MANEVİYATTA ZORLAMA YOKTUR
Amaç altıncı his uğruna, beş duyunun kullanımını en az ile sınırlamak mı? Tamamen onun ve onların (beş duyunun) içinde yaşamak, sadece birazcık nefes alabilmek için veya biraz yiyebilmek için?
Hayır. Tam tersi, Yukarı’dan gelip de bir neden ile yaratılmayan hiçbir şey yok. Daha doğrusu, buraya alçalan her şey, kaynağında veya yükselme sırasında, çok daha canlandırıcı, görkemli bir formda var olmaktadır. Bütün arzular çok büyük, hatta en hayvansal olanları bile.
Daha ne kadar çok yemek isteyeceğinizi göreceksiniz. Aynı yoğunluğu diğer bütün zevklerde de göreceksiniz. Bu neden oluyor? Bu şaka değil, Kabala kitaplarında çok açıklanabilir bir tarzda hakkında yazılanlar gibi. Kabala’da saklayacak hiçbir şey yok, bizler ruhlar hakkında konuşuyoruz. Aslına bakarsanız siz zevk için bir alan geliştireceksiniz. Eğer küçük bir zevk için bir yeriniz varsa, o zaman başka hiçbir şeye ihtiyacınız yok: tıpkı erdemli birinin sadece bir bardak su ve bir dilim ekmek istemesi gibi, Tanrı rızası, sadece bu. Bu şekilde bir Kabalist olamazsınız. Bir Kabalist bütün dünyayı yutmak zorundadır ve azar azar, bize gelen Işık sayesinde bunu hissetmeye başlarız. Ve üstelik bu fikir – Kabala’da size almayı durdurmanız söylenmemektedir. Tam tersine, Kabala’nın Bilgeliği size almanız gerektiğini ve kendinizi tam doluluk ile keyiflendirmeniz gerektiğini açıklıyor, en kusursuz tarzda, alabildiğiniz kadar çok. Ancak, bu fikirler karmaşıktır ve gerçek bilgeliği gerektirir.
Başlamak için, bizim öğrendiğimiz her şey alma yeteneğini geliştirme yolu hakkında. Yok, Tanrı korusun, bir tür hislerimizin sınırlanması için değil, hayır. Bir Kabala öğrencisinin toplumdan geri çekilmesi, kendisine her türlü engellemeler koyması yasaktır. Her zaman ki gibi işlerini devam ettirmek zorunda; Kabala kişiyi evlenmeye mecbur kılar, normal bir hayat sürmeye, işe gitmeye, askerlik yapmaya, kendi kuşağının yaptığı her şeyi yapmaya. Şöyle yazılmıştır – “Ben halkımın arasında yaşıyorum.’’ Bu, kendi kuşağımdaki, sıradan diğer herkes gibi görevimi yapmaya devam etmek zorundayım, demektir.
Ve ben bunu kendi hocamın yerinde gördüm. Eğer farklı şeyler için alış veriş yapıyor olsaydım veya ona belirli bir şey getirmek için, şöyle derdi “Herkese sor, sorabildiğin kadar çok kişiye ve bana onların hepsinin düşündüğünün veya kullandığının ortalama fikrini getir. Aksi yasaktır.’’ Bu eskiden en küçük konularda bile böyleydi, hatta hastaneye girişimizde bile, bazen başka alternatifimiz olmazdı ve özel oda tutmak zorunda kalırdık, ama genelde biz de herkesin ki gibi bir oda verilirdi. Burada zıt bir prensip var – kim sadece kendi için ve başka kimse için olmayan özel bir şey kullanıyorsa – o kaybeder.
Pratik terimler ile bunun anlamı, her zamanki gibi olmaya devam edin, kendi tarafınızdan hiçbir kısıtlama koymayın – bu kutsallıktan değil.
Tam tersine, bizim bu dünyaya iki yakınlaşmamız var: “ahlaki değerler ile eğitim’’ adı verilen yakınlaşma var ve bir de iç gelişim ile olan eğitim var. Ahlaki değerler bize açıklar: “bu hoş değil, kendinden utan’’, bunu yapma, şunu yapma, onu yapma, sürekli olarak sizin elinize vururlar – “dokunma’’. Bununla insanı kısıtlıyorlar ve gelişmesine izin vermiyorlar. Bu “genel halk’’ için iyi, onları dizginlemek için. Bir ulusa hükmetmek isteyen her kim ise tam olarak bu yaklaşımı kullanır. Ve işin aslı, neredeyse bugüne kadar, bu işliyordu – çünkü insanlar öyle bir ölçümde gelişmemişlerdi. Ruhlar son nesil ile aynı seviyeye henüz gelmemişlerdi, bu demek oluyor ki onların manevi genleri uyanmaya başladı. Onlar kendi merkezlerini yetiştirmek zorunda oldukları bir noktaya zaten geldiler, kalplerinde ki noktaya. Bundan önce, ahlaki yaklaşım oldukça iyi işliyordu, insanlara destek oluyordu, herkes dindardı, herkes ibadet yerlerine gidiyordu, geri geliyor, çalışıyordu, her şey uygundu.
Alma arzularının geliştiği noktaya gelene kadar, bu manevi gen zaten kendini neredeyse tamamen fark etmiş durumda. Bu bizim içimizde sadece altıncı hissi açmak için kalmıştır ve manevi dünyaya ilerletmek için.
Biz bunun artık işlemediğini kendimiz gördük. Ahlaki bir eğitim çoktan çalışmayı durdurdu ve kimseye “kendinden utan’’ diyemezsiniz. Eğer ona söylediğiniz şey bu olursa, sonrasında – o kişinin uyuşturucu kullanmaya başlamaktan başka seçeneği kalmaz. Bu bir kere olursa o kişi bitmiştir. Yapılacak hiçbir şey yok; onun gelişmesine izin vermek zorundasınız.
Bu nedenle Kabala bize “kendinden utan’’ dememeyi öğretiyor. Bir insanı herhangi bir konuda kısıtlamamayı, tam aksine. Ahlaki yöntemlere ters olarak ki ona göre “bu dünya hiçbir şeye değmez, senin bundan ihtiyacın olabilecek hiçbir şey yok, sadece maneviyata yönel’’. Kabala diyor ki – hayır. Bu dünya çok iyi ve sen burada kendinden keyif alabilirsin – ve gerçekten, kişi bunu yapabilir. Öyle ki siz muktedir olamayabilirsiniz veya yapamayabilirsiniz veya fırsatınız olmayabilir – bu başka bir mesele, ama bunu dünyaya karşı söylemeyin. Ancak, siz kendiniz maneviyatın çok daha büyük olduğunu keşfetmelisiniz, çok daha zengin ve çok daha çekici, diğer bütün materyal zenginliklere göre.
Ahlaki eğitimin bunu yapamama nedeni nedir? – Çünkü o manevi dünyayı açmıyor. Onların bir insana, bak, sen onun yerine bunu seçmelisin, deme yetenekleri yok; bak, maneviyatta var olan her şey açık. Kabala tam olarak bunu yapıyor: insan için manevi dünyayı açıyor ve ne olursa olsun kişi de – en iyi şekilde, hiçbir sınırlama olmadan – ikisini birden idare edecek. Maneviyatta hiçbir zorlama yok – bu çok önemli bir kural. Hiçbir zorlama yok, buna kendinize yaptığınız da dâhil.
Altıncı hissi hissetmeye daha çok girdikçe, aynı zamanda siz de başlarsınız, azar azar, beş duyuyu eleştirmeye ve ne ölçüde bir hayalin içinde olduğunuzu görmeye. Size bu tam bir hayal değil derdim – siz beş duyunuzu altıncı hissin üzerine giydirirsiniz ve gerçekten onu tek bir bakış açısı olarak görürsünüz. Sorabilirsiniz: neden altıncı his tek? Bu dünyada olduğu gibi, bir kaç kanala sahip olmama izin verin. Aslında altıncı hissin de içinde beş kanal var, bunlara Beş Sefirot denir – Keter, Hohma, Bina, Tifferet, Malhut. Ve ayrıca onlardayken aldığımız etkiler de Beş Işık: Nefeş, Ruah, Neşama, Haya, Yehida. Maneviyatta da onlara şu isimler verilmiştir: görme, duyma, koklama, tatma, dokunma. Buna tek bir his diyen sadece biziz. Neden? – Çünkü biz bütün paketi tek olarak alıyoruz. Bizim dünyamızda kör olabiliriz, Tanrı korusun veya sağır. Maneviyatta bu mümkün değildir – eğer alırsanız, bütün paketi alırsınız, bütün NRNHY (Nefeş, Ruah, Neşama, Haya, Yehida) ve sonrasında duyular kendilerini birbiri üstüne giydirir, ve içte onlar bir etki yaratıyorlar, tek bir bütün, kusursuz görüntü.
Bu dünyada, bu beş duyu ile bir ilgisi olmadan bir etki veya heyecan alan tek bir doğmuş kişi yok. Şöyle diyelim, biz maneviyat hissi olmadan bir yerden başka bir yere gidiyoruz, maneviyatın ne olduğunu anlamadan, – hatta onun için bir arzumuz bile yok. Diyelim ki, ben bir kasabada yaşıyorum, babam bir çoban ve ben de onun gibi bir çobanım ve benim oğlum da öyle ve torunum da ve bu böyle işliyor ve böyle dönüp duruyor. Son incelemede, bu aynı zamanda bizim yaptığımız şey. Soru ise şu: biz sadece bu dünyada yaşayarak bir şeyler yapıyor muyuz, beş duyumuz sayesinde? Veya biz aynı zamanda bilgi alıp veriyor muyuz, ya da materyaller ve sonunda da ortaya hiçbir şey çıkmıyor mu? Hayır. Bizler bu hatıraları dolduruyoruz. Biz her zaman, her bir izde, onun özel, kendine hasNRNHY sahibiyiz, hatta hatıralarımız da bile ve sonrasında, hepsi bir araya geldiği zaman, onlar bize kusursuz görüntüyü veriyorlar, başlangıçtan sonuna kadar, tek bir görüntü. Bizim bütün hayatımız, bu hayat ve bütün öncekiler, anlamsızca geçmediler, insan şans eseri yaşamadı. İşte bu nedenden dolayı en alçak adamı bile hor görmek yasaklanmıştır. Bu hor görme kendisini düşüncede gösterebilir – neden kişi kendisine verilen maneviyata girme fırsatını kullanmaz. Yani – hor görme, ama onun bunu yapması için girişimde bulun. Ama basitçe hor görmek – hayır. Tam aksine, ben söylerdim. Baal HaSulam söyler, en küçük bitin bile var oluşunda veya herhangi küçük bir böceğin, nerede olduğu fark etmez, onun var olmasına ihtiyaç vardır. Ve işte bu nedenden dolayı o yaratılmıştır ve bununla o, bu genel istekteki küçük kısmını doldurmak için seçilmiştir.
Bütün detayları ile tek parça halindeki isteği doldurmadan, ondan hiçbir şey çıkmayacaktır. İşte bu nedenden dolayı, daha maneviyata doğru çekilmemiş insanları hor görmemeliyiz; onlara yardım etmeliyiz – evet. Onlara yardım ederek, ben kendime yardım ederim, sonuçta biz aynı sisteme bağlanmış durumdayız.
Eğer Kabala zevk için yer geliştiriyorsa, o zaman sınırlamanın konusu ne?
Yaratan alma isteğini yarattı. Yaratan’dan uzaklaşan alma isteğinin anlamı nedir? Alma arzusu aynı kalır, o kendisini sınırlayamaz; o kendisini ihsanı almaktan sınırlar. Burada Işık’ı almak için oldukça büyük bir alan vardı, sonrasında kapandı – buna sınırlama denir. Kendisini almak isteğin sınırlaması değil, bütün hacim duruyor, bu alan hala aynı hacmi tutuyor, aynı büyüklüğü, sadece bir sınırlama oluştu. Bunun anlamı: o kapalı değil, ama burada bir örtü var.
Biz bu örtüyü nasıl açarız? Daha önce duran örtü uygun değildi. Bizim ancak tekrar yukarı tırmanma amacı ile açmaya ihtiyacımız var. Onu burada almak için değil, ama her alma yüz yirmi beş basamaklı Merdivende bir yükselme anlamına gelecek.
Düzelmeme, ıslahıma ne ile başlamalıyım? Sınırlamayı ben yapıyorum, diyelim ki İlk Sınırlama ve sonra ben kendimi açıyorum, mevcut durumumdan daha yükseğe, yükselebildiğim kadar çok kendimi çıkarabilirim ve hala yükseğe, öyleyse sürekli hareket ediyor. Sadece bunu yaparak bizler örtüyü açmaya başlayabiliriz.
Eğer ben Işık’ı alabilirsem ve ona doğru ilerleyebilirsem, o zaman ben kendimi Işık’ı almaya açıyorumdur. Aksi takdirde, ben mevcut durumumda kalacağım, yeterli gücü alıncaya kadar ki buna – engel deniyor, öyleyse doldurma gelişmek için alınıyor.