e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Kabala Kütüphanesi > Gerceğin Algılanması > Gerçeğin Algılanması 1

Gerçeğin Algılanması 1

KABALA’NIN BİLGELİĞİ DOĞRU GERÇEĞİ İFŞA ETMEK İÇİN BİR ARAŞTIRMA YÖNTEMİDİR

Şu anda biz gerçeği algıladığımız belirli bir durum içerisindeyiz. Çocukluğumuzda biz dünyanın güçlerle ve hayaletler ile dolu olduğunu düşünürdük, tıpkı masallarda anlatıldığı gibi ve bu yetişkinler tarafından incelenmemişti, ama bizim için mevcuttu ve biz o dünyanın içinde yaşadık. Doğru gerçeğin.

Bir sonraki aşamada ise dünyanın bu görüntüsü kayboldu, ancak bugün bile bize hala bir ölçüde bu güçler mevcutmuş gibi gelmektedir. İşin doğrusu biz sürekli onları arıyoruz. İçinde var olduğumuz dünya hakkında bilmek istiyoruz, çünkü bu bilgi olmadan biz hayatta kalmayı, keyif almayı, belirsizlik hissini elemeyi başaramayız. Bizim şu soruları nasıl cevaplandıracağımızı bilmeye ihtiyacımız var, “Ben kimim, ben tam olarak neyim ve yarın ne saklıyor?’’ Biz durumumuzu geliştirmek için olan arzulardan çıkan sorular ile uyandırıldık, merak ile, ve dünyayı daha iyi anlama arzusu ile. Bu sorular bir insanı içinde yaşadığı gerçeği bilmeye iter.

Ders 1

Ben ve Çevremdeki Gerçeklik

  • Gerçeğin iki kısmı var – Ben ve benim dışımda var olan şeyler
  • Denge – ne zaman dünyanın dışındaki duygum ve içteki duygum birbirleri ile barış içindedir.
  • Benim kim olduğumu bilmeye ihtiyacım var, saran dünyanın doğasının ne olduğunu bilmeye ve formun eşitliğine nasıl ulaşacağımı bilmeye.
  • Bir kişi kendi gerçekliğini inşa edebilir mi?
  • Gerçeğin içeren kuralı nedir?

Biz gerçeği yakaladığımız belirli bir durum içindeyiz.

Biz çocukken, dünya güçlerle ve hayaletler ile doluymuş gibi gözükürdü, tıpkı eskiden okuduğumuz masallarda olduğu gibi, öyle ki yetişkinler görmezdi. Biz o dünyanın içinde yaşardık. Daha sonraki bir aşamada, bu hassaslık yavaşça kaybolmaya başladı, buna rağmen bugün bile bize bazı güçler varmış gibi gelir. İşin aslı biz sürekli onu arıyoruz. İçinde yaşadığımız dünyayı bilmek istiyoruz, bu olmadığı sürece var olmak imkânsız, hayatta kalmak, keyif almak ve hepsinden öte, belirsizlik hissinden kurtulmak.

“Ben neredeyim, kimim, neyim ve yarın benim için ne saklıyor?’’ İnsanlar bu sorular üzerinde durumlarını geliştirme arzuları ile düşünüyorlar. Bunlar meraktan doğuyor ve dünyayı daha iyi anlama isteğinden. Bu sorular bizi içinde yaşadığımız gerçekliği bilmeye itiyor.

Biz bu gerçeği, aynı ufak bir çocuğun bir odanın etrafında belirli bir amacı olmadan dolaştığı ve çevresini incelediği gibi, araştırıyoruz. Daha sonra çocuk gelişir ve aletler oluşturur. Biz her türlü aracı geliştirmeye çalışıyoruz ki böylece kendimizi ve çevremizdeki dünyayı araştırabilelim.

Gerçekliğin bütünlüğü iki kısma ayrılmış durumda: Ben ve benim dışımda olanlar. Bazıları vardır, kişiyi araştırmanın ve değiştirmenin daha iyi olduğunu iddia eden ve bununla çevremdeki dünyayı da değiştirmeyi sanki şöyle söylermiş gibi, ‘’Ben durumu farklı kabul edeceğim; rahatlayacağım ve dünyayı daha iyiymiş gibi göreceğim’’.

Bazıları da der ki olduğunuz gibi kalmanız daha iyidir ve “dünyadan en iyiyi alın ve dünyayı kendinize adapte edin.” Şu veya bu şekilde biz görüyoruz ki, çok da iyi gitmiyoruz.

En iyi durum, benim dünya ile gerçekten uyum içinde olduğum zamandır, onunla dengeye ulaştığım zamandır ki bu, benim tam idrake sahip olmam ile olur ve ne zaman  arzular ile güçler ile düşüncelerle ve niyetler ile dünyayla eşitlikte olursam. Dünyada sadece tek bir şeyin var olduğunu anladığım zaman, herkes beni anlıyor ve herkesin arzuları benimkiler ile aynı. Buna denge denir. Dünya ile o dengede olmaktan daha mükemmel bir durum yok. Bu durum annesinin rahmindeki bir ceninin hissi ile karşılaştırılabilir. Onun çevresindeki her şey cenine bakmak amacındadır. Direnmeye gerek yoktur, savunma için her tür duvarlar inşa etmeye gerek yoktur. İşte bu bizim gerçekten aradığımız şeydir.

Böyle bir duruma nasıl ulaşabiliriz? Bilimde bu duruma homeostasis denir. “Homeo” benzer anlamındadır ve “stasis” durumları eşitleyici anlamına gelmektedir. Herkes, bitki, canlı ve elbette ki insan, bu duruma ulaşmayı arzu eder. Bizler bu duruma bir çok farklı seviyede çekiliyoruz, bilinçaltında, bilinçli anlama ile maddelerin formu ile sıvılar, düşünceler ve maddenin arzusunun her aşamasında, cansız, bitkisel, canlı ve konuşan, çevresi ile formda eşitliğe ulaşmak için.

Bizim amacımız formun eşitliğini nasıl elde edebileceğimizi bilmek, doğa ile eşit hale gelmeyi, saran dünya ile birleşmeyi, herkesin benim istediğim şeyi istediği ve benim gibi düşünebildiği, bir duruma nasıl ulaşılacağını bilmek, kimsenin bana karşı bir şeyi olmadığı bir yer, ya da güç ile bana bir şey verme veya benden bir şey alma arzusunun olmadığı, her şeyin sevgi ve sükûnet ile yapılacağı bir yer. Bu duruma ulaşmak için, benim kim olduğumu bilmeye ihtiyacım var, benim çevremdeki dünyanın doğasının ne olduğunu bilmeye ve formun eşitliğini nasıl edineceğimi bilmeye ihtiyacım var.

Kabala’nın Bilgeliğinin amacı bu. O bize sükûnete nasıl ulaşacağımızı öğretir, dış dünyaya ait hislerim ile içteki hislerimin uyum içinde olduğu yeri. Dünya ve onun içeriği ile ilgili bütün araştırmalarımız bilim ile başarıya ulaştı ve bu yüzden birçok yöntem var, geliştirdiğimiz birçok araç, alet ve teknik. Yıldan yıla, nesilden nesle, biz bu alanda gelişiyoruz. Bütünlüğün, sükûnetin ve iyi olmanın olduğu bir aşamaya ulaşmak istediğimizi görebiliyoruz, ama aslında tam tersinde son buluyoruz. Bu kullandığımız araçlar daha çok ve daha çok geliştiği halde bile böyle oluyor.

Herkes iyiliği arzu ettiğinden beri, eğer dünyada herhangi birine sorarsanız size bunun böyle olduğunu söyleyeceklerdir, o zaman sorun nereden kaynaklanıyor? Önemli olan şu ki biz ortak gerçekliğin ne olduğunu bilmiyoruz. Onun nasıl hareket ettiğini bilmiyoruz, nasıl oluştuğunu ve bizim üzerimizde nasıl etkisi olduğunu. Kendimizi neden eşitlememiz gerektiğini bilmiyoruz, iletişim kurmanın, yakınlaşmanın ve kendimizi bağlamanın. Bu nedenle biz daha iyi kaplardan yoksunuz. Doğayı anlama girişimimizde konunun daha derinine daldıkça, hem kendimizin hem de dış dünyanın, görüyoruz ki bizler doğanın ne arzuladığını, var oluşun amacını, ne de her bir hücrenin özünü ve gerçekliğin birleşenini keşfedemeyeceğiz.

Maddeleri oldukları hali ile inceleyen araştırmacılar vardır –katı, gaz, sıvı vb.– ve bazı araştırmacılar da madde incelemesinde daha derine inerler, moleküllerin seviyesine ve onlar arasındaki kimyasal bağların ve atomların seviyesine ve onların içyapısının. Bazı gelişmiş araştırmacılar bütün bu şeylerin belirli bir derecedeki derinlikte bir şekilde kaybolduğunu iddia eder, sonrasında ne olduğunu anlayamazlar. Bu araçların veya aletlerin eksikliğine bağlı değildir çünkü insan öyle bir şekilde oluşturulmuştur ki daha ilerisini kavrayamaz. Bu neden böyledir? Çünkü insan gerçekliği sadece basit bir seviyede algılar ki bu kişinin gerçeklik ile mevcut olan ilişki şekline göre meydana gelir. Daha iç aşamalarda, kişi zaten gerçekliğin kendisine ne yapmak isterse yaptığını hisseder. Daha da iç seviyelerde ise, kişi bunun öyle ya da böyle olmadığını görmeye başlar, ama o kişi kendi gerçekliğini oluşturur; gerçeklik ancak kişinin bir kopyasıdır.

Modern bilim adamları bize bazı sınırlamaların olduğunu söyler, bizim farkındalığımızın algılama yeteneğinin ötesinde. Bu bilim ile Kabala’nın Bilgeliği’nin birleştiği noktadır. Araştırmanın öyle yöntemleri vardır ki, bunlarla biz sebeplerin içine girebiliriz ve neden dünyanın var olduğunu kesinlik ile anlayabiliriz, bizden ne istediğini, ve onunla nasıl barış ve uyum içinde olabileceğimizi. Bunları zaten araştırmış olanlar ve araştırmalarının sonuçlarını bize anlatanların söyledikleri şaşırtıcı şeylerdir. İlk olarak söyledikleri şey, bizi saran maddenin basit bir cisim olmadığıdır. O düşüncedir; evrensel arzudur. Onların bize söylediği bu evrensel arzunun gerçeğin bütününü kuşattığıdır ve bu tüm gerçekliğin genel kuralı herkes için iyiyi başarmaktır, gerçekliğin bütün bileşenleri için. Bu evrensel kural sadece maddenin dışından içine yarar sağlamaz, aynı zamanda maddenin kendisine de sağlar, cansız, bitkisel, canlı ve konuşan, gerçeğin içinde. Biz bu arzuya doğru ileri bir adım atmak zorundayız, bu düşünceye doğru, onunla formu eşitlemek için ve ona bağlanmak için, anlamak, hissetmek ve onunla birleştirmek için.

İşte bu nedenden dolayı Kabala’nın Bilgeliği’ne, Kabala’nın Bilgeliği denir, çünkü o bize gerçeğin o ilişkisini almamız için yardım eder ve karşılığında bizim ilişkimizi gerçeğe doğru fırlatır.

 

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
18 - 0,107