e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada, Mahsul Olgunken Kral Tarlasında Ayakta Durur, Ne Demektir?

Çalışmada, Mahsul Olgunken Kral Tarlasında Ayakta Durur, Ne Demektir?

Makale 10, 1990/91

Atalarımız şöyle der: “Hükümdar başında durdu”. “Bunu diğer nesillerde bulamayız. Kabalist Simon dedi ki, ‘Kral, ne sürülüyken ne de ekiliyken tarlasında durmaz ama mahsul olgunken durur.’ Bu tıpkı İbrahim’in sürmesi gibidir. Şöyle dendiği gibi, ‘Kalk, topraklar boyu yürü.’ İzak onu ekti, şöyle söylendiği gibi; ‘Ve İzak ekti.’ Yakup geldi ve o mahsulün olgunlaşmasıydı. Şöyle söylendiği gibi; ‘İnsan’ın kutsallığı, ilk meyveleri Hükümdar için’ onun başında durdu.”

Çalışmada bunun bize ne öğrettiğini anlamalıyız. “Tarla” nedir, “mahsul olgunken” ne demektir ve tarlasının üzerinde duran Kral alegorisi nedir? Bilinir ki, çalışmamız özellikle “inanç” denilen cennetin krallığı üzerinedir. Atalarımız bununla ilgili olarak şöyle der: “Habakkuk geldi ve onları birin üzerinde buldu: ‘Bir erdemli inancıyla yaşar.’” İnanç demek, Yaradan’ın dünyayı iyilikseverlikle yönettiğine inanma gerekliliği demektir.

Kişi henüz bu hisse sahip olmasa da, inanmalı ve iyiliğin nasıl ifşa olduğunu göremediğini söylemelidir, mantık ötesi inanmalıdır ki, gözlerinin önündeki iyiliği göremiyor ve bunu kendini sevme hükmünden çıkmadığı sürece de göremeyecek. Bu böyledir çünkü alma kaplarında Tzimtzum (kısıtlama) vardır, bu nedenle form eşitsizliğine bağlı olarak ışık orada parlamaz.

Bu sebeple kişi gerçeği göremez. Bunun böyle olduğuna inanmalıdır. Kolektifin çalışmasında ödül ve ceza aşamaları çok belirgin değildir fakat bireysel çalışmada, yani kişi tüm eylemlerinin ihsan etme amacında olduğu dereceyi başarmaya çabaladığında ve verenin derecesine ulaşmak için kendini zorlamaya başladığında, o zaman çalışmanın tüm temeli Yaradan’ın büyüklüğü üzerine kurulmalıdır. Bununla ilgili Zohar’da şöyle yazar: “Kişi O’ndan korkmalıdır çünkü O büyüktür ve yönetir” ve sonra Yaradan’ın dünyayı iyilikle yönettiği inancı üzerinde çalışmaya başlar.

Ve sonra yükseliş ve düşüş aşamaları başlar. Diğer bir deyişle, bazen ödül alır ve Yaradan’ın iyiliksever olduğuna inanır ve yüceliği sebebiyle O’nu sever. Bu kişiye ödül ve ceza inancında büyük çaba harcaması vasıtasıyla gelir. Bu demektir ki, kişi inançla mantık ötesi çalışırsa, ödüllendirilir ve ödülü Yaradan’ın ona olan sevgisini hissetmesidir. Ceza ise özellikle mantık dâhilinde giderse, Yaradan’ın sevgisinden uzaklaşırsa gelir.

Daha da kötüsü bazen pek çok defa Yaradan’a dua ettiği ve O, dualarına cevap vermediği için Yaradan ile ilgili şikâyeti olduğundan, Yaradan’dan nefret eder. Ve burada kişi düşüş ve yükseliş aşamasına gelir. Ancak, eğer kişi bunun üstesinden gelip, mantık ötesi ilerler ve şunu söylerse, “Onların gözleri var ama görmüyorlar,” geçici olarak ödüllendirilir ve Yaradan’a kendini yakın hisseder.

Bununla ilgili “On Sefirot Çalışmasına Giriş” kitabında şöyle yazar: “Bilmeliyiz ki, kişi yüzün gizliliğinin İlahi Yönetimi altında olduğunda bile üst nitelikler etkili olur. Ödül ve ceza inancının büyük çabası karşılığında Yaradan’ın yüce ışığı onlara görünür. Bazen, O’nun yüzünün ifşasının derecesiyle ödüllendirilirler fakat sorun şudur ki, sürekli olarak aynı derecede kalamazlar çünkü bu derecelerdeki süreklilikleri sadece korkunun tövbesi vasıtasıyla mümkündür.”

Öyle anlaşılıyor ki, çalışmanın sonucuna ulaşmadan önce çalışma düzeninde, Âdem (insanoğlu) için üç dönem vardır. Atalarımız bununla ilgili şöyle der: “Kişinin üç ortağı vardır; Yaradan, babası ve annesi. Babası beyazı; annesi kırmızıyı verir ve Yaradan onun içine bir öz ve ruh (sırasıyla Ruah ve Neşama) verir.” Bunu çalışmada üç çizgiyle; Hesed (lütuf), Din (yargı) ve Rahamim(merhamet) olarak öğreniriz.

Önceki makalelerde söylediğimiz gibi, kişinin yürüyebilmesi için iki bacağa ihtiyacı vardır: sol ve sağ. Bunlar tıpkı üçüncüsü gelip bir cümle oluşturana kadar birbirini reddeden iki kelime gibidir. Bu nedenle iki çizgi nihai çizgiyi meydana getirir.

Bununla çalışmada sürmek, ekmek ve ürünün olgunlaşmasının ne demek olduğunu yorumlayabiliriz. Sağ çizgi sürmektir. Bu insanın ihsan etme çalışmasına dâhil olmak istemesinin çalışmasıdır. İnsan, sadece kendisiyle ilgilenir. Ve kendisi için almanın üzerinde ıslah olduğundan, Yaradan ile form eşitsizliğinin utancından kaçmak için -O’nda gördüğümüz şey, sadece yarattıklarına ihsan etmek ve hiçbir şekilde kendisi için almamak olduğu için- gizlilik ve Tzimtzum (kısıtlama) vardır ve bu nedenle yaratılanlar, O’nun yaratıklarına vermek istediği haz ve mutluluğu alamazlar.

Bu, insanın alma kaplarını sadece ihsan edebilmek için ıslah etmesidir. Diğer bir deyişle insan içindeki alma arzusunu ters yüz etmeli ve onun yerine ihsan etme arzusu edinmelidir. Bu demektir ki, önceden onun için önemli olan şey -alma arzusu- şimdi önemsiz hâle gelecek. Onu kullanmayı istemeyecek, bunun tersine bir zaman önce onun için en az öneme sahip olan ve kullanmak istemediği ihsan etme amacı önemli olacaktır. Bu demektir ki, şimdi ihsan etmek onun için önemli ve sadece ihsan etme arzusunu kullanmak istiyor.

Toprak alt üst olduğunda, yukarıda olan aşağıya, aşağıda olan yukarıya geldiğinde, buna “sürmek” denir. Buna “sağ çizgi”, İbrahim, Hesed denir. Diğer bir deyişle şimdi sadece “ihsan etme arzusu” denilen Hesed’e ve “bütünlük” denilen sağ çizgiye bağlanmak istemektedir. Dolayısıyla, kişi henüz Hesed’i yerine getiremediğini görüyor olmasına rağmen, Hesed denilen ihsanla ödüllendirildiğini hâyâl etmeli ve onu ödüllendirdiği için Yaradan’a şükretmelidir.

Tüm bunlar mantık ötesidir. İçinde bulunduğu durumu düşünse dahi, mantık ötesinde aksini görecektir. Bu demektir ki, ihsan etme arzusuyla ödüllendirilmiş olduğunu hâyâl etmelidir.

Aynı zamanda kendini küçültmeli ve şöyle demelidir: “Yaradan bana maneviyatta bir şeyler yapabilme arzusu ve düşüncesi verdiği ve beni O’na hizmet etmekle ödüllendirdiği, yani O’nun için bir şeyler yapabildiğim için mutluyum ve müteşekkirim.” Ve bununla mutludur çünkü görür ki Yaradan diğerlerine O’na hizmet etme şansı vermedi. Bu nedenle mutludur. Şimdi mantık ötesi Yaradan’ın dünyayı iyilikseverlikle yönettiğine inandığı ve bu nedenle Yaradan’a sevgisini gösterebildiği için mutlu olduğundan, bu “bütünlük” olarak kabul edilir.

Ancak, aynı zamanda kişi öbür bacağıyla, solla da yürümek zorundadır, yani eylemlerini eleştirmelidir. Gerçeği görme, ihsan etme amacına sahip olmak için ne kadar çaba harcadığını görmek arzusuna sahip olmalıdır. Kendisi için değil, sadece Yaradan için çalışmanın iyi olduğunu gerçekten anlar mı?

Bu aşamada, farklı bakar: Gerçekten bütün bir insan olduğunu düşündüğü sağ çizgide yürürken, şimdi tüm eylemlerini sol çizgiye döndürdüğünde görür ki ihsan etme amacından başka bir şeyi yok.

Buna “ekmek” denir. Örneğin, kişi iyi buğday tohumları alıp, onları toprağa ektiğinde eğer karşısında toprak işinden anlamayan birisi varsa ona deliymiş gibi bakar. Benzer şekilde, burada da, kişi bunun için Yaradan’a şükrettiği bütünlük içeren iyi aşamaları edindiğinde, şimdi onları iptal eder. Bu tıpkı iyi buğday tohumu alan ve sonra onları toprağa eken bir insanın durumu gibidir.

Fakat gerçekte, kişi tek ayakla yürüyemez. Bu iki ayak birbirini reddeden iki kelime gibidir. Bu nedenle sol olan İzak, tohumunu ekiyor olarak kabul edilir. Atalarımız bununla ilgili şöyle der: “Kişi daima solla reddeder ve sağla çeker.” Bunu şöyle açıklarız, kişi Yaradan’a yakın olduğunu hissettiğinde buna “sağla çekmek” denir. “Solla reddetmek” demek, eleştirdiğinde görür ki ihsan etme çalışmasından uzaklaştırılıyor. Atalarımız gelip bize der ki: tek bacakla yürüyemeyeceğinden, iki şeye ihtiyacı vardır: sağ ve sol. Bu “ekmek” denilen İzak olarak kabul edilir.

Hesed, “sağ”, bütünlük denilen İbrahim’e “beyazlık” denir, tıpkı yukarıda kişinin üç ortağı olduğunu söylediğimiz gibi -babası, annesi ve Yaradan. Babası ilk idraktir- ilk çizgi, Hesed, bütünlüğü belirtir. Bütünlük “beyaz” demektir. Şöyle yazıldığı gibi, “Günahların kırmızı olsa bile, kar gibi beyaz olacak.” Yaradan’a yaklaştığını hissettiğinde buna “sağ çeker” denir.

“Ve annesi kırmızıyı verir.” Kırmızı, ihsan çalışmasından tamamen uzak olduğunu gördüğü eksikliği, Nukva’yı işaret eder. Bu nedenle, yükseliş ve düşüş aşamalarından geçer. Bu kısmi inanç olarak adlandırılır, On Sefirot Çalışmasına Giriş kitabında pek çok düşüş yaşadığı ve düşüş sırasında inanç eksikliği içinde olduğu yazılır.

Ancak, kişi “ikinci çizgi” denilen sol çizgide fazla zaman geçirmemelidir çünkü burada uzaklık aşamasındadır. Çoğunlukla kişinin çalışması bütünlük aşamasında olmalıdır. Buna “ayın yenilenmesi” denir. Bu demektir ki, kişi sürekli olarak içindeki beyazı, sağ çizgiyi yenilemelidir.

Fakat düşüş sırasında inanç ondan ayrılır ve bazen bilinçsiz kalır tıpkı düştüğünün farkında olmadan bir kamyonun altına düşen ve yaralanan bir insan gibi. Buradaki ders şudur; kişi yükünün altında kalır. Şöyle yazıldığı gibi: “Eşeğinin yükü altında yatan sen” çünkü mantık ötesi gidemediği için mantık ötesi gitme çalışması onun için tahammül edilmez bir yük olur. Dolayısıyla eğer bununla ilgili olarak kafası karışırsa, hemen kamyonun altına düşer. Buna “yol kazasında yaralanmak” denir. Bu nedenle kişi daima dikkâtli olmalı ve sağda kalmalıdır.

Öyle anlaşılıyor ki, sol çizgide yürüyen kişinin ıslahı düşüşü bekleyememesi nedeniyledir, sonra yukarıdan bir uyandırılış gelene kadar burada bekler. Bunun karşılığında solu kendine çeker, sonra görür ki düşüş aşamasındayken ne ihsan etme amacıyla çalışmak için, ne de kendi faydasına çalışmak için en ufak bir arzusu yok. Sonra duaya gelir.

Bu tıpkı Baal HaSulam’ın “Şafağı ben uyandırırım, şafak beni uyandırmaz” diyen Davud ile ilgili söyledikleri gibidir. Bu demektir ki Kral Davud “siyah” denilen şafağı beklemez, yani karanlığın onu uyandırmasını beklemez. Onun yerine, o karanlığı uyandırır. Yüzünün onu aydınlatması için Yaradan’a dua eder ve dolayısıyla karanlığa hazırlık yapmak için zaman kazanır ve sonrasında onu ıslah etmek kolaylaşır.

Yukarıda bahsedilen iki çizgi -sağ ve sol- üçüncü bir çizgiyi, orta çizgiyi yaratır. Bu tıpkı atalarımızın söylediği gibidir: “Ve Yaradan özü ve ruhu içine verir.” Bu nedenle kişi iki çizgideki çalışmasını tamamladığında, içindeki tüm kötülük ifşa olur. Bu böyle olur çünkü iki çizgi birbirini reddeden iki kelime gibidir. Kişi düşüş ve çıkışların sonu olmadığını görür ve ihsan etme arzusunu edinmesine yardım etmesi için Yaradan’a içten bir duayla gelir.

Yaradan ona yardım ettiğinde, zaten ihsan etme kaplarını edindiğinden tam ve sürekli bir inançla ödüllendirilir. İhsan etme kaplarını edinmeden önce düşüşler sırasında inancını kaybettiğinden, bu sırada sürekli bir inanç içinde olması ve Yaradan’a inanması imkânsızdır.

Şöyle açıklanmıştır, “Alma kaplarını yaratılış amacının tersine kullandığımızdan, İlahi Yönetim’in eylemlerini kötülük, bize karşı olarak hissederiz. Bu nedenle kişi kötü hissettiğinde, O’nun İlahi Yönetimi’ne ters düşer ve Yaradan ondan gizlenir.

Bu nedenle, kişi ihsan etme kaplarıyla ödüllendirilmeden önce, sürekli bir inanca sahip değildir. Ancak, kişi ihsan etme arzusuyla ödüllendirildiğinde -tüm kötülüğün ifşa olduğu iki çizgi arasındaki çalışma- sadece Yaradan’ın ona yardım edeceği sonucuna ulaşır.

Bu çalışma için çabalar ve mücadeleden kaçmaz, sonra “Yaradan öz ve ruh verir” denilen orta çizgiyle ödüllendirilir. Buna “Yüzün ifşası” denir. Şöyle yazıldığı gibi, “Ahmaklığa geri dönmeyeceğini doğrulayacak olan gizemleri O bildiğinde, orada nasıl tövbe olur?

Bununla bize sorulanı anlayabiliriz, “Çalışmada şu yazılan ne demektir, ‘Yakup geldi ve o mahsulün olgunlaşmasıdır,’ şöyle denildiği gibi, ‘İnsan’ın kutsallığı, ilk meyveleri, Hükümdar içindir,’ Yakup onun üzerinde durur.” Atalarımızın bununla ilgili bir alegorisi vardır, “Kral, mahsul olgun olmadıkça tarlasında durmaz.”

Tarlasında duran kralın insanı temsil ettiğini açıklamalıyız. İnsan Malhut’tan yayılır ve Malhut’a “tarla” denir. Ve insan “Hükümdarın kutsadığı tarla” aşamasına gelmelidir. Bu yukarıda bahsedilen iki çizgi -İbrahim’in sürmesi ve İzak’ın ekmesi- çalışmasıyla yapılır.

Ve sonrasında çalışmada Yakup -mahsul- ödülünü edindiği zaman, “Mahsul olgun olduğunda” anlayışına gelir. Bu tıpkı yukarıda söylediğimiz gibidir, Yaradan yardımıyla ödüllendirildikten sonra, Yaradan ona “yüzün ifşası” denilen ruhu verdiğinde, bu Yaradan’ın onun üzerinde sürekli durduğunun işaretidir, yani kişi sürekli inançla ödüllendirilir. “Ve Hükümdar üzerinde durdu,” yazılmasının anlamı budur. Diğer bir deyişle, kişi Yakup denilen orta çizgi derecesine ulaştığında, Yaradan onun üzerindedir. Tıpkı yukarıdaki alegoride söylenildiği gibi, kral mahsul olgunlaştığında tarlasının üzerinde durur.

On Sefirot Çalışmasına Giriş kitabında şöyle yazılmıştır: “Yaradan, kişinin çabasını tamamladığını ve Yaradan inancı seçimini güçlendirmede yapması gereken her şeyi bitirdiğini gördüğünde, ona yardım eder. Sonra, kişi açık İlahi Yönetimi’ni yani yüzün ifşasını edinir. Sonra, tam bir tövbeyle ödüllendirilir.

On Sefirot Çalışmasına Giriş kitabında şöyle yazılmıştır: “Gerçekte, kişi ödül ve cezanın edinimiyle ödüllendirilmeden yani yüzün ifşasından önce, bir daha günah işlemeyeceğinden kesinlikle emin olamaz. Yaradan perspektifinden bakıldığında, yüzün ifşasına ‘tanıklık,’ denir, …bu bir daha günah işlemeyeceğinin garantisidir. Bu demektir ki, bu anda sürekli inançla ödüllendirilir.

Şimdi şu yazılanı açıklayabiliriz, “Hükümdar yaşar ve Benim Kayam kutsanır.” “Ruhum Hükümdar’da yüceltilmiş olur.” Burada “Hükümdar yaşar” denmesinin anlamını anlamalıyız. Bu ne çeşit bir Yaradan övgüsüdür? Çalışmada “Yaşar” denmesini açıklamalıyız. “Hükümdar yaşar” denilen Kimdir? Yaradan’a, O’nun dünyayı iyilikseverlikle yönettiğine inanan kişidir. Bu kişiye “Yaşar” denir.

“Benim Kayam kutsanır,” Yaradan’ın yarattıklarına iyilik yapma arzusunun inancını Yaradan’dan alan kişidir. Bu insan kendi başına mantık ötesi inancı üzerine alamayacağından, ona inanç verdiği için Yaradan’ı kutsar çünkü bu Tanrı’nın bir hediyesidir.

Ayrıca “Ruhum Hükümdar’da yüceltilmiş olacak,” sözünü açıklamalıyız. “Hükümdar’da” demek Yaradan onu kendine yaklaştırıyor demektir. Bunun için, ruhu yüceltilir, yani insanın ruhu Yaradan’a onu kendine yaklaştırdığı için minnettardır. Buna “Yaradan özü ve ruhu verir” denir. Kendi gücüyle kişi bunu başaramayabilir. Bir inancı olduğu için Yaradan’a şükreder. Yaradan’a ona verdikleri için şükreder. Aynı zamanda Yaradan’a “orta çizgi” denir, yukarıda söylediğimiz gibi sadece diğer iki çizgiyle çalışarak kişi Yaradan’ın verdiği öz ve ruhla ödüllendirilir.

Bu nedenle, alma kaplarının hükmünden çıkmada sadece Yaradan yardım eder. Dolayısıyla, düşüş sırasında kişi alma arzusuyla tartışmamalıdır, alma arzusunun kendisinden ayrılıp, ihsan etme için yer açılması için yakarması onun için iyi olacaktır. Kişi bilmelidir ki, beden asla bununla hemfikir olmaz, bu onun için boşuna bir konuşmadır.

Bu nedenle Yaradan onu iptal etme gücüne sahip olduğundan, sadece Yaradan’a yakarır. Diğer bir deyişle beden asla hemfikir olmaz, bu nedenle bedenle tartışmak anlamsızdır fakat kişi Yaradan için bir şeyler yapmayı istediğinde, alma arzusunun üstesinden gelebilmek için Yaradan’a dua etmelidir.

Yukarıda söylenenlerle şu söyleneni yorumlayabiliriz: “Kadınla yapılan konuşmayı uzatma.” Bu, erkeğin kadınıyla ilgili olarak söylenmiştir. Dostunun kadınıyla da bu böyledir. Çalışmada sözlü anlam temel olsa da, şunu söyleyebiliriz ki kadın ve erkek bir bedenin içindedir. Erkeğin karısına “dişi” denilen “alma arzusu” denir ki o daima almak ister.

Bu nedenle bazen, kişi “eril”, erkek denilen ihsan etme amacıyla bir şeyler yapmak istediğinde, alma arzusu direnir ve bunun için erkek, ihsan etme çalışmasının daha iyi olacağını anlaması için alma arzusuyla tartışmak ister, atalarımız bununla ilgili boşa konuşmak der. Şöyle söylerler, “Onun kendi karısıyla ilgili olarak,” yani içindeki alma arzusuyla. “Bu daha da fazla dostunun kadınıyla ilgilidir,” yani sadece Yaradan insanın kendisi için alma arzusunun hükmünden çıkmasına yardım ettiğinden, dostunun alma arzusuyla tartışmak, yani onlarla tartışıp, her şeyi ihsan etme amacıyla yapmanın daha iyi olduğunu görmelerini sağlamak- boşunadır.

Dolayısıyla, böyle insanlar -eylemlerinin ihsan etme amacında olduğu aşamaya ulaşan yolda yürümeyi isteyenler- ihsan etme çalışmasına bağlanmadıkları için dostlarına sitem etmemelidirler. Bu böyledir çünkü insanın dostlarının alma arzusunu ıslah etme gücü yoktur. Gerçekte kişinin ihsan etme amacıyla yaptığı her şey sadece Yaradan’ın gücüyle gerçekleşir. Bu nedenle, dosta sitem etmek yasaklanmıştır.

 

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,087