e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Kişi Daima Sahip Olduğu Her Şeyi Satıp, Bilge Bir Öğrencinin Kızıyla Evlenmelidir

Kişi Daima Sahip Olduğu Her Şeyi Satıp, Bilge Bir Öğrencinin Kızıyla Evlenmelidir

Rabaş 14. Makale

“Kişi daima sahip olduğu her şeyi satıp, bilge bir öğrencinin kızıyla evlenmelidir.” Bu demektir ki, kişi çabası vasıtasıyla elde ettiklerini satmalıdır. Bu demektir ki, her şeyden vazgeçip karşılığında bilge bir öğrencinin kızını almalıdır.

Eğer bilge bir öğrencinin kızını almazsa, hayatı boyunca Maneviyat ve Islah çalışması için harcadığı çaba tamamlanmamış olur. Yalnızca bilge bir öğrencinin kızıyla evlenirse bütünlükle ödüllendirilir. Bu sebeple atalarımız kişinin her şeyini satması gerektiğini söyler, yani bu kız için her şeyini satmaya değerdir. Bu nedenle “bilge bir öğrencinin kızı” sözünün manasını anlamak zorundayız.

Baal HaSulam der ki, bilge bir öğrenci bir bilgenin öğrencisidir, yani bilgeden öğrenendir. Bilge niteliği ihsan etme niteliği, Yaradan’dır. O’ndan ihsan etmeyi öğrenen kişiye “bilge öğrenci” denir.

Bununla atalarımızın dediğini anlayabiliriz, “Kişi daima sahip olduğu her şeyi satıp, bilge bir öğrencinin kızıyla evlenmelidir.” Bu demektir ki, Maneviyat ve Islah için çaba harcamalı ve karşılığında ihsan etme niteliğini edinmelidir.

Bu demektir ki, kişi doğuştan sahip olduğu—kendini-sevme arzusu— yerine kalbinde yeni bir doğa inşa eder. Bu ihsan etme arzusudur. Bu demektir ki, her düşüncesi, kelimesi ve eylemi sadece Yaradan’a ihsan etmek için olacak. İnsanın yapması gereken bu dereceyi ve Kapları (Kelim) edinmektir. Fakat inek buzağının emdiğinden daha fazlasını vermek istediğinden, Kapları dolduran bereket, yalnızca Yaradan’dan gelir. Dolayısıyla hepimiz ihsan etme gücü eksikliği içindeyiz.

Bununla Zohar’da yazılanı yorumlayabiliriz, “Eğer İsrail ödüllendirilirse, o ateşten bir aslan gibi aşağıya iner. Eğer ödüllendirilmezse, o aşağıya kızgın bir köpek gibi iner.” Bilinir ki, aslan Merkava’nın sağı olan Hesed’i (merhamet) ima eder, “Eğer ödüllendirilirlerse,” demek ihsan etme niteliğini edinmek demektir. Sonra bize göze göz gösterilir—bu da yukarıdan, aslan idraki olarak gelir, yani Hesed niteliği aşağıda olanlara uzanır ve sonra bereket aşağıda olanlar için çoğalır.

“Eğer ödüllendirilmezlerse,” yani onlar ihsana değil, kendini-sevmeye bağlandılar demektir ve bu nedenle yukarıdan köpek idraki uzanır. Zohar’da yazdığı gibi, “Kişinin ona bu dünyanın ve sonraki dünyanın zenginliğini veren köpek gibi havlayan iki kızı vardır. Diğer bir deyişle iki kız köpekler gibi bağırır: “Bize bu dünyanın ve sonraki dünyanın zenginliğini ver” ki bu yalnızca kendine almadır. Dolayısıyla, yukarıdan bize gösterilir ki, aşağıdan bereket ihsan edemeyiz ve buna “göze göz” denir.

Öyle anlaşılıyor ki, çalışmamız sadece bereketi almaya uygun Kaplarla ödüllendirilmektir. Dolayısıyla kişi çabasını “ihsan etme kapları” denilen tek şeye odaklamalıdır. Bu Maneviyat ve Islağımız vasıtasıyla edinmek istediği ödüldür. Bununla amacı olan Yaradan’la bütünleşmeyi başarabilir.

Zohar’da görürüz ki, “Ulusların merhameti bir günahtır.” “Yaptıkları tüm iyi şeyleri kendileri için yaparlar.” Bu demektir ki, amaçları, yani yerine getirdikleri bu şefkat eylemi ihsan değildir. Daha ziyade niyetleri kendileri, yani karşılığında ödül almak içindir. Aksi takdirde ihsan eylemleri yapmazlar.

Fakat İsrail (Yaradan’a doğru yönlenmiş kişiler) halkı, ihsan eylemini yerine getirebilir. Neden İsrail halkının ihsan eylemini yerine getirebildiğini ve dindar olmadan önce ihsan etme eylemini yerine getirebiliyorken neden dindar olduktan sonra ihsan etmenin daha zorlaştığını anlamalıyız.

Yukarıda yazılanı anlamak için insanın “yaratılan varlık” olduğunu hatırlamalıyız, çünkü insanda sadece alma arzusu vardır, bu nedenle ona “yokluktan yaratılan varlık” denir. Dolayısıyla anlaşılıyor ki, insan karşılığında ödül almadan doğuştan ihsan eylemini yerine getirme becerisine sahip değildir.

Ödül, çabası karşılığında aldığı bir şey olmak zorunda değildir. Daha ziyade onu rahatlatan bir şeydir. Bu demektir ki, eğer içinde başkasına karşı biraz acıma uyanırsa ve bilinci onu bir başkasına yardım etme noktasında rahat bırakmazsa bu da bir ödül olarak kabul edilir. Fakat bir başkası için bir şeyler yaptığında kendine şöyle der, “Bundan ne elde edeceğim?”

Oysa İsrail halkı Manevi Çalışma ve Islahları vasıtasıyla ikinci bir doğa edinme becerisine sahiptir. Bu demektir ki, doğalarına—alma arzusuna—rağmen ihsan etmek için çalışacakları ikinci bir doğa edinirler. Kişi bunu köküne benzeme arzusunu aşılayan Manevi Çalışma ve Islahları vasıtasıyla elde eder. Manevi Çalışma ve Islahları olmadan kişi sadece kendisi için almak olan doğasından çıkamaz ve ödül olmadan ihsan eylemi gerçekleştiremez.

Bununla dindar olanlarla ilgili söyleneni, dindar olmadan önce ihsan etme arzularının daha güçlü olmasının nedenini anlayabiliriz. Maneviyata bağlandıkça ihsan eylemini yerine getirmenin onlar için daha zor olduğunu hissederler.

“Zohar’a Giriş” kitabına göre kişi doğduğunda alma arzusu sadece maddesellik içindir. Dolayısıyla on üç yaşından önce yoğun alma arzusu edinmiş olmasına rağmen, bu, yine de arzunun büyümesinin sonu değildir. Hepimize ifşa olan ve herkesçe sadece kısa süren bir gölge olarak algılanan bu maddesel dünyada on üç yaşından önce kişinin alma arzusu tüm zenginlik ve bereketi yiyip bitirmek istediğinden, alma arzusunun tam büyümesi sadece maneviyatta söz konusudur.

Fakat kişi manevi alma arzusunu elde ettiğinde, kendi hazzı için bir sonraki ebedi dünyanın zenginliğini ve bereketini de tüketmek ister ki bu onun için sonsuza kadar sürecek bir iyiliktir. Bu nedenle alma arzusu sadece manevi alma arzusuyla tamamlanır.

Öyle görünüyor ki, maneviyattan önce çok büyük olmayan maddesel alma arzuları vardı ve bu nedenle de ihsan etmek için daha fazla güce sahiptiler. Fakat bir kez dindar olduklarında ve alma arzuları maneviyat için büyüdüğünde zorlanmaya başlarlar, çünkü alma arzusu maddesel alma arzusundan daha güçlü hale gelir.

Bu sebeple onlarla ilgili daha günahkâr oldular ya da dindarlar kötüdür denemez, çünkü onlar için ihsan eylemini yerine getirmek artık daha da zorlaşmıştır. Daha ziyade alma arzuları büyümüştür. Örneğin kişi manevi alma arzusunu elde etmeden önce içindeki kötülük yüzde otuzken, manevi alma arzusunu edindiğinde içindeki kötülük diğer yüzde yetmişi de talep eder. Dolayısıyla şimdi bunun üstesinden gelebilmek için daha büyük güce ihtiyacı vardır.

Ancak, gücünün azaldığını söylemeyiz. Tersine elde ettiği kötülüğü yenecek çareyi arar. Çare Manevi Çalışma ve Islahları içindeki ışığın ıslah etmesi niyetiyle yerine getirmektir.

Dolayısıyla şimdi ilerlemiş ve ıslah etmek için daha çok kötülük elde etmiştir. Fakat her başlangıç zordur, bu nedenle de kötü olduğunu düşünür. Ancak bilmelidir ki, her seferinde ıslah etmesi için ona daha fazlası verilir ta ki her şeyi ıslah etmekle ödüllendirilene kadar.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,094