e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada “Kendini Kirleten, Yukarıdan Kirletilir” Ne Demektir?

Çalışmada “Kendini Kirleten, Yukarıdan Kirletilir” Ne Demektir?

Makale No. 26, 1989

Zohar’da (BeHaalotha, Madde 67) şöyle yazılmıştır: “‘Ya da uzak bir yolda’ nedir? Bunun nedeni kendini kirleten kişinin yukarıdan kirletilmesidir. Bu nedenle, İsrail tohumunun tutunduğu o yer ve yoldan çok uzak bir yoldadır, çünkü, Keduşa’dan (kutsallıktan) uzak olan Sitra Ahra’ya [diğer tarafa] atıfta bulunan uzak bir yola bağlanmış, size, İsrail’e, yaklaşmaktan uzaklaşmıştır. Rabbi Yitzhak şöyle dedi: ”Eğer bir ruh için kirletilirse veya uzak bir yolda ise.’ diye yazılmıştır. Bu, onların iki şey olduğu anlamına gelir.’ Rabbi Yosi şöyle dedi: ‘Burada, ‘bir ruh için kirletilmiş’ dendiğinde, yukarıdan kirletilmeden önce anlamına gelir. Ve burada, ‘uzak yolda’ dediğinde, bunun, kişinin yukarıdan kirletildikten ve Sitra Ahra olan uzak bir yola düştükten sonra olduğu anlamına gelir.’ Bu demektir ki, her ikisinde de yukarının Keduşa’sı onların üzerine olmayacak ve İsrail yaparken onlar Pesah Bayramı’nı yapmayacaklar.”

Ayrıca Zohar’da (BaHar, Madde 46) şöyle der: “‘O’nun krallığı her şeye hükmeder.’ Bu nedenle, Şehina’ya [Tanrısallık] ‘Efendi’ye bir sunu’, ‘Efendi’ye yanmış bir sunu’ denir. Her şey Efendi’ye ve O’nun Şehina’sına kurban edilmelidir. Daha sonra, Şehina herkese dağıtır, ‘Ve ev halkına av verir.’ diye yazıldığı gibi. ‘Ve O’nun krallığı her şeye hükmeder’i yerine getirmek için her şeyi dağıtır; hayvanlar için ve hatta köpekler için bile yiyecek de.”

Kendini kirleten birinin neden yukarıdan kirletildiğini anlamalıyız. Yukarıdan kirletilmesi neden insanın suçudur? Neden Pesah Bayramı’nı yapamamakla cezalandırılır, ki Zohar “Eğer bir ruh için kirletilirse veya uzak bir yolda ise” sözlerinin anlamının bu olduğunu söyler? Yukarıdan kirletilmeden önce “bir ruh için kirletilir” ve yukarıdan kirletildikten sonra “uzak bir yolda”, hem de İsrail yaparken o, Pesah Bayramı’nı yapmayacaktır.

Bunu anlamalıyız. Eğer kendini kirletmişse, artık Pesah sunusunu yapamaz, öyleyse yukarıdan hangi amaçla kirletilir? Ayrıca, yukarıdan yapılan Tuma’a [kirlilik/arı olmama] onun suçu değilse, neden yukarıdan kirletilir?

Bu nedenle, şunu anlamalıyız: 1) Arı olmadığı için Pesah sunusunu yapamıyorsa, yukarıdan hangi amaçla kirletilir? 2) Seçim kişinin yaptığı bir şey olduğuna ve yukarıdan kirletildiği zaman, bu Tuma’a ona seçimle gelmediğine göre, neden kirletilir? 3) Zohar’ın, “O’nun krallığı her şeye hükmeder” ayeti hakkında ne yazdığını da anlamalıyız, şöyle ki Şehina [Tanrısallık] herkese besin dağıtır—hayvanlara ve yaratıklara ve hatta Klipot [kabuklar] olan köpeklere ve eşeklere bile. Şehina, kendisinin aleyhtarları ve Keduşa’nın düşmanları olduklarına göre neden onlara besin sağlamalı?

Yukarıdakileri anlamak için, önce çalışmada Keduşa ve Tuma’a’nın ne olduğunu bilmeliyiz. Eylemlerde, Tuma’a ve Tahara [arılık/paklık] açıktır, Tora’da yazıldığı gibi veya bilgelerimizin Tuma’a, Keduşa ve Tahara hakkında ekledikleri gibi. Fakat çalışmada Tuma’a, Tahara ve Keduşa’nın anlamı nedir?

İlk olarak, dünyadaki tüm davranışların takip ettiği ve Yaradan çalışmasında davranışlarımızın dayandığı çoğu zaman birbiriyle çelişkili görünen iki ilkemizi her zaman hatırlamalıyız.

1) Yaratılışın amacı, ki bu O’nun yarattıklarına iyilik yapma isteğidir ve bunun için yaratılanlarda canları hazları çeksin diye bir arzu ve özlem yarattı. Buna “kendisi için alma arzusu” denir. “Yokluktan varlık” olarak adlandırılan tüm yaratılmışlar, bu tabiatla, yani yaratılanların tatmin etmenin hasretini çektikleri bir eksiklik olarak kabul edilen, yaratılan bu arzuyla ortaya çıkmışlardır. Bu Kli [kap] kişiye çalışmaksızın gelir, zira bu Kli’yi Yaradan’a atfederiz ve Kli’yi genişleten hiçbir çalışmamız yoktur, ama bu arzu her nerede almak için bir miktar hazza sahip olduğunu (görür veya hissederse), derhal tüm enerjisiyle oraya koşar. Sanki Yaradan’ın arzusunu, yani Yaradan’ın istediği şeyi—yaratılanların O’nun onlara vermek istediği hazzın tadını çıkarmalarını—tatmin etmek ister gibi görünür.

2) Hazların alınmasından utanç duymamak için yaratılışın ıslahı. Bunun, her dal köküne benzemek istediği için olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, alma arzusunun perspektifinden, kişinin reddetmek ve herhangi bir zevk almamak istediği bir düzeltme yapıldı. Bunun yerine, Yaradan yaratılanların haz ve memnuniyet almalarını istediği için, zira yaratılışın amacı buydu, kişi hazları almaya gelir. O zaman kişi utanç hissetmeyecektir çünkü şimdi form eşitliği vardır, yani Yaradan ihsan etmek istediği gibi, yaratılanlar da O’na ihsan etmek isterler, böylece O, “O dedi ve O’nun arzusu yapıldı”nın tadını çıkaracaktır ve sadece bu yüzden haz ve memnuniyet almak isterler.

Ancak, “ihsan etmek için almak” olarak adlandırılan bu Kli, yokluktan varlık olarak bunu yaratan Yaradan’a atfettiğimiz “kendisi için alma arzusu” olarak adlandırılan Kli’nin tam tersidir. Bu nedenle, eğer kendi iyiliğimiz için değil, sadece Yaradan’ın iyiliği için çalışmak istiyorsak, bu zor bir çalışmadır çünkü Yaradan’ın yarattığı Kli’ye karşı savaşmalıyız.

Işıkların ayrılması, kapların kırılması, Keduşa, Tuma’a, Sitra Ahra [diğer taraf] ve Klipot gibi öğrendiğimiz tüm eksiklikler bu çalışmadan gelir. Ayrıca, Zohar’da ve Kabala kitaplarında açıklandığını gördüğümüz tüm isimler sadece yaratılışın ıslahından uzanır.

Bu böyledir, çünkü yaratılışın ıslahının Kelim’ini yaratılanlara atfediyoruz, Hayat Ağacı’nın başlangıcında yazıldığı ve On Sefirot’un Çalışması’nda açıkladığı gibi, şöyle ki Malhut de Eyn Sof adı verilen ilk alma arzusu, almak için almak değil ihsan etmek için almak istediğini söyledi.

Doğal olarak, Yaradan’ın tam tersi olan, yarattığı doğaya karşı çıkmak istiyorsak, bu bize sıkı çalışma ile gelir. Üst dünyalarda bu, ışıkların ayrılmasına ve kapların kırılmasına neden oldu ve sonra Klipot ortaya çıktı ve Keduşa ile Tuma’a arasındaki mesafe yapıldı.

Keduşa’ya “form eşitliği” denir. Dvekut’un [tutunma/yapışma] anlamı budur, şöyle yazıldığı gibi: “Kutsal olacaksın, zira Ben kutsalım.” Bu demektir ki, nasıl ki Yaradan yarattıklarına sadece iyilik yapmak istiyorsa, yaratılanlar da kendilerine değil, Yaradan’a iyilik yapma derecesinde olmak istemelidir.

Öyle anlaşılıyor ki, yaratılışın ıslahına ulaşmadan önce ve hala kendini sevmeye dalmışken, kişi haz ve memnuniyeti alamaz ve Tzimtzum [kısıtlama] ve gizlilik onun üzerinedir. Yani, muzdarip olduğumuz tüm gizliliklerin, ıslahların sırasının böyle olmasından kaynaklandığını söylemeliyiz, şöyle ki bununla tüm yaratılanlar ıslahın sonuna ulaşacaklar, yani kendileri için alma niteliği ile ortaya çıkan tüm Kelim, ihsan etmek için çalışmaya ıslah edilecek. Doğal olarak, haz ve memnuniyeti alabileceklerdir. Bu demektir ki o zaman, ıslahın sonunda, Tzimtzum’a ve gizliliğe artık ihtiyaç kalmayacaktır. Bu, “Ve Öğretmenin artık Kendisini gizlemeyecek” sözlerinin anlamıdır.

Bundan çıkan sonuç, uzaklık ve yakınlığın şu olduğudur: Kişi her şeyi ihsan etmek için yaparsa “Kutsal olacaksın” denildiği gibi, Keduşa’ya yakındır; eğer her şeyi kendi iyiliği için yaparsa, Keduşa’dan uzaktır.

Buna göre, şunu sormalıyız: Eğer haz ve memnuniyet yapılan Tzimtzum nedeniyle alma kaplarında parlayamazsa, yaratılan varlıklar ihsan etme kapları ıslah edilmeden önce dünyada nasıl var olacaklar? Hazsız yaşamak imkânsız olduğu için, zira yaratılışın düzeni böyleydi, yaratılanlar hazzı nereden elde edebilirler?

Bu nedenle, Tzimtzum’dan hemen sonra, ışık ayrıldığında, Reşimot’un [hatıraların] Kelim’i yaşatmak için kaldığını öğreniyoruz. Işığın ayrıldığı ilk Kelim’e Kelim de Igulim [çemberlerin kapları] denir ve ışıktan geriye kalan Reşimo [Reşimot’un tekili] Kelim’i yaşatır. Yine de sadece Keduşa’nın Kelim’i hakkında bu söylenebilir, Adam Kadmon’un Partzufim’inde Reşimot’un ışıkların ayrılmasından sonra Kelim’de kaldığının açıklandığı gibi.

Tersine, ışıkların ayrılmasından sonra Kelim’in Klipot’a düştüğü Nekudim dünyasında, Reşimot’un Atzilut’un yerinde kaldığını öğreniyoruz, çünkü ışığın parçaları olan Reşimot, Klipot’a giremez. Aksine, onları yaşatmak için Kelim’e sadece kıvılcımlar düştü. Yani, Klipot’a düşen Kelim’in ve onların tüm canlılıklarının tek nedeni, Keduşa’nın kıvılcımlarının içlerine düşmesidir. Klipot’un tüm canlılığı bundan gelir, ARİ’nin yorumladığı gibi: Keduşa’da bulunana kıyasla “çok ince ışık” olarak adlandırılan sadece “zayıf ışık”, maddesel dünyaya düşen tüm canlılıktır.

Başka bir deyişle, bunun tüm yaşamları olduğunu hissettikleri için tüm dünyanın elde etmek için kovaladığı tüm yaşam ve maddesel hazlar, ruhsal hazlara kıyasla çok ince bir ışıktan başka bir şey değildir ve manevi hazların üzerinde, “yaratılışın amacı” olarak adlandırılan O’nun yarattıklarına iyilik yapma niyeti vardı.

Bununla, Keduşa’nın neden Klipot’a besin vermesi gerektiğini anlayacağız, çünkü aksi takdirde var olamayacaklardır, çünkü O’nun yarattıklarına iyilik yapma arzusu, yaratılmışların hiç haz ve memnuniyeti yoksa, var olamamalarına ve ölmelerine neden olur.  İnsan sadece kendi iyiliği için almak için bir doğayla doğduğundan, Klipot’un kontrolü altındadır. O haldeyken, Keduşa’dan canlılık almak imkansızdır. Bu nedenle, Tora ve Mitzvot’la meşgul olmaya başladığında bile, Lo Lişma’da [Onun iyiliği için değil’de] başlamalıdır, aksi takdirde nereden yaşam alacak? Bu nedenle, Keduşa Klipot’a besin verir, böylece Klipot, kontrolleri altındayken yaratılanları yaşatan hayat ve besinlere sahip olur.

Sadece, Tora ve Mitzvot’taki ıslah eden ışık vasıtasıyla Lişma’ya [O’nun iyiliği için’e] ulaştıklarında, yani ihsan etmek için çalışabildikleri zaman, Tzimtzum adı verilen gizleme ve saklama onlardan ayrılır. O zaman, canlılıklarını, gerçek hazların ortaya çıktığı Keduşa’dan alabilirler ve Keduşa’nın sadece “zayıf ışığını” aldıkları gibi değil, Keduşa’nın gerçek ışığını [alabilirler].

Bununla, Zohar’ın “Ve O’nun krallığı her şeye hükmeder” dediği hakkında sorduğumuzu, yani şunu anlayacağız: Şehina herkese, yaratıklara, hayvanlara ve hatta Klipot olan köpeklere ve eşeklere bile besin dağıtır. Şehina’nın onları hangi amaçla yaşatması gerektiğini anlamalıyız.

Işık ve haz olmadan var olmak imkânsız olduğundan ve dünyada onları yaşatacak başka bir güç olmadığından, “O’ndan başkası yok” diye yazıldığı gibi, Şehina onları yaşatır ve onları yaşatmak için onlara besin verir. Şehina, her birine kendi derecesine göre besinleri dağıtır, şöyle dediği gibi: “Tüm sunular Efendi’ye ait olmasına rağmen, bunların niteliksiz sunular olanlarını köpeklere verir, bir köpek olarak adlandırılan Samel’e verir ve bazıları “yönetici melekler” ve bazıları “insanlar” gibidir.

Bu, Şehina’nın her birine kendi niteliğine göre besin dağıttığı anlamına gelir. “İnsan” olan kişiler vardır, “saf yaratıklar” olarak olanlar ve “köpekler” olarak olanlar var. Şehina hepsine besin verir. Ancak, kişinin Keduşa’nın basamaklarında yükselme çabalarına göredir aldığı bolluk. Yani, eğer kişi tek hazzının Kral’a hizmet etmek olduğu bir dereceye gelirse, Keduşa’ya uygun olan bolluğu alır. Eğer kişi sadece kendisi için almak için çalışabiliyorsa, erdemine göre alır.

Bu nedenle, gerçeğin yolunda yürümek isteyen, ancak kendisi için alma arzusunun üstesinden gelemeyen, ancak üstesinden gelebilmek için beslenmek isteyenler, Keduşa’dan alırlar ve buna “içindeki ışık onu ıslah eder” denir. Hazırlıklarına göre besinler alırlar. Yani, ihsan etme eylemlerini gerçekleştirebilme konusunda canlılık kazanırlar.

Tersine, hâlâ “köpekler” olanlar—Zohar’da, köpekler gibi Hav-Hav [Ver, Ver] diye havlarlarlar diye yazıldığı gibi—kişisel çıkar kapları içinde canlılık almalıdırlar.

Bu, kendine-sevgiden çıkmak isteyen insanlar için böyle değildir. Bazen ihsan etmek için çalışmak istemekten besinleri, yani canlılığı alırlar, ancak ihsan etme kapları ile aldıkları besinleri takdir etmedikleri zaman, onlara can atttıkları bazı şehvetler verilir ve şehvetin hazzı hakkında düşünmeye başlarlar. O zaman spiritüel çalışmayı tamamen unuturlar ve anında bir düşüş yaşarlar ta ki içinde bulundukları durumu artık hissetmeyene kadar. Gerçekte, bilinçsizlik durumundadırlar, yani daha önce tüm kalpleriyle meşgul oldukları maneviyat meselesi olduğunu fark etmezler, aniden bunu tamamen unutmuşlardır.

Sonunda, iyileşip düşüşte olduklarını hissetmeye başlarlar. Ancak, sanki bir araba kazası geçirmiş ve bilinçsiz kalmış gibidirler. İyileştiklerinde bir hastanede olduklarını görürler.

Aynı şekilde, ihsan etme amacına ulaşma yolunda yürüyen bir kişi aniden kalbine giren bir tutku tarafından vurulup bilinçsiz hale gelmiştir. Yani, maddesel dünyaya düştü. Bir süre sonra iyileşir, yani yukarıdan iyi olmadığına dair bir açıklama duymuştur.

Tutku meselesi herkes için aynı değildir. Bazen, kişi Yaradan’ın iyiliği için değil, kendi iyiliği için çalışmasının kendisi için daha iyi olacağı düşüncesiyle karşılaşır. Bu düşünce ona çarptığında, kalbine nüfuz etmemesi için düşüncenin üstesinden gelmek için hala zamanı varken tehlikeyi önceden görmediyse, buna “yol kazası” denir. Ancak, tutkunun formu herkes için aynı değildir. Her insanda, tutku farklı bir formda kıyafetlenir. Aynı kişinin içinde bile, tüm zamanlar aynı değildir ve her seferinde tutku bir insanda farklı bir şekilde kıyafetlenir, hepsi zamana göredir.

Tutku bir yem gibidir. Balık yakalamak istediğimizde, oltayı alır ve üzerine bir hayvan veya bir et parçası asarız. Balık, eti gördüğünde ondan alabileceği hazzı görür. Ve hazzı gördüğü zaman, başka hiçbir düşüncesi yoktur ve o zaman bununla, yani yemi ısırırsa, öleceğini, çünkü insan onu sudan çekip çıkaracak ve böylece ölecektir, kavrayamaz. O zamanda, bunun hakkında düşünmekle ilgilenmiyordur.

Aynı şekilde, kişi bir şehvet gördüğünde, bu onu bu tutkuyu almaya çeken bir yemdir ve o zaman bununla manevi anlamda öleceğini, tüm çalışmanın Yaradan uğruna yapılması gerektiğini, şehvete baktığı zaman bunun kendisini yaşadığı manevi sudan çıkaran bir yem olduğunu düşünececek zamanı yoktur. Ve manevi sudan çekip çıkarıldığı anda, maneviyatta ölür ve bilinçsiz kalır. Başka bir deyişle, kişi maneviyatta zaten ölmüş olduğunun farkında değildir, çünkü dünyada maneviyat olduğunu bile hatırlamıyor ve her şeyi unutmuştur.

Ancak, daha sonra, iyileşme ona yukarıdan gelir ve şimdi bir düşüş durumunda olduğunu görür. Yani, yükseliş sırasında, tüm şehvetlere kendisinden ayrı bir şey olarak bakmıştı, yani onlara çekim duymuyordu. Kalbinde, onlar hakkında düşünmek bile istemediği, reddeden bir güç olduğunu hissediyordu. Fakat aniden, onlarla doğrudan bir ilişki kurar, yani aklına ve hissine yakın hale gelirler, öyle ki iyileştiğinde, aralarındaki ilişkinin nasıl yaratılmış olduğunu anlamaz.

Ancak, bir kural vardır: “Üst olan, alt olanın yerine indiğinde O, onun gibi olur.” Yani, aralarında herhangi bir mesafe olmadan, görünüşte birlikte olurlar, tıpkı üstteki Kendisi’nin yukarıda yerindeyken olduğu gibi. Aynı şekilde alt olan, üst olanın yerine yükseldiğinde, sanki her zaman üst olanın yerindeymiş gibi, ortak bir ilişki alır. Alt olanın durumundan uzaklaşır (kurala göre: “Alt olan, üst olanın yerine yükseldiğinde O’nun gibi olur”).

Anlaşılan, bu yem “vizyona” benzer. “Vizyon” illa ki gözlerle değildir. Daha ziyade, “vizyon” aynı zamanda düşüncedir, yani aklın vizyonudur. Başka bir deyişle ister akılda ister kalpte olsun, günahkâr bir düşünce ortaya çıkarsadır ve “göz görür ve kalp göz diker [tamah eder] ” diye bir kural vardır, bu yüzden görerek kesinlikle göz dikmeye başlayacaktır. Kişi görmekten sorumlu tutulamazsa da yani bir düşünce bir kişiye geldiğinde bu, neden onun suçudur veya aniden gözleriyle gördüğünde, ne yapabilir?

Baal HaSulam, bilgelerimizin şu dediği hakkında sorarak bunu açıkladı: “Bir kişi, aptallık ruhu ona girmedikçe günah işlemez” (Sotah 3). “Neden günah işleyebilsin diye aptallık ruhunun ona girmesine izin veriliyor?” diye sordu. Aptallık ruhu onun içine girmeseydi, günah işlemeyecekti. Öyleyse, aptallık ruhunun ona girmiş olması neden insanın suçudur? “Göz görür ve kalp göz diker [tamah eder] ” kuralı vardır diye cevapladı. Öyle anlaşılıyor ki, görmek insanın suçu olmasa da eğer görmekten tövbe etmezse, bu konuda sanki yanıltılmış gibi olsa da göz dikmeye gelmek zorundadır ve göz dikmek zaten bir günahtır.

O halde, aptallık ruhunun ona girdiği gerçeği, kişi için büyük bir ıslahtır, böylece Keduşa’yı çok fazla lekelemeyecektir, çünkü günah sırasında artık Keduşa’nın önemini hissetmez, zira aptallık ruhu zaten onun içindedir ve doğal olarak Keduşa ondan kaçar. Yani, hatadan hemen tövbe etmiş olsaydı, göz dikmek [tamah etmek] olan gerçek günaha girmeyecekti. Ve eğer tövbe etmezse, aptallık ruhu gelir.

Şimdi şu sormuş olduğumuzu anlayabiliriz: “Neden kişi kendini kirlettiğinde yukarıdan kirletilir?”, Zohar’ın ayet hakkında söylediği gibi, “Eğer kişi bir ruh için kirletilirse veya uzak bir yolda ise.” Cevap, bunun nedeninin, çalışmada kişinin kendisini kirletmesidir. Yorumlamalıyız—vizyon içinde. Eğer kendini kirletmiş ve tövbe etmemişse, yukarıdan kirletilmelidir, yani aptallık ruhunun içine girmesine izin verirler.

Bu, insanın en yükek hayrınadır çünkü kişi sebepsiz yere çalıştığında kasıtlı olarak hareket ettiğini söyleyebilmemiz için kişinin hiçbir sebebi olmadığı için sanki günah işleme niyeti olmadan çalışıyormuş gibidir. Bu nedenle, yukarıdan kirletilmek bir ıslahtır ve doğal olarak, neden kirletildiği konusunda hiçbir soru yoktur, çünkü bununla ona bir iyilik yaparlar. Doğal olarak, ister sadece görerek kirletilsin, ki bu kesinlikle bir hata olarak kabul edilir ve daha sonra göz dikerek kirletildiğinde bu daha da çok böyledir, bunlar Keduşa’ya yakın olmadıklarını zaten gösterirler.

Görmek yanlışlıkla olmuş olsa da kişinin içinde henüz aptallık ruhu yoktu. Ama göz dikme zamanında, artık zaten aptallık ruhuna sahipti. Her ne kadar ama yukarıdan kirletildiği zaman kişinin içinde iki şey vardır; görmek ve göz dikmek, diye sorabilsek de belki de kişinin tek bir şey olma ihtimaline sahip olduğunda bile, yaklaşmaya zaten layık olmadığını söylemek istiyor.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,092