e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Topluluk On Kişiden Az Olmaz

Makale No. 28, Tav-Shin-Mem-Vav, 1985-86

Zohar, Nasso’da (madde 105) yazılmıştır: “Rabbi Elazar, ‘Geldim ama neden hiç adam yok?’ diye başladı. İsrail, Yaradan tarafından, nasıl da sevilir; nerede olurlarsa olsunlar, Yaradan, onların arasındadır. ‘Ve bırakın bana bir tapınak yapsınlar ve Ben onların arasında yaşayacağım.’ Dünyadaki tüm sinagoglara, ‘Tapınak’ denir. ‘Ve ben onların arasında yaşayacağım’, çünkü ilk olarak sinagoga Şehina (Kutsallık) gelir. Sinagogta ilk olanların arasında olanlara ne mutlu, çünkü tamamlanması gereken, yani on kişiden az olmayan topluluk, onlarla tamamlanır. Ayrıca, onlu hep birden Sinagogda olmalıdır, birer birer gelmemelidir, zira tüm onlu, içinde Şehina’nın ikamet ettiği bir bedenin organları gibidir, Yaradan’ın insanı bir kerede yaratıp, tüm organlarını bir araya getirdiği gibi. Yazıldığı üzere, ‘O sizi yaptı ve yarattı.’”

Yukarıdaki sözleri anlamalıyız:

1) Neden ‘İsrail nerede olursa olsun, Yaradan onların arasındadır’ diyor? Bu, özel bir yere ihtiyaç olmadığı anlamına gelir. Daha sonra özellikle sinagog anlamında der ki ‘Ve bırakın bana bir tapınak yapsınlar ve ben onların arasında yaşayacağım.’

2) ‘Ve bırakın bana bir tapınak yapsınlar ve ben onların arasında yaşayacağım’ sözleri, öncelikle bazı hazırlıklar yapılması gerektiği anlamına gelir; yani ‘Tapınağı yapmak’ ve sonra ‘Yaşayacağım,’  başka türlü değil.

3) ‘Geldim ama neden hiç adam yok?’ diye sorduğu soru nedir? Şayet ilk olarak Şehina’nın sinagoga geldiğini söylüyorsanız, elbette orada henüz kimse olmayacaktır.

4) Şu dediğini anlamak zordur, ‘Onlu, hep birden sinagogda olmalıdır ve birer birer gelmemelidir.’ Sinagoga gelen herkesin, on adam toplanana kadar dışarıda bekleyip, sonra hepsinin bir anda içeri gireceği söylenebilir mi? Böyle bir şeyi hiç görmedik. Öyleyse, ‘birer birer gelmemeliler’ sözleri ne anlama geliyor?

Yukarıdakileri anlamak için, ‘ödül kazanmak için değil’ denen ihsan etme koşulundaki çalışma düzeninin, nasıl olacağını açıklayacağız. Öncelikle, ‘veren’ ve ‘alan’ olan, iki şeyi hatırlamalıyız. Bu, O’nun, yarattıklarına iyilik yapma arzusundan gelir, bu nedenle, O, vermek istediği haz ve memnuniyeti almaları için yaratılanları yarattı. Yaradan’ın yarattığı, Kli adı verilen bu alıcıya, ‘haz ve keyif alma arzusu’ denir. Bundan, duyduğu arzunun ölçüsünde haz alabilir. Yani, keyif aldığımız Kli’ye, ‘arzu, özlem’ denir.

Bu Kelim’i, Yaradan’a atfederiz. Yani, başlangıçta Yaradan’dan aldığımız bu Kli’ye, Malhut ya da Behina Dalet denir; bu, haz ve keyif almak için duyulan özlemdir. Buna, Ohr Yaşar’ın (Direkt ışık) Kli’si denir. Bu, Tzimtzum’dan (kısıtlama) önce kullanılan Kli’dir ve buna Malhut-de- Eyn-Sof denir.

Daha sonra utanç ekmeğini önlemek için ıslah vardır; çünkü Yaradan’ın yarattığı bu doğada bir kural vardır; dal köküne benzemek ister. Neden böyle bir doğa var? Yaradan’la ilgili soru sormamız yasaktır, çünkü Kutsal Zohar şöyle der; ‘O’nunla ilgili hiçbir düşünce ve algımız yoktur.’ Bu, aşağıdakilerin Yaradan’ın düşüncesine erişemeyeceği anlamına gelir.

Söylediğimiz her şey, sadece ‘Seni, eylemlerinizden biliriz’ şeklindedir, yani sadece bize görünen olaylar hakkında konuşabiliriz, zira bize görünmeyeni değil, ama yalnız bize görüneni açıklayabiliriz. Bu sebeple, konuşmamıza, Yaradan ve yaratılanlar arasındaki ilk bağlantıdan söz etmekle başlarız; ‘O’nun arzusu yarattıklarına iyilik yapmaktır.’ Bunun öncesine ait konuşamayız, çünkü O’na dair, hiç bir edinimimiz yoktur. Dolayısıyla biz yalnız, doğada dalın, köküne benzemek istediğini görürüz.

Alan, köküyle form eşitliğine gelmek ister ve eğer alırsa, hoşnutsuzluk hisseder, bunu düzeltmek için, ‘almak için almak istememek’ ve yalnız ihsan etmek için alabiliyor ise almayı kabul etmek denen, Tzimtzum oluşur. Bu bizim ‘alma arzusu’ denen Kli ile değil de ‘Ohr Hozer (Yansıyan Işık) denen yeni bir Kli ile bolluğu alabilmemize yol açar. Yani Ohr Yaşar Yaradan’ın aşağıdakilere vermek istediği bolluktur ve Ohr Hozer de, bunun tersine, aşağıdakilerin Yaradan’a verme arzusudur.

Bu sebeple, Ohr Yaşar’a, ‘yukarıdan aşağıya doğru’ denir, yani yukarıda olan, veren, yani Yaradan, aşağıdakilere verir. Diğer taraftan, Ohr Hozer’e, ‘aşağıdan yukarıya doğru’ denir, yani alan, aşağıdaki, Yaradan’a ihsan etmek ister. Bu Kli’yi, yukarıdakine ‘ihsan etmek için’ olarak nitelendiririz, çünkü aşağıdaki, köküne benzemek istediğinden, kendisini ıslah etmek amacıyla bunu yapar. Öğrendiğimiz gibi, Eyn Sof dünyasında, Malhut’un Kli’si, ışığı Ohr Yaşar’ın Kli’sine, yani yukarıdan gelen Kli’ye alır. Ancak, Ohr Hozer’in Kli’si, aşağıdakinin inşa etmesi gereken bir Kli’dir.

Islah sonrasında, yalnız Oh Hozer’in Kelim’ine almak sağlandı, tüm dünyalar ve birçok derece ondan uzandı. Çünkü bu Kli, aşağıdakilerden uzanır, bir kerede tamamlanamayıp, aşağıdakilerin gücüne göre, azar azar tamamlanır. Dolayısıyla, pek çok Kelim inşa olduğundan, ışıklar da birçok dereceye bölünür. Yaradan’a atfettiğimiz ‘almak için almak’  Kli’si içinde aydınlandığı zaman, bu böyle değildir. Yaradan bu Kli’yi bir kerede, dolu olarak yarattı, bu yüzden doğal olarak bu, derecelerin ayrımı olmayan yalın bir ışıktı.

Yaşam Ağacı kitabında yazdığı gibi: ‘Bilin ki oluşacaklar oluşmadan ve yaratılanlar yaratılmadan önce, üstteki, yalın ışık, tüm realiteyi doldurmuştu. Bununla birlikte, her şey tamamıyla eşit, tek bir yalın ışıktı ve ona ‘Eyn Sof’ ışığı deniyordu.’ Bunun nedeni, bu Kli’yi Yaradan’a atfettiğimiz için, bir bütün olarak tamamlanmasıdır ve hiçbir derece ayrımı olmaksızın, bir tek ışık alır.

Ancak aşağıdakilere atfettiğimiz bu Kli, bir kerede tamamlanamaz. Aksine, çaba göstermemiz gereken tek bir çalışma vardır; Ohr Hozer denen Kli’yi yapmak. Bu şu demektir; aşağıdaki yalnızca Yaradan’a ihsan etmek istediği için, Yaradan’dan haz ve keyif almak ister. Ve buna Ohr Hozer (Yansıyan ışık) denir. Aşağıdaki, kendisi için alma arzusuna sahip olmadığını, Yaradan’ı memnun etmek istediğini fark ettiğinde, Yaradan’ın hoşuna gidecek ne verebileceğini hesaplar.

O zaman Yaradan’ı memnun edecek, yalnızca tek bir şey verebileceğini görür. Yaratılışın amacı, yarattıklarına iyilik yapmak olduğundan ve Yaradan, yarattıklarına haz ve memnuniyet vermek istediğinden, ‘Yaradan’ı memnun etmek istediğim için, bu haz ve memnuniyeti almak istiyorum’ der.  Ve eğer daha çok bolluk alabilirse, – yani aldığı bolluktan çok büyük bir haz hissederse- Yaradan kesinlikle bundan memnun olacaktır.

Bu, önemli bir kişiyi davet eden birinin durumuna benzer. Bu adam ve ev halkı, önemli misafir yemeğin tadını çıkarsın diye, tüm gün ve tüm gece uğraşmıştır. Ona büyük bir çabaya mal olan ve misafirini memnun etmek için her şeyi yaptığı yemek bittiğinde, misafire sorar; ‘Yemeğimizi nasıl buldunuz? Hiç böyle bir yemek tatmış mıydınız?’

Misafir, ‘Gerçeği söylemek gerekirse, ne yediğime aldırmadım. Yemekten alabileceğim hazzı, hesaba katmadım, bu yüzden daha basit bir yemek hazırlasaydınız da aldırmazdım, zira sizden buna büyük bir emek harcadığınızı duydum.’ Ev sahibi bunu duyduğunda, ona büyük bir yemek verdiği için, nasıl memnuniyet hissedebilir ki?

Buradan çıkan ders şudur; eğer kişi, Yaradan’ı memnun etmek için -Yaradan’ın yarattıklarına haz verme isteğini- gerçekleştirmekte O’na yardım etmek için, Yaradan’dan haz ve keyif alıyorsa; fakat Yaradan’dan aldığı bu haz ve mutluluktan herhangi bir keyif almadığını, O’nun hazzının ve keyfinin tadını hiç hissetmediğini ve ona göre her şeyin aynı olduğunu söyler ise Yaradan’a ne gibi bir memnuniyet verebilir ki.

Dolayısıyla, kişi sürekli olarak Yaradan’dan aldığını arttırmaya ve Kral’ın armağanını takdir etmeye çalıştığında, bunun bir nedeni vardır: Yaradan’a diyebilir ki, ‘Senden büyük bir memnuniyet alıyorum, çünkü biliyorum ki sadece bununla sana memnuniyet verebilirim ve bu yüzden bol bol memnuniyet almak istiyorum.’

Ancak, hatırlamalıyız ki Adam Harişon’un işlediği, bilgi ağacının günahından sonra, almak için alarak, insan toz gibi oldu. Bu ABYA-de-Tumaa (saf olmayan) dünyalarından uzanır. Zohar Kitabı’na Giriş, madde 25 de yazdığı gibi; ‘Tora ve Mitzvot’un faziletiyle, yukarıdan güç alması, insanın yükümlüğüdür, böylece ihsan edebilir ve buna Yaşar-El (Yaradan’a doğru) anlamında ‘İsrail’ denir. Bu, tüm düşünce ve arzularının yalnızca Yaradan’ı memnun etmek için olduğu anlamına gelir. Ancak kişinin halen bu arzusu yoksa bu kişiye, -‘almak için almak’ denen, kendi-sevgisi için çalışmak üzere onu köleleştiren- dünya milletlerinin arasında sürgündedir denir. Bu, Keduşa (Kutsallık) ile ilgili değil, Klipot (kabuklar) ile ilgilidir, ‘Ben kutsal olduğum için, sen de kutsal olacaksın,’ sözlerinde yazıldığı gibi. Bunun anlamı şudur; Yaradan yalnızca ihsanla ilgilidir, sizin niyetiniz de yalnızca ihsan etmekle ilgili olacaktır.’

Ancak bunun tersi olduğunda, yani, niyeti ihsan etmek olmadığında, bu İsrail’in tersi olarak kabul edilir. Daha doğrusu arzusu, yalnızca ihsan etmek olan Yaradan’ın formuna zıt olduklarından, buna ‘dünya milletlerine doğru’ denir. Ama eğer bu yerde, kişinin Yaradan’la form eşitliği içinde olduğu Yaşar-El varsa, yani orada başka hiçbir otorite yoksa orada, Şehina damıtılır. Yazıldığı üzere; ‘Adımın anıldığı yerde sana geleceğim ve seni kutsayacağım.’ Bunun anlamı şudur, Yaradan der ki, ‘Eğer bir yerde yalnız benim adımın olduğunu söyleyebilirsem ve aşağıdaki yalnız Yaradan’a ihsan etmek istediği için yaratılanların otoritesi onun üzerinde değilse, o zaman ‘Sana geleceğim ve seni kutsayacağım,’ yani oraya Şehina’mı damlatacağım.’

Bununla, Kutsal Zohar’ın, ‘her nerede olurlarsa olsunlar, Yaradan aralarındadır,’ sözleri hakkındaki sorumuzu anlarız, bu bize özel bir yere ihtiyaç olmadığını ima etmektedir. Daha sonra, yazıldığı gibi ‘Ve bırakın bana bir tapınak yapsınlar ve ben aralarında yaşayacağım,’ der, yani muhakkak bir tapınakta ve herhangi bir yerde değil.

Onun, ‘Her nerede olurlarsa olsunlar,’ sözünü yorumlamalıyız, bu ‘onlar,’ yani Yaşar-El nerede ise demektir, yani Yaradan ile form eşitliğinde olan, Yaşar-El Yaradan’a doğru olanlar demektir. Yani, Yaradan merhamet verdiği için, onlar da yalnızca Yaradan’a ihsan etmek isterler. Ve form eşitliği olduğu ölçüde Tzimtzum kaldırılır. Dolayısıyla bu yerde Şehina vardır.

Buna ‘ve bırakın Bana bir tapınak yapsınlar,’ denir, ‘Ben, Efendiniz kutsal olduğum için siz de kutsal olacaksınız,’ diye yazıldığı gibi. Bundan dolayı, ‘İsrail’ ve ‘bırakın bana bir tapınak yapsınlar,’ tek bir şeydir. Yani ‘ve bırakın Bana bir tapınak yapsınlar,’ demek, hazırlık yapmak ve bu arzuya bir yer açmak için yapılan büyük bir çalışmadır, Baal HaSulam’ın dediği gibi, ‘yer’ maneviyatta arzu anlamına gelir, yani Yaradan’a memnuniyet ihsan etmek için Keduşa’nın arzusudur. Buna ‘İsrail’, Yaşar-El denir.

Şimdi sorduğu ikinci soruyu açıklayacağız, ‘Geldim ama neden hiç adam yok?’  Şüphesiz ki, eğer Şehina’nın sinagoga ilk önce geldiğini söylüyorsa, elbette henüz orada kimse olmaz, öyleyse neden ‘Geldim ama neden hiç adam yok?’  diye soruyor?

Dolayısıyla öncelikle ‘adam’ ne anlama gelir, bunu anlamamız gerekir. ‘Adam’ sözünü, şu yazılandaki anlamına göre yorumlamalıyız, ‘Günahkârın tavsiyesiyle yürümeyen adama ne mutlu.’ Yani, ‘adam’ var ve ‘hayvan’ var. ‘Hayvan’ kelimesi, kendi-sevgisine batmış ve hayvanların yaptığını yapıyor anlamına gelir. ‘Geldim ama neden,’ sözlerinin anlamı, sizden önce geldim demektir. Bununla birlikte, bu da açıklama gerektirir: ‘Bütün dünya, O’nun ihtişamıyla dolu’ ise, sinagoga ilk olarak Yaradan’ın geldiğini nasıl söyleyebiliriz ki? O halde, Yaradan sinagoga, dua eden insanlardan önce gelir ne demektir?

Bunu, Baal HaSulam’ın ‘Onlar seslenmeden önce, ben cevap vereceğim,’ ayetini yorumladığı gibi yorumlamalıyız. Bunun anlamı şudur; kişi dua etmeye gidiyor ise, bu, ben ona adam olmak için sinagoga gelme düşüncesini ve arzusunu verdiğim içindir. Sonunda, onu sinagogda bir hayvan gibi, kendi-sevgisi için dua ederken bulurum. Bunun ardından, ‘Geldim ama neden,’ diye sorduğunda, bunun anlamı şudur; ‘Neden ben ona sinagoga gitmesi için bir arzu verdim? Böylece Keduşa’ya yani sonunda İsrail haline gelecek olan Tapınağa dua etmesi için. Ama sonunda ‘hiç adam yok.’ Aksine görüyorum ki herkes kendi hayvansal ihtiyaçları için dua etmekte.’

Şimdi, sinagogda aynı anda on adam olması ve birer birer gelmemeleri gerektiği ile ilgili sorduklarımızı açıklayacağız. ‘Toplanıp on adam oluncaya kadar dışarıda bekleyip sonra hepsi birlikte mi girmeli? Böyle bir şeyi hiç görmüş müydük?’ sorularını sormuştuk. Bunun kanıtı, Yaradan’dan gelir; ‘Yaradan adamı bir kerede yaratmıştır.’ Ancak bu kanıtın kendisini de anlamalıyız.

Bunu yorumlamak için, öncelikle neden sinagogda, özellikle on kişiye ihtiyacımız olduğunu, yoksa Şehina’nın orada olamayacağını anlamalıyız. Bu bize, ‘Bir topluluk (grup) on kişiden az olmaz,’ sözlerinin nedenini verir. Neden daha az ya da çok değil, özellikle on, sözlerini de anlamalıyız. Yani, eğer orada dokuz adam varsa, bu bir topluluk, olarak kabul edilmez; ya da on bir adam varsa açıklamada  (Shavuot, s 42) söylendiği gibi; ‘İkisi, 100 gibi ve 100 iki gibidir’, bu da hiçbir şey eklemez. Ama özellikle ondur; bilgelerimizin söylediği gibi (Sanhedrin, 39); ‘Her onluda, Şehina vardır.’

Malhut’a ‘onuncu’ dendiği bilinir. Yukarıdan bolluğu alan, onuncu Sefira olan, alıcı Kli’ye de ‘Sefira Malhut’ dendiği bilinir. Ona ‘alma arzusu’ denir ve tüm yaratılmışlar ondan uzanır. Bu sebeple, bir topluluk on kişiden az olmaz, çünkü maddesel dallar, üst köklerden uzanır. Bu nedenle, ‘On Sefirot’u olmayan ışık yoktur’ kuralına göre, maddesellikte de üst derecelerdeki gibi, orada on adam olmadığı sürece, bir topluluk önemli sayılmaz.

Şimdi Yaradan ‘Geldim ama neden hiç adam yok?’ diye sorduğunda onlunun ne anlama geldiğini anlayabiliriz. Bu ‘hayvan’ ile değil, ‘adam’ ile ilgilidir, cennetin krallığına, yani onuncu Sefira’ya işaret eder; yani, kutsal Zohar’ın ‘Tozun içindeki Şehina’ dediği sürgündeki Şehina için dua etmeliyiz. Böylece, Yaradan’ın orada on adam bulamamasının anlamı şudur; ‘Önce ben geldim ve size, ‘on’ diye anılan Şehina’nın sürgünden dönmesi için dua etmeniz için bir uyanış ve arzu verdim, ama onlu için dua eden hiç kimse bulamadım. Bunun yerine herkesi, insanla ilgili değil de hayvanla ilgili şeyler için dua ederken buldum.’

Benzer şekilde, şu söyleneni de yorumlamalıyız, ‘birer birer değil, hep birden orada olmalıdır.’ Bunu şöyle yorumlamalıyız; cennetin krallığını edinmek bir kerede olur ve şöyle söyleyemeyiz; ‘Bugün, sadece sinagogdayken, Cennet’in Krallığının yükünü biraz üstlenmek istiyorum. Daha sonra, eve gittiğimde, kendi-sevgisinden haz almak istiyorum.’

Yani kişi, bazı zamanlarda ihsan etmek için çalışmaya razı olduğunu, ama zamanın hepsini yalnız Cennet’in ihtişamı için vermeyeceğini söyler. Aslında, kişi Cennet Krallığının yükünü üstlenmesi halinde, bunun sadece sinagogdayken değil, bunun sonsuza kadar sürmesini Yaradan’dan dilemelidir. Sinagogda onlunun aynı anda bulunması ve birer birer gelmemesi zorunluluğunu şöyle yorumlayabiliriz; ‘Şimdilik Cennet Krallığını azıcık üstleneceğim, sonra biraz daha’ diyemezler. Aksine, Cennet’in Krallığının yükünü kabul ediş bir kerede, yani tüm hayatı boyunca olmalıdır,  bugün biraz, yarın biraz daha şeklinde değil, bir kerede olmalıdır.

Bundan dolayı, Cennet’in Krallığının yükünü tam olarak üstlendiğini varsayarsak, kişi daha sonra derecesinden düşse bile, tam olarak kabul etmiş olduğundan, buna ‘bir kerede on’ denir. Buradaki ‘bir kerede’ sözü, tüm hayatı boyunca kuruş kuruşa büyük miktara eklenir ve kişi inançla yani Cennet’in Krallığıyla ödüllenir demektir.

Ancak Cennet’in Krallığını, sadece kısmen üstlendiğinde, yani Cennet Krallığını sadece şu an için ve geçici olarak kabul ettiğinde durum böyle değildir. O zaman, bu tamamlanmamış demektir, öyleyse kalıcı inançla ödüllendirilene kadar, nasıl onları büyük miktara ekleyebilir ki? Bundan dolayı, birisi Cennet’in Krallığının yükünü kendi üzerine aldığında, bunun tam, eksiksiz bir şey olduğunu görmelidir. Bu yüzden, sinagogda bir kerede, yani bir kerede ve hepsi birden bulunmaları gerekir diyor. Şöyle ki Cennet’in Krallığının sonsuza dek kabul edilmesini istiyor.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,105