e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada “Sarhoş Bir Adam Dua Etmemelidir” Nedir?

Çalışmada “Sarhoş Bir Adam Dua Etmemelidir” Nedir?

Makale No. 21, 1989

 

Bilgelerimiz (Iruvin 64) şöyle dedi, “Sarhoş bir adam dua etmemelidir. Ve eğer dua ederse, onun duası iğrençtir.” Bu demektir ki, onun dua etmemesi daha iyidir, çünkü onun duası iğrençtir. Ama “iğrenç” ne anlama gelir?

Ensest ile ilgili olarak da “iğrenç” kelimesine rastlıyoruz. Genel olarak, “iğrenç”, “İğrenç bir şey yememelisiniz” dendiği üzere, tiksindirici anlamına gelir. “Gel ve gör burada işledikleri kötü iğrençlikleri” vb. Çalışmada bunu anlamalıyız. Bu nefret uyandırdığına göre, sarhoşken kişinin dua etmemesi neden daha iyidir?

Zohar, şu ayet hakkında sorar (Shmini, Madde 61), “Şarap veya bira içmeyin”: “Rabbi Hiya açtı, ‘ve şarap insanın kalbini keyiflendirir.’ Kişi, eğer rahip mutlu olmalıysa ve herkesten daha çok yüzünün aydınlanması gerekiyorsa, neden şarap içmesi yasaklanmıştır? diye sorar. Çünkü onda mutluluk ve yüzün aydınlanması vardır. Ancak başlangıçta şarap mutluluktur ve sonu ise hüzündür. Ve rahip her zaman mutlu olmalıdır. Dahası, şarap Levililer tarafından gelir, çünkü Tora ve Tora’nın şarabı Gevura tarafındandır, rahiplerin tarafı ise Hesed’dir.”

Orada da şöyle yazılıdır (Madde 66): “Bu nedenle, bir rahip çalışmak için Tapınağa girdiğinde, eylemleri gizli olduğundan ve şarap sırları açığa çıkardığından, şarap içmesi yasaktır. Bu yüzden bu sesi yükseltmektir” ve bu sesin yükseltilmesi, Levililer’e aittir.

Çalışmada rahibin ne olduğunu, çalışmada “Rahibin çalışması gizlidir” ifadesinin ne anlama geldiğini ve bir Levili’nin ne olduğunu anlamalıyız. Ayrıca Levililer neden rahiplerin aksine seslerini yükseltme ihtiyacı duyuyorlar ve şarap neden başında mutluluk ve sonunda hüzündür, yani “başlangıç” olarak kabul edilen ve “son” olarak kabul edilen şey nedir?

Öncelikle, çalışmanın ne olduğunu bilmeliyiz. Bilindiği üzere, Yaradan’ın çalışmasında iki tavır vardır: 1) Lo Lişma [O’nun rızası için değil], 2) Ödül almak için değil. Bu demektir ki, kişi Yaradan’a, O’nun dünyanın Kral’ı olduğuna inanır ve Yaradan’ın yüceliğine olan inancı ölçüsünde, Kral’a hizmet etmenin büyük bir ayrıcalık olduğunu hisseder.

Ama Kral’a ne ile hizmet edebilir ki Kral tat alsın? Cevap, Yaradan’ın Musa aracılığıyla bizlere O’na nasıl hizmet edebileceğimizi emrettiğine inanmamız gerektiğidir. O, bize bilgelere inancın yanı sıra Mitzvot de Rabanan [büyük bilgelerimizin emirleri] olarak adlandırılan bilgelerimizin bize kattığı her şeyi izlemek için Tora ve Mitzvot’u [emirler/iyi işler] verdi. Ayrıca, O bize onların izlememiz için verdiği gelenekleri verdi. Bütün bunları izlemek, Tora ve Mitzvot’u yerine getirmek, O’nu memnun etmek içindir ve bütün hazzımız, bu büyük ayrıcalığa sahip olmanın içindedir ve bundan tüm hayatımızı elde ederiz.

Öyle ki, yaratılış amacının O’nun yarattıklarına iyilik yapmak olması gerçeğinden gelen haz ve memnuniyet olmadan yaşamak imkânsız olduğu için, yaratılanlara haz alma arzusu ve özlemi işlenmiştir, aksi takdirde kişi dünyada var olamaz. Bu nedenle, tüm yaratılanlar, doğar doğmaz haz almalıdır.

 

Küçük ve büyük arasındaki tek fark kıyafetlenmededir. Demek ki, haz bir şeyin içinde kıyafetlenmelidir. Dolayısıyla, kıyafetler kişinin olgunlaşmasına göre değişir. Örneğin, bir çocuk oyunlardan hoşlanır ve olgunlaştığında ise kıyafetlerini değiştirir.

Benzer şekilde, kişi, Tora ve Mitzvot’u izlerken kutsal çalışmayı yapmaya haz almak için başlar. Kişiye, tıpkı maddesel çalışmada olduğu gibi, çalışması karşılığında bir ödül sözü vermeliyiz. İnsan dinlenmekten büyük haz alsa da çalışma ona bir ödül, yani zevk alacağı şeyler vereceği için dinlenmeyi bırakıp çalışmaya koyulur.

Kişinin çalışmadan aldığı bu haz iki şekilde gelir: 1) “Maaş” denilen ödeme. Kişi, maaş sayesinde kendisine haz verecek şeyleri satın alabilecektir. 2) Bazı insanlar çalışmalarının karşılığında maaş almak için değil, saygı görmek için çalışır. Zevk aldıkları ve onlara çalışma için yakıt sağlayan şey de budur.

Bu, kutsal çalışmada da aynıdır. Bazıları yaptıkları çalışmanın karşılığında ödül almak veya saygı görmek için çalışır. Bunda da iki tavır vardır: 1) Yaratılan varlıklar onlara para verecek veya saygı gösterecektir. 2) Onlar çalışmalarının karşılığında Yaradan’ın kendilerine para, saygınlık vb. vermesini isterler. Zohar’ın yazdığı gibi, onlar ki yaptıkları çalışma karşılığında Yaradan’ın bir sonraki dünyayı kendilerine vermesini isterler. Bütün bunlara “ödül almak için” denir.

Ancak, motivasyonu Kral’a hizmet etmek olan, sadece ihsan etmek için çalışmak isteyenler, Zohar’ın dediği gibi (“Zohar Kitabı’na Giriş,” Madde 191), “En önemli olan şey olan korku, kişinin Efendi’sinden korkmasıdır, çünkü O yüce ve hükmedendir, tüm dünyaların özü ve köküdür ve O’nun yanında her şey bir hiçtir… Ve kişi arzusunu ‘korku’ denen yere koyacaktır.”

Burada, bu çalışmada, asıl ağırlık başlar, zira kişi motivasyonunu, genel halkın anlayabileceği, çalışma karşılığında ödül aldığı genel olarak kabul görmüş olandan toplamamalıdır. Öyle ki, çalışma, Tora ve Mitzvot’tadır, ancak kişi ödülü başka bir şeyden alır ve yalnızca bu, ödülü almayı ummak, kişiyi çalışmaya zorunlu kılar. Demek ki, kişi çalışmada kendini, almayı umduğu ödüle göre ölçer, yani alacağı ödüle göre çalışmada ne kadar çaba sarf edeceğini ölçer.

Ama hiçbir karşılık beklemeden, ancak Yaratan’ını memnun etmek için çalışmak isteyenlerin ölçüsü, Yaradan’ın yüceliğidir. Yani insan, Kral’ın yüceliğini ne kadar tasavvur ederse, çalışacak enerjiye o kadar sahip olur. Yazılmıştır ki (“On Sefirot Çalışmasına Giriş,” Madde 14), her birinin Yaradan çalışmasına ne kadar çaba sarf etmesi gerektiğini belirleyen belirli bir inanç ölçüsüne sahip olduğu kısmi inanç vardır.

Bu, onun Zohar’da şu ayet hakkında söylediği gibidir: “Kocası, herkesin kalbinde tasavvur ettiğine göre kapılarda tanınır.” Bu, her insanın Yaradan’ın yüceliğinin bir ölçüsüne sahip olduğu anlamına gelir ve bir insandaki Yaradan’ın yüceliği, kişinin kalbinde tasavvur ettiğine göredir. Şöyle ki, Yaradan’ın yüceliğinin ölçüsü yoktur ki böylece kişi Yaradan’ın yüceliğinin gerçek ölçüsüne sahip olabilsin, şöyle yazıldığı gibi, “O’nun yüceliği araştırılamaz. Bir nesil diğerine Sen’in eserlerini övecek.” Çalışmadaki “nesilden nesile” meselesinin aynı kişide olduğunu, yani her koşula “nesil” denildiğini öğreniyoruz.

Böylece, bir yükseliş sırasında, kişi Yaradan’ın yüceliğinin belirli bir ölçüsüne sahiptir. Bir düşüş sırasında, kişi Yaradan’ın yüceliğinin farklı bir ölçüsüne sahiptir. Buna “Bir nesilden diğerine” denir. Bu demektir ki, bu nesiller vasıtasıyla, yani yükseliş ve düşüşler vasıtasıyla, insan, bu iki koşulda, O’nun yüceliğini ne kadar takdir ettiğini hesapladığında ve kendini çalışmada güçlendirdiğinde, bununla daha sonra “Senin eserlerini övecek” ile ödüllendirilir. Öyle ki, kişi düşüş koşulunun bile daha iyi için olduğunu, daha kötü için olmadığını görür.

Bunun nedeni, “Işığın Avantajı Olarak” dendiği üzere, Baal HaSulam’ın açıkladığı gibi (Şamati, Makale No. 34, ” Işığın Karanlığın İçindeki Avantajı Olarak” [“Toprağın Kazancı”]), bir kişi bir şeyi ancak onun karşıtından değerlendirebilir.” Dolayısıyla “Bir nesilden diğerine” demek, her ikisinden “Sen’in eserlerini öveceğiz” koşuluna geliriz demektir. Her seferinde tekrarlanan bu koşullar aracılığıyla ve her gün “nesiller” adı verilen birkaç koşul olabilir, tüm bu “birçok nesil”den bütünlüğe ulaşırız. Ancak çalışmanın ortasında mücadeleden kaçmamamız sağlanır.

Buna göre, ihsan etmek ve herhangi bir ödül almamak, ancak çalışmanın kendisinin ödül olacağı halde çalışmak için yakıta sahip olmak üzere, O’na inanmalıyız, yani O’nun yüceliğine etmeliyiz. Yaradan’ın yüceliğine inanç olmadan, ihsan etmek için çalışma gücü yoktur. Demek ki, tam olarak Yaradan’ın yüceliğini hissettiği anda, kişi ödül almadan çalışmaya hazırdır.

Buna karşılık, çalışmanın kendisi ödüldür, zira Yaradan’ın gelip, kişinin O’na hizmet etmesine izin verdiği bu hizmetle karşılaştırıldığında, büyük bir Kral’a hizmet etmek, dünyadaki herhangi bir servetten daha değerlidir. Bu nedenle, tüm düşüncelerimizi Yaradan’ın yüceliğini hissetmeye nasıl geleceğimize odaklamalıyız ve o zaman her şey bu durumu takip eder.

Çalışmaya başladığımızda “bütünlük” denilen sağ çizgiden başlamamız gerektiği bilinmektedir.  Şöyle ki, kişi mümkün olduğu kadar mantık ötesi inanmaya çalışmalı ve Keduşa’da [kutsallık] sadece küçük bir hizmet yapabilse de bunun çok önemli olduğuna inanmalı ve konunun önemini takdir edecek zekâsı olmadığını söylemelidir.

Bu, bilgelerimizin şöyle dediği gibidir, “Yürür ve yapmaz, yürümenin ödülü kişinin elindedir.” Bu, ne şekilde olursa olsun, kişinin maneviyatla küçücük bir teması bile takdir etmesi gerektiği anlamına gelir. Yaradan her şeyi kabul eder ve o kişinin hesabına kaydeder ve kuruş kuruş büyük bir miktara dahil eder.

Bu, Baal HaSulam’ın “Çalışmanın Düzeni” adlı makalesinde yazıldığı gibidir, çalışmayı Yaradan’a yöneltmeli ve O’nun çalışmamızı kabul ettiğine inanmalıyız ve bu çalışmanın nasıl göründüğünün bir önemi yoktur. Öyle ki, Yaradan, çalışmada bir şey yapıyorsa, herkesi dikkate alır ve kişinin o anki amacının ne olduğunun bir önemi yoktur, ancak Yaradan her şeyi hesaba katar. Bu nedenle, kişi de mutlaka Yaradan’ın çalışmasında olan her şeyi düşünmeli ve her şeyden zevk ve keyif almalı, çünkü kişi maneviyatla temasa geçme ayrıcalığına sahiptir.

Kişi, yürüse ama yapmasa bile, yürümenin ödülü onun elindedir, denildiği üzere, Yaradan’a, kendisini maneviyatta herhangi bir şeyle ödüllendirdiği için çok teşekkür etmelidir. Bu nedenle kişi, en azından onu sinagoga gitmekle ödüllendirdiği için Yaradan’a teşekkür etmelidir. Kişi bunun için Yaradan’a teşekkür ettiğinde ve sadece teşekkür etmekle kalmayıp, bununla mutlu olması gerektiğinde, buna “sağ”, bütünlük denir ve bu Hesed [merhamet] niteliğidir, sağ çizgidir.

Başka bir deyişle kişi, maneviyatta bir şeyler yapmasına izin vererek, Yaradan’ın ona merhamet ettiğini söyler. Bu niteliğe “rahip” denir, yani kişi, kutsal çalışmayı yapıyor olarak kabul edilir.

İnsan sağ çizgide yürüdüğünde, her zaman mutlu olabilir, buna “merhamet istemek” denir. Yani kişi payına düşenle, elindekiyle mutludur ve Yaradan’a iftira etmez. Başka bir deyişle, kişi mutlu olduğunda iftiraya yer yoktur, çünkü mutlu olduğunda, O’nun İyi ve İyilik yapan olarak davranmadığından şikâyet etmez. Bu durumda kişi “kutsanmış” kabul edilir.

“Rav’ına [Öğretmene] İnanç” adlı makalede yazılmıştır ki, bu, bir kişinin “kutsanmış, kutsanmışa tutunur” olduğu için yüksek bir derece ile ödüllendirilebileceği zamandır. Ama kişi iftira attığında, Yaradan’ın kendisine dünyevilik değil de maneviyat vermesini istese bile yine de aralarında bir fark yoktur. Daha doğrusu, kişi durumundan şikâyet ettiğinde ve hoşnut olmadığında ve Yaradan’ın kendisine İyi ve İyilik Yapan olarak davrandığını söyleyemediğinde, bu iftira olarak kabul edilir ve iftira yasağı herkes tarafından bilinir.

Dolayısıyla insan, sağ çizgide yürüdüğünde ve aklına kötüleyen düşünceler geldiğinde, bunları reddetmeli ve iftirayı dinlemek yasaktır demelidir. Kişi, bu düşünceler gelip, “Biz yabancı düşünceler değiliz. Aksine kendini kandırmamanı, senin çalışma koşulunun yanlış olduğunu görüp, düzeltmeni istiyoruz. Bu nedenle kişi hakkında güzel düşünceler getiriyoruz.” deseler de kişi, iftira atan tüm kötü düşünceleri reddetmek ve uzaklaştırmak için yapabileceği her şeyi yapmalıdır.

O zaman, kişi demelidir ki, “Eğer bunu benim yararım için söylüyorsan, neden ben sol çizgideyken bana gelmiyorsun?” yani bir kişinin tek bir koşulda ayakta durması değil, yürümesi gerektiği sonucuna vardığı zaman. “Sağ” azla yetinmek demektir. Ama ikinin ve bana nerede yanlış olduğumun söylenmesinin gerekli olduğu biliniyor.

“Bunun yerine, tam olarak sağ çizgide yürümek istediğimde, bana geliyorsun. Bu yüzden seni dinlemek istemiyorum.” Buna “sağın bütünlüğü” denir. Bu nitelik, her zaman bir bütünlük içindedir, çünkü kişi payına düşenden memnundur ve Yaradan’a pek çok kez teşekkür etmekten başka bir şeyle ilgilenmez. Bu nitelik “rahip” olarak kabul edilir ve daimî mutluluktur.

Ancak bu çalışma gizli kabul edilir, yani bütünlüğünü dışa yansıtmaz. Buna “örtülü Hasadim [merhametler]” denir. Bu demektir ki, kişi bunun önemini dışa vuramaz, çünkü dışsal olanlara gösterecek hiçbir şeyi yoktur, çünkü onlar hemen ona şunu sorarlar, “Neye bakıyorsun? Mutlu olduğunu ve payına düşenden memnun olduğunu görüyoruz, bu yüzden sahip olduğun şeyleri, maneviyatta hangi mülkleri edindiğini ve mutlu olduğun şeyleri bize göster.”

Kişi onlara, “Payıma düşenle mutluyum” diye cevap verir. Ama onlar kişiye, “Maneviyatta gerçek hiçbir şeyinin olmadığını görüyoruz, yine de mutlusun” derler. Böylelikle kendini kandırıyorsun.” Ve gerçek nedir? Kişi der ki, “Ben mantık ötesine geçiyorum, bu yüzden bana sorduğunuz soruları mantıklı bir şekilde cevaplamaya ihtiyacım yok” der.

Ancak bilmeliyiz ki, “dışsal olanlar” başka bedenler anlamına gelmez. Daha doğrusu, kişinin kendisi birçok düşünceden oluşur, Zohar’da şöyle yazıldığı gibi, “İnsan küçük bir dünyadır ve dünyadaki tüm uluslardan oluşur.”

Şimdi Levili’nin ne olduğunu, çalışması gizli yani mantık ötesi olan bir rahibin, aksine neden kişinin sesini yükselttiğini açıklayacağız. Orada bütünlük olduğu için, kişi her zaman memnuniyet içinde olabilir. Levililer, Hohma’nın aydınlanması olan “sol”dur ve Hohma alma kaplarına gelir. Bir rahip olarak kabul edilen Hasadim ise aksine ihsan etme kaplarına gelir.

Alma kapları, almaya bağlanan Kelim’den [kaplar] sonra alınmamaları için sürekli koruma gerektirir. Korumaları, Hasadim’i de çekmeleridir ve bu Hasadim, ihsan etmek için onu tutma niyetini gözetir. Buna “ihsan etmek için almak” denir. Almak olan eylemden sonra alınır alınmaz, kişi derecesinden düşer, çünkü Keduşa’dan ayrılmış olur.

Dolayısıyla, Levililerin çalışması yüksek sesle yapılır, yani “Hasadim’i ifşa etmek” denilen Hohma’nın aydınlanması orada parlar. İfşa etmek, “sesi yükseltmek” olarak adlandırılır, çünkü alma kaplarında, dışarı doğru ifşa edilir. Bu yüzden kişi, başlangıçta bunun neşe getirdiğini, sonunun ise hüzün olduğunu söyler.

Biz “başlangıç” ve “son” nedir diye sorduk. “Başlangıç” demek, kişinin Hasadim ile karıştığı zaman demektir. O zaman kişi, Hohma’yı da kullanabilir. Ama sonunda, kişinin Hasadim’i sona erdiğinde, kişi Hasadim’le ne kadar karışmış olsa da özde, yani sadece Hohma’da kalır. O zaman Hohma’yı Hasadim olmadan kullanmak imkânsızdır ve bu kişiye üzüntü verir, çünkü kişi her zaman Hasadim’in kıyaflenmesine ihtiyaç duyar, ancak buna sahip değildir.

Diğer taraftan her zaman memnun olması gereken bir “rahip”, yalnızca Hesed olan sağ çizgide yürümelidir, çünkü “kişi Hesed [merhamet] ister” ve payından memnundur ve Gadlut’a [büyüklük, yetişkinlik] ihtiyacı yoktur. Doğal olarak, kişi, her zaman memnuniyet içinde olabilir.

Bu, şu yazılanlara benzer (On Sefirot Çalışması, Bölüm 14). Orada iki muhakeme olduğu yazılıdır: 1) Kutsama, 2) Oyulmuş özgürlük. Orada, Or Pnimi’de [İç Işık], “örtülü Hasadim’e ‘özgür’ denildiğini” yorumlar, çünkü kişinin hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı için hiçbir eksiği yoktur. Bu nedenle, kişi kendini özgür hisseder, alması gereken bir şeyin kölesi değildir. Bundan kişinin hiçbir şeyin kölesi olmadığı sonucu çıkar.

Bu, kişinin tam olarak payına düşenle yetindiğinde böyledir ve buna “rahip”, çalışması gizli olan, sahip olduklarını dışa yansıtmayan kişi denir. Öyle ki, kişi sahip olduklarının dışa vurulmasına ihtiyaç duymaz, sahip olduğu her şeyin yeterli olduğuna mantık ötesi inanır.

Bununla birlikte, Levililer sola, yani “Tora’nın şarabı” olan Hohma’ya aittir. Tora aslında ifşa edilmelidir, çünkü Tora bilgiyle birlikte olmalıdır, çünkü Daat [bilgi] sağ ve sol arasında karar veren “orta çizgi” olarak adlandırılır, bu da kişinin sahip olduğu Hasadim’den daha fazla Hohma almayacağı anlamına gelir. Kişi Hasadim’den daha fazla Hohma almak istiyorsa, bu “içebileceğinden daha fazla şarap içmek” olarak kabul edilir. O zaman kişi “sarhoş” olur ve Hasadim’den daha fazla Hohma’ya sahip olmadığını görmek için tartan, orta çizgi adı verilen Daat’ını kaybeder.

Bununla bilgelerimizin şu söylediklerini yorumlamalıyız, “Sarhoş bir adam dua etmemelidir. Eğer dua ederse, onun duası iğrençtir.” Şöyle ki, kişi, orta çizgi olan Daat’ı kaybettiğinde ve kendisine Hasadim’den daha fazla Hohma verilmesi için dua ettiğinde, buna tiksindirici olduğu için “iğrençlik” denir, çünkü kişi, Yaradan’a kendisine Hasadim olmadan Hohma vermesi için dua eder, bu da Keduşa’ya değil dışsal olanlara gidecektir.

Buna göre, bilgelerimizin söylediklerini (VaYikra Rabbah 1:15) yorumlamalıyız, “İçinde Daat olmayan her bilge öğrenci, bir leş ondan daha iyidir.” Demek ki, kişi, Hasadim’den daha fazla Hohma alır. Bundan, onda “sağ” ve “sol” arasında karar veren Daat denen bir orta çizgi olmadığı sonucu çıkar. Söylendiği üzere, “bir leş ondan daha iyidir”, yani kişi, içinde Daat olmadığı için iğrençtir ve “gerekenden daha fazla şarap içen” bir “sarhoş” olarak kabul edilir, yani Hasadim’den daha fazla. Kişi “Tora’nın şarabı” denilen Tora’nın kendisine verilmesi için bu şekilde dua ettiğinde, duası iğrençtir, yani tiksindirici olarak kabul edilir.

Bunu bilgelerimizin dediği gibi anlayabiliriz (Avot, Bölüm 3), “Bilgeliği eylemlerinden daha fazla olan kişi nasıl biridir? Dalları çok, kökleri az olan bir ağaçtır ve rüzgâr gelip onu kökünden söker.” Şöyle ki, eyleme “sağ” denir, Kişinin Hesed ve ihsan etmek için kutsal çalışmayı yapmanın değerli olduğunu bilgisi ve aklıyla anlaması gerekmez. Bunun yerine, “Sesine itaat etmem gereken Efendi de kim?” diye soran Firavun’un sorularıyla veya “Bu çalışma neye yarar?” diye soran günahkâr adamın sorusuyla akıl ona gelse de kişi mantığın ötesine geçebilir.” Buna, onlara mantığın ötesine geçtiğini söyleyerek cevap verir. Kişi onlara bilgelik ve akılla cevap vermediği için buna “eylem” denir. Onlara teoride değil daha ziyade pratikte çalıştığını söyleyerek cevap verir ve bu onun tüm sevincidir, yani mantık ötesi inancı sürdürür.

Daha sonra, kişi Hohma ile ödüllendirildiğinde, Hohma’yı destek olarak kullanmak istemez ve “Artık inanca ihtiyacım yok, çünkü temel olarak aklım var” der. Buna “Kişinin bilgisi eyleminden fazladır” denir. Ancak kişi, Yaradan onun almasını istediği için Hohma’yı alır. Alır ama kendi faydası için değil.

Kişi eylemlerinden daha çok Hohma almak istiyorsa, buna “sarhoş” denir ve kişinin duası iğrençtir. Bu nedenle, her şey orta çizgi olan mantıkla olmalıdır, bu nedenle sağdan daha fazla sol yoktur.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,096