Birinci Kısıtlama, Perde ve Partsuf
1. Erdemliliğin ışığı, yaratılan varlığı yani Alma Arzusunu tümüyle doldurduktan sonra, bu alma arzusuna kendi niyetini iletir; “Verme Arzusu”. Dolayısıyla birinci aşamada ilk arzusundan yani alma arzusundan dönüşerek verme arzusuna döner.
2. Dördüncü aşamanın başlangıcından sonra ve Or Hohma (Bilgelik Işığı) ile dolduktan sonra, ışık arzunun içindeyken verme arzusuyla hareket etmesini sağladı. Neden Or Hohma arzuya verme isteğini iletiyor? Çünkü, alıcı sadece ışıktan değil aynı zamanda verenin arzusundan da haz duymaktadır.
3. Yaradan bunu hissetmeyen bir Kli (Kap-Arzu-Ruh) yaratabilirdi. Yaradan verendi, ancak alıcı sadece aldığı hediyeden haz duyardı. Dolayısıyla dünyamızda da alma arzusu gelişmemiş insanlar görebiliriz: Çocuklar, akli dengesi bozuk insanlar ve ilkel insanlar. Bir çocuk büyüdükçe aldığı hediyelerden utanç duymaya başlar.
4. Yetişkin bir insanda, bu his öyle gelişmiştir ki utanç duygusu hissetmektense dünyadaki başka en büyük acıyı buna tercih eder. Ve Yaradan bizi özellikle bu defoyla yarattı, böylelikle bu duyguyla doğamızı aşabilelim diye, yani alma arzumuzu. Utancı yaşayabilmek için yani alma davranışından acı duyabilmek için öncelikle aldığımızı anlamamız gerekir.
5. Bu sadece Yaradan’ın varlığını hissedebilirsek olur: Eğer ben ev sahibini hissetmezsem almaktan utanmam, ama onu önümde görürsem o zaman utanç duyarım, almam mümkün olmaz, onunla bir şekilde ilişkim olması gerekir. Belki ona karşılık olarak bir şey vermem gerekir, dolayısıyla ondan artık almayarak, ona karşılığında bir şeyler vererek değiş tokuş yapmış oluruz.
6. Yaradan’ı hissetmek Malhut’ta öyle büyük şiddetle acı uyandırır ki Malhut ışığı almaktan vazgeçer ve bu duruma Tsimtsum (kısıtlama) denir. Bu kısıtlamanın ilk tecrübesidir ve bu yüzden birinci kısıtlama denir. Malhut ışığı almayı durdurmuştur ve böylelikle artık alıcı olma konumunda değildir.
7. Ancak bu yeterli değildir. Yani Malhut’un üst ışık gibi davranıp ihsan edip haz vermesi yetersizdir. Yaradan’ın ışığı Malhut’a mutluluk verir ancak Malhut ışığı almayı reddetmiştir ve dolayısıyla Yaradan’dan haz duymamaktadır ve Yaradan’ın arzusunu yerine getirmemektedir.
8. Aslında bunun tersi gerçektir. Yaradan’ın arzusu yaratılan varlığa mutluluk vermektir ve Malhut Yaradan’ın arzusunu yerine getirmediğinde Yaradan’a mutluluk vermemektedir.
9. Dolayısıyla Malhut Yaradan gibi olmadığından yani Yaradan’a haz vermediğinden Yaradan’a benzememektedir. Yaradan’ın Malhut’u yaratmaktaki amacı Malhut’un mutluluğu hissetmesidir. Yaratılışın düşüncesi ve niyeti mutlak ve sabittir, dolayısıyla Yaradan Malhut’un ışığı alması için onu teşvik etmektedir.
10. Malhut kısıtlamanın kendi açısından yeterli olmadığını hisseder. Ancak yaratılan varlık alma arzusuyla oluşturulduğundan Yaradan’a nasıl geri verebilir? Malhut eğer ışığı alır ve bundan Yaradan’a haz vermek niyetiyle bir fayda sağlarsa, -çünkü bu Yaradan’ın arzusu ve Malhut’un arzusu değil- Malhut’un alma arzusu verme arzusuna benzer: Mutluluğu verenin mutluluğu için kabul edersem almak davranışını vermek davranışına çevirebilirim.
11. Eğer Malhut tüm ışığı alırsa yani Yaradan’ın vermek istediği tüm mutluluğu, bu Malhut’un Yaradan’a verdiği her şeyi aldığı kadar geri vermesi olur. Bu tür bir almaya almak denmez ama sanki Malhut vermek için davranmaktadır.
12. Bizim Dünyamızda da buna paralel bir örnek vardır, misafirliğe gelen bir kişiyle ev sahibi. Ev sahibi misafirini bir ziyafetle onurlandırır, onun için arzuladığı tüm yemekleri doğru miktarlarda hazırlar (zira mutluluk ışığı öyle bir kap yarattı ki kalite ve miktar oranı alacağı mutluluğa eşdeğerdedir) misafir çok yemeyi arzulasa da ev sahibinin varlığı içinde bir utanç uyandırır, çünkü kendisini alıcı olarak hissetmektedir ve bu histen dolayı alamamaktadır.
13. Ancak ev sahibi, rica edip yemesi konusunda ısrar ettikten sonra, misafire sanki reddetmek ayıp olurmuş gibi gelir ve yemenin ev sahibini mutlu edeceğini düşünür. Bu koşulda misafir veren, ev sahibi de alan konumuna gelir.
14. Kabala sadece arzudan, hazdan ve Kabalistlerin anlattığı dilde ikisinin ilişkisinden bahseder: Alma arzusu (Kap-misafir) kendisine gelen ve girmek isteyen ışığı (Haz-Mutluluk) hisseder. Kap ışığı geri iter ve kaynağına geri gönderir (misafir ev sahibinden yemeği almayı reddeder.) Bu hazzı yada mutluluğu geri iten güce Perde (Masah) denir.
15. Mutluluğu geri itme gücünün yardımıyla Kli kendisiyle mücadele edip alma arzusunu aşabilir. Bu bize Kli’nin ışığı reddetmesi gibi gelebilir, elbette kendi alma arzusunu reddetmektedir ve kendisinin o arzuya güvenmesine izin vermemektedir. Bir Kli Yaratan’a ışığı geri gönderme imkânına sahip değildir, ama bunun yerine Kli’de Yaratan’a bir haz verme arzusu oluşmaktadır. Bu niyete Or Hozer (geri yansıyan ışık) denir. Işık mutluluğun yaşanmasıdır. Or Yaşar (direkt ışık) Yaratan’ın yaratılan varlıklara ihsan etmek istediği mutluluklardır.
16. Kli ışığı kendi rızası için almayacağına emin olduktan sonra, Or Hozer’in yardımıyla (Yaratan’a vermek istediği hazzın boyutu kadar); ne kadar Or Yaşar alabileceğini ve bunu Yaratan’ın rızası için yapabileceğini tayin eder.
17. Işık Yaratan’dan direkt olarak gelir ve bu yüzden de “Direkt Işık” denir. Kli’nin kendisini sarmasını istemektedir, ancak Kli’ye girememektedir çünkü Perde ışığı bloke etmektedir. Dolayısıyla Perde ışığı geri çevirir ve geri dönmesine neden olur. Almak için almayı reddeder. Bu durumda Kli, birinci kısıtlamanın koşulunu yerine getirir; kendi rızası için almama koşulu.
18. Kli, bir daha asla kendi rızası için alma arzusunu kullanmayacağından emin olunca, Yaratan’ın rızası için ne kadar alabileceğine dair bir hesap yapar. Bu hesaplama Perde’nin yardımıyla yapılır. Hesaplamanın yapıldığı yere Peh (ağız) denir. Perde’nin olduğu yer Peh’tir. Işığı almadan önceki tüm tecrübeler ve kararlar Kli’nin Roş (kafa) denilen yerinde yapılır. Burada ışığı potansiyel olarak aldığımız varsayılır.
19. Kli’nin Roş’unda verilen karardan sonra, Kli ışığı içine alır. Kli’nin ışığı içine aldığı yere Toh (iç kısım) denir. Kli’nin Toh kısmındaki yerinde, Or Hohma Yaratan’a haz verme şeklinde alınır. Bu ışık Or Hozer tarafından sarılmaktadır; Yaratan’ın rızası için olan niyetle. Ancak Kli tüm Or Yaşar’ı alacak kapasiteye sahip değildir, sadece küçük bir kısmını alabilir. Masah tüm ışığı kabul edecek güçte olmadığından Sof kısmına ışık gelmez, Kli’nin ışık girmeyen bu kısmına Sof denir. Roş, Toh ve Sof kısımları beraber bir Partzuf (Yüz, Surat) oluşturur. Partzuf’ta ışığı almanın durduğu yere Tabur (göbek) denir.
20. Partzuf’un içine alınan ışığa Or Pinimi (içte yansıyan ışık) denir. Kli’nin dışında kalan ışığa Or Makif (saran ışık) denir. Or Yaşar, Perde vasıtasıyla Or Pinimi ve Or Makif olarak ikiye ayrılır. Her Partzuf’ta bir Roş (kafa) bir de Guf (beden) bulunur. Beden iç ve uç kısımlarına ayrılır. Malkut, beş bölüm barındırır. Perde her bölümde ne kadar alınacağını tayin eder ve dolayısıyla her bölüm alan kısım ve almayan kısım olarak da bölünür. Dolayısıyla iç kısımda beş bölüm ve uç kısımda da beş bölüm vardır.
21. Özet: Kli’yi mükemmelleştirmek için ışık Kli’ye Yaradan’ın arzusunuz verir. Eksikliğini taşıdığımız şey bu; ışığın gelip bizi ıslah etmesi ve mükemmelleştirmesi. Böylelikle yaradan gibi olmayı arzulayabiliriz. Kabala çalışmak insanı ıslah eden Or Makif’i uyandırır.