Arzular, birdenbire gökten düşmez. Bilinçaltımızda oluşurlar ve yalnızca tanımlanabilir hale geldiklerinde yüzeye çıkarlar. Ondan önce, ya hiç hissedilmezler ya da genel bir huzursuzluk şeklinde hissedilirler. Hepimizin, bir şeyler istediği, fakat ne olduğunu bilmediği zamanlar olmuştur. Böyle zamanlarda, henüz olgunlaşmamış bir arzu söz konusudur.
Platon’un şu sözü çok doğrudur: “İcatlar, ihtiyaçlardan doğar.” Benzer şekilde, Kabala da, bir şeyi öğrenmenin yolunun, öncelikle öğrenmeyi istemekten geçtiğini söylüyor. Formül çok basit: bir şeyi istediğimizde, elde etmek için ne gerekiyorsa yaparız. Zaman ayırır, emek verir, gerekli becerileri geliştiririz. Demek ki, değişimin motoru, arzularımız…
İnsanlık tarihinin, hem tanımlanması hem de şekillenmesi, arzularımızın evrimi doğrultusunda olmuştur. İnsanoğlu, arzularının geliştiği ölçüde, çevrelerini araştırmak suretiyle istediklerini elde etmeye çalışmıştır. Mineral, bitki ve hayvanlardan farklı olarak, insanlar, sürekli gelişmektedir. Her yeni nesilde ve her insan için, arzular giderek büyüyüp güçlenmektedir.