Varşova
Ruh eşime, mumu sonsuza kadar yansın;
…“Kişi düşündüğü yerdedir,” zamansız darbenin acısından uzak dur. Dolayısıyla, kişi bereket eksikliğinde olmadığına emin olduğunda, çabasını Tora’ya odaklayabilir çünkü “kutsanan kutsanana tutunur.”
Fakat güven eksikliği çaba gerektirir, çaba Sitra Ahra’dadır ve tüm çabasını sadece Tora sözlerine odaklayamadığında, “lanetlenen kutsanmışa tutunamaz.” Yine de kişi uzak denizlere açılmak isterse, bu şeylere asla kafa yormayıp, kıvılcımlarını henüz birlik olmamış zamana ve yere dağıtmamak için sanki arkasından koşan biri varmış gibi olabildiğince çabuk normale dönmelidir.
Bilin ki, şimdi olduğu gibi, zaman ve yer haricinde, aşağıda olanlara hiç bir darbe gelmez. İster yardımı dokunsun ister sıkıntı yaratsın ya da Tanrı korusun şimdiki anda ümitsizlik yaratsın, şunu söylemek isterim ki bu “tüm zamanlarda ve dünyadaki tüm yerlerde sonu hızlandırmaktır.” “O’nun öfke anı ” ve “Öfkesi ne kadar sürer? Bir an,” sözünün anlamı budur.
Dolayısıyla, kişinin şimdiki ve gelecek anlarını O’nun yüce adına sunmasından başka bir seçeneği yoktur. Zor olduğu ve tüm zamanlar onun için değerli olmadığı için
O’nun huzurunda anı reddeden kişi, aptallığını açıkça ortaya koyar çünkü kişinin çalışması kesinlikle değişen zaman ve olaylarla değişmesine rağmen, O’nun çehresi bunlarla kıyafetlenmemiştir. Bu nedenle mantık ötesi inanç ve güven bizim için hazırlanmıştır, kişi bunları zor zamanlarda çaba sarf etmeden ve bıkmadan kullanabilir.
“Bu şekilde altı gün boyunca O’nun çalışması kolaylaşır,” sözünün anlamı budur. Yaratılışın kökü Hey harfi, hafiftir, onun seviyesini yükseltme çabası asla yardımcı olmaz çünkü o “mantık yok, amaç da yok,” sözünde olduğu gibi bir kenara atılır. Dolayısıyla cennet krallığının yükünü üstüne alan kişi, Yaradan’a tapınmada çaba harcamaz, O’na gece ve gündüz, karanlıkta ve aydınlıkta tutunur. Yağmur—gelecekte ve şu anda yaratılan—onu durduramaz çünkü Ein Sof olan Keter her şeyi eşit olarak aydınlatır. Aptal—arkasından ve önünden üzerine gelen engellerin altında yürüyen— herkese Dvekut (birleşme) eksikliğini, bozukluk ya da kendi adına kötülük olarak hissetmediğini söyler.
Eğer hissetmiş olsaydı, kesinlikle az veya çok Dvekut eksikliğinden kendisini kurtaracak bir yöntem bulacaktı. Bu yöntem sıkıntıdaki bir insandan, saklandığı yerde Yaradan’a yakaran bir hırsızdan bile ister “inancın düşüncesi” ya da “güven” ister “duasının yakarışında,” olsun onu arayandan asla kaçamaz. Bu sebeple dalın kökten ayrılmasını engellecek Mohin de Gadlut’a gerek olmaz..
“Eğer bu üçünü onun için yapmazsa,” o halkın arasına, insanların köleliği altına, “bedava, parasız” olana “çekilir” çünkü boş şeylerle çalışmasında ona bir şey verilmez. Bu şöyle yazıldığı gibidir, “Böyle yapanlar, onlar gibi olur,” ve tapınılan tarafından yaratılan—kendi çalışmasına hürmet eden—onlardan ne alır? Dolayısıyla, yukarıdan kısıtlama aldığını söyleyen kişi, Efendi’si adına yalan söylemiş olur. O kötü niyetle bunu yapamadığını iddia eder çünkü onun eksikliği Ketarim’ine güçlü bağlarla bağlı olduğundan, Yaradan’a tutunma arzusu yoktur. Bu demektir ki, tüm kalbiyle bu eksiklikten sonsuza kadar ayrılmak istemez.
“Satın alacak, yiyecek paran yok. Gel, parasız, bedelsiz şarap ve süt al,” sözünün anlamı budur. Diğer bir deyişle Yaradan’a tek duamız bize O’nun ilmini ve ihtişamını vermesidir çünkü O, bizim O’nun önünde kendimizi bu arzularla donatmamızı ister tıpkı “Arzu, arzuyu çeker ve arzuyu getirir,” sözünde olduğu gibi.
Örneğin, bir talep olmadan kralın önüne gelmek nezaketsizlik olduğundan, hediyenin kendisiyle hiç işimiz olmasa da az veya çok O’nla Dvekut’ta olma arzusuyla O’na geliriz.
Bu nedenle kalbindeki büyük özlemle krala tutunmak isteyen bir köle, soylu davranışlar sergilemeye çalarak, kendisi için bir takım istekler hazırlar. Fakat kral onu reddeder. Eğer akıllıysa krala kalpteki noktasının samimiyetini anlatır—hediyenin peşinde olmadığını, az da olsa kral ona pay verirse ne koşulda olursa olsun krala bağlı olacağını. Sonra birdenbire kral ona bunu bayağı olanın gözünde hor görülen yani dua, inançla günün yirmi dört saati bir an bile olsa asla istenmeyecek olan ve değeri daima kalpteki noktanın arzusuyla ölçülen Dvekut formunda ifşa eder.
Oysa bayağı olan—kalpteki noktasında—Kralın Kendisiyle Dvekut’a değil, O’nun hazla beraber güç ve nitelik dağıttığı sayısız hediyesi karşılığında kalbinin derinliklerinden akan kıvılcımlara özlem duyar. Bu sebeple onlar O’nla Dvekut’u karşılığında alacakları ve “ne olacak ki?” açısından yorucu bulurlar.
Ancak, “altının meyveleri….” sözünü bilen kişi, eksikleri olduğunu söyledikleri için onlara aptal diyen kalbi eksik olanlara güler.
Fakat “Ataların vaadi bitmez,” ve “Arınmaya gelen yardım alır.” Sabah ilk iş uyanır uyanmaz O’nla Dvekut’un anını kutsamalı ve aklına boş bir düşünce gelmesin diye yirmi-dört saat boyunca kalbini Yaradan’a açmalı ve bunu doğa üzeri ya da imkansız görmemelidir.
Aslında bu demir parmaklıkla ayırım yapan doğanın imajıdır ve kişi kendi hissettiği doğanın ayrımını iptal etmeli ve önce bu ayrımların O’ndan gelmediğine inanmalıdır. Sonra kendi doğal arzusunun üzerinde olsa da kalbinin derinliklerinden dua etmelidir.
Bilin ki daima, formlar Keduşa’dan olmadığı zaman bile size engel olur ve hatırladığınız anda da dururlar. Bütün gücünüzle kalbinizi açın böylece Yardan O’nla Dvekut’u engelleyenlerden sizi korur. Aşamalı olarak kalbiniz Yaradan’a alışarak genişler ve O’na tutunmaya özlem duyar ve Tanrı’nın arzusu sizin tarafınızdan yerine getirilmiş olur.
Yehuda Leib