e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Sabah Dersi Materyalleri > Kabala Kütüphanesi > Sabah Dersi 2019 > Sabah Dersi Materyali – Mayıs – Mutlak Sıfır

Sabah Dersi Materyali – Mayıs – Mutlak Sıfır

1) Baal HaSulam, 53- Kısıtlama Meselesi

Kısıtlama meselesi kişinin içinde bulunduğu durumu sınırlaması ve Gadlut (Yücelik/büyüklük) derecesini istememesi. Kişinin içinde bulunduğu Gadlut derecesi ne olursa olsun, hatta kişinin en küçük Katnut (Küçüklük) derecesi bile olsa, bu sonsuza kadar yansır ve kişide Dvekut koşulu sonsuza kadar olur denir. Ancak, daha büyük Gadlut isteyen birisi olursa buna lüks denir. “Herhangi bir üzüntü fazlalık olacaktır” cümlesinin anlamıdır, şöyle ki kişiye mutsuzluk lüks şeyler istediği zaman gelir. Bu şu demek, İsrailoğulları (maneviyata yönlenmiş bir insana İsrailoğlu denir) Tora’yı (Tevrat ışık anlamındadır ve ıslah olmak için kullanılan metot/ilaç olarak bilinir), Musa halkını dağın eteğine getirdi, yazdığı gibi “ve dağın en alt kısmında durdular. (Dağ kelimesi (İbranicede: Har) düşünceler demektir (İbranice: Hirhurim)). Yani Musa onları düşüncenin sonuna, anlayışa ve nedenine getirdi, olabilecek en alt dereceye. Ancak o zaman böyle bir koşulu kabul ettiler, içlerinde hiç bir tereddüt ve karşılık olmadan, sanki en büyük Gadlut derecesindelermiş gibi ve bundan mutluluk duyarak. “Yaratan’a memnuniyetle hizmet edin” cümlesi bunu anlatmaktadır. Şöyle ki Gadlut zamanında, bizlere mutluluk duyacağımız bir iş veriyor demek alakasızdır, zira Gadlut’tayken, mutluluk kendiliğinden gelir. Bunun yerine, mutlu olmaları için verilen iş onlara Katnut zamanında verilir, kendilerini Katnutta hissetmelerine rağmen bu aslında çok büyük bir çalışmadır. Seviyenin esas kısmı budur denir, yani Katnut koşulunun anlaşılması. Anlayış sürekli olmalı ve Gadlut sadece bir eklemedir. Ayrıca, kişi ana bölüm için özlem duymalı, eklemeler için değil.

2) Rabaş, Makale 654, Küçüklük Gününü Kim Küçümser

Küçüklük gününü kim küçümser?” Bunun anlamı şudur ki kişi Katnut (küçüklük/çocukluk) içindeki çalışmadan, Gadlut (büyüklük/erginlik) içindeki çalışmadan daha çok memnun olmalıdır, çünkü ışık büyük olduğunda, dışsal olanların onu lekelemesi korkusu vardır. Bu nedenle, ancak yalnız Katnut formundayken görülmemesi için örtülür. Aksine ışık küçük olduğunda ifşa edilebilir, zira daha az endişe edilir. Kişi inanmalıdır ki Katnut zamanındaki hizmette Gadlut zamanındakinden daha çok gönül rahatlığı vardır.

3) Baal HaSulam, Şamati 19- “Manevi Çalışmada Yaradan Bedenlerden Nefret eder” Ne Demektir?

Kıyafetlenmeden en uzaktaki şeydir. Kişi elinin oraya ulaşamadığı “mutlak sıfır” denen en soyut şeyin içinde hissedebilir. Bu demektir ki, alma arzusu ancak ışığın biraz yayıldığı bir yerde ele geçirilebilir. Kendi kaplarını arındırmadan önce, ışığı lekelemesin diye kişi kapların (kelim) genişlemesi şekliyle ışığın kendisine gelmesini sağlayamaz. Yalnız ihsan etme yolu üzerinde yürüdüğü zaman, yani alma arzusunun olmadığı bir yerde, akla ya da kalbe ışık, mutlak bir bütünlük içinde gelebilecektir. O zaman üst ışığın inceliğini hissedebileceği bir duyarlılık içerisinde Işık ona gelir. Ancak kişi kaplarını ihsan etmek için ıslah etmediğinde, yayılmak üzere geldiği zaman, Işık Kelim’in arılığına göre kısıtlanmalı ve parlamalıdır. Dolayısıyla Işık bu zamanda tam bir küçüklük içerisinde belirir. Bu yüzden Işık Kelim’in içindeki kıyafetlenmeden soyutlandığı zaman, Işık mutlak bütünlük içerisinde ışıldayabilir ve aşağıdakiler için hiçbir kısıtlaması olmaksızın berraktır. Bunu takiben, kişi hiçlik noktasına tam olarak geldiği zaman çalışma önemlidir; yani kişi bütün varoluşunu ve yaratılışını iptal ettiğini gördüğü zaman, o anda alma arzusunun hiçbir gücü yoktur. Sadece o zaman kişi Keduşa’ya (kutsallık) girer.

4) Baal HaSulam, Şamati 96- Çalışmada Ambar Ve Şarap İsrafı Nedir?

Bu çalışmanın amacı aslına uygun ve doğaldır. Bu böyledir, çünkü yüce olmaya ihtiyacı yoktur, çünkü onun için bu daima yeni bir şey gibidir. Bu demektir ki, o daima çalışmaya şimdi başlamış gibi çalışır. Cennet Krallığının sorumluluğunu mantık ötesi kabullenerek çalışır. Çalışma düzeninde oluşturduğu temel en aşağı seviyedir ve tüm çalışmayı mantık ötesi yapar. Yalnızca gerçek bir aptal inancını oturtacağı bir temel olmadan, yani destek almadan ilerleyecek kadar aşağıda olabilir. Kişi bu çalışmayı büyük bir mutlulukla kabullenir, sanki bilgisi ve inancının kesinliğini oturtabileceği bir görüşü varmış gibi. Ve bu mantık ötesinin ölçüsü sanki mantıklıymış gibinin ölçüsü kadardır. Dolayısıyla yolunda ısrar ve sebat ederse asla düşmez. Tersine yüce bir Krala hizmet ettiğine inanarak daima memnuniyet içinde olur. “Sabah adayacağın kuzu ve alacakaranlıkta adayacağın şu diğer kuzu. … Sabahın yemek adağı ve sonrasındaki içki adağı için,” ayetinin anlamı budur. Bu, sabah olduğunda adağını sunarken memnuniyet içinde olmak demektir, sabaha “ışık” denir, yani Tora’nın Işığı onun için tam bir netlikle parlıyor. Onun için gece gibi olsa da, adağını, yani çalışmasını aynı memnuniyetle yapar.

Bu demektir ki, Tora ve çalışmayla ilgili bir netliği olmasa da, mantık ötesi çalıştığından her şeyi memnuniyetle yerine getirir. Dolayısıyla hangi aşamada Yaradan’ın daha hoşnut olduğunu ölçemez.

5) Baal HaSulam, Şamati143- İyilik İsrail İçin Olsun

İyilik İsrail için olsun, Tanrı kalbi arınmışlar içindir.” Bilinir ki, “tek” ve “tam” küçültme adlarıdır. Bu demektir ki, Tora’da “tek” ve “tam” kelimelerinin geçtiği her cümle küçültmeyi ifade eder.

Dolayısıyla çalışmayla ilgili olarak bunu kişinin kendini küçültmesi, eksiltmesi olarak yorumlamalıyız. Düşüklük, kişinin mağrur, yani Gadlut’ta (yücelik) olma isteğine karşılık gelir. Bu demektir ki, kişi, ruhunun görmeyi ve duymayı arzuladığı her şeyi anlamak ister, fakat yine de kendini eksiltir ve Tora ve Mitzvot’u kesin bir yalınlıkla, gözü kapalı yerine getirmeye hemfikir olur. Bu “İsrail için iyi” sözünün anlamıdır. Yaşar-El (İsrail) kelimesi, Li Roş (baş (akıl) benim) kelimesinin harfleridir.

Bu demektir ki, kişi, “tam” olarak tanımlanmasına, yani küçülme ve eksilme aşamasında olmasına rağmen, Keduşa (Kutsallık) aklına sahip olduğuna inanır. Ve “tam” ile ilgili olarak bunun mutlak iyi olduğunu söyler. Sonra “Tanrı kalbi arınmışlar içindir” ayeti içinde var olur, yani arı bir kalple ödüllendirilir. Ve bu, “taştan kalbi etinden çıkaracak ve sana etten kalp vereceğim,” sözünün anlamıdır. Etten kalp Yukarıdan gelen kıyafetlenmenin Mohin’i denilen Mohin-de-Vak’tır. Ancak, Mohin-de-Gar aşağıda olanın çabası vasıtasıyla aşağıda olandan gelmelidir.

Vak-de-Mohin ve Gar-de-Mohin konusu bir açıklama gerektirir: her derecede Vak ve Gar’ın pek çok anlayışı vardır. Belki de burada pek çok yerde yazdığı şeye, “aşağıda olanın GE’si” denilen Katnut, “Üst Olanın AHP’ı” denilen, MAN yükselten Kli vasıtasıyla MAN’a yükselmesine, atıfta bulunuyordur. Öyle anlaşılıyor ki, Üst olan, aşağıda olanı yükseltir. Ve sonra aşağıda olan Işıkların Gar’ını ve Kelim’in AHP’ını almak için kendi kendine yükselmelidir.

6) Rabaş, Makale 799, Yeni Ayın Doğuşu

Aya Malhut denir. Buna, “Ayın yenilenmesi,” denir, çünkü hergün yeniden cennet krallığının yükünü üstlenmemiz gerekir. Dünkü kabullenme yeterli olmaz zira her defasıiçin, ARİ der ki, BYA’ya düşen kıvılcımları yükseltmeliyiz, onları Keduşa’ya yükseltmeliyiz. Bu yüzden, her defasında, kişi yeni bir yükü üstlendiği zaman, her defasında ayrılığın bir parçasını alıyor ve Keduşa ile birliğe getiriyor diye kabul edilir. Malhut her gün bir noktaya dönüşür ifadesinin anlamı da budur, Zohar’da noktaya, “içinde hiçbeyazlık olmayan siyah nokta, “denir. Şöyle ki bu hiç parlamaz, zira “beyaz,” aydınlatıyor, demektir. Bunun anlamı şudur, o her defasında yenilenmek zorundadır. Ancak bilmeliyiz ki o öncekiyle aynı nitelikte değildir. Aksine, yazıldığı üzere, Ein Sof’tan uzanan ışıkta yenilenme yoktur. Buna “Ayın İbur’u denir. İbur itaatsizlik ve öfke kelimelerinden gelir. Yani kişi şunun üstesinden gelmelidir; Cennetin krallığı onun için bir nokta gibi olduğu zaman, yani Cennetin krallığını edinmek ona parlamadığı zaman sevinçli olmalıdır. Söylendiği üzere, “Yaradan’a sevinçle hizmet et,” üzüntü içinde olsan bile. Ve İbur meselesi budur, dünyevi hayatta olduğu gibi, kişi hamileliğe girdiği zaman ve daha sonra gerekli koşullar içinde bir bebek doğar. Bunun gibi, kişi çalışmaya girdiği zaman, Yaradan’dan ne kadar uzak olduğunu görür ve bu ona acı verir, bu koşula Katnut ile ödüllenmek denir, yani kişi kendi küçüklüğünü hisseder ve buna eksik (boş) Kli denir. Daha sonra, bu ölçüde, kabın ölçüsüne göre ışığı edinebilir ki buna Gadlut denir. Noktaya, “Şehina tozun içinde,” denir, yükselişe ise, “ayın kutsanması,” denir. Bu “tozun” içindeki durumun olanın Keduşa anlayışına kabul edilmesidir. Buna, “Şehina’yı tozdan kaldırıp yükseltmek,” denir.

7) Baal HaSulam, Şamati 42- Bu Çalışmada ELUL Kısaltması Nedir?

O’nun yüzünün gizliliği, Ahoraim (arkası dönük) algısı olmadan ve O’nun yüzünün ifşasının önemli olduğunu söylemeden önce ifşa edilmesi mümkün değildir. Bunun anlamı şudur; kişi sanki O’nun yüzünün ifşasını edinmiş gibi mutluluk içinde olmalıdır. Ancak kişi gizliliği, ifşa edilmiş gibi takdir etmeye devam edemez, ihsan etmek için çalışmak dışında. O zaman der ki: “Çalışma sırasında ne hissettiğim umurumda değil, çünkü benim için önemli olan şu; ben Yaradan’a ihsan etmek istiyorum. Eğer Yaradan, benim Ahoraim formunda çalışmamdan daha memnun kalacağını anlarsa, bunu kabul ederim. Ancak hâlâ alma kıpırtıları varsa, kişiye düşünceler gelir ve Yaradan’ın bu dünyayı “iyidir ve iyilik yapar,” tavrı ile yönettiğine inanmakta zorlanır. HaVaYaH adındaki Yod harfinin anlamı şudur; Yod, “içinde hiç beyaz olmayan siyah nokta” denenin ilk harfidir, yani tam bir karanlık ve O’nun yüzünün gizli olmasıdır. Bu demektir ki, kişi hiçbir desteklenmenin olmadığı bir yere, tamamen karanlık bir duruma gelmesi ile, bu Üst Dünya’daki en düşük idraktir. Ve bu aşağıdakine Keter olur, Keter kabı ihsan etme kabı olduğu için. Yukarıdaki en düşük algı Malhut’tur, kendisine ait hiçbir şeyi yoktur, yani hiçbir şeye sahip değildir. Ve yalnız bu anlamda ona Malhut denir. Bu demektir ki, eğer kişi Cennetin Krallığı’nı – ki bu hiçbir şeye sahip olmama durumudur – memnuniyetle üstlenirse, bundan sonra, bu Keter hâline gelir – ki bu ihsan etme kabıdır, en saf ve temiz Kli’dir. Başka bir deyişle, Malhut’un karanlık bir durum olarak edinimi ardından, Keter’in Kli’si, yani ihsan etme Kli’si hâline gelir.

8) Baal HaSulam, Şamati 127- Çekirdek, Öz ve Artan Bereket Arasındaki Fark

Malhut özünde, içinde hiç beyazlık olmayan kara bir noktadan başka bir şey değildir. Ve eğer kişi noktayı, kurtulmak istediği gereksiz bir şey olarak değil de, bir öz, dahası bir ziynet gibi kabul ederse, buna “kişinin kalbindeki güzel yer,” denir. Bu böyledir, çünkü kişi bu köleliği inkâr etmez, tersine onu kendi için önemli kılar. Buna “Kutsallığı tozdan yükseltmek” denir. Ve kişi bu temeli önemli kılarsa, özden kopmak olmadığından, derecesinden asla düşmez. Ve kişi dünyanın en büyük karanlığı içinde bile olsa, kara bir nokta olarak çalışmayı üzerine alırsa, Kutsal İlahilik şöyle der, “senden saklanacak bir yer yok.” Bu nedenle “Ben O’na tek düğümle bağlandım” ve “o, asla kopmayacak.” Bu sebeple, kişi Dvekut’tan (yapışma, birleşme) ayrılmaz. Ve eğer “ilave” denilen az bir aydınlanma ona kendi uyanışı olmadan Yukarıdan gelirse, o bunu “kaçınılmaz ve istem dışı,” olarak kabul eder. Bu, “Ben karayım ama güzelim,” sözünün anlamıdır, çünkü karalığı kabul edersen, güzel olduğumu görürsün.

12) Rabaş, Makale 21, Ayın Kutsanması

Kişi en düşük durumda iken, cennet krallığının yükünü kabul etmelidir ve bu durumda dahi, bundan daha düşük bir şey olmadığını, yani kişinin tamamen mantık ötesinde, akıl ve hislerinden kesinlikle hiçbir destek almadığını söylemeliyiz, üzerine bir temel inşa etmek için. Bu durumda kişi, cennet ve yer arasında duruyormuş gibidir, tamamen desteksizdir, çünkü her şey mantık ötesindedir. Böylece kişi, tamamen alçakta olduğu bu koşulu ona Yaradan’ın gönderdiğini söyler, çünkü Yaradan, cennetin krallığının boyunduruğunu, bu alçakgönüllülük durumunda almasını istemektedir. Böylece kişi bunu üstlenir, çünkü mantık ötesi inanır ki şu an içinde bulunduğu durum kendisine Yaradan’dan gelmiştir, yani Yaradan, onun bu dünyada olabilecek en düşük durumu görmesini istiyor. Her halükârda, her koşulda kişi Yaradan’a inandığını söylemelidir ve buna “koşulsuz teslimiyet” denir. Bu şöyledir, kişi Yaradan’a, “Ancak eğer sen bana iyi bir hissiyat verirsen, ‘Tüm dünya O’nun ihtişamı ile doludur’ sözüne inanırım,” demez. Kişinin maneviyata ilişkin hiçbir bilgisi ve anlayışı yokken cennet krallığının yükünü üstlenemez, Tora ve Mitzvot’u yerine getiremez. Ancak buna rağmen cennet krallığının yükünü koşulsuz üstlenmek zorundadır. Musa’yı şaşkına çeviren şuydu: Böyle bir aşağı durumdayken İsrail halkına nasıl gelebilirdi ki? Bu konuda Yaradan parmağı ile işaret etti ve şöyle dedi, “Bunu göreceksin ve kutsayacaksın,” yani doğduğu zamanki ayı, yani erdemi henüz açıkça belli değilken. Tam da cennet krallığının yükünü alçak durumda üstlenmek bilgelerimizin şu söz ettiğini ortaya çıkarır; “Rabbi Elazar dedi ki, “Yaradan erdemliyi affetmeye ve cennet bahçesinde onların arasında yaşamaya yazgılıdır ve her biri parmağı ile gösterecek ve söylendiği üzere, ‘Ve o gün şöyle dedi, ‘Bakın, bu sizin beklemekte olduğumuz Tanrı’nızdır ve O bizi kurtaracak. Bu bizim beklediğimiz Tanrı’dır, haydi sevinelim ve onun kurtarışı ile mutlu olalım.’” Böylece, bu Yaradan’ın parmağı ile ayı işaret ettiği ve ‘Bu,” dediği anlaşılır, böylece her biri parmağı ile işaret etmekle ödüllenirler, “Bakın, bu bizim Tanrı’mızdır.”

10) Baal HaSulam, Şamati 16 – Çalışmada Efendi’nin Günü ve Efendi’nin Gecesi Nedir?

Şimdi yazılanları yorumlayabiliriz, “Efendinin gününü arzulayan size yazıklar olsun! Neden siz Efendinin gününe sahip olabilesiniz? O karanlıktır ve ışık değildir.” Konu şudur ki Efendinin gününü bekliyor olanlar, mantık ötesi edinmek için bekliyorlar anlamına gelir, öyle ki inançları sanki gözleriyle görmüş kadar güçlü olacaktır. Yani bu, Yaradan dünyaya kesinlikle iyilikle rehberlik eder manasına gelir. Başka bir değişle, onlar Yaradan’ın dünyaya iyilikle nasıl rehberlik ettiğini görmek istemezler, çünkü görmek inanca aykırıdır. Diğer bir değişle, inanç tam olarak mantığa karşıt olan yerdedir. Ve kişi ne zaman kendi mantığına karşı olanı yaparsa, buna “mantık ötesi inanç” denir. Bu, onların Yaradan’ın rehberliğine, yarattıkları üzerine iyiliksever olduğuna inanıyorlar anlamına gelir. Onlar kesin olarak bunu anlamamalarına rağmen, Yaradan’a “Biz mantık içinde anlaşıldığı gibi ihsan etmeyi de anlamak istiyoruz” demezler. Aksine, onlar bunun mantık ötesi inanç gibi içlerinde kalmasını isterler. Fakat onlar Yaradan’dan kendilerine öyle bir güç vermesini isterler ki bu sanki mantık içinde görürmüş kadar güçlü bir inanç olsun. Bu inanç ile akıldaki bilgi arasında bir fark kalmayacağı anlamına gelir. Bu onların, Yaradan’a tutunmak isteyenlerin, “Yaradan’ın günü” olarak adlandırdıkları şeydir. Başka bir değişle, eğer bunu bilgi olarak hissederlerse, o zaman “Üst Bolluk” adı verilen “Yaradan’ın Işığı, “bölünmüş kaplar” adı verilen, alma kaplarına gidecektir. Ve onlar bunu istemezler, çünkü bu Keduşa’nın (kutsallık) zıttı olan, kendi için alma arzusunun zıttı olan, alma niyetine gidecektir. Bunun yerine, onlar Yaradan’a tutunmuş olmak isterler ve bu sadece form eşitliği yoluyla olabilir.

11) Rabaş, Makale 3, Gerçeğin ve İnancın Anlamı (1985)

Bize mantık ötesi inanç yolu verilmiştir, yani hislerimizi ve aklımızı dikkate almayıp, şunu söylemeliyiz, “Onların gören gözleri yok. Onların duyan kulakları yok.” Daha ziyade inanmalıyız ki, Yaradan bizim için iyi olanı bilir. O, olduğum aşamamı hissetmemi ister ve ben kendimi nasıl hissettiğimle ilgilenmem, çünkü ihsan etmek için çalışmak isterim.

Dolayısıyla temel şey şudur ki, Yaradan için çalışmam gerek. Çalışmamda bütünlük olmadığını hissetmeme rağmen, yine de üst olanın Kabında, yani üst olanın perspektifinden ben kesinlikle bütünüm. Bu nedenle çalışmamdan—Kral’a en düşük seviyede hizmet etme ayrıcalığından—hoşnudum. En azından Yaradan’ın O’na birkaç derece yakınlaşmama izin vermesi benim için büyük bir ayrıcalık.

12) Rabaş, Makale 28, Çalışmada, “Ekleme ve Geri Alma,” Ne Demektir? (1987)

Kişi mantık ötesi inanmalı ve organlarında hissedilen Yaradan’a zaten inanmakla ödüllendirildiğini düşünmelidir ve böylece Yaradan’ın bütün dünyayı iyi olan ve iyilik yapan olarak yönlendirdiğini görür ve hisseder. Her ne kadar mantık içinden baktığında tersini görse de mantık ötesinde çalışması gerekir ve ona sanki organlarında zaten hissedebilecekmiş gibi görünmesi gereken odur ki, gerçekten de Yaratan, dünyaya, iyi olan ve iyilik yapan olarak rehberlik eder. Burada, kişi amacın önemini kazanır ve hayat bulur, yani Yaradan’a yakın olmaktan sevinç duyar. Ve böylece bir kişi, Yaradan’ın iyi olduğunu ve iyilik yaptığını söyleyebilir. Ve Yaradan’a, “Sen bizi diğer milletlerin arasından seçtin, bizi sevdin ve bizi istedin,” diyecek gücü olduğunu hisseder, zira artık Yaradan’a şükretmek için bir nedeni vardır. Ve maneviyatın önemini hissettiği ölçüde, Yaradan’ı över ve O’na şükreder.

13) Baal HaSulam, Şamati 19- “Manevi Çalışmada Yaradan Bedenlerden Nefret eder” Ne Demektir?

Kişi bazen Cennetin Krallığı’nın yükünün üstlenilmesi çalışmasını küçümser; bu karanlık bir hissiyatın zamanıdır. Yaradan’ın dışında onu bu durumdan hiç kimsenin kurtaramayacağını gördüğü zamandır. O zaman kişi, Cennetin Krallığı’nı kendi üzerine mantık ötesinde alır, bir öküzün yükü çektiği ve bir eşeğin yükü taşıdığı gibi. Kişi şimdi Yaradan’a bir şeyler verebileceği için memnun olmalıdır. Ve Yaradan onu Yaradan’a verecek bir şeyi olmasından memnun kalır. Fakat kişi her zaman bunun süsleme denen hoş bir çalışma olduğunu söyleyecek güce sahip olmaz, ama bu çalışmayı küçümser. Kişi için, beyazlığın çalışması yerine bu çalışmayı seçtiğini söyleyebilmesi ağır bir koşuldur. Yani kişi çalışması esnasında karanlığın tadını hissetmez ama çalışmanın tadını hisseder. Bu demektir ki o zaman kişi, mantık ötesinde Cennetin Krallığı’nın yükünü kendi üzerine almak üzere, alma arzusuyla hemfikir olarak çalışmak zorunda değildir. Eğer kişi kendini yenerse ve şimdi mantık ötesi inancın Mitzva’sına (emir) uyduğunda bu çalışmanın keyifli olduğunu söyleyebilirse ve bu çalışmayı süsleme olarak kabul ederse, buna “Mitzva’nın bir sevinci” denir.

14) Rabaş, Makale 300, Kıtlık İçinde Ekmek Yiyeceğin Toprak (1973)

Zohar’da yazıldığı gibi, kişi gece ve gündüz Tora ile uğraşmalıdır, gece ve gündüz onun için eşit olmalıdır. Başka bir deyişle, bütünlük olan durumuna “gündüz,” bütünlük olmayan duruma “gece,” denir, bunlar eşit olmalıdır. Şöyle ki, eğer amacı Yaradan hatırı için ise kişi O’na memnuniyet vermek ister ve eğer Yaradan onu bütünlük olmayan durumda tutmak istiyorsa, kişi buna da razı olur. Rızasını, çalışmasını sanki bütünlük durumunda olmakla ödüllenmişçesine yaparak, gösterir. Kişi için gece ve gündüz eşit olduğunda, buna “kabul etmek,” denir. Ama eğer farklılık varsa, bu fark ölçüsünde ayrılık vardır ve bu ayrılıkta dışarıdakilere tutunma vardır. Bu nedenle, eğer kişi farklılık hissederse, Yaradan’a, onun için farklılık olmamasında ona yardım etmesi için dua etmelidir ve böylece bütünlükle ödüllenir.

15) Rabaş, Makale 24, Sadaka ve Hediye Arasındaki Fark (1986)

Yaradan çalışmasının başlangıcında kişinin enerjisi, kendine güveni vardır, Tora’ya büyük bir önem verir ve dua eder, çünkü o zaman onda kutsallığın nuru vardır ve Yaradan’a hizmet etmenin önemini hisseder. Ancak, bu henüz Yaradan’ın tatmin edeceği bir ‘eksiklik’, Yaradan’la bir olmak için duyulan bir eksiklik olarak kabul görmez, zira Yaradan ile Dvekut’u olmadığı için henüz içinde bir acı hissetmemektedir, çünkü henüz bunun için çaba harcamamıştır, çalışmasına yeni başlamıştır. Uzun bir süre boyunca çaba gösterip eksikliğinde bir tatmin görmemek, kişinin içine azap ve acı verir, çünkü çaba göstermiş ama ilerleme görememiştir. O zaman aklına birer birer düşünceler gelmeye başlar. Bazen bu bir çaresizlik kıvılcımıdır, bazen kişi güçlenir, ama kişi, bir kere daha bu durumundan düşer, bu böyle tekrarlanır. Nihayet gerçek eksiklik, kişinin içinde biçimlenir, bunu çıkış ve inişlerdeki çabası ile edinir. Bu çıkış ve inişler, Yaradan ile Dvekut bahşedilmediği için her defasında ona acı verir. Nihayet çabanın kabı yeteri kadar dolduğu zaman, buna Kli denir. Sonra, bunun dolumu Yaradan’dan gelir, zira şimdi bu gerçek bir Kli’dir. Böylece şimdi kişi, senelerce çalışmasından sonra, geri çekildiğini görür, bu kasten böyle olur ki böylece Yaradan ile Dvekut’ta olmadığı için canı yanmasın. Ortaya çıkan şudur, her defasında, “gerçek eksiklik” denen Kli’yi oluşturmaya yakınlaştığını görmelidir. Şöyle ki, Katnut’unun (küçüklüğünün) ölçüsü ve Gadlut’unun (yetişkinlik) eksikliği, yalnız Yaradan’a memnuniyet vermek olan, Yaradan ile Dvekut denen dolumu almadığı için hissettiği acı ölçüsündedir. Eksiklik tamamlanmadan önce, tamamen dolu olmak için doldurulmak imkânsızdır.

16) Baal HaSulam, Zohar’ın Tamamlanması İçin Bir Konuşma

Bunun nedeni Yaradan’ın Kendisini, O mevcut mu, Varlıklarını gözetiyor mu ve benzer şüpheleri düşünmemesidir.  Benzer şekilde, Yaradan’ın bunları düşünmediği açık iken form eşitliğini gerçekleştirmek isteyen kişi de bu şeyleri düşünmemelidir, zira bundan daha büyük form eşitsizliği yoktur. Dolayısıyla, bunları düşünen kişi elbette ki O’ndan ayrıdır ve asla form eşitliğini gerçekleştiremeyecektir. Bilgelerimizin söylediği budur, “Tüm hareketlerinizin Yaradan için olmasına izin verin”, yani Yaradan’la birleşmek için. Birleşmenin amacını yüceltmeyen hiçbir şey yapmayın. Bunun anlamı, tüm hareketlerinizin ihsan etmek ve dostunuza faydalı olması demektir. O zaman, Yaradan’la form eşitliğini gerçekleştirirsiniz; zira O’nun tüm aksiyonları ihsan etmek ve başkalarına fayda sağlamak içindir, öyleyse sizin, tüm hareketleriniz sadece ihsan etmek ve başkalarına yarar sağlamak için olacaktır. Bu, tam bir bütünleşmedir.

17) Zohar, Sara’nın Hayatı, 21

Bu dünyada kendini küçültene ne mutlu; o sonsuzluk dünyasında yüce ve üstün olur. Bu dünyada küçük olan, sonsuzluk dünyasında yücedir, bu dünyada büyük olan, sonsuzluk dünyasında küçüktür. … Yaradan yalnız kendini küçülteni büyütür, kendini büyüteni ise küçültür. Bu dünyada kendini küçültene ne mutlu, o sonsuzluk dünyasında ne kadar da büyüktür.

18) Rabaş, Makale 31, Yenika ve İbur Meselesi (1986)

Yaradan çalışmasının giriş kapısı, İbur (gebelik) aşamasıdır, yani kişi kendi “benliğini” iptal eder ve annesinin rahmine Ibur olarak girer. Bu şekilde Malhut denilen almak için almak arzusu olan kendini-sevmeyi iptal eder ve Bina denilen ihsan etme kapları aşamasına girer. Kişi inanmalıdır ki, doğmadan, yani ruhu bedene girmeden önce Yaradan’a yapışıktır ve şimdi geriye dönmek, düşüşünden önce olduğu gibi ona yapışmak için büyük özlem duymaktadır, buna İbur, yani insanın tamamen kendini iptal etmesi denir.

19) Rabaş, Makale 38, Çalışmada, “Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır,” Nedir?

Yenika’dan (emzirme) önce İbur (gebelik) gelir, yani yukarıdaki onu ıslah eder. Kişi doğmadan önce anne karnında olduğu gibidir, kendini annesine eğer, sıfırlar, kendine ait hiçbir fikri olmaz. Yüce bilgelerimizin dediği üzere, “annesinin içinde ve henüz doğmamış olan, annesinin yediğini yer,” herhangi bir soru sormak ya da kendi başına bir şey yapmak için kendi başına hiçbir varlığı yoktur. Ve buna, o dilsizdir, soru sormak için ağzı yoktur denir. Aksine, o bir isme layık değildir. Ona “dilsiz” denir, sorular soran bir ağzı yoktur. Kişi gözleri kapalı giderken de bu böyledir, mantık ötesinde bilgelere inanır ve sonuna kadar gider. Ağzı olmadığında, buna İbur denir.

20) Rabaş, Makale 38, Çalışmada, “Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır,” Nedir?

İbur’un anlamı, şu yazılanlardaki gibidir (On Sefirot Çalışması, bölüm 8, madde 17): ‘Mümkün olan en kısıtlanmış Katnut (küçüklük/bebeklik) olan, Malhut seviyesine ‘İbur’ denir. Bu sözcük, Evra (öfke) ve Dinin (Aramice: yargılar) sözcüklerinden gelir, şöyle yazıldığı gibi: ‘Ve Efendi, senin hatırına, içimde döllendi’. ‘Öfke ve yargılar’ sözcüklerinin ne anlama geldiğini yorumlamalıyız. Kişi, kapalı gözlerle, mantık ötesi gittiğinde, bedeni, bu çalışmaya direnir. Bu nedenle, kişinin her zaman üstesinden gelmek zorunda olması, gerçekte ‘öfke, gazap ve sıkıntı’dır. Zira her zaman üstesinden gelmek ve üsttekinin önünde kendini iptal etmek, üstteki onunla istediğini yaptığından, zor bir iştir. Buna, mümkün olan en kısıtlanmış Katnut, ‘İbur’ denir.

21) Rabaş, Makale 799, Yeni Ayın Doğuşu

İbur, ‘öfke ve gazap’ sözcüklerinden gelir. Şöyle ki, Cennet’in Krallığı kişinin içinde bir nokta halindeyken yani Cennet Krallığı kişinin sevinç içinde olması için aydınlatmıyorken, bunun üstesinden gelmelidir, şöyle yazıldığı gibi, ‘Yaradan’a sevinçle hizmet et’, ancak onun içinde daha çok hüzün vardır. İbur’un anlamı budur. Bu, dünyevi gebelikle benzerdir, gebelik başlar ve daha sonra uygun koşullar verilirse, bir yavru ortaya çıkar. Akabinde, kişi çalışmaya başladığında ve Yaradan’dan ne kadar uzak olduğunu gördüğünde ve bu onu yaraladığında, Katnut’la ödüllendirilmiş yani kendi Katnut’unu hissediyor olarak kabul edilir. Buna, ‘Kli’nin eksikliği’ denir ve o ölçüde kişi, daha sonra, Gadlut (büyüklük/yetişkinlik) olarak adlandırılan ışığı, Kli’nin ölçüsüne göre edinebilir.

22) Baal HaSulam, 40- Rav’a İnanmanın Ölçüsü Nedir?

Kişi kendisini halen zaten Yaradan’a tam bir inançla ödüllendirilmiş olarak tasavvur etmelidir, yani sanki Yaratan’a olan inancın tümünü edinmiş gibi ve organlarında Yaratan’ın tüm dünyayı “İyilik yapan İyi,” olarak yönettiğini hisseder, şu demektir ki tüm dünya O’ndan sadece iyilik görür. Ancak, kişi kendisine baktığında kendisini fakir görür. Ek olarak, dünyayı gözlemlediğinde, tüm dünyanın ve herkesin derecesine göre ızdırap çektiğini görür. Böyle bir duruma kişi şöyle demeli, “Gözleri var ama görmüyorlar.” Bu şu demektir kişi birden fazla, çoklu otoritenin altındayken, buna onlar denir, onlar gerçeği görmemektedir. Nedir çoklu otorite? Kişinin birden fazla arzusu olduğu sürece, şöyle ki tüm dünyanın Yaratan’a ait olduğuna, ama tek bir şeyin insana ait olduğuna bile inanırsa buna çoklu otoritenin altında olmak denir. Hatta kişi kendi otoritesini Yaratan’ın önünde iptal etmelidir ve demelidir ki kişi kendisi için yaşamak istememelidir ve yaşamak istemesindeki tek niyet sadece Yaratan’ına mutluluk vermek içindir. Bu şekilde kişi kendi otoritesini tümüyle iptal eder ve kişi kendisini tek bir otoritenin içerisinde bulur, yani sadece Yaratan’ın otoritesinde. Ancak o zaman kişi gerçeği görebilir, Yaratan’ın tüm dünyayı nasıl iyilikseverlikle yönlendirdiğini. Ancak, kişi birden fazla otorite altındayken, yani hala hem kalbinde hem de aklında iki arzu varken, kişi gerçeği görememektedir. Bunun yerine kişi mantığının üzerine çıkmalı ve şöyle demelidir, “onların gözleri var” ama gerçeği görmüyorlar.

23) Rabaş, Makale 6, Çalışmada İbrahim’in Sığır Çobanı ve Lot’un Sığır Çobanı Ne Demektir?

Özellikle mantık ötesi yoluyla, yani Malhut’un, gizlenmeden, açıkça aydınlattığını anladığı ve bedeni Yaradan’ın yüceliğini hissettiği halde kişi bu yolda karanlığı hissetse bile, onun için daha ileriye gitmek, her zaman çalışmada olmak daha kolay olacaktır ve düşüşleri olmayacaktır, o her koşulda mantık ötesi gitmeyi seçer. Buna “İbrahim’in Sığır Çobanı,” denir. Buna “batı,” denir, anlamı şudur, ışık ona parlamadığı zaman bile, sanki her şey açıkça aydınlanmış gibi her zaman güçlüdür.

24) Rabaş, Makale 24, Çalışmada, Kişi Bir Oğul ve Bir Kız Doğurmalıdır, Ne Demektir? (1991)

Mantık ötesinde çalışma koşulsuz teslimiyet içinde olmalıdır. Öyle ki kişi cennet krallığının yükünü, mantık ötesinde üzerine almalıdır. Kişi demelidir ki; “Bu çalışma hakkında hiç fikrim olmasa da, bu çalışmadan hiçbir tat almasam da Yaradan’ın hizmetkârı olmak istiyorum. Sanki yine de çalışmanın tadını hissetmiş ve edinmişim gibi tüm gücümle çalışmaya razıyım.” O zaman, kişi ilerleyebilir ve böylece onun için bulunduğu durumdan düşeceği bir yer olmaz, zira tam da yere toprağa konduğu zaman bile çalışmayı üzerine almıştır ve zaten topraktan daha aşağıda olması imkânsızdır.

25) Rabaş, Makale 21, Ayın Kutsanması

Kişi en düşük durumda iken, cennet krallığının yükünü kabul etmelidir ve bu durumda dahi, bundan daha düşük bir şey olmadığını, yani kişinin tamamen mantık ötesinde, akıl ve hislerinden kesinlikle hiçbir destek almadığını söylemeliyiz, üzerine bir temel inşa etmek için. Bu durumda kişi, cennet ve yer arasında duruyormuş gibidir, tamamen desteksizdir, çünkü her şey mantık ötesindedir. Böylece kişi, bu tamamen alçakta olduğu bu koşulu ona Yaradan’ın gönderdiğini söyler, çünkü Yaradan, cennetin krallığının boyunduruğunu, bu alçakgönüllülük durumunda almasını istemektedir. Böylece kişi bunu üstlenir, çünkü mantık ötesi inanır ki şu an içinde bulunduğu durum, kendisine Yaradan’dan gelmiştir, yani Yaratan’ın onun bu dünyada olası en düşük durumunu görmesini istiyor. Her halükârda, her koşulda kişi Yaradan’a inandığını söylemelidir ve buna “koşulsuz teslimiyet” denir.

26) Rabaş, Makale 4, Çalışmada “Sabotör Selde Kaldı ve Öldürüldü,” Ne Demektir?

Soru şu ki, alçakgönüllülük nedir? Bir kişinin alçakgönüllü olduğu nasıl ifade edilir? Kelime anlamı, kişinin kendini zapt ettiği ve mantık ötesi çalıştığı zamandır. Kişi kendi aklını aşağı çektiği ve aklının değersiz olduğunu söylediği zaman, buna “alçakgönüllülük” denir. Başka bir deyişle, insanın mantığı, Yaradan’ın ona tüm ihtiyaçlarını karşıladığı, durumunda Yaradan’ı sevebileceğini belirtir, alma arzusu bunu hak ettiğini düşünür. Yani, Yaradan onu seviyor, çünkü tüm ihtiyaçlarını karşılıyor. Eğer karşılamıyorsa, kişi kendini aşağıya çekip ve aklının değersiz olduğunu söyleyemez. Aksine, o zaman, Yaradan’dan uzaklaşır ve “eğer O dileklerimi yerine getirmiyorsa O’na hizmet etmenin bir değeri yoktur” der. Buna “gurur” denir, zira eğer beden talep ettiğini almazsa, kişi Yaradan’ın, “iyidir ve iyilik yapar” denen yolunu anlamak ister. Yaradan böyle gururlu bir kişi hakkında “O ve ben aynı yerde yaşayamam” der. Ama eğer kendisini aşağı indirir ve “Yaradan’ın yollarını anlayamam,” derse ve aklının dikte ettiği şeylerin değersiz olduğunu söyler ve mantık ötesine çıkarsa, buna “alçakgönüllülük” denir. Bunun hakkındaki ayette şöyle denir: “Rab yüksek ve alçak görecek.” Kişi Yaradan ile ödüllenir, Yaradan onu yakınına getirir.

27) Rabaş, Makale 24, Çalışmada, Kişi Bir Oğul ve Bir Kız Doğurmalıdır, Ne Demektir? (1991)

Kişi “toz” olarak çalışmak isterse, yani çalışmadan toz tadı bile alsa, Yaradan hatırı için bir şeyler yapabilmenin onun için çok önemli olduğunu söyler. Kendisi için hangi tadı aldığına aldırmaz ve toz tadı aldığı, yani bedenin alay ettiği bu çalışma için bedene kendi görüşüne göre bu çalışmanın “Şehina’yı tozdan kaldırmak,” olduğunu söyler. Başka bir deyişle, beden bu çalışmadan toz tadı alır; kişi bu Keduşa’dır der ve çalışmadan ne kadar tat aldığını ölçmez. Aksine Yaradan’ın bu çalışmadan hoşnut olduğuna inanır, çünkü buraya alma arzusu karışmamıştır, zira alacak hiçbir şey yoktur, çünkü bu çalışmada hiçbir tat ya da güzel koku yoktur, burada yalnız toz tadı vardır. Bu nedenle, bu çalışmanın kutsal çalışma olduğuna inanır ve buna sevinir.

28) Baal HaSulam, Şamati 19- “Manevi Çalışmada Yaradan Bedenlerden Nefret eder” Ne Demektir?

Kişi bazen Cennetin Krallığı’nın yükünün üstlenilmesi çalışmasını küçümser; bu karanlık bir hissiyatın zamanıdır. Yaradan’ın dışında onu bu durumdan hiç kimsenin kurtaramayacağını gördüğü zamandır. O zaman kişi, Cennetin Krallığı’nı kendi üzerine mantık ötesinde alır, bir öküzün yükü çektiği ve bir eşeğin yükü taşıdığı gibi. Kişi şimdi Yaradan’a bir şeyler verebileceği için memnun olmalıdır. Ve Yaradan onu Yaradan’a verecek bir şeyi olmasından memnun kalır. Fakat kişi her zaman bunun süsleme denen hoş bir çalışma olduğunu söyleyecek güce sahip olmaz, ama bu çalışmayı küçümser. Kişi için, beyazlığın çalışması yerine bu çalışmayı seçtiğini söyleyebilmesi ağır bir koşuldur. Yani kişi çalışması esnasında karanlığın tadını hissetmez ama çalışmanın tadını hisseder. Bu demektir ki o zaman kişi, mantık ötesinde Cennetin Krallığı’nın yükünü kendi üzerine almak üzere, alma arzusuyla hemfikir olarak çalışmak zorunda değildir. Eğer kişi kendini yenerse ve şimdi mantık ötesi inancın Mitzva’sına (emir) uyduğunda bu çalışmanın keyifli olduğunu söyleyebilirse ve bu çalışmayı süsleme olarak kabul ederse, buna “Mitzva’nın bir sevinci” denir.

29) Rabaş, Makale 4, Çalışmada Suyun Taşması Nedir? (1989)

Ancak, Bina niteliğini edinmeden önce, çok iş olduğunu bilmeliyiz. Şöyle ki, kişi, aklı ve duygularıyla aza razı olmalı ve kendi payına düşenle, sahip olduğuyla mutlu olmalıdır. Bu kişi, daima bütünlüktedir, çünkü kendi payına düşenle mutludur. Ama kişi, henüz bu niteliği edinmemişse ve alma arzusunun üstesinden gelemediğini görüyorsa, ne yapabilir? O zaman, ona yardım etmesi için Yaradan’a dua etmelidir, böylece çalışmaya gözleri kapalı girebilir, hiçbir şeye ihtiyaç duymaz ve bedeninin buna direnmesine rağmen, her şeyi Yaradan hatırına yapabilir. Şöyle ki, kişi, Yaradan’a, kendisine nasıl yardım etmesi gerektiğini söylemez. Aksine, kendisine boyun eğdirip, Yaradan’ın önünde kendini, koşulsuz olarak iptal etmelidir. Ama bedeninin üstesinden gelemez, Yaradan’dan kötü eğilimine karşı savaşını kazanması için ona yardım etmesini ister, zira kendi aşağılık durumunun farkındadır.

30) Rabaş, Makale 12, Bu Kandiller Kutsaldır (1991)

En önemlisi duadır. Şöyle ki, kişi mantık ötesi gitmekte ona yardım etmesi için Yaradan’a dua etmelidir, bunun anlamı şudur, kişinin çalışması sanki Keduşa’nın mantığı ile ödüllenmişçesine mutluluk içinde olmalıdır ve o zaman ne kadar da mutlu olacaktır. Benzer olarak, Yaradan’dan ona bu gücü vermesini talep etmelidir ki böylece bedeni mantığının ötesinde ilerleyebilsin. Başka bir deyişle her ne kadar beden ihsan etmek için çalışmaya razı olmasa da, kişi, Yaradan’dan, yüce bir Kral’a hizmet eden birine yakışacak şekilde, mutluluk içinde çalışabilmeyi ister. Yaradan’dan, böylece memnuniyetle çalışması için, ona Yaradan’ın yüceliğini göstermesini istemez. Aksine Yaradan’dan mantık ötesi çalışmanın içinde ona sevinç duymayı vermesini ister, şöyle ki halen mantığa sahipmiş gibi olmak önemlidir.

31) Rabaş, 65. Mektup

Yaradan’ın ona O’nun önünde iptal olma arzusu vermesi, yani kendi otoritesi altında hiç arzu kalmaması ve içindeki tüm arzunun sadece Yaradan’a yönelik olması için dua eder. Bir kez tam iptale karar verdiğinde, Yaradan’dan bunu başarması için yardım ister. Bu demektir ki, aklı ve arzusu Yaradan önünde iptal olmaya hemfikir olmasa da Yaradan’a O’nun önünde iptal olmak için dua etmelidir. Buna “tam dua” denir, yani kendisi için bir şey istemeden Yaradan’ın ona tam bir arzu vermesini ister ve daima erdemlik içinde kalmak için Yaradan’a yakarır.

32) Baal HaSulam, Şamati 219- Sadakat

Bu hizmet öncelikle korku anlayışına dayanan bir sadakatle olmalıdır. O zaman, tüm beden çalışma ile karşıt görüşte olur, çünkü hizmet etmekten tat almaz. Ve beden yaptığı her şeyde, beden yaptığı -bütünlük içinde olmayan- bu hizmeti hesaplar. Böylece, bu çalışma ile eline ne geçecek? O halde, bu hizmette geçerlik ve zevk olmadığı için, bununla başa çıkması sadece fedakârlık yoluyla olur. Bu demektir ki, verdiği hizmetten acı hisseder ve her hareket onun korkunç acı çekmesine neden olur, çünkü beden boşuna çalışmaya alışkın değildir; bu çalışması ya kendisine, ya da başkalarına yararlı olmalıdır. Ama Katnut (küçüklük) sırasında, kişi hizmet etmenin kendisi için bir faydasını hissetmez, çünkü halen bu hizmetten bir keyif almaz. Ve hatta kişi başkalarına da bir yararı olacağına inanmaz, eğer bu kendi için önemli değilse, başkaları bundan nasıl keyif alır ki? O zaman acısı şiddetlenir. Ve daha da çalıştıkça, acısı da bu oranda artar. En sonunda, ızdırap ve çabası belli bir miktara ulaştığı zaman Yaradan ona merhamet gösterir ve Yaradan’a hizmet etmekten tat almayı ona bahşeder, çünkü yazılmış ki, “Yukarıdan bize maneviyat akana kadar.”

33) Rabaş, Makale 40, Çalışmada “Sen tüm insanların en aşağıda en önemsiz olanısın,” Nedir? (1990)

Şehina’yı tozun içinde diye hissederken, kişi bedenin üstesinden gelmek için nasıl güç toplayabilir? Bu çalışmadan nasıl keyif alabilir? Daha da şaşırtıcısı, bundan hiç tat almazken kişi çalışmak için nasıl bir ihtiyaç ve istek duyabilir? Kişi çalışmak zorundaysa, eğer başka hiçbir seçeneği yoksa bu anlaşılabilir. Ama hiç tat almadığı böyle bir çalışmayı yapmak istemesi nasıl mümkündür ki? Ve böyle bir işin üstesinden gelecek ve keyif duyacak gücü olmadığı için, böyle düşük bir durumdayken, Kral’a hizmet ederken toz tadı alırken, Kral’a nasıl hizmet edebilir? Böylece bu bakımdan, Yaradan’dan ona O’nun yüceliğinin ifşasını vermesini istemez, ki böylece bundan toz tadı alsın. Aksine Yaradan’dan bedenin üstesinden gelebilmek ve memnuniyetle çalışabilmek için ona güç vermesini ister, çünkü alma arzusu toz tadındaki işi yapmak istemez.

34) Rabaş, Makale 68, Çalışmanın Düzeni

Kişi keyif ve zevkin mantık ötesinde var olduğuna inandığı zaman, bunu bilinçli olarak hissetme koşuluna gelir, kendi içindeki kötülüğü tanır. Bu, şudur ki, böyle bir keyif ve zevki Yaradan vermektedir, tüm bu iyiliği mantık ötesinde görmesine rağmen, bunu fark etme koşuluna erişir. Şöyle ki, tüm organlarda kendi için almanın kötülüğünün var olduğunu hisseder ve bu kişinin bolluğu almasına engel olur. Bunu takiben, mantık ötesi inanç kişinin düşmanını mantık içinde hissetmesine neden olur, onu iyiye erişmekten alıkoyanı. Bu standarttır. Şöyledir; keyif ve zevke mantık ötesinde inandığı ölçüde, kötülüğün farkındalığı koşuluna gelir. Daha sonra, bu kötülük, bu keyif ve zevke boyun eğer, zira kötülüğün farkındalığının organlardaki hissiyatı kötülüğü ıslah eder. Bu öncelikle dua yoluyla yapılır, kişi Yaradan’dan her şeyi ihsan etmek için talep eder, buna Dvekut denir. Bu Kelim yoluyla amaç, açık İlahi Yönetim içinde ifşa olur, yani gizlemeye gerek yoktur, çünkü alabilen Kelim mevcuttur.

35) Rabaş, Makale 128, Efendiyi, Tanrımızı Yücelt

Efendiyi, Tanrımızı Yücelt ve O’nun dağının önünde başını eğ, çünkü Efendimiz Tanrımız kutsaldır.” “Yücelt”, sözünün anlamı şudur; eğer kişi Yaradan’ın yüceliğini ve büyüklüğünü bilmek isterse, bunu yalnızca Dvekut yoluyla ve form eşitliği ile elde edebilir. Bu durumda, “form eşitliği” nedir ve form eşitliği nasıl elde edilir? “O’nun dağının önünde başını eğ.” Baş eğmek, teslim olmak demektir. Kişi kendi aklını aşağıya indirdiği ve akıl anlasa da anlamasa da dediği zaman, kişi kendini sıfırlar ve boyun eğer. Hangi niteliğin önünde boyun eğer? “O’nu kutsal dağının” önünde. Har [dağ], Hirhurim [derin düşünce] anlamına gelir, yani düşünce anlamına gelir. “O’nun kutsallığı,” sözünde “kutsal” maddeden ayrı demektir. Bu, kendini alma arzusundan ayırmak anlamına gelir. “Boyun eğmek”, aynı fikirde olmasa bile bedeni teslim etmek ve yalnız Keduşa’nın düşüncelerini kabul etmek anlamına gelir. Bu, “Kutsal dağın önünde boyun eğ,” anlamına gelir. Neden kendimizi Keduşa’nın düşüncelerine, yani almak için almaktan ayırmaya razı olmalıyız? Çünkü Yaradan sadece ihsan ettiği için, “Efendimiz, Tanrımız kutsaldır”. Bu nedenle, kişinin Yaradan’la form eşitliğinde olması gerekir ve böylece Yaratan’ın yüceliğini elde edebiliriz. Daha sonra, Efendimiz, Tanrımızın yüceliğinin edinimini başarabiliriz.

36) Rabaş, Makale 7, Çalışmada “İnsan” Nedir, “Hayvan” Nedir?

Kişi kendisi için değil, Yaradan hatırına çalışmak istediği zaman, yaptığı her şeyin Yaradan hatırı için değil, ama yalnız kendi menfaati için olduğunu görür. Bu durumda, hiçbir şeyinin olmadığını ve tamamen boş olduğunu hisseder ve bu boşluğu yalnız nar ile yani mantık ötesinde giderek doldurabilir, buna “Yaradan’ın yüceliği,” denir. Başka bir deyişle, Yaradan’dan ona mantık ötesinde Yaradan’ın yüceliğine inanmak için güç vermesini istemelidir.

37) Rabaş, Makale 2, Kötülüğün Farkındalığının Önemi (1989)

Fakat aynı durum gerçek maneviyata girmek için yapılan hazırlık çalışmaları için de geçerlidir. Şöyle ki, kişi Yaradan’ın önemine mantık ötesi inanmayı üstlendiğinde, özellikle mantık ötesi gitmeyi istemeyi de üstlenmelidir. Her ne kadar Yaradan’ın yüceliğini mantık dâhilinde görecek akıl kendisine verilmişse de o, mantık ötesini tercih eder, çünkü “Yaradan’ın onurundan dolayı, konunun gizlenmesi” söz konusudur.

Bu mantık ötesine gitmeyi istemek olarak nitelendirilir. Tam olarak o zaman, maneviyatı edinmeye yarayan Kli (kap) oluşur, çünkü kendine dair hiçbir şey umurunda olmayıp bütün niyetleri sadece Yaradan’a ihsan etmek içindir. Bu nedenle artık, eğer biraz aydınlanma verilirse bu alma kaplarına gider diye bir korkuya yer yoktur, zira kişi daima kendini-sevmekten çıkmaya gayret etmektedir.

38) Rabaş, Makale 4, Çalışmada, “Su Seli,” Nedir? (1989)

Orta çizgi iki çizginin birleşimidir. Mantık ötesi inanç bakımından Keduşa’nın sağ çizgisi bütünlük olduğu için ve sol çizgide, kişi mantık içinde gördüğü için tamam değildir, tam tersine eksikliklerle doludur. Bu nedenle, orta çizgi iki çizgiden oluşur. Şöyle ki önceden, kişiye durumunun mantık içinde nasıl gözüktüğünü gösteren mantığı varken mantık ötesi gitmek imkânsızdır. Sonrasında, kişinin mantığının onu mecbur ettiği şeye bakmadığı söylenebilir. Aksine, aklının ötesine çıkar ve bilgelere, bilgelerin ona söylediğine inanır ve kendi aklını kullanmaz. Ama eğer ona bir şeyler söyleyen aklı ve mantığı yoksa o zaman bu kişiye mantık ötesi gidiyor denemez. Bu nedenle orta çizgiye “barış,” denir, zira kişinin iki çizgiye de ihtiyacı vardır.

39) Rabaş, Makale 805, Sevinçe Dair

Sevinç tanıklık eder. Eğer kişi inanç meselesinde güçlenirse, şu anda içinde bulunduğu durumda sevinecek, mutlu olacak hiçbir şey olmasa bile, Yaradan’ın iyi ve iyilik yapan olduğuna ve O’ndan başkası olmadığına inanırsa, gene de kendisini bununla, yani mutlu olmakta güçlendirir ve şöyle der, Yaradan iyi ve iyilik yapan koşulunda onu gözetmektedir. Eğer inancında samimi ise, bu onun mutlu ve keyifli olmasını gerektirir ve kişinin mutluluğunun derecesi inancının seviyesine tanıklık eder. Bununla, Rabbi Elimeleh hakkında söyleneni yorumlayabiliriz, eğer ölürse ve cehenneme gitmesi ona söylenirse, o söyle diyecektir, “Eğer bu Yaradan’ın arzusu ise, cehennemin içine atlarım.” Bu, iyi olan ve iyili yapan İlahi Takdir olarak kabul edilir. Bu nedenle o daima mutludur.

40) Rabaş, Makale 587, Üstteki Alttakinin Amacı İçin İnceleme Yapar

Alttaki, çalışmaya başlamak için güçsüzdür, ama sadece Lo Lişma attakinin hareket edeceği ilk gücü verdiği için, yalnızca ‘alma arzusu’ olarak adlandırılan Lo Lişma (O’nun adına değil) formunda çalışmaya gücü vardır, çünkü kişi maddesel hazlarda yeterli tadı bulamadığı zaman, manevi hazları araştırmaya başlar. Bunu şu takip eder; alttakinin çalışmasının kökü, alma arzusudur, MAN olarak adlandırılan dua yükselir ve o zaman üstteki, bu MAN’ı düzeltir ve Masah’ın gücünü ona yerleştirir ki bu alttaki, kendisiyle ilgili olarak amacının ihsan etmek olduğunu bilmeden önce, bolluğun gecikmesi için bir arzudur. Öyle ki, üstteki, alttakine, alttakinin O’nun yüceliğini hissetmesiyle, ihsan etme arzusundaki iyi tadı ve hazzı verir, ihsan eder. İşte o zaman, kişi, O’nun önünde iptal olmanın ve O’nun önünde varlığını iptal etmenin değerli olduğunu anlamaya başlar. Daha sonra kişi, realitede var olan her şeyin, sadece O’nun arzusu bu olduğu için böyle olduğunu, Yaradan’ın alttakinin var olmasını istediğini, ama kişinin kendisi için varlığını iptal etmek istediğini hisseder. Bunu şu izler; daha sonra kişinin hissettiği canlılık, Lişma ve kendisi için değil olarak kabul edilir. Kişi bunu hissettiği zaman, MAN’ın ıslahına hâlihazırda sahip olduğu düşünülür ve o zaman kişi, aynı zamanda artık aralarında bir çelişki olmadığı için, MAD’ı da almaya uygundur, zira alttaki de kendi iyiliğini değil, üsttekinin iyiliğini ister. Bu, üstteki, alttakine Mohin verdiği zaman, ona da Mohin’in kıyafetlenmesini yani alttakine, bolluğu ve yanı sıra ihsan etme arzusu olan Masah’ın gücünü verir. ‘Lo Lişma’dan Lişma’ya geliriz’ ifadesinin anlamı budur.

41) Baal HaSulam, Şamati 17- Sitra Ahra’ya “Taçsız Malhut” Denmesi Ne Demektir?

Her kim gururlu olursa, der Yaradan, iki yetkili olamayacağı için, ‘O ve ben aynı yerde duramayız,’”. Ancak, kişi Ein durumunda olduğunda ve kişi kendini kökün önünde iptal ettiğinde, yani kişinin tek arzusu aynı kök gibi ihsan etmek olduğunda, karşısında tek bir yetki bulur: Yaradan’ın yetkisi. Bundan sonra, kişinin bu dünyada aldığı her şey, sadece Yaradan’a ihsan etmek içindir. Söylediğinin anlamı şudur: “Tüm dünya benim için yaratıldı ve ben de Yaradan’ıma hizmet etmek için.” Bu nedenle bu dünyadaki tüm dereceleri almalıyım ki, “Yaradan’ıma hizmet etmek” anlamında her şeyi O’na verebileyim.

42) Rabaş, Makale 223, Çalışmaya Giriş

Kişi Lo Lişma denen seviyeye eriştikten sonra, daha yüksek bir duruma geldiğinde başka bir şeyle ödüllenir. Bu şudur, bu durumda kendini hiç dikkate almaz, tüm hesabı ve düşüncesi yalnız gerçek içindir. Başka bir deyişle, amacı, orada yalnız Kral’a hizmet etmek zorunda olduğunu hissettiği, doğru gerçekliğin önünde kendini eğmektir. Çünkü Kral’ın yüceliğini, büyüklüğünü ve önemini hissetmektedir. O zaman, kişi kendini unutur, yani kendisi için hiçbir endişesi kalmaz, tıpkı bir meşale önünde iptal olan mum gibi hissettiği Yaradan’ın varlığı önünde kendi varlığını iptal eder. Böylece Lişma (O’nun hatırına) yani Yaradan’ı memnun etme koşuluna gelir. Kişinin tek endişesi ve özlemi, kendi varlığı, yani alma arzusu hiçbir isme layık olmaksızın, Yaradan’ı nasıl memnun edeceğidir. Böylece kişi, “ihsan etmek için ihsan etme,” koşulunda addedilir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,086