1) Rabaş, Makale 7, Çalışmada “İnsan” Nedir, “Hayvan” Nedir? (1991)
Kişi, bilgi ağacının günahını düzeltmedikçe, toz tadı alır. Kişi “Tozun içindeki Şehina” denilen ihsan etmek için eylemler yapmak istediğinde, “alma arzusu” denen bedenine bunu söylememelidir.
Başka bir deyişle, alma arzusuna, maneviyatla ilgili herhangi bir hayranlık duymadığını söylememelidir. Alma arzusuyla ilgili hiçbir tartışmanın kendisine yardım etmeyeceğini bilmesi gerektiğinden, çalışma konusunu alma arzusuyla tartışmamalıdır. Bu nedenle, kişi yoksunluk durumuna geldiğinde, sadece Yaradan’dan kendisine yardım etmesini ve ona üstesinden gelmesi için güç vermesini istemelidir.
2) Baal HaSulam, Şamati 19- “Manevi Çalışmada Yaradan Bedenlerden Nefret Eder” Ne Demektir?
Kişi, çalışması esnasında bilmelidir ki; alma arzusu ona kendi konuları ve görüşleri ile geldiği zaman hiçbir tartışma ve hiçbir mantık ona yardımcı olamaz. Yine de kişi, bunların doğru görüşler olduğunu düşünür. Bu, kişiye kendi kötülüğünü yenmekte yardımcı olmayacaktır.
Bunun yerine, yazıldığı gibi, “O, onun dişlerini köreltti.” Bu demektir ki sadece eylemle ilerlenir, tartışmalarla değil. Buna kişinin zorlamayı arttırması gerekir denir. Bunun anlamı bilgelerimizin yazdığı gibi; “O ‘istiyorum’ diyene kadar zorlanır.” Diğer bir deyişle süreklilik sonucunda, alışkanlık ikinci bir doğa olur.
3) Rabaş, Makale 1, Çalışmada, “Kuyruk Değil Baş Olalım.” Nedir? (1990)
Beden sorular sorduğunda ve her şeyi mantık içinde anlamak istediğinde, bedene şunu söylemeliyiz: “Sorun beni ilgilendirmiyor, çünkü ben mantığın üzerine çıkıyorum.” “Ona baktı ve onu bir kemik yığınına çevirdi.” sözünün anlamı budur. Yani onu bir kemik yığınına çevirmek, onun sorularına işaret eder, çünkü insan aklın üstüne çıkınca soru kalmaz ve her şey iptal olur.
4) Rabaş, Makale 42, Çalışmada, “Öküz Sahibini Bilir, vb. İsrail Bilmez.” Nedir? (1991)
Kişi, inancı, bilmek gibi üstlendiğinde, artık bedenle tartışmaya gerek duymaz, çünkü bedene şöyle der: “Bana bir şeyler söylediğini görüyorum ama sen tek bir şey söylüyorsun, bu üzerime aldığım inancı kabul edemiyorsun. Bu nedenle, inanç hakkında böyle bir argümanla, seninle tartışacak hiçbir şeyim yok. Bu nedenle, şimdi ne yaptığımı sana söylüyorum ve sen aynı fikirde değilsin. Ancak ben, senin rızanı beklemiyorum, çünkü benim için inanç bilgi gibidir.”
Bu nedenle, insanın tüm işinin inanç gücünü elde etmek olduğu sonucu çıkar, çünkü insan kendi içindeki kötülüğü tartışarak yenemez, çünkü dış akılda beden her zaman haklıdır. İnsan ancak bedene aklın ötesinde bir inançla cevap verirse bedeni yenebilir.
5) Rabaş, Not 292, Kavgada Kendini Dizginleyen Kişi
“Eğer kişi ödüllenirse, kendisine ve tüm dünyaya erdemin tarafından hüküm verir.”
Bu, kötü eğilimiyle kavgada kendini dizginlemesinin anlamıdır, yani kavga ihsan etmek amacıyla olmayan çalışma üzerine olduğunda, o zaman kişinin cevaplayacak hiçbir şeyi kalmaz. Buna ”Dünyayı hiçbir şeye asmaz.” denir, yani kişinin hiçbir temeli yoktur, buna “hiçbir şey” denir, ancak aklın ve mantığın üstündedir.
6) Rabaş, Makale 38, Çalışmada, Yargıçlar ve Görevliler Nedir? (1989)
Görevlilerle, onlarla tartışmanın bir anlamı olmadığını, görevlilerle tartışma olmadığını, yani kendilerine söyleneni duymadıklarını görüyoruz.
Maneviyatta da böyledir. Kişi, mantık ötesine geçtiğinde bedenle tartışmamalıdır. Bedene, “Doğru ya da yanlış, bizim için fark etmez.” demelidir. Belki beden yüzde yüz doğrudur, ancak görevliler yargıcın emrini yerine getirir, kişi, suçlunun üstesinden gelebilmeleri için görevlilere güç vermesi için Yaradan’a dua etmelidir. Maneviyatta bu, bir kişinin Yaradan’a, üstesinden gelebilmesi için ona güç ve kuvvet vermesi için dua etmesi gerektiği anlamına gelir, böylece beden üzerinde galip gelebilir ve yargıçların söylediklerini uygulayabilir.
7) Rabaş, Makale 10, Çalışmada, “Ekin Olgunlaştığında Kral Tarlasında Ayakta Durur.” Ne Demektir? (1991)
İniş sırasında kişi alma arzusuyla tartışmamalı ve alma arzusunun mekânı terk etmesinin ve ihsan etme arzusuna yer açmasının kendisi için daha iyi olduğunu iddia etmemelidir, kişi, onun bunu anlamasını ve böylece kendisinin önünde teslim olmasını istemektedir. Ancak bedenin buna asla razı olmayacağını bilmeli; bu kelime israfıdır.
Bunun yerine, Yaradan’dan ricada bulunmalıdır, çünkü onu iptal etme gücüne yalnızca O sahiptir, başkası değil. Başka bir deyişle, beden bunu asla kabul etmeyecektir; bu nedenle, bedenle tartışmak anlamsızdır. Ancak Yaradan için bir şey yapmak istediğinde, Yaradan’dan kendisine alma arzusunu yenmesi için güç vermesini istemelidir.
8) Rabaş, Şamati 72, Güven Işığı Örten Şaldır
Şimdi düşüşe geçmişken içindeki kötülük tüm gücüyle kişiye mantıki açıklamalarla gelmiştir.
Bunun için tavsiye edilen şudur, kişi artık kendi vücuduna konuşup tartışacak durumda değildir ve kendisine şunu demelidir, “Artık ölüyüm ve ölülerin dirilmesini bekliyorum.’’ Bu noktadan itibaren mantık ötesiyle çalışmalıdır ve bedenine şöyle demelidir; ‘Söylediğin her şey doğrudur ve sana mantıklı hiçbir açıklama getiremem. Ancak, artık yeni bir şekilde çalışmaya başlayacağım. Artık kendi üzerime maneviyatı ve maneviyat yolunda bir yol seçtim ve yeni doğmuş bir bebek gibi bu yolda ilerleyeceğim. Artık Yaratan’ın beni büyütmesine ve bana yardımın O’ndan geleceğini ve tekrardan kutsallığın yolunda ilerleteceğini biliyorum. Kutsallığın gücüne sahip olduğum zaman sana cevap verecek bir şeyim olacak, ancak o vakte kadar mantığımın üzerinde devam etmek zorundayım zira hala kutsallığın aklından mahrumum.’
9) Rabaş, Makale 19, Firavuna Doğru Gel-1 (1985)
Kişi, bazen ihsan etme çalışmasına başlar ve bedene çalışmanın bütün amacının bu olduğunu – ihsan etme kaplarını edinmek olduğunu – açıklar. Ancak, bedenle yaptığı tüm bu tartışmalardan sonra beden kişiye şöyle der, ‘Yaradan’ın yarattığı doğayı değiştiremezsin. Ve yaratılış, ‘yokluktan varoluş’ olarak kabul edildiğinden, yalnızca alma arzusu formundadır. Öyleyse ne cüretle Yaradan’ın yarattığı doğayı değiştirebileceğini söylersin?’
Bununla ilgili olarak, ‘Firavuna doğru gel’ yani birlikte gideceğiz denmiştir. Seninle geleceğim, böylece doğanı değiştireceğim ve bütün isteğim, doğanı, alma arzusundan ihsan etme arzusuna değiştirmek için, benden yardım istemen, bilgelerimizin dediği gibi (Sukka, 52), ‘Kişinin eğilimi onu her gün yener ve Yaradan’ın yardımı olmadan, kişi bunun üstesinden gelemez.’
10) Rabaş, Makale 43, Çalışmada, Sırtımı Göreceksin Ama Yüzüm Görünmeyecek, Nedir? (1991)
İnsan, iniş sırasında kendisine kötülük gelip onunla tartıştığında ve “İşte ilerlemediğini görüyorsun, bu yüzden ihsan etme işi olan bu yoldan kaçmanı ve genel halk gibi, yani sadece pratikte çalışmayla gitmeni tavsiye ediyorum.” diye onu düşündürdüğünde, etkilenmemesi gerekir. Bu seçim zamanıdır – üstesinden gelme ve “Şimdi gerçeği görüyorum, Yaradan’dan ne kadar uzaktayım ve bana sadece O yardım edebilir.” demek zamanıdır ve “Sen her ağzın duasını işitirsin.” diye yazılanlara, yani o yardım edilmeye layık olmasa da Yaratan’ın yine de yardım ettiğine inanmak zamanıdır. Bu nedenle, “Mutlaka yukarıdan yardım alacağım, çünkü Yaratan’ın şimdi bana vereceği yardımın gerçekten “ölüleri diriltmek” olduğunu hissediyorum. Ama kişi ödüllendirilmezse mücadeleden kaçar ve bu işin üstün zekâlılara ait olduğunu ancak kendisinin buna uygun olmadığını söyler. Ancak bilgelerimiz bunun hakkında şöyle dediler: “Rabbin yolları düzdür; orada erdemliler yürür, kötüler orada hüsrana uğrar.” Bu nedenle, kaçmayın!
11) Rabaş, Not 31, Öğretini Nasıl Seviyorum
Görürüz ki kötü olanın sorusuna “Ve onları ezberleyeceksiniz, böylece Tora’nın sözleri ağzınızda keskin olacak, eğer birisi size bir şey soracak olursa, konuşmadan önce tereddüt etmeyin fakat hemen ona söyleyin.” (Kiduşin 30a). Dediği gibi olan, “Körelmiş dişleri”nden başka cevap yoktur. Kişi ona, bu “Ne” hakkında ne söyleyebilir? Diğer “Ne”, “Efendi Tanrınızın sizden talep ettiği şey nedir? Sadece Ben’den korkmanız mı?” anlamındadır.
Başka bir deyişle, Efendiniz Tanrınızın sorduğu ilk “Ne”yi bilmeliyiz, sen değilsin yani Yaradan bu “Ne”yi aklına getirdi, zira dünyada başka bir kuvvet yok “O’ndan başkası yok.” yazıldığı gibi.
Açıkça, Yaradan kendisine karşı bir yaradılış yaratmayacaktır. Aksine, bu düşünceyi, cennetin krallığının yükünün mantık üstünde kabulü olan, O’ndan korkması amacıyla yarattı zira kötülerin sorusu aracılığıyla, kişi cennetin krallığının “korku” olarak adlandırılan yükünün yeni bir kabulünü üstlenmelidir, her seferinde yeniden.
12) Rabaş, Makale 22, Çalışmada ‘Dikenler Arasında Bir Zambak’ Nedir? (1991)
“Dişlerini körelt.” Bu, onunla tartışmamamız, dişlerini köreltmemiz gerektiği anlamına gelir, yani onu zorla yenmemiz gerekir. (Tam da kişi ihsan etmek için çalışmak istediğinde onun bunun bu sorularla geldiğini hatırlamalıyız; o zaman “Neden?” diye sormak için yer var. Ama kişi ödül almak için çalıştığında, bu kötünün soracak hiçbir şeyi yoktur.) Bu durumda, onun sorularına cevap bulmayı istemenin zaman kaybı olduğunu bilmeliyiz. Bilakis, gelip sorduğunda, kişi hemen ona şiddetle davranmalı ve tartışarak değil, kuvvetle üstesinden gelmelidir.
Her defasında, daha önce üstesinden gelmiş olsa bile, bundan etkilenmediği ve her zaman Yaradan için bir şeyler yapmak istediğinde sorularıyla geldiği için, burada sayısız kere “dişini köreltme” vardır.
13) Rabaş, Makale 28, Ajanlar (1985)
Kişi, kendi mantığıyla ajanların sözleriyle tartışamaz ya da onların yönetimi altındayken ve onlara verecek cevap bulana dek bekleyemez. Daha doğrusu, kişi, dışsal aklıyla, onların kuşkularını asla cevaplayamayacağını bilmelidir. Ama içsel akılla ödüllendirildiğinde kişi, kesinlikle onlara açıklama yapacak sözlere sahip olacaktır. Bu arada kişi, kendi aklının üzerine çıkmalıdır yani, akıl çok önemli olmasına rağmen, yine de, inancın zekâdan daha önemli olduğunu söylemelidir. Bundan dolayı kişi akla göre değil, mantık ötesi inancın yoluna göre gitmelidir, bilgelerimizin bize söylediğine inanarak mantık ötesi inançla cennetin krallığının yükünü üstlenmelidir. İşte o zaman, ajanların iddialarına yer olmaz, çünkü onlar sadece dışsal aklın mantığıyla konuşurlar.
14) Baal HaSulam, Şamati 25, Kalpten Gelen Şeyler
İnsan, Kabala’nın sözlerini; hocasından duyunca hemen hemfikir olur, kendince hocasının söylediklerini yapmak, kalbi ve ruhuyla yerine getirmek için çalışır. Sonra dünyaya tekrar geldiği zaman görür ki dünyada var olan çeşit çeşit arzuları istemekte, aklı, kendisi ve kalbi çoğunlukla arzusuna boyun eğmekte.
Dünyanın halini değerlendirebilecek güce sahip olamadığı için onu boyunduruk altına alırlar. Onların arzuları içerisinde oynaşır ve mezbahaya giden bir koyun gibi sürüklenir. Özgür bir seçimi yoktur; düşündükleri, istedikleri ve can attığı her şey çoğunluğun talepleridir. Ondan sonra onların bu yabancı, iğrenç arzularını seçmeye başlar; bunlar Kabalanın ruhuna aykırıdır. Bu haldeyken de çoğunluğa asla başkaldırılamaz.
Bunun yerine kişinin yapabileceği tek şey vardır: Hocasına ve kitaplarına sıkı sıkı tutunmak. Buna kitapların ağzından ve yazarların ağzından denir. Ancak kişi bunlara sıkı sıkı sarılarak aklını daha iyiye doğru değiştirir. Zeki tartışmalar fikirlerini değiştirmeye yetmez. Tek çare Dvekut’tur, bu insanı değiştiren mucizevî şifadır.
15) Rabaş, Makale 12, Çalışmada Yarım Şekel Nedir – 1 (1987)
Eğer kişi her seferinde yalnızca argüman üreten dışsal mantığın üstesinden gelirse kazanır. İnancı, kötü eğilimin kendine-sevgiden çıkmaya değmeyeceğine dair muhakemesi ile gelmeden önce sahip olduğundan daha yüksek bir dereceye çıkar. Kötü eğilimin mantığının her seferinde artması nedeniyle kişi eğer Keduşa’da kalmak istiyorsa kendisine daha büyük bir inanç çekmekten başka şansı yoktur. Yani her seferinde kötülüğünden kurtarılması için Yaradan’ın ona yardım etmesine daha çok muhtaç hale gelir. Bu demektir ki kişi yabancı düşüncelerin ölmesi için değil, tövbe etmeleri için dua etmelidir.
Bu özellikle yukarıdan mantık ötesi inanç formunda yardım alarak yapılır. Dolayısıyla kişi Yaradan’dan üstesinden gelmek zorunda olmasın diye düşüncelerin ölmesini istemez, tam tersine Yaradan’a olan inancına razı olmayı ister. Kötü eğilim Yaradan’ın yardımı olmadan cevap veremeyeceği haklı argümanlarla gelmeden önce kişi sahip olduğu inanç ölçüsünde mantık ötesi gitme gücü alır.
16) Baal HaSulam, Şamati 14 – Yaradan’ın Büyüklüğü Nedir?
Yaratan’ın Romemut’u (büyüklüğü, yüceliği) kişinin mantık ötesi gitmek için gücü Yaradan’dan istemesi gerektiği anlamına gelir. Bunun anlamı; Yaradan’ın büyüklüğünün iki yorumu vardır:
1-Bilgiyle dolmak değildir; bu kişinin sorularına cevap bulabildiği akıldır. Aksine kişi sorularını Yaradan’ın cevaplamasını ister. Buna Romemut denir, çünkü tüm bilgelik yukarıdan gelir, adamdan değil, yani bu kişi ancak kendi sorusunu cevaplayabilir anlamındadır.
Kişinin cevaplayabildiği herhangi bir şey, dış akılla cevaplanıyor sayılır. Bunun anlamı, Tora ve Mitzvot’u tutmanın değerli olduğunu alma arzusu anlıyor demektir. Ancak, eğer mantık ötesi kişiyi çalışmaya zorlarsa, buna “alma arzusunun fikrine karşı” denir.
2-Yaradan’ın büyüklüğü demek, kişinin dileklerinin kabul olması için Yaradan’a muhtaç hale gelmesi demektir. Bu nedenle;
17) Rabaş, Makale 22, Ve Siz İsrail
İhsan etmek için yürüyenler çalışmaya her gün hem akıl hem de kalp içinde yeniden başlarlar. “Bir gün önceden, geçmiş olduğu için” herhangi bir destek alamazlar. Aksine, hakikaten başka seçenekleri yoktur, fakat her gün çalışmanın temellerine, onları gerçeğin yolunda yürümeye zorlayan nedenlere geri dönmelidirler.
Bu sanki her gün, Yaradan’ın hizmetkârı olmanın değerli olduğunu kendine söylemesi gibidir ve beden her gün işe başladığında ona sorar “Bana tüm gücümü Yaradan uğruna vermem için beni niçin zorladığına dair sebep söyle.” Ve o eğer sorarsa, cevaplamalıyız; aksi halde çalışmak istemez. Böylece, her gün aynı argümanlar, aynı sorular ve aynı cevaplar vardır.