REŞİMOT (HATIRALAR – İZLER) SİSTEMİ – YAZILIMIN GELİŞİMİ
Siz her şeyin kişinin içinde olduğunu ve dışında hiçbir şey olmadığını söylediniz
Biz, kişinin hissettiği her şeyi kendi içinde hissettiğini söyledik. Bütün bilgi bize dışarıdan geçiyor. Üst Işık bize giriyor ve biz onun dışında hiçbir şey hissetmiyoruz. Ama bu ne anlama geliyor? Bizim hissettiğimiz her şey, Üst Işık’ın bizim beş duyumuz ve sinir sistemimizle nasıl etkileşimde olduğu. Bizim duyularımızda bir etki meydana getiren bu. Bilgi bu duyusal reseptörlerden zevk merkezine gidiyor ve son olarak ta bizim bütün bu bilgileri topladığımız ve “bir şeyler’’ hissettiğimiz, bazı etkiler oluşan zihnimize gidiyor. Bu etki dışarıda ne olduğuna bağlı değil. Bu bizim içeriden nasıl inşa edildiğimize bağlı.
Bizim içimizde bir tür yazılım var veya hatıra – Reşimot. Bu Reşimot tıpkı bir sarmalda olduğu gibi benim içinde var olmuş durumdalar ve her bir anda benim değişmeme sebep oluyorlar. Ben bütün buReşimot içinden geçiyorum ve eğer ben her noktayı kendi içinde çözersem, onun da içinde her türlü Reşimot’un bulunduğu büyük bir sarmal olduğunu göreceğim. Benim iç durumumu veren bu ve sonrasında da ben her zaman içten değişiyorum. Ve içten değişmem nedeniyle de, anlaşılan o ki dışarıdan da değiştiğimi hissediyorum. Ama dışarıdan olan hiçbir değişim yok. Bütün dönüşümler yalnızca benim iç hatıralarımda oluşuyor. Sonrasında dünya bana dönüyormuş, değişiyormuş gibi gözüküyor ve ben etrafımda neler olduğunu görüyorum. İşte bu nedenden dolayı bizim dünyamıza – hayali dünya deniyor, çünkü her şey bizim hayal gücümüzde oluyor. O, bu dünyanın dışından gelen, bunu yakalıyor, dışarıdan hissediyor ve ne kadar basit olduğunu görüyor. Ancak, siz onun dışına çıkana kadar, bu fikir anlaşılamaz. Ben bu Reşimot aracılığı ile devamlı olarak dönüştüm ve ondan sonra bana öyle geldi ki üzerime basınç uygulayan bu Üst Işık’ın kendisini değiştiriyor, ne var ki aslında O yalın ve değişmez.
O’nun basıncı yalın ve değişmez ne anlama geliyor?
Onun basıncı sadece tek bir amaca yönelmiş durumda – bizi Son Islaha getirme. Son Islah’ın anlamı ise kişinin kendisini Yaratan’ın seviyesine yükseltmesi ve Yaratan ile eşit olmaktır. Ve ne zaman ki biz beş duyumuz ile Üst Işık’tan bu etkiyi alırız – işte o zaman değişiriz. Bu değişim nesilden nesle, yıldan yıla ve reenkarnasyondan reenkarnasyona olur. Bizim bundan önceki reenkarnasyonlarımızda daha saf arzularımız vardı. Şimdi bizler daha benciliz, daha kaba ve daha az arıtılmış durumdayız. Bu hatıralar bizim içimizde oluşum için gereken bütün zorlamaya sebep oldular – teknolojide, kültürde – her şeyde – olan bütün başarılar. Bu dünyanın görünümüne nazaran.
Ruha neyin ait olduğu gibi – ki bununla aynıdır – biz kalbimizde bu noktaya sahibiz ve bu da aynı hatıralara sahip. Kalbin noktasındaki hatıralar, beş duyunun sahip olduğu hatıralardan farklıdır. Bunun sebebi ise onların ruhun Yaratan’dan Engel’e gidişinden olan yoldan gelmesidir, bu dünyaya kadar olan bütün o yoldan. Bütün bu yol, bu iniş sayesinde, şimdi bu izler benim içimde, tıpkı bir gende olduğu gibi. Bütün bilgiler, sonsuz detaylar (biz onun hakkında çok az öğreniyoruz, özellikle de Beit Şaar HaKavanot – Niyet Kapısındaki Kulübe – kitabında). Bu izler devamlı olarak yenileniyorlar, ben durumdan duruma sürekli değişiyorum ve benim içimde bir tür compact disk var, bütün bu bilgileri tarayan. Ben içten sürekli olarak değişiyorum ve dolayısıyla bana öyle geliyor ki Üst Işık, Yaratan da değişiyor ve benim üzerimde farklı yollarla işliyor. Ama aslında, ışıkta hiçbir değişiklik asla yok, O mutlak hareketsizlikte, Onun bana kullandığı basınç ise değişmez ve sabit – sadece beni O’nun derecesine yükseltmek için.
Diyebiliriz ki, bir aşamada biz altıncı hissi geliştiriyoruz ve engeli geçiyoruz. Benim içinde çalıştığım bütün bir dünya var ve orada karşılıklı tepkiler var. İşin aslı, bu dünyada yaşadığım süre boyunca, yanlış bir gerçeklikte yaşadığımı gözlemleyebilirim.
Altıncı hissi geliştirirken, bu dünya ile nasıl bağlı oluyorum?
Bu aynı zamanda daha önce söylediğim ile bağlantılı, o da bizlerin – Baal HaSulam’ın yöntemini öğrenenler – iki bacağımız da yerde. Sorun, aslında, ne? Herhangi bir zaman eleştirmek, düşünmek veya bizim içinde olduğumuz pozisyondan gerçek ile bağlantı kurmak yasaklanmıştır. Yani, eğer ben, şu anki mevcut halimle – hala bir hayvansam (“hayvan’’ burada bir hayvan ile aynı duyulara sahip olduğum anlamındadır. Bu terim aşağılayıcı bir tarzda kullanılmamıştır, ben durumu açıklıyorum). Görme, duyma, koklama, tatma, dokunma – bunlar aracılı ile yaşadığım beş duyu – gerçi kitaplar okudum ve onlarla ilgili şaşkınlıkla doluyum. Ben var olmak ve algıladığım dünya ile kendimi içinde bulduğum dünya ile bağlantıda olmak zorundayım. Yani, benim bu dünya ile olan ilişkim aldığım bilginin miktarı ile belirleniyor.
Ben altıncı hissi geliştirmediğim sürece ve onun aracılığı ile yaşamadığım sürece, benim için bu his sayesinde dünya ile bağlantı kurmak yasaklanmıştır. Böyle olmasının sebebi ise basitçe benim Üst Işık ile birlikte olmamam ve temas halinde bulunmamam. Yine de altıncı his aracılığı ile neden bu tarzda bağlantı kurmaya başlamalıyım? Ben sadece bunun hakkında öğreniyorum, benim için hala teorik durumda. Yani – ben Üst Işık ile başa çıkmak için perde (Masah) adı verilen manevi bir kap almadığım sürece – kendim, Üst Işık ve ortadaki perde ki bu bizim aramızdaki bağlayıcı faktördür – benim manevi bir davranışta bulunduğumu düşünmem yasaklanmıştır. Her zamanki gibi bu dünyada hareket etmek zorundayım, herkes gibi.
Ben sizin Üst Dünya ile bir ilişkiniz olması gerçeğinden bahsediyorum ve sizin de söylediğiniz gibi – siz orada hayali bir gerçeklik keşfediyorsunuz.
Hayır, hayır, hiç de öyle değil! Üst Dünya’da ben hayali bir gerçeklik keşfetmiyorum. Ne zaman ki ben Üst Dünya’nın hissine geçiyorum, o zaman beş duyum ile algıladığım gerçekliğin hayal olduğunu anlıyorum.
Bununla nasıl ilgili oluyorsunuz?
Ben farklı bir tarz ile ilgili oluyorum, böyle olmakla beraber ben bu gerçekliği hissetmeyi durdurmuyorum. Ben onunla altıncı hissimle de birlikte bağlantı kurmaya başlıyorum, tıpkı aynı kaynaktan geliyormuşçasına. Bunun hakkında iler ki zamanlarda biraz daha konuşacağız, öyle ki bu basit bir kavram değil. Eğer onu yaşarsanız, sonrasında her şey size kolay gelecektir – bu böyledir.
Ama bunu tek bir hisle yaşayan birine açıklamak, demek istediğim altı his yerine beş his ile yaşayan, neredeyse imkânsız. Bu nedenle Kabala’ya “gizli bilgelik’’ deniyor, çünkü her şey bizden gizlenmiş durumda; hatta şu anda içinde olduğumuz durum bile bizden gizlenmiş durumda: onu bile tam olarak teşhis edebilecek durumda değiliz.
Altıncı hissi kullanarak bir hata yapmak mümkün mü?
Böyle bir olasılık yok ve nedenini açıklayacağım. Biz kendimizi bu dünyada buluyoruz, hiçbir hazırlığımız olmadan: ben doğdum; annemden doğarak hemen annemin ellerine geldim, annemden anaokuluna; anaokulundan okula ve böyle devam etti. Biz bu büyük dünyada yaşıyoruz ve kendimiz oldukça küçüğüz. Biz hiçbir şey anlamıyoruz ama burada her türlü destek sistemi var: anne, baba, toplum, sosyal güvenlik, bize yardım eden her türlü şey. Ve sonrasında bizler var olabiliyoruz, hiçbir şey bilmediğimiz ve kavramadığımız halde. Bir hasta kişi ile on kişi birden ilgileniyor. İşte biz bu şekilde bir insan topluluğu oluşturuyoruz ve bizim bunu yapmak için zihinsel hazırlığımız var. Bunu biz bulmuşuz, icat etmişiz gibi bir durum değil, bu Doğa var olduğundan beri bizi bunu yapmaya zorluyor. Bu sadece bu dünyanın çerçevesinde mümkün.
Maneviyatta ise yasa tam tersidir – kap Işık’tan önce gelir. Yalnızca nerede olduğumu ne kadar iyi bilirsem, en çok doğru hareketi nasıl olarak yapacağımı bilirim, en uygun şeyi, hata yapmama gücüne sahip olacak mıyım ve anlamda, kendime faydam olacak mı, Yaratan’a ve de diğer ruhlara. Sadece bu ölçümde, sadece bu parçada, bu kısımda ben giriş yapabilirim ve Üst Dünya’yı hissedebilirim ve tamamen kendimi hazırladığım şekilde davranabilirim. Ve geri kalanlar benden sımsıkı kapalı durumda. O kapalı ve ben hiçbir şekilde onu hissetmiyorum. Hatta var olduklarını bile kavramıyorum. Üst Dünya’ya öylesi bir girişte.
Ben bir sonraki adıma tırmanmadan önce, kendimi bu seviyede var olan her şey ile donatmak zorundayım, her şeyle: güç ile anlayış ile akıl ve kalp olarak adlandırılanlar ile. Bu nedenle hata ihtimali yok. Kapları kırmak, İlk İnsan’ın günahı, İlk Tapınak’ın yıkımı vb. hakkında çalıştığımız her şey, bunların hepsi bu yeri, yıkım yerini bizim için hazırlamak için yukarıdan aşağı genişlemeden yapıldı. Böylece sonradan biz onu, bütün bu kırılmadan toplayabiliriz, bütün o kırık kaplardan ve tekrar yükseltebiliriz.
Ama bizden yukarı doğru, hiçbir yanılma veya zarar verme ihtimali yok – bu Yasa. Tekrar, bunun sebebi kapların Işık’tan önce gelmesi. İlk olarak benim güce sahip olmam gerekiyor, gücün miktarına bağlı olarak ben hareket etmeye başlarım. Burada endişelenmeye gerek yok.
Ben Işığı sürekli çekiyor olma düşüncesinden rahatsızım.
Eğer sürekli Işık’ı çektiğini düşünmekten rahatsız oluyorsan, o zaman onun hakkında düşünme, çekme. Ben size yakın olmayan kelimeler ile tanımladım, senin nasıl hissettiğin her birimizde de olduğu gibi farklı bir şekildedir.
Ben teknik bir insanım ve Kabala da teknik terimler ile konuşuyor. Alma İsteği hakkında konuşuyor. Alma İsteği nedir? Zevk alma arzusudur, ihtiyaçları karşılama. Biz bu boşluk hissini doldurmaktan bahsediyoruz, çok, az, çeyrek, yarım, vesaire. Çeyrek doldurulmuş, yarım dolu. Bunların hepsi hislerle alakalı. Bu nedenle biz o ya da bu şeye karşı olan hislerden bahsetmiyoruz, ne tarzda, hangi nüanslar. Bizim bunun için bir lisanımız var, sadece bu dil oldukça kaba, teknik ve o bütün duygusal izlenimleri boşaltıyor – bayağılık, perde, hatıralar, arındırma, bu yükselir, bu alçalır, vesaire. Sonradan da, her türlü şeyi çalışırız.
Bir Kabalist bunu basit bir teknik olarak görür. Bu bizim objelerimiz ile nasıl çalıştığımızın tekniğidir. Biz onun içine gittiğimizde, böyle olduğunu görürüz, hatta onu hissederiz. Ve bunlar oldukça duygusal konulardır, hem de bu dünyada hissettiğimiz ve etkisinde kaldığımızdan çok daha fazla. Eğer biz bu dünyanın sahip olduğu bütün insanlığı bir araya toplayabilseydik, bütün kuşakların başından sonuna kadar olan, bütün reenkarnasyonlar boyunca baştanbaşa olan, eğer onu topluca alabilseydiniz, bu maneviyattaki en küçük adımdan bile daha az olurdu. İnsanın maneviyatta attığı en küçük adım bile burada, engelin altında, hepimizin tamamının, bütün zamanlar boyunca olan her şeyden daha fazladır.
Bu nedenle, belki de herkes kendi için başka kelimeler seçmeli. Benim için, bu lisan şu anda bana açıklıyor ve anlatıyor. Ama ben hala daha önceden nasıl olduğunu hatırlıyorum. Örneğin, beden. Beden nedir? Ben her zaman şöyle düşünmüştüm – bir beden bir bedendir, ben bir beden nedir bilmiyorum. Ta ki beden fikri – alma arzusu fikri ile birleşmeye başlayınca kadar. Anlamı ise, benim arzuladığım kadar, hangi formda arzuluyorsam – beden ona göre form almakta. Şimdi ben bir parça tavuk yemek istiyorum, o zaman benim bedenim bir tavuk gibi. Bu doğru! Ben şu anda bir şeyler içmekten keyif almak istiyorum ve o zamanda bedenim o içeceğin formunu alıyor, bu gerçekten bunun gibi. Ben bunu anlayana kadar yıllar geçti.
İşte bu nedenle, yavaş yavaş, çalışan herkes, onu kendisi için tercüme etmeye başlar. Ayrıca, zihniyet farklı, ben bir Rus’um ve sen bir Amerikalısın. Burada farklı tavırlar var; üstelik bizler farklı kuşaklara aitiz. Sen basitçe bunu öğrenmek zorundasın ve yavaş yavaş bu bir düzene girecek. Herkes kendisine bir iç sözlük bulur. Öyleyse, Işıkları çekme. Bunun hakkında farklı bir şekilde düşün: hayatında Yukarı’dan istediğin herhangi bir şey var mı? O zaman onun hakkında düşün.