e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada “Sunağın Yanına Kendin İçin Bir Aşera Dikmeyeceksin” Nedir?

Çalışmada “Sunağın Yanına Kendin İçin Bir Aşera Dikmeyeceksin” Nedir?

Makale No. 43, 1990

Ayet şöyle der: “Tanrınız Efendinizin size vereceği bütün kapılarda kendiniz için yargıçlar ve görevliler atayacaksınız. Tanrınız Efendinizin sunağının yanında kendiniz için bir Aşera, herhangi bir ağaç dikmeyeceksiniz.” Bilgelerimiz şöyle der (Sanhedrin 7): “Riş Lakiş, ‘Değersiz bir yargıç atayan kişi, İsrail’de bir Aşera dikmiş gibidir’ dedi. Rav Aşi, ‘Bilge bir öğrenci yerine, onu sunağın yanına dikmiş gibidir’ dedi.”

Ayrıca çalışmada “yargıçlar ve görevliler” nedir ve “tüm kapılarınıza” ile ne kast edilmiştir bunu anlamalıyız. “Çalışmanın”, kişinin Yaradan ile Dvekut’a (bütünleşmeye) ulaşmak için ortaya koyduğu çaba anlamına geldiği bilinmektedir, bu, kişinin “O’nun niteliklerine bağlanmak” olarak adlandırılan form eşitliğini elde etmesi gerektiği anlamına gelir; “O merhametli olduğu gibi, siz de merhametlisiniz.” Yani, kişi kendi menfaatini değil, yalnızca Yaradan’ın faydasını görmeye gelmelidir. Bu şekilde, tüm Tora’yı bireysel bir seviyede öğreniriz. Yani hem İsrail hem de dünya milletlerinin niteliklerini tek bir bedende öğreniriz. Diğer bir deyişle, bir insan, dünyanın yetmiş milletini içinde barındırır, kötüler ve erdemliler. Bu nedenle mahkemelerde yargılanan davacıların da -hem davacıların hem de mahkemenin- aynı bedende olduğunu öğreniriz.

Kişi Tora ve Mitzvot’u (emirleri/iyi eylemleri) yalnızca Yaradan rızası için yerine getirmek istediğinde, neden bunun “çalışma” olarak kabul edildiğini, Yaradan rızası için olması amaç edinilmediğinde ise “çalışma ve emek” olarak kabul edilmediğini anlamalıyız. Sonuçta, insanın dinlenmeyi sevmesinin nedeninin kökümüzün tam bir dinlenme halinde olmasından dolayı olduğunu öğrenmiştik. Dolayısıyla, herhangi bir hareket yaptığımızda bundan, dinlenme halindeyken aldığımızdan çok daha fazla bir haz almamız gerekir. Bu nedenle, ödül ve ceza ifşa olduğunda, kişi çalışmak zorunda olmasından dolayı şikâyet etmez, çünkü çalışma sırasında ödülü düşünmektedir.

Buradan, ödülün, çalışmayı tatlandırdığı sonucu çıkar ve bu nedenle çalışması esnasında kişi çaba sarf ediyormuş gibi hissetmez. Bu nedenle, bir kişinin arkadaşına “Zavallı ben, çalışma koşullarının mükemmel olduğu ünlü bir şirkette işe girdim” demediğini görürüz. Çünkü ödülü, çalışmayı tatlandırır ve bu nedenle yapılan işin ve verilen emeğin bir önemi kalmaz.

Bu nedenle, kutsallık çalışmasında ödül almak için Tora ve Mitzvot’la uğraşırken, kişinin amacı ödül olsa da ödül ve ceza açığa çıkmadığı için, ödül almak için olsa da yine de Tora ve Mitzvot’la uğraşıyor sayılır ve cezalandırılmamak için Tora ve Mitzvot’a karşı gelmemeye dikkat eder. Asıl çalışma pratikte olduğundan ve “pratik” ifşa edilmiş olan anlamına geldiğinden, bu çalışmaya “ifşa edilmiş Tora” denir.

Biz bu Tora’yı genel halkın içinde öğreniriz. Dolayısıyla, bunu tek bir bedende değil, genel olarak dünyada öğreniriz. Başka bir deyişle, genel olarak, aynı dünyada birçok insanı ayırt ederiz ve dünyada birçok insan vardır. Yüzleri birbirine benzemediği gibi, görüşleri de birbirine benzemez. Bu durumda, Tora’yı insan ve insan arasında, iki bedende öğreniriz. Aynı şey kötüler ve erdemliler için de geçerlidir ve her şey de böyledir.

Ancak “kalpteki çalışma” olarak adlandırılan niyetler düzeyindeki çalışmada, bu çalışmanın hiçbiri dışarıya açık değildir. Bu çalışmaya “gizli kısım” yani dışarıda ifşa olmayan kısım denir. Bu çalışma insanın kendisinden bile gizlidir, çünkü tam da Mitzvot çalışması sayesinde, eylem dışarıya ifşa edildiğinde, Mitzva [emir/iyi eylem] kişiye ifşa olmuş olarak kabul edilir. Yani, kişi uygulamada Mitzva’yı yerine getirdiğini görür ve burada kişinin Mitzva’yı yerine getirirken kendini kandırdığı söylenemez.

Bunun aksine, niyeti üzerinde çalıştığı esnada kişi gerçeği tek başına göremez. Tüm niyetinin Yaradan’ın rızası için olduğunu düşünebilir ve oraya kendi menfaati için olan bir çıkarın karışmış olup olmadığını söyleyemez.

Bu, Baal HaSulam’ın şu sözler hakkında söylediği gibidir, “Tanrınız Efendiniz ile alçakgönüllülükle yürüyün.” Her ne kadar “alçakgönüllülükle yürümek” gerçek anlamı ile diğer bir bedeni ifade ediyor olsa da çalışmada “Tanrınız Efendiniz ile alçakgönüllülükle yürümek” sözlerinde kişinin kendi bedeni kastedilmektedir. Yani, kişinin “mantık ötesi inançla” çalışmasına “alçakgönüllülükle yürümek” denir. Bu demektir ki, kişinin aklı, mantığının üzerinde çalışmaya gelemez. Kişi, doğru yolda olup olmadığını görmek için herhangi bir ölçüm yapmaya gerek duymadan, doğru yolda, ancak, yalnızca mantık ötesi giderek yürüyebilir.

Kişi, bunun doğru olup olmadığını görmek istediğinde, bunu aklıyla ve mantığıyla inceler. Mantığının ötesinde ilerlediğinden, burada kendisine iyi olup olmadığını söyleyecek kimsesi yoktur. Çünkü insanın bu çalışmanın doğru olup olmadığını görmesi, karar vermesi gereken aklı hiçbir şeyi göremez, zira çalışması aklının üzerindedir ve aklın bunu görmesi mümkün değildir. Bu nedenle, bedeni bu çalışmayı göremediğinde, bu çalışmaya “Tanrınız Efendiniz ile alçakgönüllülükle yürüyün” denir.

Dolayısıyla, kişi, tüm eylemlerinin ihsan etmek için olduğu bir hale gelmek anlamına gelen Dvekut’a (bütünleşmeye) ulaşmak için çalıştığında, alma arzusu gelir ve buna direnir. O zaman kişi davacısına gelir ve alma arzusunun argümanları ile ihsan etme arzusunun argümanlarını ortaya koyar. Her biri kendisinin haklı olduğunu iddia eder ve ardından bu yargıç hangisinin haklı olduğuna karar vermelidir.

Elbette alma arzusu akıl ve mantık dâhilinde şöyle söyler, “Burada ‘kimin haklı olduğuna’ dair karar verilecek ne var? Gidip herkesin ne yaptığını, yani dünyanın nasıl davrandığını, tüm dünyanın ihsan etme arzusu için mi yoksa alma arzusu için mi çalıştığını görelim. Kural şu ​​ki, biz çoğunluğu takip etmeliyiz ve dünyanın çoğunluğu yalnızca alma arzusunu kullanıyor, bilgelerimizin söylediği gibi, ‘Yükselmiş olanları gördüm ve onlar çok az.’ Dolayısıyla, ‘İsrail’ niteliği yetmiş millet arasında bir tanedir, bu yüzden çoğunluğu takip etmeliyiz.”

Doğrusu bu, “İsrail halkının milletler arasında sürgünde olması” olarak adlandırılır. Onlar, çoğunlukta olduklarından, İsrail niteliğini kontrol ederler. Ancak, tartışmakla alma arzusunun argümanları sonuçlanmaz. O gelir ve çok zeki, tüm argümanları çok net ve kendisine verilecek hiçbir cevap olmayan bir kişi gibi tartışır. Ayet bu konu hakkında şöyle der, “Rüşvet almayın, çünkü rüşvet akıllıların gözlerini kör eder.” Diğer bir deyişle, alma arzusu yalnızca kendi menfaatini gözeterek savunma yaptığından önyargılıdır.  Dolayısıyla, akıl gözü yalnızca kişinin kendi menfaatini gözettiği için artık gerçeği göremez.

Bu nedenle, kişi cennetin krallığının yükünü kendi üzerine almak istediğinde, beden gelir ve şöyle sorar: “Tora ve Mitzvot’u kimin için çalışmak istiyorsun?” Kişi “Yaradan rızası için” diye cevap verirse anında anlaşmazlık başlar. Yani, çalışma esnasında anlaşmazlık ilk önce kişi Tora ve Mitzvot’u hangi niyetle yerine getirmek istediğini belirlerken başlar. Bu nedenle, kişinin, bu yargıcın adil bir şekilde hüküm verdiğini kendisi görmesi gerekir. Ve alma arzusu kendi çıkarını savunduğundan onu dinlemek imkânsızdır çünkü önyargılıdır. Bu nedenle, onun tüm zekice iddiaları yanlıştır, çünkü “rüşvet bilgelerin gözlerini kör eder.”

Ayrıca şunu da yorumlamalıyız, kişi kimin haklı olduğuna karar vermeye, bunu belirlemeye başladığında soru şudur, “Kişi ne zaman karar vermelidir?” Cevap şöyledir, “tüm kapılarınızda”. Bu, Zohar’da, ayet hakkında şöyle yazıldığı gibidir, “Onun kocası kapılarda tanınır”. Şöyle söylemişlerdir, “Her biri, kendi kalbinde zannettiğine göre.” “Kapılar”, “ölçüsünde” anlamındadır. Yani, kutsallıkta çalışmaya başladığı her bir Behina’da (anlayışta/nitelikte), kişi, kimin için kendi menfaati için mi yoksa Yaradan için mi çalıştığına karar verebilmek adına “yargıçlarla” birlikte karar vermelidir.

Kişi niyetinin uygunsuz olduğunu yani ihsan etmeyi amaçlayamadığını görürse, o zaman dua için yer vardır. Yani, davacısıyla yaptığı hesaplama yoluyla içinde bulduğu kötülüğü, davacının adil bir şekilde hüküm verdiğini görür, ancak hükmü onaylayamaz.

Bu nedenle soru şudur: Yargıcın söylediklerine uyamayacaksa adil bir şekilde hüküm vermenin faydası nerededir? Bu konuda “yargıçlar ve görevliler” diye yazılmıştır. “Yargıçlar” sadece karardır. Yani ne yapması gerektiği konusunda gerçeği görür. Ama iş infaza geldiğinde, yani “memurlar” söz konusu olduğunda, bunu yerine getiremeyeceğini görür.

İşte o zaman kişi şöyle söyler, “Şimdi Yaradan’a dua edebilirim” çünkü şimdi görüyorum ki hiçbir zaman Yaradan rızası için çalışabilmeyi başaramayacağım. Dolayısıyla, o zaman kişi Yaradan’ın kendisine yardım etmesi için kalpten bir dua edebilir. Başka bir deyişle, o anda “eksiklik” adında bir Kli’ye sahiptir ve ihsan etme arzusu vermesi için Yaradan’ın yardımına ihtiyaç duyar, çünkü O’nun yardımı olmadan çaresizdir.

Bununla, (Mezmurlar 119’da) şu yazılanları yorumlamalıyız, “Senin emirlerin beni düşmanlarımdan daha bilge kılıyor, çünkü o her zaman benimdir.” Buradaki “düşmanlarım” sözcüğünü “içimdeki kötü” olarak yorumlamalıyız. Görüyorum ki, onlar beni, Senin arzunu yerine getirmekten alıkoyuyorlar, çünkü Yaradan’ın arzusu ihsan etmektir, ben ise kendim için alma arzusuna batmış durumdayım bu da beni Hayatların Hayatından ayırmaktadır. Bu nedenle, Senin Mitzvot’larını yerine getirsem de bunlar bilgelik olmaksızın sadece bir eylemdir, çünkü “bilgelik” Hohma’nın [bilgelik] ışığının Mitzvot’larda kıyafetlendiği anlamına gelir ve “Hohma’nın ışığı”, yaratılışın amacı olan “yarattıklarına iyilik yapma ışığı” olarak adlandırılır.

Ancak, kişi, ihsan etme kapları olan ve “Hasadim [merhametler] ışığı” olarak adlandırılan yaratılışın ıslahının ışığına sahip olmadan önce, Hohma adı verilen yaratılışın amacının ışığını almak imkânsızdır. Kişi, düşmanlarının, yani kendi alma arzusunun tamamıyla kontrolü elinde bulundurduğunu ve onun yönetiminden çıkmayı bir türlü başaramadıklarını gördüğünden, Yaradan’a, ihsan etme arzusunun kendisine verilmesi için dua eder. Daha sonra bununla Hohma’yı da alabilir.

“Senin emirlerin beni düşmanlarımdan daha bilge yapar” demesinin anlamı budur. Yani, düşmanları onun Hohma ile ödüllendirilmesine neden olmuştur. “Emirlerin beni daha bilge kılıyor” demek, yukarıdan aldığı yardım onu her seferinde sahip olduğundan daha yüksek bir dereceye getirdiği için, düşmanlarının zevk ve haz ile ödüllendirilmesine neden olmuştur demektir. Eğer kişi kötü olduğunu hissetmeseydi, elindekiyle yetinir ve Yaradan’a kendisini daha da yakınlaştırması ve ihsan etme kaplarıyla ödüllendirmesi için yakarmazdı, çünkü sadece ihsan etme kapları Hohma’yı almaya uygundur. “Senin emirlerin beni düşmanlarımdan daha bilge kılıyor” sözleri, Mitzvot’un Hohma’ya sahip olabilmesi yalnızca bu düşmanlar sayesinde olmuştur anlamındadır.

“Çünkü o her zaman benimdir” sözlerinin anlamı budur. “Benimdir” ifadesi, Mitzvot’un Hohma’sız değil, kuru Mitzvot olmasına her zaman sebep olan düşmanlar anlamına gelir. Bunun yerine, düşmanlar aracılığıyla ödüllendirildim. “Benim” demek, düşmanlarım diğer insanlarınkinden daha kötü olduğu için, diğer insanlar gibi Yaradan’ın yollarını takip etme seçeneğim olmadığı anlamına gelir. Bu nedenle, genel halktan daha kötü olduğum için ayakta durmalı ve Yaradan’dan bana yardım etmesini istemeliyim.

Buradan, çalışmada denemelerin ne anlama geldiğini anlayabiliriz: Kişinin bir denemeye kimin için dayanıp dayanmadığını bilmeli miyiz? Açıktır ki, Yaradan her şeyi bilir. O halde bu yani deneme kişiye neden gelir? Yükseliş esnasında kişi çoğu zaman şöyle der “Artık Yaradan’ın yardımına ihtiyacım yok” çünkü inancımı dayandırabileceğim bir şey var, çünkü Yaradan’ı bir dereceye kadar hissediyorum, dolayısıyla da bundan sonra Keduşa’ya (Kutsallığa) bağlı kalabileceğim, Tora ve Mitzvot’u sonsuza dek yerine getirebileceğim.

Peki, yukarıdan olan nedir? Onlar, kişinin, herkesin yalnızca Yaradan’a ihsan etmek için çalıştığı Kral’ın sarayına giden yolda ilerlemesini ve tırmanmasını istediklerinden, o kişi, Yahudiliğinin temelini, yükseliş esnasında çalışmadan iyi bir tat alma temelinde inşa etmiştir, bu da Lo Lişma’nın (O’nun rızası için değil) temelidir. Bu nedenle, kişiye yabancı düşünceler verilir. Öyle bir zamanda, özellikle Yaradan ona alma arzusunun hissedebileceği bir tat verdiğinde, Yaradan’ın hizmetkârı olup olamayacağını görebilmesi için kişi denenir. Ancak, mantık ötesi ilerleyerek, yani hiçbir hissi olmadığında böyle bir şeyi nasıl yapabilir? Buna “kişiye denemeler göndermek” denir ki böylelikle kişi tüm çalışmasının alma arzusuna dayalı olduğunu görecek ve işte o zaman da Yaradan çalışmasında kendini kandırdığını hissedecektir. Böyle bir zamanda, Yaradan’ın kendisine kendi menfaati için değil yalnızca ihsan etmek için çalışabilme gücünü vermesi için dua edecek bir yeri olur.

Dolayısıyla her düşüş bir denemedir. Eğer kişi bu sınamaya dayanabilirse, yani kişiye gelen düşünce, kendisinin Keduşa’nın yönetimi altında olup olmadığını görmesine neden oluyorsa, düşüş esnasında kişi, yükselişi sırasındaki tüm alt yapısının kendisi için alma arzusu üzerine inşa edildiğini görebilir.

Düşüş esnasında kişi herhangi bir hesaplama yapamaz. Ancak daha sonra, yukarıdan bir kez daha yaklaştırma aldığında, bu, kişiye şu yazılanlar vasıtasıyla gelir “”Ben, onların kirliliğinin ortasında onlarla birlikte yaşayan Efendi’yim” yani kişi hâlâ kendini sevme yönetiminde olsa dahi yukarıdan ona “yukarıdan uyanış” adı verilen bir aydınlanma gelir. O zaman kişi, yaşadığı düşüş durumunun farkına varmalı ve bu düşüşün nedeninin ne olduğunu, bir daha düşüşe maruz kalmamak için neyi düzeltmesi gerektiğini düşünmelidir. Kişi inanmalıdır ki, düşmesinin nedeni bunun yukarıdan atılmasıdır. Böyle bir alçaklığa düşmesinin nedeni budur. İşte böyle bir zamanda kişi kendi üzerinde çalışabilir, gereken düzeltmeleri yapabilir ve böylece bir daha düşmez, çünkü kişi bu düşüşün kendisi için bir ıslah olduğuna inanmalıdır.

Yukarıdakilere istinaden, “Kendine bir Aşera dikmeyeceksin” sözlerini anlayabiliriz. Şöyle yorumladılar, “Her kim lâyık olmayan bir yargıcı görevlendirirse, sanki İsrail’de bir Aşera dikmiş gibi olur.” Çalışmada Aşera’nın ne olduğunu anlamalıyız. Aşera, şöyle yazıldığı gibidir, “Aşreihem (ne mutlu onlara) her yeşil ağaç.” “Ne mutlu onlara”, kendi çıkarları için çalıştıklarında mutlu oldukları yani kendilerini mutlu hissettikleri anlamına gelir. Bu, “Ne mutlu onlara” diye adlandırılır yani kişi ancak kendisi için çalıştığında kendini iyi hissedebilir bu da yalnızca çalışırken kendisini iyi hissettiği takdirde Tora ve Mitzvot çalışabileceği anlamına gelir.

Ancak, kendini iyi hissetmediğinde şöyle söyler, “Eğer Yaradan rızası için çalışıyor olsaydım Yaradan’a, yalnızca kendimi iyi hissettiğimde değil de her koşulda hizmet edebileceğimi söyleyebilirdim. Ancak ben kutsal çalışmayı yapıyorum çünkü bana Tora ve Mitzvot’u yerine getirme çalışmasında maddesel çalışmaya kıyasla hissedilecek çok daha fazla tat olduğu söylendi.” Dolayısıyla, kişi eğer çalışmada iyi bir tat hissetmiyorsa o halde neden Tora ve Mitzvot üzerinde çalışsın? Sonuçta onun tüm temeli yalnızca kendini sevmektir.

Bu nedenle, kişi değerli bir yargıç atamak istediğinde ne yapmalıdır? O zaman kişi niyetine, yani neden hakikat yolunda çalışmak istediğine bakmalıdır. Kuşkusuz, Yaradan’ın rızası için çalışmamız gerektiğine dair yukarıdan bir uyanışa sahipti. Peki “Yaradan’ın rızası için” nedir? O zaman, kişi Yaradan’ın onun çalışmasından keyif alması amacıyla çalışmaya başlar, yani maddesellikte olduğu gibi, eğer iş sahibi çalışanın işinden keyif alırsa, ona maaşına zam yapar. Aksine, onun ödülü Yaradan’ı memnun etmesi ve kendi çıkarını düşünmemesidir. Dolayısıyla, şu anda atadığı yargıç, Yaradan’ın rızası olan doğru yolu izlediğini görmek içindir. Buna “bir sunak” denir. Bu demektir ki, yargıç bir kişinin kendisini sunakta kurban etmesi gerektiğini görmesini sağlar, yani bilgelerimizin dediği gibi, “Tora sadece onun uğruna kendini ölüme atanlarda vardır”.

Eğer yargıç değersiz biriyse, kişinin kendi yararına olan şeyleri kendisi için sağlaması gerektiğini düşünmesine izin verir. Buna “Aşera” denir, söylendiği gibi, Aşrei-Hem [mutlular], yani Aşera’nın putperestliği, her zaman bedenin nelerden zevk alabileceğine bakmaları ve Yaradan’ın bundan memnuniyet duyup duymayacağını bilmekle ilgilenmemeleri, ama her zaman kendi çıkarlarına bakmalarıydı.

Ancak Aşera ile genel halk arasında bir fark vardır. Pratikte çalışan, Lişma [O’nun rızası için] konusunu hiç düşünmeyenler için, Maimonides’in dediği gibi, “Kadınlara, küçüklere ve eğitimsiz insanlara sadece korkudan ve ödül almak için çalışmaları öğretilir. Bilgi edinene ve çokça bilgelik kazanana kadar, bu sır onlara azar azar öğretilir.”

Bu insanlar hakkında, “Kim değersiz bir yargıç atarsa, İsrail’de bir Aşera dikmiş gibi olur” yorumunu yapmalıyız. Başka bir deyişle, yargıç, yani kişi bir şey yapmak istediğinde ve kalbindeki yargıca sorduğunda, yargıcının önyargılı olmamasına dikkat etmelidir. Aksi takdirde, ona adil bir karar vermeyecektir. Buna, putlara tapma anlamına gelen “Sanki İsrail’e bir Aşera dikmiş gibi olur” denir.

Eğer yargıç önyargılıysa, “rüşvet bilgelerin gözünü kör ettiği için” her türlü suçun işlenmesine izin verebilir. Buna, “Sanki İsrail’de bir Aşera dikmiş gibi” denir. Yani, sadece Mitzvot’un uygulanmasıyla ilgilenen ama Mitzvot’taki niyetle ilgilenmeyen, yani Yaradan’ın rızasını hedefleme ihtiyacıyla ilgili olarak, bununla uğraşmakla ilgilenmeyen ve bu çalışmanın seçilmiş bir azınlığa ait olduğunu söyleyen tüm İsrail ile ilgilidir.

Artık, orada neden, “Rav Aşhi şöyle söyledi, ‘Bilge bir öğrenci yerine sanki sunağın yanına bir Aşera dikmiş gibi olur’” dediğini anlayabiliriz. Burada Rav Ashi’nin “Bilge bir öğrenci yerine sunağın yanına bir Aşera dikmiş gibidir” diyerek bizlere ne kattığını anlamalıyız, oysaki bilge bir öğrenci değilse, “sanki İsrail’e bir Aşera dikmiş gibi olur” şeklinde söylenmişti. Buradaki farkı anlamalıyız.

Genel halk tarzında çalışanlar arasındaki farkı yorumlamalıyız. Onlar hakkında, “sanki İsrail’de bir Aşera dikmiş gibi” diyerek İsrail’deki genel halka atıfta bulunmuştur. Ama bilge bir öğrenci, yani “bilge öğrenci” olmak isteyenler hakkında, Baal HaSulam’ın yorumladığı gibi, “bilge öğrenci”, “Bilge” olarak adlandırılan, tüm dünyaya ihsan eden Yaradan’ın öğrencisi olmak isteyen kişidir ve bu kişi aynı zamanda bir verici olmakla, yani ihsan etmek için çalışmaya gelmek amacıyla çalışmakla ödüllendirilmek ister. Eğer yargıç buna layıksa, yargıç ona kendisini sunakta kurban etmesini tavsiye eder. Eğer layık değilse, ona sadece kendi çıkarı için tavsiyede bulunur ki bu da “Ne mutlu onlara” demektir. Bu nedenle, “Bilge bir öğrenci yerine, sanki sunağın yanına bir Aşera dikmiş gibi” der.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,097