1) Baal HaSulam, Şamati 172- Engeller ve Gecikmeler Konusu
Önümüze çıkan tüm engeller ve gecikmeler bir nevi yakınlaştırmadır. Yaradan bizleri yakınlaştırmak ister. Tüm bu engeller, sadece bizleri yakınlaştırır, zira bunlar olmasaydı Yaradan’a yakınlaşma imkânımız hiç olmazdı. Bunun nedeni, bizlerin maddeden yaratılmış olması ve Yaradan’ın ise en yüce olmasıdır. Sadece kişi yakınlaşmaya başladığı zaman aramızdaki mesafeyi hissetmeye başlar. Dolayısıyla kişinin aştığı her engel, yolu kişiye yakınlaştırır.
Bunun nedeni kişinin uzaklaşan bir çizgide ilerlemeye alışmasıdır. Dolayısıyla kişi ne zaman kendisini uzak hissederse, süreçte hiçbir değişim etkisi yapmaz, zira baştan biliyor ki uzaklaşan bir çizgide ilerliyor. Bunun böyle olmasının sebebi, gerçeğin bu olduğundandır: bizler ile Yaradan arasındaki mesafeyi tarif edecek kelimeler yoktur. Bu yüzden, her zaman kişi, mesafeyi düşündüğünden daha uzak hisseder, ancak bu, kişi için tartışma konusu olmaz.
2) Rabaş, Makale 29, Lişma Ve Lo Lişma (1986)
İhsan etme yolunda yürümek isteyen birisi, şunu anlamalıdır; yukarıdan ona özel bir muamele yapılmıştır, önceki durumundan aşağı indirilmiştir ki böylece amacını, yani insandan isteneni, Yaradan’ın insana vermek istediğini gerçekleştirsin. Ancak yükseliş durumunda olduğunda, Tora ve Mitzvot’a karşı arzusu olduğunda, maneviyat hakkında endişe etmesine gerek yoktur. Bunun yerine, böyle mutlu olduğu için, tüm yaşamı boyunca bu halde kalacağını görür.
Anlaşılacağı üzere, aldığı iniş, kişinin kendi iyiliği içindir; yani, biraz bütünlüğe sahip olduğunu düşündüğü içinde, bulunduğu bu durumdan aşağıya indirilerek, özel bir muamele görmüştür. Bu, onun içinde bulunduğu bu durumda tüm yaşamı boyunca kalmaya razı olmasından da açıkça bellidir.
Fakat şimdi, maneviyattan uzak olduğunu görür ve şöyle düşünmeye başlar: ‘Gerçekte benden istenen nedir?’ Ne yapmalıyım? Erişmem gereken amaç nedir?’ Çalışmak için gücü olmadığını görür ve kendini ‘Cennetle, yeryüzü arasında’ bir durumda bulur. Öyle ki insanın güçlenmesine, yalnızca Yaradan yardım edebilir; kişi kendi başına, ölüme mahkûmdur.
Bunun hakkında şöyle söylenmiştir (Isaiah, 4:31): ‘Sadece Efendi’ye ümit bağlayan, yeniden güç kazanacaktır’. Bu, Yaradan’a ümit bağlayanlar anlamındadır. Yani dünyada, her seferinde, onlara yeniden güç kazandırarak yardım edecek, başka kimsenin olmadığını görenler demektir. Bunu takiben, bu iniş aslında yükseliştir, yani hissettikleri bu iniş, onların bir sonraki dereceye yükselmelerini sağlar, zira ‘Kli olmadan, ışık olmaz.’
3) Rabaş, Makale 22, Tüm Tora Tek Bir Kutsal İsimdir
Her zaman amacı göz önüne almalıyız, bu “O’nun yarattıklarına” iyilik yapmaktır. Eğer kötü eğilim gelir ve kişiye Firavunun sorularını sorarsa, kişi bunları aciz bahanelerle cevaplamamalıdır, demelidir ki, “İşte şimdi senin bu soruların sayesinde ihsan etme çalışmasına başlayabilirim.”
Bunun anlamı şudur; bizi bulunduğumuz kademeden aşağıya indirmek için gelen kötü eğilimin soruları hakkında konuşmamalıyız. Tam tersine, şimdi bu bize çalışacak bir yer vermekte ve biz bu sayede tamamlanmış olma kademesine yükseleceğiz. Bu dünyadaki her üstesinden gelmeye; “Yaradan’ın hizmetinde yürümek” denir, zira her kuruş büyük bir miktara eklenir. Her defasında üstesinden gelir ve bolluk ve bereketi edinen bir Kli haline gelmek için gereken miktara belli ölçüde ekleme yaparız.
Üstesinden gelmek demek, alma kabından bir parçayı alıp, ihsan etme kabına eklemek demektir. Bu, üzerine Aviut (kalınlık, alma arzusu) koymamız gereken Masah (perde) gibidir. Eğer kişinin alma arzusu yoksa, üzerine Masah koyacağı bir şeyi de yoktur. Bu nedenle, kötü eğilim bize yabancı düşünceler getirdiğinde, bu düşünceleri almak ve mantık ötesi yükselmek zamanıdır.
Bu, kişinin her şeyi ruhunun arzusuyla yapacağı bir şeydir. Şimdi kişi bu hizmetten geri çevrildiğini söylememelidir. Aksine yukarıdan kendisine düşünceler ve arzular verildiğini ve böylece bunları Keduşa’ya (Kutsallığa) almak için yer olduğunu söylemelidir.
Bunun hakkında şöyle denmiştir: “Yaradan’ın yolları düzdür, erdemli orada yürür, günahkâr ise düşer.
4) Rabaş, Makale 5, Çalışmada, “İsrail sürgündeyken, Şehina da onlarladır,” Ne Demektir?
“İsrail sürgündeyken, Şehina da onlarladır,” sözünün anlamı nedir? Rabbi Şimon Ben Yohay’ın dediği gibi, “Ne zaman sürgüne giderlerse Şehina da onlarla beraberdir.” “İsrail Yaradan tarafından ne kadar da sevilir,” diye sözünü ettiği bu çalışmanın faydası nedir? Bunu şöyle yorumlamalıyız, kişi kendini sürgünde hissettiği zaman, yani çalışmada sürgünün tadını aldığı ve sürgünden kaçmak istediği zaman, bunun anlamı şudur ki kişi nereye sürgün edilirse edilsin, Şehina da onlarla beraberdir. Şöyledir, Şehina onların sürgünün tadını almasını sağlar. “Onlarla beraber,” sözünün anlamı şudur, Şehina onlara bağlıdır ve onlar Şehina’dan ayrılmamışlardır, onlar bunun düşüş olduğunu söylerler. Aksine şimdi Şehina ona, böylece Keduşa’nın derecesine tırmansın diye bir itiş vermekte ve kendini düşüş kıyafetine büründürmektedir. Kişi bunun böyle olduğunu bilir ve inanırsa, bu ona cesaret verir ve mücadeleden kaçmaz, ihsan etme çalışmasının kendisi için olmadığını söylemez, çünkü her zaman kendisinin yükseliş ve alçalış durumunda olduğunu ve durumların bir sonu olmadığını görür ve çaresizliğe düşer. Ama eğer inancın yolunda yürürse ve bilgelerimizin sözlerine inanırsa, o zaman bunun tersini söylemelidir.
5) Rabaş, Çalışmada Opsiyonel Savaş Nedir? -2
Kişi ne kadar küçük ve önemsiz bir durumda olduğunu gördüğü zaman, böyle bir durumun hükmü altında olduğunu asla hayal edemez, bu nedenle, endişe duyup mücadeleden kaçmamalıdır. Aksine, ona şimdi Yaradan’ın baktığına, özen gösterdiğine inanmalıdır, Yaradan şimdi onu Ahoraim koşulu yoluyla yakınına getirmektedir. Bir Bilgenin Meyveleri Kitabında yazıldığı gibi, “‘Benim sevgilim ceylana benzer,’ ayeti hakkında bilgelerimiz şöyle demişlerdir; ‘Ceylan koşarken arkasına bakar, Yaradan İsrail’i terk ettiğinde, yüzünü arkasına döndürür.’ Böylece yüzü Ahorim (arkası dönük) durumuna gelir, yani tekrar İsrail’e bağlanmak için özlem ve arzu duyar. Bu, İsrail’in içinde de Yaradan’a bağlanmak için özlem ve arzu yaratır, bu özlem ve arzunun ölçüsü gerçekte O’nun yüzüdür.” Bunu şöyle yorumlamalıyız; kişi küçük ve önemsiz bir durumda iken, Yaradan ondan uzaklaştı ve çalışma için hiç özlemi yok demektir. Bu, Yaradan kişiye çalışmadan hiç tat almama koşulunu veriyor anlamına gelir. Daha da ötesi, kişi kaçıp bu çalışmayı tamamen unutmak ister. Bu, Yaradan ona Ahoraim’i (arkasını) gösteriyor demektir. Yaradan’ın Panim’i (yüzü) O’nun yarattıklarına iyilik yapmak istemesidir ve Ahoraim bunun tam tersidir. Yaradan kişiye neden Ahoraim’i gösterir? Bu maksatlıdır, bu küçük ve önemsiz bir durumda kalamayacağı için bu yolla kişi, Yaradan ile Dvekut’a doğru bir güven edinir. Burada sonuç olarak, Ahoraim’in içinde Panim anlayışı vardır.
6) Rabaş, Makale 30, Çalışmada Menora’yı Yakmak Ne Demektir? (1989)
Elinden geldiği kadar çok çalışıp çabalayan ve iniş ve çıkışlardan geçen kişi, karanlığın tadını tattığını söyleyebilir, çünkü kendi başına alma arzusunun üstesinden gelemez. Böylece gerçeğin yolunda yürürken aldığı bu düşüşler, alacağı yardım hissiyatının araçlarıdır. “Arınmaya gelene yardım edilir,” diyen bilgelerimize inanmalıyız. İlerleme kaydetmediğini gören kişi mücadeleden kaçmamalıdır. Kişi bazen, “bu çalışma bize göre değildir, bu mücadele yolunun üstesinden gelebilen özel kişiler içindir,” diyen casusların arasından geçer. Bütün bunlar ona, her defasında ne kadar ilerleme kaydettiğini görmek zorunda hissettiği için gelir. Halbuki, karanlığı edinerek ilerlemek zorunda olduğu kişinin aklına gelmez, ihtiyacı olan tek Kli budur. Dolum almak için bir Kli gereklidir. Şöyle ki, eğer eksikliğinin dolumu yoksa, kişi karanlık hisseder. Bu nedenle, kişi çalışmada ilerlemediğini söylememelidir. Bu doğru olmadığı için mücadeleden kaçmak ister, zira her defasında ışığı edinmekten ne kadar da uzakta olduğunu görür, zira Yaradan ona “alma arzusu,” denen bir Kli vermiştir. İhsan etme arzusunu kendi başına elde edemez ve o zaman dünyasının karadığını görmeye başlar. İşte o zaman ışık, yani yukarıdan yardım gelir. Yazıldığı gibi, “Arınmaya gelene yardım edilir.”
7) Rabaş, Makale 1, Çalışmada, “Bizim Senden Başka Kralımız Yok,” Nedir?
Yazıldığı üzere, ‘Sonsuza kadar, Yaradan’ın merhametini şarkılarla öveceğim; bütün nesillere kendi ağzımla senin sadakatini bildireceğim’. Kişi, ‘Sonsuza kadar, Yaradan’ın merhametini şarkılarla öveceğim’ sözünü ve eksikliklerle dolu olduğunu ve kalbinin, Yaradan’la bütün olmadığını gördüğünde, Yaradan için şarkı söylemenin nasıl mümkün olduğunu anlamalıdır. Ve kişi Yaradan’dan uzak olduğunu ve hatta bazen mücadeleden kaçmak istediğini hisseder. Bunun, Yaradan’ın merhameti olduğunu ve Yaradan’ı, bunun için şarkıyla öveceğini nasıl söyleyebilir ki?
Kişi bu aşağı durumda oluşunun nedeninin, şimdi daha kötü olması yüzünden olduğunu söylememeli, aksine şimdi, tüm yaptığı işler, yalnız cennet hatırına olsun diye, kendini düzeltmek istemektedir. Yukarıdan ona gerçek durumu, yani bedeninde gerçekte ne olduğu gösterilmektedir ki bu çok gizliydi ve dışarıdan görülmüyordu, ama Yaradan şimdi ona bunu göstermekte.
Bunun hakkında denilebilir ki Yaradan’ın ona içindeki kötülüğü göstermesi merhamettir, zira böylece gerçeği bilecek ve Yaradan’dan gerçek bir dua ile talepte bulunabilecek. Böylece şimdi bir yandan Yaradan’dan ne kadar uzak olduğunu görebilecek ve diğer yandan da kişi Yaradan’ın kendisine yakın olduğunu ve ona ihtimam gösterdiğini ve ona eksikliklerini gösterdiğini söylemelidir.
Bu nedenle kişi, merhametin var olduğunu söylemelidir, yazıldığı üzere; “sonsuza kadar Yaradan’ın merhametine şarkı söyleyeceğim.” Bu şudur, kişi bir yandan neşelidir ve şarkı söylemesi bundandır ve diğer yandan tövbe etmesi gerektiğini, yani Yaradan’ın onu yakınına getirmesi ve ona ihsan etmek için arzu, yani ikinci bir doğa vermesini istemesi gerektiğini görür.
8) Baal HaSulam, Şamati 19- “Manevi Çalışmada Yaradan Bedenlerden Nefret eder” Ne Demektir?
Kişi alma arzusu ile yapacak işi olduğunda öfkeli olmamalı; bu, onun çalışmasını engeller. Eğer bedende alma arzusu yoksa, yani çalışmasında kişi Torah ve Mitzvot’u (sevap) yerine getirmesini sorgulamıyorsa, çalışmasını engellemiyorsa kişi elbette daha memnun olacaktır.
Ancak kişi manevi çalışmasında alma arzusunun engellerinin kendisine yukarıdan geldiğine inanmalıdır. Kişiye alma arzusunu keşfetmesi için yukarıdan güç verilir. Çünkü tam olarak alma arzusu uyandığı zaman onun çalışması için yer vardır.
Böylece alma arzusunu ihsan etmeye çevirmesine yardım etmesi için kişinin Yaradan ile yakın teması olur. Ve kişi bunun, kişinin O’na duasından Yaradan’ın memnuniyeti ölçüsünde onu yanına, form eşitliğine, alma arzusunun ihsan etmek için almak üzere iptal edilmesi denen Dvekut’a (bağa), çektiğine inanmalıdır. Yaradan bunun hakkında der ki: “Oğullarım beni yendi.” Bu ben size alma arzusunu verdim ve siz benden bunun yerine ihsan etme arzusunu talep ettiniz demektir.
9) Baal HaSulam, Şamati 33- Haman İle Kefaret Günlerinin Kuraları
Gerçekten de bilmemiz gereklidir ki, kişiye, sanki “İyi ve İyilik yapan” bir rehberliğe karşıt gibi görünen her şey, sadece insanı, bu çelişkileri aşmak için Üst Işığı çekmeye zorlamak için vardır, yoksa kişi bunların üstesinden gelemez. Bu durum, kişinin Dinim (yargı) demek olan çelişkiler var olduğunda, “Yaradan´ın Yüceliği“ koşulunu genişletmesidir.
Bu demektir ki, bu çelişkiler, kişi onların üstesinden gelmek istediğinde, yalnızca Yaradan’ın Yüceliğini büyüterek, çözülebilir. Bundan çıkan sonuç, Yaradan’ın yüceliğini çekmeye sebep olan tam da bu Dinim’dir. Bu “Ve paltosunu ona fırlattı” cümlesinin anlamıdır.
Bu demektir ki, kişi sonra bütün bu Aderet Zear´ları (Saç Örtüsünü) O´na yani Yaradan´a atfeder. Bu demektir ki kişi artık Yüksek Işığı bunların üzerine çeksin diye, Yaradan’ın ona bilerek bu örtüyü verdiğini görür.
Fakat bu, kişi bunu ancak, başlangıçta onda bulunan, bu çelişkilerin ve Dinim’in üzerinde duran Işığı edindikten sonra görebilecek, anlamındadır. Bu böyledir, çünkü kişi, Zearot (saçlar) yani düşüşler olmadan yüksek Işık´ın duracak yeri olamayacağını görür, zira Kli olmadan Işık olmaz.
Bu nedenle kişi, tüm bu edindiği Yaradan’ın Yüceliği koşulunun onda var olan Zearot (saçlar) ve çelişkiler aracılığıyla olduğunu görür. Bu, “Yukarıdaki Yaradan her şeye kadirdir” sözünün anlamıdır.
10) Baal HaSulam, Şamati 42- Bu Çalışmada ELUL Kısaltması Nedir?
O’nun yüzünün gizliliği, Ahoraim (arkası dönük) algısı olmadan ve O’nun yüzünün ifşasının önemli olduğunu söylemeden önce ifşa edilmesi mümkün değildir. Bunun anlamı şudur; kişi sanki O’nun yüzünün ifşasını edinmiş gibi mutluluk içinde olmalıdır.
Ancak kişi gizliliği, ifşa edilmiş gibi takdir etmeye devam edemez, ihsan etmek için çalışmak dışında. O zaman der ki: “Çalışma sırasında ne hissettiğim umurumda değil, çünkü benim için önemli olan şu; ben Yaradan’a ihsan etmek istiyorum. Eğer Yaradan, benim Ahoraim formunda çalışmamdan daha memnun kalacağını anlarsa, bunu kabul ederim.
Ancak hâlâ alma kıpırtıları varsa, kişiye düşünceler gelir ve Yaradan’ın bu dünyayı “iyidir ve iyilik yapar,” tavrı ile yönettiğine inanmakta zorlanır. HaVaYaH adındaki Yod harfinin anlamı şudur; Yod, “içinde hiç beyaz olmayan siyah nokta” denenin ilk harfidir, yani tam bir karanlık ve O’nun yüzünün gizli olmasıdır.
Bu demektir ki, kişi hiçbir desteklenmenin olmadığı bir yere, tamamen karanlık bir duruma gelmesi ile, bu Üst Dünya’daki en düşük idraktir. Ve bu aşağıdakine Keter olur, Keter kabı ihsan etme kabı olduğu için.
Yukarıdaki en düşük algı Malhut’tur, kendisine ait hiçbir şeyi yoktur, yani hiçbir şeye sahip değildir. Ve yalnız bu anlamda ona Malhut denir. Bu demektir ki, eğer kişi Cennetin Krallığı’nı – ki bu hiçbir şeye sahip olmama durumudur – memnuniyetle üstlenirse, bundan sonra, bu Keter hâline gelir – ki bu ihsan etme kabıdır, en saf ve temiz Kli’dir. Başka bir deyişle, Malhut’un karanlık bir durum olarak edinimi ardından, Keter’in Kli’si, yani ihsan etme Kli’si hâline gelir.
11) Baal HaSulam, Şamati 121- O, Ticaret Gemileri Gibidir
Bu, “insan sadece ekmekle değil, Efendi’sinin ağzından çıkan her şeyle yaşar,” sözünün anlamıdır. Bu demektir ki, kişinin içindeki Keduşa’nın (Kutsallık) yaşamı, özellikle O’na yaklaşmaktan, yani Keduşa’ya girme izninden dolayı değil, ama aynı zamanda çıkıştan, uzaklaşmalardan da gelir. Bu böyledir, çünkü “O bana ait” iddiasında bulunan Sitra Ahra kıyafeti vasıtasıyla, kişi bu aşamaların üstesinden gelerek kalıcı inançla ödüllendirilir.
Bu demektir ki, kişi Yaradan’la her şeyde birleşmelidir, yani O’ndan gelen çıkışlarda bile. Ve ödüllendirildiğinde hem çıkışların hem de girişlerin O’ndan geldiğini görür.
Bu kişiyi alçakgönüllü olmaya zorlar, çünkü şimdi Yaradan’ın her şeyi hem girişleri hem çıkışları yaptığını görür. Ve bu, Musa hakkında alçakgönüllü ve sabırlı denmesinin anlamıdır, kişi aşağılığı kabullenmelidir. Böylece her derecede bu aşağılığına tutunmalıdır. Bu aşağılığını kaybettiği anda erişmiş olduğu tüm “Musa” derecelerini derhal kaybeder.
Sabrın anlamı budur. Aşağılık herkeste vardır; fakat her insan aşağı olmanın iyi bir şey olduğunu hissetmez ve ızdırap çekmek istemez. Ancak, Musa alçak gönüllülüğe katlanır, bu nedenle aşağılık olmak onu mutlu ettiğinden, ona “alçakgönüllü” denir.
12) Rabaş, Makale 71, Sürgün Hakkında
“İsrail sürgüne gittiğinde Şehina da onlarla sürgüne gitti,” sözünün anlamı şudur, eğer kişi düşüş durumundaysa maneviyatı da düşüş durumundadır. “Bir Mitzva bir diğer Mitzva’ya neden olur,” kuralına göre, kişi neden düşüş durumuna gelir? Cevap: Çünkü, sürgünde olduğunu hissetmesi için, ona yukarıdan bir düşüş durumu verilmiştir, böylece kişi, sürgünden geri alınması için merhamet diler, buna tövbe etmek denir ve eğer öncesinde sürgün yoksa tövbe de yoktur.
Sürgün nedir? Kişinin alma arzusunun kontrolünde olması ve cennet hatırına çalışamaması demektir. Ve ne zaman “kendi-sevgisine” sürgün denir? Yalnızca kişi onun kontrolünden çıkmak istediği ve cennetin hatırı için hiçbir şey yapamadığı için ızdırap çektiği zaman.
Buna göre, kişi çalışmaya başladığı zaman, derhal bunda bir keyif ve ödül vardır, zira bedenin razı geldiği budur, ama sonrasında kişi “cennet hatırı için” koşulu ile ödüllendiği zaman, “Bir Mitzva bir diğer Mitzva’ya neden olduğu,” için, kişi sürgünden geri alınmayı talep etmelidir. Kişi sürgünden kaçabilir. Peki, şimdi sürgünden nasıl kaçacak? Çalışmasında başarılı olamadığını söyleyerek. Ve sonra ne yapmalıdır? Kendini öldürmelidir, yani çalışmayı bırakıp maddesel hayatına geri dönerek, bu, “günahkârlara yaşarken ölü denir,” anlayışıdır.
Anlaşılan şudur ki, tövbe etmek yerine sürgünden kaçmakla kendini öldürür. Yazıldığı üzere, “Yaradan’ın yolu dosdoğrudur, erdemli orada yürür, günahkâr orada düşer.” Ve kişi mantık ötesinde yürümelidir.
Maneviyatta düşüş demek şimdi kişinin inancı yok demek değildir, aksine kişi daha çok çaba göstermelidir, zira daha önceki inancı şimdi bu çalışma ile karşılaştırıldığında düşüşte gibidir.
13) Baal HaSulam, Şamati 191- Düşüş Zamanı
Çalışmanın başından düşüş zamanına kadar yapılan tüm çalışmalar ve çabalar kaybolduğu için düşüş zamanını tasvir etmek zordur. Yaradan’ın hizmetinde olmanın tadını hiç tatmamış olanlara bu, kendi dışındaymış, yani bu yalnız o yüksek kademelerde olurmuş gibi görünür. Ancak sıradan insanların Yaradan’a hizmet etmekle hiçbir bağlantıları yoktur, onlar yalnız dünyevi şeyleri elde etmek için özlem duyarlar, bu dünyanın akışı içinde, tüm dünyayı bu arzu ile aşındırırlar.
Ancak, onların bu duruma nasıl geldiklerini anlamamız lazım. Nihayetinde kişinin rızası olsa da olmasa da Yaradan’ın cennetinde ve yeryüzünde hiçbir değişiklik yoktur; O daima “iyidir ve iyilik yapar,” şeklinde davranır. O zaman, bu durumdan ortaya çıkan nedir?
O’nun yüceliğini duyurma gereği ortaya çıkar diyebiliriz. Kişinin, O’nu istemiyormuş gibi davranması gerekmez. Aksine, kişi kendisi ve Yaradan arasındaki mesafenin farkına vararak, O’nun haşmetinden korkar şekilde davranmalıdır. Bunu yüzeysel bir akılla anlamak ve de Yaradan ve yaratılış ile bağlantı kurmak zordur.
Ve düşüş zamanında kişi, Dvekut (tek ve bir olma) yoluyla, Yaradan’a bağlanmanın ve O’na ait olmanın imkânsız olduğunu hisseder. Çünkü kulluk ve hizmet etmenin tüm dünyaya yabancı bir şey olduğu hissindedir.
Gerçekten de bu böyledir, ama “O’nun yüceliğini keşfettiğin yerde, O’nun alçakgönüllülüğünü de bulursun.” Bunun anlamı; Yaradan’ın bu doğa ötesi ödülü yaratılışa vermesi ve yaratılışın O’na bağlanması ve O’nunla bir olmasına izin vermesi meselesidir.
Kişi yeniden bağ kurduğunda, daima düşüş zamanını hatırlamalıdır. Böylece, Dvekut zamanını takdir edecek, kıymetini bilecektir. Böylece, yukarısı tarafından kurtarılmış olduğunu doğal olarak anlayacaktır.
14) Baal HaSulam, Şamati 33- Haman İle Kefaret Günlerinin Kuraları
Kişi manevi çalışmadaki hataları ile kendini Yukarıya doğru çıkarır, zira kişi bir itiş olmadan hareket etmez ve bulunduğu durumda kalır. Ancak eğer kişi anlayabileceğinden daha alçak bir seviyeye düşerse, bu kişiye bunun üstesinden gelme gücü verilir, çünkü kişi böyle bir kötü durumun içinde kalamaz, zira kişi bulunduğu durumdan daha aşağılara düşmeye razı gelemez.
Bu nedenle kişi her defasında galip gelmeli ve bu düşüşlerden çıkmalıdır. Böyle bir durumda Yaradan’ın Yüceliğini üzerine çekmelidir. Bu kişiye Yukarıdan üst güçleri kendisine çekme olanağı verir, çünkü kişi aksi takdirde mutlak bir aşağılığın içinde kalır. Bunu takiben kişi her seferinde Zearot aracılığı ile Yaradan’ın Yüceliğini keşfeder, ta ki Yaradan’ın Merhamet diye adlandırılan O´nun on üç niteliği olan isimlerini edinene kadar. Bu “Ve yaşlılar gençlere hizmet etsin”, ayrıca, “Kötü olan hazırlasın ve Hak´tan yana olan taşısın.” Ve de “ kardeşine hizmet edeceksin” anlamlarıdır.
Bu demektir ki, bütün bu esir düşmeler yani çelişkiler, sanki kutsal çalışmayı bozmak için var gibi görünürler. Kişi artık, bu çelişkilerin üzerinde yer alan Yaradan’ın Işığına layık olduğunda, tam tersini yani bunların Keduşa’ya (Kutsallığa) hizmet ettiklerini görür. Bu demektir ki, bunların aracılığıyla Keduşa’nın kıyafet bulacağı bir yer var olur. Bu, “Kötülük onu hazırlar ve Hak´tan yana olan onu taşır, diye adlandırılır ve bu demektir ki, onlar Kelim´e (Kaplar) Keduşa için bir yer verdiler.
15) Rabaş, 77. Mektup
Yaradan adına olması temeli üzerine kurulduğunda, tozdaki Şehina denilen bayağılık aşaması derhâl ortaya çıkar. Bu nedenle birkaç kuruş bir araya geldiğinde büyük miktarlar oluşturduğundan, düşüşten etkilenmemeliyiz.
Bu bizim öğrendiğimiz “maneviyatta hiç eksiklik yoktur,” dan ziyade, ilerlememize yer açılması için geçici bir ayrılıştır. Bu böyledir, çünkü kutsallık için çabaladığımız her an kutsallık alanına gireriz ve kişi sadece kutsallığın fazla kıvılcımından çıkmak için düşer.
Ancak tavsiye şudur ki: Kişi, derecesi onu düşürene kadar beklememelidir, kişi bayağılığını hissettiğinde tekrar yükselir ve bu yükseliş kutsallığa bir parça koymak olarak kabul edilir. Buna mukabil kendisi düşer ve diğer kıvılcımları yükseltir ve onları kutsallık alanına çıkarır.
Bu atalarımızın dediği gibidir: “Kaybetmeden önce, ararım,” yani içinde bulunduğum durumu kaybetmeden önce aramaya başlarım. Bu, Baal HaSulam’ın “Şafağı uyandırırım,” diyen Kral Davut ile ilgili söylediği şeydir. Atalarımız şöyle der: “Şafak beni değil, ben şafağı uyandırırım.”
Dolayısıyla yerine getirme, düşüş değil özellikle yükseliş zamanıdır.
16) Baal HaSulam, Şamati 70- Güçlü Bir El ve Taşkın Bir Gazapla
Sadakatle O’na tutunmak ve Kral’ın sarayına girmek için Yaradan’ın hizmetine girmek isteyenlerin hepsinin kabul edilmediğini bilmemiz gerek. Aksine kişi sınanır; eğer başka hiçbir arzusu yoksa ve yalnız Dvekut (bir olmak, bağlanmak) istiyorsa kişi kabul edilir.
Peki, kişinin yalnız tek bir arzusu olduğu nasıl sınanır? Kişiye engeller verilir. Bu demektir ki; böylece bu yolu bıraksın ve ayaktakımının yolunu izlesin diye kişiye yabancı düşünceler yollanır.
Eğer kişi tüm bu güçlüklerin üstesinden gelirse ve onu engelleyen tüm bariyerleri kırarsa ve küçük şeyler onu yoldan ayırmazsa, o zaman, başka bir şeye değil, ama yalnız O’na bağlanmasının kabul edilmesini geri çevirmek için Yaradan ona büyük bir Klipot ve arabalar yollar. Bu, Yaradan onu güçlü bir elle reddediyor demektir.
Eğer Yaradan güçlü elini göstermezse, onu geri çevirmek zor olur, zira onun, başka bir şeye değil ama yalnız Yaradan’a bağlanmak için güçlü bir arzusu vardır.
Ancak Yaradan, arzusu o kadar güçlü olmayan birisini geri çevirmek istediği zaman, onu küçük bir şeyle yoldan ayırır. Dünyevi şeyler için büyük bir arzu verir, böylece kişi kutsal çalışmayı tamamen bırakır ve güçlü bir elle geri itilmesine gerek kalmaz.
Ancak zorlukların ve engellerin üstesinden gelen birisi kolayca değil, ama ancak güçlü bir elle geri çevrilir. Eğer kişi güçlü elin bile üstesinden gelirse ve ne olursa olsun Keduşa’nın yerinden uzaklaşmak istemezse ve gerçekten yalnız O’na tutunmak isterse ve geri çevrildiğini görür ise, o zaman kişi gazaba uğradığını söyler. Yoksa içeriye alınmış olacaktı. Ama Yaradan’ın gazabına uğramış olduğu için içeriye, Kral’ın sarayına kabul edilmemiştir, gerçekten O’nun ile bir olmak O’na bağlanmak için.
Böylece, kendi yerinden ayrılmayıp içeriye girmek istemesinden ve zorla içeriye girmesinden önce, bu kişinin gazaba uğradığı söylenemez. Aksine tüm reddedilmeler ve tüm geri çevrilmelerden sonra, hala kendi yerinden ayrılmadığı zaman, yani güçlü bir el ve taşkın bir gazap ona ifşa olduğu zaman, ancak bundan sonra “sizin üzerinizde Kral olacağım.” olur. Çünkü ancak büyük bir hamle ve büyük bir çaba ile Cennetin Krallığı ona ifşa olur ve o, Kral’ın sarayına kabul edilir.
17) Zohar, Bereşit Alef, 159
O seviyedeki Panim’in ölçüsü neyse Ahoraym’ın ölçüsü de odur. Ahoraym’ın damıtılması, Panim’in damıtılması için bir çağrı ve davettir. Bu nedenle, edindikleri Ahoraym’ın gizi ölçüsünde, edinecekleri ifşaatın ölçüsünü bildiler.
Rabbi Şimon, ona Rabbi Şimon diye değil de Şimon diye seslenildiğini duyduğunda, bunun anlamı çağıran Ahoraym’in damıtılması o kadar güçlüydü ki, bu onun tüm kademelerini kaybetmesine ve çarşıdaki Şimon gibi basit bir insan hâline gelmesine neden oldu demektir. Böylece çok yüksek bir Panim’in edinimine çağrıldığını ve davet aldığını anladı.
18) Rabaş, Makale 44, Yaşlılar Tarafından Yıkılış – İnşa Ediliş; Gençler Tarafından İnşa Ediliş – Yıkım
“Yaşlılar tarafından yıkılış – inşa ediliş; gençler tarafından inşa ediliş – yıkım” (Megillah 31b). Yaşlılar Yaradan çalışmasını yapmaya alışık olanlardır. Gençler çalışmalarının başında olanlardır. “Yıkılış” daha önce çalışmada yükseldikleri yerden iniş ya da düşüş demektir, yükseliş inşa etmek olarak değerlendirirler, yani yükselişi takdir ederler, ama “yıkılış” düşüşü hissettiklerindedir, bu Yaradan’ın gizlenmesinden gelir, Yaradan kendini onlardan gizler. Buna “yıkım,” denir. “Yaşlılar tarafından yıkılış,” sözünün anlamı şudur; Yaradan’ın onlara bir gizlenme verdiğini söylerler. Bu durumda onlar halen inşa etmektedirler, zira Yaradan’ın onlarla ilgilendiğine inanmaktadırlar ve bundan canlılık alırlar. Düşüş sırasında inanç önce belirgin ve açıktır; bu kişiye parlamadığı zaman, kişi bir dilemma ile karşı karşıya gelir: Ya “Ben kendim için hiçbir yarar beklemiyorum, aksine yukarıya memnuniyet vermek istiyorum, kendimin ne hissettiğine aldırmıyorum,” der ya da bunun tersini der.
19) Rabaş, Makale 6, Çalışmada İbrahim’in Sığır Çobanı ve Lot’un Sığır Çobanı Ne Demektir?
Her başlangıçta kişi, cennetin boyunduruğunu yeniden üstlenmelidir, dün Yaradan’a inancı olması yeterli değildir. Bu nedenle her defasında cennetin krallığını edinmek, yeni bir durum olarak kabul edilir, yani kişi cennetin krallığından boş olan bir yer alır ve onu cennetin krallığı ile doldurur. Böylece kişi şimdi daha önce var olmayan yeni bir şeyi açıklığa kavuşturmuştur, boş bir yeri almış ve onu cennetin krallığı ile doldurmuştur. Buna yeni bir kıvılcımı Keduşa’ya yükseltmek denir. Birçok yükselişler yoluyla, kişi, daima boş olan yerden Keduşa’ya kıvılcımlar yükseltir.
Böylece her inişle yeni bir başlangıç gelir ve yeni kıvılcımlar yükselir. Bu nedenle kişi inişte olduğunu gördüğü zaman, mücadeleden kaçmamaya dikkat etmelidir, ilerlemediğini görse bile. Aksine her defasında yeniden başlamaya gayret etmelidir. Bu nedenle kişi yükseldiği zaman, tekrar eski durumuna geri geldiğini söylememelidir. Yani çalışması ile hiçbir şey yapmamıştır, çünkü şimdi eski çalışmasına geri geldiğini düşünmektedir. Aksine kişi her defasında bunun yeni bir durum olduğuna ve bu duruma ait yeni kıvılcımlar yükselttiğine inanmalıdır.
20) Rabaş, Makale 6, Çalışmada, Kişi Gururu Ne Zaman Kullanmalıdır?
Kişi dikkat etmeli ve Yaradan’ın ona ihtimam gösterdiğine ve Kral’ın sarayına giden yolda kendisine rehberlik ettiğine inanmalıdır. Bu sebeple, Yaradan’ın ona ihtimam göstermesinden ve ayrıca inişler vermesinden mutlu olmalıdır. Bir başka deyişle, Yaradan’ın ona yükselişler verdiğine, anlayabildiği kadar inanmalıdır, zira kişi yükselişleri kendi kendine edindiğini kesinlikle söyleyemez, daha doğrusu Yaradan, onu daha yakına getirmiş ve bundan dolayı yükselişler vermiştir.
Benzer şekilde, düşüşleri de daha yakına getirmek istediği için, Yaradan’ın verdiğine inanmalıdır. Bu nedenle, kişi, yapabildiği her eylemi, sanki yükseliş koşulundaymış gibi yapmalıdır. Böylece, düşüş esnasında, kişinin bunun üstesinden gelmesine, aşağıdan uyandırma denir. Ve kişi, yaptığı her eylemle, bunun Yaradan’ın iradesi olduğuna ve bu sayede, kendisinin, daha büyük bir yakınlaştırmayla ödüllendirileceğine inanmalıdır. Böylece kişi, Yaradan’ın onu daha yakına getirdiğini, bizzat hissetmeye başlar.
21) Rabaş, Makale 289, Yaradan Erdemliye Karşı Titizdir
Kişinin çalışmanın lezzetini alması için Yaradan’ın verdiği darbe, kişi tarafından iyileştirilir, çünkü Yaradan’a hizmet etmenin başka bir yolu yoktur. Böylece, Yaradan’dan aldığı darbe onu iyileştirir, aksi takdirde ayrılıkta kalacaktır.
Bununla, bilgelerimizin söylediklerinin, Yaradan’ın darbeleriyle, O’nun (Mehilta BeŞalah) iyileştiğini anlıyoruz. Başka bir deyişle, bu şifadır – ona herhangi bir destek olmadan inançla çalışmak için bir yer verir. Ayrıca, bilgelerimizin şununla ne dediğini anlamalıyız, “Yaradan bir kararname çıkarır ve erdemli onu geçersiz kılar” (Moed Katan, 16). Bu, Yaradan’ın çalışmadan aldığı zevki ondan geri alan bir kararname yaptığı anlamına gelir ve çalışmadaki canlılığını birinden almaktan daha sert bir kararname yoktur. Ama erdemli bunu geçersiz kılar. Yani, eğer kişi herhangi bir canlılık ve zevke sahip olmaksızın çalışmak istediğini söylerse, o zaman bu kararname her halükarda iptal olur. Dahası, şimdi daha yüksek bir düzeye yükselir, çünkü şimdi saf bir inanç durumundadır ve kişisel bir çıkarı olmadığı görülür.
22) Rabaş, Makale 21, Ayın Kutsanması
Kişi en düşük durumda iken, cennet krallığının yükünü kabul etmelidir ve bu durumda dahi, bundan daha düşük bir şey olmadığını, yani kişinin tamamen mantık ötesinde, akıl ve hislerinden kesinlikle hiçbir destek almadığını söylemeliyiz, üzerine bir temel inşa etmek için. Bu durumda kişi, cennet ve yer arasında duruyormuş gibidir, tamamen desteksizdir, çünkü her şey mantık ötesindedir.
Böylece kişi, tamamen alçakta olduğu bu koşulu ona Yaradan’ın gönderdiğini söyler, çünkü Yaradan, cennetin krallığının boyunduruğunu, bu alçakgönüllülük durumunda almasını istemektedir. Böylece kişi bunu üstlenir, çünkü mantık ötesi inanır ki şu an içinde bulunduğu durum, kendisine Yaradan’dan gelmiştir, yani Yaratan’ın onun bu dünyada olası en düşük durumunu görmesini istiyor.
Her halükârda, her koşulda kişi Yaradan’a inandığını söylemelidir ve buna “koşulsuz teslimiyet” denir.
23) Rabaş, Makale 24, Sadaka ve Hediye Arasındaki Fark
Uzun bir süre boyunca çaba gösterip eksikliğinde bir tatmin görmemek, kişinin içine azap ve acı verir, çünkü çaba göstermiş ama ilerleme görememiştir. O zaman aklına birer birer düşünceler gelmeye başlar. Bazen bu bir çaresizlik kıvılcımıdır, bazen kişi güçlenir, ama kişi, bir kere daha bu durumundan düşer, bu böyle tekrarlanır. Nihayet gerçek eksiklik, kişinin içinde biçimlenir, bunu çıkış ve inişlerdeki çabası ile edinir. Bu çıkış ve inişler, Yaradan ile Dvekut bahşedilmediği için her defasında ona acı verir. Nihayet çabanın kabı yeteri kadar dolduğu zaman, buna Kli denir. Sonra, bunun dolumu Yaradan’dan gelir, zira şimdi bu gerçek bir Kli’dir.
Böylece şimdi kişi, senelerce çalışmasından sonra, geri çekildiğini görür, bu kasten böyle olur ki böylece Yaradan ile Dvekut’ta olmadığı için canı yanmasın. Ortaya çıkan şudur, her defasında, “gerçek eksiklik” denen Kli’yi oluşturmaya yakınlaştığını görmelidir. Şöyle ki, Katnut’unun (küçüklüğünün) ölçüsü ve Gadlut’unun (yetişkinlik) eksikliği, yalnız Yaradan’a memnuniyet vermek olan, Yaradan ile Dvekut denen dolumu almadığı için hissettiği acı ölçüsündedir. Eksiklik tamamlanmadan önce, tamamen dolu olmak için doldurulmak imkânsızdır.
24) Baal HaSulam, Şamati 13 – Nar
Bu, boşluk yücelikle, yani mantık ötesi ile dolu olmalı demektir ve bu gücü vermesini Yaradan’dan istemek anlamına gelir. Bu tüm bu boşluğun yaratılmış olduğu anlamına gelecektir, yani kişinin sadece Yaradan’ın Romemut’u ile doldurulmak amacıyla, boş olduğunu, hissetme durumuna gelmesi anlamındadır. Başka bir değişle, kişi mantık ötesi her şeyi alma durumundadır.
Ve bu “ve Yaradan böyle yaptı, insan Yaradan’ın huzurunda korkmalı,” sözünün anlamıdır. Bunun anlamı, kişiye bu boşluk hissi ona mantık ötesi inanç durumunu üstlenmeye ihtiyaç duyması amacıyla gelir. Ve bunun için Yaradan’ın yardımına ihtiyacımız vardır. Böylece o zaman, kişi Yaradan’dan mantık ötesine inanmak için kendisine güç vermesini istemelidir.
Ortaya çıkan şudur ki, tam da o zaman kişi Yaradan’dan yardım istemeye ihtiyaç duyar, çünkü dışsal onun zıt olanı algılamasına imkân verir. Dolayısıyla, kişinin Yaradan’ın ona yardım etmesini istemekten başka bir tesellisi kalmaz.
Bu konuda “Kişinin arzusu her gün kişinin hakkından gelir ve eğer Yaradan için değilse, kişi buna galip gelemez.” denir. Bu nedenle, bu koşul; kişinin, Yaradan’dan başka ona yardım edecek kimsenin olmadığını anlaması durumudur. Ve bu şudur: “Yaradan böyle yaptı, insan Yaradan’ın huzurunda korkmalı.” Korku meselesi inanç olarak anlaşılır ve ancak ondan sonra kişi Yaradan’ın onu kurtarmasına ihtiyaç duyar.
25) Rabaş, Makale 19, Firavun’a Gel 1 (1985)
Kişi, her zaman üstesinden gelmeli ve ümitsiz düşüncelerin aklına girmesine izin vermemelidir. Bilgelerimizin dediği üzere; “Keskin bir kılıç boynuna yerleştirildiği zaman bile, kişi kendisini merhametten esirgememelidir” ve gene yazıldığı üzere; “O beni katletse bile O’ndan ümidimi kesmeyeceğim.”
“Keskin bir kılıcın boynuna yerleştirilmesi” sözünü yorumlamalıyız; kişinin “kendi-sevgisi” denen günahı ensesine yerleştirilmiş ve ona, onun hükmü altında kalmanın imkânsız olduğunu göstererek, onu Keduşa’dan ayırsa bile, kişi gene de gördüğü resmin gerçek olduğunu söylemelidir.
Ancak “kişi kendisini merhametten esirgememelidir,” o zaman da Yaradan’ın ona merhamet edeceğine, yani ona ihsan etme niteliğini verebileceğine inanmalıdır. Şu gerçektir ki kişi kendi için alma koşulunun hükmünden kendi başına çıkamaz. Ancak Yaradan bakımından, Yaradan kişiye yardım ettiği zaman, tabi ki O kişiyi bundan çıkarabilir. Bu, şu yazılanın anlamıdır; “Ben Efendinim, senin Tanrınım, senin Tanrın olmak için seni Mısır topraklarından çıkardım.”
26) Rabaş, Makale 24, Çalışmada, “Meyvesini bu dünyada yiyip, özünü sonraki dünya için saklamak,” ne demektir?
Çalışmada, kişi istediğini elde etmesinin zor olduğunu gördüğü zaman, bu çalışmadan kaçar. Şöyle der, “Özel yetenekleri olan ve Yaradan’ın onlara ihsan etme arzusu verdiği insanlar olduğuna inanıyorum. Çünkü onlar benden daha yetenekliler. Ancak, diğerlerinden daha kötü nitelikleri olan benim gibi insanların buna layık olma şansı yok.” Bu nedenle mücadeleden kaçar ve genel halk gibi çalışmaya başlar. Yalnız, “çalışmadan kaçmak istiyorum ama gidecek bir yer yok, zira hiçbir şey beni tatmin etmez,” diyenler bu çalışmadan çıkmazlar. Çıkışları ve inişleri olmasına rağmen vaz geçmezler. Yazıldığı üzere, “Ve İsrail’in çocukları çalışıp çabalamaktan iç geçirdiler, ağladılar ve çabalayarak yakarışları Tanrı’ya yükseldi.” Başka bir deyişle, çabalamaktan yakardılar, zira Yaradan çalışmasında, Yaradan’larına memnuniyet ihsan edebilmek için çalışmakta ilerleyemiyorlardır. O zaman, Mısır’dan çıkmakla ödüllendirildiler. Çalışmada buna, “alma arzusunun kontrolünden çıkmak ve ihsan etme çalışmasına girmek,” denir.
27) Likutey Moharan, Madde 48
Kişi Yaradan’ın hizmetinde azimli olmalıdır… başına ne gelirse gelsin. Bunu iyi hatırlayın, zira, Yaradan’ın hizmetinin başlangıcında buna çok ihtiyacınız olacak. Çünkü kişinin yere serilse bile her seferinde çok azimli, çok güçlü ve çok cesur olması ve durduğu yeri koruması lazımdır. Tanrı korusun, kişi kendisini tamamen düşmekten korumalıdır, zira tüm bu düşüşler, inişler ve kafa karışıklıkları ve benzerleri, Keduşa’nın kapısından girmeden önce, tüm bunlardan geçmek gereklidir ve tüm gerçek erdemliler de bunlardan geçmişlerdir. Biliniz ki kişi çok dar bir köprüden geçmek zorundadır ve en önemli kural, asla bundan korkmamaktır.
28) Baal HaSulam, 8. Mektup
Derler ki bu dünyada olan her şeyin yüce bir amacı vardır ve buna “bir damla birleşme” denir. O çamur evlerin sakinleri tüm bu kötülüklerin toplamından, onlardan alınmış O’nun kibrinden geçtiklerinde, Yaratılışın doğası gereği sıkıca mühürlenmiş kalplerinin duvarlarında bir delik açılır ve bu damlanın kalplerine yerleşmesi için uygun hale gelirler. Sonra damgalanan bir şey gibi alt-üst olur ve açıkça bunun tersini, bütünlüğü tam olarak bu ölümcül kötülüklerin içinde algıladıklarını anlarlar. Oraya, sadece oraya Yaradan’ın kendisi tutunur ve orada O, onlara birleşme damlasını akıtır.