e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada “Kalk Ey Efendimiz ve Düşmanların Dağılsın” Ne Anlama Gelir?

Çalışmada “Kalk Ey Efendimiz ve Düşmanların Dağılsın” Ne Anlama Gelir?

Makale 19 (1991)

Kudüs Talmudu şöyle der: “Tanna Raşbi der ki, ‘Elleri Tora’dan vazgeçmiş insanları görürseniz, sağlam durun ve kendinizi Tora’da güçlendirin, herkesin ödülünü alacaksınız.”

İnsanların Tora’dan vazgeçmesinin ne anlama geldiğini anlamalıyız. Vazgeçmek, bir şeyi elde etmek için büyük çaba sarf eden ancak tüm çabalarının kendisine yardımcı olmadığını ve hala o şeyi elde edemediğini gören bir kişi ile ilgilidir. O zaman kişi umutsuzluğa kapılır. Eğer bir kişi insanların Tora’yı bulmaktan vazgeçtiklerini görürse, onlar çaba göstermiş olmalılar, o halde nasıl “sağlam durun ve kendinizi Tora’da güçlendirin” denebilir? Sonuçta, emeğin onlara yardımcı olmadığını görüyoruz, öyleyse kendimizi neyle güçlendirebiliriz?

Bilindiği üzere çalışmada, her şeyi tek bir beden içinde öğreniriz. Bundan, elleri Tora’dan vazgeçmiş insanları görmenin tek bir kişinin içinde olduğu sonucu çıkar. O halde, onların Tora’dan vazgeçtiklerini görmesi ne anlama gelir? Neden onların ellerinin Tora’dan vazgeçtiğini söylediğini anlamalıyız. “Eller “in ellerimizle aldığımız şey anlamına geldiği bilinmektedir. Peki, “ellerinin vazgeçmesi” ne anlama gelir? Bunun anlamı, almak istedikleri şeyi Tora’dan elleriyle almanın imkânsız olduğunu gördükleridir. Bu nedenle, Tora’dan almak istedikleri ama vazgeçtikleri şeyin ne olduğunu bilmeliyiz.

İnsanın kötü eğilim ve iyi eğilim ile yaratıldığı bilinmektedir. Kötü eğilim, kişi doğar doğmaz yaratılmıştır. Kişinin bu arzuyu edinmek için çalışmasına gerek yoktur, zira Yaradan insanı “haz ve zevk alma arzusu” adı verilen bu doğayla yaratmıştır. Dolayısıyla, doğadan geldiği için çok güçlüdür ve yardıma ihtiyacı yoktur. Kişi nerede bir şeyden zevk alabileceğini görse, o zevki elde etmek için hemen elinden geleni yapar. Buna göre şunu sormalıyız: “Eğer kişiye haz vermeye çalışıyorsa, neden ona “kötü eğilim” deniyor? Ne de olsa bu, kişiye kötü şeyler değil, zevkler getirmekle ilgilidir.

Cevap şudur ki, yaratılışın amacı O’nun yarattıklarına iyilik yapmak olduğundan, utanç meselesi olmaması için, bolluğun alma kaplarına ulaşmaması için bir ıslah yapılmıştır. Buna “Tzimtzum’un [kısıtlamanın] ıslahı” denir. Alma kaplarına sadece çok ince bir ışık girer. ARİ’nin yorumladığı şeyin anlamı budur; Malhut, Klipot’u [kabukları] besler, “Bacakları ölüme iner” sözünde olduğu gibi ve bedensel dünya bununla beslenir.

Yine de O’nun düşündüğü gerçek haz ve zevk, alma kaplarında parlamaz. Bu nedenle, “kişinin kendisi için alma arzusu” olarak adlandırılan kötü eğilimin, gerçek hazzı ve zevki alamayacağı sonucu çıkar. Dolayısıyla, kendisi için alma arzusu bozucu olduğundan, kişiyi bolluğu almaktan alıkoyduğu için “kötü eğilim” olarak adlandırılır.

Bu nedenle, insan kendisi için almak isteyen bir doğayla yaratıldığına göre, kötü eğilimin kontrolünden çıkma gücüne nasıl sahip olabilir? Bilgelerimizin buna cevabı şudur: “Böylece Yaradan İsrail’e şöyle dedi: ‘Oğullarım, Ben kötü eğilimi yarattım ve onun için Tora şifasını yarattım. Ve eğer Tora ile meşgul olursanız, onun eline düşmezsiniz’“(Kiduşin 30).

Bu, sadece Tora aracılığıyla kötü eğilimin kontrolünden çıkabileceğimiz anlamına gelir. Bu demektir ki, kişi Tora öğrendiğinde, kötü eğilime boyun eğdirmeyi Tora’dan alıp almadığına her zaman bakmalıdır. Dolayısıyla, eğer kişi Tora’yı öğrenirse, Tora’dan kötü eğilimi bastıran Tora’nın şifasını almadığını görür.

Bu, kişinin Tora öğrenmek için harcadığı zaman ve çaba ölçüsünde, kötülüğünden hiç uzaklaşmadığını ama bazen tam tersini, geri çekildiğini gördüğü ve her gün yeni bir yaratılış olduğunu düşündüğü yani her gün “Belki bugün Tora’nın bana kötü eğilimi ikna edecek şifayı vermesiyle ödüllendirileceğim” diye düşündüğü, ama başarılı olamadığını gördüğü için umutsuzluğa düştüğü anlamına gelir. Sonra bilgelerimizin “Kötü eğilimi Ben yarattım; Tora’yı da şifa olarak yarattım” demelerine rağmen, iyi niteliklerle doğmuş bir kişi için bunun böyle olabileceğini söyler. Yine de kendi alçaklığını, bu seviyeye ulaşamayacağını görür. Bu nedenle, kendisi için olmadığı ve boşuna çalışarak zamanını boşa harcadığı için mücadeleyi terk etmelidir. Bu onu “başlangıcı düşünmek” denen bir koşula getirir.

“Elleri Tora’dan vazgeçmiş insanlar görürsen” diye yazılanın anlamı budur, yani Tora’dan kötülüğü yok edecek şifayı elde etmek amacıyla Tora ile meşgul olduğu tüm günler ve her gün onun için yeni bir yaratılış olduğundan, içinde birçok yaratılış olduğu sonucu çıkar. Şimdi, elleri Tora’dan vazgeçmiştir çünkü Tora’dan bu şifayu asla alamayacak bir durumdadır. Zira bu şekilde, alma arzusunun kontrolü altındadır. Dolayısıyla, şimdi ne yapmalıdır? Normalde kişi elde etmek istediği bir şeyden vazgeçtiğinde, onu bırakır ve ondan kaçar. Dolayısıyla mücadeleden kaçması gerekir.

Raşbi bu konuda şöyle der: “Karalı olun ve kendinizi bu konuda güçlendirin ve herkesin ödülünü alacaksınız.” Raşbi’nin ne dediğini ve “Herkesin ödülünü alacaksınız” ile ne eklediğini anlamalıyız. “Karalı olun ve bu konuda kendinizi güçlendirin” dediğine inanması gerektiğini söylemesi neden yeterli olmuyor? Başka bir deyişle, pes etmememiz gerektiğine dair bilgelere inanmalı ve Yaradan’ın her ağzın duasını duyduğuna inanmalıyız. Neden ekliyor ve diyor ki, “ve herkesin ödülünü alacaksınız”? Herkesin ödülünü almazsa, kendini güçlendirmesi ve pes etmemesi mi gerekiyor?

Onun “Ve herkesin ödülünü alacaksınız” sözünü, bize kötü eğilimin iptalini getiren Tora’dan gelen şifayı almaktan vazgeçmemesinin nedeni olarak yorumlamalıyız. Şuna inanmalıyız ki, kişi ihsan etme çalışmasına başladığında, her seferinde kendini daha çok sevmeye daldığını görür. Bilgelerimizin dediği gibi, “Yahudi olmayan bir kişi yeni doğmuş bir çocuk gibidir”, yani kişi cennetin krallığının yükünü üzerine aldığında her gün “İsrail” olur ve buna “Yahudi olmayan bir kişi yeni doğmuş bir çocuk gibidir” denir.

Dolayısıyla insan birçok yaratılıştan oluşur. Ve ne kadar çok yaratılış olursa, kişi hâlâ kalıcı inançla ödüllendirilmediğini ve Yaradan’dan ayrılmasına neden olan form eşitsizliği nedeniyle hâlâ Yaradan’dan uzak olduğunu görür. Buna kişinin yaratılanların Tora’dan yani “kötülüğün iptal edilmesi” adı verilen ilacı almaktan vazgeçtiklerini görmesi denir.

Soru şudur: “Kötü eğilimi Ben yarattım; Tora’yı bir şifa olarak yarattım” dediği gibi, Yaradan bize vaat ettiği şeyi neden onlara vermiyor? Şifasını neden ihsan etmek için çalışmak isteyen insanlara vermiyor?

Cevap, önceki makalelerde açıkladığımız gibi, “Kli [kap] olmadan ışık, eksiklik olmadan doyum olmaz” şeklindedir. Kişiye alabileceğinden yani içindeki iyilik ölçüsünden daha fazla eksiklik gösterilmediğinden, yani kişi kötünün üstesinden gelmekle meşgul olduğundan ve kötüyü iptal etmek için bir şeyler yaptığından, bu nedenle, yaptığı çalışmanın değerine ve ihsan etme arzusundan ne kadar uzakta olduğuna göre, her seferinde daha büyük bir eksiklik gösterilir.

Buradan şu sonuç çıkar ki, gerçekte Yaradan bir duayı işitir, ancak duanın cevaplanması kişinin ihtiyaç duyduğunu düşündüğü şekilde, yani doyum şeklinde değildir, çünkü insanın gerçekten ihtiyaç duyduğu şey eksiklik, yani gerçek bir arzudur, hayatında sadece Yaradan’a memnuniyet verme arzusuyla ödüllendirilmeyi istemektir. Ancak çalışmasının başlangıcında, kişi ihsan etmek için birazcık arzuya ihtiyacı olduğunu düşünür, yani Yaradan’a hoşnutluk getirebilmek için henüz bir ihtiyacı yoktur. Bu büyük bir arzu değildir çünkü kendine sevgi ile maddeleşmiş değildir.

Daha ziyade, ihsan etmek için ne zaman çalışmak istese, bunu yapabileceğini düşünmektedir. Dolayısıyla, kendi iyiliği için olmayan bir şeyi yapmaktan ne kadar uzak olduğunu hissetmek için henüz gerçek bir ihtiyacı yoktur. Bu yüzden bu halen Yaradan’ın tatmin etmesi gereken gerçek bir ihtiyaç olarak görülmez.

Dolayısıyla, ihsan etme yolunda yürümek isteyen bir kişinin duasına cevap vermenin başlangıcı, Yaradan’ın ona her seferinde daha büyük bir eksiklik göstermesi, ihsan etme çalışmasından uzaklaştırmasıdır. Kişinin Tora’nın ona şifa vermediğini görmesi onun iyiliği içindir, zira bu sayede Yaradan’ın daha sonra ona şifa vermesi için “eksiklik” adı verilen bir Kli alır.

Böylece, kişi ihsan etme arzusu için her seferinde daha büyük bir eksiklik aldığı ölçüde, eksikliğin doldurulmasını alabilecek daha fazla Kelim [kap] alır. Başka bir deyişle, kişinin ihsan etme arzusunu edinmek için büyük bir arzusu varsa, bu durumda arzulardaki artış “ihsan etme arzusu” olarak adlandırılan ” doyumun alınması için Kelim’deki artış” olarak adlandırılır. Bu demektir ki, kişi Kelim’ine göre ihsan etmek için büyük bir arzu duyar. Bu, eksikliğin ölçüsüne göre, o ölçüde Tora’dan şifa alabileceği anlamına gelir. Sonuç olarak, Kelim’deki artışa göre, o ölçüde ışık alır.

Buna göre, “Raşbi herkesin ödülünü aldığını söylerken bize ne eklemiş oluyor?” diye sorduğumuz şeyi yorumlamalıyız. Kişi yaratılanların Tora’dan vazgeçtiklerini gördüğünde, Tora’nın onlara vermeyi amaçladığı şifayı, yani kötü eğilimin iptalini ellerine almadıklarını, tam tersine Raşbi’nin bu konuda şöyle dediğini yorumlamalıyız: “Hissettiğiniz tüm reddedilmelerin, her seferinde Yaradan’a yaklaşmaktan, ‘Yaradan’la Dvekut [bütünleşme]’ denilen form eşitliğinden daha da uzağa itildiğiniz her seferinde, bunun şifayı alabileceğiniz Kelim’i edinmeniz için olduğunu bilin.”

Bundan şu sonuç çıkar ki, şimdi birçok reddedişten gelen birçok Kelim’e sahip olduğunuza göre, şimdi tüm Kelim ödül, yani doyumu alacaktır ve buna kişi herkes için, tüm reddedişler için ödül alacaktır denir, zira bu reddedişler “ödül” adı verilen dolumun alınacağı Kelim’lerdir.

Dolayısıyla, kişi “kötü” olarak adlandırılan alma arzusunun düşünceleri ve arzuları içinde olduğunu görerek, bunlar kişiye zarar verdiği için O’nun yarattıklarına iyilik yapması demek olan yaratılış düşüncesindeki hazzı ve memnuniyeti elde edemez, bunların aynı zamanda “Yaradan’ın düşmanları” olarak adlandırıldığını bilmeliyiz çünkü bunlar Yaradan’ı engeller ve O’nun yarattıklarına iyilik yapma planını gerçekleştiremez. Kişinin kendi iyiliği için alma arzusundan dolayı, Yaradan onlara ihsan edemez çünkü hepsi Sitra Ahra [diğer taraf] olan alma kaplarına gidecektir. Dolayısıyla, insanın içinde birikmiş olan bu kötülük, alma arzuları, “Yaradan’ın düşmanları ve insanın düşmanları” olarak kabul edilir.

Şimdi, “Efendimizi aradım ve O bana cevap verdi” diye yazılanı (Mezmurlar 34) yorumlayabiliriz. RADAK “aradım” diye yorumlamıştır, zira onların elindeyken, kalbinde Yaradan’ı aramış ve kendisini onlardan kurtarması için kalbinde O’na yalvarmıştır.

Çalışmada, Davut’un kişiyi onların ellerindeyken, alma arzusunun düşünce ve arzularının yönetimi altındayken gördüğünü, kalbinin Yaradan’ı aradığı şeklinde yorumlamalıyız. Demek ki, onların kendisini kontrol ettiklerini görmesine rağmen, kalbi Yaradan’dan kendisini onlardan kurtarmasını talep etti. Başka bir deyişle, dışarıdan onu yönetiyor olsalar da kalbinin içinde onların yönetimini protesto etti ve Yaradan’a onu onlardan kurtarması için yalvardı. Kişi kalbinde Yaradan’dan kendisini onlardan kurtarmasını talep etmiş ve yalvarmış ve onlar dışarıdan kendisini kontrol ettikleri için pes etmemiştir. Bilgelerimizin dediği gibi (Berahot 10), “Kişi boynuna keskin bir kılıç dayansa bile, merhametten mahrum kalmamalıdır.” Böylece, düşüşler de eksikliğin doldurulmasına neden olur.

Yukarıdakilere göre, “‘Kalk ey Efendimiz, düşmanların dağılsın, Senden nefret edenler önünden kaçsın’ nedir?” diye sorduğumuzu yorumlamalıyız. Çalışmada, Yaradan’ın düşmanlarının kimler olduğunu, kişinin Yaradan rızası için çalışmasına izin vermeyenlerin kimler olduğunu yorumlamalıyız. Bunlar içimizde sadece kendi iyiliğimiz için çalışma arzusudur. Bu arzulara “Yaradan’ın düşmanları ve insanın düşmanları” denir.

Yaradan rızası için çalışamamak “Yaradan’ın düşmanları” olarak adlandırılır. Gerçi Yaradan’a hizmet edilmesi gerekmez. Aksine, O’nun için çalışarak, “ihsan etme kapları” olarak adlandırılan Yaradan’la Dvekut alırlar ve bu Kelim’de Yaradan onlara yaratılış düşüncesindeki hazzı ve memnuniyeti verebilir. Bu kendi için alma arzuları bunu kesintiye uğrattığından, O’nun yarattıklarına iyilik yapma arzusunun yerine getirilmesini engelledikleri sonucuna varılır.

Bu nedenle, “insanın düşmanları” olarak da adlandırılırlar, çünkü alma arzuları insanların Yaradan’ın onlara vermek istediği hazzı ve memnuniyeti alabilmelerini engeller. Bu kendileri için alma arzuları sadece Klipot’un [kabukların] içinde parlayan ve “çok ince ışık” olarak adlandırılan ışıktan alabilir. Bu ince ışık Klipot’a ait olan alma kaplarını aydınlatabilir.

Ancak gerçek ışık üzerinde bir Tzimtzum [kısıtlama] vardır, bu yüzden sadece “ihsan etme kapları” olarak adlandırılan Keduşa [kutsallık] kaplarında parlar, yani özellikle kişinin kendi iyiliği için değil, Yaradan’a memnuniyet ihsan etme arzusu üzerinde. Bu nedenle “Kalk ey Efendimiz, düşmanların dağılsın” diyoruz, çünkü alma arzusundaki tüm güç Şehina’nın [Kutsallığın] tozun içinde olmasından, Şehina’nın sürgünde olmasından kaynaklanır. Yani, Keduşa gizlendiği ve saklandığı için ve biz onun önemini görmediğimiz için, Yaradan’ın düşmanları ve insanın düşmanları başlarını kaldırır ve hükmetmek isterler.

Ancak, Malhut’un toz olarak görüldüğü, yaratılanların Yaradan’ın varlığını hissetmediği ama Klipot’un önümüzde durduğu ve Keduşa’nın gizlendiği ve önemini görmediğimiz gizlenme sırasında Yaradan bize yardım ederse bu böyle değildir. O zaman, Yaradan’ın düşmanları ve İsrail’in düşmanları hüküm sürer.

Zohar’da Malhut hakkında söylendiği gibi, o iyiyi ve kötüyü bilme ağacıdır. Kişi ödüllendirilirse, bu iyidir, yani kötünün üstü örtülür ve dışarıdan görülmez. Doğal olarak kötülük hüküm sürmez çünkü gizlenmiştir. Eğer ödüllendirilmezse, bu kötüdür, yani iyi gizlenir ve kötü dışa ifşa olur. O zaman kötü yönetir çünkü kötü ifşa olur ve iyi gizlenir.

Dolayısıyla, kişi bazen insanın amacının Yaradan’ın rızası için çalışmak olduğunu anladığını görür. Bu konuda hiçbir şüphesi yoktur ve bunun doğal olduğunu, başka türlü olamayacağını düşünür. Daha sonra, bu durumdan sonra önemli olanın sadece kutsal çalışmayı yapmak ve çoğunluğu takip etmemek olduğunu anladığında ve dahası, bazen halkın geneline baktığında, zeki insanların nasıl bu kadar yüzeysel şeylere dalabildiğini ve kutsal çalışmayla meşgul olmadıklarını anlayamaz.

Sonrasında kişinin kendisi de daha önce alay ettiği ve anlayamadığı her türlü aptalca tutkunun içine düşer. Artık kendisi de oradadır.

Böyle bir şeyin nasıl olabileceğini anlamamız gerekir. Bunun cevabı şudur: kişi daha sonra “ödüllendirilmeme” durumuna geldiğinde, iyilik ondan kaybolur ve kötülük onda ifşa olur. Dolayısıyla, dışarıda ifşa olan şeyin, yani kötünün peşine takılır. Seçme şansı yoktur; yalnızca dışarıda ifşa olanı yapar.

“Malhut’a ‘iyilik ve kötülük ağacı’ denir” sözlerinin anlamı budur. Bununla birlikte, tüm seçim meselesi ifşa edilen şeyle, yani “ödüllendirilme” ya da “ödüllendirilmeme” seçimiyle ilgilidir. Buna göre insanın yapması gereken tek bir şey vardır: Yaradan’a kötülüğün örtülmesi ve iyiliğin ifşa edilmesi için dua etmek. O zaman, kişi Yaradan rızası için çalışmayı emek olarak görecektir, zira Yaradan rızası için çalışmaktan başka bir şey anlayamayacaktır. O zaman, Yaradan’ın huzurunda kendini iptal etmek için hiçbir çabası olmayacaktır, çünkü bunun doğal olduğunu düşünecektir. Dolayısıyla, kişi daha önce imkânsız olduğunu düşündüğü her şeyin şimdi doğal olduğunu görür ve meşalenin önündeki bir mum gibi Yaradan’ın huzurunda kendini iptal etmek ister. Ve tüm bunlar kötünün gizlenmesinden ve iyinin dışarıda ifşa olmasından kaynaklanır.

“Kalk, ey Efendimiz ve düşmanların dağılsın” sözlerinin anlamı budur. Yaradan’ın “ayağa kalkması” için dua ederiz, tıpkı dua ettiğimiz ve “Merhametli Olan bizim için Davut’un düşmüş Suka’sını [kulübesini] kaldıracak” dediğimiz gibi, burada “Davut’un Suka’sı” Malhut’tur, yani toz içindeki Şehina’dır. Yaradan’dan onu düştüğü yerden kaldırmasını ve onun yükselmesini, yani dik durmasını dileriz.

Doğal olarak, herkes kendi benliğini iptal edecek ve kendisi için değil, sadece Yaradan için çalışmak isteyecektir. “Kalk ey Efendimiz” sayesinde, “Düşmanların dağılsın” gerçekleşecektir. Başka bir deyişle, Yaradan’ın düşmanları ve insanın düşmanları olan yaratılanların içindeki arzular dağılacaktır, “ve Senden nefret edenler Senin önünden kaçsınlar.” Yani, “Kalk ey Efendimiz” olduğunda, Keduşa Panim [ön/yüz] durumunda olduğunda, o zaman “ve Senden nefret edenler önünden kaçsın” gerçekleşecektir, yani tüm düşmanlar ve nefret edenler kaçacaktır.

“Kalk, ey Efendimiz ve düşmanların dağılsın” ile ilgili olarak, düşmanların dağılmasının çalışmanın sonu olmadığını bilmeliyiz, ancak “Ve kötülüğü aranızdan söküp atacaksınız” diye yazıldığı gibi, çalışmanın kalbidir. Ancak bu sadece yaratılışın ıslahıdır, yaratılışın amacı değildir. Yaratılışın amacı alttakilerin haz ve memnuniyet almasıdır ki buna “Yaradan’ın isimleri” anlamında “Tora” denir.

Buradan, ilk anlayışın cennetin krallığı olan “inanç ” olduğu ve ardından Tora’nın geldiği sonucu çıkar. “Çünkü Tora Zion’dan çıkacaktır” ayetinin anlamı budur. İnsan, Yaradan’ın isimleri olan Tora’nın niteliğiyle, yani yaratılış düşüncesindeki haz ve memnuniyetle ödüllendirilmelidir.

Ancak, insanın öncelikle “bütünlük” olarak adlandırılan “sağ” üzerinde yürümeye gayret etmesi gerektiğini unutmamalı ve Lo Lişma [O’nun rızası için değil] olsa bile Yaradan’ın kendisine Tora ve Mitzvot’u [emirleri/iyi işleri] yerine getirme yeteneği verdiği için mutlu olması gerektiğini söyleyen bilgelere inanmalıyız. Demek ki, kişi yaptığı her şeyin sadece kendi iyiliği için olduğunu ve Yaradan’ın iyiliği için hiçbir şey yapamadığını gördüğünde, bu da harika bir şeydir. Kişi bundan mutlu olmalı ve bunun için Yaradan’a şükretmelidir. Baal HaSulam’ın dediği gibi, kişinin yaptığı Lo Lişma, Yaradan için kişinin Lişma’ya [O’nun rızası için] atfettiği önemden daha önemlidir. Açıkçası, Lişma daha önemlidir, ancak Lo Lişma da Yaradan için önemlidir. Dolayısıyla, kişi Lo Lişma ile bile mutlu olmalıdır.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,098