1928
Ruh eşime, mumu sonsuza kadar yansın,
Bugün, başına gelenleri ve VaYechi’nin (Yakup Yaşadı) dördüncü gecesiyle ilgili yazdığın mektubunu aldım: “Eğer ışık tüm bedenini sarmış olsaydı, tüm sıkıntılardan kurtulmuş olurdun.”
Öyle görünüyor ki, seyahatinden önce sana söylediklerimi tam olarak anlayamamışsın: “Tora’yı edinme haricinde başka bir kurtuluş yoktur.” Sitra Ahra’nın tüm Merkava’sı (yapı) başka şeylerle uğraşan insanları bu gerçekten mahrum etmek için kandırır. Bu tuğla ve harçla örülen Mısır sürgününün ve krallarının böbürlenmesinin anlamıdır, “Benim Nil’m benimdir, onu ben yarattım.”
O bölümde yazılanlar şöyledir: “Bu Ben’im sana gönderdiğim işaret olacak: İnsanları Mısır’dan çıkardığında, Tanrı’ya bu dağda ibadet edeceksin.” Bu demektir ki, Yaradan kişinin ödüllendirilmiş olduğu kutsallığı kanıtlamak istediğinde bunu o işaretle yapar ki böylece kişi hiç şüphe duymadan o yerde Tora’nın edinimi ile bir kez daha ödüllendirilir.
Bunu derinlemesine anla: Yaradan’ın yüzü tüm açıklığıyla Musa’ya görünmüş olsa da, o Tanrı’ya bakmaktan korkup, Tora’nın güvencesine ihtiyaç duydu çünkü başka türlü Yaradan kesinlikle bakmasına izin vermezdi.
Şöyle yazılmıştır, “Bulabiliyorken O’nu ara, Yakınken O’nu çağır.” “Bulabiliyorken O’nu ara,” demek, O yokken O’nu arayan kişiyi yoldan çıkaran Sitra Ahra’ya, O’nun olduğu yerde düşmezsin demektir. Aksi takdirde kişi çabasını boşa harcar. Bu nedenle atalarımız uyarır, “Bulabiliyorken O’nu ara,” yani O, Tora’nın olmadığı yerde olmadığından, O’nu orada değil, Tora’nın olduğu yerde ara.
Ayrıca şöyle de denir, “Yakınken O’nu çağır.” Yaradan sana aydınlık bir yüz gösterdiğinde, bu O’nu çağırma zamanıdır—Tora’nın mantığı (aynı zamanda tatları) ve sırları üzerinde çalışmak ve düşünmek—ve böyle olduğunda kesinlikle Yaradan Tora’nın bereketi ile ödüllendirilmesi için insanın kalbini açar.
Bu, “Yaradan, Tora ve İsrail birdir,” sözünün anlamıdır. Bununla Yaradan’ın Musa’ya verdiği ilk peygamberlikte ona Tora ediniminin işaretini vadetme nedenini anlayabilirsin.
“Kim Tanrı’nın dağına yükselecek ve kim O’nun kutsal yerinde duracak? Temiz kalbi ve temiz elleri, ruhunu sahte olana yükseltmemiş ve hilekârlıkla yemin etmemiş olan,” sözünün anlamı budur.
Denilir ki, insan anne rahminden çıkmadan önce yemin eder: “Tüm dünya sana erdemli dese bile, kendi gözünde sen bayağı gibi ol.” Bu konu açıklama gerektirir: Atalarımız şöyle söylemiştir, “Kendi gözünde bayağı olma,” tüm dünya erdemli olduğuna tanıklık etse bile, o kendini bayağı olarak görmeli midir, merak ediyorum. Ayrıca kişinin kalbinden gerçeği—yani erdemli olduğunu—bildiğini ima eden şu sözleri de anlamalıyız, “Kendi gözünde bayağı gibi ol.”
Konu şudur ki iki çalışma vardır: biri kalpte, diğeri akılda. Bu her ikisinin alma kaplarını, ihsan etme kaplarına çevirmek demektir. İnsan kalbinin alma kaplarını arındırdığı an akabinde aralıksız akan O’nun ışığına layık hale gelir. Bütün organlardaki Nefişa’nın (durağan) açılmasından sonra, bu ışığa Nefeş (ruh) denir.
Bu, “Kim Tanrı’nın dağına yükselecek ve kim O’nun kutsal yerinde duracak?” sözünün anlamıdır, yani ebedi bir seviye edin, bir daha düşmezsin. Bu özelikle “Ruhunu yükseltememiş olan” içindir. Diğer bir deyişle, Yaradan ona döndüğünde ve onu biraz yakınlaştırdığında, kişi kendini büyük ölçüde güçlendirmek, Tora çalışmasını ve onun sırlarını öğrenmek ve Yaradan bilgisini arttırmak için o ışığı almalıdır. Bu kutsal İlahiliğin gözlerini yükseltmenin anlamıdır, şöyle yazıldığı gibi, “Gözleri güzel fakat bedeninin geri kalanı inceleme gerektirmeyen gelin.”
Ve eğer kişi gözlerini yükseltmekle ilgilenmezse, Nefeş ışığını faydasızca taşır. Daha da kötüsü, hilekarlıkla yemin eder çünkü doğumu sırasında şöyle yemin etmiştir, “Tüm dünya sana erdemli dese bile.” Bu demektir ki, küçük dünyasının tüm organları ve tendonlarıyla tam bir erdemli olduğunu hissettiği Nefeş ışığı ile ödüllendirilse ve Cennet Bahçesine yerleştirilse bile, hiç bir şekilde buna inanmamalıdır ta ki Keduşa’nın (kutsallık) gözlerini yükseltene kadar.
Bu, kalp ve akıl için söylenen “Kim yükselecek” ve “Kim kalkacak” sözlerinin anlamıdır—özellikle her iki alma formunu ıslah etmekle ödüllendirilmiş olan “O temiz ellere sahip olan.” “Ve saf bir kalp” demek, Tora’nın tatlarını ve sırlarını edinmekle ödüllendirilmiş olan demektir, şöyle yazdığı gibi “Ve sen bugünü bilecek ve kalbine O’ndan başka Tanrı olmadığını söyleyeceksin.”
“Ruhunu yanlışa yükseltmeyen” demek, Yaradan’ın onun için aydınlattığı Nefeş ışığını nasıl kullanacağını ve çalışacağını anlıyor ve “Ve hilekârlıkla yemin etmedi,” fakat yukarıda söylediğimiz ğibi gözlerini kaldırdı demektir. Bu söylenenlerin derinine in çünkü onlar O’nun olmadığı yerde O’nu ararken, daima insanı kandıran Sitra Ahra’nın tuzağına düşmekten kaçınmanı sağlayacak gerçek ve içten sözlerdir. Bu nedenle her gün kişi kendine bunu hatırlatmalıdır.
Sözlerimi takdir etmen ve enerjini faydasızca harcamaman için ne yapabilirim? Bundan sonra beni duyacağını umuyorum çünkü sözlerim daima “ne eksik, ne fazla,” dolayısıyla onlar kalıcı ve dinleyen kalbi bekliyor.
Sözlerim zamanında söylenmiştir çünkü yukarıda bahsedilen “Tikkun Şovavim TaT (haylazın çalışması, Tav-Tav (kısaltma)) olarak kitaplarda bahsedilen bu hassas çalışma, bu günler için de geçerli.
Kitapların yalnızca kitlelere tamamen karmaşık gelen üstü kapalı bilgiler verdiğini söylemek isterim. Aslında, Şovavim TaT’ı Talmud Tora’nın kısaltması olarak işaret ederler ve TaT’tan başka bir ıslah yok yazarlar, “Üst Olanın yasalarını bilmeyen biri O’na nasıl hizmet edecek?”
Konu şudur ki, organlardaki Nefişa alımına bağlı olarak, kişiyi canlandırmak için ona yaklaşan üst ışığa Nefeş denir. Ancak o Ruah (öz) olmadan, yani Tora edinimi olmadan var olamaz.
Bu sebeple tıpkı para dolu çantaya iki elini birden koyup, paranın şeklini ve onunla ne yapacağını bilmeden atlayıp zıplayan bir oğlan çocuğu gibi, o insana “haylaz” denir. Öyle anlaşılıyor ki, küçük çocuğa para çantasını hediye eden kişi ona iyilik yapmamıştır. Tersine, onu yaramazlaştırıp, deliye çevirir.
“O ruhumu haylaz yapacak,” sözünün anlamı budur. Diğer bir deyişle, eğer Yaradan Ruah’ı değil, sadece Nefeş’i verirse, insanı çıldırtabilir. Ancak, kişi Lo Lişma’dan Lişma’ya gelir, yani sona geldiğinde, “O’nun adı için” olur yani Lişma ile ödüllendirilir.
Bu nedenle şöyle denir, “Geri dönün, haylaz çocuklar,” yani Ruah’la henüz ödüllendirilmemiş olanlar. Tora’nın ediniminin anlamı budur. Aynı zamanda, seyahatinden önce sana söylediğim gibi, bu Mısır kralı Firavun’un Klipa’sının anlamıdır ki bu o kadar kalın bir Klipa’dır ki, hiçbir köle onların eline düşenlere vermek zorunda oldukları ışıklar nedeniyle Mısır’dan kaçamaz.
Bu şöyle yazıldığı gibidir, “Benim Nil’im benimdir ve onu ben yaptım.” Bu sebeple Şemot (Çıkış) bşlümünde kölelik Mısır sürgünüyle başlar ve Yitro bölümünden önce bitmez, tıpkı Tora’nın edinimi sırasında “Bu size göndereceğim işaret olacak: insanları Mısır’dan çıkardığınızda, Tanrı’ya bu dağda tapınacaksınız,” denildiği gibi.
Dolayısıyla, herhangi biri için ondan istenileni yerine getirmek mümkündür çünkü şu sıralamada—Şovavim, Teruma (bağış/katkı), Tetzaveh (emretmek)—çalışmasını yapar ve Tora’nın alımı için yolunu ıslah eder. Mısır Klipa’sı tarafından tutulan ruhunun tüm ışıklarını büyük özlem ve arzuyla Tora’nın yerine getirir. Tıpkı, “Elinle yapabileceğin bir şey bulduğunda, yap,” sözünde olduğu gibi dışsal akılla çalıştığımızda kalplerimiz O’nun sırlarının derinliklerine ve O’nun yasasına açılmakla ödüllendirilmiş olur ve Yitro bölümünde açıklandığı gibi, Tora’nın alımı ile ödüllendiriliriz. Geri kalan sıralama Mispatim (hüküm), Teruma (bağış/katkı), Tetzaveh (emir) tabletlerin kırılması ve buzağının yapılması öğretisinden gelir.
Tikkun Şovavim, “gece boşalması” denilen boşa boşalmaya istinaden kitaplarda yazılmıştır. Ancak, bunlar aynı konudur daha önce açıkladığım gibi kalbinin alma kaplarını arındırmayan kişinin, aklının alma kapları da kirlidir ve inancı kusurludur çünkü gözlerinin görmediğine inanmaz.
Tıpkı böyle, kalbinin alma kapları bozuk olan zorunlu olarak günde bir kez buna kafa yorar ve gece boşalmasına gelir.
Aynı zamanda “bir torba boşalma” denilen sapkınlık düşüncesine de gelmek zorundadır çünkü kalbin alma kapları ve aklın alma kapları ele ele yürür ve sonra “Erdemlinin erdemliği günah gününde onu kurtaramaz.”
Öyle anlaşılıyor ki, elde ettiği ışıklar Sitra Ahra’nın eline düşer ve onun içine karışır. Tüm bunlar kişi Nefeş’le beraber Ruah’ın yayılmasıyla yani Tora’nın edinimi ile ödüllendirilene kadar devam eder.
Buna daha fazla devam etmeyeceğim, sözlerimi kalbine yaz. Bir ihtimal, O’nun arzusunu gerçekleştirene kadar, Yaradan özünü üzerimize akıtır.
Yehuda Leib