Makale No. 28, 1987
Şöyle yazılmıştır (Tesniye 4:2): ‘Efendiniz olan Tanrınızın emirlerini yerine getirmek için size emrettiğim sözlere ne ekleyecek ne de çıkaracaksınız.’
Yorumcular sorar; Tora’nın ‘eklemeyin’ demesi gerektiğini, hatta eklemeyi düşünmemeniz gerekir demesini anlayabiliriz, zira eklemenin iyi olduğu söylenebilir, çünkü bu cennetin ihtişamını arttıracaktır. Yine de ‘ondan çıkarmayın’ sözleri, hangi amaçla gelip azaltmamalısınız der? Basit; eğer Yaradan bizlere Tora ve Mitzvot’u verdiyse, onları kesinlikle izlemeli ve Yaradan’ın Mitzvot’unu ihlal etmemeliyiz.
Kelimenin tam anlamıyla birçok cevap var. Ama bu bize çalışmada ne öğretir? Ayrıca gerçekten de eklememizin neden yasak olduğunu anlamalıyız. Mitzvot’a eklemenin iyi olması mantıklıdır, zira özellikle çalışmada düzen, kişinin her seferinde ekleme yapmasıdır.
Çalışmanın düzeninde, bir önceki makalede açıklandığı üzere tek bir çizgi meselesi, ‘sağ’ ve ‘sol’ denen iki çizgi ve orta çizgi olduğu biliniyor. Gerektiğinde burada tekrarlayacağız.
Ayrıca bir kural olduğunu yani herkes için, tüm İsrail için geçerli bir kural olduğunu ve İsrail’de bireyler olduğunu da bilmeliyiz. Şöyle ki, genel halk gibi olamayan yani Tora ve Mitzvot’la ilgili olarak genel halk gibi davranamayan insanlar vardır. Bunun yerine onlar genel halkın çalışmasını, Tora ve Mitzvot çalışması aracılığıyla ne elde etmek istediklerini ve arzularının onları tatmin etmediğini anlar ve hissederler. Bunun yerine onların genel halktan başka arzuları ve hedefleri vardır.
Yine de Tora ve Mitzvot’a dair, ‘Tek bir yasanız (Tora) vardır’ denmiştir (Numaralar 15:29), tam erdemli ile sıradan bir insan arasında fark yoktur. Ancak bu eylemler için geçerlidir, yani Yaradan’ın Musa aracılığıyla emrettiği emirleri yerine getirmeyi hedeflemelidirler; buna ‘Mitzvot çalışmasının niyeti’ denir ve bunda herkes eşittir.
Ancak niyetle ilgili olarak yani kişinin Tora ve Mitzvot’u izlerken neye niyet ettiği, başka şeylerden vazgeçip, zamanını ve bütün enerjisini Tora ve Mitzvot’u izlemeye adadığında, çalışmasının karşılığında ne istediğiyle ilgili olarak zaten genelde Lo Lişma (Onun adına değil) ve kişinin niyetinin Lişma (Onun adına) olduğu anlayışlar vardır. Birey için Lo Lişma’da ve Lişma’da birçok anlayış vardır.
Lo Lişma ile ilgili olarak kural şudur; herkes Lo Lişma’da başlar. Daha sonra Lo Lişma’dan çıkan ve Lişma derecesine gelen bireyler vardır. İşte o zaman çizgilerle ayırt edilmelidirler. Yani Lo Lişma ile hemfikir oldukları müddetçe onlarda bir ıslah meselesi vardır. Onların çalışmanın gerçek yolunu göremedikleri düşünülür. Bunun yerine gerçeğin yolunda yürüdüklerini hissetmelidirler. Aksi taktirde Tora ve Mitzvot’u yerine getiremeyeceklerdir, zira doğal olarak kişi çalışmasından yararlanmaya ihtiyaç duyar. Eğer Lo Lişma gerçek değilse, gerçek olan şey, Lo Lişma’nın çok önemli olmasıdır. Ancak onlar Lo Lişma’yı düşünmeyecekleri için, onların Lişma çalıştıklarını düşündükleri bir ıslah vardır ki böylece eylemlerine değer versinler, zira kişi bir yalandan nasıl faydalanabilir?
Baal HaSulam Lişma’nın çok önemli olduğunu tasavvur ettiği ölçüde Lo Lişma’nın Lişma’yı takdir ettiğinden bile daha önemli olduğuna ve Lişma’nın öneminin insanın kavrama yeteneğinin çok ötesinde olduğuna kişinin inanması gerektiğine inanmamız gerektiğini söylemiştir.
Genel halkın çalışmasında sadece tek bir çizgi yani eylem vardır. Bu tek yoldur. Yani kişi yaptığı her eylemde ilerlediğini ve birçok kuruşun büyük bir meblağda biriktiğini bilmelidir. Bununla ilgili yaptığımız şu alegoride olduğu gibi; kişi bir başkasından kiraladığı fabrikadan kira alır. Her yıl belli bir miktar alır ki böylece her geçen yıl servetinin arttığından emin olsun.
Genel halkın çalışması da aynı şekildedir. Örneğin eğer kişi yirmi yaşına ulaşırsa yedi yıllık Tora ve Mitzvot servetine sahiptir. Kırk yaşına ulaşmışsa yirmi yedi yıllık servete sahip olduğunu bilir ve bu böyle devam eder. Dolayısıyla endişelenecek bir şey yoktur çünkü ödülü güvence altındadır. Böyledir zira Lo Lişma için de bir ödül alınmıştır. Ancak buna ‘tek çizgi’ ya da ‘tek yol’ denir ve burada çalışmanın yolunda çelişkiler yoktur.
Ancak kişi genel halkın yolundan ayrılmak ve Lişma çalışmasına girmek istediğinde şu iki çizginin farkına varmak gerekir: 1) ‘bütünlük’ denilen, hiçbir eksikliğin olmadığı ‘sağ’. Bu iki yolun biriyle olabilir. Sağda olmanın ilk yolu kişinin ‘Her şey İlahi Takdir’de ve insanın kendisi için seçimi yoktur,’ diye düşünmesi ve söylemesidir. Durum buysa kişi kendisi Yaradan’dan Tora ve Mitzvot’u biraz olsun kavraması için bir düşünce ve arzu almışken, dünyada emirlerini yerine getirmeleri için Yaradan’ın bir düşünce ve arzu vermediği kaç insan olduğunu hesaplar ve görür. Nitelikte ve nicelikte çok daha yüksek derecelerle ödüllendirilmiş insanlar olduğunu görse de geriye baktığında maneviyata dair hiçbir anlayışa sahip olmayan insanlar olduğunu görür. Bunun yerine onların tüm yaşamları maddesel arzularda ne bulabilecekleriyle ilgilidir. Onlar ki, herhangi bir hayvandan daha fazlasını hissetmezler ve de herhangi bir amacı, dünyanın bir amaçla yaratıldığını düşünmezler. Bunun yerine çocukken sahip oldukları istekleri yerine getirebilmeye razıdırlar. Eğer bu istekleri yerine getirebilirlerse kendilerini mutlu sayarlar.
Yine de kişi Yaradan’ın kendisine bir hayvan gibi yaşamaması ve insan olduğunu bilmesi için akıl ve mantık verdiğini, insan olmanın hayvan olmaktan çok daha yüksek bir seviye olduğunu yani Yaradan’la bağa, emirlerini yerine getirme kabiliyetine sahip olduğunu görür. Hem dua kutsamasında hem de hazzın kutsamasında Yaradan’la konuştuğuna inanır. Maneviyata dair sahip olduğu bu çok küçük kavrayış için Ona dua eder, mutlulukla yürür ve yaşama sevinci hisseder. Yaşamda hiçbir manevi nosyon olmaksızın amaçları sadece çocuklarınkine benzeyen diğer insanlar gibi olmadığını hisseder. Buna ‘sağ’ denir, zira kişi kendisini hiçbir eksikliği olmayan bütün bir insan olarak hisseder.
Sağda bulunan ikinci tutum, Baal HaSulam’ın söylediği gibi, kişinin mantık ötesi sanki tam bir inançla ödüllendirildiğine inanmasıdır. Böylece kişi kendisine organlarında Yaradan’ın bütün dünyayı iyi ve iyilik yapan olarak yönettiğine yani bütün dünyanın O’ndan yalnızca fayda sağladığına ve kendisinin de onlardan biri olduğunu tasvir etmelidir. O zaman kişi, sanki bollukla dolu bir dünyası varmış gibi mantık ötesi gittiği zaman ne kadar da mutlu hissetmeli ve haz ve memnuniyeti elde etmekle ödüllendirdiği için Yaradan’a şükretmeli ve Onu övmelidir. Buna da ‘sağ’ denir.
Bu sağ çizgi, kişiye yalnızca burada kendisine fayda sağladığı için Yaradan’a şükredebileceği bir yere sahip olduğunu, sadece bu şekilde hiçbir eksikliği olmadığından bütün ve kutsanmış olarak kabul edildiğini verir. O zaman Yaradan’a tutunabilir, zira ‘kutsal kutsanmışa tutunur.’
Bundan kişi canlılık alabilir, çünkü kişi olumsuzlukta yaşayamaz. Dolayısıyla kişi sağ çizgi sayesinde Yaradan çalışmasında canlılık alır, çünkü kişiye yalnızca bütünlük sevinç verir ve yaşam sevinç olmadan yaşam sayılmaz.
Sağ çizgide başka bir erdem vardır. Kişi Yaradan kendisini daha yakına getirdiği için teşekkür ederek, maneviyatta küçük bir kavrayışa sahip olmasına rağmen, küçük bir şey için bile minnettarsa, gözünde Yaradan’a hizmet etme amacının her seferinde daha fazla önem kazanmasına neden olur. Şehina (Kutsallık) sürgünde olduğu için ya da yazıldığı gibi ‘Şehina toz içinde’ olduğundan yani manevi çalışma önemsiz olduğu yalnızca maddesel şeyler önemli olduğundan kişi onları takdir eder ve insan toplumdan etkilenir. Dolayısıyla onun için de maddesellik maneviyattan daha önemli olur. Sağ çizgide yürümekle yani maneviyatta sahip olduğu her bir idrak için Yaradan’a teşekkür etmek, kişinin içinde maneviyatın önemini arttırır.
Baal HaSulam demiştir ki, yukarının kişinin manevi olan her şeyi nasıl takdir ettiğini ve bunun kanıtının kişinin her şey için müteşekkir olması olduğunu görmesi, yukarıdan kişiye bir miktar aydınlanma verilmesine neden olur, zira kişinin bunu nasıl koruyacağını bileceği açıktır. Bilgelerimizin şöyle söylediği gibi ‘Kim aptaldır? Ona verileni kaybeden.’ Kural şudur; önemli olmayan hiçbir şey kaybolmaktan korunamaz. Bu nedenle eğer kişi nasıl koruyacağını bilmezse yukarıdan bir aydınlanma verilmez. Onlar bu kişinin Keduşa’daki (kutsallık) her küçük şey için minnettar olduğunu gördüğünde kişi kendisine verileni kesinlikle koruyacaktır. Dolayısıyla kişinin kendisine Keduşa’ya (kutsallık) biraz olsun yaklaşması için akıl ve mantık verilmesi için Yaradan’ı övme ve teşekkür etme çabası, ona yukarıdan bir miktar aydınlanma verilmesine neden olur.
Ancak kişi sol çizgide de yürümelidir. Sağ ve sol, ‘birbirini inkâr eden iki çizgi’ olarak kabul edilir. Sol çizgi ‘düzeltilmesi gereken bir şey’ olarak adlandırılır. Sol çizgi, kişinin maneviyattaki gerçek durumunu, gerçekten de ihsan etme arzusunda olup olmadığını, kendisini kandırıp kandırmadığını veya tümüyle ilgisi olup olmadığını görmesi gerektiğinde eleştiri gerektirir.
En önemli şeyin Yaradan’la Dvekut’a ulaşmak olduğu biliniyor. Bu da tam tersini değil yalnızca form eşitliğini sağlayan şeyleri düşünmek anlamına gelir. Yani eğer kişi çalışmasında halihazırda amaca ulaşmaya doğru ilerleyip ilerlemediği ya da tam tersine gerileyip gerilemediğini ve eylemlerinin tam olması için ne yapması gerektiğini düşünmesi gerekiyorsa çalışma düzenini eleştirir. Başka bir deyişle çalışmadaki gücünü, üstesinden gelme gücü olup olmadığını ve eğer gücü yoksa ne yapması gerektiğini görmelidir.
O zaman kişi kendi durumundan onu yalnızca Yaradan’ın kurtarabileceğini görür, böylece kendine-sevgiden çıkabilir ve yalnızca Yaradan adına çalışabilir. Bu demektir ki, ona yalnızca Yaradan’ın kendisi yardım edebilir; şöyle yazıldığı gibi, ‘Ben sizleri Mısır topraklarından, kölelik evinden çıkaran Efendiniz olan Tanrınızım.’ Bu, İsrail halkının, kendisi için almak demek olan Mısır anlayışında köle oldukları ve Mısırlıların köleleri oldukları ve Mısırlılar yani kendine-sevgi her şeyi aldığı için Keduşa’da hiçbir mülkiyetleri olmadığı anlamına gelir.
Buna ‘‘Günahkârlara yaşamlarında ‘ölü’ denir’’ denir, çünkü ‘yoksul ölü kadar önemlidir,’ zira Sitra Ahra (diğer taraf) onların sahip oldukları her şeyi almıştır. Kralların Kralı onlara görünene ve onları kurtarana dek Keduşa alanına hiçbir şey girmez. Bu konu her zaman geçerlidir, yani kişi sürgünde olduğunda ve sürgünden onu kurtarması için Yaradan’a dua ettiğinde Yaradan onu kurtarır.
‘Arınmaya gelene yardım edilir’ ifadesinin anlamı budur. Ancak kişi tek başına sürgünden ve kendine-sevginin köleliğinden çıkamaz. Dolayısıyla sol çizgi kişinin kendisini sürgünden çıkarması için Yaradan’a dua etmesi gereken yerdir. Aksi taktirde sol çizgi olmadan kişi asla kendine-sevginin içinde olduğunu bilemez, çünkü sağ çizgideyken herhangi bir kusur görmek imkânsızdır, bu yüzden de düzeltilecek hiçbir şey yoktur.
Artık duadaki, ilahilerdeki, şarkı söylemekteki ve övgüdeki sırayı ve duanın ve talebin ne demek olduğunu anlayabiliriz. Bilgelerimiz şöyle demiştir (Berahot 32): ‘Kişi Yaradan’a daima övgü oluşturmalı ve daha sonra dua etmelidir.’
Kişi Yaradan’dan bir şeyler isterse, öncelikle Yaradan’ı övmelidir; soru şudur: ‘neden bunu yapmalıdır?’ Et ve kandan bir iyilik istediğimizde öncelikle kişinin, ona önemli olduğunu düşündüğünü göstermesi gerektiğinin söylenebileceğini anlayabiliriz. Kişi sanki ona rüşvet veriyor, haz veriyor ve daha sonra bir iyilik yapmasını istiyor gibidir; sanki veren, alan onu övmenin memnuniyeti verene, vermekle bir iyilik yapıyormuşçasına alana bir iyilik yapacaktır. Ancak Yaradan söz konusu olduğunda böyle bir şey söylenebilir mi?
Sağ ve sola, iki çizgiye ihtiyaç duymakla ilgili açıkladığımız gibi kişi kutsal çalışmaya gelmek istediğinde, önce bunun neyle ilgili olduğunu yani kime hizmet etmek istediğini bilmesi gerektiğini anlamalıyız. Şöyle ki, kişi öncelikle kendisini bir köle olarak kabul etmesini istediği Kral’ın yüceliğini ve önemini takdir etmelidir, ‘köleler yüce olana ödül almak için hizmet etmez’ ifadesinde olduğu gibi. Ödül almadan Kral’a hizmet etme arzusunu ona veren kimdir? Sadece Kral’ın yüceliği ve önemi kişiye ödül olmadan çalışmayı istemesi için yakıt verir.
Bu nedenle düzen şudur; kişi sağ çizgide yürümekle başlamalıdır ve o zaman bütün çalışması, Kral’ın önemini hayal etmek ve maneviyatta yer alma arzusu ve düşüncesini kendisine verdiği için Ona teşekkür etmektir. Bu herhangi bir şey olabilir, ona küçük bir şey verilse bile maneviyatta biraz olsun anlayışa sahip olduğu için kişi bunu yüce ve önemli bir şey sayar; Baal HaSulam adına şöyle yazıldığı gibi, ‘sağ’ demek ‘sağa dön’ demektir.
Bu demektir ki, kişi mantık ötesi inanmalı ve çoktan Yaradan’a inançla ödüllendirildiğini, organlarında hissettiğini, Yaradan’ın tüm dünyayı iyilik yapan iyi olarak yönettiği gördüğünü ve hissettiğini hayal etmelidir. Mantık dahilinde baktığında tam tersini görse de yine de mantık ötesi çalışmalı ve bu durum ona, bunun gerçekten böyle olduğunu, Yaradan’ın dünyayı iyilik yapan iyi olarak yönettiğini organlarında zaten hissedebiliyormuş gibi görünmelidir.
Burada kişi amacın önemini edinir ve buradan yaşam yani Yaradan’a yakın olmanın sevincini türetir. O zaman kişi Yaradan’ın iyi ve iyilik yapan olduğunu söyleyebilir ve Yaradan’a ‘Bütün ulusların arasından Sen bizi seçtin, bizi sevdin ve bizi istedin’ diyebilecek güce sahip olduğunu hissedebilir, zira Yaradan’a teşekkür etmek için bir sebebi vardır. Kişi maneviyatın önemini hissettiği ölçüde Yaradan’a övgü oluşturur.
Kişi ‘Kişi daima Yaradan övgüsünü oluşturmalıdır’ denen maneviyatın önemini hissetmeye başladığında, bu sol çizgiye geçmesi gereken zaman demektir. Kişi, Kral’ın önemini mantık dahilinde gerçekten ne kadar hissettiğini, yalnızca Yaradan adına çalışmaya gönüllü olup olmadığının kritiğini yapmalıdır.
Mantık dahilinde kendisinin bomboş ve muhtaç olduğunu gördüğünde, maneviyatın önemini yalnızca mantık ötesi gördüğü bu durum, bu hesaplama, onun içinde mutlak alçaklıkta olmanın eksiklik ve acısını yaratabilir. Ancak o zaman eksik olduğu şey için yürekten dua edebilir.
Ama sağ çizgisi yoksa, Yaradan’a kendisine yardım etmesi için dua etmesine rağmen, sanki Kraldan bir iyilik yapmasını, onu kurtarmasını ve ona merhamet göstermesini istiyormuş gibidir. Kral merhametli olduğu için kendisine biraz ekmek almak üzere Ondan para ister. Ama kişi ölüme mahkûm edilmiş olanların arasında hapishanede olduğunu ve artık Kral’dan hayatını kurtarmasını yani onu affetmesini isteme şansına sahip olduğunu ve Kral’ın onu affedip ona mutluluk dolu bir hayat yaşaması için bir şans vereceğini bilmez. Yaradan’dan kendisine merhamet etmesini, ona ekmek vermesini ister ve buna razıdır, çünkü o kadar çok uzun zamandır hapsedilmiştir ki her şeyi, mutlu bir yaşam sürebileceği bir dünya olduğunu unutmuştur.
Önce Yaradan’a övgü oluşturmanın ve daha sonra dua etmenin faydası budur. Bunun nedeni kişi maneviyatın önemini bildiğinde, ‘onlar bizim yaşamımız ve yaşamımızın uzunluğudur’ olduğunda, bundan dolayı dua ettiğinde, neye ihtiyacı olduğunu ve Yaradan’ın ona ne için merhamet göstermesini ve hayat vermesini istemesi gerektiğini bilir. Bu böyledir çünkü kişi sağ çizgideyken, maddesel hayatın ‘‘günahkârlara yaşamlarında ‘ölü’ denir’ olduğunu hisseder.
Bu şekilde sorduğumuz soruyu, kişinin neden Yaradan övgüsünü oluşturması ve daha sonra dua etmesi gerektiğini anlayacağız. Bu önce yatıştırmamız ve övmemiz gereken et ve kan için uygundur ki bu vereni ve vermeyi, yalvaran kişinin, verenin iyi niteliklere sahip olduğunu ona söylediği gibi merhametli yapar. O halde dua etmeden önce neden Yaradan övgüsünü oluşturmamız gerekir?
Yukarıdakilere göre bu basittir. Bu kişinin neyin eksik olduğunu bilmesi içindir, çünkü o zaman kişi, Yaradan’dan ne için yardım isteyeceğini bilecektir. Bu, bir kişinin çok hasta olduğu ve bir doktor grubunun onu muayene etmeye ve hastalığını teşhis etmeye geldiğine dair bir zamanlar anlattığım alegoriye benziyor. Hasta, doktorlara parmağındaki küçücük yarayı gösterir ve onlara acı içinde olduğunu söyler, ama doktorlar o yaraya bakmak istemezler. Onlara şöyle sorar: ‘Size söylediğim şeye neden bakmıyorsunuz ve neden hiç kimse ona bakmak istemiyor?’ Şöyle yanıtlarlar: ‘Yaşamla ölüm arasında ölümcül bir tehlikedesin ve sen son derece önemsiz bir şeye bakmamızı mı istiyorsun?’
Ancak kişi sağ çizgide yürümeye başladığında, neyin eksik olduğunu fark etmeye başlar. Yani daha sonra sol çizgiye geçtiğinde sağdan bir örneği vardır. Bununla birlikte bu da bir kere de edinilmez, sürekli çalışmayla edinilir; her gün için duada yazıldığı gibi, önce Yaradan’a övgü oluşturmalı ve sonra dua etmeliyiz.
Yine de iki çizgi dengede olmalıdır yani birisi diğerinden daha büyük olmamalıdır. Bunun yerine kişi daima maddesel alegoride olduğu gibi, iki ayak, sağ ve sol bacak üzerinde yürümelidir. Bir bacakla diğer bacaktan daha çok yürümek gerekir denemez ve tek bir bacakla yürümek tümüyle imkânsızdır. Bu nedenle hakikatin yolunda yürümek ve Yaradan’la Dvekut’u elde etmek isteyenler, hem sağ hem de solda yürümelidirler ve bir bacak üzerinde diğerinden daha çok yürümemelidirler.
Artık sorduğumuz soruyu, ‘Ona ekleme yapma ve ondan çıkarma’ ifadesinin ne anlama geldiğini değerlendirmeliyiz. Şunu sorduk: Çalışmaya eklemememiz, çalışmayla nasıl ilgilidir? Diğer taraftan bu kafa karıştırıcıdır: ‘Tora bize ‘ekleme’ dediği zaman, ‘ekleme’ denebilir. Ama ‘çıkarma’ emri neden? 613 Mitzvot’tan çıkarmaya izin verildiğini nasıl düşünebiliriz, ancak Tora’nın bize çıkarmanın yasak olduğunu söylemesi gerekmez mi?
Çalışmanın düzenine göre, bunu iki çizgi açısından yorumlamalıyız. Bu sağ çizgiye eklemenin yasak olduğu anlamına gelir. Bunun yerine hakikatin yolunda yürümek isteyen bir kişi, zamanın belli bir kısmını sağ yola ayırmalı, daha sonra sol çizgide yürümelidir. Bu bağlamda ekleme yapmama emri, bir yola diğerinden daha fazla ekleme yapma ne de çizgilerden çıkarma şeklinde gelir. Yani kişi şunu söylememelidir: ‘Bugün sağ çizgide yürümek istiyorum’ ya da tam tersine ‘Bugün sol çizgide yürümek istiyorum.’ Bu ‘Ekleme yapma ya da çıkarma’ emrinin gelmesiyle ilgilidir. Aksine bilgelerimiz şöyle söylemiştir: ‘Kişi daima Yaradan’a övgü oluşturmalı ve daha sonra dua etmelidir.’
Sağ yola ‘bütünlük’ denir. O zaman kişi Yaradan’a çok minnettar olabilir. Daha sonra sol çizgiye geçmelidir. Sol çizgi, kişinin kendi gerçek durumunu, ona mantık dahilinde göründüğü şekliyle görme zamanıdır. O zaman kişinin dua etmek için yeri olur, zira dua tam olarak eksikliğin yeriyle ilgilidir ve eksiklik ne kadar büyükse, dua o kadar içten olur.
Şu yazılanların anlamı budur: ‘Sana derinlerden sesleniyorum Ey Efendimiz.’ Bu nedenle iki çizgi, ‘üçüncü bir yazı gelip aralarında karar verene dek’ eşit olmalıdır. O zaman iki çizgideki çalışma sonrasında kişi Yaradan’la Dvekut’la ödüllendirilir. Buna ‘üçüncü yazı’ denir. Yani iki çizgi, insanın çalışmasıyla ilgilidir, ancak orta çizgi Yaradan’la ilgilidir. Bu demektir ki, iki çizgide yürümekle, bu iki çizgiden, Yaradan’ın kutsamasını yerleştirebileceği bir yer yapılır. Buna ‘üçüncü yazı gelip aralarında karar verene dek’ denir.
Artık Zohar’ın şu söylediklerini (Pinhas, madde 321) yorumlayabiliriz: ‘Onların bacakları dosdoğru, düz bir bacaktır.’ Mişna’nın yazarları dua eden kişinin, duasında, yönetici melekler gibi bacağını düzeltmesi gerektiğini söylemişlerdir ki bacağı dosdoğru, düz olsun.’
Eğer kişinin bacakları doğru değilse, duasının neden kabul edilemeyeceğini anlamalıyız. Bu demektir ki, kişinin bacakları bir şeyi ifade ediyor. Bu nedenle kişi dua ettiğinde eksik hissediyor ve eksikliğini gidermesi, bacaklarının düz olması için Yaradan’a geliyor.
Yukarıdakilere göre kişinin ‘bacaklarının’ ne anlama geldiğini anlayabiliriz. ‘Sağ bacak,’ sağ çizgi ya da sağ yoldur. Burası Yaradan’ı övme ve şükretmenin yeridir. Sol bacak sol çizgiye, sol yola işaret eder ve her iki çizgi, biri diğerinden daha büyük olmayacak şekilde, her ikisi de düz, dosdoğru olmadan önce dua kabul edilmez.