e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Kabala Kütüphanesi > Kadınlar ve Kabala > Kadınların Manevî Gelişimiyle İlgili 2.Konuşma

Kadınların Manevî Gelişimiyle İlgili 2.Konuşma

Kabalist Dr. Michael Laitman

19 Aralık 2007 Tel Aviv, İsrail

Moderatör: İsrail ve diğer ülkelerde Kabala çalışan kadınlardan, pek çok soru alıyoruz.

Bu bilinen bir şey. Her zaman kadınlardan birçok soru alırız.

Moderatör: Dilerim cevaplarınız onları hoşnut eder.

Eğer mümkün olursa. Her şeyden evvel, bir kişi soru sorduğunda özellikle de kadınlar, sorunun cevabının onu tatmin etmeyeceğini bilir. Bu böyledir, çünkü kadın evrendeki doldurulmamış hazzın karşılığıdır. Son ıslahtan önce, her zaman arzusunun içinde eksiklik hissi olacaktır.

Bu soruları dikkate alarak hangi yöntem veya düzen yoluyla son ıslaha ve hazza ulaşacağımızı anlayabiliriz. Ancak, bu soruların biteceğini düşünmüyorum – doğa bakımından bu imkânsızdır, ama iyi bir şeydir.

Soru: Bir kadının hayatındaki en önemli şey nedir? Neye göre yargılanır? Hayatında gereksiz ya da ikincil olan nedir?

Yargılanıp yargılanmayacağı Kabala ile ilgili değildir. Bir Kabalist bu terimi kişinin yaşamdaki eylemleri için ne hak ettiğini anlatmak için kullansa da, yargı veya yargılama yoktur. Şöyle yazılmıştır, kişi Yüksek bir Yargının ve Yargıcın önünde durur, fakat bu yalnızca ifadenin alegorik bir anlatım şeklidir. Kişi bilmelidir ki kendisi bir yargıç, bir yargıdır ve buna göre hareket etmelidir. Yaratan’la eşitliğe erişmelidir, her şeyden evvel, Âdem (insan) kelimesi, “Adome” (benzemek) kelimesinden gelir. Dolayısıyla, kişi kendisini ihsan etmek ya da sevginin gücü yani Yaratan dediğimiz, niteliğinin gelişim derecesine göre yargılar.

Moderatör: Bu yargıyla ilgili. Peki, kadının hayatındaki en önemli ve ikincil şeyle ilgili olarak?

Bu kadının hayatındaki en önemli şey şudur: İhsan etme niteliğine erişmek ve sevgi. Tora’da (İhsan Eden Işık anlamına gelir) söylendiği gibi, “Dostunu kendin gibi sev”. Bu Tora’daki en önemli kuraldır. Tora evrenin genel tüm realiteyi kapsayan ve hükmeden yasasıyla ilgili olarak bunu söyler. Bu Yaratan’dır: Sevgi ve ihsan etme niteliği. Sevgi bir histir ve ihsan etme bunu ifade eden eylemdir. Biz, tüm arzumuzda ve niyetimizde bu genel yasaya uyacak bir seviyeye gelmek zorundayız.

 

Kendimizi buna tamamen zıt, bu dünyanın dışında ve hedefi hayali gibi görsek de, yinede buna gelmek zorundayız, çünkü “Yasa verilmiştir ve çiğnenemez”. Bu yasayı elbette izlemek zorundayız ve bu zorunluluk kadına olduğu kadar erkeğe de verilmiştir. Bugünlerde yaşam oldukça zor çünkü doğayla denge eksikliğimize bağlı olarak, ondan tokat yiyoruz. Bu yoğun vuruşlar, sadece “Dostunu kendin gibi sev” koşuluyla var olanı, dolayısıyla ihsan etme eylemini idrak etmeye bizi zorluyor.

Moderatör: Galiba kadının hayatında neyin önemli olduğu açıklığa kavuştu, fakat önemsiz olanı ya da ikincil olanı belirleyebilir miyiz?

Şunu söyleyebilirim ki diğer her şey bu kategoriye aittir. Her şeyden evvel insan neden doğuyor? Bir kadın bazı şeylerin anlamını erkekten daha fazla arıyor, çünkü kadın gereksinim hissi erkekten daha büyük olan, manevî bir kökten geliyor. Dolayısıyla, daha çok hissediyor. Kadın yaratılış yönünden gelirken, erkek ihsan etme ve Yaratan yönünden gelir.

Moderatör: Yaratan yönünden veya yaratılış yönünden gelmek, ne demektir?

Tüm yaratılış, ikiye ayrılan on Sefirot’tan oluşur: İlk dokuz Sefirot erkek yapısına aittir ve onuncu Sefira Malhut kadın kısmına aittir. Daha basit olarak söylersek, Sefirot’un anlamı “Nitelikler”dir. Yukarıdan inen ilk dokuz nitelik, yaratılış olan Malhut’a göre, ihsan etme niteliğini temsil eder. Öyleyse erkek ilk dokuz Sefirot’un izidir ve bir kadın da onuncu Sefira Malhut’un izidir. Bu onuncu nitelik tamamen haz alma ihtiyacıdır.

 

Bu dünyada bir erkek, ilk dokuz Sefirot’tan ve Yaratan yönünden gelmesine ve mükemmel olması gerekmesine rağmen birçok hazza sahiptir. Hem kadın hem de erkek kırılmayı ve düşüşü tecrübe etmiş olsa da, bir erkek hayatta neyden haz alacağını bilir. Birçok şeyle meşgul olur: İş, spor, balık tutma, seyahat ve bunun gibi. Bir çocuk gibidir ve tüm yaşamı boyunca kendisi için çeşitli aktiviteler bulur. Rabaş’ın söylediği gibi, sadece bir kadına bakmak bile erkeğe haz verir. Ancak, bir kadın erkeğe baktığında bunu hissetmez.

 

Bir erkeğin kendisi için her yerde haz bulduğunu söyleyebiliriz ve tüm bunları acıdan, zorluklardan ve tatmin olmamış arzudan kaçınmak için yapar. Ancak, bir kadın için bu daha zordur. Onun hazzı birçok faktöre  -kocasına ve çocuklarına-  bağlıdır. Dolayısıyla bu dünyadaki kadının durumu, erkekten daha zordur. Ancak, bu gereksinimin hissine ilâve olarak, doğadan büyük bir başkaldırı, aykırı olma ve istikrar gücü alır. Kadında her şey dengededir. Erkekte bu yoktur. Sabırsızdır, dengesizdir, tutarsızdır ve her aşamada daha az dayanıklıdır.

Soru: Bir kadının manevî gelişimi bireysel mi olur yoksa kadınlar da tüm insanlıkla beraber mi gelişir?

Kural olarak, bir kadın herkesle beraber gelişir, daha önce söylediğim gibi bunu ortak arzu Malhut’la beraber yapmalıdır. Ancak, ortak arzuyla beraber bir kadının ona ait olan erkek kısmıyla da ifade edilen kişisel ihtiyaçları vardır. Eğer kadın onunla beraber çalışan ve ona maddî hazdan ziyade manevî haz veren bir erkek kısmına sahip değilse, gruba, manevî birliğe bağlanır ve onlar aracılığı ile haz alır.

Soru: Bir keresinde demiştiniz ki Yaratan’ı sevmek için kişinin ihtiyacı olan şey, O’nu aramaktır. Bu herkes için geçerlimidir?

Kimin sorusuna cevap verdiğimi bilmiyorum, çünkü cevap soruyu soran kişinin durumuna bağlıdır. Eğer bir kadın sorarsa ve manevî gelişim için arzu duyuyorsa, o zaman o da bir erkek gibi bu konuyla ilgilenen bir çevre bulması gerekir. Böyle bir topluluğa girmeli ve arzu, eylem vasıtasıyla çaba sarf etmelidir. Daha sonra katılımına ve bu çevrenin genel gelişiminde ne kadar yer aldığına bağlı olarak, maneviyatı edinir. Bu, hem erkeğin, hem de kadının bir bahane olmaksızın yapması gereken manevî çalışmasına bağlıdır.

 

Bir kadının pasif bir manevî kısım olduğunu söyleyemeyiz. Bir kadın da aktif olarak bunun içinde yer almalıdır. Ancak, onun katılımı yardım, destek ve iş birliği şeklindedir. Diğer taraftan erkeğin eylemleri hayatın içinde olduğu gibi, daha aktiftir.

 

Kadının başlıca görevi ailenin oluşturulması ve çocuklarla bağ kurmaktır. Ancak, yakın zamanda bu bağlar kopmaktadır. Eğer kadın bu sınırları aşarsa, aileler dağılır ve doğadan gelen doğal yapı bozulur. Fakat maneviyatta bu imkânsızdır. Eğer bu yapının içinde olmazsak, gelişemeyiz. Dolayısıyla, kadın ve erkek görevlerini tam olarak yerine getirmelidir. “Kadın Eşine Ters Yardımdır.” denilen şekilde birbirlerini anlayarak ve yardım ederek gelişirler, çünkü her ikisi de birbirinin ihtiyacını karşılar ve pozitif nitelikler geliştirirler.

 

Bu demektir ki bir kadın ya onunla beraber çalışan bir erkeğin yanında olmalı ya da manevî gelişimle ilgilenen bir topluluğun içinde olmalıdır. Şu veya bu şekilde bunun içinde yer almalıdır. Şunu anlamalıyız ki en sonunda Kamil İnsan’ın ruhunun bölünen parçaları kadın ve erkek, bir kez daha manevî olarak birleşmeli ve birbirlerini tamamlamalıdırlar. Burada ortak bir çalışma vardır.

 

Adem’den ayrılan kadın bir birey olur. Bu şekilde kendi gücünü ve bağımsızlığını edinir. Fakat şimdi özgür seçimle ve kendi durumu vasıtasıyla bir kez daha Âdem’e bağlanabilir. Maneviyatta her şey erkeğe bağlı değildir. İnsanlığın manevî gelişiminde kadının çok büyük ve hassas bir rolü vardır. Her şeyden önce, insanlığın yarısını oluşturduklarından, bu kısmın pasif olmaması gerektiğini anlamak gerekir. İkinci olarak, doğum sürecinde olduğu gibi, yetiştirme ve dağıtım tamamen kadınların üzerindedir.

Soru: Kadınların düşünceleri ortak güçle birleşir mi? Eğer öyleyse, bu birleşmeye ne denir ve ortak sorumluluktan ne farkı vardır?

Sondan başlayacağım. Ortak sorumluluk erkekler tarafından kendi aralarında yerine getirilmelidir, çünkü bunu ihsan eden kısımla yapmak zorundalar. Dolayısıyla, sadece bir erkek dostunu hissedebilir ve kendine rağmen kendinin dışına çıkabilir. Ancak, kadının bu zorunluluğu yoktur. Onun eylemi yerine getirmeye değil sadece ona ihtiyacı vardır. Bu sebeple hayatımızda görüyoruz ki bir erkek bir kadını hedefliyor ve ona kendini sunuyor. Bu doğadan gelir: Kadın bekler ve erkekte konuşmak için ona yaklaşır. Dolayısıyla, tüm realitenin içindeki doğal içsel eylem – ortak sorumluluk- fazlalaştıkça, bu yalnızca erkekler arasında idrak edilir.

 

Kadınlar erkekleri uyandırma amacıyla ortak çalışmada bağ kurmalılar ve onları bir araya getirmeliler, böylece erkekler bağ kurar ve bu bağla maneviyata ulaşırlar. Aralarındaki bu ortak sorumluluk ve bağ vasıtasıyla maneviyat kadınlara da yayılır. Sonuç olarak, tüm ulusun veya insanlığın kadın ve erkek kısmı, tek bir bağ içinde olur.

Moderatör: Bunun anlamı kadınların niyeti tek bir güç olarak birleşir mi demek?

Evet, fakat erkeğin bağ kurmasında olduğu gibi değil. Erkekler dostuna olan sevgi vasıtasıyla bağ kurar, kadınlar ise hazla dolmamış arzunun ortak gücüyle, erkeklere baskı uygulayarak bağ kurar. Dolayısıyla, buna “Ona rağmen yardım” denir: Kadın ihtiyacı olan erkeğe yardım eder. Erkek, kadın sebebiyle çalışır; çünkü kadın çocuklarını beslemek ve erkekte para kazanmak ve aileyi korumak zorundadır. Binlerce yıl önce, erkek, eve yiyecek getirmek için avlanmaya giderdi, bugün ofise veya fabrikaya gidiyor. Esasında, bir kadın varlığın devamıyla ilgilenir, erkekse, bu varlığa haz getirir.

 

Maneviyatta da aynı şey geçerlidir. Eğer kadın için değilse, erkek evden ayrılmaz. Umursamaz ve futbol oynar. Fakat kadın gelişmesi için onu zorlar ve bu yüzden “Ona rağmen yardım”dır. Bu, kadınların doğasından gelen, çok iyi, ağır ve zorlayıcı bir yardımdır. Şunu anlamalıyız ki erkek ve kadın birbirinden ayrılsa bile, manevî gelişimde ayrılık yoktur.

 

Aynı şekilde, kırılmadan ve Kamil İnsanın sözde günahından önce var olan, evrenin yapısını da görmeliyiz. Yıkım, kırılma ve günah bize aittir, kırılmada olan biziz. Ancak, üstten bizi etkileyen bu yapı, bir bütündür ve orada biz, mükemmellik içindeyiz. Yaklaştığımız ve bağ kurduğumuz ölçüde, bu dünyada daha iyi hissedeceğiz. Dolayısıyla, şunu anlamalıyız, bizi bağa ve mükemmelliğe iten “Zıt olandan çalışmak”, sadece bizim yararımız içindir.

Moderatör: Özetleyecek olursak, kadınların niyetlerindeki birlik ne içermelidir?

Kadınlar şunu anlamalılar ki onlar erkeklerin manevî gelişim arzularından sorumludurlar. Bu tüm erkekler içindir, çünkü hepimizin bir olduğu maneviyattan bahsediyoruz. Maneviyatta hem erkek hem kadın kısmı birbirinin karşısındadır ve beraberce ahenkle hareket ederler. Kadın erkeği Üst hazzı edinmeye zorlar ve bu haz her ikisine de bölünür.

Moderatör: Öyleyse kadınlarda ortak olması gereken anlayış bu mudur?

Evet ve bu erkekleri dikkate alarak yönlendirilmelidir. Kadınlar bu amaç için birleşmeliler. Diğer bir deyişle bir kadın başka bir kadınla ilgili özel bir bağ yaratmamalıdır, kadınlar arasında bu yoktur. Ancak, erkeklere gereksinimlerini veren bir bağ, kadınlar için mümkündür ve bu yaratılışın yararı içindir.

Moderatör: Bu Kabala dağıtımı vasıtasıyla mı gerçekleşir?

Dağıtımda, birbirleriyle ilişkide, çalışma iş birliğinde, yapılan her şeyde, kusursuz bir biçimde maneviyata doğru olan arzuyu ortaya çıkarma niyeti olmalıdır, niyet şudur:  “Erkeklere arzumuzu verebilmek için en net ve yararlı yol nedir, öyle ki manevî doyuma ulaşmak için çalışmalarında yararlı ve etkili hareket edebilsinler?” Daha sonra beraberce, kadın ve erkek Üst Işığa ve maddî dünyada daha iyi bir hayata doğru yükselirler. Tüm bunlar kadınlar tarafından yapılmalıdır.

 

Realitede tüm doymamış arzular kadında başlar. Erkeklerin de bu yaşamda arzuları olmasına rağmen, bu arzular sadece bir sonuçtur. Biz bunu idrak edemeyiz, fakat hayatın içindeki her hangi bir olayda ilk istek evrenin kadın kısmından gelir. Biz burada dünyamızdaki kadın kısmından bahsetmiyoruz, daha ziyade genel realitede var olan dişi kısımdan bahsediyoruz, yani negatif yüklü parçacıklardan, çeken kısımdan, arzulardan, boşluk ve haz elde etme isteği dediğimiz, dişilik genel kavramından bahsediyoruz.

 

Bu eylem gerektirir ve onun ifşası tüm realiteyi, Yaratan’la eşitlik seviyesine getirir. Dişi dediğimiz bu arzunun bir parçası eril kısımda da vardır tıpkı dişi kısımda eril bir parçanın olması gibi. Her birimiz kırılmanın sonucu olarak bu şekilde yapılandırılmışız. Bir bütün olarak dişi kısım evrenin büyük bir bileşenidir hatta yarıdan daha fazla.

Soru: Erkek ve kadının arzuları ne oluşturur ve aralarındaki bağlantı noktası nedir?

Aralarındaki bağ bir üçüncüdedir, şöyle denildiği gibi: “Bir kadın, bir erkek ve aralarında Şehina.” Benim kadına yoğunlaştığım ve kadının bana yoğunlaştığı şekilde olan sevgi, sevgi değildir. Böyle bir bağın ve sözde sevginin sürekliliğinin olmadığını görüyoruz. İşin özü şudur ki esasında kadın ve erkek kısımları köke göre birbirleriyle bağ kurma amacı için var olmazlar. Daha önce söylediğimiz gibi ilk dokuz Sefirot ve Malhut (ilk dokuz sefirot eril, Malhut dişidir) arasındaki bağ ve doyum, Üst Işığa yaklaşma ve ona doğru yükselme vasıtasıyla gerçekleşir.

 

Bu doğal bir yerleştirmedir ve doğayı izlemek ve bunu öğrenmek zorundayız. Doğayı incelemeli ve onun yasalarını kendimizde uygulamalıyız. Bu şekilde varlığımız en uygun seviyeye gelir. Doğayla dengede olmaktan çıkıp, onun yasalarını izlemezsek, hemen kaybederiz, bu açıktır. Örneğin, neden ellerimizi ateşe sokmuyoruz?  Çünkü doğanın yasalarına aykırıdır. İnsan uçamaz ve dolayısıyla onuncu kattan atladığında düşer.

 

Burada da aynı şey meydana gelir. Kişi maneviyatta, kadınla erkeğin yapısının farklılıkları öğrenmek zorundadır. Kabala bize bunu açıkça tarif eder. Aynı zamanda bunu doğru idrak etmek için yol gösterir. Kadın ve erkek  -ilk dokuz Sefirot ve Malhut- tam bir on Sefirot’u oluşturmak için birleşmek zorundadır ki bu şekilde kendilerine hazzı çeksinler. Bu ortak yapı, ışığın içine girdiği kabı (Kli) temsil eder. Bu sebeple şöyle denilmiştir  “Bir kadın ve erkek”, yani birbirini tamamlayan iki parça “ve aralarında Şehina, Kutsallık” yani Üst Işık onların içinde. Var olma sebepleri budur. Biri olmadan diğeri olmadığından, he ikisi de bir diğerini memnun etmek için vardır. Aksi halde birbirlerine ne sunabilirler?

Moderatör: Fakat dünyayı ve tüm yaşamı ayakta tutan şey aşk! Tüm insanlık tarihi, aşkı aramaya adanmıştır!

Evet aynen öyle, aramak iyi bir söz. Aşk dünyayı ilerleme için iter, fakat hiçbir zaman tam olarak doyuma ulaşmaz! Sadece daha çok arzunun oluşmasına sebep olur. Her şeyden evvel, maddesel dünyada bir kadınla erkek arasındaki bağın sonucu nedir? Sonuç çocukların doğumudur. Bu durum söylemeliyim ki hayvansal bir sonuçtur, ama vardır. Peki ya içsel manevî kısım için ne yapılmalıdır?

Moderatör: Mutluluk hissi de var…

Ne hissi? Kadının erkeği, erkeğin kadını doyurması unsurunda ne mutluluk var? Bu hiçbir zaman olmaz. Görürsünüz ki bu hiçbir zaman olmaz. Bunun yetmediğini görürsünüz; insan sürekli olarak ister ve daha ister. Ararlar ama tam bir haz bulamazlar. Aramanın bir çeşit doyum olduğunu zannederler. Mükemmelliğe ulaşamayız. İlişkilerimizde mükemmellik birbirimize karşı yönlendirilmemiştir. Bir kadın bir erkeği neyle, bir erkek bir kadını neyle doyurur?

 

Ancak, eğer birleşip ve doğru çalışırsak beraberce bizi egoist dünyamızdan çıkarmaya yardım edecek ve maneviyatı hissettirecek ve sonsuzluğa ve mükemmelliğe ulaştıracak, Üst Işığı çekeriz. Şimdi dünyada olması gereken budur. Bu sebeple evlilik müessesesinde ve çocuk yetiştirmede kriz yaşıyoruz ve bunu tamir edebilmek için aramızdaki bağın bozuk olduğunu görmeliyiz.

 

Aşamalı olarak, genel eğitimin yardımı ve neden sevgiye ihtiyacımız olduğunun idrakinin yardımıyla, bu bağ gerçekleşecektir. Her şeyden evvel, bir erkek bir kadını sevdiği zaman ya da bir kadın bir erkeği sevdiği zaman ya da “Dostunu kendin gibi sev” emrine uygun olarak başkalarını sevdikleri zaman, bu sevgi hormonsal ve hayvani bir aşk gibi olmayacaktır.

Moderatör: Eğer, insanlık tarafından çok değer verilip, itibar ediliyorsa neden bu hisse “hayvansal” diyorsunuz?

Bunu realiteden silmiyorum, fakat hormonları sebebiyle bu dürtü insanda mevcuttur: Erkek eril hormona, kadınlarda dişil hormona sahiptir. Bunda kötü veya iyi bir şey yoktur, bu doğadır. Hiçbir şekilde bundan kaçmıyorum. Konuştuğumuz her şeyi anlıyorum. Ancak, bu his insanın idrakiyle tamamen ilişkisizdir. Bizim hayvansal bedenimizde var olan doğal, fiziksel eğilimlerimizin bir göstergesidir.

 

Bedenlerimiz, insan seviyesine değil, hayvansal seviyeye aittir. Tüm yaşayan canlılar tarafından izlenen yasalara göre bedenimiz vardır ve burada bundan daha fazla bir şey yoktur. Bedenin eğilimlerini bazı tıbbî müdahaleler yoluyla etkileyebiliriz ve bu şekilde beden bir kadın yerine bir erkeği isteyebilir, hatta bir çeşit hayvanı. Bu bizim hayvansal doğamızdan gelir.

 

Hiçbir şekilde hayvansal içgüdülerimizi inkâr etmiyorum ve onları tiksindirici olarak görmüyorum. Bu insanoğlunun yapısıdır ve bu şekilde var olmalıyız. Ancak, bu aşamada aynı zamanda insan seviyesine ait olan aramızdaki manevî bağı da görmek ve idrak etmek zorundayız. Maddeselliği küçümsememeliyiz, daha ziyade onun üzerine çıkıp, incelemeliyiz, aynı zamanda bir kadınla erkeğin karşılıklı ilişkisinde manevî bir kısım bulmalıyız. Daha sonra manevî genlerimizin içinde, manevî sonuçların doğmasına izin vermeliyiz, ruhun kadın ve erkek parçalarının sürekli olarak gelişeceği yeni hazlar bulmalıyız. Buna “Bizim neslimiz” denir. Diğer bir deyişle o bizizdir ve bu sadece Yaratan’la eşitliğe gelmenin en yüksek basamaklarında vardır.

Moderatör: Bu konular çok soyut. Lütfen bize daha basit bir şekilde açıklayabilir misiniz: “Bizler bir üst basamaktayız” ne demek?

Bu kavram o kadar soyut değil. Aramızdaki doğru bağı idrak ederek, sonsuz hayata ulaşırız. Doğru bağ demek, her insan Üst Işığı çekme amacı ve manevî mükemmelliği elde etmek için bir diğerini tamamlamalı demektir. Diğer bir deyişle maddesel iyilik değil, hormonsal doyum değil fakat manevî hayat: Sevgiye ve ihsan etmeye erişmek niyetiyle birbirini doyurmak. Ancak bu sevgi, kendimizi iyi hissetmek niyetiyle oluşan bir sevgi değildir. Eğer hormonsal arzular kişiden alınırsa, bir erkek kadına bakmaz bile. Kadına bir duvara ya da yanında duran bir nesneye bakar gibi bakar. Bir kadını kadın olarak algılıyoruz, çünkü fiziksel ihtiyacımız var.

 

Ancak, şimdi maddesel değil, manevî sevgi yoluyla birbirimize bağlanmalıyız. Sonra kişi kendisinden çıkar ve herkesi sever. Herkes doyurulması gereken kişisel ilgisi için değil, karşındaki kişiye haz vermek için çalışmalıdır. Komşumuzu hissetmek zorundayız ve bunun bir kadınla erkek arasındaki ilişki gibi olmasına gerek yoktur. Burada, sadece açıklama için “Komşu” kelimesinden bahsediyoruz.

 

Eğer kişi kendisinin dışında olan bir varlık gibi komşusuna yaklaşırsa, o zaman o kişinin cinsiyeti önemsizdir. Eğer insan vermek isterse, arzusu artık doğuştan sahip olduğu maddî ve hayvansal tanımlardan uzaklaşır. Komşusunun gereksinimine göre çalışır: Eğer haz arzulayan bir şey veya bir kişi varsa, onu sağlamaya hazırdır. Buna sevginin ifadesi denir.

 

Eğer başkalarına bu şekilde yaklaşırsam ve diğer insan da bana bu şekilde yaklaşırsa, o zaman bağ içinde oluruz. Sonra her bir kişi, maneviyat dediğimiz gerçek sevgiyle diğer kişiye yaklaşırsa, kendisinden uzaklaşır. Tamamen ihsan etmek olan Üst Güçle eşitliğe gelmek, ancak birbirimizle bu şekilde çalışırsak mümkün olur.

Moderatör: İhsan eden Üst Güç ne demek? Ne veriyor ve kime veriyor?

Üst Güç bize yaşamı ve her şeyi verir, fakat gereksinimimize göre hareket eder. Eğer kişi maneviyatı seviyorsa, tüm ihtiyaçlarından, arzularından ve plânlarından yüz çevirir ve diğer insanların ihtiyaçlarını sanki kendi içindeymiş gibi, dikkate alır. Kendimizi başkalarına haz veren bir araç olarak görürüz.

Moderatör: Bu bana ne verir?

Bu sana Yaratan’la eşitlik verir. O’nun seviyesine erişirsin! Ve sonra O’nun gibi mükemmel ve hazla dolu olursun. Bu, mükemmel ve sonsuz olduğun bir duruma yükseleceksin demektir. Bunu egoist terimlerle açıklıyorum, fakat en önemli şey şudur ki doğanın en yüksek derecesine ulaşırız.

Moderatör: Doğanın en yüksek derecesinin bununla ilgisi nedir? Birbirini seven iki insandan bahsediyoruz ve siz diyorsunuz ki bu sevgi değil! Eğer bize farklı tür sevgiden örnek verirseniz, belki o zaman daha iyi anlarız.

Ama bunu zaten anladık. Bugün bir kadınla erkeğin arasındaki çekimin aşk olmadığını açıklamama gerek var mı? Henüz maneviyattan bahsetmiyorum bile; sadece bizim dünyamızdan bahsediyorum. Hepimiz hemfikiriz ki burada bizler doğadan gelen bir olgudan bahsediyoruz. Bir anne çocuklarını sever çünkü hayvansal seviyede onları sevmek için yaratılmıştır. “Hayvan” kelimesi bir eleştiri değildir; bedensel varlığımızın seviyesidir. Çocuk doğduğunda, annenin doğası onunla ilgilenmesi için anneyi zorlar. Buna sevgi diyoruz, fakat insan seviyesine ait değildir.

Moderatör: Tekrar erkek ve kadın ilişkisine geri dönelim. Siz diyorsunuz ki bu dünyadaki birbirlerine karşı duydukları hisler sevgi değil, ama manevî dünyaya, doğanın Üst seviyesine doğru yükselen, farklı bir sevgi var. Şimdi bizi dinleyen bir çift hayal edelim. Ne demek istediğinizi anlarlar mı? Doğanın Üst seviyesi nedir ve nerededir?

Her şey, “Yaratan’ın eseri” olan, ortak ruh Kamil İnsan’ın yapısından gelir ve O’nun seviyesine yerleşmiştir. Kamil İnsan, Yaratan’ın yarattığı haliyle kalmak yerine, bağımsız olmak ve mükemmelliğe ulaşmak için, iki kısma ayrılır. Bu iki kısım -erkek ve kadın- tekrar milyonlarca parçaya bölünür ve bu dünyaya iner. Bu dünyada biz şimdi aydınlanma sürecinden geçiyoruz: neredeyiz ve bize ne oluyor?

 

Bu aydınlanmanın bir sonucu olarak, erkek ve kadın hepimiz bir kez daha Kamil İnsan’ı oluşturmak için, bu kez arzu ve çabayla birleşmeliyiz. Böylece var olan önceki seviyemize geliriz. Ancak bu, Üst Güç tarafından yaptırılmadan önce, bizim arzumuzla şimdi olmalıdır. Bu bize bu aşamanın anlayışını ve bilinçli var olma fırsatını veren, büyük bir değişikliktir.

 

Bunları tekrar tekrar duymak ve aşamalı olarak hayal etmek önemlidir. Bu yaratılışın amacıdır, bunu inkâr edemeyiz ve kendimizi özgür olarak da kabul edemeyiz. Öyle ya da böyle bu sürecin içindeyiz ve dolayısıyla içimizde idrak edildiğinden, bunu anlamamız gerekiyor. Amacı ve bu seviyeye ulaşmak için birleşmeyi gerektiren yaratılışın iki kısmı erkek ve kadının yönünü, anlamalıyız.

Moderatör: O zaman erkek ve kadının ortak arzusu bu seviyeye ulaşmak olarak tanımlanabilir mi?

Evet, Kamil İnsan’ın ruhunda bir oldukları bu seviyeye ulaşmak için, tamamıyla ve karşılıklı olarak birbirlerini tamamlamalıdırlar.

Soru: Doğanın yasalarıyla birlik içinde olmak zorundayız. Bu birlik ne demektir?

Bir önceki soruda başladığımız tanımlamayı iptal edemeyiz. Birleşme demek, her bir insanın kendi kişisel arzularından ve ihtiyaçlarından çıkıp, onun yerine dostlarının arzularını ve ihtiyaçlarını hissetmek, bunları idrak etmek ve doldurmak için, yaşaması demektir.

Moderatör: Bu ruhsal bir süreç mi?

Evet, ruhsal bir süreç. Baal HaSulam şöyle yazar, bu ruhsal çabadan daha yüksek bir şey yoktur ve bu çalışma sayesinde, şimdiki algımızla karşılaştırıldığında dünyanın tamamen zıt bir algısına ulaşırız. Dünyayı başkalarının arzusu vasıtasıyla görmeye başlarız. Kişi bunu şimdi kavrayamaz. Kişinin içsel gelişimi için her şeyden vazgeçebilmek, kendinin dışına çıkmak, başka bir insanın kılıfına girmek, dışında var olan tüm yaratılışın arzusunu hissedebilmek, büyük bir çaba gerektirir. Şimdi kişi sadece kendisini hissediyor; bu şekilde yapılandırılmıştır. İnsanın kendi dışına çıkabilmesi için özel bir güç almaya ihtiyacı vardır. Bunu nasıl yapacak?

Kabala çalışarak kişi aşamalı olarak bu gücü elde eder. Bu nedenle Kabala’ya “Alma ilmi” denir. Kabala insana, iyi ve kötü algısına bağlı kalmadan, etrafındaki tüm realiteyi kendi varlığının dışında onun nesnel bir parçasıymış gibi nasıl kabulleneceğini, öğretir.

 

Yaşamında kişi iyi ve kötü arasındaki farkı görür, fakat eğer bu arzusuyla ilgiliyse, hiçbir şey göremez. Neden manevî dünyayı görmüyor? Çünkü onu arzu etmiyor, ne olduğunu bilmiyor ve bunun için bir arzusu yok. Eğer kişi maneviyat için bir arzu hissederse, etrafında farklı bir realite görecektir, ama şimdi bunu göremiyor. Kişi Kabala çalıştığında kendinin dışına çıkar ve etrafındaki realiteyi hissetmeye başlar. Daha önce algılamadığı tüm dünyayı keşfeder. Dışarıda var olan büyük arzuyu ortaya çıkarır ve onu hazla dolduracağı bir yer olarak görür. Peki, bunu nasıl dolduracak? Hazzın kaynağı, Üst Güç ya da Yaratan dediğimiz Işık’tır. Kişi, kendinin dışına çıktığında, bunu algılar. Hazzın kaynağına yönelir; haz ondan geçerek diğerlerini doldurur. Sonuç olarak, kişi Üst Işık’la, kaynakla birleşir ve başkalarına karşı eylemlerinde onunla eşit hale gelir.

 

Bu eylemleri gerçekleştirerek, kişi materyalist seviyeden Yaratan’ın, Üst Gücün seviyesine yükselir. Üst Güç demek, zamanın, uzayın ve hareketin ötesinde doğadaki en yüksek seviye demektir. Fiziksel beden var olmaktan vazgeçer, ama kişi onun dışına çıktığı ve başkalarının, dostunun arzusunu talep ettiği ve onlarla çalışmaya başlamasından ötürü, bedenin yok olduğuna dikkat bile etmez. Bu şekilde kendisini sadece ruhuyla ifade eder.

Moderatör: İnsanın bedeninin yok olmasını hissetmesi ne demek? Bu bir şekilde gerçekçi görünmüyor.

Bu ruhsal bir mesele.

Moderatör: Öyleyse kişi öldüğünü hissetmiyor mu?

Ben bunu sıklıkla saçımızı ve tırnaklarımızı kesmemizle kıyaslıyorum. Saçlarımızı kestiğimizde, acı hissediyor muyuz, etmiyor muyuz?

Moderatör: Ama bunun farkında oluyoruz.

Fark ediyoruz, ama hepsi bu kadar. Acı hissediyor muyuz? Bedenlerimiz hayvansal seviyeye, saçlarımız ise bitkisel seviyeye ait. Cansız, bitkisel, hayvansal seviyeler var. Hayvansal seviyedeyken, içimizdeki bitkisel seviyeyi öldürüyoruz ve bu nedenle kayıp veya acı hissetmiyoruz. Eğer kişi cansız, bitkisel ve hayvansal seviyeden yükselirse, insan seviyesine gelir.

Moderatör: Nasıl yükseliriz?

Bahsettiğimizle ilgili eylemler vasıtasıyla, kendi arzumuzun dışına çıkıp, başkalarının arzusunu edinerek.

Moderatör: Buna insan seviyesine geçiş mi denir? Peki, sonra ne olur?

Sonra hayvansal seviyede sana olan şeyi, acı olarak hissetmezsin.

Moderatör: Hayvansal seviye nedir? İnsan seviyesi kendi dışına çıkıp komşunu hissetmek, hayvansal seviyede insanın kendisini hissetmesi mi?

İçinde kendini hissettiğin seviye hayvansal seviye, içinde başkalarını hissettiğin seviyeye, insan seviyesi denir.

Moderatör: Bu şu mu demek, eğer ben başkasını hissetmeye gelirsem, artık bana ne olduğuyla ilgilenmem?

Sen kendini sadece başkalarını hazla dolduran olarak, algılarsın. Eğer bunun için bir gereksinim varsa, bu demektir ki varsın, eğer yoksa o zaman yoksun. İnsan seviyesinde yer alırsın ve tıpkı saçını kesmek gibi burada bir ölüm hissi yoktur.

Soru: Bu kulağa realiteden ayrılmak gibi geliyor, sanki gerçek olmayan bir dünyaya gitmek gibi: “Bedenime ne olduğu beni ilgilendirmiyor…”

Kabala çalışmamızın sebebi bu değil. Biz var olmanın bir üst seviyesine yükselmek için çalışıyoruz. Kabala’ya gelen insanlar “hayatımın anlamı ne” sorusuna cevap bulmak için geliyorlar.

 

İnsan bedenine şunu soramaz, “Neden yaşıyorum?” İnsan yemek, doğum yapmak, oyun oynamak, kadınlarla ilgilenmek, seyahat etmek, çok çalışmak için mi yaşıyor? “Neden yaşıyorum?” sorusu fiziksel bedenden daha yüksektir. Fiziksel beden sadece ona verilen yıl sayısı kadar vardır ve “hayatımın anlamı ne?” sorusu bu varoluşun en altına aittir. Bu soru ister hayatın sonunda ister ortasında idrak edilsin, maddesel hayatımız inatçıdır ve onun vasıtasıyla insan istediği şeye ulaşır.

 

İnsanlar, Kabala’ya bu soruyla gelirler. Onlar zaten hayatın fiziksel, hayvansal bedende bitmeyeceği hissine sahiptirler. Aksi halde neden yaşayalım ki? İnsanlar realitenin anlamsızlığını hissedip, ilâç, terör ve intihar yoluyla ondan kaçarlar. Ya da ona hoşlanacağı bir şey verip, her şeyi unutmasını sağlarlar: Örneğin binlerce televizyon kanalı gibi.

 

Bedenlerimizin üstünde olan, “Hayatımın anlamı ne?” sorusuna geliyoruz. Ve bu soruyu çözebilmek için kişi, sanki bedeni yokmuş gibi ondan çıkıp, dışında var olan realiteye girmeye mecburdur, çünkü bu soru bedene ait değildir.  Bedenimin dışında olan her şeye “komşular” ya da diğerleri denir. Başkalarına döndüğünüz ve onların arzularını doldurduğunuz zaman, birden şunu anlarsınız ki eğer başkalarını algılayıp onlara bu şekilde davranırsanız, Yaratan’a benzer hale gelirsiniz. Onlar senin için haz dolacağın bir yer haline gelir. Buna ilâve olarak, onları neyin dolduracağını hissedersin ve bu eylem vasıtasıyla Yaratan’la eşitliğe gelirsin.

 

Erkek olmasına rağmen, kişinin kendine eklediği başkasının arzusuna, kadın denir. Tüm insanlık hem kadın hem erkek, kişinin kendisi dışındaki tüm ruhlar, tüm arzu –Hisaron, dişidir. Bu şekilde Yaratan’la eşitliğe gelir.

Moderatör: Diyelim ki ben bir kadınım, o zaman tüm insanlık bana göre bir kadın gibi ve ben onlara yönelik olarak kendi dışıma çıktığımda, onlara göre erkek haline mi geliyorum? Yaratan’a eşit hale mi geliyorum?

Hayır, daha önce söylediğimiz gibi dişi ruhlar, başkalarını sevmek ve onların arzularını doldurmak ve kendilerinin dışına çıkmak için yaratılmamıştır. Kadınların arzuları erkek kısmını, onları doldurması için zorlar ve bu onların katılımının ölçüsüdür. Bu, onlar olmadan erkeklerin bir adım bile atamayacağı, önemli bir roldür.

Soru: Daha sonra kadınlar Yaratan’a eşit hale mi gelirler?

Sonra kadın ve erkek birbirlerini tamamlar. Bir kadının erkek kısmını uyandırdığı ölçüde, kadın egoist olmayan bir formda erkeğe bağlanır ve buna bağlı olarak aynı seviyeye gelir. Erkek vasıtasıyla kadın da Yaratan’la eşitliğe gelir. Onlar, köklerine dönen Âdem ile Havva gibidir.

Moderatör: Size hiçbir yerde yazılmamış bir şey sormak istiyorum. Yaratan gibi olmak iyi bir şey midir?

Bilmiyorum. Dene.

Moderatör: Bunu deneyeceğim.

Soru: Kadınlar Mahsom’u geçtikten sonra dostunu sev koşuluna ve diğer koşullara uymak zorundalar mı? Mahsom’u geçtikten sonra genel olarak bir kadın nasıl değişir?

Bir kadın “Komşunu kendin gibi sev” koşuluna direkt olarak uymak zorunda değildir sadece erkek kısmında bu arzuyu uyandırarak, bu koşula uymuş olur. Bu ruhun köküne göre yapılmalıdır. Tüm yol boyunca, bir dişi ruh olarak enkarne olan, bir kadın gibi ve bir erkek olarak enkarne olan da, bir erkek gibi çalışmalıdır.

 

Şöyle denir, “Kişinin ruhu ona öğretir.” Mahsom’dan önce ve sonra ne olacağını açıklamak zorunda değiliz. Kişi Kabala çalışmaya başladığında, nasıl bir gelişime ihtiyacı varsa ona göre, bir düzen içinde ve doğru bir şekilde sebep ve sonuçla, bir aşamadan diğerine adım adım geçer. İnsan -kadın ve erkek-  neye ihtiyacı varsa onun cevabını elde eder.

 

Çalışması ona kendi derinliğinden gelen cevabı verir. Gördüğü ve duyduğu şey, bir cevap değildir. İçten gelen, edinimden ve iç anlayıştan gelen, cevaba ihtiyacı vardır. Sonra kendini nasıl ifade edeceğini bilecektir, özellikle de Mahsom’dan sonra. Tüm yapı içimize yerleştirilmiştir ve çalışarak biz sadece içimizdeki ruhu ifşa eden Işığı çekeriz. Bu şekilde ne yapmamız gerektiği ve nasıl ilerlememiz gerektiği ile ilgili olarak iyi hisler içinde oluruz.

Soru: Eğer sadece erkekleri desteklersek, kabımızı nasıl yükseltiriz?

Bir erkeğin, maneviyat için kadından aldığından daha fazla bir arzusu yoktur. On Sefirot’un ilk dokuz Sefirot ve Malhut olarak ayrıldığını konuştuk. Malhut’a kadın denir ve ilk dokuz Sefirot ta erkeğe aittir. İlk dokuz Sefirot, eğer Malhut ona bağlanmazsa, manevî olarak gelişme ihtiyacı hissetmez. Şunu anlamalıyız ki bu son derece önemli bir ihtiyaçtır ve erkek dişi kısımdan aldığı arzu hariç yüksek manevî edinime ulaşamaz. Kadın ve erkek, bu dünyada bir sonraki nesle hayat vermek için birleşme zorunda oldukları gibi, manevî aşamaları oluşturmak için birleşmelidirler.

Moderatör: Öyleyse, eğer kadınlar sadece erkekleri desteklerlerse, kendi kaplarını nasıl büyütürler?

Erkekleri desteklerinde kendi kapları da büyür. Erkeğe ait ihsan etme arzusu olan ilk dokuz Sefirot’a, bağlanırlar ve kadın ve erkek arasındaki ilişki sebebiyle kap’larını genişletirler.

Moderatör: Neden erkek tüm dokuz Sefirot’u alırken, kadınlar sadece bir tane alıyor? Adil değilmiş gibi görünüyor.

Malhut’un tek bir alma gücü olduğu gibi, dokuz Sefirot’un da bir tane ihsan etme gücü vardır.

Moderatör: Öyleyse iki güç var: Etki, sevgi ve ihsan etme gücü ve onun karşısında yer alan, alma gücü. Burada bir ayrımcılık yok mu?

Elbette, ama buna Malhut’a göre, ilk dokuz Sefirot denir.

Moderatör: Manevî gelişim için bir kadının Partzufim, Sefirot ve dünyalar haricinde, ne bilmesi gerekir?

Onları bile bilmesine gerek yok. Ruhun gelişimi ile ilgili makaleleri okumalıdır. Bir kadının manevî gelişimi için iki ana kaynak söyleyebilirim: Baal HaSulam’ın konuşmalarından ve kişisel hikâyelerinden derlenen, Şamati kitabı ve Rabaş’ın yazdığı makalelerden hazırlanan Yükselişin Basamakları adlı kitap.

 

Rabaş bu makaleleri, ben ona kırk öğrenci getirdiğimde yazdı. Bu şekilde evli olmayanlar, bu bir zorunluluk olduğundan hemen evlendiler. Maneviyata yükselmek isteyen kişinin evli olması gerektiği unsurundan konuşmalıyız.

Moderatör: Bu zaten erkekler için bir konuşma.

Buradan bir kadının erkeğin gelişmesinde ne kadar yardımı olduğunu anlayabiliriz. Kadın olmadan erkeğin manevî gelişimi imkânsızdır. Rabaş evli olmayan erkekleri kabul etmezdi. Onlar, evlendikten sonra Rabaş kadın ve erkeğe yönelik, makaleler yazmaya başladı. Kadınların bir araya gelip bunları okumasını ve böylece erkeklere yardım etmeyi istemelerini ve buna göre kendilerini geliştirmelerini isterdi.

Moderatör: Öyleyse Yükselişin Basamakları (Şılavey HaSulam) kitabı kadınlar için uygun mu?

Evet, beş bölümden oluşuyor ve okunacak pek çok şey var. Ama kadınlar diğer materyalleri de çalışmaktan men edilmemiştir.

Moderatör: Fakat sizin bahsettiğiniz kitaplar zorunlu, temel ve diğer şeyler tamamlayıcı.

Soru: Öğrenme aşamasında kadın, hangi manevî seviyeleri edinir (eğer bu mümkünse) ya da kadının rolü sadece erkeklerin ıslahı için onları itmek ve erkekler için edinmek mi?

Kadın, yardımı, desteği ve arzuyu güçlendirmesi ve niyeti ölçüsünde, onsuz ilerlemesi mümkün olmayan erkek kısmını dikkate alarak ve onunla bağ kurarak, haz alır.

Moderatör: Hangi seviyeleri edinir?

Bir erkek gibi, aynı şeyi edinir.

Moderatör: Diğer bir deyişle, erkek ve kadın için ayrı manevî merdiven yoktur?

Biri olmadan, diğeri var olamaz. Bu sebeple Rabaş tüm öğrencilerinin derhâl evlenmesini istedi. Rabaş evlenene kadar, Baal HaSulam ona çalışması için izin vermedi. Yeteri kadar büyüyünce, evlendi. Ancak Baal HaSulam, onun derslerde bulunmasına izin vermedi. “Bazen bana kahve getirmem için izin verdiğinde birkaç kelime duyardım” derdi Rabaş. “benim odadan çıkmamı beklerdi.” Baal HaSulam oğlunun çalışmasını istemez mi? Ama arzunun bütün olması onun için, çok önemliydi.

 

Hocam olan Rabaş bana anne ve babasının bir gece eve geldiklerini ve “Baruch sana bir eş bulduk. Düğün perşembe günü.”  dediklerini anlatırdı. O zamanlar Kudüs’te yaşıyorlardı ve bu bir gelenekti. 1925 yılıydı. 1905 yılında doğmuştur ve 1925 yılında evlenmiştir. Birkaç misafir, bir araya gelmiş. Her biri bir dilim kek ve bir fincan çay almış. O zamanlar insanlar, mütevazı yaşarlardı. Bugünkü havaî fişekli düğünleri gibi değil elbette. Daha önce kendisini hiç görmemiş ve tanımamış bir kızla evlenip, ertesi günü babasının dersine katılmış. Baal haSulam “Şimdi otur ve çalışmaya başla” demiş.

 

Genç bir adamın evlilik gecesinden öncesi ve sonrasında ne gibi bir fark vardır? Fiziksel yakınlaşma eylemi, kişide neyi değiştirir? Neden Kabalistler maddesel ıslah için (bir eş sahibi olmak) bu kadar ısrar ettiler? Bunun sebebi şudur, bu erkeği gelişime zorlayan, manevî bir aşamanın yansımasıdır. Gelişmesi ölçüsünde, kadının arzusuna bağlanmaya mecbur edilir, çünkü kadın olmadan gelişemez. Dolayısıyla, bu kural maddesel dünyada da kesin olarak, izlenmelidir.

Moderatör: Kadın ve erkek manevî merdivenlerde ilerlediğinde, aynı 125 dereceyi geçip ve aynı manevî seviyeyi edinirler mi?

Ancak durum kadınlar için daha serbesttir: Manevî olarak gelişmek için evlenmelerine gerek yoktur.

Moderatör: Bu zorunluluk sadece erkekler için mi? Bu âdil değil. Bu cinsiyet ayrımcılığı.

Meselenin özü şudur ki kadınların arzuları Malhut’dan gelir ve onu ilk dokuz Sefirot’a vermek zorundadır.

Soru: Maneviyata sadece dağıtım yaparak erişmek mümkün mü ya da dağıtım ve çalışmada bir denge mi olmalı?

Her ikisi de olmalı. Evet, erkeğin çalışması ve kadının çalışması arasında fark vardır ve bizim dünyamızda da kadınla erkeğin toplumdaki yeriyle ilgili olarak sürekli bir çekişme vardır. Ancak maneviyatta açık olarak tanımlanmıştır. Manevî kökten bakıldığında her şey nettir. Bir netliğe gelmesine ihtiyaç vardır, fakat bizim dünyamızda bugün böyle, yarın tersi olduğundan, değişiklik göstermez.

 

Dolayısıyla, doğru ilişki şunlardan oluşur: Kadın çalışmalı ve dağıtım yapmalı ve erkelere yardım etmelidir. Tüm bu görevler, her kadının niteliklerine bağlı olarak belli bir doğrultuda yapılmalıdır.

Moderatör: Diğer bir deyişle, bu bireysel midir?

Evet, elbette. Yazıyı biçimlendirmeye, çeviri yapmaya ya da çocuklara manevî değerleri açıklamaya ve öğretmeye yetenekleri olan kadınlar var ve hepsi dağıtımda, Bney Baruh’un organizasyonlarında çalışarak, materyal hazırlayarak ve çocukları yetiştirerek, çalışmaya katılıyorlar. Her ay, değişik dillerde en az birkaç kitap yayınlıyoruz. Eğer kadınlar olmasaydı, bütün bu materyali hazırlayamazdık. Bu çalışma internet ve video üretimiyle ilgilidir. Kadınların yer alması sayesinde devasal boyuttaki çalışmayı, dünyaya iletebiliyoruz. Erkekler diğer görevlerle meşguller. Erkekler devamlılıktan sorumlular, kadınlar ise kitle iletişimi anlamında çeşitli materyalin gelişmesinden sorumlu.

Soru: Çalışmayla dağıtım arasında, ya da başka bir şeyde oran ne olmalı?

Bir kadın günde en az yarım saat çalışmalıdır. Dahası günlük olarak sabah derslerinin bir kısmını dinlemesi en iyisidir. Derslerimiz üç bölüme ayrılır ve üçüncü kısım evrenseldir. Dolayısıyla, dersin üçüncü kısmı ya da benim halka açık verdiğim dersleri, dinleyebilir.

 

Bir kadın evrenin düzenlenmesi ile ilgili detayları ve manevî fizik yasalarının mekanizmasını, öğrenmek zorunda değildir. Bir kadın için genel bir anlayışa sahip olmak yeterlidir ve diğer bütün vaktini dağıtıma ve yardıma harcayabilir. Bu şekilde erkek kısmına bağlanır ve ona arzusunu yani Hisaron’nunu verir. Bu onun ıslah olduğu manevî kısımdır.

Soru: Neden kadınlar ıslah olmak istemezler?

Erkekler istiyor mu? Erkeklerin, kadınlardan daha az istediğini düşünüyorum. Tüm gruplarda her zaman daha fazla sayıda kadın var. Her zaman halka açık derslerimde dünyadaki kadın ve erkek oranı yaklaşık aynı olmasına rağmen, daha fazla kadın oluyor.

Moderatör: Neden kadınlar daha çok?

Kadın eksiklik hissediyor. Erkeğin hoşlandığı şekilde hayattan zevk almıyor. Erkeğin ilk dokuz Sefirot’u içindedir. Bu demektir ki yaşantısında onu az veya çok mutlu edecek, cezp edici şeyler vardır.

Moderatör: Birçok oyuncağı var…

Evet, birçok oyuncağı var ama kadının yok. Kadın bu oyuncaklarla tatmin olmaz. Daha ciddî ve pratiktir. Hayatını dolduran çocukları için değilse, hayatı boyunca tatmin olmamış bir durumda varlığını sürdürür. Ev ve çocuklar onu bir şekilde mutlu eder ve içsel eksiklik hissini azaltır.

 

Ancak, şimdi egoist arzuların büyüdüğü ve çocukların (küçük çocukların bile) eve çok yakın olmadığı bir dönemde yaşıyoruz. Herkeste hem ebeveynlerde hem çocuklarda, egoist arzular büyüyor ve bu aralarına mesafe koyuyor. Anne ve babaya ait olma hissi, çocuklar küçükken gelişiyor. Yeni nesil bu şekilde yetişiyor ve ne iyi ne de kötü dünya bu şekilde gelişiyor. Çocuklar “Burası benim evim, bunlar benim ebeveynlerim fakat ben kendi dünyamdayım” gibi hissediyor. Eski nesillerde olduğu gibi ailelerine bağlı değiller. Aradaki mesafe gittikçe daha da büyüyecek.

 

Dolayısıyla, bugün kadınlar eskisinden daha az doyum hissediyorlar. Egoist arzuları büyüyor, onlarla çocukları arasındaki mesafe büyüyor, çocuklar artık onun ihtiyaçlarını karşılamıyor, arzuları çocuklarıyla ilgilenmenin ötesine gidiyor. Aynı zamanda geniş bir feminist hareket görüyoruz, kadınlar dünyayı etkilemek ve kontrol etmek istiyorlar. Bu neden oluyor? Çünkü ego büyüyor ve kadın artık ev ve çocuklarla tatmin olmuyor.

Moderatör: Bu kötü mü? Egonun büyüdüğünü söylediğinizde bu sanki suçlamaymış gibi geliyor.

Ne iyi ne de kötü. Bu bir değişim süreci. Değişimi doğru kullanıp kullanmamızla orantılı olarak, iyi ya da kötü olduğunu söyleyebiliriz. Gelişim vardır ve bizim yararımız içindir, bunu bu şekilde algılamalıyız. Ancak bir aptal doğaya karşı gelip, şunu diyebilir “Bu gelişim kötü. Kabul etmiyorum ve onu bozacağım.”

 

Doğaya karşı gidemeyiz. Doğanın parçasıyız ve içimizdeki her şey doğadan geliyor. Bize ne olduğunu görebiliriz, bu farklı bir şeydir, fakat bu hayatı ve onun gelişimine direnemeyiz. Çocuk eğitimi ve siyasî rejim alanlarında bunu yapmaya çalışıyoruz ve sonunda kendimize nasıl zarar verdiğimizi de görüyoruz.

 

Yapamayız, kesinlikle doğaya karşı gidemeyiz! Kabala ilmi bize ne söylemektedir? Üst doğadan öğren, bize nasıl hükmettiğine bak, hayat yolunu bu temelde inşa et ve başarıyı elde edersin.

 

Dolayısıyla, bir kadının egoizminin büyümesini anlamalıyız, çocukları ve kendisi arasındaki mesafe artacak, arzuları büyüyecek ve sonra erkek kısmına olan baskısı artacak, böylece tüm bunlar ona haz verecek ve bu haz daha gerçekçi hale gelip manevî haz olacak.

Soru: Kötülüğün ifşası sırasında bir kadını ne destekler?

Eğer mümkünse, aynı yönde olan diğer kadınlarla bağ kurması ona yardım eder.

Moderatör: Belki birkaç kelimeyle kötülüğün ifşasının ne olduğunu açıklarsınız?

Kötülüğün ifşası demek, haz almamak demektir. Haz almamaktadır, çünkü ihsan edemiyordur ve arzusunu doyuramıyordur. Maneviyatı ister, bu hayatın üstüne çıkmak ister fakat yapamaz ve bunun neye bağlı olduğunun da bilemez. Kötülüğün ifşasının farklı seviyeleri vardır.

Moderatör: Kötülüğün ifşası sırasında ne yardım edebilir?

Her şeyden evvel, kadınlar arasındaki iyi bir organizasyon, bir ölçüye kadar yardım eder. Ancak buna o kadar bağlı kalamayız, çünkü bir erkek bile kötü hissettiğinde kimseye iletişime geçmek istemez ve başkalarıyla iletişimde bulunmak ona zor gelir. Yeni başlayanlar için konuşuyorum, çünkü daha ilerlemiş kişi, bu hislere rağmen başkalarıyla bağ içinde olması gerektiğini anlar.

 

Bunun yanında bir kadına, erkek grubuna destek olması yardımcı olur. Geçirdiği tüm aşamaları, düşüncelerini ve ruh halini dikkate almadan bu çalışmayı üzerine almalıdır. Tüm bunlar, hazırlama, dağıtım, eğitim, materyallerin geliştirilmesi çalışmaları kısacası yapmanız için size verdiğimiz tüm bu fırsatlar, bizim bu işin yapılmasına ihtiyacımız olduğundan değil, kişinin başkalarına ihsan etmesini ve bu şekilde gelişimini sağlamak için verilir.

 

Bir erkek gibi, eğer bir kadın Kabala dağıtımında yer almazsa, kendine daha fazla yardım edemez, düşer (bu aynı şekilde erkekler içinde geçerlidir), gelişenlerle arasındaki bağı kopartır ve artık ona yardım edilemez. Bu bir insanın hiçbir hastane ve kliniğin olmadığı bir ormanda hastalanması gibidir ve daha sonra ne olursa olur.

Dolayısıyla, organizasyonumuzla bağ kurup mümkün olduğunca çok projede yer alarak,  keyifsiz olduğunuz zaman bile sizi çalışmaya zorlayacak ki bu mümkündür, bir ilişki içinde olmanız gerekir.

Soru: Kadınlar arasındaki manevî çalışma minimum seviyede mi olmalı?

Hayır, kadınlar arsındaki manevî çalışma, manevî ödüle ulaşıp, manevî hazzı yukarıdan almaları için erkekleri nasıl etkileyecekleri, onlara nasıl yardım edip, destekleyecekleri ile ilgili yapılan bir konuşma olmalıdır. Elbette, kadınlar karşılıklı çalışmada etkileşim içinde olmalıdır. Diğer bir deyişle aralarındaki çalışma ilişkisini geliştirmelidirler, fakat içsel olarak değil, ruhtan ruha şeklinde.

Soru: Bir kadının yapması gereken ile yapmamasını gerekenle ilgili olarak, net bir sınır çizebilir misiniz?

Erkeklerin kendi gruplarında geliştirdikleri ve Rabaş’ın grupla ilgili olarak “Yükselişin Basamakları” kitabındaki makalelerinde yazdığı, dostunu sevmek koşulu sadece erkekler için gerekli bir çalışmadır.

Soru: Eğer iki kadın, Kabala dağıtımıyla ilgili bir projede beraber çalışırsa…

İçsel arzuları ve çalışmalarıyla erkekleri etkilemeleri faktörü ile ilgili olarak konuşabilirler, böylece gelişirler. “Erkeklerin gelişmesi” arzusundan, doyum alırlar.

Soru: Bir kadın kız arkadaşına, maneviyatın onun için ne kadar büyük ve yüce bir kavram olduğunu, maneviyatın onu nasıl etkilediğini ve hayatını ona adamaya nasıl hazır olduğunu, anlatmalı mıdır?

Hayır, biz erkekler arasında bile bunu yapmayız.

Soru: Diğer bir deyişle, kadınlar kendi arasında amacın yüceliğinden konuşmamalılar?

Amacın yüceliği ile ilgili konuşmalılar fakat ne istiyorum ve ne hissediyorum şeklinde değil, amacın kendisinin nasıl yüce ve anlamlı olduğuyla ilgili olarak konuşmalılar. Sonra amacı ve Üst Gücün büyüklüğünü konuşurlar.

Soru: Bunu yapabilirler mi?

Elbette. Her şeyden evvel bir kadın bir erkeğin etkisi altında olmaktan daha fazla olarak, bir kadının etkisi altındadır. Erkekle kadın arasında bir rekabet yoktur, bir kadın için, bir erkeğin onun hakkında konuşmasından daha önemli olanı, başka kadınların onun için söyledikleridir.

Moderatör: Bir diğer soru da şu: “Kişinin doğru yönde ilerlemesinin idrakine ne yardım eder ve kişi doğru yöne nasıl gelir?

Sadece grupla bağ kurarak, organizasyonla, günlük, haftalık, aylık ve yıllık bir rutin oluşturarak. Birçok bayram, kutlama var, uluslar arası kongrelerde bir araya geliyoruz, yemeklerimiz, derslerimiz var. Bir kadın tüm bu görevlere dünyanın her yerinden bağlanmalıdır. Üzerine mümkün olduğunca çok sorumluluk alırsa, bu ona tüm aşamalarda rehberlik eder çünkü bunları yerine getirmeye mecburdur. Bu onun seviyeden seviyeye, aşamadan aşamaya, ıslaha doğru ortak bir ruh olarak ilerleyen dünya grubunun içinde yer alarak, yükselmesini sağlar.

Ancak, eğer kadının böyle bir bağı ve rutini yoksa o zaman erkeklerde olduğu gibi, ilerleyemez. Her şey günlük rutine bağlıdır. Maneviyat içimizde, inişler ve çıkışlar, aşamaların, sağlığın, ruh halinin değişimi olarak hissedilir. Eğer kişi kendini ortak “vagona” bağlamazsa, düşer.

Moderatör: Bir sonraki soru 16 yaşındaki bir kızdan geliyor: “Birçok kadın erkeklere neyle yardım edeceklerini soruyor. Ben 16 yaşındayım ve henüz bir erkek arkadaşım yok. Kabala çalışmasıyla ilgiliyim. Kritik etsem de, Kabala’ya karşı açığım. Ne yapmalıyım? Şimdiye kadar derslere annemle beraber birkaç kez katıldım.”

Devam etmeli. Başka bir şeye ihtiyacı yok; maneviyatta zorlama yoktur. Kişi zorla hiçbir şey yapmamalıdır. Ancak, ilgilenmeye devam etmeli, okumalı, kendine uygun, anlaşılabilir, hoşlandığı ve bağlandığını hissettiği bir materyali seçip, çalışmalıdır.

 

Aynı zamanda diğerlerinin ne yaptığını da görmeli. 15-16 yaşlarındaki diğer genç kızlar bize katılıyor; Kabala vasıtasıyla insanlığa hizmet etmeyi üstlendiğimiz dünyaya yardım etmek için katılıyorlar. Buna katılabilir ve kendi için bir yer bulabilir. Muhtemelen bizimle yaptığı şey, gelecekte yapacağı mesleği anlaması açısından ona yardımcı olacaktır. Bu sıklıkla yaşanır. Bazı insanlar Kabala doktorası almayı plânlıyorlar, bazıları da daha sonra bize katılmak ve yardım etmek için, bilgisayar çalışıyorlar. Bu kişide birçok şeyi belirler. Maneviyata döner ve maddesel hayatını toparlayıp yaşamını ona göre düzenler. Şiddetle ona ve diğer herkese bu şekilde çalışmalarını öneririm.

Moderatör: Bir erkek arkadaşı olmaması bir problem yaratır mı?

Hayır, bir kadın için fark etmez hem 15-16 yaşında hem de 35 yaşında hiç fark etmez. Bunun yanı sıra, biz yönü de doldurmaya çalışıyoruz. Bizimle birlikte çalışan hem kadınlara, hem de erkeklere bir eş bulmaları için yardımcı oluyoruz.

Moderatör: Bir diğer soru: “Eğer seviyem uzun bir süre değişmezse, bu Kabala’yı doğru şekilde çalışmıyorum ya da fil derisine mi sahibim anlamına geliyor?

Her ikisi de olabilir. Ancak, her şey çabaya bağlıdır. Elbette, herkesin kendi “derisi” dediğimiz, Aviut’u vardır.

Moderatör: Herkesin kendi kalınlığı var, büyük veya küçük.

Bu doğru. Kalın veya ince. Bazı insanlar daha algısal, bazıları daha “kalın derili” ve bazıları da tamamen kapalı. Fakat kimse bir arzuya karşı koyamaz ve sadece ihtiyacı olan, daha fazla çaba sarf etmektir. Görüyoruz ki kimin için çok zorsa ve dolayısıyla başkalarından daha fazla çaba sarf etmesi gerekiyorsa, ok gibi ilerler ve diğerlerinden daha büyük adımlar atar. Diğer bir deyişle çaba hiçbir zaman ziyan olmaz.

Moderatör: Bazı dinleyicilerimiz sizin, sürekli olarak daha fazla çaba sarf etmemiz gerektiğini söylediğinizi, düşünüyor. Bu bir çeşit mantra veya vaat gibi. Birçok soruya cevabınızda “kişi daha çok çaba sarf etmeli” sözlerini duyuyoruz. Şimdi bize bir şey için söz verip, sonrasında hiçbir şey çıkmaması mümkün mü?

Üzgünüm, fakat bu hayattaki varlığınız için çaba sarf etmek zorunda değil misiniz?

Moderatör: Evet, fakat en azından yolda işaretler var, en azından bir şeyler var…

Hayır, sadece buna alışkınsınız, herkes alışkın. Bu nedenle biz diyoruz ki “çoğunluğun acısı, konforun yarısıdır” Şunu biliyoruz ki çalışmak zorundayız: Sabah erken kalkıp, bir yerlere koşturmak, çalışmak. Kural olarak çalışmamız için gittiğimiz yerler bize haz sağlamaz ve bunları hobi olsun diye seçmedik.

Moderatör: Fakat bunu yapmak zorundayız…

Bu “yapmak zorunda olmak” nereden geliyor? Neden “yapmak zorundasın”?

Moderatör: Eğer çalışmazsam, bir gelirim olmaz ve yiyecek bulamam.

Öyleyse, Kabala’ya da aynı arzuyla gelmelisin: “Yapmak zorundayım.” Aksi halde gelmeyin.

Moderatör: Fakat işimde her ayın sonunda çekimi alıyorum…

Manevî çek ister misin? Buna ihtiyacın olduğunu hissediyor musun? O zaman gel, çaba sarf et ve al. Eğer manevî ödül istemiyorsan, gelme. Kabala’ya gelen kişi şu soruyla gelir, “Hayatımın anlamı ne?” Böyle bir insanın hayatı yoktur! Kendini kurtarmak için gelir. Bir hobi olarak, boş zamanlarını değerlendirmek için gelmez. Dolayısıyla, biz ihtiyacı olan insanlardan bahsediyoruz, buna ihtiyaç hissediyorlar. Bunun için değilse, peki neden yaşamak zorunda?

Moderatör: Fakat tarif ettiğiniz bu süreç çok çaba istiyor ve kulağa zor geliyor. Kişi daima daha, daha, daha fazla çaba sarf etmek zorunda…

Ama her seferinde ilerliyorsun, sana daha fazla ifşa olduğunu hissediyorsun, daha fazla anlamaya başlıyorsun, hissediyorsun, algının sınırları genişliyor. Bir insan gibi hissetmeye başlıyorsun. Bu hazla dolmamış arzunun, nasıl dolduğunu, arttığını hissediyorsun. Hayatın algısında ilerliyorsun. Eğer bu senin için önemliyse, Kabala’ya gel.

 

Kabala binlerce yıldır gizliydi, çünkü insanların böyle bir arzusu yoktu. Manevî hayat için bir ihtiyaç hissetmiyorlardı. Hayat karanlıklar içinde geçti. Şimdi dünya nüfusunda, büyük ölçüde hayatın anlamını soran insanlar görüyoruz. Bu sebeple aşırı hareketlilik ortaya çıktı, çalışmak istemiyorlar, sahip olduğumuz bu hayatı istemiyorlar. Buna neden ihtiyaçları olduğunu soruyorlar. Bu kesinlikle yeni nesli tanımlıyor.

Dolayısıyla, “Neden?” sorusu içinde uyanan kişi, ya bunu hazla dolduracak ya da bir cevap bulacak ya da onu sakinleştirecek ilâç ve benzeri şeylere dönecek. Bu aktif olma halini gözlemlediğimiz yeni nesil, içlerini kemiren bir şeylerin olduğunun bir işareti.

Moderatör: İçlerini ne kemiriyor?

İdrak edilmemiş, doymamış arzular, onları kemiriyor. Bunlar, doldurmayı başaramadığımız yeni arzular. Öyleyse onlara ilâç verelim.

Moderatör: Daha basit bir şekilde anlatır mısınız? Nedir bu “idrak edilmemiş, doymamış arzular”?

Bunlar, varlığın farklı seviyesinden gelen arzular.

Moderatör: Bunlar yeni arzular mı?

Evet ve henüz idrak edilmeyenler. Bir çocuk, ebeveynleriyle aynı seviyede olmayan, arzuyu henüz anlayamaz.

Moderatör: Neden? Ebeveynlerinde ne kötülük var?

Bu nesilden önce, maddesel hayvansal seviyede geliştik. Hayvansal bedenimiz bir şekilde bizi ileriye itti.

Moderatör: Neden beden? İnsanlar üniversitelerde çalıştı ve gelişti. Sanat ilerledi. Ne bedeni?

Evet ama buna bedensel gelişme diyoruz: Kişi bedensel arzularının hazzına doğru, itilir.

Moderatör: “Bedensel arzular” derken neyi kastediyorsunuz?

Bunlar yiyecek, seks, aile. Aynı zamanda toplum tarafından bize verilen insana ait arzular: Güç, para, eğitim arzularını doyurmak ve geliştirmek.

Moderatör: Peki ya bilgi?

Eğitim bilgidir.

Moderatör: Bu şimdiye kadar böyle miydi?

Evet, şimdiye kadar bu böyleydi. Şimdiden sonra bir kırılma noktasına, krize giriyoruz. Neden kırılma noktası ve neden böyle diyoruz? Tüm önceki gelişimlerin kırılma noktası, öncekilerin sonu.

Moderatör: Sonu ne belirliyor?

Son nedir? Aile kavramı, bedensel maddî hayatımızın temeli- kırılıyor. Para, güç ve bilgi yeni nesli çekmiyor. Var olmak için onlara ihtiyaçları var fakat içlerinde uyanan soru paranın, gücün ve bilginin ötesinde. Tüm bunlara ilgisizler. Bunların ötesinde bir şey istiyorlar. Ötesinde ne demek? Henüz bilmiyorlar, ama sorunun kendisi hala var.

Moderatör: Bunu nasıl biliyorsunuz? Eğer çocuklara sorsak, sizin bize söylediklerinizi, söylemezler.

Ne olduğunu görüyorum. Ne istiyorlar?

Moderatör: Bilgisayarın önünde oturmak istiyorlar. Eğer onlara yiyecek sağlarsanız tüm gün boyunca bilgisayarın karşısında otururlar.

Bu geçici bir oyun. Biz geçiş dönemindeyiz. Kamil İnsan’dan, beraber çalıştığım Raba’a kadar uzanan bir Kabalist zincirinin bir kısmını yakaladım. Ancak, yeni neslin tamamen farklı bir döneme ait olduğunu görüyorum. Bu bir geçiş nesli.

 

Neden geçiş? Ne onlar nede biz, onlardaki bu yeni ihtiyacı, yeni arzuyu fark edemiyoruz. Kişi tatmin olmamış ihtiyaçlar, arzular vasıtasıyla ilerler. Daha önce söylediğimiz, hem bedensel, hem de insan arzularımız var. Fakat burada, bedensel ve insan arzularının üzerinde, yeni bir ihtiyaç, yeni bir arzu söz konusudur.  Bu, onlara “Neden?” sorusunu sormaya zorlayan, manevî gelişim ihtiyacı. Bu yüzden internette dolaşıyorlar. Neden internete ihtiyacımız var? Ona, bu dünyada bulacak bir şey olmadığını keşfetmemiz için, ihtiyacımız var.

Moderatör: Diğer bir deyişle, bunu çabuk öğrenmek için internete ihtiyacımız var?

Bu kesinlikle internetin gelişme sebebi.

Moderatör: Daha önce kişinin bunları öğrenmesi için, uzaklara birkaç yıl seyahat etmesi gerekiyordu, ama şimdi internet var.

Bugün peşinen biliyorlar ki bunlarda hiçbir şey yok. En nihayetinde, gelecek birkaç yıl içinde tüm bu şeylerin parçalandığını göreceksiniz: Tüm bloglar, yazışmalar, söylenenler, bağlantılar hepsi inişe geçecek. Bu tip şeylerin nasıl değiştiğini görüyoruz. Ancak, arzu daha açıklığa kavuşacak ve daha kötü hissedeceğiz. Şimdilerde kendimizi dolduracak yollar arıyoruz; binlerce televizyon kanalı var ve internette istediğimiz yere gidiyoruz.

Moderatör: İnternet sonsuzluk dünyası.

Evet ve birkaç yıl içinde göreceğiz ki sende oraya gitmek isteyeceksin. Orada ne arayacağız? Artık istemiyoruz. İstediğimiz şeyi orada bulamayacağız. Denedik ve şimdiden bıktık.

 

İnternet vasıtasıyla gelen haz yok olduktan sonra ve kendini dolduracak başka bir şey bulamayınca, bir sonraki neslin, güçlü ağlaması duyulacak. Tüm bu istekler, azalacak ve sonra da yok olacak. Sonra neye geleceğiz? Kabalistlerin söylediği şeye geleceğiz. Baal HaSulam’ın yazdığı gibi 20.yüzyılın sonunda yeni bir döneme giriyoruz, Mesih’in nesli.

 

Biz şimdi Mesih’in neslindeyiz. Henüz gelişimin en başındayız, ama içindeyiz. Bu neslin tek sorusu şu: “Ne için yaşıyoruz?” Bu soru, hayatın amacını açıklığa kavuşturmaya yönelik ve bu amaç da, ruhumuzun aşağı indiği yerden geliyor. Tüm bekamızın nereye doğru gittiğini bulmak zorundayız. Bu soru sadece bu hayata ait değil; bir şekilde tüm önceki reenkarnasyonlarımızda tam olarak idrak edip anlamasak bile, bu soruyu soruyorduk. Neden bu hayatta var olduğumuzu soruyoruz, neden tüm önceki hayatları yaşadığımızı ve sonra ne olacağını bilmek istiyoruz. Tekrar ölüp, tekrar yaşayacak mıyız ve bunun gibi? Bunun bir amacı var mı? Eğer varsa, onu bilmek istiyoruz. Aksi halde var olmamız için bir sebep yok.

 

Bu intiharlara ve genel hayal kırıklıklarına, sebep oluyor. Dünyada önde gelen hastalıkların başında depresyon geliyor, modern bir salgın hastalık haline geldi. İntiharlar, ilâçlar, terör tüm bunlar hayal kırıklığından geliyor. Hayatını doldurmak istediği şeyi bilen kişi, bunlarla ilgilenmiyor başka yere taşınıyor, bir şeyler yapıp, oyalanarak hayattan zevk alıyor. Fakat eğer dünyaya bakarsak ıstırapların yoğunlaştığını görürüz. Esasen, insan sistemlerinin dağılma sürecindeyiz. Tüm medeniyet, insanlığı sürdürebilmemizin mümkün olmadığını göstermeye başladı. Tüm bunlar yeni nesil tarafından kuvvetle hissedilecek.

 

Dolayısıyla, biz Kabalistler, bir ıslah, varoluş metodunu, amacın ifşasını ve sebebini, gelişim adına onlara sağlamalıyız. Bu olmadan, çocuklarımız için arkamızda pozitif bir şey bırakamayız. Bununla ilgilenmek zorundayız.

Moderatör: Karamsar mısınız?

Hayır, onlara iyi bir miras bırakacağımıza eminim. Bundan kesinlikle eminim. Biz, Kabalistler görüyoruz ki aynı sürecin içindeyiz ve bunun için becerimiz ve gücümüz var ve onlara yeni bir yol hazırlayabiliriz. Bu şekilde, o vakit geldiğinde ve bu kızların ve oğlanların arzuları daha çok açığa çıktıkça, gerçekten ne istediklerini daha fazla anladıklarında, yanlarında doğru kitap doğru metot olacak ve aralarındaki teknik anlamdaki bağla, her şeyi tümüyle idrak edecekler. Onlara bunu hazırlamalıyız. Biz anne ve babalar olarak bu metodu onlar için hazırlamak zorundayız ve onlarda çocuklar olarak bunu açığa çıkarmak ve manevî gereksinimleriyle çalışmak zorundalar. Ve daha sonra bunu idrak eden bir nesil gelecek.

Moderatör: Son sorum. İzlenimim şu ki bu soru kalbin en derinliğinden soruluyor. Bir kadın şöyle yazıyor, “Ne kadar açıklasanız da, hiçbir şey anlamıyorum. Neden? Nasıl anlayabilirim?

Kabala’yı çalışmaya, onunla ilgilenmeye ya da diğer bir deyişle hayatın anlamının sorusunun cevabının burada olduğunu hissettiğimde, 1976 yılıydı. 1974 yılında İsrail’e geldim ve yaklaşık bir, bir buçuk yıl sonra 1975 yılında sorumun cevabını, Kabala’da aramaya başladım. Ondan önce, bu sorunun cevabını daha önce benim mesleğim olan bilimde, Bio-sibernetikte aramıştım.

Moderatör: Hangi sorudan bahsediyorsunuz?

Özle ilgili olan sorudan bahsediyorum: “Hayatın anlamı ne ve ne için yaşıyoruz?”

Moderatör: Mutsuz bir çocuk muydunuz?

Hayatın anlamı ne sorusu, beni mutsuz etti. Kendimi “mutsuz çocuk” olarak adlandırmak istemiyorum, fakat bu soru beni büyük ölçüde endişelendirdi ve hayatla barışık olmama izin vermedi.

Moderatör: Öyleyse, bir çeşit arayış içindeydiniz?

Evet, arayış.

Moderatör: Ve Kabala’ya geldiniz?

Herkes benim dine döndüğümü söyledi. Dine dönen veya bu ortamlarda doğan insanların bu soruyla ilgili hiçbir şey bilmemesinden dolayı, ben bunu istemedim ve amacımda bu değildi. Onların neden yaşadıklarını anladıklarını, zannetmiyorum.

Moderatör: Peki ne yaptınız?

Böylece, aradığım şeyin din olmadığı bana söylendi, benim Kabala’ya ihtiyacım vardı. Neden bahsettiklerini, ne istediklerini ve daha da acısı nerede olduğumu bilmiyordum. O zamanlar 29-30 yaşlarındaydım.

 

Şimdi hatırlıyorum da, nerede, hangi dünyada olduğumu, dünyayı nasıl algıladığımı, nasıl gördüğümü, neden farklı değil de bu şekilde algıladığımı, anlayana kadar çok zaman geçmiş. Kişi bunu içsel algısından öğrenmeli ve kendisinin dışına çıkarak bunu bulmalı. Aynı şey dünya içinde geçerli: İnsan onun içinde ve aynı zamanda sınırlarının ötesinde var olarak, bunu öğrenmeli. Bizi etkileyen, dünyayı ve bizi birbirimize bağlayan Üst Gücü öğrenmeliyiz.

 

Birçok görüş var, birçokları bizim Kabala’da konuştuklarımızı inceliyor. Bu insanın aklını fazlasıyla karıştırır. Fakat bunu yaparak biz ruhumuzu geliştiriyoruz. Bir insanın aklı ne kadar karışırsa karışsın, şunu anlamalıdır ki çok, birçok yıl bu halde varlığını sürdürdü. Üstelik şimdiki gibi her şeyin bize aşina olduğu gibi de değildi, şimdi ise doğru bir şekilde her şeyi açıklayan kitaplara ve benim gibi yeni doğmuş bir bebeğe mama verir gibi bunları bize anlatmaya çalışan, insanlar var. Ama yine de zor olduğunu kabul ediyorum. Ancak, gelişimimizin ve kişinin içindeki bir noktadan (manevî olarak herkes bu noktaya sahiptir) ruhun gelişmesi yolu, budur.

 

Bu, kişinin Sonsuzluk dünyasını, Işığı, ebedi manevî hayatı aldığı, çok büyük bir kaptır. Burada birçok kafa karıştırıcı unsur var; kişi tatmin, anlayış eksikliği hisseder ve kendini odaklayamaz. Fakat bunların hepsi geçicidir. Gelişimin içinde olacaktır ve bunun ona ifşa olacağı zaman gelecektir. Maneviyat birden ifşa olur, Mısır’dan çıkış gibi. Bu sebeple Pesah terimi, atlamak, zıplamak anlamına gelen, Pasah kelimesinden gelir. Umut etmemiz gereken şey budur. Dilerim mümkün olduğunca en kısa sürede bu gerçekleşir.

Moderatör: Bugünkü toplantımızı bitiriyoruz. Tek bir cümleyle, bu soruları soran ve manevî gelişimi arzulayan kadınlara yönelik ne söyleyebilirsiniz?

Her şeyden önce, kadınlar kendilerini bir erkek gibi değil, bir kadın olarak algılasın. Bir kadın, kendi yerini idrak etmelidir. İkinci olarak, bu metodu onlara getirenlerin, bu yolun sonuna ulaşmış, bizim için yazıp ve iyi ve kolay bir yolla idrak etmemizi sağlayanların, Kabalist olduklarını anlamalıdırlar. Tıpkı ebeveynler gibi, onlar bize gelişim yolunu getirdiler. Bunu yazıldığı şekliyle ele almalı ve buna göre idrak etmeliyiz. Daha sonra iyi bir yaşama kavuşuruz.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
20 - 0,111