse karşı hisseder.)
Konuşan seviyeye ilave olarak İsrail’den olan birine (Yaradan’ı edinmiş birine) Tanrısallık hissiyatı verilmiştir. Bu bağlamda şöyle denir, “Sana insan denir.” Bu konuşan seviyeye verilen ilave güçtür, yani Kutsallığın sürgününden pişmanlık duyabilir ve dünyadaki cennet ihtişamıyla mutlu olabilir. Dolayısıyla İsrail’den (Maneviyatı çalışan birisi) olan biri için konuşmaya ilave olarak farklı bir nitelik verilmiştir. Bu dünyanın yaratılmasındaki temel hazdır—Tanrısallığın hissiyatının hazzını almak.
Dünyada var olan tüm hazlar, O, bunları yarattığından, Yaradan’dan gelir, fakat neden bu hazlara “dünyasal hazlar” denir? Çünkü insan onlardan Yaradan onların içine dâhil olmasa da haz alabilir. Bu demektir ki, kişi Tanrısallığı hissetmese bile tüm bu şeylerden haz alabilir.
Fakat inanç yükünü üzerine almadan Manevi Çalışma ve Islahların tadını almak mümkün değildir. İnanç ışığı kişiye yansıdığı ölçüde Manevi Çalışma ve Islahlardan aldığı haz içinde büyür. Bu sebeple Manevi Çalışma ve Islahlarındaki hazza “manevi haz” deriz.
Kişi Manevi Çalışma ve Islahlarla bir bağlantısı olmasa da, canlılık olmadan yaşayamayacağından, dünyasal hazları hissedebilir çünkü yaratılışın doğası alma arzusudur ve yaratılış düşüncesine “Yarattıklarına iyilik yapma Arzusu” denir. Kişi şimdide yada gelecekte haz görmediğinde kendini öldürebilir çünkü bu dünyaya gelme nedeni haz almak istemesidir.
İnsana seçim şansı verildiğinden, kötüyü reddedip, Manevi Çalışma ve Islahları seçmesi için—sadece seçim yaparak gerçek iyiliği edinmemizi sağlayan iyi nitelikler edinmek mümkündür—çalışma sırasında gizlilik verilmiştir. Bu demektir ki, kişi Manevi Çalışma ve Islahlarındaki hazzın tadını almayabilir, çünkü sadece gizlilik sırasında bir seçim vardır.
Aynı zamanda maneviyattın canlılığının tadıyla ödüllendirilene kadar tüm canlılığını sınırlı haz veren dünyasal şeylerden alır. Manevi tadı tadana kadar ki tek geçiş yolu budur, bu nedenle dünyasal şeylerin tadını hissetmelidir. Bu dünyasal hazların onu Yaradan hazzını almaya getirmesi mümkündür.
Alma arzusuna “insanın bedeni” denir. Bu nedenle değişime uğramaz fakat daima haz alma arzusu aşamasında kalır.
Kıyafetlenme
Değişim geçiren şey, nesnenin özü değildir, çünkü nesne değişmez. Bu nedenle kişinin haz aldığı şeyler giysiler olarak kabul edilir. Örneğin insan bugün bu kıyafeti yarın bir başkasını giyinir. Mutfakta giydikleriyle krala hizmet ederken giydikleri ayrıdır.
Haz ışık olarak kabul edilir, manevi Kli (kap) olmadan ışık olmaz ve manevi bir kap dünyasal kıyafetle örtünmelidir, fakat kişi yalnızca kıyafet vasıtasıyla kabın içinde bulunan hazzı alabilir. Dolayısıyla içinde haz olan pek çok giysi verilmiştir, örneğin yeme, içme, saygı görme ya da Manevi Çalışma ve Islahlar. Her insanın farklı giysisi vardır, biri diğerine benzemez. Ancak aynı olan tek bir şey vardır – herkes haz ister.
Değişen kıyafet
İnsandaki değişim—bazıları şan ve şöhretten bazıları Manevi Çalışma ve Islahlarından haz alır—pek çok sebepten dolayıdır. Bazen bu kalıtımsaldır, yani atalarımızın sahip olduğu hazlar nesilden nesle aktarılır. İyi niteliklerin babadan oğula nesiller boyu geçmesinin, soyun anlamı budur.
Ayrıca bizi etkileyen kitaplar ve onların yazarları vasıtasıyla değişimden geçeriz. Bir ağacın topraktan suyu çekmesi gibi insan da yeryüzünün ağacıdır—çevresinden alır. Bu nedenle yazarlardan etkilenir. Bu demektir ki, arkadaşlarının iyi ya da kötü dediği şeylerden ya da kitaplarda okuduklarından etkilenir ve onların tavsiyesini izler.