e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Sabah Dersi Materyalleri > Kabala Kütüphanesi > Sabah Dersi 2021 > Sabah Dersi Materyali – Pesah – Mart 10

Sabah Dersi Materyali – Pesah – Mart 10

Sabah Dersi 2021- Pesah

İbrahim’in Sorusu: Onu Miras Alacağımı Nereden Bileceğim?

1) Baal Hasulam, Toprak Mirası

Eğer ruhların almaya hazır kapları yoksa O’nun bu dünyada yarattığı iyiliği alamazlar. İnsan yalnızca çaba göstererek, sayısız zorluğa rağmen kötü eğilimle mücadele ederek ve Mitzvot’ları yerine getirerek bunu elde edebilir. Bu ıstırap ve çaba ruh için bir kap sağlar böylece O’nun tüm yaratılanlar için yarattığı tüm hazzı ve mutluluğu alır.

2) Baal Hasulam, Toprak Mirası

Bu toprakları miras almak büyük bir hazırlık gerektirir, zira Tora ve Mitzvot’un Segula’sı (şifa) tamamen buna bağlıdır. Çünkü bu yolla kişi, Yaradan’ın İsrail’in tüm ruhları için daha onları yaratmadan önce hazırladığı, bereket ve bolluğun tamamı ödüllenir. Bu ayrıca İbrahim’in şaşırması ve bu toprakların kutsallığını alacak bu kadar büyük kapları nereden alacaklarını anlamamasının da nedenidir. Son olarak Yaradan ona, Mısır sürgünündeyken, Tora ve Mitzvot’da çaba göstermenin onlara bu büyük kapları sağlayacağını ve kutsal topraklar için uygun olacaklarını söyledi.

3) Rabaş, Makale 14, Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir (1986)

‘Ve O dedi ki, ‘Sizi bu toprakları miras almanız için, Keldanilerin Ur’undan çıkaran Efendiniz, benim!’. Ve İbrahim, ‘Efendimiz, Tanrımız, miras alacağımı nerden bileyim?’ dedi. Ve O, İbrahim’e, ‘Oğulların onların olmayan bir toprakta yabancı olacaklarını, dört yüz yıl boyunca köleleştirilip, ezilecekler ve daha sonra pek çok mal mülkle ortaya çıkacaklar, bunu kesin olarak bil!’ dedi.

Burada da İbrahim’in, ‘Miras alacağımı nerden bileyim?’ sorusuna aldığı cevabı anlamalıyız. Zira Yaradan’ın bu soruya cevabı, yazıldığı gibi şuydu: ‘Ve O, İbrahim’e, ‘Oğulların onların olmayan bir toprakta yabancı olacaklar, dört yüz yıl boyunca köleleştirilip, ezilecekler ve daha sonra pek çok mal mülkle ortaya çıkacaklar, bunu kesin olarak bil!’. Dolayısıyla soru mirasın garantilenmesi hakkındaydı ve güvence olarak verilen cevap, İsrail halkının sürgünde olacağıydı. Ama toprağı miras olarak almak için, sürgün garanti midir?

Baal HaSulam, bu sorunun ne anlama geldiğini şöyle açıklar: Kli (kap) olmadan ışık olmadığı bilinir. Şöyle ki, eksiklik yoksa dolumun olması mümkün değildir. Eksikliğe, Kli denir ve İbrahim, Yaradan’ın oğullarına vermek istediğini gördüğünde, ‘Oğullarımın, toprakların manevi mirasına ihtiyaç duyacağını görmüyorum’ dedi.

4) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı (1987)

İbrahim,Yaradan’a: ‘‘Bunu miras alacağımı nereden bileceğim?’’ diye sordu, zira onların Kelim’i (kaplar) ya da oğullarıma vereceğini gösterdiğin büyük bir mirasa ihtiyaçları yoktu.

Yaradan buna şöyle cevap verdi: ‘‘Onlara bu ışıklar için bir ihtiyaç vereceğim, tıpkı onlara ışıkları vereceğim gibi…’’ Başka bir deyişle Yaradan onlara hem ışıkları hem de Kelim’i verecektir. Yalnızca bolluk ihsan edeceğimi düşünmeyin. Aksine onlara hem Kli olarak adlandırılan ihtiyacı hem de bolluğu veriyorum. Buna ‘’eksiklik ve dolum’’ denir.

İsrail Halkı’nın dört yüz yıl boyunca dört Behinot’un (anlayış) tam derecesi olan Mısır’da sürgünde olmasıyla, onlara ait olmayan topraklarda sürgünde olmalarıyla yani Mısırlıların İsrail’e kendi-alımları için bir arzu, Ratzon (arzu) sözcüğünden gelen Eretz (toprak) olarak adlandırılan Keduşa’ya ait olmayan bir arzu vermeleriyle onları kendi başlarına bu yönetimden çıkamayacak hale getirdiğim ve onlara yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğini ve Ben’den yardım istemekten başka seçenekleri olmadığını görmelerini sağladığım zaman bu arzudan kaçmak isterler.

5) Rabaş, Makale 41, Çalışmada, Kişinin Topuklarıyla Çiğnediği Hafif Mitzvot Nedir?

İbrahim’in sorusu, Keduşa’nın [kutsallığın] beş Behinot [niteliği] NRNHY’ını içeren, üst bolluğu taşıyan Malhut olan toprağın mirasının ne olacağını görmesiydi. Ayrıca, Kli [kap] olmadan ışık olmadığı, yani ihtiyaç olmadan, dolum olmayacağını bilinmektedir. Yine de İbrahim, İsrail’in derecesini tamamlamaya gerek duymadığını gördü. Aksine, yukarıdan biraz aydınlanma alırlarsa, tatmin olacaklar, ve doğal olarak, “toprağın mirası” olarak adlandırılan Malhut’a dahil olan Neşama’nın NRNHY’sini almaya ihtiyaçları olmayacaktı.

6) Rabaş, Makale 44, Çalışmada, İsrail’in Toprağın Mirası ile Ödüllendirilmesinin Sebebi Nedir? (1991)

İbrahim, “Işık olmadan ışık olmaz Kli” kuralına göre, “eksiklik olmadan doldurma olmayacağını” gördü, eğer Yaradan İsrail’e yukarıdan biraz aydınlanma ve uyanış verirse, aza razı olurlar ve daha yüksek derecelere ihtiyaç duymazlar. Sonuç olarak İbrahim, İsrail halkının toprağın mirasını almasının hiçbir yolu olmadığını gördü, çünkü buna ihtiyaçları yoktu.

“Nasıl bileceğim?” sorusu buydu. Yaradan’ın ona anlattıklarına inanmadığı için değildi. Aksine, ona ihtiyaç duyduklarını göremediğini söylemesiydi. Bu, ihtiyacı olmayan bir kişiye değerli bir şey vermek gibi olur. Kişi bundan zevk alamaz. Bunun sonucu olarak, toprağın mirası kendilerine verilse bile, ihtiyaç duymadan bundan yararlanamayacaklar. Verenin bakış açısından, her şey yolunda olsa da eğer alttakinin ihtiyacı yoksa, veren ne yapabilir? İbrahim’in sorduğu buydu.

7) Rabaş, Makale 41, Çalışmada, Kişinin Topuklarıyla Çiğnediği Hafif Mitzvot Nedir?

“Öyleyse,” dedi İbrahim, “ihtiyaç olarak adlandırılan Kelim [kapları] olmadığında ışığı nasıl alacaklar?” O zaman Yaradan ona şöyle dedi: “Sizin torunlarınızın kendilerine ait olmayan bir ülkede yabancılar olacağını kesin olarak bilin.” Başka bir deyişle, İsrail halkı, İsrail halkına ait olmayan bir Ratzon [arzu] anlamına gelen Eretz [topraklarda] olacak. Mısır Kralı Firavun’a ait alma arzusunun idaresi altında olacaklar.

“Onlar işkence görecek”, yani İsrail halkı ihsan etmek için çalışamayacakları için acı çekecekler, bu da onları Yaradan’la Dvekut’a getirecektir. O zaman, Yaradan’ın yardımına ihtiyaçları olacak, yazıldığı gibi, “Ve çabalamaktan Tanrı’ya haykırışları yükseldi ve Tanrı onların inlemelerini işitti ve Tanrı, İbrahim’le yaptığı antlaşmayı hatırladı.”

8) Rabaş, Makale 22, Neden Özellikle Pesah Gecesi Dört Soru Sorulur? (1989)

‘Yaradan’ın, “İbrahim’in ‘Nerden bileceğim…’ sorusuna verdiği cevapta ne görüyoruz, onlara ait olmayan topraklarda, yani sürgünde, İbrahim, o toprakları miras alacağından emin olabilir mi?”

Kli (kap) olmadan ışık olmadığı, yani eksiklik olmadan haz olmadığı için, İbrahim, Yaradan’a, onların “İsrail toprakları” denilen, böylesine büyük ışıklara ihtiyaçları olacağını göremediğini söyledi. Yaradan ona, sürgünde olmaları ve Yaradan’ın onları sürgünden çıkarmasını istemeleri suretiyle O, onları nasıl çıkaracağını söyledi. Sadece büyük ışıklarla zira “İçindeki ışık, onu ıslah eder.” Bu nedenle, o zaman, onların büyük ışıklara ihtiyacı olacaktır.

9) Baal HaSulam, Şamati 86- Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler

İbrahim´in Yaradan´a ne sorduğunu anlayabiliriz: “Bunu miras alacağımı nereden bileceğim?” Onlar için, mantığa karşı olan inancın yükünü üstlenmek nasıl mümkün olacak ve kim mantığa karşı gelebilecekti? Ve böylece inanç ışığını edinmeleri onlara nasıl bağışlanabilecekti ki zira mükemmellik yalnız buna bağlıdır?

Yaradan ona cevap verir: “Bilmen gereklidir ki… Onlar sürgünde olacaktır.” Bu demektir ki O bir Klipa hazırlamıştır, insanın kötü eğilimini yani Firavunu, Mısır´ın Kralını. Firavun (פרעה) kelimesinin harfleri Oref (עֹרֶף) (ense) kelimesinin harflerine benzer.

Ari, Şaar haKavanot lePessah´da Firavunun Mısır´ın ensesi olarak kabul edildiğini yazmıştır. O alttakilere gelen bolluğu sorduğu sorular ile emer: “Bu Efendi de kimdir ki onu dinlemeliyim?” Ve tam da bu soru ile hemen Klipot´un eline düşerler.

10) Rabaş, Makale 41, Çalışmada, Kişinin Topuklarıyla Çiğnediği Hafif Mitzvot Nedir?

Kişi, Yaradan rızası için çalışması gerektiğinde, ki bu ona göre mantık ötesindedir, bedeni ödülsüz çalışmaya direndiği için kişi buna değer vermez. Bu nedenle, bedene sadece Yaradan’a ihsan etmek için çalışmamız gerektiğini söylediğimizde, beden bunun akla uzak olduğunu ve böyle bir çalışma için zorlanmaya değmediğini söyler. Daha sonra kişi bedeni alt edemeyeceğini görür. Baal HaSulam’ın açıkladığı gibi, insanın kendi gücü dahilinde, alma arzusunun kontrolünden çıkma gücünün olmadığı bir gerçektir, Yaradan bunu bilerek yaptı, böylece kişi bu sayede Yaradan’ın yardımına ihtiyaç duyacaktır, çünkü aksi takdirde kaybolur.

Dolayısıyla kişi Yaradan’dan kendisine yardım etmesini istediğinde, yukarıdan yardım alır. Bu, Zohar’da söylendiği gibi “onu yeniden biçimlendiren” Tora’nın ışığıdır, bununla Kelim’i alır ve Neşama’nın NRNHY’sine erişme ihtiyacı edinir. Yaradan’ın Abram’a cevabı buydu.

11) Rabaş, Not 380, Her Kim Yedinciyi Kutsarsa -2

Bu, kişi savaşı başlatmalı ki böylece Kelim’e ve kurtuluşa ve Yaradan’ın yardımına ihtiyaç duysun anlamına gelir, “Yaratan ona yardım etmeseydi, üstesinden gelmezdi” denildiği gibi. Sonuç olarak, Yaradan kişiye kasıtlı olarak savaşı kazanma yeteneği vermedi, çünkü savaş boyunca kişi Kelim’i ve bolluk ihtiyacını edinir.

Bu nedenle, ikisine de ihtiyacımız var: Kelim’i elde etmek amacıyla savaşa girmek ve gerekli yardım ki özellikle Yaradan ona yardım edecektir, çünkü yardım yoluyla Yaradan’ın İbrahim’e vaat ettiği toprağın mirasını elde eder.

12) Rabaş, Makale 3, Dost Sevgisi – 1 (1984)

“Ve tarlada gezinirken bir adam onu buldu. Ve adam ona sordu: ‘Ne arıyorsun?’ Şöyle dedi: ‘Kardeşlerimi arıyorum. Sana yalvarırım, bana sürüyü nerede otlattıklarını söyle.’” (Genesis, 37)

“Tarlada gezinen” adam, dünyayı besleyecek ekine kaynak olan yer anlamına gelir. Ve tarladaki çalışma, toprağı sürmek, tohum ekmek ve ekin biçmektir. Bununla ilgili şöyle denir: “Gözyaşı içinde ekenler, neşe içinde biçecek” ve buna, “Efendi’nin kutsadığı toprak” denir.

Baal HaTurim, tarlada gezinen kişiyi, aklın yolundan sapan kişi olarak açıklar. O, “tarlada gezinen eşek” durumundadır ve ulaşması gereken yere onu götürecek olan gerçek yolu bilmez. Ve ulaşması gereken amaca asla ulaşamayacağını düşündüğü bir koşula gelir.

“Ve adam ona sordu,’ Ne arıyorsun?’”, yani, “Sana nasıl yardım edebilirim?” “Ve o şöyle dedi: ‘Kardeşlerimi arıyorum.’” Kardeşlerimle yani dost sevgisinin olduğu bir grupla beraber, Yaradan’ın evine giden yolu çıkabileceğim.

Bu yola, “ihsan etme yolu” denir ve bu yol, doğamıza aykırıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için, herkesin dostuna yardım edebileceği, dost sevgisinden başka bir yol yoktur.

“Ve adam şöyle dedi: ‘Bu yüzden ayrıldılar.’” Ve Raşi, bunu, onlar kendilerini kardeşlikten ayırdılar yani seninle bağ kurmak istemiyorlar olarak yorumlar. Bu, sonuçta, İsrail’in Mısır’a sürgününe neden oldu. Ve Mısır’dan çıkmak için, dost sevgisinde olmak isteyen bir gruba girmeyi görev edinmeliyiz ve bu sayede Mısır’dan çıkmak ve Tora’yı almakla ödüllendirilebiliriz.

13) Rabaş, Makale 71, Sürgün Hakkında

Sürgün nedir? Kişinin alma arzusunun kontrolünde olması ve cennet hatırına çalışamaması demektir. Ve ne zaman “kendi-sevgisine” sürgün denir? Yalnızca kişi onun kontrolünden çıkmak istediği ve cennetin hatırı için hiçbir şey yapamadığı için ızdırap çektiği zamandır.

14) Rabaş, Makale 15, Çalışmada “O’nun Benim İçin Bir Mucize Yaptığı Yer,” Kutsaması Nedir?

Sürgün meselesinde, kişinin sürgündeyken hissettiği, sürgüne göre değil, sürgünde olmaktan dolayı hissettiği kötülük ve ıstıraba göre ölçülür. Zira kişi köle sahibinin kontrolünde olmaktan ıstırap çeker, çünkü onun her talebini yerine getirmek zorundadır ve yapmak istediği şeyi yapmaya hakkı yoktur, daha doğrusu kendi bedenindeki dünya ülkelerine hizmet etmek ve her şeyi onların talebine göre yapmak zorundadır. Ve kişinin ona karşı koyacak gücü yoktur, hissettiği ıstırap ölçüsünde ondan kaçmak ister ve bu ölçüde kişi, kurtuluştan sevinç duyabilir.

15) Rabaş, Makale 12, Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir? (1986)

Baal HaSulam’ın açıkladığı gibi, Mısır’daki sürgün, Mısırlıların Kelim’ini edinmek ama yalnızca ödünç almak ve sonra onlara geri vermek içindi. Baal HaSulam, Yaradan’ın İbrahim’e söylediği ‘Oğulların onların olmayan bir toprakta yabancı olacaklar’ meselesini, mirasın garantisi olarak yorumladı. Bu, Mısırlılara köle olmaktan çıkmak istemeleri, bu yalnızca kutsal ruhun yardımıyla gerçekleşebileceğinden, Yaradan’dan bolluğu almaları gerektiğini işaret eder. Daha sonra, her seferinde Yaradan’ın yardımına ihtiyaç duyacaklar ve bu yüzden, daha yüksek dereceleri çekmeye ihtiyaç duyacaklardı.

16) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir (1990)

ARI, Mısır’daki sürgünün Keduşa’nın [kutsallığın] görüşünün sürgünde olduğunu söylüyor. Bu, Mısır’ın Klipa’sının İsrail halkına hükmettiği anlamına gelir. İsrail halkının anlamını, tüm ulusun kendi iyiliği için değil, Yaradan için çalışmak istemesi olarak yorumlamalıyız, çünkü “İsrail” Yaşar-El [doğrudan Yaradan’a] anlamına gelir, yani her şey, Yaradan için anlamına gelir.

Firavun’un yönetimi bunun tam tersidir: sadece kendi iyiliği için çalışmaktır. Bu nedenle, Keduşa’nın görüşü, ihsan etmek için Yaradan’ın iyiliği için çalışmamız gerektiği anlamına gelir. Bu anlayış, Mısır Kralı Firavun’un yönetimi altında sürgündeydi, burada Mitzrayim’de [Mısır] Metzar-Yam [dar deniz] harfleri vardır ve Hasadim’in [merhamet] orada “dar” yani kıt olduğu bilinir.

17) Rabaş, Not 380, Her Kim Yedinciyi Kutsarsa -2

Buna göre, bu kişi kalbindeki noktayı uygun bir şekilde kutsallaştırdığında, Mısır’daki sürgüne girmeye başladığı anlamına gelir. O zaman, kişi her seferinde ihsan etme eyleminden ne kadar uzak olduğunu görmeye başlar. Sonra, içinde Kelim oluşur, yani Yaradan’ın daha sonra doldurabileceği eksiklikler.

18) Baal HaSulam, Şamati 86- Ve OnlarArei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler

Sürgünün faydası alma arzusunun bir günah olduğunu hissetmektir ve bu nedenle de ihsan etme kaplarını edinme çabasından başka çözümün olmadığı kararına varılır. Bu aynı zamanda Yaradan´ın, İbrahim´in ülkenin mirasının teminatını istemesi üzerine verdiği cevabın da anlamıdır: “Bilmelisin ki senin soyun yabancı olacaktır… Ve onlara eziyet edilecektir.” Zira onlar sürgün sayesinde bu ipliğin bir günah olduğunu ifşa edecek ve kendilerini günahtan uzak tutmak için gerçek çalışmayı kabul edeceklerdir.

19) Rabaş, Makale 11, Lişma’dan Önceki İki Farkındalık Nelerdir (1988)

Lo Lişma eyaletinde, kişi kendisinin İsrail olarak görüldüğünü hisseder. Ama kişi ihsan etme işine başlamak istediğinde, yani İçsel Işığı almak için Kelim’e sahip olmak istediğinde, kendini sevmekten çıkmak istediğinde, o zaman Mısır’daki sürgüne gelir. Yani, o zaman kişi form eşitliğinde, Yaradan ile Dvekut’tan [bağlılıktan] ne kadar uzak olduğunu görür. Bunun yerine hem akılda hem de kalpte, Mısır’ın Klipa’sı [kabuğu / kabuğu] yönetmektedir.

Bu haliyle İsrail olmaktan uzak olduğunu görür. Bunun yerine, Akev [topuk] ve Sof [uç] kelimelerinden bir Katnut [küçüklük / bebeklik] durumu olan Yakup halindedir. Başka bir deyişle, her gün Yaradan’dan daha uzakta olduğunu ve Keduşa [kutsallık / kutsallık] üzerinde hiçbir etkisi olmadığını görerek son derece alçaktadır. Buna “Mısır’daki sürgün” denir.

20) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir (1990)

İsrail halkı Mısır’da sürgünde, Firavun’un, Metzar-Yam’ın (Dar Deniz/Mısır) yönetimi altındayken ve onun yönetiminden çıkmak istediklerinde, bunu yapamadılar. Onlar için, kişinin kendi menfaati için değil de, ihsan etmek için çalışmanın ne anlama geldiği halen açıkça belli değildi. Yaradan adına çalışmayı istemelerine rağmen, bunu yapamadıklarını gördüler. Buna rağmen, neden ihsan etmeyi hedeflemedikleriyle ilgili her zaman mazeretleri vardı ve Yaradan’dan uzak olduklarını o kadar da hissetmiyorlardı.

21) Rabaş, Not 66

Eğer kişi, dünya milletleri gibi bu kuralın altına alınırsa, o sürgünde demektir ve o zaman puta tapan biri olarak kabul edilir. Ve böylece, Yaradan’ın bu sürgünden çıkmasına yardım etmesi için dua etmek için bir yeri var. Ve sonra şöyle denilebilir: Şimdi, yani o sürgünde olduğunda ve bir kez puta tapan biri olarak görüldüğünde, “Şimdi Yaradan bizi O’nun çalışmasına yaklaştırdı, denilebilir, yani Yaradan’ın çalışmasında çalışmak için ama puta tapmanın yönetimi için çalışmamak için.

Bütün çalışmalar Yaradan için olduğunda buna “Mısır’dan çıkış” denir. Bu nedenle emirleri Mısır’dan göçün anısına bağlarız. Ancak o zaman, Mısır’daki sürgünden çıktıktan sonra, Yaradan’ın emri nedeniyle emirleri yerine getirebiliriz, başka nedenlerle değil.

22) Rabaş, No 936, Kefaret Zamanı

İnsan kendisi için bir alma arzusu ile yaratılmıştır. Çünkü gerçek zevkleri elde etme, önce “form eşitliği” adı verilen Dvekut [yapışma] ile ödüllendirilmeyi gerektirir, yani amacı “Verici” denen Yaradan uğruna olacaktır, “ihsan etmek” adı verilen Yaradan’ın niteliği olan, bu doğaya aykırıdır.

Sonuç olarak, kişi Mısır kralının hükmü altında sürgüne koyulmuştur. Ve beden alma arzusu olarak adlandırıldığı için, kişinin arzusuna karşı Yaradan’a hizmet etmek anlamsızdır, zira zorunlu olan bir şeyde haz yoktur, yalnızca kederli bir hayattır.

23) Rabaş, Makale 41, Çalışmada, Kişinin Topuklarıyla Çiğnediği Hafif Mitzvot Nedir?

Tora’yı öğrenen, bilgelerimizin sözlerine inandığı için, şöyle der, “Yaradan dedi ki, ‘Ben kötü eğilimi yarattım; Tora’yı şifa olarak yarattım.’” Bu şifa kişiye, Yaradan’dan ne kadar uzakta olduğunu hissetmesi için verilir.

Bunun sonucunda, Tora’nın, Yaradan’dan kendisini sürgünden kurtarmasını istemesi için insana, eksiklik anlamına gelen “Mısır’da sürgün” denilen Kli verilmiştir. Metzar-Yam’ın [Mitzraim (Mısır)] Tzar-Ayin [lit. dar gözlü, “kıskanç” anlamına gelir]. Yani kişinin ihsan etme gücü yoktur, sadece alma gücü vardır. Yaradan’a tüm eylemleri ihsan etmek için olmadan önce yaklaşmasının imkânsız olduğunu ve  O’nun yardımı olmadan bunu başarmasının hiçbir yolu olmadığını görür.

24) Rabaş, Makale 13, Çalışmada “Kem Gözün Ekmeği” Ne Demektir? (1989)

‘Kem gözlü adamın ekmeğini yemeyin’ yasağı, neden büyük bir yasaktır? Şöyle der, ‘İsrail, Mısır’a indiğinde, Mısırlıların ekmeğini tatmamıştı, Mısır’da sürgünde bırakılmamıştı.’ ‘Sürgün’, İsrail halkının Yaradan’a ihsan etmek için çalışamadığı, ancak yalnızca kendileri için almak üzere çalıştıkları anlamına gelir. Onların ve kişiye egemen olan alma arzusunun kontrolünden çıkamadıklarında bu, ‘Mısır’daki sürgün’ olarak adlandırılır. Bu yüzden Zohar, eğer Mısır’da sürgüne indiklerinde, yememek için -yani Mısırlıların haz aldıklarından haz almamak için, kendisi için alma arzusu olan kem göz- ihtiyatlı davrandıklarını söyler, sürgünde onların kontrolü altına giremezlerdi. Bunu, kem gözlü adamın yasaklanmasının öneminin, onun ekmeğinin tamamıyla almak için olması ve bunun Keduşa’dan tamamen ayrılmaya sebep olması izler. Bu, ‘Kem gözlü adamın ekmeğini yemeyin’ yasağıdır.

25) Rabaş, Makale 22, Neden Özellikle Pesah Gecesi Dört Soru Sorulur? (1989)

Kişi bilmelidir ki düşüşler ona, yükseliş aşamasını nasıl takdir edeceğini öğrenmesi için verilmiştir. Fakat düşüş sırasında kişi, bundan hiçbir şey öğrenemez.

Ancak, kişi, yükseliş sırasında gerçek bir yargıya varır ve şöyle der: “Şimdi inanç durumundayım ve bu, bana Yaradan’dan geldi. Aksi halde, derhal kendini-sevme aşamasına düşerim.” Eğer kişi, bu hesapları yapmazsa ve onu yakınlaştırdığı için Yaradan’a şükretmezse, derhal atılır. Öyle görünüyor ki bunu takdir etmediği sürece, Yaradan’a yaklaşmaktan gerçek hazzı alması imkânsızdır, yukarıda söylediğimiz gibi, “Işığın üstünlüğü, karanlıktan dolayıdır.”

Öyle anlaşılıyor ki yaratılanların haz ve mutluluk alması ve hissetmesi için, bu düşüşler gereklidir. Bunlara “sürgün” denir ve bu aşamaya “Şehina (Kutsallık) sürgünde” ya da “Şehina tozun içinde” denir. Kişi, sadece bununla haz ve mutluluğu hissetme kaplarına (Kelim) sahip olabilir.

26) Rabaş, Not 71, Sürgün Hakkında

“İsrail sürgüne gittiğinde Şehina da onlarla sürgüne gitti,” sözünün anlamı şudur, eğer kişi düşüş durumundaysa maneviyatı da düşüş durumundadır. “Bir Mitzva bir diğer Mitzva’ya neden olur,” kuralına göre, kişi neden düşüş durumuna gelir? Cevap: Çünkü, sürgünde olduğunu hissetmesi için, ona yukarıdan bir düşüş durumu verilmiştir, böylece kişi, sürgünden geri alınması için merhamet diler, buna tövbe etmek denir ve eğer öncesinde sürgün yoksa tövbe de yoktur.

27) Rabaş, Not 66

Sürgüne girmeden Mısır’daki sürgünden çıkmak imkansızdır. Ancak o zaman sürgünden çıktığımız söylenebilir.

Haggadah’ın yazarı bunu bize, başlangıçta babalarımızın puta tapanlar olduğunu, yani putperestlerin yönetimi altında sürgünde olduklarını ve ancak o zaman Yaradan’ın babalarımızı yakınlaştırdığını bilmemiz gerektiğini söyler. Şöyle ki, putperestlerin egemenliği altına alındıklarını hissetmedilerse, Yaradan’ın onları yakınlaştırdığı söylenemezdi. Ancak kişi Yaradan’dan uzak olduğunda, Yaradan’ın onu yaklaştırdığı söylenebilir, çünkü yokluk her zaman varlıktan önce gelmelidir, çünkü yokluk Kli [kap] ve varlık, yokluğu ve karanlığı dolduran ışıktır.

28) Rabaş, Not 936, Kefaret Zamanı

Bir kişinin sürgünde olmadan önce sürgünden çıkmasının imkânsız olduğu bilinmektedir. Kutsal Tora’nın ebedi olduğu ve her nesile uygulandığı da bilinmektedir. Ayrıca Haggadah’ta [Pesah Bayramı Hikayesi], “Her nesilde, kişi kendini sanki Mısır’dan çıkmış gibi görmeli” deriz. Bu nedenle, içinde bulunduğumuz sürgünün anlamını ve bu acı sürgünden çıkmamız gereken her neslin ne anlama geldiğini bilmeliyiz.

29) Rabaş, Makale 15, Çalışmada “O’nun Benim İçin Bir Mucize Yaptığı Yer,” Kutsaması Nedir (1991)

Şöyle yazılmıştır, “Mısır’da bir köle olduğunu hatırla.”  Peki ama köle olmanın bu kadar kötü olduğunu kim söylüyor? Ne de olsa köle olmak isteyen insanlar var, söylendiği gibi, köle, “Efendimi seviyorum” dedi. Mesele şu ki, sürgün, kişinin sürgünde hissettiği acı ve ızdırap düzeyine göredir. Bu ölçüde, kurtuluştan mutlu olmak mümkündür. Bu ışık ve Kli [kap] gibidir, yani bir şeyden çektiğimiz acı, bizi acıdan kurtaran ışığı alabilen Kli’dir.

30) Rabaş, Makale 16, Onlara Daha Fazla Eziyet Edildikçe (1985)

Mısır’ın Klipa’sı (kabuk) genel bir Klipa’dır. Mısır’daki İsrail halkının ıslah etmesi gereken, Keduşa’nın kıvılcımlarının düştüğü yerdir. Bu nedenle, öncelikle onların yönetiminden çıkamadıkları için acı ve ızdırap olmalıdır, şöyle yazdığı gibi: “Ve İsrail’in çocukları, çalışmaktan dolayı iç çekti ve haykırdı, onların haykırışı Tanrı’ya ulaştı. Ve Tanrı, onların iniltisini duydu.”

31) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir (1990)

Mısır Klipa’sı [kabuğu], her birinin yalnızca karşılığında almak için çalışabileceğiydi. Ama geri dönüş olmadan, yani sadece ihsan etmek için, hiçbir eyleme izin vermez. Bu Mısır’ın İsrail’in kalitesini daralttığı anlamına gelir.

32) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir (1990)

Bilgelerimiz, “İsrail’i kısıtlayan Roş olur” dedi. Yani İsrail niteliğini kim kontrol edebilir? Sadece Roş olan yönetir. Böylece İsrail’in niteliğini kısıtlar, Hesed’le [merhamet] uğraşmaya çağıran Yaradan’ın uğruna çalışmasına izin vermez, ancak yalnızca kendisi için almaya çalışır. Buna “Mısır’ın Klipa’sı” denir.

33) Baal HaSulam, Şamati 86- Ve OnlarArei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler

Klipot´un hâkimiyetinde olduklarını ve bunun onlara acı çektirdiğini görmeden ve sürekli bu durumda kalmaktan korkmadan önce, onlar Yaradan´ın yardımına ihtiyaç duymadılar. Çünkü onun yol açtığı, Yaradan’a tutunmalarına engel olan yoksulluk ve hasar hissetmediler. Çünkü aksi takdirde kişi çalışmasında daha çok bilgiye ve almaya ağırlık verir ve inanç onun için değersizdir. Kişi bilgiyi ve almayı seçer zira insanın dışsal aklı bunu gerektirir.

Ve bu nedenle Yaradan´a yaklaşmaya doğru ilerlemediklerini hissetmeleri ve tüm çalışmalarının Mısır Kilipa’sına battığını fark etsinler diye onlara sürgün verildi. Ve böylece nihayet, mantık ötesi inanç olan bu aşağılık çalışmayı üstlenmekten ve ihsan etmeye çabalamaktan başka seçenekleri kalmadığını gördüler. Aksi halde kötü eğilimin hükmünde olduklarını hissettiler.

34) Rabaş, Makale 17, Çalışmada, “Onun kalbini sertleştirdiğim için,” Nedir? (1991)

“Kardeşlerinin yanına gitti ve onların acılarını gördü ve Mısırlı bir adamın, kardeşlerinden biri olan İbrani bir adama vurduğunu gördü ve hiç kimsenin olmadığını gördü.”

Çalışmada, tam olarak kişi “Tora,” denilen Musa niteliğine sahip olduğu zaman, Mısırlı adamı, yani kendisi için alma arzusunu görebilir ve bunu “insan,” denir der, “Tora,” denen güç ile onun, İbrani adama vurduğunu görür. Bu şöyledir, İbranicede “insan”, hayvanın yaptığını yapmayandır, yani insan hayvanın arzularını kullanmaz, yazıldığı üzere, “ve hiç kimsenin olmadığını gördü,” yani, kendi kendine ondan bir insan ortaya çıkmayacaktır. Çünkü bu kişi “sadık çoban” (tüm İsrail’in imanına çobanlık eden) niteliği olan Musa niteliğine sahiptir ve bu güç, kişiyi gerçeği görmeye uyandırır, kendi kendine “insan” niteliğini asla edinemez. “Ve kimsenin olmadığını gördü,” ayetin anlamı budur.  Bu, kişinin, Yaradan ile Dvekut’a ulaşabilmek için, Yaradan’dan, Yaradan inancını istemesine neden olur.

35) Rabaş, Makale 13, Çalışmada, ‘Kem Gözlü Adamın Ekmeği’ Nedir (1989)

Mısırlıların, İbranilerin yiyeceklerini hor görmesinin anlamı, İbranilerin bütün ekmeklerinin yani onların gıdalarının ihsan etmek için olması ve Mısırlılar için ekmeğin tamamının kem gözlü yani almak için olmasıdır. İbranilerin ekmeğinin ihsan etmek için olduğunu ve ihsan etmenin iğrenç ve değersiz olduğunu duyduklarında, zira onlar, kendi faydaları için almak için değil de ihsan etmek için çalışmalıdırlar, bu çalışmayı değersiz olarak kabul ederler ve bunda hiçbir tat almazlar.

Bu nedenle, Mısırlılar ihsan etmek için çalışmamız gerektiğini duyar duymaz, kendilerini alçaltmaları gerektiğini yani onların kişinin kendi menfaatini görmesi gerektiği ve kendi menfaati için hiçbir şey yapamayacakları emri altında olan bütün gerekçeleri hissetmeye başladılar.

Bundan dolayı, beden, Mısırlıların yönetimi altındayken, ihsan etmek için çalışmamız gerektiğine dair küçücük bir işaret, ipucu duyar duymaz bu çalışmayı derhal küçümser ve halen bunun fikriyle teslim olmayacaklarını ve İbranilerin ekmeğini yemeyeceklerini iddia ederler, onlar için bu ekmek, nefret ve iğrenmedir, çünkü bu ekmek, mantığa karşıdır.

36) Rabaş, Makale 17, Çalışmada, Arınmak için Gelenin Aldığı Yardım Nedir? (1990)

Firavun insanın bedenindeki kötü eğilimdir.

37) Rabaş, Not 923, Ve O “Yahudi Kadınları Doğurttuğunuzda” dedi

Kişi Yaradan’ın yolunda yürümeye başladığında, Mısır Kralı Firavun, ihsan etmek için çalışanları tutmak için bedenlere hükmeden kraldır ki böylece bedenler dayansın ve tüm eylemlerinin Yaradan’ın uğruna olacak olan arzu edilen bütünlüğe ulaşamasın.

38) Rabaş, Not 926, Firavun’a Gel

Firavun, “Parah [örtüsüz] baş” kelimelerinden gelir, ifşa anlamındadır.  Yani, içindeki her şeyin ifşa olmasını isteyerek, ya da o, Mısır kralı, bir kişiyi Yaradan uğruna bir şeyler yapmak istediğinde ızdıraba sürükleyerek, bedeni Mısır niteliğiyle yönetir, böylece o ifşa istediğinde yani her şeyin onun aklına göre olacağı, aklının eylemleri yapmanın değerli olduğunu anlayacağı zaman insanın çalışmasına izin verdiği anlamına gelir.

39) Rabaş, Makale 22, Amalek’i Silmenin (Karalamanın)  Düzeni Nedir?

Genellikle Amalek’e “kötü eğilim” denir. Bununla birlikte, özellikle kötü eğilimin birçok adı vardır. Bilgelerimizin dediği üzere, (Masehet Sukkah, s. 52), “Kötü eğilimin yedi adı vardır: Kötü, Sünnetsiz, Saf olmayan, Düşman, Engel, Kuzey Taşı. Mısır Kralı Firavun ve Amalek gibi başka isimleri de var. ”

40) Rabaş, Not 936, Kefaret Zamanı

Baal HaSulam, Sitra Ahra’nın [diğer taraf] ve Klipa’nın [kabuk / deri] ve kötü eğilimin alma arzusundan başka bir şey olmadığını yorumlar ve bu hem akıl hem de kalp için geçerlidir. Yani, Mısır Kralı Firavun ve Firavun’un hizmetkârlarının hükmü, organları üzerinde alma arzusunun hükmüdür, yani 248 organın tümü- alma arzusuna hizmet ettiğinde- “Firavun köleleri” olarak adlandırılır.

41) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir (1990)

‘İsrail’, Yaşar-El (Yaradan’a doğru) yani her şey Yaradan için demektir.

Firavun’un yönetimi tam tersidir; yalnızca kendi menfaati için çalışmak. Bu sebeple, Keduşa’nın bakış açısı, Yaradan adına yani ihsan etmek için çalışmamız gerekir anlamına gelir. Bu anlayış, Mısır kralı Fivavun’un yönetimi altındadır, burada Mitzrayim’de (Mısır), Metzar-Yam’in (dar deniz) harfleri vardır ve ‘dar’ sözünün, Hasadim’in (merhamet) kıt olduğu anlamına geldiği bilinir. Bu, yalnızca alabilir ve hiçbir şey veremez anlamındaki, (İbranice’deki)  ‘kısık göz’ (kıskanç) tabirindeki gibidir.

42) Baal HaSulam, Şamati 86- Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler

“Sürgünde olacaklarını kesin olarak bilin.” Bu, O’nun kötü eğilim, kötü bir kişi, Mısır Kralı Firavun olan bir Klipa [kabuk] hazırladığı anlamına gelir. Firavun kelimesinin harfleri, ARI’nin (Pesach için Şaar HaKavanot) yazdığı gibi Firavun, denizdeki dar Oref olarak kabul edilir. Aşağıdakilere gelen bolluğu, “Sesine itaat etmem gereken Rab kim?” Sorusuyla (Çıkış 5: 2) emerdi. Tam da bu soru ile onlar Klipot’un [kabukların] ellerindedirler.

43) Baal HaSulam, 10. Mektup

Pe, Hey, Reyş ve Ayin (Pe Ra’nın (kötü ağız) baş harfleri) kelimelerinden oluşan Firavun denir. Bu demektir ki, Mohin’deki Malhut’a Pe (ağız) denir, bu O’nun sözünü kırmamak ve Ağzından çıkan her şeyin yerine getirileceğinin kararlılığı içinde olmaktır.

Mısır’daki sürgünde yukarıda bahsedilen bu kötü ağızdı ve hepsi kötülüğe geri döndü. Bu nedenle, ilk dokuzki üst aydınlanmayla ödüllendirilmelerine rağmen, “Keduşa’nın (kutsallık) Pe’nin” tersi olan kötü ağız nedeniyle, bu üst aydınlanma Guf’a (beden) işlememiştir. Bu demektir ki, boynun arkası, Roş’dan (baş) aşağıya inen bereketi engeller ve İsrail’e gelmeye başlayan tüm bereketi geri püskürtür. Bu sebeple atalarımızın dediği gibi, Firavun Mısır’ın tüm çıkışlarına büyüler yerleştirdi ve hiçbir köle Mısır’dan kaçamadı.

44) Rabaş, Makale 20, Kalbini Katılaştıran (1985)

Zohar’da şunu buluruz; “Rabbi Yehuda der ki, ‘Rabbi Yitzsak dedi ki, ‘Firavun herkesten daha akıllıdır… İsrail’in kurtuluşa ulaşacağını görmez… Firavun, Sitra Ahra’dan başka insana hükmeden başka bir inanç bağı olduğunu bilmez. Bu sebeple kalbini katılaştırır.’’”

Zohar’ın sözlerinden anlaşılana göre, Firavun’un mantık dahilinde kastettiği, mantık ötesi inanç olmadan onların otoritesinden çıkabilmelerinin mantıksız olduğudur, çünkü bu güç dünyadaki tüm güçleri iptal eder.

45) Baal HaSulam, 10. Mektup

Mısır’daki kölelik ve sürgün şu sözlerle başlar, “Ve Mısır’da Yusuf’u bilmeyen yeni bir kral doğdu.” Bu demektir ki, bir önceki derecelerinden düştükleri için şimdi her birinin aklında yeni bir yönetim belirdi. Açık olarak şunu söylemiştik, “Öğrenci sürgün edildiğinde, hocası da onla beraber sürgün edilir” onlar Yusuf’u bilmedi. Diğer bir deyişle, kalplerindeki ölçüye göre onu edindiler.

Dolayısıyla, Yusuf’un imgesini kendileri gibi tanımladılar. Bu nedenle Yusuf’u bilmediler ve kölelik başladı. Aksi takdirde erdemlik kesinlikle onları koruyacak, sürgün ya da kölelik onlara asla yaklaşmayacaktı.

46) Rabaş, Makale 17, Çalışmada, “Onun kalbini sertleştirdiğim için,” Nedir? (1991)

Kötü eğilim, doğar doğmaz insana geldiği için, “Günah kapıda çömelir”, yani doğar doğmaz kötü eğilim onunla birlikte ortaya çıkarken, iyi eğilim kişiye on üç yıl sonra gelir. Öyleyse neden, “yeni bir kral ortaya çıktı, ‘gerçekten de yeni’” diyor? Bunun yerine, kötü eğilim olan aptal yaşlı kralın insanda yeni bir şey olmadığını söylemeliyiz. Daha doğrusu, kişi doğar doğmaz, “Vahşi bir eşek sıpası, bir adam doğar” yazdığı gibi mevcuttur.

47) Rabaş, Makale 17, Çalışmada, “Onun kalbini sertleştirdiğim için,” Nedir? (1991)

Eski bir kral olduğuna göre “yeni bir kral ortaya çıktı” nedir? Cevap, her seferinde fermanın yenilenmesidir. Yani, her seferinde kötü eğilim yeniden ortaya çıkar, çünkü “onun kalbini katılaştırdım.” “Arzusu büyük olan kişinin eğilimi ondan daha büyüktür.”

48) Zohar, Şemot, “Ve Yeni Bir Kral Ortaya Yükseldi” No. 88

“Ve Mısır üzerinde yeni bir kral yükseldi.” Kendi kendine ayağa kalktı. Düşük olanlar, krallığa layık olmasa da, servetin gücüyle yükseldi. Her şey böyledir, krallığa layık olmayan ancak kendi başına yöneten ve zenginliğin gücüyle yükselen ve İsrail’i yok etmek isteyen Ahasuerus gibi. Firavun için de durum aynı. Kral olmaya layık değildi, ancak tek başına hüküm sürmek için yükseldi ve yazıldığı gibi İsrail’i bu dünyadan yok etmek istedi, “Ve halkına dedi.” Ve aşağıda bir kral, yani tayin edilen melek yükseldiğinde, aşağıdan bir kral yükselir.

49) Rabaş, Makale 13, Firavun’a Doğru Gel -2 (1986)

Şöyle yazılmıştır, “Firavun’a doğru gel, çünkü onun kalbini ve onun hizmetkârlarının kalplerini katılaştırdım, böylece Benim bu işaretlerimi onların ortasında gösterebilirim.”

Bir soru ortaya çıkar, “Neden Yaradan Firavun’un kalbini katılaştırdı?” Metin şöyle cevaplar, “Böylece Benim bu işaretlerimi onların ortasında gösterebilirim.” Ve yorum şöyledir, “Neden Yaradan insanın kalbini sertleştirdi ve kişi kötü eğilime karşı savaşını kendi başına kazanamaz?”

Cevap şudur, böylece insan Yaradan’a haykıracak ve bu sayede Kli’ye (arzuya) sahip olacaktır. Ve sonra Yaradan, Tora’nın harflerini onun, Kli’nin içine yerleştirebilecektir. Bu, Yaradan’ın kişiye yardım olarak verdiği ruhtur.

50) Baal Hasulam, 14. Mektup

Bu Yaradan’ın Musa’ya ayetle verdiği şeydir, “Firavuna gel,” yani gerçeğe tutun çünkü kutsal İlahiliğin ifşası ancak Firavuna yaklaşarak mümkündür. Bu sebeple O şöyle der, “Onun kalbini taşlaştırdım” ve “Ben’im işaretlerimi ona yerleştirdim.”

Daha önce açıkladığım gibi maneviyatta harfler yoktur. Maneviyattaki tüm çoğaltım bu dünyanın maddeselliğinden özümsenen harflere dayanır, tıpkı “karanlığın yaratıcısı,” gibi. Burada ilave bir şey yenilik değil, karanlığın yaratımı, ışığın iyiliğini ifşa eden Merkava (yapı) vardır. Öyle görünüyor ki, Yaradan’ın Kendisi onun kalbini taşlaştırmıştır. Neden? Çünkü Ben’in harflere ihtiyacı vardır.

51) Rabaş, Makale 13, Firavun’a Doğru Gel -2 (1986)

“Firavun’a doğru gel” yani ikimiz, birlikte konusunu görebiliriz. Diğer bir deyişle, kişi başlamalı ve sonra onu yenemediğini görmelidir. Musa’nın ona yaklaşmaktan korkmasıyla ima edilen budur. Ve sonra Yaradan şöyle der, “Bakın, Firavun, Ben sana karşıyım,” yani sonra Yaradan’dan yardım gelir. Ve ne ile? Zohar’da yazıldığı üzere, kutsal ruh ile.

52) Rabaş, Not 926, Firavun’a Gel

Bununla neden “Git” değil de “Gel” yazıldığını anlayacağız. “Gel”, “Gel, ikimiz birlikte” anlamına gelir, böylece kişi kötü eğilimine kendi başına boyun eğebileceğini düşünmeyecek. Aksine, yazıldığı gibi, “İnsanın eğilimi her gün onun üstesinden gelir. Yaradan’ın yardımı olmasaydı, üstesinden gelmezdi.” Bu nedenle, kişi kötülüğünü yenemeyeceğini söylememelidir, çünkü Yaradan’ın ona yardım edeceğine inanmalıdır. “Gel”in anlamı budur.

53) Rabaş, Makale 17, Çalışmada, Arınmak için Gelenin Aldığı Yardım Nedir? (1990)

“Gel” diye yazılmasının nedeni Musa’nın Mısır Kralı Firavun’u tek başına yenememesi ama ancak Yaradan’ın ona karşı savaşmasıdır.

54) Rabaş, Makale 17, Çalışmada, Arınmak için Gelenin Aldığı Yardım Nedir? (1990)

Yaradan, “Ben, elçi değil” dedi, öyleyse Musa bize burada nasıl yardım eder? Neden “Firavun’a gelin” yazıyor?

Bu, kişinin Yaradan’ın yolunda yürümeye başlaması ve gerçeğe ulaşması gerektiği anlamına gelir, yani Yaradan’a Dvekut [bağlılık] ile ödüllendirilmek anlamına gelir. Daha sonra, bu yürüyüşte ilerlerse, kişi ilk yardımı – neyin eksik olduğunu bilmek için eksiklik hissi alır. Daha sonra, yalnızca iki ana şeyden yoksun olduğunu kavrar: “zihin” ve “kalp”. Ve bununla birlikte, onlara sahip olmadığı için acı çeker. Başka bir deyişle, buna ihtiyaç duyar. O halde kişi kendi başına çalışmıyorsa, çalışmadığı için acı çektiği söylenemez. Sadece bir şeye duyulan ihtiyaç, eğer kişi bir şeyi elde etmek için çabalarsa, ona sahip olmamaktan dolayı acı çektiği kadar, ona ihtiyacı olduğu söylenebilir.

Bu yüzden “Firavun’a gelin” diye yazılmıştır.

55) Rabaş, Makale 19, Firavun’a Doğru Gel-1 (1985)

Kişi, bazen ihsan etme çalışmasına başlar ve bedene çalışmanın bütün amacının bu olduğunu – ihsan etme kaplarını edinmek olduğunu – açıklar. Ancak, bedenle yaptığı tüm bu tartışmalardan sonra beden kişiye şöyle der, ‘Yaradan’ın yarattığı doğayı değiştiremezsin’. Ve yaratılış, ‘yokluktan varoluş’ olarak kabul edildiğinden, yalnızca alma arzusu formundadır. Öyleyse ne cüretle Yaradan’ın yarattığı doğayı değiştirebileceğini söylersin?’.

Bununla ilgili olarak, ‘Firavun’a doğru gel’ yani birlikte gideceğiz denmiştir. Seninle geleceğim, böylece doğanı değiştireceğim ve bütün isteğim, doğanı, alma arzusundan ihsan etme arzusuna değiştirmek için, benden yardım istemen, bilgelerimizin dediği gibi (Sukka, 52), ‘Kişinin eğilimi onu her gün yener ve Yaradan’ın yardımı olmadan, kişi bunun üstesinden gelemez’.

56) Baal HaSulam, 14. Mektup

“Firavun’a gel.” Zohar’da yazıldığı gibi, “kadının başının saçlarının dağılsın”  ifşa olan Şehina’dır [Kutsallık]. Mesele şu ki, İsrail çocukları Mısır’ın onları köleleştirdiğini ve Yaradan’a hizmet etmelerini engellediğini düşündükleri ölçüde, gerçekten Mısır’da sürgündeydiler. Bu nedenle, Kurtarıcının tek işi, onlara burada başka hiçbir gücün olmadığını, “benim, bir elçi değil”, çünkü O’ndan başka bir güç olmadığını ifşa etmekti. Bu gerçekten de kurtuluş ışığıydı.

57) Rabaş, Makale 19, Firavun’a Doğru Gel-1 (1985)

‘Firavun’a doğru gel’. Bu kafa karıştırıcıdır. ‘Firavun’a doğru git’ demesi gerekmez miydi? Zohar şöyle açıklar (Bo, madde 36): ‘Ama O, Musa’nın, odaların içindeki odalara, yüksek bir deniz canavarına girmesine izin verdi. …Yaradan, Musa’nın korktuğunu görünce… Yaradan dedi ki, ‘Bak, Ben sana karşıyım, Mısır Kralı Firavun, nehirlerinin ortasında uzanan büyük canavar’. Yaradan, başka birine değil, ona karşı savaşı sürdürmek zorunda kaldı, ‘Ben, Efendiniz’ dediği gibi ve şöyle açıkladılar, ‘Benim, bir temsilci değil’. ‘Gel’ demek, ikimiz birlikte demektir.

58) Rabaş, Makale 17, Çalışmada, Arınmak için Gelenin Aldığı Yardım Nedir? (1990)

İnsanın gücü, meseleyi edinmek için değil, meseleyi edinmek için güçlü bir arzuya sahip olmak için çabalamasında gereklidir. Bu durumda, Yaradan’ın yardımına olan ihtiyacı elde etmek için insanın çalışmasının gereklidir. Buna “tam bir arzu” denir. Başka bir deyişle, insanın çalışması, meselenin elde edilmesine değil, daha çok eksikliğin ve meseleye olan ihtiyacın elde edilmesine ve neyin eksik olduğunu bilmek için olmalıdır. Bunun için eksik olduğunu ve Firavun yönetiminden çıkamayacağını her seferinde görerek yukarıdan yardım alır. Bu yardıma “kalbini sertleştirdim” denir. Gerçek bir şeye gerçekten ihtiyaç duymak için kalbin sertleşmesi gereklidir.

59) Rabaş, Makale 13, Firavun’a Doğru Gel -2 (1986)

Kalbin sertleşmesi, “Çünkü kalbini sertleştirdim” sözleriyle, dua için bir yer yapmaktı. Ve bu dua, saygı görmek isteyen, kendisine saygı duyulmasını isteyen etten ve kandan bir dua gibi değildir. Daha ziyade, duanın amacı bir Kli’ye sahip olmaktır, Yaradan’ın yardımına ihtiyaç duyar, çünkü Kli olmadan ışık yoktur. Ve kişi kendisine hiçbir şekilde yardım edemeyeceğini gördüğünde, Yaradan’ın yardımına ihtiyaç duyar.

60) Rabaş, Not 926, Firavun’a Gel

Kalbin sertleşmesi sadece insanın yararınadır, zira bununla Tora’nın harfleriyle ödüllendirileceği sonucu çıkar. Bu durum sırasında, kişinin hissetmesi gereken her şeyi hissetmemesine rağmen, anlayışını tamamladığında, tüm bu süreler boyunca yaptığı her şey ona bir kerede ifşa olur.

Baal HaSulam’ın bir zamanlar verdiği alegori gibi, bu sıfırlardan başka bir şey kazanmayan birine benzer. Her seferinde sadece sıfır kazandığını görür. İlkinden sonra bir sıfırı vardır. İkinciden sonra iki sıfırı ve üçüncüsünden sonra üç sıfırı ta ki birçok sıfır biriktirinceye kadar. Ama işinin sonunda bir kazanır. Böylece sadece tek bir on eden, bir sıfırı ile biri olabilirdi ya da bir milyon ya da daha fazlası. Sonuç olarak her seferinde, Tora’nın harfleri ona eklenir. “ki, onun içine Benim işaretlerimi koyabileyim” sözünün anlamı budur.

61) Rabaş, 39. Mektup

Bununla ayetle ilgili sorulanı anlayabilirsiniz, “Firavuna gel, çünkü onun kalbini katılaştırdım.” Yaradan’ın onun kalbini katılaştırarak onu reddettiğini mi söylemek istiyor? Açıkladığıma göre, bunun tersidir. Yaradan’ın kalbini katılaştırmasıyla o bir kez daha seçim yapabilir, çünkü Firavun “Tanrı erdemli, ben ve benim halkım bayağı,” dediğinde, bu demektir ki o hali hazırda erdemlik ölçüsüne mahkûm edildi, o iyi ve artık yapacak daha fazla şeyi yok. Bu sebeple iyiliğine uygun biçimde Yaradan kötü eğilimi arttırmak zorundaydı, atalarımızın dediği gibi, “Dostundan yüce olanın arzusu da ondan yüce olmalıdır.” Dolayısıyla Yaradan onun kalbini katılaştırdığında, bir kez daha seçim yapabilecekti.

62) Rabaş, Makale 19,  Firavun’a Gel 1 (1985)

Bununla ilgili olarak, ‘Firavun’a doğru gel’ yani birlikte gideceğiz denmiştir. Seninle geleceğim, böylece doğanı değiştireceğim ve bütün isteğim, doğanı, alma arzusundan ihsan etme arzusuna değiştirmek için, benden yardım istemen, bilgelerimizin dediği gibi (Sukka, 52), ‘Kişinin eğilimi onu her gün yener ve Yaradan’ın yardımı olmadan, kişi bunun üstesinden gelemez’.

Ancak, Yaradan’ın kişinin O’ndan talep etmesine neden ihtiyaç duyduğunu anlamalıyız. Bu ondan yardım talep edilmesinin onurunu arzu eden ve böylece de yardım ettiğini bilen, et ve kan ile anlaşılabilir. Ama Yaradan’la ilgili olarak böyle bir şey nasıl söylenebilir? Ancak ‘Kli olmadan ışık yoktur’ kuralının anlamı, eğer arzusu yoksa birine dolum vermenin imkânsız olmasıdır. Bir şey için arzu olmadığı sürece, verirseniz, kişi bundan tat almaz. Bundan dolayı, kişi takdir edemez ve onun çalınmasını engelleyemez.

Şöyle ki, meselenin önemini anlayan ve O’ndan alacak insanlar vardır. Bu yüzden kişi, Yaradan’ın yardımını istemelidir.

63) Rabaş, Makale 17, Çalışmada, “Onun kalbini sertleştirdiğim için,” Nedir? (1991)

Kişi ihsan etmek için çalışmak istediğinde, yani Yaradan ile Dvekut’ erişmek istediğinde, gerçeği görmelidir: Doğduğu doğayla çeliştiği için, bu insanın elinde değildir. Sadece Yaradan ona ikinci bir doğa verebilir, ancak eksiklik olmadan dolumun gerçek tadı yoktur. Böylece Yaradan, kişinin eksikliği sonuna kadar hissetmesi için kalbin sertleşmesini sağlar.

Bu, Yaradan’ın neden ancak daha sonra, yani daha önce değil de Yaradan için çalışmaya başladıktan sonra kalbini sertleştirdiğini açıklar. Ayrıca, kalbinin sertleşmesine neden ihtiyacı vardı? Başka bir nedenden ötürü, kişi gerçek eksikliği hissetmezse, Kli olmadan ışık olmadığı için gerçek dolumu alamaz. Buna göre, onu Yaradan’dan uzaklaştırmaak için kalbin sertleşmesi onun zararına değildi. Tam tersine, onu Yaradan’la Dvekut’a getirmek için kalbin sertleşmesi olur.

64) Rabaş, Makale 17, Çalışmada, “Onun kalbini sertleştirdiğim için,” Nedir? (1991)

Kişi şimdi hissettiği her şeyin, Yaradan’dan daha uzakta oluşunun, yukarıdan geldiğine inanmalıdır. Yani, Yaradan’ın gerçek ihtiyacı keşfetmesi için verdiği kalbin sertleşmesidir, Yaradan’ın yardımı olmadan kişinin kendisi için alma arzusunun kontrolünden çıkamayacağını hissetmesi anlamına gelir. Ama yalnızca Yaradan’ın Kendisi yardım edebilir.

65) Rabaş, Not 815, Bo [Gel]

bir kişi her zaman seçebilir, çünkü bir Mitzva yapmadan önce, kötünün otoritesi, kişinin birçok kötü eyleme sahip olmasına rağmen, iyiliğin otoritesinden daha büyük değildir. Bir Mitzva yaptıktan ve erdemin tarafına karar verdikten sonra, kötülüğü artar, yani kötülük, iyilikle aynı ölçüde yönetecek şekilde güçlendirilir. Sonuç olarak o zaman da kişi yarı yarıyadır.

Bununla “Firavun’a gel, çünkü onun kalbini ağırlaştırdım” ayetini anlayacağız. Firavun “Efendi erdemlidir” diyerek, kendini erdemin tarafına mahkûm ettiğinde, o iyidir. Bu yüzden artık bir seçim yapamazdı. Bu nedenle, onun kalbini ağırlaştırması için Yaradan’a ihtiyaç vardı, yani onun kötülüğünü arttırmak için, zira sadece bu şekilde seçim için bir yer vardır.

Sonuç olarak, kalbin ağırlaşması aracılığıyla, seçim yapma yetisi ondan alınmadı. Aksine, burada ona seçim yapma imkânı verildi.

66) Rabaş, Makale 19, Firavun’a Doğru Gel-1 (1985)

‘Firavun’a doğru gel’ ifadesine dikkat etmeli ve olası en kötü koşullarda inançlı olmalı ve mücadeleden kaçmamalıyız. Aksine Yaradan’ın daima yardım edeceğine ve ister küçük, isterse büyük bir yardım olsun daima vereceğine güvenmeliyiz.

Gerçekte, insanların geri kalanından daha kötü olduğu için, Yaradan’ın kendisine çok fazla yardım etmesine ihtiyacı olduğunu anlayan kişi, duasının cevaplanması için daha uygundur, şöyle yazıldığı gibi, ‘Yaradan, kalbi kırık olana yakındır ve ezilmiş ruhu kurtarır’.

67) Zohar, BeŞalah, 65-67

“Ve Firavun yakına çekti”… Aynı zamanda Firavun’un da İsrail’i tövbe etmeye yaklaştırdığını öğrendik. Bu nedenle “Ve Firavun yakına çekti” diye yazılmış “Ve Firavun yakına getirdi,” diye yazılmamıştır. […]

İsrailler denize yaklaşıyorlardı ve önlerindeki denizde fırtına çıktığını gördüler, dalgaları yukarıya doğru güçleniyordu. Korktular. Gözlerini kaldırdılar ve Firavun’u ve ordusunu gördüler, yayları ve okları gördüler ve büyük bir korkuya kapıldılar. “Ve İsrail çocukları feryat etti.” Kim İsrail çocuklarını cennetteki babasının yakınına çekti? Firavuz çekti, yazıldığı üzere “Ve Firavun yakına çekti.”

68) Baal HaSulam, Şamati 86- Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler

“Yılan, başını eğer ve kuyruğu ile vurur.” Bu demektir ki, bazen kişinin inanç yükünü üstlenmesine izin verir, bu, mantık ötesi inanç yani başını eğmektir. Fakat “kuyruğu ile vurur,” kuyruğuyla “sonunda” diye yorumlanabilir; baş eğme nedeni sonunda kendisi için almaktır. Bu demektir ki şimdilik inancı, daha sonra her şeyi kendisi ele geçirebilsin diye üstlenmiştir. Zira Klipa bolluğu almanın tek yolunun Keduşa´dan geçtiğini bilmektedir.

69) Baal HaSulam, Şamati 86- Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler

“Firavun onları yakına getirir,” sözünün anlamı şudur: Burada açıklanan onun İsrail halkını kasten tövbeye getirdiğidir, böylece daha sonra her şeyi onlardan kendi otoritesine almak için. Bu nedenle Ari, “Firavun aşağıdakilere inen bolluğun hepsini emer,” diye yazmıştır. Bedenin başı olarak kabul edilen hem enseden (Oref) ve hem de boğazdan (Garon), yani alma kapları içindeki her şeyi emer.

70) Baal HaSulam, Şamati 35- Keduşa´nın Yaşam Gücü

Eğer kişi Işık´ı çekmişse ve Kelim`i saf değilse, Işık`a uygun olmadığı için, onu sürekli tutamaz. Yani kişi onu Verenden geldiği gibi, verme kaplarında alamadığından dolayı, Işık ondan kaybolur.

Böyle bir anda bu Parlama Sitra Ahra`nın eline düşer. Ve bu böyle çok defa tekrarlanır. Yani insan onu kendine çeker ve o sonra ondan uzaklaşır.

Böylelikle Sitra Ahra`nın denizinde Işık çoğalır ve kap dolar. Yani kişi tüm çabalarından sonra, bunun ne kadarına muktedirse, o ölçüde ifşa eder. Ve sonra Sitra Ahra kendi mülküne aldığı her şeyi ona geri verir; söylenildiği anlamda: “Yuttuğu iyilikleri tekrar kusacaktır.”

71) Baal HaSulam, Şamati 35- Keduşa´nın Yaşam Gücü

Sitra Ahra`nın özel mülk edindiği her şey, onun kişinin üzerinde hâkimiyet kurduğu süre boyunca, sadece bir teminattır.

Ve onun bu hâkimiyeti kişinin alma Kaplarını incelenmesine olanak vermek ve onu Keduşa`ya (Kutsallığa) götürmek içindir. Bu demektir ki, eğer Sitra Ahra kişiye hükmetmeseydi, kişi az olan ile yetinseydi, alma kaplarının hepsi, Yaradan`dan ayrı olacaktı. Ve kişi, hiç bir zaman ruhunun köklerine ait olan kaplarını birleştiremezdi ve ruhunu Kutsallığa sokamaz, ona ait olan Işığı büyütemezdi.

Bu nedenle ıslah, her yükselişten (Işığı çekmek) sonra bir düşüş yaşanmasaydı ve sonrasında ayırt edebilmeyi getiren, yeniden başlamak zorunda kalmasaydı, yapılamazdı.

Geçmişte onun olan Sitra Ahranın eline düşmüştür ve Sitra Ahra bunu rehin olarak kendi hâkimiyetinde tutuyordur. Yani kişi daha sonra Sitra Ahranın bütün bu süre içinde ondan aldığı her şeyi geri alacaktır.

72) Baal HaSulam, Şamati 204- Çalışmanın Amacı

Daha sonra, çalıştığımız ve Keduşa’yı genişlettiğimizde bile, Sitra Ahra hala destek sağlar, bu desteği çektiği zaman kadememizden düşeriz ve böylece genişlemiş olan bolluğu Sitra Ahra alır. Nitekim Sitra Ahra’da kişiye tamamen hâkim olma gücü vardır, bu yüzden kişi onun isteğini yerine getirmeye mecbur olur. Ve kişinin kendisini bir üst kademeye yükseltmekten başka çaresi yoktur.

Ondan sonra bu süreç yeniden başlar, aynı öncesi gibi, kırk dokuz kirlilik kapısı ile. Bu demektir ki, kişi kırk dokuzuncu kapıya ulaşana kadar Keduşa’nın kademelerinde yürür. Ama orada, ta ki kişi her defasında daha yüksek bir kirlilik kademesine düşene kadar, canlığı ve armağanı almak için kontrole sahiptir, zira “Tanrı birini bir başkasının tam tersi olarak yaptı.”

Ve kişi 49’uncu kapıya geldiğinde, Yaradan gelip onu kurtarana kadar, artık kendisini yükseltemez. Ondan sonra “O zenginleri yuttu ve o onları tekrar kusacak.

73) Baal HaSulam, Şamati 52- Günah Mitzva’yı Bozmaz

İki arkadaş ile anlatılan bir hikâye daha duydum, bir tanesi kral oldu ve diğeri ise dilenci. Dilenci olan gidip kral arkadaşına içinde bulunduğu kötü durumu anlattı.

Hikâyesini dinledikten sonra kral hazine bakanına bir mektup yazar ve iki saat içerisinde arkadaşının istediği kadar para alma izini olduğunu söyler. Dilenci hazineye küçük bir kutuyla gelir ve küçük kutusunu parayla doldurur.

Hazineden çıktıktan sonra, hazine bakanı kutuya vurur ve tüm parası yere saçılır. Ve bu defalarca böyle devam eder ve dilenci ağlamaya başlar ve ağlayarak sorar “Neden bana bunu yapıyorsun?” sonunda cevap verir, “Buradan bu zaman içerisinde aldığın tüm para sana ait ve alacaksın. Hazineden yeterince para alacak bir kutun olmadığından sana böyle bir oyun oynadık.”

74) Rabaş, Makale 20, Kalbini Katılaştıran  (1985)

Zohar’da yazılıdır: “Rabbi Yitzak der ki, ‘Yaradan’ın önünde Firavun kadar kalbini katılaştıran başka birini bulamadık.’ Rabbi Yosi der ki, ‘Fakat Sihon ve Og da kalplerini katılaştırdı.’ Cevap verir, ‘Öyle değil. Onlar kalplerini Yaradan’a değil, İsrail’e karşı katılaştırdı, tıpkı Firavun’un O’na karşı kalbini katılaştırması gibi çünkü O’nun gücünü gördü ve tövbe etmedi.’”

75) Rabaş, Makale 20, Kalbini Katılaştıran  (1985)

Böylece kalbini Yaradan’a karşı katılaştıran Firavun’un söylemi ile İsrail’e karşı kalplerini katılaştıran Sihon ve Og’un arasındaki farkı anlayabiliriz. Firavun der ki, “Sesine boyun eğeceğim Tanrı da kim?” yani tüm gücüyle Yaradan’ın önemini küçültür. Ancak Sihon ve Og, İsrail’e karşı kalplerini katılaştırır, yani İsrail’in önemini küçültürler.

Bunların üstesinden gelmenin tek yolu, bu söylemlere dikkat etmeyip mantık ötesi ilerlemek, Yaradan’a ve O’nun herkese yardım edeceğine inanmaktır.

76) Rabaş, Makale 20, Kalbini Katılaştıran  (1985)

Görüyoruz ki, kişi önemli bir insan için ödül olmadan da hizmet edebilir. Eğer Tora ve Mitzvot’a bağlanırsa, Yaradan adına kendini-sevmeden feragat eder. Peki, engeller bu durumda ne yapar? Tek bir şey yapar: Kişinin Yaradan’ın yüceliğini ve önemini anlamasına izin vermez. Öyle anlaşılıyor ki, Sitra Ahra gücü Yaradan’ın karşısındadır. Yaradan der ki, “Senin gücünü, yani yumuşak-kalpli insanların aksine, ihtirasına gem vuramayacağını biliyorum. Sen güçlünün en güçlüsüsün. Gerçeğin yolunda yürümemenin sebebi, amacın senin için önemli olmamasıdır.”

Zohar’ın Rabbi Yitzhak adına söylediği şey budur: “Yaradan’ın önünde Firavun kadar kalbini katılaştıran başka birini bulamadık.”

77) Rabaş, Makale 20, Kalbini Katılaştıran  (1985)

Bunu Zohar’da buluruz; “Rabbi Yehuda der ki, ‘Rabbi Yitzsak dedi ki, ‘Firavun herkesten daha akıllıdır… İsrail’in kurtuluşa ulaşacağını görmez… Firavun, Sitra Ahra’dan başka insana hükmeden başka bir inanç bağı olduğunu bilmez. Bu sebeple kalbini katılaştırır.’’”

78) Rabaş, Makale 11, Lişma’dan Önceki İki Farkındalık Nelerdir (1988)

Onlar cennet krallığını üstlerine almak zorunda kaldıkları zaman, “akıl” ve “kalp” olarak kabul edilen “kim” ve “ne” sorularıyla onları yöneten, Mısır kralı Firavun’un  – “O’nun sesine itaat etmem gereken Efendi de kimdir” ve “Bu iş senin için nedir?”- soruları yüzünden bunu yapamadıkları için hayıflandılar.

79) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir (1990)

Musa İsrail halkına gelip her birindeki Firavun’un niteliğiyle, yani kalplerindeki alma arzusuyla konuştu ve onlara, içlerindeki Firavun niteliğinin içlerindeki İsrail niteliğine hükmetmemesini istediğini söyledi zira o bedenin iyiliği için değil, Yaradan için çalışmaya izin verecektir.  Ulusun içindeki Firavun, Musa’nın onlara -sadece Yaradan’ın iyiliği için çalışmak için- diye söylediğini işittiğinde, ihsan etmenin ve almamanın ne demek olduğunu anladılar ve çalışmaları derhal zayıfladı, zira beden tüm gücüyle herhangi bir Keduşa eylemi yapmasınlar diye direnç gösterdi.

Başka bir deyişle, artık Lo Lişma’da bile yapmak onlar için zorlaştı. Musa gelmeden önce çalışmak için güçleri vardı çünkü “Yaradan için”in ne anlama geldiğini hâlâ bilmiyorlardı. Fakat Musa gelip onlara hiçbir şey almadan ihsan etmenin ne anlama geldiğini açıkladığında, her birinin Firavunu sorular sormaya başladı: 1) Yazıldığı gibi, Firavun, “Sesine itaat etmem gereken Efendi de kim?” diye sordu. 2) Sonra günahkarın sorusu geldi ve sordu, ” Bu iş senin için nedir?”

80) Rabaş, Not 572, İki Emek

Kişinin Tora ve Mitzvot’taki çalışmasının düzenini şöyle açıklamalıyız; kişinin kötü eğilimle savaşması ve yenmesi gerekir.

Şöyledir, kendi çıkarları olduğunda emek vermek insanın doğasıdır. Fakat bu çalışmadan hiçbir çıkar elde edemeyeceğini görünce çalışamaz. Bunun yerine şikâyet eder ve “bu iş senin için ne ki,” diye yani bu çalışmayı yaparak ne kazanacaksın diye sorar.

Kişi bunun üstesinden geldiğinde ve doğaya karşı çalışmak ve Yaradan’a ihsan etmek istediğini söylediğinde, kötü eğilim farklı bir argümanla gelir ve günahkâr Firavun, “Sesine itaat etmem gereken Efendi de kimdir,” diye sorar. Başkalarının uğruna, sadece diğerinin emeği aldığını bildiğim yerde çalışmam mümkündür.

Bununla birlikte, kişinin çabası vardır, 1) Doğanın üstesinden gelmeli ve doğaya karşı gitmeli ve kendi yararı için değil, başkalarının yararı için, Yaradan uğruna çalışmalıdır. 2) Yaradan’ın emeğini aldığına inanmalıdır.

Bu iki soru, günahkarın argümanındaki temel sorulardır.

81) Rabaş, Not 920, Tora Dört Oğula İlişkin Konuştu

Kötü eğilim olduğunda, Tora için de bir ihtiyaç vardır. Bu nedenle, eğer kişi ödül ve cezaya inanırsa, bir ödüle sahip olduğu için Tora ve Mitzvot’u zaten [emirlerini] uygulayabilir. Bu yüzden, kötü olanın “Bu çalışma senin için ne?” sorusunu sormaz. Kötülüğü olmadığında, Tora için bir ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla, “ona açıktır”.

Eğer bir kişinin ödül ve cezaya inandığı için Tora ve Mitzvot ile meşgul olduğunu görürseniz, o kapalıdır, yani onun kötülüğü kapalıdır, gizlenmiştir. Bu nedenle, onu ıslah etmek imkansızdır, çünkü kişi sadece gördüklerini ıslah eder. Bu nedenle, o zaman bir kişiye ödül almamak için çalışması öğretilir.

Ardından kötü olan gelir ve “Bu çalışma senin için nedir?” diye sorar. Yani, “Yaradan için herhangi bir ödül olmadan çalışırsak neye sahip olacağız? Bu bizim doğamıza aykırıdır! Biz, kendimizi memnun etme doğasıyla doğduk ve karşılığında hiçbir şey olmadan başkalarını memnun etme doğasıyla değil” O zaman, bir kişi Tora’ya ihtiyaç duyar ve sonra şöyle söylenebilir: “Kötü eğilimi ben yarattım; Tora’yı da şifa olarak yarattım.”

82) Rabaş, 3. Mektup

Kişi Tora ve Mitzvot’u Lishma çizgisinde idrak etmeye başladığında, yani Mısır kralının sürekli olarak, “Sesine itaat edeceğim, Yaradan kim?” dediği, “Mısır” denilen zorluk içinde olduğunu hisseder. Bu aklın zorlandığı, düşüncelerinin aklını hırpaladığı Zivugim de Hakaa ile başladığı yerdir. Tüm bu yabancı düşüncelerin sadece “toprağın çıplaklığını görmek için,” gelen şifa olduğunu, yani bacadan bakmaktan fazlası olmadığını düşündüğü zamanlarda, bu düşüncelerle Yaradan çalışması arasında bir bağ olmadığını görür. Başka zaman şöyle düşünür, “Biz, tek babanın oğulları açık yürekliyiz,” yani tüm düşüncelerimiz yalnızca Yaradan’a tutunmak içindir ve “Mısır’da sürgün” denilen “Sesine itaat edeceğim Yaradan kim?” ve “Bu çalışma da ne?” düşüncelerine galip geldik ve güçlendik.

83) Rabaş, Makale 22, Neden Özellikle Pesah Gecesi Dört Soru Sorulur? (1989)

Bir insanın mantık dahilinde gitmek istemesi, “bilgi ağacının günahı” olarak adlandırılır. Bu günah, iki yolda, ondan uzanan iki soruda ortaya çıkar: 1) “Sesine itaat etmek zorunda olduğum Efendi de kim?” diye soran Firavun ’un sorusu, yani kişinin, mantığa ters düşen bir şeye inanmasının zor olması. Ve bundan başka bir şey, ikinci bir soru uzanır, “Neden insan, kendisi için değil de Yaradan için çalışmalıdır?” Diğer bir deyişle kişi, şunu sorar, “Kendi menfaatim için değil de Yaradan için çalışmakla ne kazanacağım?”

84) Rabaş, Makale 40, Çalışmada “Sen tüm insanların en aşağıda en önemsiz olanısın,” Nedir? (1990)

Çalışmada tat hissetmediklerinde, günahkâr gelir ve “Ne” sorusunu sorar, “Senin için bu iş nedir?” Bu aşağılık çalışmada özellikle çalışmak istemen nedendir? Günahkâr sorar, “Bu iş senin için nedir?” zira o zaman çalışmanın tamamen ihsan edileceğinden emindiler ve alma arzusunun bunda bir payı yoktu.

85) Baal HaSulam, Şamati 86- Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler

Firavun, Oref, denizdeki darlık olarak kabul edilir. Aşağıdakilere gelen bolluğu, “Sesine itaat etmem gereken Efendi de kim?” sorusuyla (Çıkış 5: 2) emecektir. Tam da bu soru ile onlar Klipot’un [kabukların] ellerindedirler.

86) Rabaş, Not 877, Üç Dua – 2

Yaradan uğruna çalıştığını hissetmek için, beden kesinlikle kendi için çalıştığından, yani Lişma’da, gerçeğin yolunda çalışmıyorken olduğundan daha fazla taviz vermeyi kabul edecektir.

Ancak gerçek tam zıttır. Tam olarak Lişma yolunda yürümek istediğimizde, beden direnmeye başlar. O zaman, tamamen itirazlara başlar, yani Mısır Kralı Firavun’un itirazı, yani “Sesine itaat etmem gereken Efendi kimdir?” itirazı ile ve “Bu çalışma senin için nedir” diyen kötünün itirazı. O zaman, çalışma ağırlaşır ve kişi her seferinde daha fazla takviyeye ihtiyaç duyar.

87) Rabaş, Makale 41, Çalışmada, Kişinin Topuklarıyla Çiğnediği Hafif Mitzvot Nedir?

Yazıldığı gibi (Çıkış 1:11), “Ve Firavun için, ızdırap şehirlerini, Pithom ve Ramses’i inşa ettiler.” Baal HaSulam, bunu şöyle yorumlar; Yaradan uğruna çalışmak ve Mısırlıların kontrolünün üstesinden gelmek istediklerinde, bu Rameses anlamına gelir, yani Ra’am [gök gürültüsü] ve Sus [at] bir at gibi büyük bir güçle, kendini sevmenin üstesinden gelirler. Kendilerini sevme yönetiminden çoktan çıktıklarını düşündüler, ancak sonra Pi-Tehom’a [uçurumun ağzına] geldiler, yani inşa ettikleri tüm binalar çöktü ve uçurumda yutuldu ve çalışmalarından hiçbir kalıntı kalmadı. Buna “Pithom” denir.

Başka bir deyişle, her seferinde “Pithom ve Rameses” tarzında çalışmaları vardı, yani her gün yeniden çalışmaları gerekiyordu. Yani, her gün sanki bugün maneviyat çalışmaya başladıklarını ve şimdiye kadar hiç bu çalışmayla meşgul olmadıklarını hissettiler. Kendilerine şu ana kadar yaptıkları çalışma ve emek nerede kayboldu diye sordular. Ama ne cevap vereceklerini bilemediler. Söylendiği gibi, hepsi battı ve hepsini yer yuttu.

88) Baal HaSulam, Şamati 86- Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler

İnancı kabul etmek istemediğimiz zaman bulunduğumuz durumdan düştüğümüzü görürüz. Ve sürekli yükselir ve düşeriz; sonunda inançtan başka sarılacak hiçbir niyetimiz kalmayana kadar. Bunlar inancı edinelim diyedir ve “Ve onlar Firavun için Arei Miskenot inşa ettiler” budur.

89) Baal HaSulam, Şamati 86- Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler

“Ve onlar Arei Miskenot (ambar şehirler) inşa ettiler,” şu demektir; yani bu İsrail içindi anlamındadır. Diğer bir deyişle, sürgün sırasında Firavun onların tüm çalışmalarını ele geçirmişti ve İsrail yoksul kalmıştı. Açıklamak gereklidir ki; Miskenot, Sakana (tehlike) kelimesinden türemiştir yani hayatlarının sonuna kadar bu durumda kalmaları tehlikesi vardı. Ancak Firavun için İsrail´in işi Pitom ve Ramses´di; bu çok güzel şehirler.

Nitekim bu demektir ki “Ve onlar (İsrail için) Arei Miskenot inşa ettiler” ama Pitom ve Ramses Firavun içindi. Çünkü İsrail´in bütün çalışması Klipot’a düşmüştü ve çalışmalarından hiç bereket görmediler.

İnançla ve ihsan etmek için çalıştıklarında bereket gördüler ama anlamanın ve almanın içine düştükleri an hemen Firavunun Klipa’sına düştüler. Ve böylece nihayet, çalışmalarının sadece mantık ötesi inanç ve ihsan etme yönünde olması gerektiği kararına vardılar.

90) Rabaş, Makale 14, Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir (1986)

Yaradan çalışmasında ilerlemeye başladığında ve bütün eylemlerinin ihsan etmek için olmasını istediğinde, kişinin galip gelemeyeceğini görmesidir. O zaman, bilgelerimizin ‘Arınmaya gelene yardım edilir’ ve Kutsal Zohar’ın, ‘Nasıl yardım edilir? Kutsal ruh ile’ sözlerinde olduğu gibi, kişi, Yaradan’dan kendisine yardım etmesini ister.

Aslında, çalışmada üstesinden geldikleri her şey, onların Pithom ve Ramses’in inşasıyla ilgili söyledikleri gibi, yere battı. Yani, inşa ettikleri her şey, uçuruma düştüğünden ve kendilerini çalışmaya hiç başlamamış gibi gördüklerinden, her gün çalışmalarına yeniden başlamak zorunda kaldılar. Çünkü çalışmayla ilgili olarak, Tora’nın hiçbir sözünü hatırlamıyorlardı ve her daim kendileriyle ilgili, ‘Çalışmamız, çalışmada sarf ettiğimiz çaba nerede? Nereye gitti?’ diye düşünüyorlardı.

91) Rabaş, Makale 14, Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir (1986)

Firavun’un Klipa’sının, şu noktaya kadar, öyle ki sanki amaçları bütünlüğe erişmek değilmiş gibi sanki, Yaradan’ın hizmetine sanki hiç girmemiş gibi hissettirene kadar tüm çalışmalarını yuttuğunu anlamaları daha da zordu. Ve onlar ne istediklerini biliyorlardı. Birdenbire, her şeyi unuttukları bir safhaya geldiler ve çalışmalarından onlara hiç Reşimot (hatıra) kalmadı.

Bütün bunlar kasıtlıydı. Yaradan bu amaç için, onları sürekli başlangıç safhasında tutacak şekilde bir Klipa hazırladı. Bütün başlangıçların zor olduğu bilinmektedir, böylece yukarıda söylendiği gibi, ‘Arınmaya gelene yardım edilir’ ve Kutsal Zohar’ın, her seferinde ‘kutsal bir ruh’ aldıklarını yani her seferinde ruhlarına ek aldıklarını söylediği gibi, Yaradan’ın onlara yardım etmesini istemek zorunda kalırlar. Bu büyük bir miktarda birikir, bilindiği gibi, ‘Cennet’ten verilen şey, geri alınmaz’ (Hulin 60).

92) Rabaş, Makale 14, Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir (1986)

Ancak yukarıdan alınan her aydınlatma, o an için ayrılmış olsa da, sonunda, kişinin harcaması gereken çabanın miktarı tamamladığında, ‘Yapabilmek için gücünün yettiği her şeyi, yap’ ifadesinde olduğu gibi, her şeyi aynı anda ve her şeyi birer birer alır. Kişi, hepsinin Klipot’a gittiğini ancak daha sonra her şeyi geri alacağını düşünür.

93) Rabaş, Makale 13, Firavun’a Doğru Gel -2 (1986)

Atalarımızın dediği gibi (Sutah s 11), “Pithom ve Ramses. Kabalist ve Shmuel, biri onun adının Pithom olduğunu söyledi. Ve neden onun adı Ramses idi? Çünkü onun başı Mitroses (kıymıklar) ilkti.” RAŞİ şöyle yorumlar, “Onların inşa ettikleri, parçalara ayrılır ve düşer. Onlar tekrar inşa eder ve o tekrar düşer. Ve biri dedi ki, ‘Onun adı Ramses. Ve neden onun adı Pithom idi? Çünkü ilk olan ilktir, o, Pi Tehom (uçurum ağzı) tarafından yutuldu.’”

Dolayısıyla gerçekler açısından Kabalist ve Shmuel arasında hiçbir ihtilafın olmadığını sadece yorum açısından ihtilaf olduğunu görürüz. Onların inşa ettiği her şeyin düşeceği gerçektir. Bu demektir ki çalışmada, kendileri için bir yapı inşa ettikleri her seferinde, Mısırlılar, yani Mısırlıların yabancı düşünceleri geldi ve onların bütün çalışmalarını harap etti. Diğer bir deyişle, üstesinden gelmek ve kutsallık çalışmasına hizmet etmek için yaptıkları bütün işler, yer altında kaldı. Dolayısıyla, her gün tekrar başlamaları gerekti.

94) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı (1987)

Şimdi şu yazılanları yorumlayabiliriz (Exodus): ‘’Ve Mısırlılar İsrail BaPereh’i (ağır çalışmayla) köleleştirdi.’’ Bilgelerimiz bePeh Rah (yumuşak bir ağızla) dediler. Çalışmada ‘‘yumuşak ağzın’’ ne anlama geldiğini anlamalıyız.

Yukarıda söylendiği gibi Mısırlılar onların düşüncelerine ve arzularına hitap ettiler ve: ‘’Yaradan’a hizmet etmeliyiz; ama yalnız almak için hizmet etmeliyiz.’’ dediler. Buna ‘‘yumuşak ağız’’ denir. Şöyle ki beden almak niyetiyle kutsal çalışmayı yapmayı daha fazla kabul eder ve ihsan etmeyi hedeflemeye gerek yoktur.

Dolayısıyla bu sözlerle İsrail’in cennet krallığının yükünü üstlenirken zorlu bir çalışmaya sahip olmasına neden oldular. Bu nedenle İsrail’deki herkes ihsan etmek için yapılan kutsal çalışmanın çok zor olduğunu söyledi.

95) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı (1987)

Bu nedenle Mısırlılar onlara almak için yapılan çalışmanın daha iyi olduğuna, bu şekilde her gün iyi işlerde ilerlediklerini göreceklerine dair düşünceler verdiler. Ancak İsrail formundaki çalışmada kendileri için bunun zor olduğunu gördüler. Bunun kanıtı çalışmada hiçbir ilerleme görememeleridir.

Dolayısıyla ‘‘yumuşak ağız’’ kendi yollarını izlerlerse, İsrail’e bunun daha kolay bir çalışma olduğunu düşünmelerini sağladıkları anlamına gelir. Buna ‘’yumuşak’’ denir, bu da kutsal çalışmada ilerlemenin daha kolay olduğu anlamına gelir.

96) Rabaş, Makale 13, Firavun’a Doğru Gel -2 (1986)

Ancak, ağır işi hepsi Pericha (kırılgan) yani bedenin kırılması olarak yorumlar. “Bedeni ve beli kıran iş” diye adlandırdıkları kadar ağır iş olmasının nedeni, erkeklerin işini kadınların işiyle ve kadınların işini de erkeklerin işiyle değiştirmeleriydi. Bu, onlar için ağır bir işe neden oldu.

Ve yine de neden Mısırlıların görüşlerini dinlediler? Çünkü onlar İsrail’e, Peh Rach (yumuşak dil) ile konuştular, yani Mısırlıların düşünceleri, İsrail’e yumuşak bir dille geldi. Yani, onlara söyledikleri her şey, Tanrı korusun, onları Yaradan’a hizmet etmekten döndürmek için değildi. Aksine, Yaradan’ın yollarında başarıyla yürümeleri için onlara rehberlik etmek istediler, böylece beyhude yere zaman harcamayacaklardı, yani kutsallık çalışmasında hiçbir ilerleme görmeyeceklerdi. Ve onlarla yumuşak bir dille konuşulduğu için, onların bu düşüncelerin üstesinden gelmeleri zordu.

97) Rabaş, Makale 13, Firavun’a Doğru Gel -2 (1986)

Ayrıca, kutsallık çalışmasındaki ağır iş meselesini de anlamalıyız. İki muhakeme yapmalıyız:

  1. Ortada olan bir şeyle ilgili bunda bir yanlışlık var denemeyeceğinden, kişinin görebildiği ve hata yaptığını ya da kendisini aldattığını söyleyemediği eyleme “ifşa olmuş kısım” denir. Bu böyledir çünkü Mitzvot eylemi ve Tora çalışması ile kişi görür ve başkaları da onun Tora ve Mitzvot eylemlerini yerine getirip getirmediğini görebilir.
  2. Niyet. Başkaları kişinin eylemlerinin arkasındaki niyeti göremediğinden, buna “gizli kısım” denir. Niyet hakkında yanılmak ve kendini yanıltmak mümkün olduğundan, kişi eylemdeki niyeti göremez, çünkü sadece “ifşa olmuş kısım” denen görünür şeylerde herkes gerçeği görebilir. Fakat kalpteki niyet ya da zihindeki düşünceler söz konusu olduğunda, kişi kendine güvenemez. Dolayısıyla bu kendisinden de başkalarından da gizlenmiştir.

98) Rabaş, Makale 13, Firavun’a Doğru Gel -2 (1986)

“Ve kadınların işini erkeklerin işi ile” demek, bu insanların üstesinden gelme gücü yok demektir. Daha ziyade, “Onlar kadınlar kadar güçsüzler,” yani onlar Tora ve Mitzvot’u yerine getirmekte güçsüzdüler ve “sadece eylemde” denen ifşa olmuş formda bile Mitzvot’u izleyecek ve yerine getirecek güçleri yoktur. Ve üstesinden gelme çalışmasının tümü, niyette değil, sadece eylemdedir.

Mısırlılar onlara geldiler ve onların şöyle düşünmelerini sağladılar, “Sizin kutsal çalışmanızı kesmek istemiyoruz. Aksine, sizin Yaradan’ın gerçek hizmetkârları olmanızı istiyoruz. Diğer bir deyişle, kutsallık çalışmasında hizmet etmeyi dilediğinizi görüyoruz, dolayısıyla en önemli şeyin eylem olmadığını, niyet olduğunu size tavsiye ediyoruz.

99) Rabaş, Makale 13, Firavun’a Doğru Gel -2 (1986)

Şimdi “erkeklerin işini kadınların işiyle değiştirmek” denen ağır işin ne demek olduğunu yorumlayabiliriz. “Erkeklerin işi” demek kişi, zaten bir Gever’dir (erkek), kötü eğilimini yenebilir (LeHitgaber) ve eylem dahilinde Tora ve Mitzvot ile uğraşabilir demektir. Dolayısıyla, kişi, zaten “erkek” diye, yani kötü eğilimiyle savaşabilen savaş adamı diye adlandırıldığında ne yapmalıdır? Şimdi ikinci muhakemedeki, yani amaç olan gizlilikteki çalışmasına başlama zamanıdır. Diğer bir deyişle, bundan sonra, kişi tüm eylemlerini kendi çıkarı için değil, Yaradan’a memnuniyet vermek üzere yönlendirmeye çalışmalıdır.

Ve Mısırlılar onun, yönetimlerinden çıkabilen ve kutsallığa girebilen bir erkek olduğunu gördükleri zaman ne yaptılar? Onların işlerini değiş tokuş yaptılar ve onlara kadınların işini verdiler. Bu demektir ki tüm çalışmaları kadınların işindeydi, yani Mısırlılar onları şöyle düşünür hale getirdi, “Kimin niyete ihtiyacı var ki? Geçerli olan eylemdir.

100) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı (1987)

‘‘Homer (harç) ile’’ Mısırlılar İsrail’e ihsan etmenin Humra’sını (şiddet, ağırlık) açıkladıkları, oysa Mısır’ın çalışmasında onların daima beyaz oldukları, yani çalışmada karanlık hissetmedikleri ve bedenin çalışmayı kabul ettiği anlamına gelir. Buna ‘’Levenim’’ (tuğlalar) denir. Bu da onların her daim mükemmel olacakları anlamına gelir. Bununla İsrail için Yaradan çalışmasını gerçekten zor hale getirdiler.

Başka bir deyişle Mısırlılar’dan gelen ağır çalışma onlara her zaman ihsan etme çalışmasındaki Homer’i (şiddet, ağırlık) ve çalışmada Levanim ve Mısırlılar’ın korkusu olduğunu (beyazlık) anlatır.

İsrail’in başarısızlığı Efendi’den korkan kişiden gelir denmiştir. Bu demektir ki bundan onlara tarladaki yani üzerlerine almak istedikleri; ancak alamadıkları cennet krallığındaki zorlu çalışma uzanır.

101) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı (1987)

‘’Ve onların yaşamlarını acı hale getirdiler’’ ifadesi, ihsan etmek için Hayatların Hayatı ile Dvekut’u (bütünleşme) sağlayacak çalışmalarına izin vermediler anlamına gelir. Bunun yerine Mısır Klipa’sı (kabuk) ve Firavun İsrail’in Çocuklarını Mısırlılar’ın arzusuna karşı bir şey yapamasınlar diye kendine-sevginin yönetimiyle kontrol ettiler. Bu, sürgündü. Bu sürgünden çıkmak istediler; ama çıkamadılar.

102) Rabaş, Makale 11, Lişma’dan Önceki İki Muhakeme Nelerdir? (1988)

Kişi Lishma çalışmasına girmeye başladığı zaman Mısır’a sürgüne gitmeye başlar ve beden kişiye ihanet etmeye başlar ve mantık dahilinde cevaplanamayacak her türlü soruyu sorarak bu çalışmayı yapmasına izin vermez, ancak kişi mantık ötesinde, her zaman bunun üstesinden gelemez. O zaman yükseliş ve inişler hissetmeye başlar, zira her seferinde, yukarıdan ona, kendi iyiliği için değil de, ihsan etmek için çalışmanın ne olduğu gösterilir. Her insan bunu anlar, yukarıdan geldiğinde, ona anlayış verildiğinde bunu hissiyatına gelir. Bu, sürgünün köleleştirilmesinin zorluklarını hissettiklerinde “harç ve tuğla” ile çalışmaya başlandığı zamandır.

103) Rabaş, Makale 11, Lişma’dan Önceki İki Muhakeme Nelerdir? (1988)

İki çizgi üzerinde, yani sağ çizgide de yürümeliyiz. Bu, kişinin neyin eksik olduğunu görmesine izin verdiği için Yaradan’a şükretmesi gerektiği anlamına gelir. Başka bir deyişle, acısının Yaradan’ın sevgisinden uzak olmasından, bunun dert ve acısından kaynaklanıyor olmasından kaynaklanmaktadır, diğer insanlara ise Yaradan bu acıyı vermemiştir, onların sıkıntıları ve ızdırapları, kendini-sevmekle ilgili maddi ihtiyaçlarını karşılayamamaktan kaynaklanmaktadır, yani hayvan seviyesindedirler ve kendisi için almaktan başka hiçbir şey bilmezler. Bunun için Yaradan’a sevinç ve minnettarlık içindeydiler.

Ancak, sol çizgi sağ çizgiyi iptal ettiği için bu zor bir iştir. Bu nedenle, onu yeniden inşa etmek için her zaman yeni bir çalışma vardır. “Ve harç ve tuğlalarla sıkı çalışarak hayatlarını acı bir hale getirdiler” sözlerinin anlamı budur. Çalışmaları, durumlarının ciddiyetini gördüklerinde, Yaradan’ın sevgisinden ne kadar uzak olduklarını gördüklerinde sol çizgide olduğu anlamına gelen Homeros’la [harç] idi. Daha sonra, sağ çizgideki çalışma, sevinç içinde olacaktır çünkü Yaradan onlara içinde bulundukları durumla ilgili gerçeği gösterdi. Buna Levenim [tuğlalar] denir.

104) Rabaş, Not 524, Çalışmada, O Maror’u [acı ot] yuttu, çıkmayacak nedir?

Çalışmada “Zor çalışmanın,” kişisel çıkarların üstesinden gelmenin ve çıkmanın zor olduğu ve kişinin yalnızca kendi çıkarları için çalışmak istediği anlamına geldiğini söylemeliyiz. Buna “ihsan etme çalışması nedir senin için?” diye soran “kötü” denir. Bundan ne kazanacaksın? Ancak “Yaşamlarındaki kötüye ‘ölü’ denildiği” bilinmektedir.

Sonuç olarak, bir kişi kendi uğruna çalışmada acılık tattığında, zor çalışmaya Maror denir.

105) Rabaş, Makale 23, Çalışmada, “Eğer Acı Baharatı Yutarsa, Kişi Çalışmadan Çıkamaz” Ne Demektir? (1989)

Zor çalışma, İsrail halkının, “kendini-sevme” denen, Mısırlıların kontrolünden çıkmayı istemesiydi, ihsan etmek için bir şeyler yapmanın üstesinden geldiklerinde, derhal Mısırlıların düşünceleri onlara geldi ve günahkâr adamın sorusunu sordu: “Bu çalışma. Senin için nedir?” Yaradan’ın iyiliği için çalışmak. Her galibiyetlerinde, Mısırlıların soruları hemen onlara geldi. Buna “ağır iş” denir, Mısırlılar onların hayatlarını acılaştırdığı için onların kontrollerinden çıkmaları zordu.

106) Rabaş, Makale 16, Çalışmada, Canlılığın Eksikliği ve Sıkı Çalışma, Nedir? (1990)

Kişi Yaradan’ın iyiliği için çalışmaya başlaması gerektiğinde, bu işi aşağı olarak kabul eder, çünkü bu önemsizdir ve bundan bir tat almaz. Buna göre, önemli olmayan bir şey olan Malhut’un tozun içinde olması, bunu zor bir iş haline getirmiştir.

107) Rabaş, Makale 16, Çalışmada, Canlılığın Eksikliği ve Sıkı Çalışma, Nedir? (1990)

Malhut, Klipot’un [kabuklar] yönetimi altında sürgünde olduğunda, onlar Malhut’u önemsiz bir toz olarak görürler. Bu, Malhut’un Kral ile yaşarken hissetmesi gerektiği gibi yüksek ruh hali veremediği zaman “canlılık eksikliği” olarak adlandırılır. Bunun sonucu olarak “canlılık eksikliği ve sıkı çalışma” birbirine bağlıdır. Bu demektir ki, eğer Malhut tozun içinde ve önemsiz ise, bu çok zorlu bir çalışmaya neden olur, çünkü tatsız bir şeyin, üstesinden gelip çalıştığı her an, bu üstesinden gelme çok zordur ve kişi her zaman üstesinden gelemez.

108) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı (1987)

‘‘Ve İsrail’in çocukları bu çalışma nedeniyle iç çektiler’’ ifadesinde kastedilen çalışma nedir? Bu, Yaradan çalışmasından anlamına gelir. Buna ‘‘ağır çalışma’’ denir, zira onlar için ihsan etmek üzere çalışmak zordu, çünkü Mısırlılar ve Mısır Kralı Firavun onlara kendi düşüncelerini ve arzularını yerleştirmişlerdi.

Başka bir deyişle Mısır Klipa’sı öncelikle kendine-sevgi olduğundan Mısırlılar İsrail Halkı’na hükmettiler. Böylece İsrail Halkı da onların ‘’kendine-sevgi’’ denen yolunda yürüyecekti. İsrail’in bu düşüncelerin üstesinden gelmesi zordu. Şu yazılanların anlamı budur: ‘’Ve İsrail’in Çocukları çalışma yüzünden iç çektiler.’’

109) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı (1987)

Firavun’un kalbi üstteki ışıklara ihtiyaç duyulmasını sağlamak için katılaştırıldı. Şayet zorlu bir çalışmaya sahip olmasalardı büyük ışıklara ihtiyaç duymazlardı.

Birine karşı eliyle veya sopayla kavga edecek olan kişinin, diğerinin kendisine karşı bir tank veya top kullanmasına gerek yoktur. Bu nedenle altta olanın büyük ışıkları almaya ihtiyaç duyması maksadıyla, kişinin onları kırmak için büyük ışıkları çekmek zorunda olduğu güçlü Klipot (kabuklar) ile yüzleşmesi gerekir. Aksi taktirde kişi azla yetinecektir. Dolayısıyla Firavun’un kalbinin katılaştırılması onların büyük ışıkları çekmelerine neden oldu.

110) Rabaş, Makale 16, Çalışmada, Canlılığın Eksikliği ve Sıkı Çalışma, Nedir? (1990)

Kişi çalışmaya başladığında, kendi iyiliği için Lo Lişma’da [Onun uğruna değil] başlar. Daha sonra, Lo Lişma’da çalışmanın, Lişma’yı [Onun uğruna]  elde etmek için sadece bir Segula [çare / şifa] olduğu gerçeğini anlamaya başlar. Bilgelerimizin dediği gibi, “Lo Lişma’dan, içindeki ışık kişiyi yeniden şekillendirdiği için Lişma’ya gelir” ve sonunda Lişma’ya ulaşacağına inanır.

Daha sonra, kişi bir adım daha ileri gider ve çabalamaya başlar. Onu Lişma’ya getirecek şeyler yapar, yani kişinin harekete geçmesi gerektiğini anlamaya başlar ve bu eylemlerin onu Lişma seviyesine getireceğini düşünür ve halen Lişma meselesinde ne kadar ödüllendirildiğini kendi kendine hesaplar.

O anda gerçeği – ihsan etme işinden ne kadar uzakta olduğunu- görmeye başlar. Her seferinde, sadece kendini sevmeye ne kadar dalmış olduğunu daha çok görür. Her gün gerilediğini görür ve böylece ihsan etmek için çalışmak istediği bu çalışmaya “sıkı (zor) çalışma” denir.

111) Rabaş, Makale 16, Çalışmada, Canlılığın Eksikliği ve Sıkı Çalışma, Nedir? (1990)

Yaradan’ın çalışmasında kişi ihsan etme işini yapmaya başladığında ve işin sırasına göre her gün ilerleme olması gerektiğini düşündüğünde, bu ihsan etme işine devam etmenin zahmete değer olduğunu söyler çünkü her şeyin yalnız Yaradan uğruna nasıl yapılacağını bilme mesleğini öğreneceği kesindir.

Ama bu işte bir süre uğraştıktan sonra sadece ilerlemediğini, hatta gerilediğini görünce bedeni ona şöyle der, “Bu işte enerji harcıyorsun; bu iş sana göre değil. Bu iş, özel beceriler ve cesur bir yürek gerektirir. Herkes gibi git ve başka bir meslek bul ve istisna olma.”

Buna “sıkı çalışma” denilir, çünkü herhangi bir işte, ihsan etme çalışmasında çaba göstermek ve üzerinde yürümek istediğinde, beden ona haklı  itirazlarla direnerek çalışmasına izin vermez.

Ve gerçekten, mantık çerçevesinde, kesinlikle haklıdır. Bunun sonucu olarak, bedeninden duyduğu iftira işi ağırlaştırır, bu yüzden buna “sıkı çalışma” denir.

112) Rabaş, Makale 16, Çalışmada, Canlılığın Eksikliği ve Sıkı Çalışma, Nedir? (1990)

Bir kişi ilerleme kaydettiğine gerçekten inanmalıdır, bu nedenle her seferinde kendini sevmeye daha çok dalmış olduğunu ve şimdi daha kötü durumda, -ihsan etme işine başladığı zamankinden daha kötü bir alçaklık halinde- olduğunu görmektedir, çünkü “Onun kalbini sertleştirdim.”

Başka bir deyişle, her seferinde, kişinin kendi çıkarına değil, yalnızca Yaradan için, çalışmanın ne anlama geldiğini, Yaradan, kişiye kendi için çalışmamanın anlamını bildirerek gösterir. Böylece insan bunun gerçekten doğa aykırı olduğunu görür. İnsan, kendi menfaati için alma arzusuyla yaratıldığından ve şimdi doğaya aykırı bir şey yapmak istediğinden, buna “sıkı (zor) çalışma” denir.

113) Rabaş, Makale 16, Çalışmada, Canlılığın Eksikliği ve Sıkı Çalışma, Nedir? (1990)

Kişi ihsan etme çalışmasından ne kadar uzakta olduğunu ve kendini sevmeye daldığını hissettiğinde, bu yukarıdan gelen bir ifşadır. Şimdi, bu iş zorlaşır, yani “kendi menfaati için değil, Yaradan içinin” anlamı yukarıdan kendisine bildirildiğinde, işi daha da zorlaşmıştır.

Bununla birlikte, kişi, şimdi kendisi daha da kötüleşmiş gibi, ihsan etmek için çalışmaya başladığından daha kötü hale geldiğini düşünür. O zaman kişi bunun böyle olmadığına inanmalıdır. Bunun yerine, Yaradan’ın kendisine gerçek durumunu bildirmesiyle gerçeğe doğru ilerledi. Bundan anlaşılıyor ki, çalışma sayesinde, bu işi yapmaya başladığında, şimdi bu ona zor bir çalışma gibi gelir, bunun nedeni şimdi Yaradan’ın ona dönmüş olmasıdır, çünkü şimdi, ihsan etme çalışmasına henüz katılmadığı zamandankinden daha iyi bir durumdadır.

114) Rabaş, Makale 16, Çalışmada, Canlılığın Eksikliği ve Sıkı Çalışma, Nedir? (1990)

Bilgelerimiz, “Arınmaya gelen yardım edilir,” dediler. Ve yukarıdan verilen tam bir şey olduğu için, kişi, tam bir eksiklik anlamına gelen, bütün ışığın girebileceği “tam Kli” denen tam bir Kli’ye [kap] sahip olmalıdır.

Bundan, Yaradan’ın kişiye yardım etmek için kötülüğünü ifşa ettiği sonucu çıkar. Yani, Kli’siz ışık olmadığından, kötülük sonuna kadar ortaya çıkmadığında, henüz tam bir Kli’ye sahip değildir. “Tam Kli” yi “Onun yardımı için tam bir arzu” olarak yorumlayabiliriz, çünkü kötülük açığa çıkmadığı sürece, kişi bazen, eğer üstesinden gelirse, ihsan etme işini kesinlikle başarabileceğini söyler. Ayrıca bazen Yaradan’ın da kendisine yardım edemeyeceğini söyler. Bu nedenle, kişi ihsan etme işinde çaba gösterdiğinde, yatırım yaptığı güçler mücadeleden kaçmasına izin vermez ve her seferinde Yaradan’ın yardımına daha büyük bir ihtiyaç duyar. Bunun sonucu olarak, Yaradan’a yardım etmesi için haykırmasının sebebi, sıkı çalışmanın kendisidir.

115) Rabaş, Makale 16, Çalışmada, Canlılığın Eksikliği ve Sıkı Çalışma, Nedir? (1990)

Özellikle tüm kötülük ifşa olduğunda, tam bir ışığın parlayabileceği tam bir Kli vardır. Yaradan’ın yukarıdan, kişinin kalbini sertleştirdiğini, yani “arzu” denen kalbin her seferinde ihsan etme işine daha güçlü bir şekilde direndiğini görüyoruz. Bunun nedeni, sıkı (zorlu) bir çalışmaya ihtiyacımız olmasıdır, çünkü yalnızca çok çalışmanın çektirdiği acılar, bu ıstıraplar, kişinin Mısır Kralı Firavun’un yönetiminden çıkmasına yardım etmesi için tam bir arzuyla Yaradan’a bir haykırışa neden olur. Yani, özellikle alçak bir durumunda,  kişi diğer tüm insanlardan daha kötü olduğunu hissettiğinde, ona yardım etmesi için tüm yüreğiyle Yaradan’a haykırışa gelir.

116) Rabaş, Makale 44, Çalışmada, İsrail’in Toprağın Mirası ile Ödüllendirilmesinin Sebebi Nedir? (1991)

“Unutma, Mısır topraklarında bir köleydin ve Tanrın Efendin seni oradan çıkardı.” Bunu şöyle yorumlamalıyız; çalışmada, kişinin yükselişe gelmeden önce bir inişi olduğunu, yani Yaradan’ın içindeki kötüyü hissetmesine izin verdiğini hatırlaması gerekir. Başka bir deyişle, kişi Mısırlılar arasında bir köle olduğu hissine, yani Yaradan için hiçbir şey yapmaya izni olmadığına, ancak yaptığı her şeyin yalnızca insanın içindeki Mısırlılar için olduğuna inanmalıdır, bu Yaradan’dan gelir.

117) Rabaş, Not 607, Köle Olduğunu Hatırla

“Mısır topraklarında bir köle olduğunu hatırla.” Burada bize, bir kişinin bir yükseliş durumundayken, düşüş sırasında neye sahip olduğunu öğrenmesi gerektiğini ima eder, çünkü düşüş sırasında konuşacak kimse yoktur, zira o zaman bir kişi manevi hayatta bilinçten yoksundur ve sadece bedenini hazlarla doldurmakla ilgilenir ve hazların kendisine nereden geldiği onun için önemli değildir, sadece “Ver!” önemlidir.

Ancak, yükseliş sırasında, bir kişi düşüş safhasından öğrenebilir ve kazanabilir. “Hatırla”nın anlamı budur.

118) Rabaş, Makale 15, Çalışmada “O’nun Benim İçin Bir Mucize Yaptığı Yer,” Kutsaması Nedir? (1991)

Köle olmak kötü bir şeydir, ancak bazen bir kişi köle olarak kalmak ister. Öyleyse, “Mısır’da bir köle olduğunu hatırla” diye yazılması ne anlama geliyor? Ve köle olmanın bu kadar kötü olduğunu kim söylüyor? Ne de olsa köle olmak isteyen insanlar var, söylendiği gibi, köle, “Efendimi seviyorum” dedi. Mesele şu ki, sürgün, kişinin sürgünde hissettiği acı ve ızdırabın düzeyine göredir. Bu ölçüde, kurtuluştan mutlu olmak mümkündür. Bu ışık ve Kli [kap] gibidir, yani bir şeyden çektiğimiz acı, kendisini acıdan kurtaran ışığı alabilen Kli’dir.

Bu nedenle, Mısır’da sürgündeyken, “Mısır’da köle olduğunu unutma” diye yazıyor, bu köle olmanın çok kötü olduğu anlamına gelir, çünkü orada, Mısır’da İsrail halkı acı çekmiştir. Bu yüzden yazı “Hatırla” diyor, yani orada yaşadığımız acıyı hatırlamamız gerektiği ve böylece Mısır’dan kurtuluştan dolayı mutlu olmanın mümkün olduğu anlamına gelir.

119) Rabaş, Not 92, Aşağıdan Bir Eylem için İhtiyaç

Bu nedenle, Mısır’daki sürgünde, Firavun onlara zevklerini verdiğinde, Firavun’a köleleştirildiler ve sürgünden çıkamadılar. Ancak harekete geçmelerinden sonra, sürgünden çıkmak için uyandılar anlamında, bu eylem seçim olarak kabul edildiğinden, Yaradan yukarıdan Firavun’un güçlerini kırdı, yani İsrail halkını köleleştirdiği hazları ondan aldı. Verecek bir şeyi olmadığında, bu Yaradan’ın onun gücünü kırması ve onu ateş nehrinde yakması olarak düşünülür. Yani, Yaradan tüm etkisini ondan almıştır.

Buradan Sitra Ahra’nın (diğer tarafın) bir kişiyi kontrol edecek hiçbir şeye sahip olmadığı sonucu çıkar. Bu nedenle onlar sürgünden çıkabildiler. O zaman, Keduşa’nın [kutsallık] alanına girdiler, yani ihsan etme gücünde iyi bir tat hissetmeye başladılar. Sonuç olarak ardından Keduşa’nın hizmetkarları oldular.

119) Rabaş, Not 92, Aşağıdan Bir Eylem için İhtiyaç

Kişiyi kontrol eden şey hazdır ve bir köle, hazza köleleştirilendir. İnsanların hazzı almaktan geldiğinde onlara “Firavun’un hizmetkarları” denir. Ama haz ihsan etmekten gelirse, onlara “Yaradan’ın hizmetkarları” denir. Ancak haz olmadan var olmak imkansızdır.

Bir kişi hazzı kıramaz. Sadece Yaratan onu bolluğu alarak kırabilir ki böylece yaratılanlara verecek hiçbir şeyi yoktur. Buna “Sitra Ahra’nın kırma gücü” denir. Kişinin tek ihtiyacı, ihsan etme gücünü istediğini keşfetmek ve Yaratan’dan ona bu gücü vermesini istemektir. Buna adamın tarafında “seçim” denir ve sadece bu “aşağıdan uyanış” olarak kabul edilir.

121) Rabaş, Not 932, İlk Yenilik

Kişi Mısır’dayken Yahudi olamaz, çünkü Mısır kralı Firavun’a köleleştirilir ve Firavun için çalışırken, Yaratan’ın hizmetçisi olamaz.

“Çünkü İsrail’in çocukları Benimdir; onlar benim hizmetkarlarım” sözünün anlamı budur ve onlar bir kölenin hizmetkarları değildirler. Bir kişi kendi hizmetkarı olduğunda, Yaradan’ın hizmetkarı olamaz, çünkü aynı anda iki krala hizmet etmek imkansızdır. Sadece Mısır’dan çıktığında, yani kendi için almaktan, Yaradan’ın hizmetkarı olabilir.

122) Rabaş, 66. Mektup

Sürgüne girmeden önce Mısır’dan çıkmak imkânsızdır. Ancak bundan sonra sürgünden çıktığımızı söyleyebiliriz.

Haggadah’ın yazarı başlangıçta atalarımızın putperest olduğunu bize anlatır, yani onlar puta tapanların hükmü altındaydı ve sadece Yaradan onları yakınlaştırdı. Fakat eğer putperestlik düzeni altında olduklarını hissetmedilerse, Yaradan’ın onları yakınlaştırdığı söylenemez. Yalnızca kişi Yaradan’dan uzaklaştığında Yaradan’ın onu yakınlaştırdığı söylenebilir, çünkü yokluk daima varlıktan önce gelmelidir, yokluk kap, varlık ise yokluğu ve karanlığı dolduran ışıktır.

123) Rabaş, Not 936, Kefaret Zamanı

Kefaret zamanı yaklaşıyor ve kendimizi kölelikten özgürlüğe çıkış olan kefaret ışığına hazırlamalıyız. Bir kişinin sürgünde olmadan önce sürgünden çıkmasının imkânsız olduğu bilinmektedir. Kutsal Tora’nın ebedi olduğu ve her nesile uygulandığı da bilinmektedir. Ayrıca Haggadah’ta [Pesah Bayramı Hikayesi], “Her nesil, bir kişi kendini sanki Mısır’dan çıkmış gibi görmeli” deriz.

Bu nedenle, içinde bulunduğumuz sürgünün anlamını ve bu acı sürgünden çıkmamız gereken her nesilin ne anlama geldiğini bilmeliyiz.

124) Rabaş, Makale 6, Güven (1986)

Arzu edilen, iyi ve geniş arazilere ulaşmak, yani Mısır topraklarında olmak için, öncelikle Kelim yapma aşamasından geçmemiz gerekir ve Mısır Kralı Firavun’a hizmet ettiğimizi görürüz ve sürgün işkencesi, bizi, sürgünden çıkarması için Yaradan’a dua etme ihtiyacına getirir, şöyle söylendiği gibi (Mısır’dan Çıkış, 2:23): ‘Ve İsrail’in çocukları, bu çalışma yüzünden iç çektiler ve haykırdılar ve haykırışları Tanrı’ya ulaştı’. Dolayısıyla sürgün, bir Kli’dir ve kurtuluş, ışık ve bolluktur.

125) Rabaş, Not 91, Tüm Acı Otlar [Maror]

Kurtuluş anında, kişi sürgünün tamamen acı olduğunu düşünür. Ancak kurtuluştan önce sürgünün bu kadar acı olduğunu hala bilemeyiz. “Karanlığın içinden ışığın avantajı olarak” ifadesinin anlamı budur. Işığı gördüğümüzde karanlığı görebiliriz. “Hiçbir bilgi yoksa (çünkü mantık hala sürgündedir), ayırım nerededir?” sözünün anlamı budur.

126) Baal HaSulam, 14. Mektup

İsrail’in çocukları Mısır’ın onları köleleştirdiğini ve Yaradan’a hizmet etmelerini engellediğini düşündükleri ölçüde, gerçekten Mısır’da sürgündeydiler. Bu nedenle, Kurtarıcının tek işi, onlara burada başka hiçbir gücün olmadığını, “benim ve bir elçi değil”, çünkü O’ndan başka bir güç olmadığını ifşa etmekti. Bu gerçekten kurtuluş ışığıydı.

127) Rabaş, Makale 71, Sürgünün Anlamı

“İsrail sürgündeyken, Şehina (Kutsallık) onlarla beraberdir.” Bu, bir kişi bir alçaklığa düşerse, maneviyatın da onda düşeceği anlamına gelir. Fakat “Bir Mitzva (emir), bir Mitzva’yı tetikler” kuralına göre, neden kişi bir düşüşe geçer? Cevap: Kişiye yukarıdan bir düşüş verilir ki kişi böylece sürgünde olduğunu hissetsin ve sürgünden kurtarılmak için merhamet dilesin. Buna “kurtuluş” denir ve orada ilk önce sürgün olmazsa kurtuluş olamaz.

128) Baal HaSulam, Şamati 204- Çalışmanın Amacı

Sürgünü hissetmeden kurtarılmak imkânsızdır. Ve kişi kırk dokuzun üzerinde yürüdüğü zaman, sürgünü hisseder ve Yaradan 50’inci kapıda onu kurtarır. Ve Galut (sürgün) ve Ge’ula (kurtuluş) arasındaki tek fark, Alef’in içindedir ve bu Alufo Şel Olam (dünyanın Şampiyonu) demektir. Dolayısı ile kişi gereğince sürgün (hissiyatını) edinmezse, o derecede eksiği vardır.

129) Rabaş, Makale 11, Lişma’dan Önceki İki Farkındalık Nelerdir (1988)

Kişi sürgünü hissettiğinde şöyle haykırır; “Dar bir yerden Koh’u [Efendi] çağırdım; bana bol bir genişleme ile cevap ver, Koh.” “Geniş”, Hasadim’de, Yaradan ona Hasadim niteliği konusunda yardım ettiğinde, yani ona ihsan etme kapları verdiğindeki, genişleme anlamına gelir.

Bu, Mısır’daki sürgünden çıkıp kurtuluşa girme olarak kabul edilir, çünkü artık ihsan etmek için çalışabilir çünkü Yaradan’ın büyüklüğünün önemini zaten hissediyordur, çünkü “form eşitliği” denilen ihsan etme kaplarına sahiptir.” Bu böyledir çünkü Yaradan ona ihsan etme kaplarının genişlemesini verdiği zaman, Mısır Klipa’sının soruları ve tahakkümlerini kontrol etme gücüne sahip olduğu Tsimtsum [kısıtlama] ve gizleme ondan kaldırılır

130) Rabaş, Not 933, Mısır’dan Göçe İlişkin

“Biz köleydik… ve O bizi kurtardı.” Yani, özellikle bu sınırlamalar aracılığıyla sürgünden çıkabileceğiz. Her seferinde tam olarak değişimleri, yükselişleri ve düşüşleri görerek, mücadele ederek, bir dua yeri uyanır. Ardından “Ve İsrail’in çocukları çalışmadan iç çekti ve haykırışları yükseldi” sözleri gerçekleşir. Eğer sürgün tam olarak ifşa olursa, o zaman kurtuluş başlar.

131) Rabaş, Makale 11, Lişma’dan Önceki İki Farkındalık Nelerdir (1988)

Kli olmadan ışık olmadığı bilinmektedir. Yani maneviyatta zorlama olmadığı bilindiği için birine zorla bir şey vermek imkansızdır. Bu nedenle, kişi kendini sevmekten çıkamamaktan ve sadece Yaradan için çalışamamaktan acı ve ızdırap çektiğinde zaman, Yaradan’a yardım etmesi ve istediğini vermesi için haykırır. Yani Yaradan ona, kendi yetkisini iptal etme ve Yaradan’ın yetkisi önünde iptal olma yeteneği versin, çünkü dünyada sadece tekil bir otoritenin, yani Yaradan’ın otoritesinin olmasını ister; bu onun tek kurtuluşudur. Bu onun bir Kli’si olduğu ve Yaradan’ın yardımına ihtiyacı olduğu anlamına gelir.

“Ve Tanrı onların inlemelerini işitti” sözlerinin anlamı şudur. Yani, Yaradan için çalışma arzusu ve ihtiyacı olan bir Kli’ye sahip olduktan sonra, “Tanrı onların inlemelerini işitti”, yani Mısır’ın acılarının altından kurtuluşun başladığı zaman geldi.

133) Rabaş, 66. Mektup

Eğer insan dünya ulusları gibi bu hükmün altına gelirse, o zaman sürgündedir ve putperest olarak kabul edilir. Sonra Yaradan’ın onun, sürgünden çıkmasına yardım etmesi için dua eder. Ve sonra şimdide, yani sürgündeyken ve putperest olarak kabul ediliyorken, “Yaradan bizi O’nun çalışmasına yakınlaştırdı,” der, yani putperestlik hükmü altında değil, Yaradan çalışmasında olduğunu söyler.

Buna “Mısır’dan çıkış” denir. Bu sebeple emirleri Mısır’dan çıkışla ilişkilendiririz. Ancak bundan sonra, Mısır’dan çıktığımızda Yaradan’ın emirleri yerine getirebiliriz.

133) Rabaş, Makale 15, Çalışmada “O’nun Benim İçin Bir Mucize Yaptığı Yer,” Kutsaması Nedir?

Sürgün meselesinde, kişinin sürgündeyken hissettiği, sürgüne göre değil, sürgünde olmaktan dolayı hissettiği kötülük ve ıstıraba göre ölçülür. Zira kişi köle sahibinin kontrolünde olmaktan ıstırap çeker, çünkü onun her talebini yerine getirmek zorundadır ve yapmak istediği şeyi yapmaya hakkı yoktur, daha doğrusu kendi bedenindeki dünya ülkelerine hizmet etmek ve her şeyi onların talebine göre yapmak zorundadır. Ve kişinin ona karşı koyacak gücü yoktur, hissettiği ıstırap ölçüsünde ondan kaçmak ister ve bu ölçüde kişi, kurtuluştan sevinç duyabilir.

134) Rabaş, Makale 5, Güven (1986)

Kişi, sürgünde olduğu, yani sürgünün tadını hissettiği yerde, ihsan etmenin imajı, kendisi için değil, ama yalnızca Yaradan için olduğunda, sürgünün ve tozun tadını hisseder. Ve kurtuluş zamanında, kişi, sürgünden çıktığında, ihsan etme çalışmasında arzu edilen, iyi ve geniş toprakların tadını hisseder.

Bu nedenle, sürgün toprakları, ıstırabın tadını hissettiğimiz ve daima o topraklardan nasıl kaçacağımızı düşündüğümüz anlamına gelir. Sürgünden çıkmak, kişinin arzu edilen, iyi ve geniş topraklara ulaştığı anlamına gelir. Bu topraklarla ilgili olarak şunu söyleriz: ‘Bırak Sana teşekkür edelim, Efendimiz, Tanrımız’. Buna, Eretz Yaşar-El (Yaradan’a doğru olan toprak (arzu)) denir ve ulaşmaya özlem duymamız gereken kurtuluş budur.

135) Rabaş, Makale 32, Çalışmada, Sancaklar Nelerdir? (1991)

İsrail’in niteliği sürgünde olduğunda, Yaradan da onlarla birlikte sürgünde, yani ihsan etme arzusu sürgünde ve ihsan etmek istedikleri sürgünde, Firavun’un söyledikleri hakkında yazıldığı gibi. , “Sesine itaat etmem gereken Efendi de kim?” Yani, Yaradan’ın büyüklüğünü inkar etti ve Yaradan’ın büyüklüğüne inanmaya izin vermedi, bu yüzden İsrail niteliği onlarla birlikte sürgünde.

Yukarıdakilere göre, sorduğumuz şeyi yorumlayabiliriz, Neden “İsrail kurtarılmış ise, O kurtarılmış gibidir,” diyor? Yani, İsrail’in kurtuluşu ile Yaradan’ın kurtuluşu arasındaki bağlantı nedir? Yukarıdakine göre, İsrail’in sürgünü ile Yaradan’ın sürgününün aynı olduğu sonucu çıkar, çünkü kişi Yaradan’ın yüceliğine erişip onu hissettiğinde, dünya milletlerinin kontrolü yoktur ve O’nun önünde iptal edilirler. Buna göre, tüm sürgün, O’nun büyüklüğünü bilmememizdir.

136) Rabaş, Makale 32, Çalışmada, Sancaklar Nelerdir? (1991)

Kişinin içindeki İsrail sürgünden çıkıp kurtuluşla ödüllendirildiğinde, sürgün sırasında milletlerin idaresi nedeniyle kendisinden saklı olan Yaradan da şimdi ortaya çıkar ve Yaradan’ın büyüklüğü ortaya çıkar. Bu böyledir, çünkü artık Tsimtsum’a [kısıtlama] ve gizlemeye ihtiyaç kalmamıştır, Tsimtsum ondan kaldırıldığı için bunu şu kuralı takip etmektedir: “Kişinin ihsan etmeyi amaçlamak istediği ölçüde, Tzimtzum ve gizlenme ondan kaldırılır.” Ayette yazıldığı gibi, “Kurtuluşunuzda şarkı söyleyeceğiz ve o gün Efendi İsrail’i kurtaracak.” İsrail kurtarılmış ve sanki kurtarılmış gibi “kurtaracak” diye yazılmıştır. ”

137) Rabaş, Makale 11, Gerçek Dua Gerçek Eksiklik Üzerinedir (1986)

Mısır’daki sürgünde, Kelim’i yani bu sürgünden çıkmalarına Yaradan’ın yardım edeceğine dair arzuyu edindiler, yukarıda, Kli olmadan ışığın olmayacağının söylendiği gibi, çünkü yalnızca gerçek bir dua için dua ettiğimiz, kurtarılamayacağımızı ve yalnız Yaradan’ın bize yardım edebileceğini gördüğümüz zaman bu, gerçek bir dua kabul edilir.

138) Rabaş, Makale 15, Çalışmada “O’nun Benim İçin Bir Mucize Yaptığı Yer,” Kutsaması Nedir? (1991)

Mısır’da sürgündeyken, “Mısır’da bir köle olduğunu unutma” diye yazılmıştır, bu orada, Mısır’da sürgünde köle olmanın çok kötü olduğu anlamına gelir, çünkü orada, Mısır’da İsrail halkı acı çekti. Bu yüzden yazılanda “Hatırla” diyor, yani orada yaşadığımız acıyı hatırlamamız gerektiği ve bu ancak sonra Mısır’dan kurtuluştan mutlu olmanın mümkün olduğu anlamına geliyor.

139) Rabaş, Makale 16, Çalışmada, Canlılığın Eksikliği ve Sıkı Çalışma, Nedir? (1990)

Malhut hâlâ sürgünde olduğu için İsrail’i kurtaramaz. Ama sürgünden kurtarıldığında, tam tersine, insana yüksek ruhlu olması için canlılık verir.

Musa gelip kurtuluşu duyurduğunda, böyle bir şeye -Mısır’daki sürgünden kurtarılacaklarına- inanamadılar, şöyle yazıldığı gibi, “Ve sizi Mısır’ın dertlerinden çıkaracağım ve seni onlara hizmetten kurtaracağım.” Yani, sadece sıkı çalışma değil, ama hiçbir çalışma olmayacak. Buna, böyle bir şeyin olabileceğine inanamadılar.

İnansalar, inancın gücüyle sürgünden çıkacaklardı.

140) Rabaş, Makale 16, Çalışmada, Canlılığın Eksikliği ve Sıkı Çalışma, Nedir? (1990)

Bu nedenle, kişi bu inanca sahip olduğunda mücadeleden kaçmaz, yani Yaradan’ın duasını duymadığını gördüğünü, dolayısıyla dua edecek kimse olmadığını söylemez. Daha ziyade, Yaradan’ın duasını işittiğine ve Yaradan’ın ona nasıl bir alçaklık içinde olduğunu bilme bilincini verdiğine, kendini sevmeye bu kadar dalmış olacağın hiç aklına gelmediğine inanır.

Bu nedenle, her seferinde kendini güçlendirir ve Yaradan’a dua etmekten vaz geçmez. Şöyle denmiştir, “Yaradan benim içimde görünmek için gerçek bir arzu istiyor olmalı ve beni sürgünden kurtaracak.” Böylece, Yaradan’a gerçek durumunu açıkladığı için teşekkür etmeyi bırakmaz.

Ayrıca, Yaradan’in duasını işittiğini ve ona kötülüğünü gösterdiğini gördüğü için  ayakta durur ve Yaradan’a dua eder, kesinlikle onun kötülükten kurtulmasına yardım edecektir. Başka bir deyişle, Yaradan’ın sürgünde olduğunu görmesine izin verdiğine ve kesinlikle onu sürgünden kurtaracağına inanıyordur.

141) Rabaş, Makale 11, Gerçek Dua Gerçek Eksiklik Üzerinedir (1986)

Dolayısıyla çektiği tüm ıstırap ve acı, Yaradan için çalışamadığı içindir. İhsan etmek için çalışmak ister ama bedeni Klipot’un (kabuklar) kölesidir ve bu amaca sahip olmasına izin vermez. O zaman Yaradan’a, ona yardım etmesi için haykırır çünkü Klipot’un arasında sürgünde olduğunu, onların kendisini yönettiğini görmüştür ve onların kontrolünden çıkabileceğine dair bir yol görmez.  O zaman duası, bu sürgünden çıkamadığı için gerçek bir dua olarak kabul edilir, şöyle yazıldığı gibi “Ve O, merhameti sonsuza dek olduğu için İsrail’i onların ortasından çıkardı.” Bu, doğasına zıt olduğundan yalnızca Yaradan, İsrail’i sürgünden çıkarabilir.

142) Şemot (Çıkış) 1:16,22

“Ve O şöyle dedi, “İbrani kadınları doğurduğunuzda, doğum taburesine bakın; eğer erkek ise, onu öldürün ve kız olursa yaşayacak.” […] “Firavun tüm halkına” Doğan her erkek çocuğu Nil’e atsın ve her kız hayatta kalsın,” diye emir verdi.”

143) Rabaş, Not 923, Ve O “Yahudi Kadınları Doğurttuğunuzda” dedi

Kişi Yaradan’ın yolunda yürümeye başladığında, Mısır Kralı Firavun, ihsan etmek için çalışanları tutmak için bedenlere hükmeden kraldır ki böylece bedenler dayansın ve tüm eylemlerinin Yaradan’ın uğruna olacak olan arzu edilen bütünlüğe ulaşamasın.

Bu nedenle, şöyle dedi ve emretti ki işçiler Tora ve Mitzvot [emirler] ile meşgul oldukları zaman, “İbraniler” olarak adlandırılırlar. Tora ve Mitzvot’taki çalışma Yaratan’ın hizmetkarlarına aittir. Kişi Mısırlıların da meşgul olduğu maddesel eylemlerle meşgul olurken Mısırlıdır. Sadece Tora ve Mitzvot’la meşgul olduklarında onlara ”İbrani” denir.

144) Rabaş, Not 923, Ve O “Yahudi Kadınları Doğurttuğunuzda” dedi

“Doğum sandalyesine bakın”, kişinin ne yaptığını, Tora ve Mitzvot’la hangi amaçla meşgul olduğunu anlamak istediğini söylediği zamandır. “Eğer o bir erkekse,” yani onun çalışması ihsan etmekte demektir ve Tora ve Mitzvot ile uğraşırken onun arzusu budur, “onu ölüme mahkûm edin”, yani ona herhangi bir canlılık veya güç vermeyin ki böylece o çalışmasını durduracak.

“Eğer kız ise,” niyetinin “dişi” niteliğe sahip olması, almak için anlamına gelir, “o yaşayacaktır” yani ona güç ve canlılık verebilirsiniz, çünkü bu kişi Mısır’dan çıkmak istemez ve ondan korkmak için hiçbir sebep yoktur. Bu nedenle, ona yardım edebilir, istediği her şeyi yapmasına izin verebilirsiniz, her türlü tavırda özenli olsa bile zira o her durumda Mısır’da bizimle kalacaktır ve hiçbir sebepten ötürü uğraşmaya değmez, çünkü o her halükârda bizimkilerden biridir.

145) Rabaş, Not 923, Ve O “Yahudi Kadınları Doğurttuğunuzda” dedi

Eğer bir erkek çocuksa, eğer amacı kendi yararı için değil, Yaradan uğruna’yı amaçlamaya gelmekse, bundan “Musa’nın niteliği” denilen “İsrail’in kurtarıcısı” ile ödüllendirilebilir, bilgelerimizin dediği gibi, “her bir ve her nesilde Musa’nın gelişmesi”.

Eğer kişi, onları Mısır’dan kurtaracak “İsrail’in kurtarıcısı” olarak adlandırılan Musa’nın niteliğiyle ödüllendirilirse, Mısır’daki sürgünden çıktığı bir safhaya ulaşmasını önlemek için önceden görmeliyiz.

146) Rabaş, Not 923, Ve O “Yahudi Kadınları Doğurttuğunuzda” dedi

Ancak, ihsan etme amacına gideceğini nasıl bilebilirler? Ne de olsa, o hâlâ Mısır’dadır, ihsan etmek için değil, kişisel çıkar için çalışıyordur. Ancak şimdi onunla ödüllendirilmek ister ve bunun için onları işaret olarak verdi: “Bir erkek, yüzü aşağı doğru; bir dişi, yüzü yukarıya doğru”.

“On Sefirot Çalışması’na Giriş”te yüzü ve sırtı yorumlar ki bir kişiyi arkadan görerek bunun gerçekten düşündüğümüz kişi olup olmadığını bilemeyiz. Başka biri olabilir ve biz yanılmış olabiliriz. Ama öbürünün yüzünü görürsek, şüphe yoktur.

Dolayısıyla, tam bir kesinlikle bir şeyi anladığımızı ki hiçbir hatamızın olmadığını ima etmek istediğimizde buna “yüz” denir. Tersine, akla net olmayan bir şeye “sırt” denir.

Bu nedenle, “yüz”, “bilme” olarak adlandırılır ki o Yaratan’a sadece bilme biçiminde hizmet ediyordur. Bu, önem açısından, onun yüzünün yukarı olarak şeklinde düşünülür, çünkü onun için önemli olan farkındalıktır. İnanç olan “sırt”, akılda olduğundan, ikisi de olabilir ya da o bunu öneminde aşağı olarak görür.

146) Rabaş, Not 923, Ve O “Yahudi Kadınları Doğurttuğunuzda” dedi

“Onu Nil Nehrine atın”. Yani, maddesel eylemlerle bile “bir erkek” olarak adlandırılan Yaradan’ın uğruna içini hedeflemesine izin vermeyin. “Ve her kız hayatta kalır.” Sadece amacı almak için almak olduğunda, ona maddi eylemler yapmak için canlılık ve güç verebilirsiniz.

Ama eğer o bir erkekse, o zaman da onu Mısır’daki sürgünden kurtaracak ve Keduşa [kutsallık] topraklarına teslim edecek olan “İsrail’in kurtarıcısı” olarak adlandırılan Musa’nın niteliğiyle ödüllendirilebilir.

148) Rabaş, Not 684, Musa Niteliği

Musa neden özellikle “Musa” olarak adlandırıldı? Firavun’un kızına verildiği için. Bunun kurtarıldıktan sonra olduğunu söylemeliyiz, bu, ben onu sudan çektim [Mashitihu] diyedir. Çalışmada, kişi “Ne” ve “Kim” adlı kötü suda boğulur ve böylece kötü sudan kurtulur.

149) Rabaş, Makale 13, Çalışmada, “Halkın Çobanı Tüm Halktır” Ne Demektir? (1988)

Zohar’ın Musa’ya “sadık çoban” dediği bilinir. Baal HaSulam bunu şöyle yorumlar, o İsrail halkını inançla beslemiştir. O, insanın Tora ve Mitzvot’u  tam olarak yerine getirebilmek için inançtan başka hiçbir güçten yoksun olmadığını söylemiştir. İnançlı olduğu ölçüde, işte o ölçüde çaba gösterebilir.

150) Rabaş, Makale 17, Çalışmada, “Onun kalbini sertleştirdiğim için,” Nedir? (1991)

Bu kişi, “sadık çoban” niteliği olan (tüm İsrail’in inancına çobanlık eden) Musa niteliğine sahiptir ve bu güç, kişiyi gerçeği görmeye uyandırır, kendi başına “insan” niteliğine asla ulaşamayacaktır. Ayetin anlamı budur, “ve o hiç kimsenin olmadığını gördü.” Bu, Yaradan’dan, O’nunla Dvekut’a ulaşacağı, Yaradan’a inanmayı istemesine neden olur.

151) Rabaş, Makale 13, Çalışmada, “Halkın Çobanı Tüm Halktır” Ne Demektir? (1988)

Rabbi Şimon, “İsrail’e ne mutlu ki Musa gibi bir çobanın aralarında yürüyor,” dedi. Bu, İsrail halkının, içinde “Sadık çoban Musa” denen bir inanca sahip olduğu anlamına gelir. Böylece, inandıkları için, Tora ve Mitzvot ile meşgul olma gücüne sahipler. Diğer bir deyişle, her insanın içinde, “Sadık çoban Musa” denen Yaradan’a olan inanç vardır. O zaman bütün insanlar erdemlidir, yani insanın tüm organları, yani “organlar” denen düşünce ve arzuları ve buna “halk” denir.

Yazılanın anlamı budur, “O eski günleri hatırladı,” Yaradan’dır. Musa, tüm İsrail’e eşdeğer olduğu için, “Musa O’nun halkıdır.” Bundan öğreniyoruz ki “halkın çobanı gerçekten tüm halktır”, çünkü insana olan inanç, bütün bir insandır.

152) Rabaş, Not 17, Şehina’ya [Kutsallık] İlişkin

Bu nedenle bilgelerimiz “Musa 600.000 ile eş değerdir” (Şarkılar Şarkısı 1) dediler, yani Musa, tüm İsrail’e ifşa olmaya hazır olan Tanrısallığın ifşasıyla ödüllendirildi. “Şehina Musa’nın boğazından konuşuyor” sözlerinin anlamı budur, yani bu da Musa’nın Şehina adı verilen genel ifşa ödüllendirildiği anlamına gelir.

153) Rabaş Not 711, “Hiçbir Peygamber Musa Kadar Yükselmedi”

Musa’ya “sadık çoban” ve “aydınlatan ayna” denir, yani her zaman aydınlatmıştır. Bununla ilgili olarak, “I Benim tüm evime güvenir” denilmiştir. Bu Musa niteliğidir. Ancak Musa’da Süleyman’ın niteliği ve Yusuf’un niteliği de vardı, yazdığı gibi, “Ve Musa Yusuf’un kemiklerini aldı.” Bu, Sina’da Musa’ya hepsinin söylendiği anlamına gelir. Musa’nın 600.000’e eşdeğer olduğu, yani hepsini dahil ettiği anlamına gelmesi budur. Ancak Musa’nın erdemine baktığımızda, bu “Musa niteliği” denen eşsiz derecesidir.

Ayrıca bilgelerimizin Musa ile ilgili korkuyla ilgili söylediklerine gelince, “küçük bir meseledir”, çünkü Musa’nın özü daha yüksek bir niteliktir, ama kesinlikle tüm nitelikleri içerir.

154) Rabaş, Not 228, Musa, İnancın Niteliğidir

“Musa doğdu” inanç eksikliğinin var olduğunu görmemize vesile olan, kişinin inancı çekmesine neden olan inancın ortaya çıkışıdır ve bu, Musa’nın onun içinde doğması olarak kabul edilir.

155) Rabaş, Makale 13, Çalışmada, “Halkın Çobanı Tüm Halktır” Ne Demektir? (1988)

Yaradan çalışmasındaki tüm ağırlık, yalnızca inanç eksikliğidir, zira kişi tam bir inançla ödüllendirildiğinde, Yaradan’ın önünde bir meşalenin önünde bir mum gibi iptal etmeyi özler. Doğal olarak, tüm organları, yani düşünceleri ve arzuları, inancın onu yapmaya mecbur ettiği şeyi takip eder ve onu yaparlar. Bu nedenle, ödüllendirilirse tüm organların erdemli olur, çünkü erdemli düşünceleri ve arzuları Yaradan’a olan inançtan uzanır.

156) Rabaş, Makale 13, Çalışmada, “Halkın Çobanı Tüm Halktır” Ne Demektir? (1988)

Halkın çobanın ödüllendirilmesi, yani temizlenmesi gereken inanç, tam inanç anlamına gelir, ancak yazıldığı gibi onun yalnızca kısmi inancı vardır (“On Sefirot’un Çalışmasına Giriş”, Madde 14) “tüm halk ödüllendirilmez.” Bu, tüm organlarının tam bir inanca sahip olmayanlar için uygun olan şeyleri yaptığı anlamına gelir. “Onun yüzünden cezalandırılıyorlar” demek, inançlı birine uygun olmayan düşünceleri ve arzuları olması onların suçu değildir.

Yani çobanları tam bir inanca sahip olsaydı, organlar onu dinlerdi ve erdemli bir kişinin düşünceleri ve arzuları olurlardı. Tam bir inancı olmadığı için bu nedenle onun yüzünden acı çekerler.

157) Rabaş, Makale 25, Çalışmada Başın Ağırlığı Nedir? (1987)

Musa hakkında ‘Ben ağır ağızlı ve ağır dilliyim’ de denir. Musa’ya ‘inançlı çoban’ denir, zira Musa ‘inanç’ olarak adlandırılır ve inançta ağız ya da dil yoktur, çünkü ağız ve dil, kişi, Musa mantık ötesi inanç iken, meseleyi akıl ve mantıkla açıklıyor demektir.

158) Rabaş, Not 900, İki Derece

Musa’nın derecesi, onun örtülü Hasadim olarak kabul edildiği anlamına gelen, “Göz görmedi” olarak kabul edilen, Hasadim’i kapsayan, “Senden başka bir Tanrı” yok anlamına gelen, tüm çalışmalarında büyük olanın ve hükmedenin idrakinde olduğu anlamına gelir ve Yaradan’a hizmet ettiği tüm canlılığı bu olduğu için Tanrı’dan başka hiçbir ödüle ihtiyacı yoktur.

159) Rabaş, Not 877, Üç Dua – 2

Musa İsrail halkına Yaradan’ın elçisi olarak gelmeden önce, ki onları Mısır’dan dışarı çıkarmak istedi, İsrail Halkı Yaradan’ın çalışmasıyla uğraşıyordu, fakat onlar Mısır Kralı Firavun’a kölelerdi. Mısır Kralı Firavun, yaratılan varlıklarda bulunan ve kendi yararı için değilse hiçbir şey yapamayan alma arzusudur. Bu, tüm yaratılan varlıkların hükümdarıdır ve egemenliğinden çıkmak isteyen, yani başkalarının uğruna çalışmak isteyen herkesin başına bela olur.  Musa İsrail halkına geldi ve onlara Yaradan’ın onları Firavun yönetiminden kurtarmak istediğini söyledi, her birinde bulundan Firavun’un kontrolündeki İsrail halkının tamamına rehberlik etmek için.

160) Rabaş, Makale 16, Çalışmada, Canlılığın Eksikliği ve Sıkı Çalışma, Nedir? (1990)

Musa gelip kurtuluşu duyurduğunda, böyle bir şeye -Mısır’daki sürgünden kurtarılacaklarına- inanamadılar, şöyle yazıldığı gibi, “Ve sizi Mısır’ın dertlerinden çıkaracağım ve sizi onlara çalışmaktan kurtaracağım. ” Yani, sadece sıkı çalışmaları olmayacak, hiçbir işleri olmayacak. Buna, böyle bir şeyin olabileceğine inanamadılar. İnansalar, inanç gücüyle sürgünden çıkacaklardı. “Ruh” denen Malhut’un önemi artacaktı.

161) Rabaş, Makale 16, Çalışmada, Canlılığın Eksikliği ve Sıkı Çalışma, Nedir? (1990)

“Ve Musa İsrail oğullarıyla böyle konuştu (kurtuluşun müjdesini kastediyor), ama onlar Musa’yı canlılık eksikliği ve çalışmanın zorluğu yüzünden dinlemediler.” “Canlılık eksikliği, İsrail’i kurtaramayan Malhut demektir” diyor. ARI’nin söylediği gibi, temel çalışmanın Malhut’ta olduğunu yorumlamalıyız, Mısır’daki sürgün Keduşa’nın [kutsallık] görüşünün sürgünde olmasıdır. Bu cennetin krallığıdır, cennetin krallığının yükünü kabul etmeliyiz çünkü O yüce ve hükmedendir, yani ödül almak için olmamalı, bu çalışma, büyük bir zevk olmalıdır zira kişi Kralın yüceliği nedeniyle, Karala hizmet etmekle ödüllendirmiştir, ki o sürgünde idi.

Başka bir deyişle, Keduşa’nın önemi ifşa olmamıştı. Ki buna “Şehina tozun içinde,” denir

162) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir? (1990)

Musa, İsrail halkına geldiğinde ve her birinin Firavun’u ile yani kalplerindeki alma arzusuyla konuştuğunda ve içlerindeki Firavun’un, içlerindeki İsrail niteliğini baskın çıkmaması ve bedenin yararı için değil de, Yaradan adına çalışmasına izin vermesini istediğini söyler. Bu ulusun Firavun’u Musa’nın, yalnız Yaradan hatırı için çalışmaktan söz ettiğini duyduğu zaman, bunun ihsan etmek demek olduğunu anladılar ve bunu kabul etmediler, derhal çalışmada zayıf düştüler ve de beden tüm gücüyle direndiğinden, Keduşa’nın hiçbir eylemini gerçekleştiremediler.

Diğer bir deyişle, Lo Lişma bile şimdi onlar için zor hale geldi. Musa gelmeden önce, çalışmak için güçleri vardı, çünkü halen ‘Yaradan’ın hatırı için,’ ifadesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlardı. Ama Musa gelip, hiçbir şey almamanın ve ihsan etmenin ne anlama geldiğini açıkladığında, her birinin içindeki Firavun sorular sormaya başladı: 1) Yazıldığı gibi, Firavun şunu sordu, ‘Sesini dinlemem gereken Efendi de kimdir? 2) Daha sonra ‘Bu çalışma senin için nedir?’ diyen günahkârın sorusu geldi.

163) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir? (1990)

Şimdi, Musa, Yaradan’ın temsilcisi olarak geldiği zaman, durumlarının neden daha kötüye gittiğini anlayabiliriz. Bunun sebebi, daha kötüye gitmeleri değildir, bunun sebebi, Musa’nın, Yaradan adına çalışmak zorunda olmanın ne demek olduğunu onların görmesini sağlamasıdır; yazıldığı gibi, ‘Senin adına, Firavun’la konuşmaya geldiğimden beri’, yani Yaradan adına çalışmamız ve kötülüğün ifşasına yer vermek için Firavun niteliğini tahtından indirmemiz gerekir.

Bunu takiben, Musa onlara ihsan etme çalışmasının anlamını açıklar, bu çalışmada ilerlerler ve onları kötülüğün nasıl kontrol ettiğini anlamak üzere gerçeğin kademesine erişirler. Musa, onlara Yaradan’ın temsilcisi olarak gelmeden önce, gerçeği, Yaradan’dan ne kadar uzak olduklarını bilmiyorlardı. Dolayısıyla, eylemde her ne kadar kötüye gitseler de gerçekte ilerlediler, çünkü sadece şimdi Yaradan’ın yardımıyla doldurabileceği Kelim’e (kaplar) sahip oldular; bilgelerimizin ifade ettiği gibi, ‘Arınmaya gelene yardım edilir’.

164) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı (1987)

Onların Musa’ya yakınmalarını yorumlamalıyız. Onlar: ‘‘Göreceğiz ve hüküm vereceğiz.’’ dediklerinde bu, Musa ile kavga ettikleri anlamına gelir, zira Musa onlara Yaradan’a inanmalarını söylemiştir ki böylece bedenin kontrolünden çıkabilsinler. Mısır Kral’ı Firavun bedeni kontrol eder ve Keduşa’ya (kutsallık) acı verir. Onlar akılda ve kalpte çalışmaya başlarlar ve Firavun olan bedenin onları yönetmeye başladığını görürler. Yani Yaradan çalışmasında yapmak istedikleri her şeye beden şiddetle direnir.

Onlar Musa’nın yolunda yürümeye başlamadan önce çalışmada güçlü idiler. Ama şimdi beden yaptıkları her şeyden iğrenir. Musa hakkında şu yazılanların anlamı budur: ‘’Çünkü sen Firavun’un gözünde kokumuzu iğrenç hale getirdin.’’ Başka bir deyişle bedenimiz Yaradan çalışmasında ihsan etme yoluna başladığımızda bedenimiz ruhumuzdan iğrenir.

165) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı (1987)

Musa onlara Yaradan’ın habercisi olarak gelmeden öncekinden daha da kötü hâle geldikleri için Yaradan’a karşı şikâyetleri vardı. O, onları sürgünden çıkarmak istedi. O hâlde şimdi neden sürgünde daha derine gittiklerini, Firavun’un bedenlerini zorla ve çok daha akıllıca kontrol ettiğini her seferinde farklı bir argümanla anlamalarını sağladıklarını görüyorlar? Dolayısıyla çalışmada İsrail’in durumu Musa’nın Yaradan’ın habercisi olarak onlara gelmesinden önce daha iyiydi. Ancak şimdi ‘’Firavun’’ olarak kabul edilen bedenlerinin İsrail’in Çocukları’nın üzerinde tam bir kontrole sahip olduklarını görüyorlar.

Şöyle ki gerçeğin yolunda yürüdüklerini bilmekten gelen yüksek bir ruh hâline sahip olmaları gerekirken tam tersi olmuştu. ‘‘Firavun’’ denen bedenin gözünde nasıl bir ruh haline sahiptiler? Bununla ilgili şöyle yazılmıştır: ‘‘Çünkü sen Firavun’un gözünde kokumuzu iğrençleştirdin.’’ Beden onlara şunu söylüyordu: ‘‘İhsan etme çalışmasında ne gibi bir ruh hali var?’’ Kokuyu iğrençleştirmek, katlanmanın imkânsız olduğu kötü bir koku anlamına gelir. Bu demektir ki bu zihniyete dayanamadılar ve birinin bu pis kokudan kaçmak istediği gibi kaçmak istediler.

166) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir? (1990)

Bunu, İsrail halkının, Musa’dan, Yaradan hatırına çalışmaları gerektiğini duyar duymaz, insanın içindeki kötülüğün gerçek direncinin başlaması izler. Bu, şu sözlerin anlamıdır: ‘O zaman Musa, Efendi’ye döndü ve ‘Efendimiz, neden bu insanlara zarar verdin? Senin adına Firavun’la konuşmaya geldiğimden beri, Firavun, bu insanlara zarar verdi’. Başka bir deyişle, Firavun denen beden, çalışmaya direnmeye başladı.

167) Rabaş, Not 877, Üç Dua – 2

“Firavun’a senin adında konuşmak için geldiğimden beri, o, bu insanlara zarar verdi” şeklinde yorumlamalıyız. Yani, Musa “Senin adında” konuşmaya geldiğinde, yani onların Yaradan uğruna çalışması gerektiğinde “O, bu insanlara zarar verdi”, onlar daha da kötüleşir. Başka bir deyişle, Musa sadece Yaradan uğruna çalışmak zorunda olduğumuzu söylemeden önce, herkes Yaradan’a hizmet etti ve kendilerini erdemli olarak kabul etti. Onlar çalışma gücüne sahiptiler ve neden çalışıyor olduklarını bilmek için yakıtları vardı, bu onlar için netti. Ancak Musa Yaradan’ın elçisi olarak geldikten sonra ki bizler, Yaradan uğruna çalışmak zorunda olduğumuzdan, daha da kötüleştiler. Bu nedenle buna göre, Lişma’nın çalışmasına hiç girmemeleri daha iyi olurdu.

168) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir? (1990)

Musa’nın sorusu, yerinde bir soruydu. Şöyle ki aklımızla anlıyoruz ki Yaradan’ın emrettiği Tora ve Mitzvot’u izlersek, düzen şöyle olmalıdır; gerçeğin yoluna bağlanırsak, gerçeğin yolunda yürüdüğümüz için, çalışma kesinlikle daha güçlü olmalıdır, oysa Lo Lişma, gerçeğin yolu değildir.

Bu sebeple, Musa, Yaradan adına konuşmaya geldiğinde, çalışma daha güçlü olmalıydı yani gerçek olma niteliği ile kötülüğün üstesinden gelmeliydi. Oysa, Musa ne gördü? Şöyle yazılmıştır: ‘Senin adına, Firavun’la konuşmaya geldiğimden beri, Firavun bu insanlara zarar verdi’, yani kötülüğün üstesinden gelmek zorlaştı. Başka bir deyişle, onlar, daha iyi hale gelmedikleri, yani onlar kötülüğün üstesinden gelmek için daha çok güçlenmedikleri gibi,  tam tersine, kötülük daha da fazla güç kazandı.

169) Baal HaSulam, 10. Mektup

“Ve Musa şöyle dedi, ‘Tanrı sana görünmedi’ diyerek, ’Bana inanmazlar.’” Yorum: Kedusha’nın ağzı “Ben yavaş sözlü ve yavaş dilliyim” de olduğu gibi sürgünde olduğundan, Musa, inançlı çoban, Yaradan’la tartıştı, “Fakat onlar bana inanmaz. İsrail’i kendime bağlasam ve onlara ihsanı indirsem bile, Firavun’un Klipa’sı onu geri püskürtür, bana bağlansalar bile yine de beni dinlemezler.” Bu demektir ki, Firavunun Klipa’sının hükmü altında ve ağız ve söz sürgündeyken, yine de inançlı çobana inanırlarsa, ağzın ve sözün üzerindeki İsrail oğulları Musa’yı dinleyebilir. Eğer kendilerini bunda güçlendirirlerse, kesinlikle Firavun’un Klipa’sından kurtarılırlar.

170) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir? (1990)

Yarım bir şey vermek imkansızdır. Daha doğrusu öncelikle kötülüğün tamamı ifşa olmalıdır ve ancak sonrasında yukarıdan, tamam olan şey üzerine yardım gelir. Bundan dolayı, Musa; ‘Bu insanlara neden zarar verdin ve onları neden kurtarmadın’ diye sorduktan, daha doğrusu kötülük bütün gücüyle kendini gösterdikten sonra, işte o zaman yukarıdan kurtuluşun geleceği zamandır. İşte bu yüzden, şimdi onlara gereken yardımı yapacağımı göreceksiniz anlamında, ‘şimdi’ demiştir; yazıldığı gibi, ‘Güçlü bir el ile onları gönderecek ve güçlü bir el ile topraklarından çıkaracak’. Ancak şimdi zamanı geldi, zira kötülüğün tamamı, içlerinde şimdi ifşa oldu.

171) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir? (1990)

Musa, ‘Senin adına Firavun’la konuşmaya geldiğimden beri, Firavun, bu insanlara zarar veriyor ve Sen de kendi halkını kurtarmıyorsun’ dediği zaman, Musa’nın bu itirazını anlamalıyız. Musa’nın şikayeti doğruymuş gibi gözüküyor, zira Yaradan’ın cevabı, Musa’nın doğru söylediğini gösteriyor. Ancak Yaradan, ‘Şimdi Firavun’a neler yapacağımı göreceksin,’ diyor. Başka bir deyişle, Musa, Yaradan’ın Firavun’a neler yapacağını görecekti. Görünüşe bakılırsa, ‘Sen göreceksin’ yani Musa’nın göreceğini, söylemiş olmalıydı, yani ‘şimdi’ sözünü ‘sen’ sözüne çeviren Alef harfi ile olmalıydı yani Atah (sen) olmalıydı. Atah sözü niçin Ayin harfi ile (anlamı ‘şimdi’ olarak) yazılıyor? Bu, daha önce Musa Firavun’a geldiğinde ve o, bu insanlara zarar verdiği zaman, Mısır’dan çıkılamayacağı anlamına geliyor. Ama şimdi, güçlü bir el ile Firavun’un onları göndermesi ve çıkarması için bir yer vardır.

172) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı (1987)

Musa İsrail’in yakınmalarını Yaradan’a getirdi ve O’na şunu sordu: ‘’Beni neden gönderdin?’’ Yaradan Musa’yı yazıldığı üzere şöyle cevapladı: ‘‘Ve Efendi Musa’ya: ‘Şimdi Firavun’a ne yapacağımı göreceksin; çünkü o güçlü bir el ile onları gönderecek’ dedi.

173) Rabaş, Not 877, Üç Dua -2

“Ve Efendi Musa’ya dedi ki, ‘Şimdi Firavun’a ne yapacağımı göreceksin, çünkü güçlü bir el ile onları gönderecek” Cevap onların gerçeği söylemedikleri değil, fakat onlardan gerçeği hissetmelerini istediğimdir ki onlar gerçekten çok uzaklar, yani Yaradan uğruna çalışmaktan.  Ardından, bu tür bir talepleri olduğunda, ki Lişma’yı çalışmaktan acizlerdir, o zaman size Yaradan uğruna çalışmak için nasıl güç verdiğimi göreceksiniz. Gerçeğin yolunda yürüyebilmenizi talep etmiyorum. Sizin için gerekli olan tek şey, bolluğu almak için bir Kli’ye [kap] sahip olmanız. Bu nedenle, ihsan etmek için çalışmaya başladığınızda, bu çalışmadan aciz olduğunuzu göreceksiniz ve daha sonra size, “güçlü bir el ile onları gönderecek” denileni vereceğim, “Ve ayrıca İsrail’in çocuklarının inlediğini duydum ki, Mısırlılar onları köleleştirmişler ve antlaşmamı hatırladım, vs ve Ben sizi Mısır’ın ızdıraplarından kurtaracağım” (Çıkış 6) yazıldığı gibi. Sonuç olarak onlar bir kez almak için bir Kli’ye sahip olduklarında, ben onlara bunun için gereken gücü vereceğim.

174) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı (1987)

İhsan etme çalışmasını neden bu kadar zorlaştırdığının cevabı O’nun güçlü bir elin ifşa olmasını istemesidir. Şöyle yazıldığı gibi: ‘Çünkü güçlü bir el ile onları gönderecek ve güçlü bir el ile onları toprağından çıkaracak.’ ‘’

Güçlü bir el hangi şekilde gereklidir? Tam olarak karşı taraf tüm gücüyle direndiği zaman gereklidir. O zaman güçlü eli kullanmak zorunda olduğumuz söylenebilir. Ancak karşı taraf zayıf ise bununla başa çıkmak için güçlü bir elin gerektiği söylenemez.

175) Baal HaSulam, Şamati 70- Güçlü Bir El ve Taşkın Bir Gazapla

Eğer kişi tüm bu güçlüklerin üstesinden gelirse ve onu engelleyen tüm bariyerleri kırarsa ve küçük şeyler onu yoldan ayırmazsa o zaman, başka bir şeye değil ama yalnız O’na bağlanmasının kabul edilmesini geri çevirmek için Yaradan ona büyük bir Klipot ve arabalar yollar. Bu, Yaradan onu güçlü bir elle reddediyor demektir.

Eğer Yaradan güçlü elini göstermezse, onu geri çevirmek zor olur zira onun, başka bir şeye değil ama yalnız Yaradan’a bağlanmak için güçlü bir arzusu vardır.

Ancak Yaradan, arzusu o kadar güçlü olmayan birisini geri çevirmek istediği zaman, onu küçük bir şeyle yoldan ayırır. Dünyevi şeyler için büyük bir arzu verir, böylece kişi kutsal çalışmayı tamamen bırakır ve güçlü bir elle geri itilmesine gerek kalmaz.

176) Baal HaSulam, Şamati 70- Güçlü Bir El ve Taşkın Bir Gazapla

Ancak zorlukların ve engellerin üstesinden gelen birisi kolayca değil ama ancak güçlü bir elle geri çevrilir. Eğer kişi güçlü elin bile üstesinden gelirse ve ne olursa olsun Keduşa’nın yerinden uzaklaşmak istemezse ve gerçekten yalnız O’na tutunmak isterse ve geri çevrildiğini görür ise o zaman kişi gazaba uğradığını söyler. Yoksa içeriye alınmış olacaktı. Ama Yaradan’ın gazabına uğramış olduğu için içeriye, Kral’ın sarayına kabul edilmemiştir, gerçekten O’nun ile bir olmak O’na bağlanmak için.

Böylece, kendi yerinden ayrılmayıp içeriye girmek istemesinden ve zorla içeriye girmesinden önce, bu kişinin gazaba uğradığı söylenemez. Aksine tüm reddedilmeler ve tüm geri çevrilmelerden sonra, hala kendi yerinden ayrılmadığı zaman, yani güçlü bir el ve taşkın bir gazap ona ifşa olduğu zaman, ancak bundan sonra “, sizin üzerinizde Kral olacağım.” Çünkü ancak büyük bir hamle ve büyük bir çaba ile Cennetin Krallığı ona ifşa olur ve o Kral’ın sarayına kabul edilir.

177) Rabaş, Not 237, Akıl ve Kalp

“Mısırlıyı vurdu,” onun arzusuyla tatmin olmasına izin vermeyerek ve isteğini reddederek. Buna, kalbine dahil olan “O Mısırlının eylemini ve düşüncesini öldürme” denir. Ayrıca, aklın hazzı sadece ne yaptığını anladığı şeyi yapmaktır. Mantığına karşı bir şeyler yaptığı ölçüde, mantığı aksini gerektirdiğinde, çektiği acı, aklına karşı direnişin ölçüsü ile ölçülür.

Bir kişi aklının üstüne çıktığında, ona tüm çalışmalarını onaylayan akıl verildiğinde, ihsan etmek için tüm bunları aldığını söyleyebilecektir, çünkü kendi adına akıldan vazgeçebilir.

O zaman, inanç ışığıyla ödüllendirilebilir, vazgeçebildiği için zira amacı kendisi için değildir. Bunun kanıtı, aklına karşı olsa bile her şeyi yapmasıdır. Doğal olarak, inanç ışığını alabilir ve amacının ihsan etmek olduğundan emin olabilir.

Fakat kişi inançla çalışamadığı zaman, sadece aklın onayladığı yerde, yani alma arzusuna göre, Tzimtzum [kısıtlama] içinde kalır. Bu nedenle iki çalışmaya ihtiyacımız vardır: akıl ve kalp.

178) Rabaş, Not 506, Bizi Çobanların Elinden Kurtardı

Yaradan Musa’ya, onları hem birinci hem de ikinci sıkıntıdan kurtaracağına söz verdi. Bununla birlikte, ilk sıkıntıdan kurtarmanın esas olarak maddesel arzulardan kurtarmak olduğunu ve o olmadan manevi hazlara ulaşmanın imkânsız olduğunu bilmeliyiz.

Midraş’taki alegori budur. “Ve ‘Mısırlı bir adam bizi çobanların elinden kurtardı” Yani Mısırlıyı öldürdüğü gerçeği, yani ilk sebebi, aynı zamanda hatıramalıyız, daha sonra bile, manevi hazlar üzerinde sürgün olan ikinci safhaya geldiğimizde ki ihsan etmek için onları almamız gerekir ve beden itiraz eder. Yani, Mısırlıyı öldürmek “Mısırlı” adı verilen maddesel arzuları işaret eder.

Diğer taraftan, ikinci sıkıntı İsrail’in niteliğidir, yani kişi manevi hazlara sahiptir, ancak yine de sıkıntıdadır, zira ihsan etmek için üstesinden gelmek zorundadır ve onu bu sıkıntıdan da kurtarması için Yaradan’a ihtiyacı vardır.

179) Zohar, Şemot, “Bir Çalı’nın Ortasından Çıkan Ateşin Alevinde”, 396

Musa düşündü ve şöyle dedi: “Belki de İsrail bu zor çalışmada yok olacak, yazıldığı gibi, “Ve onların yüküne baktı.”” Bu yüzden, “Ve RAB’bin meleği ona bir ateşin alevinde göründü … ve, bak işte, çalı ateşle yandı,” yani ağır işlerle köleleştirildiler. “Ve çalılar tükenmedi,” yani sürgünlerinde yok edilmediler. Ne mutlu İsrail, çünkü Yaradan onları tüm halklardan ayırdı ve onlara “oğullar” dedi, yazıldığı üzere, “Siz, Tanrının, Efendinin çocuklarısınız.”

180) Zohar, Şemot, “Bir Çalı’nın Ortasından Çıkan Ateşin Alevinde”, 396

Burada, Yaradan’ın kötülere merhametini görüyoruz. “Bakın, çalı ateşle yandı,” içindeki Din’i kötüler için infaz etmek için, “Ve çalılar tüketilmedi,” yani içlerinde yıkım yoktu. “Ateşte yanmak” cehennem ateşini ifade eder. Ateş, erdemli olan Musa’ya görünse de ateş cehennemin ateşini, kötüleri ima eder. Ancak, “Çalı tüketilmedi” demek, O’nun onları yok etmediği anlamına gelir.

181) Rabaş, Not 516, Ayakkabı

Ayakkabı casusların iddiasını giydiği anlamına geliyorsa, Musa hakkında neden “Ayakkabılarını ayağından çıkar” denildi? Ve buna göre “Ayakkabılarını çıkar” ın anlamı ne olacak? Ragleha’nın [bacakların], kişiye öğrenim yoluyla gelen anlamına gelen Reglilut [alışkanlık / gelenek] kelimesinden geldiğini söylemeliyiz. Öğrenimini kaybetmemek için, kapatmak anlamına gelen Man’ul [kilit] kelimesinden bir Naal’a [ayakkabı] ihtiyacı var. Bununla birlikte, Tora olan Musa’nın niteliği, Min’al [ayakkabı] kelimesinin tam tersidir, yani orada ayakkabıları atıp Tora yolunda her şeyi kabul etmeliyiz.

182) Baal HaSulam, 10. Mektup

“Ve Mısır’da Yusuf’u bilmeyen yeni bir kral doğdu.” Maddeye düştüklerinden Musa’nın, inançlı çobanın yüceliğini de inkâr edecekler, öyleyse Musa’nın bu kötülükten ve güçlü Klipa’dan onları kurtarması nasıl mümkün olacak?

Dolayısıyla, Yaradan Musa’ya İsrail oğullarına göstermesi için üç işaret gönderdi ve bu işaretleri onlara her seferinde bir tane olmak üzere nasıl göstereceğini öğretti. Yaradan ayrıca ona cennetten yardım etme sözü de verdi ki böylece Musa bu işaretleri gösterdiğinde İsrail oğulları onları kabul edecek, Musa’yı dinleyecek ve sonra o, bu acı sürgünden onları kurtarabilecekti.

183) Baal HaSulam, 10. Mektup

Şimdi bu üç işareti açıklayacağım. İlk işaret asanın yılana, yılanın asaya dönüşmesidir. İkinci işaret, göğsünden ayırmadan tuttuğunda elinin bembeyaz olması ve göğsünden ayırdığında normal rengine dönmesidir. Üçüncü işaret Nil nehrinin suyunu toprağa serptiğinde toprağın kana dönmesidir.

184) Baal HaSulam, Şamati 59- Asa ve Yılan

“Ve Musa cevapladı ve dedi ki: ‘Ama dur, bana inanmayacaklar,” … “Ve Rab ona dedi ki: “O elindeki nedir?’ Ve o dedi ki: ‘Asa’ Ve O dedi ki: ‘Yere at onu …’ ve o bir yılan oldu ve Musa ondan kaçtı.” (Mısır’dan Çıkış 4) Anlamamız gerek ki, iki dereceden daha fazlası yoktur, ya Keduşa (Kutsallık) ya da Sitra Ahra (Öteki Taraf) vardır. Bir ara durum yoktur, eğer yere atılırsa, aynı asanın kendisi yılan olur.

185) Rabaş, Makale. 35, Av’ın Onbeşi (1986)

Yaradan’ın, Musa’ya şöyle dedi (Çıkış 4:2) ‘‘Ve Tanrı, Musa’ya, ‘Elinde ne var?’ dedi. Musa, ‘Asa var,’ dedi. Tanrı, ‘Yere fırlat onu’ dedi ve asa, yılan oldu ve Musa ondan kaçtı.’’ O Musa’nın ellerine, ‘inanç’ denir dedi. Bu, ‘çok önemsiz’ olarak addedilir. Çünkü insan sadece bilgiye özlem duyar. Elde etmek isteyeceği bir bilgi olmadığını gördüğünde, konuya erişemez. Zaten bu iş için çaba harcamış olduğunu savunur yani Yaradan için her şeyi yapmıştır ama o yerinden birazcık bile oynamamıştır. Bu nedenle, beden ona der ki: ‘Bundan vazgeç ve asla ona ulaşabileceğini düşünme. Yani bu yoldan ayrıl.’ O zaman, Yaradan, ona şöyle söyler: ‘Yere fırlat onu’; yani İsrail halkının önünde yapman gereken budur.

185) Baal HaSulam, Şamati 59- Asa ve Yılan

“O elindeki ne?” sorusunun anlamı budur.

El, edinmek demektir “ve eğer el edinirse,” sözlerinden. Asa, kişinin ediniminin, daha az önemli fark ediş ve sezgiler üzerine kurulduğu anlamına gelir; bu mantık ötesi inançtır.  Çünkü inanç daha az öneme sahip diye düşünülür ve daha aşağı gibidir. Kişi mantığı giyinmiş olan şeyleri takdir eder. Ancak eğer kişinin aklı buna erişmez, direnç gösterirse, o zaman kişi inancın çok önemli olduğunu söylemelidir. Bunu takiben o zaman kişi aklını aşağıya indirir ve der ki, mantık içinde anladığım şey, Yaradan’ın yoluna direnç göstermekte ve inanç aklımdan daha önemli. Çünkü Yaradan’ın yolu ile çelişen tüm kavramlar değersiz kavramlardır.

Aksine, “gözleri var görmez, kulakları var işitmez.” Yani kişi duyduğu ve gördüğü her şeyi iptal eder ve buna mantık ötesi gitmek denir. Ve bu kişiye aşağılık ve küçüklük gibi görünür.

187) Baal HaSulam, Şamati 59- Asa ve Yılan

Başka hiçbir çaresi kalmayan ve inancın yolunu tutması gereken kişi, inancı aşağı görür. Mamafih Yaradan Şehina’sını ağaçlar ve kayalardan başka bir şeye yerleştirebilirdi. Ancak, O özellikle, inanç denen bu yolu seçti. Bu yolu daha iyi ve daha başarılı olduğu için seçmiş olmalı. Görürsünüz ki O’nun nezdinde inanç daha az önemde kabul edilmez. Tam da tersine, bu yolun pek çok üstün değeri vardır ama yaratılanların gözüne aşağı görünür.

Eğer asa yere atılırsa ve yani kişi mantık ötesini küçümserse, bu çalışma ona aşağı görünürse ve daha yüksek fark ediş ve sezgiler ile mantık içinde çalışmak isterse, kişinin Tora’sı ve çalışması derhal yılan haline gelir. Başlangıçta var olan yılanın ve “Gururlu olana Yaradan der ki: ‘O ve Ben aynı yerde barınamayız,’” sözlerinin anlamı budur.

188) Baal HaSulam, Şamati 59- Asa ve Yılan

Eğer kişi asa algısını yere atarsa ve kendisini daha yüksek özelliklerle çalışmaya yükseltirse, bu zaten yılandır. Ortası yoktur, bu ya yılandır ya da Keduşa; çünkü tüm Tora ve kişinin yapmış olduğu tüm çalışma asa algısındandı, şimdi ise hepsi yılan algısına girdi.

189) Baal HaSulam, Şamati 59- Asa ve Yılan

Kişinin Sitra Ahra’nın hükmü altında kalmaması için, Yaradan ıslahat yapmıştır; eğer kişi orada asa algısını terk ederse derhal yılan algısının içine düşer. Kişi, bir kere daha, alçakgönüllülük denen inanç algısını kabul etmedikçe derhal başarısız duruma düşer ve kuvvetlenmek için güç bulamaz. Böylece bu başarısızlıkların kendisi, kişinin bir kere daha asa algısını – mantık ötesi inanç koşulunu – üstelenmesine neden olur.

190) Baal HaSulam, Şamati 59- Asa ve Yılan

Ortaya çıkan şudur ki her hâlükârda, onların, “asa” denen mantık ötesi inanç algısını kabullenmekten başka çareleri yoktur. Asa elde olmalıdır; yere atılmamalıdır. Bu ayetin anlamı şudur: “Aron’un asası filiz verdi.” Bunun anlamı; O’nun bize doğru yolda yürüyüp yürümediğimizi anlamak için bir işaret vermek istemesidir. Bize yalnız çalışmanın temelini bilmek için işaret verdi, yani kişinin çalıştığı yolun temeli nedir. Eğer kişinin temeli asa ise, bu Keduşa’dır; eğer mantık içinde ise bu Keduşa’ya ulaşan yol değildir.

191) Baal HaSulam, Üç İşaret

“Onu yere at”, Klipa’ya [kabuğa] izin verildiği anlamına gelen gelir. “Ve bir yılan oldu ve Musa ondan kaçtı” demek, onlara şu ana kadar O’na itaat etmemelerinin sebebinin kuyruğuyla vuran yılanın gücü olduğunu açıklar. Bu yüzden onu öldürmek isteyen insanlara vb. inandılar ve bu nedenle “Musa Firavun’dan kaçtı”.

Ancak, şimdi Yaradan ona şu gücü vermiştir: “Elini uzat ve onun kuyruğunu tut”, yani bu, kötülere inanmamaları, sadece O’na inanmaları gerektiği anlamına gelir. Ve sonra, “Ve o avucunda bir asa oldu”, çünkü tam ve saf bir inanç elde edeceklerini ve yılanın artık onlara saldıramayacağını gördüler.

192) Rabaş, Not 932, İlk Yenilik

Kişi kendinin hizmetkarı olduğunda, Yaradan’ın hizmetkarı olamaz, çünkü aynı anda iki krala hizmet etmek imkansızdır. Sadece Mısır’dan çıktığında, yani kendi için almaktan, Yaradan’ın hizmetkarı olabilir. O zaman, Tora ile ödüllendirilebilir. Buradan ilk yeniliğin Mısır’dan çıkış olduğu sonucu çıkar.

193) Rabaş, 66. Mektup

İnsan dünya ulusları gibi bu hükmün altına gelirse, o zaman sürgündedir ve putperest olarak kabul edilir. Sonra Yaradan’ın onun, sürgünden çıkmasına yardım etmesi için dua eder. Ve sonra şimdide, yani sürgündeyken ve putperest olarak kabul ediliyorken, “Yaradan bizi O’nun çalışmasına yakınlaştırdı,” der, yani putperestlik hükmü altında değil, Yaradan çalışmasında olduğunu söyler.

Buna “Mısır’dan çıkış” denir. Bu sebeple emirleri Mısır’dan çıkışla ilişkilendiririz. Ancak bundan sonra, Mısır’dan çıktığımızda Yaradan’ın emirleri yerine getirebiliriz.

194) Baal HaSulam – Sürüyü Toplamanın Zamanı Değil

Kişi kendisini toplumdan ayırmamalı ve Yaradan’ı memnun etmek için bile olsa kendisi için talepte bulunmamalı yalnız tüm toplum için talep etmeli. Toplumdan ayrılan ve özel olarak yalnız kendi ruhu için talepte bulunan, ruhunu inşa edemez. Tam tersine ruhuna zarar verir. […] Çalışması sırasında bile kişi yalnız dua ederse, arzusu dışında toplumdan ayrı düşer ve ruhuna zarar verir ve İsrail topluluğunda kendisi için bireysel talepte bulunana uyanış gelmedi ve hiç kimse kendisini ayrı olarak hissetmedi ve bu onların Mısır’dan güçlü bir elle çıkmalarındaki güçleriydi.

195) Rabaş, Not 922, Kişi Mısır’dan Göçten Daha Çok Bahsettikçe

“Kişi, Mısır’dan göçten ne kadar bahsederse, o kadar iyidir” Mısır’dan göç hakkında neden bu kadar çok konuşmamız gerektiğini anlamalıyız, bir kişi ne kadar çok konuşursa o kadar iyi dedikleri noktaya kadar. Ayrıca “Her nesil, bir kişi kendini sanki Mısır’dan çıkmış gibi görmeli” derken ne dediğini anlamalıyız.

Işığa eklenecek bir şey olmadığı, daha ziyade Kelim [kaplar]’de olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla “daha fazlası” sürgün hissi eksikliğine; Kelim’e aittir. Bir kişi sürgünü hissetmeye geldiğinde, kendisinin Mısır’da olduğunu hisseder. Böyle bir durumda, kişi Mısır’dayken Mısır’dan göçü nasıl övebilir?

Bu “kendini sanki Mısır’dan çıkmış gibi görmeli” sözünün anlamıdır.

196) Rabaş, Not 934, Mısır’dan Göçün Hikayesini Anlatma Görevi

“Hepimiz bilge olsak bile… Mısır’dan göçün hikayesini anlatmamız emredildi.”

Tora’yı ve anlayışı hali hazırda edinmiş olsak yine de İsrail halkının Firavun’un sürgününden çıkmasının kökünü çağırmamız gerektiğini söylemeliyiz. Bu böyledir, çünkü en önemlisi Klipa’dan [kabuk / deri] çıkış ve Keduşa’ya [kutsallık] giriştir.

Derecelerin geri kalanı neden ve sonuç olarak kabul edilir. Bu nedenle, Yaradan’ı bunun için yüceltmeli ve övmeliyiz ve bununla tüm dünyalarda neşeyi sunmalıyız. Bu, Klipot’tan özgürlüğün kıymetini ve önemini hissederek, bu ölçüde neşenin arttığı anlamına gelir. Neşe sunduğumuz ölçüde, yüceltebilir ve övebiliriz.

Bu nedenle her sene kökü uyandırmalıyız.

197) Rabaş, Makale 11, Çalışmada, Hanuka Mumunu Sola Yerleştirmenin Anlamı Nedir? (1990)

“Mucize”, kişinin elde edemeyeceği bir şey demektir. Öyle ki yukarıdan bir mucize verilmeden kişinin bir şey elde etmesi imkânsızdır. Sadece bu şekilde gerçekleşene “mucize” denir.

Bu sebeple kişi, kötü eğilimin zaten farkında olduğu, içindeki ulusların hükmünden çıkmasının imkânsız olduğu, içindeki İsrail’in onların altında sürgünde olduğu ve onların gücünden çıkabilmenin bir yolunu göremediği bir aşamaya geldiğinde Yaradan onlara yardım edip onları dünya uluslarının otoritesinden çıkardığı ve İsrail halkının, onlara hükmetmesi için her şeyi tersine çevirdiğinde buna “mucize” denir.

198) Rabaş, Makale 11, Çalışmada, Hanuka Mumunu Sola Yerleştirmenin Anlamı Nedir? (1990)

Bu, Yaradan’ın onları Mısır topraklarından çıkarması yani Yaradan’ın onları Mısır ıstırabından çıkarması olarak kabul edilir. Kişi, Mısır’dan çıkışta gerçekleşen bu mucizede olduğu gibi, Yaradan çalışması yolunda yürüyen herkesi, Yaradan’ın kurtaracağına inanmalıdır çünkü kişinin kendini-sevmenin hükmünden çıkması ve sadece Yaradan için olanla ilgilenmesi gerçek bir mucizedir.

199) Rabaş, Makale 17, Çalışmada, Arınmak için Gelenin Aldığı Yardım Nedir? (1990)

İnsanın doğasını değiştirme yeteneği sadece Yaradan’ın elindedir, yani doğayı yarattığı ve onu değiştirebileceği anlamına gelir ve buna “Mısır’dan çıkış” denir ki bu bir mucizeydi. Bu nedenle, “gelin,” diye yazılmıştır,  ikisi birlikte anlamına gelen “birlikte gelin”, ve “bir araya gelin” dediğimiz gibi, aynı şekilde Yaradan ve Musa diye yazılmıştır.

200) Rabaş, Makale 40, Çalışmada “Sen tüm insanların en aşağıda en önemsiz olanısın,” Nedir? (1990)

Kişi, kendi menfaati için değil, ihsan etme arzusuyla çalışmasının hiçbir yolu olmadığını görür. Böyle bir şey ancak yukarıdan gelen bir mucize ile olabilir. Ve aslında buna “Mısır’dan çıkış” denir, yani doğası gereği sahip olduğu zihniyetten, zevk almadığı sürece hareket etmenin mümkün olmadığı zihninden çıkması anlamına geliyor. Tersine, burada Yaradan’dan ona hiçbir hissedişi ya da tadı olmayan bir yerde çalışması için güç vermesini ister ve her şey ihsan etmek için olduğu için Yaradan’ın bu çalışmasından hoşlandığına inanmak ister.

201) Rabaş, Makale 11, Lişma’dan Önceki İki Farkındalık Nelerdir (1988)

“Ve Mısır kralı öldü” sözünü yorumlamalıyız. Bu, “Mısır Kralı’nın Klipa’sı” olarak adlandırılan, kendi menfaatleri için yapılan çalışmayla ilgilidir. Onun için çalışmayı bıraktılar, yani “Mısır kralının kontrolü” olarak adlandırılan kendileri için çalışmanın ölüm olarak kabul edildiğini hissettiler. Bunun yerine, Yaradan’ın iyiliği için çalışmayı üstlendiler, ancak o zaman çalışmaya güçleri yetmedi çünkü onları Mısır kralı yönetiyordu.

Sonuç olarak, kendi iyilikleri için çalışmadılar, ancak Yaradan için de çalışamadılar. Ayetin anlamı budur, “Ve İsrail oğulları çalışmaktan iç çektiler ve haykırdılar ve bu çalışmadan feryatları Tanrıya yükseldi.”

202) Baal HaSulam, Şamati 159 – Ve O Günlerde Gerçekleşti

Onlar Mısır’daki çalışmadan çok memnundular. Bu, “onlar bu uluslarla kaynaşmış ve bunların işlerini öğrenmişlerdi” anlamını taşıyor. Bu, eğer İsrail belirli bir ulusun egemenliği altındaysa, bu ulus, onu kontrol altına alır ve onun egemenliğinden kurtulamaz anlamına gelir. Nitekim bu işte yeterli lezzeti tattıklarında günahlarından kurtarılamazlar.

Peki, Yaradan ne yaptı? “Mısır kralı öldü,” yani ona esaretleri kayboldu. Böylece artık daha fazla çalışamadılar; eğer Mohin’in hiçbir mükemmelliği yoksa ona hizmet etmenin kusurlu olduğunu anladılar. Dolayısıyla “esaret nedeniyle İsrail halkı iç çekti.” Hizmetleri, bu iş için yeterli olmadı, yani bu çalışma onlara yaşama gücü vermedi.

“Mısır kralı öldü,” yani bu, Mısır kralının onlara besinlerini sağlayan hâkimiyeti öldü anlamındadır. Bu nedenle onların dua edecek bir yerleri vardı ve hemen kurtarıldılar.

203) Rabaş, Makale 16, Onlara Daha Fazla Eziyet Edildikçe (1985)

‘Bakanları İsrail’e hükmettiği sürece, haykırışları duyulmadı. Bakanları düştüğünde, şöyle yazar: ‘Mısır’ın kralı öldü,’ ve hemen ardından, ‘Ve İsrail’in çocukları, çalışmaktan dolayı iç çektiler ve haykırdılar ve çalışmaktan dolayı onların haykırışı Yaradan’a ulaştı.’ Fakat o zamana kadar, haykırışları cevaplanmadı.”

Bu nedenle, diyebiliriz ki eğer Mısır’ın bakanını tahttan indirme zamanı değilse, seçim için ya da onların pişman olması ve sürgünden kurtarılmaları için hiç yer yoktur. Der ki (Sulam Yorumu, Mısır’dan Çıkış, madde 380) “‘O birçok gün içinde.’ ‘Birçok’, İsrail’in Mısır’da kalışını işaret eder, yani son gelmiştir. Ve onların sürgünü tamamlanmış olması için, ne der? ‘Mısır’ın kralı öldü.’ Bu ne demektir? Mısır’ın bakanı, makamından aşağı indirildi ve gururunu yitirdi demektir. Bu yüzden metin onunla ilgili şöyle der: ‘Mısır’ın kralı öldü,’ çünkü düşüş, onun için ölmek sayılır. Onların bakanı olan Mısır kralı düştüğünde, Yaradan İsrail’i hatırladı ve onların iniltisini duydu.”

204) Rabaş, Makale 16, Onlara Daha Fazla Eziyet Edildikçe (1985)

“Ve onların sürgünü tamamlandığı için,” sözleriyle ilgili olarak, Zohar, “Mısır’ın kralı öldü,” der, çünkü o, tahtan indirilmeyi ölüm olarak görür. Ve onların bakanı olan Mısır’ın kralı düştüğü için, Yaradan İsrail’i hatırladı ve onların duasını duydu. Zamanı gelmeden önce hiçbir dua yardım etmeyecektir kuralı gereği, yapılabilecek hiçbir şey yoktur, çünkü Yaradan, onların duasını duymayacaktır.

Yukarıdaki sözlerle, konuları olduğu gibi anlayabiliriz. Bu, atalarımızın, “Ben Yaradan, onu zamanında hızlandıracağım,” cümlesiyle ilgili bahsettikleri durumun aynısıdır. Eğer ödüllendirildilerse, “Onu hızlandıracağım.” Eğer ödüllendirilmedilerse, “Zamanında.” Diğer bir deyişle, zamanı geldiğinde, Yaradan tarafından bir uyanış gelir ve onun sayesinde İsrail, tövbe eder. “Zohar Kitabı’na Giriş”te (madde 16) yazıldığı gibi, seçimin zaman açısından olduğu ortaya çıkar.

Bütün yukarıda bahsedilenlerden çıkan sonuç, kişinin kurtuluş zamanını düşünmemesi gerektiğidir -ondan önce duaları kabul edilmez, yazılıdır- çünkü bu, zamanın niceliği ve ızdırabın niteliğine bağlıdır, ızdırabın tamamlanacağı belli bir zaman vardır.

205) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir? (1990)

‘Ve Mısır kralı öldü’, koşulunu görmekle ödüllendirildikleri zaman, şu farkındalığa gelirler; Mısır’ın bir vekili olduğu, bu vekilin yetki sahibi olduğu, haykırışlarını engellediği, bu yüzden haykırışlarının yukarıdan duyulmadığı düşüncesinden, bu bakış açısından, İsrail halkı kurtulur.

Bunun yerine, şimdi, Mısır’da, İsrail’in dualarının kabul edilmesini engelleyen bir vekil olmadığını görmekle ödüllendirildiler. Doğrusu, Yaradan dualarını duymuş ve kalplerini katılaştırmıştı. Şöyle ki, Yaradan ‘kendisi için alma arzusu’ denen, kötülüğün gerçek formunun ifşa olmasını istemiştir.

Bunu, Yaradan’ın, onların dualarını duyması izler.

206) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir? (1990)

Bu vekilin yetkisini kaybetmesine ne sebep oldu? Hiçbir zaman çalışmadan ve kötülüğün ifşasına bir yer açana dek mücadeleden kaçmamaları sebep oldu. O zaman gerçekle ödüllendirildiler. Burada bir vekil yoktu, ama onlar bu zamana kadar, öyle düşündüler. Bunu bilgelerimizin ‘Ayrılması ve elini vermesi birdir’ dediği, iki şeyin, aynı anda olması izler.

Yukarıdakilere göre çok fazla güçlenmeli ve mücadeleden kaçmamalıyız, ‘Yaradan her ağzın duasını duyar’ koşuluna, dünyada yalnızca tek bir güçten, Yaradan’ın gücünden başka hiçbir gücün olmadığına ve O’na yöneltilmiş olan her şeyi, O’nun daima duyduğuna inanmalıyız.

207) Baal HaSulam, Şamati 159- Ve O Günlerde Gerçekleşti

“Ve bu, Mısır Kralı´nın öldüğü o günlerde gerçekleşti; İsrail halkı esaretleri nedeniyle iç çekti ve ağladı ve ağlamaları esaretleri nedeniyle Yaradan´a yükseldi. Ve Yaradan onların yalvarışlarını duydu.” (Çıkış 2: 23-4). Bu, onların çok acı çektikleri ve artık bu acıya dayanamadıkları anlamındadır. Ve dualarında öyle yalvardılar ki, “Ağlamaları Tanrı’ya kadar yükseldi.”

208) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı

‘‘Ve İsrail’in çocukları bu çalışma nedeniyle iç çektiler’’ ifadesinde kastedilen çalışma nedir? Bu, Yaradan çalışmasından anlamına gelir. Buna ‘‘ağır çalışma’’ denir, zira onlar için ihsan etmek üzere çalışmak zordu, çünkü Mısırlılar ve Mısır Kralı Firavun onlara kendi düşüncelerini ve arzularını yerleştirmişlerdi.

Başka bir deyişle Mısır Klipa’sı öncelikle kendine-sevgi olduğundan Mısırlılar İsrail Halkı’na hükmettiler. Böylece İsrail Halkı da onların ‘’kendine-sevgi’’ denen yolunda yürüyecekti. İsrail’in bu düşüncelerin üstesinden gelmesi zordu. Şu yazılanların anlamı budur: ‘’Ve İsrail’in Çocukları çalışma yüzünden iç çektiler.’’

209) Baal HaSulam, Şamati 86- Ve Onlar Arei Miskenot (Ambar Şehirler) İnşa Ettiler

Ancak onlar Firavun’un hâkimiyetinden kendi güçleriyle çıkamayacaklarını gördüler: Bu nedenle yazılıdır ki, “İsrail´in oğulları kölelikleri nedeniyle iç çektiler,” zira sonsuza kadar sürgünde kalmaktan korktular. Ardından “feryatları Yaradan’a ulaştı” ve onlar Mısır sürgününden çıkmakla ödüllendirildiler.

210) Rabaş, Makale 36, Çalışmada, “Asaf’ın ve İsmail’in Çocukları Tora’yı Almak İstemediler,” Ne Demektir?

“Ve İsrail oğulları çalışmaktan iç çektiler ve haykırdılar ve çalışmadan Tanrı’ya çığlıkları yükseldi.” Yani, Zohar’da söylediği gibi, yardım istemeleri yoluyla, onlara her seferinde yeni ışıklar verilmeliydi, yukarıdan verilen yardım “kutsal ruh” olarak kabul edilir ve bu sayede İsrail halkı büyük ışıklara ihtiyaç duyacaktır, zira aksi takdirde Mısırlıların kontrolünden çıkamazlar.

Bunun sonucu olarak Yaradan’ın cevabı, onlara yardım isteme ihtiyacını vereceği, yani her seferinde onlara daha fazla kötülük göstereceği, böylece sürekli olarak daha büyük yardım istemeye ihtiyaçları olacağı şeklindeydi. Böylelikle yaratılışın amacının ışığı onlara ifşa edilecektir.

211) Rabaş, Not 933, Mısır’dan Çıkışa İlişkin

Kesinlikle her seferinde değişimleri, yükselişleri ve inişleri görerek, mücadele ederek dua edecek bir yer uyanır. Sonra “Ve İsrailoğulları çalışmaktan iç çekti ve çığlıkları yükseldi” sözleri gerçek olur. Sürgün tam olarak ortaya çıkarsa, kurtuluş başlar.

Bu bize o dönemde Mısır’da gerçekleşen sürgün ve kurtuluşun sırasını gösteriyor ve bu, ıslahın sonuna kadar uzatmamız gereken sıradır.

212) Rabaş, Makale 11, Gerçek Dua Gerçek Eksiklik Üzerinedir (1986)

Kalbin derinliklerinden dua edebilmenin iki koşulu vardır: 1) Kişinin çalışması, doğasına karşı olmalıdır. Şöyle ki kişi, her şeyi ihsan etmek için yapmak ve kendine-sevgiden çıkmak ister. O zaman bir eksikliğe sahip olduğu söylenebilir. 2) Kişi, kendi başına kendine-sevgiden çıkmaya başlar ve onun içinde çalışır ama kendi durumundan 1 cm bile ilerleyemez. O zaman Yaradan’ın yardımına muhtaç olur ve duası gerçektir çünkü kendi başına hiçbir şey yapamayacağını görür. Daha sonra ona yardım etmesi için Yaradan’a haykırdığında, bunun çalışmadan olduğunu bilir, şöyle yazıldığı gibi “Ve İsrail oğulları çalışma yüzünden iç çektiler.” Bu demektir ki, çalışmak ve Yaradan’a ihsan edebilme derecesini edinmek istemekle kendi doğalarından çıkamadıklarını gördüler, böylece kalplerinin derinliklerinden dua ettiler.

213) Rabaş, Makale 38, Çalışmada ‘Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır’ Nedir? (1990)

Kişi halen yukarıdan yardım alacağı bir yere yakın durduğunda, “yakın”ın anlamı şudur, Kli, yani ihsan etme arzusu ondan uzaktadır ve kişi yalnız Yaradan’ın ona yardım edebileceğini görmektedir. Baal Hasulam’ın dediği gibi, bu kişinin çalışmasındaki en önemli noktadır, zira bundan sonra Yaradan ile yakın teması olur çünkü Yaradan’dan başka hiçbir şeyin ona yardım edemeyeceğini yüzde yüz görür.

Buna inanmasına rağmen hala bu inancı her zaman özellikle şimdi Yaradan’dan kurtuluşu edinmenin en iyi zaman olduğunu onun için aydınlatmaz; tam da şimdi kurtarılabilir ve Yaradan onu yakınına getirebilir yani ona ihsan etme arzusu verir ve onu kendini-sevmekten çıkarabilir, buna “Mısır’dan çıkış” denir. Başka bir deyişle İsrail’e eziyet eden ve ona kutsal çalışma yapması için izin vermeyen      Mısır’lıların kontrolünden çıkar.

214) Rabaş, Makale 11, Lişma’dan Önceki İki Farkındalık Nelerdir (1988)

“Ve İsrailoğulları çalışmaktan iç çektiler ve haykırdılar ve çalışmaktan Tanrı’ya çığlıkları yükseldi.” O halde “ve haykırdılar” sözünün anlamı nedir? Bu, “çalışmaktan Tanrı’ya” olan “çığlıkları yükseldi” demektir. Yani çalışmalarının, kendi menfaatleri için değil, Tanrı için olmasını istemeleri, ama bu işi yapamamaları gerçeği, bu onların haykırışıydı.

215) Zohar, Şemot (Çıkış) “İç çekmek, Ağlamak, Feryat Etmek” 354

Feryat etmek ile ağlamak nasıl farklıdır? Sadece duada bir feryat vardır, “Duamı duy, Tanrım ve haykırışıma kulak ver” ve ayrıca “Benim feryadım Sanadır, Ey Rabbim” ve “Benim haykırışım Sanadır ve sen beni iyileştireceksin. ” Bu nedenle, feryat duanın sözleri anlamına gelir. Ağlamak, ağlamak ve hiçbir şey söylemeden ağlamak anlamına gelir. Ağlama hepsinden daha büyüktür, çünkü ağlama yürektendir. Yaradan’a, dua etmekten ya da iç çekmekten daha yakındır, şöyle yazılmıştır, “Çünkü eğer Bana ağlarlarsa, kesinlikle onların ağlamalarını duyarım.”

İç çekme, ağlama ve feryat; düşüncedir, sestir ve konuşmadır; Bina’dır, ZA’dır ve Malhut’tur. Dolayısıyla, içinde konuşmanın olmadığı bir haykırıştır, sözlerle dua etmekten daha makbuldür, çünkü konuşma açığa çıkandır ve içinde bir tutunuş vardır, ancak ağlamada, ağlayan kalp dışında ifşanın olmadığı bir feryat vardır, içinde suçlayanları tutuş yoktur. Aynı zamanda iç çekmekten daha kabul edilebilirdir çünkü yalnızca iç çeken, Bina olan düşüncesinde açığa çıkar ve alttaki kişi bunun aracılığıyla Yaradan’a tam olarak bağlanamaz. Bu yüzden ağlama daha kabul görendir.

216) Zohar, Şemot (Çıkış) “İç çekmek, Ağlamak, Feryat Etmek” 355

Ve bütün gece Rabbe ağladı. ” Her şeyi -iç çekmeyi, feryat etmeyi- bıraktı ve Yaradan’a en yakın olduğu için ağladı, yazıldığı gibi, “Ve şimdi, İsrailoğullarının ağlamaları Bana ulaştı.”

217) Rabaş, Makale 41, Çalışmada, Kişinin Topuklarıyla Çiğnediği Hafif Mitzvot Nedir? (1990)

İnsanın kalbindeki kötülük; kişi onu yenemez ve Yaradan’a ona yardım etmesi ve onu Mısır Kralı Firavun’un yönetiminden kurtarması için haykırmak zorundadır. O kişiye nasıl yardım eder? Zohar’da söylendiği gibi, “kutsal bir ruhla.” Bu, her yardım istediğinde, kişinin kutsal bir ruh aldığı anlamına gelir.

218) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı (1987)

Kişi gerçeği olduğu gibi gördüğünde kendine-sevgiye nasıl da battığını ve bedeninde ihsan etmek için bir şeyler yapmasına izin verecek hiçbir kıvılcımın olmadığını gördüğünde, bu durumda kişi gerçeği zaten edinmiş, yani kötülüğün farkındalığına gelmiştir. O zaman kendine yardım etmenin bir yolu yoktur. Yalnızca tek bir tavsiye vardır: Yaradan’a ona yardım etmesi için haykırmak. Şöyle yazıldığı gibi: ‘‘Ve İsrail’in çocukları çalışmadan dolayı iç çektiler, haykırdılar ve çalışmadan dolayı haykırışları Tanrı’ya yükseldi.’’

Şu söylenenlerin anlamı budur: ‘‘Arınmaya gelene yardım edilir.’’ Zohar: ‘‘Ne ile?’’ diye sorar. Şöyle yanıtlar: ‘‘Kutsal bir ruh ile.’’

219) Rabaş, Makale 11, Gerçek Dua Gerçek Eksiklik Üzerinedir (1986)

“Ve çalışmaları yüzünden haykırışları Yaradan’a ulaştı” ayetiyle ilgili sorduğumuz soruyu anlayacağız. Bu demektir ki, bütün haykırışlarının üzerindeki en kötü işkence, başka şeyler yüzünden değil çalışma yüzündendi. Bunun anlamı şudur; kendi durumları için, kendine-sevgiden çıkamadıkları ve Yaradan için çalışamadıkları için ağlıyorlar. Onlara işkence eden sürgün buydu – onların kontrolü altında olduklarını görmeleri.

Dolayısıyla Mısır’daki sürgünde, Kelim’i yani bu sürgünden çıkmalarına Yaradan’ın yardım edeceğine dair arzuyu edindiler, yukarıda, Kli olmadan ışığın olmayacağının söylendiği gibi, çünkü yalnızca gerçek bir dua için dua ettiğimiz, kurtarılamayacağımızı ve yalnız Yaradan’ın bize yardım edebileceğini gördüğümüz zaman bu, gerçek bir dua kabul edilir.

220) Rabaş, Makale 34, Çalışmada, Onların Meyvelerini Bu dünyada Yemek ve Depozitinin Sonraki Dünyaya Kalması, Nedir? (1991)

Yalnızca, bu mücadeleden kaçmak isteyen ama gidecek başka bir yerleri olmayanlar zira başka hiçbir şeyde tatmin bulamayanlar, işte bu kişiler çalışmadan ayrılmazlar. Çıkışları ve inişleri olmasına rağmen ümitsizliğe düşmezler. Yazıldığı üzere, İsrail çocukları çalışmaktan iç çektiler, yüksek sesle ağladılar ve onların yakarışı Yaradan’a yükseldi. Bunun anlamı şudur; Çalışma yüzünden ağlayıp yakardılar, çünkü çalışmada Yaradan’ı memnuniyet ihsan edebilecek ve Mısır’dan çıkacak yani “alma arzusunun kontrolünden çıkıp ihsan etmeye girecek” kadar ilerlemediler.  İşte o zaman Mısır’dan çıkışla ödüllendirildiler. Çalışmada buna, “alma arzusunun kontrolünden çıkıp, ihsan etme çalışmasına girmek,” denir.

221) Rabaş, Makale 16, Onlara Daha Fazla Eziyet Edildikçe (1985)

“Çalışmaktan dolayı” sözlerinin iki kere yazılmış olmasına dikkat etmeliyiz. Tüm iç çekişlerin çalışmaktan dolayı olduğunu, yani Yaradan için çalışamadıklarını açıklamalıyız. Aslında, tüm ızdırapları, Mısır’ın Klipa’sı yüzünden, yaptıkları çalışmanın, Yaradan için olmasını sağlayamıyor olmalarından dolayıydı. Bu yüzden, “Çalışmaktan dolayı” iki kere yazılmıştır.

1) Tüm iç çekişler, herhangi bir şeyin eksikliğini duydukları için değildi. Sadece tek bir şeyin eksikliğini duyuyorlardı, yani herhangi bir lüks ya da ödeme istemiyorlardı. Acı ve ızdırap hissettikleri tek eksiklik, Yaradan için hiçbir şey yapamıyor olmalarıydı. Diğer bir deyişle, kendilerine değil, Yaradan’a memnuniyet verme arzusuna sahip olmayı istediler, fakat yapamadılar ve bu, onlara ızdırap verdi. Buna, “maneviyatta bir miktar anlayışa sahip olmayı istemek” denir.

2) İkinci “Çalışmaktan dolayı” sözleri, “Ve onların haykırışı Tanrı’ya ulaştı” koşulunu öğretmek için gelir, Tanrı, onların iniltisini duydu çünkü onların tek talebi çalışmaktı. Bu, diğer “Çalışmaktan dolayı” sözlerine işaret eder. Bundan çıkan sonuç şudur, hissettikleri tüm sürgün, sadece Mısır’ın Klipa’sının yönetimi altında oldukları ve ihsan etmekle ilgili hiçbir şey yapamadıkları içindi.

222) Rabaş, Makale 11, Lişma’dan Önceki İki Farkındalık Nelerdir (1988)

Kli olmadan ışık olmadığı bilinmektedir. Yani maneviyatta zorlama olmadığı bilindiği için birine zorla bir şey vermek imkansızdır. Bu nedenle, kişi kendini sevmekten çıkamamaktan ve sadece Yaradan için çalışamamaktan acı ve ızdırap çektiğinde zaman, Yaradan’a yardım etmesi ve istediğini vermesi için haykırır. Yani Yaradan ona, kendi yetkisini iptal etme ve Yaradan’ın yetkisi önünde iptal olma yeteneği versin, çünkü dünyada sadece tekil bir otoritenin, yani Yaradan’ın otoritesinin olmasını ister; bu onun tek kurtuluşudur. Bu onun bir Kli’si olduğu ve Yaradan’ın yardımına ihtiyacı olduğu anlamına gelir.

“Ve Tanrı onların inlemelerini işitti” sözlerinin anlamı şudur. Yani, Yaradan için çalışma arzusu ve ihtiyacı olan bir Kli’ye sahip olduktan sonra, “Tanrı onların inlemelerini işitti”, yani Mısır’ın acılarının altından kurtuluşun başladığı zaman geldi.

223) Rabaş, Not 584, Efendinin Yüzü Kötülük Yapanlardadır

Yaradan’ın yolunda, gerçeğin yolunda yürümek isteyenler, her zaman kötülük yaptıklarını görürler. Onları bu kötülük safhasından kurtarması için Yaradan’a yakarırlar ve Mısır’dan göç hakkında açıklandığı gibi, yapabilecek oldukları ancak kötülükten kurtulamayan her şey, “Ve İsrail’in çocukları çalışmadan iç çekti ve çığlıkları Tanrı’ya yükseldi” ve Tanrı onları Mısır’dan kurtardı.

Benzer şekilde, burada Yaradan’ın yüzünün onlara parladığını ve ardından onlardan ayrıldıkları gizlemesini yorumlamalıyız. ”Efendinin Yüzü kötülük yapanlardadır.” Yaradan’ın yüzü kötünün hatırasını bile iptal eder. Bu ”Onların hatırasını yeryüzünden ayırmak için”in anlamıdır. Eretz [yeryüzü/toprak], Ratzon [arzu] kelimesinden gelir. Kötü arzunun bir hatırası bile onların içinde uyanmaz, çünkü “Onlar ağladılar ve Efendi duyar ve onları bütün sıkıntılarından kurtarır.”

224) Baal HaSulam, 57. Mektup

“İsrail oğulları çalışma nedeniyle iç çekti….ve onların yakarışı yükseldi.” Bu böyledir çünkü bu sırada çalışmadan dolayı çaresizliğe gelirler. Bu delik bir kovaya su çekmeye çalışan birine benzer. Bütün gün su çeker ama susuzluğunu giderecek bir damla su bulamaz.

Mısır’daki İsrail oğulları da böyledir: Atalarımızın dediği gibi, inşa ettikleri her şeyi toprak yutar.

Benzer şekilde, O’nun sevgisiyle ödüllendirilen kişinin tüm çalışması sanki ertesi gün tamamen yanacakmış gibi ruhunu her gün arındırmaktır. Her gün ve her an yeniden başlamalıdır sanki tüm hayatı boyunca hiçbir şey yapmamış gibi.

Sonra, “İsrail oğulları çalışma nedeniyle iç çekti,” çünkü açık olarak görürler ki çalışmalarıyla ürettikleri hiçbir şey için uygun değiller. Bu nedenle, iç çekişleri ve duaları olması gerektiği gibi bütündür ve bu sebeple “Yakarışları yükseldi,” çünkü Yaradan duayı duyar ve O sadece kalpten gelen duayı bekler.

Öyle anlaşılıyor ki, küçük veya büyük her şey sadece duayla edinilir. Yapmaya mecbur olduğumuz tüm çaba ve çalışma sadece gücümüzün eksikliğini ve bayağılığımızı—özümüzde hiçbir şey için uygun olmadığımızı— keşfetmektir, ancak bundan sonra O’nun huzurunda kalpten gelen duamızı haykırırız.

225) Baal HaSulam, 57. Mektup

Bu dünyada insanın kendini çaresizlikte görmesinden daha mutlu başka bir durum yoktur. Bu demektir ki, çabalamış ve yapabileceğini düşündüğü her şeyi yapmış fakat bir şifa bulamamıştır. Ancak ondan sonra O’nun yardımı için tüm kalbinden duaya gelir çünkü şundan emindir ki, kendi çalışması ona yardım etmeyecek.

Kendinde biraz güç hissettiğinde, duası bütün olmaz çünkü kötü eğilim gelir ve ona şöyle der, “Önce yapabileceğini yap, sonra Yaradan’a layık olursun.”

Bununla ilgili şöyle denir, “Yaradan yüksektir ve bayağı olan görür.” Kişi çalışma için çabalayıp, hayal kırıklığına uğradığında, herkesten daha aşağıda olduğunu bilerek gerçek bayağılığa gelir ve bedeniyle ilgili iyi hiçbir şey yoktur. Bu sırada duası bütün olur ve O’nun cömert elini tutar.

226) Rabaş, Makale 14, Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir? (1986)

‘Rab Musa’ya dedi ki; ‘Şimdi halkın kulağına de ki; her erkek komşusundan ödünç alacak ve her kadın komşusundan gümüş ve altın kaplar ödünç alsınlar.’’ Baal HaSulam’a göre bunu şöyle yorumlamalı ve demeliyiz ki: Mısırlıların sahip oldukları altın kapları ve gümüş kapları, yani onların arzularını ve özlemlerini, başka bir deyişle onların, İsrail halkının yoluyla ilgili sahip oldukları bütün şüpheleri ve endişeleri alacaklardır.

227) Rabaş, Makale 14, Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir? (1986)

Yaradan’ın onlardan, Mısırlıların Kelim’ini yani, Mısırlıların Kelim’i olan, sorularını ve şüphelerini ve de onların bütün arzularını almalarını istemesinin sebebi budur. Ancak bu Kelim’i, gerçekten almazlar, sadece ödünç alırlar. Şöyle ki, yalnızca bu eksiklikleri gidermeye ihtiyaç duymak için, Mısırlıların Kelim’ini alırlar, ama bu Kelim’i, Kelim yüzünden, yani bu düşünceler ve arzular İsrail oğullarına ait olmadığından, aslında bu Kelim’i tutmazlar. Bu yalnızca geçici olarak, sonra onlara geri vermek üzere, ödünç almadır.

Şöyle ki, daha sonra, yani onlar bu sorulara ait olan dolumu alır almaz, tam olarak bu vesileyle, onlara dolum ihsan etmek mümkün olacaktır. Bu, ‘almak için alma kapları’ denen, onların Kelim’ine ait olan ışıkları almaya benzer. Ancak, Kelim’lerini derhal atarlar ve her şeyi onları Yapan’ı memnun etmek için aldıklarından, Kelim’lerine ait olan ışıkları kullanırlar.

228) Rabaş, Not 914, İki Karşıtlık

“Bilgisiz bir ruh da iyi değildir” ve Keduşa’nın bilgisine ihtiyacımız vardır ki buna “zenginlik,” denir, ancak Daat (akıl, bilgi) olmadan zenginlik de yoktur. Yaradan onları zenginleştirmek istediği zaman, onların Kelim’i yoktu, zira onlar için her şey mantık ötesindeydi, bu nedenle Yaradan onlara Mısırlılardan Kelim ödünç almalarını tavsiye etti. Kelim’i almalarının yegâne sebebi, bu Kelim için dolum alabilmekti, yani sorularına cevaplar alabilmekti. Ancak cevapları alır almaz bu Kelim’i derhal Mısırlılara geri verdiler. Çünkü mantık ötesinde gidiyorlardı, soruları yoktu, Mısırlıların sorularını yalnızca geçici olarak almışlardı ve onlara geri verdiler.

229) Rabaş, Makale 14, Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir? (1986)

Yaradan, Musa’ya, İsrail’den, Mısırlıların Kelim’lerini ödünç almalarını istemesini söylediği zaman, Mısırlılardan Kelim’lerini ödünç almakla ilgili açıklama yapmalıyız. Şöyle sorarız: ‘Yaradan, İsrail’den neden böyle bir şey istiyor? İsrail halkı neden bu Kelim’i ödünç almak istemiyor?’ Yanıt, Musa ve Aron’un, Yaradan’ın temsilcileri olarak İsrail halkını sürgünden çıkarmak için gelmeleridir, yazıldığı gibi, ‘Ve insanlar duydu ve inandı’ yani mantık ötesi inançla. Hiçbir şeye ihtiyaçları ve yüksek dereceler için hiçbir arzuları yoktu. Mısırlılardan hiçbir rahatsızlık duymadan, Tora ve Mitzvot’a bağlanabilmiş olmaktan memnundular.

230) Rabaş, Makale 14, Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir? (1986)

Bu sebeple, Musa’ya İsrail’den, Mısırlılardan Kelim’lerini ödünç olarak almalarını, yani geçici olarak, bir iyilik yapmalarını istemesini söylemek zorundaydı. Böylece, onlar, Mısırlıların karşılamak istedikleri, bütün eksiklikleri gidermek için bir arzuya ve özleme sahip olurlar. Sormak zorundaydı, çünkü İsrail halkı sahip olduklarıyla yetiniyor ve kendi düşüncelerinden ve arzularından daima kaçıyordu, ama şimdi Mısırlıların sorularını ve şüphelerini duydular.

Ve Yaradan, İbrahim’e, daha sonra pek çok mal-mülkle çıkacaklarının sözünü verdiğinden, Mısırlıların Kelim’lerini, sadece ödünç olarak almaları ve daha sonra geri vermeleri gerekliydi. Yani onların istekleriyle bir ilgileri yoktu ve aldıklarını sadece geçici olarak Yaradan’ın, İbrahim’e söz verdiği ‘ülkenin mirası’ denen, ışıkları alabilmek için aldılar.

231) Rabaş, Makale 22, Neden Özellikle Pesah Bayramı Gecesi Dört Soru Sorulur? (1989)

Kli (kap) olmadan ışık olmadığı, yani eksiklik olmadan haz olmadığı için, İbrahim, Yaradan’a, onların “İsrail toprakları” denilen, böylesine büyük ışıklara ihtiyaçları olacağını göremediğini söyledi. Yaradan ona, sürgünde olmaları ve Yaradan’ın onları sürgünden çıkarmasını istemeleri suretiyle O, onları nasıl çıkaracağını söyledi. Sadece büyük ışıklarla zira “İçindeki ışık, onu ıslah eder.” Bu nedenle, o zaman, onların büyük ışıklara ihtiyacı olacaktır.

Raşi bunu şöyle açıklar; bu sebeple Yaradan, ışıkları almaları için, onların Mısırlılardan Kelim (kap) -yani Mısırlıların acımasızlığını bir kredi gibi almalarını- ödünç almalarını ve sonra kapları onlara geri vermelerini söyledi. Diğer bir deyişle, soruları, cevapları anlamak için aldılar. Yukarıda söylendiği gibi, eğer karanlığın içinden gelmiyorsa ışığı anlamak imkânsızdır.

232) Yaratılış,15:7-15

Tanrı Avram’a, “Bu toprakları sana miras olarak vermek için Kildanilerin Ur kentinden seni çıkaran Rab benim” dedi.  Avram, “Tanrım, onu miras alacağımı nasıl bileceğim?” diye sordu. … Tanrı Avram’a şöyle dedi, “Şunu iyi bil ki senin soyun, yabancı bir ülkede, gurbette yaşayacak. Dört yüz yıl kölelik edip baskı görecek. Ama soyuna kölelik yaptıran ulusu da cezalandıracağım.”

233) Rabaş, Makale 14, Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir? (1986)

Her ne zaman İsrail Halkı, Mısırlıların ihsan etme yoluyla ilgili iftiralarını ne zaman duysalar, onlardan kaçarlar, yani onlar, İsrail oğullarının kafalarını karıştırmaya ve görüşlerini İsrail oğullarının kalbine aşılamaya geldiklerinde, bu düşüncelerden kaçarlar.

Bu sebeple, Yaradan, onların, Mısırlıların ‘kim’ ve ‘ne’ sorularını ve şüphelerini duymak istemediklerini biliyordu. Ancak Kli olmadan ışık olmadığından, pek çok mal-mülkü yerleştirecekleri bir Kelim’e sahip değillerdi. Yani, kişiye arzusu olmadığında hiçbir şey verilemez. Bundan dolayı, eğer O, İsrail oğullarına, ‘Size ne vermemi istersiniz?’ diye sorsaydı, derlerdi ki, ‘Senden bir şey istemiyoruz. Tam tersine, tek arzumuz sana vermektir, senin bize vermen değil.’ Bu nedenle, O’nun vermek istediği Nefeş, Ruah, Neşama ve Yehida olarak düşünülen, ‘pek çok mal-mülk’ adı verilen, haz ve memnuniyeti nasıl alabilirler? Buna ihtiyaçları yok ki!

Yaradan’ın onlardan, Mısırlıların Kelim’ini yani, Mısırlıların Kelim’i olan, sorularını ve şüphelerini ve de onların bütün arzularını almalarını istemesinin sebebi budur.

234) Rabaş, Not 146, Elem ve Sevinç

Kişi Keduşa’ya [kutsallık] her tutunuşunda mutluluk duymalıdır, günde bir dakika bile olsa bu ona büyük bir güç verir, önemli konulardan -ki bu Keduşa’dır, bu Tora ve Mitzvot’tur,- söz ederken kişi  küçük bir şeyi bile, nicelik ve nitelik bakımından, değerlendiremez.

235) Rabaş, Not 929, Pesah Bayramı Adağı

“Adak” Yaradan’a yaklaşmak anlamına gelir. Pesah Bayramı, onları daha da yaklaştırdığı ve sadece içlerindeki iyi eylemlere bakarak, kötü şeylere göz yumduğu anlamına gelir. Bu, Mısırlıların otoritesinin acı tadını tattıktan ve onların kontrolünden çıkmak istemelerinden, başaramamalarından ve Matza [mayasız ekmek] ve Meriva [münakaşa] adı verilen Yaradan’a karşı şikayetleri olduktan sonra geldi. “Efendi ile savaştıklarında” yazıldığı gibi, neden O, onları böyle alçaklıkta yarattı.

Bu, Yaradan onları yakınlaştırdığında onlara Pesah Bayram’ı adağına sebep oldu. Buna “O’nu Matzot [mayasız ekmek] ve acı otlar [Maror] ile yiyecekler ki Pesah Bayramı adağı yapabilmelerinin nedenleri Matzot ve Maror’du yani Yaradan onların içindeki tüm hatalara göz yumdu ve onlar Yaradan’a yakın oldular.

236) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı

Yalnızca Matza ve Maror aracılığıyla kişinin içinde Yaradan’ın yardımına bir ihtiyaç oluşturulur ve O’nun yardımı Bir Bilgenin Meyvesi Kitabı’nda söylendiği gibi: ‘‘Tora ve Yaradan birdir.’’ olarak kabul edilen ruhladır.

Kişi ihtiyaç duyduğunda Yaradan onu daha yakına getirir ve buna Yaradan kişinin tüm kusurlarının üzerinden atlayarak geçtiğinde ve yaratılış amacı ile ödüllendirmek için daha yakına getirdiğinde ‘Pesah adağı’ denir.

237) Rabaş, Makale 13, Matzot Bayramına Neden Pesah Denir (1987)

Pesah hakkında sorduğumuzu, bilgelerimizin: ‘’Mısırlı’dan Mısırlı’ya atlar ve ortadaki İsrail kurtulur.’’ demesini değerlendirebiliriz. Bu demektir ki her düşüşe ‘’Mısırlı’’, yani ‘her şeyi kendine-sevgi için alan’’ denir. ‘’Ortadaki İsrail’’, kişinin kendine sevginin üstesinden geldiği ve her şeyi kendi iyiliği için değil, ihsan etmek için yaptığı zamanki yükseliştir. Bu safhaya ‘’İsrail’’ denir. Ancak daha sonra kişi bir kez daha düşer. Dolayısıyla bir kez daha Mısırlı olmaya düşer… vb. ‘’Ve İsrail … kurtuldu.’’; kişi Mısırlılar’dan kaçtı ve İsrail haline geldi anlamına gelir.

Kişinin içeri üst bolluğu alabileceği tam bir Kli’ye sahip olması için Yaradan Mısırlı’dan Mısırlı’ya atlar, yani yalnızca her iki Mısırlı arasındaki İsrail’i hesaba katar ve onları sanki İsrail ve İsrail arasında herhangi bir kesinti yokmuş gibi büyük bir meblağda birleştirir.

238) Rabaş, Makale 13, Matzot Bayramına Neden Pesah Denir (1987)

Buna göre yazılanları; Yaradan’ın İsrail evlerinin üzerinden atlamasını ve yalnızca Mısırlılar’ı öldürmesini değerlendirmeliyiz. RAŞİ’nin yorumladığı gibi Yaradan atlayarak geçmiş, yani Mısırlı’dan Mısırlı’ya atlamış ve ortadaki İsrail kurtulmuştur. Bu demektir ki bütün Mısırlılar ölmüş ve yalnızca ortadaki, Mısırlılar’ın arasındaki İsrailliler sağ kalmıştır. Kelimenin gerçek anlamıyla yükselişlerin arasındaki tüm düşüşler silinmiş ve yalnızca yükselişler kalmıştır.

Sanki onlar hiç düşmemiş gibidir, zira silinmişlerdir. Mısırlılar’ın öldürülmesinin anlamı budur. Bunun sonucu olarak şimdi tüm yükselişlerin birleşmesi ve tek bir safha haline gelmesi mümkündür.

İhsan etmek için yapılan çalışmada düzeltilen ve Mısır’daki sürgünden, ‘‘Mısır Klipası’’ denen kendine olan sevginin köleliğinden kurtulduklarında ‘’Mısır’dan çıkış’’ olarak adlandırılan kurtuluş ışığının alımı için tam bir Kli haline gelen alma arzusunda pek çok anlayış vardır. Şöyle yazıldığı gibi: ‘’…ve halkını; İsrail’i onların arasından sonsuz özgürlüğe çıkardı.’’

239) Rabaş, Makale 13, Matzot Bayramına Neden Pesah Denir (1987)

Pesah, Yaradan İsrail’in evlerini atlayarak geçtikten ve İsrail’den her birini canlı bıraktıktan sonra adlandırılır. Maneviyatta yokluk olmadığı biliniyor; çünkü İsrail’deki en küçük farkındalık hayatta kalmış ve hiçbir şey yok olmamıştır. Yaradan İsrail’i kurtardığı için bu iyi gün Yaradan’ın işlerinden sonra Pesah olarak adlandırılır.

240) Rabaş, Makale 13, Matzot Bayramına Neden Pesah Denir (1987)

Pesah neden ‘’acele’’ olarak adlandırılır? RAŞİ’nin yorumuna göre Pesah ‘’acele’’ olarak adlandırılır; çünkü Yaradan atlamış, Mısırlı’dan Mısırlı’ya geçmiş ve ortadaki İsrail kurtulmuştur. Görüyoruz ki sonuna atlamak, son için henüz zamanı değilmiş gibi acele ettiği anlamına gelir. Zira kendisini aceleye getirmiştir, bu nedenle Pesah ‘‘acele’’ olarak adlandırılır. Sanki İsrailliler’in arasındaki Mısırlılar henüz onların ıslah zamanı olmadığı için uyanmasınlar diye acele etmek zorundaydı. Bu nedenle O kendisini aceleye getirdi ve kurtarabildiğini kurtardı. Yani Mısırlılar değil, yalnızca İsrail ıslahı aldı. Buna ‘’acele’’ denir.

241) Rabaş, Makale 13, Matzot Bayramına Neden Pesah Denir (1987)

Şöyle yazılmıştır: ‘‘…ve onu aceleyle yiyeceksin, bu Efendi’nin Pesah’ıdır.’’ RAŞİ adak için, atlayarak geçildikten sonra Pesah dendiği ve atlayarak geçmenin Yaradan’ın Mısırlılar’ın evleri arasında İsrail’in evlerini atladığı şeklinde yorum yapar. Yaradan, Mısırlılar’dan Mısırlılar’a atlayacak ve ortadaki İsrail kurtulacaktır.

Atlamanın ve üzerinden atlayarak geçmenin çalışmada ne anlama geldiğini anlamalıyız. Çalışmamızın özünün, bolluğu almaya uygun olan Kelim’i (kaplar) edindiğimiz Yaradan’la form eşitliği olan Dvekut’a (bütünleşmek) ulaşmak olduğu biliniyor. Ayrıca Kelim’imizin kapların kırılmasından geldiği biliniyor. Kapların kırılması demek; alma kaplarını almak için kullanmak istiyoruz demektir ve bu, Yaradan’dan ayrılık olarak kabul edilir. Bu üst dünyalarda ve üstelik Kelim Klipot’a (kabuklar) düştüğünde bilgi ağacının günahı yüzünden meydana geldi.

242) Rabaş, Makale 13, Matzot Bayramına Neden Pesah Denir (1987)

“Aceleyle çıkmayacak, kaçmayacaksınız” ifadesini: “Kurtuluşun hızlı olduğu, Mısırlı’dan Mısırlı’ya atladığı ve ortadaki İsrail’in kurtulduğu zaman Mısır topraklarında olduğu gibi değil,” şeklinde yorumlayabiliriz, zira Mısırlılar’ı yok etmek zorundaydı ve yalnızca İsrail Halkı hayatta kaldı.

Ama son ıslahta Mısırlılar da ıslah edildiğinde aceleye gerek olmayacak; çünkü İsrail ortada Keduşa’da kalırken Mısırlı’dan Mısırlıya atlamaya gerek kalmayacaktır. Tam tersine bütün Mısırlılar Tam ve Bütün Olan’dan ıslahlarını alacaklar. Bu nedenle aceleye, yani atlamaya gerek kalmayacak; ancak Klipot’taki tüm anlayışlar ıslah edilecek. Şöyle yazıldığı gibi: “Ve etinizden taştan kalbinizi çıkaracak ve size etten bir kalp vereceğim.”

243) Rabaş, Makale 8, Gerçek ile Merhamet ve Gerçek Olmayan Merhamet Arasındaki Fark (1987)

Böylece Mısır’dan çıkış hakkında yazılanı yorumlayabiliriz (Pesah Haggadah’da [hikaye]): “Ve Mısır’ın tüm ilahlarını Ben yargılayacağım. Ben RAB’bim; Ben O’yum, ve elçi değil. Ben RAB’bim; Benim ve başkası değil.”

Bunun anlamı şudur: Sadece Yaratan birinin, kişiyi öz-sevgiden ve yalnızca öz-sevgisine fayda sağlayan işleri yapmaktan çıkmasından alıkoyan Mısır’ın Kral’ı Firavun’daki sürgündeki köleliğinden çıkmasına yardım edebilir ve kişinin Yaratan rızası için bir şey yapabilmesinin bir yolu yoktur. İşte o zaman Yaratan’ın yardımı gelir.

244) Rabaş, Not 915, Ben ve Bir Elçi Değil

Kurtuluştan önce, ARİ’nin yazdığı gibi, İsrail, Tuma’anın [safsızlık] kırk dokuz kapısındaydı, ta ki O kendilerine ifşa oluncaya ve onları kurtarıncaya kadar. Yani, onlar “ben ve bir elçi değil” ile ödüllendirildiler.

Baal HaSulam, onların kurtuluştan önce elçilerin var olduğunu düşündüklerini, bu yüzden kurtuluşun, “Ben ve bir elçi değil” ile ödüllendirilmeleri anlamına geldiğini söyledi ki O’ndan başkası yoktur. Buradan kurtuluşun; onların “ben ve bir elçi değil” ile ödüllendirildikleri anlamına gelirken, onların kurtuluştan önce Yaradan’ın yardım ederken elçilerin de var olduğuna inandıkları sonucu çıkar.

245) Rabaş, Makale 8, Gerçek ile Merhamet ve Gerçek Olmayan Merhamet Arasındaki Fark (1987)

Mısır’dan çıkışın Yaratan’ın Kendisi tarafından yapıldığı, bir elçi tarafından değil. “Ve Mısır’ın tüm ilahlarını Ben yargılayacağım. Ben RAB’bim; Ben O’yum, ve elçi değil. Ben RAB’bim ve başkası değil.” diye söyledikleri gibi.

Diğer bir deyişle, kişi yukarıda belirtilen doktorlar gibi elçiler olarak tüm tavsiyeleri ve taktikleri uyguladığı ama bunlar yardımcı olmadığında, sonra kişi tüm kalbiyle dua edebilir, çünkü düşünebildiği bütün tavsiyeleri zaten uyguladığı için yardım için dönebileceği bir yer kalmamıştır.

246) Rabaş, Makale 8, Gerçek ile Merhamet ve Gerçek Olmayan Merhamet Arasındaki Fark (1987)

“İsrailoğulları çalışmadan iç çekti ve haykırdılar ve çalışmadan haykırışları Tanrı’ya yükseldi”. Haykırışlarının çalışmadan olmasının ne anlama geldiğini açıkladık. “Çalışmaktan” sözünün anlamı şudur: Kendilerine ait olan işte yapabilecekleri her şeyi yaptıktan ve tüm çalışmadan sonra buradan hiçbir yardım gelmediğini gördükten sonra, bu sebeple tüm kalpleriyle haykırdılar. Yani, hiçbir elçinin onlara yardım edemeyeceğini, yalnızca Yaratan’ın Kendisinin yardım edebileceğini gördüler, “Ben O’yum, ve elçi değil.” diye yazıldığı gibi. İşte o zaman kurtarıldılar ve Mısır’dan çıktılar.

247) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir? (1990)

İsrail’in çocukları, Mısır’ın onları köleleştirdiğini ve Yaradan’a tapmaktan onları alıkoyduğunu düşündükleri ölçüde, gerçekten de Mısır’da sürgündedirler. Bu sebeple, kurtarıcının tek işi, burada ‘Benim, bir elçi değil’ ifadesini, başka bir gücün bulunmadığını onlara açıklamaktır, çünkü O’ndan başka bir güç yoktur. Bu gerçekten de kurtuluşun ışığıdır.’

248) Rabaş, Makale 37, Tora Nedir ve Çalışmada Tora’nın Yasası Nedir? (1991)

Kişi, doğaya karşı gelme gücüne sahip olmasının gerçekçi olmadığını görür.

O zaman, Yaradan’a dönüp şunu söylemekten başka seçeneği yoktur, “Şimdi Sen bana yardım etmedikçe kaybolacağımı gördüğüm bir duruma geldim. Alma arzusunun üstesinden gelme gücüne asla sahip olamayacağım çünkü bu benim doğam. Elbette, yalnızca Yaradan başka bir doğa verebilir. ”

Kişi bunun Mısır’dan göç olduğuna inandığını, Yaradan’ın İsrail halkını Mısır yönetiminden kurtardığına inandığını söyler, bilgelerimizin dediği gibi (Pesah Haggadah’dasında [hikâye]), “Ve bizi Rab Mısır’dan çıkardı, bir melek tarafından değil, bir haberci tarafından değil, Yaradan’ın Kendisi tarafından; Ben Lord’um, benim, başkası değil. ”

Şimdi, o da sadece Yaradan’ın onu alma arzusunun yönetiminden kurtarabileceğini ve ona ikinci bir doğa verebileceğini görmektedir.

249) Rabaş, 9. Mektup

Aşağılığını gören herkes Lişma çalışmasına neden olanı inşa ettiğini görür. Yaradan’dan başka ona yardım edecek kimsenin olmadığını anladığı an, kalbin derinliklerinde duaya yer açar, tıpkı Mısır’dan çıkışla ilgili Baal Hasulam’ın dediği gibi, “bir ulak değil, Ben,” çünkü herkes kötülüğün hükmünden onları sadece Yaradan’ın kurtaracağını görür.

Ve Lişma çalışmasıyla ödüllendirildiklerinde orada kesinlikle gururlanacak bir şey yoktur, çünkü sonrasında kişi bunun “gücüm ve elimin kuvveti” ile değil, sadece Tanrı’nın ödülü olduğunu görür. Dolayısıyla bayağılığını—krala hizmetin nasıl ölçülemez bir haz olduğunu ve O’nun yardımı olmadan bunu başaramayacağını—hisseder. Aslında bundan daha büyük bir aşağılık yoktur.

250) Rabaş, Makale 13, Firavun’a Doğru Gel -2 (1986)

Bütünlük, Yaradan’ı bilmek, “Yaradan’ın isimleri” denen Tora’yı edinmek ve bilmek demektir.

Buna göre, Tora ve Mitzvot’u hiç kesinti olmaksızın yerine getirme gücüne sahip olmamız yeterli değildir, çünkü bu sadece ıslahtır, amacın tamamı değildir. Tam amaç, Tora’nın bilgeliğini edinmektir, “Tora, İsrail ve Yaradan birdir,” sözlerinde olduğu gibi. Bu nedenle atalarımız der ki: “Yaradan’ın İsrail’e söylediği şuydu, ‘Ve sen bileceksin ki, Ben bir elçi değil, Efendin, Tanrınım.’” Bu, herkes Yaradan’ı bilmeli demektir ve buna, Yaradan’ın adları, “Tora” denir.

251) Paraşat Şemot 10:26

Sürülerimiz da bizimle gidecek; Geride tek bir toynak kalmayacak, çünkü onları Tanrımız Rab’be hizmet etmek için alacağız ve oraya varana kadar Rab’be nasıl hizmet edeceğimizi bilmiyoruz.

252) Degel Mahaneh Efraim, Bo

Sürülerimiz da bizimle gidecek … Birinin sahip olduğu her şey, köleler ve hizmetkarlar, sığırlar ve hatta tüm kaplar insanın kıvılcımlarıdır, ruhun köküne aittir ve onları köklerine yükseltmelidir … Ve tüm alçak kıvılcımlar başlangıçtan sonsuza kadar bağlı kalırlar. Ruhun kökeninden olan biri yükseldiğinde, hepsi onunla birlikte yükselir ve hepsi gerçek bir bağlılık içinde olur.

253) Rabaş, Not 919 Çevreye İlişkin

Bu, birincil muhafızların Yaradan’dan korkanların ortamından olduğu anlamına gelir. Onlar Firavun’un hizmetkarlarıdır. Firavun, ARİ’nin dediği gibi, Mısır’daki sürgün, Keduşa’nın [kutsallık] Daat’ının [mantık/bilgi] sürgünde olmasıydı. Firavun bolluğu emecekti, yani Firavun alma arzusudur. Onlara “sadece kendi çıkarları için çalışmak” denir ve ihsan etme çalışmasıyla hiçbir bağlantıları yoktur, çünkü onların tek amacı sadece kendilerini memnun etmektir.

Muhafaza etme esas olarak onlardan olmalıdır, çünkü onlar dışarıdan sözde çalışıyorlarmış- Tora ve duayla şevkle meşgul oluyorlarmış ve her türlü kesinliği yapıyorlarmış gibi görünürler. Bu nedenle, onlara “Yaradan’dan korkanlar” denir. Aksi takdirde, böyle adlandırılmazlardı.

Hal böyle iken, içsel olarak, Firavun’a köleleştirilirler, yani tek amaçları kendi isteklerini ve ihtiyaçlarını karşılamaktır ve ihsan etme çalışmasıyla hiçbir bağlantıları yoktur.

Böyle bir çevre, Yaradan’ın bir hizmetkarı için bir engel oluşturur.

254) Rabaş, Not 919 Çevreye İlişkin

Firavun’un hizmetkarları olarak çalıştıklarından beri, şevklerinden etkilenir, onların bedenleri direniş göstermez zira yaptıkları çabalar sadece beden içindir. Dolayısıyla burada hiç direnç yoktur. Aksine, beden onlara güç vermeyi kabul eder.

Sonuç olarak böyle bir ortam, İsrail’e, Firavun’un hizmetkârları arasında değil de “İsrail” olmak isteyen için birisine engeldir. Yaradan’ın bir hizmetkarı, Firavun hizmetkarlarının çalışmalarından etkilendiği için, Firavun’un hizmetkarlarının kullukları onun hoşuna gider ve onların ardından cezbedilir. Böylece, onların düşüncelerini ve niyetlerini özümser ve dolayısıyla ihsan etme işinde vermiş olduğu tüm çabalardan pişman olur.

254) Rabaş, Not 919 Çevreye İlişkin

Yaradan’dan korkan türde olmayan, bağımsızların çevresinde onların, kişiyle hiçbir bağı yoktur, çünkü kişi onlardan öğrenecek hiçbir şey olmadığını bilir. O zaman, düşüncelerin bir bağı yoktur, çünkü kişi bağlı olmayanların eylemlerinden ve düşüncelerinden öğrenmemesi gerektiğini bilir. Dolayısıyla böyle bir çevre engel teşkil etmez.

Tersine, Yaradan’dan korkanlar ve Firavun’un hizmetkarları İsrail için bir engel teşkil eder ve kişi onlardan uzağa kaçmalıdır.

256) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı (1987)

Mısırlılar İsrailliler’e Yaradan korkusunun dilinden konuştuklarında, bu öncelikle başarısız oldukları zamandı. Bu dilden İsrail’in tümünün başarısızlığı ortaya çıkar. Mısırlılar laiklerin dilini konuşsalardı, onlara kendi düşünceleri ve istekleriyle gelselerdi, İsrail halkı kesinlikle onların etkisinden kaçardı.

257) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı (1987)

Onlar Mısırlılar’ın yolunda almak için yürürlerken beden onlara yakıt verdi ve onlar için Yaradan çalışmasını yapmak zor değildi. Mısırlılar’ın Yaradan’ın hizmetkârları olduğu biliniyor. Bilgelerimizin şu yazılanlar (Tanhuma, Beşalah) hakkında yazdıkları gibi: ‘‘ ‘Ve altı yüz taşıyıcı aldı’: ‘(Ve sormalısınız) Mısır’ın neresinde çiftlik hayvanları vardı? Çünkü ‘Ve Mısır’ın bütün hayvanları öldü.’ denmiştir. Bu, Efendi’nin sözünden korkanlardandı. Şöyle yazıldığı gibi: ‘Efendi’nin sözünden korkan Firavun’un hizmetkârlarından biri, hizmetkârlarını ve hayvanlarını evlere kaçırdı.’ ’’ Buradan şöyle dediler: ‘‘Efendi’nin sözünden korkan İsrail’in başarısızlığına sebep olacak.’

RAŞİ bundan şu sonucu çıkarır: ‘‘Rabbi Şimon şöyle der: ‘Mısırlılar’ın arasındaki en saf olanı öldür, yılanların arasındaki en iyi olanın beynini parçala.’’

258) Zohar, Nasso “Hayat Ağacı ve Bilgi Ağacı”, No:95-97

Karışık kalabalık cahil olduğu için, karanlıktır. Ve onlar “İsrail” diye adlandırılmazlar, ama İsrail’e satılmış kölelerdirler, çünkü onlar hayvanlardır.

İsrail “insanlar” diye adlandırılır. Ama İsrail’de hayvanlar ve insanlar olduğunu nereden biliyoruz? Yazılmıştır ki, “Ve sen, benim koyunum, benim otlağımın koyunu, sen insansın.” “Ve sen benim koyunum” bunlar cahildirler, bunlar iyinin tarafından iyidirler. “Sen insansın, bilge olanın öğrencisisin.”

Yazıldığı üzere, “Eğer benim halkım İsrail bana kulak verirse,” “Halkım” dedikten sonra neden “İsrail” der? “İnsanlarım” cahildir ve İsrail bilge olanın öğrencisidir. Ve onlar için, denir ki, “Ve İsrail oğulları çekinmeden gitti.”

259) Zohar, Beşalah, No:33-34

Şöyle yazılmıştır, “Kötüler yüzünden endişelenmeyin.” Kötülük yapanlar, kendilerine ve onlarla bağ kuranları teşvik edenlerdir. “Kötülüklerden dolayı üzülme” demek, kötülük yapanlardan uzak durmak, onlarla arkadaş olmamak ve onlarla ortak olmamaktır, ki böylece onun eylemleri size zarar vermesin ve onun günahlarına yakalanmayasınız.

İsrail’e bağlanan karışık kalabalık olmasaydı, buzağıyla olan eylem gerçekleşmezdi ve ölen İsrail, ölmezdi ve İsrail’e sebep oldukları tüm bu şeyler olmazdı. Bu eylemler ve bu haksızlıklar İsrail’in sürgüne gönderilmesine neden oldu.

260) Zohar, Ki Tetze “Düşenin Oğlu”, No:65

“Ve etrafına bakındı ve hiç kimsenin olmadığını gördü.” İsrail’den hiç kimse yoktu, o neslin bu ahlak yoksunları arasında. Bunun yerine, onlar karışık kalabalıktılar. Sürgünün sonuna doğru bu olacaktır ve bu nedenle, kurtuluşun sonu büyük uçurum olarak -ki bu dördüncü sürgündür- belirtilmiştir.

261) Yalkut Şimoni, Şemot, 14:234

İsrail deniz kenarında durduğunda biri “Ben aşağı inmiyorum” dedi, diğeri “Ben aşağı inmiyorum” dedi. Onlar ayağa kalkıp öğüt ararken, Aminadav’un oğlu Nahşon atladı ve denizin dalgalarına düştü. Onunla ilgili olarak, “Kurtar beni ey Tanrım, çünkü sular boynuma [ruhuma] kadar,” denir.

262) Rabaş, Makale 1, Musa Gitti (1986)

Çalışmaya zaten başlamış olan, kutsal çalışmayı yapmak için, Yaradan’ın ona arzu vermesini bekleyeceğini ve ancak o zaman çalışmaya başlayacağını söylemeyen kişi için, bu böyle değildir. Tam tersine, kişi beklemek istemez, çünkü çalışmaya ve hakikate ulaşmaya duyduğu özlem, Nahşon gibi, tek başına ileri gitme yeteneğine sahip olduğunu görmemesine rağmen, onu ileri iter.

Ancak, kişi bu çalışmaya devam edemeyeceğini görür ve şu anda taşıdığı Cennet Krallığı’nın yükünün düşmeye başlamasından korkar, bu yüzden de, yardım çağırmaya başlar, zira her seferinde üstlendiği yükün düşmeye başladığını görür.

263) Zohar, BeŞalah, No:178-179

İsrail deniz kenarında kamp kurduğu zaman, yukarıda ve aşağıda birtakım kalabalıklar ve birtakım askerler ve birtakım kamplar gördüler ve hepsi İsrail’e karşı toplanmıştılar. Bu kötü durumları içinde, İsrail dua etmeğe başladı.

O zaman, İsrail, düşmanlarını her yönde gördü. Dağ gibi dalgaları ile deniz önlerindeydi ve arkalarında Mısırın bütün görevlileri ve kampları ve onların arkasında birtakım iftiracılar vardı. Yaratana feryat etmeğe başladılar.

264) Rabaş, Makale 18, Çalışmada Şabat’taki Konuşma Neden Haftanın Diğer Günlerindeki Konuşma Gibi Olmamalıdır (1990)

İsrail halkı kötülükten kaçamayacaklarını, yani kötülüğün gücünün her tarafta olduğunu gördükleri ve doğal bir kurtuluş göremedikleri bir duruma geldiklerinde, bu Kli’nin kötülüğünün tamamlanması olarak kabul edilir.

O zaman, […] Yaradan onlara ışık verdiği zaman gelir ve bu ışık onları yeniden biçimlendirir. Başka bir deyişle, bu yolla, “kendini alma etme kapları” olarak adlandırılan kötülüğün yönetiminden çıkarlar ve ihsan etme kapları ile ödüllendirilirler. “Bekleyin ve bugün sizin için yapacağı Rabbin kurtarışını görün.” Bu, kötünün Kli’si tamamlandığında, üsttekinin kısımdan ışığın açığa çıkması için yer olduğu anlamına gelir. Bu, Yaradan’ın onlara ihsan etme kaplarını vermesi olarak anlaşılır

265) Rabaş, Not 939, Mısır’dan Göç ve Tora’nın Verilmesi

Mısır’dan göçte Hasadim’ [merhamet] kapları olan ihsan etme kaplarını aldılar. Kızıl Deniz’in yırtılması, Hohma’nın ışıkları olan “görme”dir, alma kaplarında alınan. Orada yukarıdan bir uyanış vardı, “Efendi sizin için savaşacak ve siz sessiz kalacaksınız,” diye yazıldığı gibi.

266) Rabaş, Makale 18, Çalışmada Şabat’taki Konuşma Neden Haftanın Diğer Günlerindeki Konuşma Gibi Olmamalıdır (1990)

Kötülük bakımından halen tamamlandıklarında, kötülükten doğal bir şekilde çıkmanın imkânsız olduğunu, ama yalnız bir mucize ile çıkılacağını gördüklerinde bu, kötülüğün yeterince tamamlanmış olması olarak kabul edilir. O zaman, Kelim’i tamamlamaları için onlara ışık vermek üzere yukarıdan yardım gelmelidir, yani alma kapları ihsan etme biçimini alacaktır. Bu, insanın çalışması ilgili değildir.

Bu nedenle, “Sessiz kalacaksınız” diye yazılmıştır, çünkü şimdi Yaradan’ın verdiği zamandır.

267) Baal HaSulam, Şamati 151- Ve İsrail Mısırlıları Gördü

Ayetten: “Ve İsrail, Mısırlıların deniz kıyısında öldüğünü gördü” “ve insanlar Efendi’den korktular; Efendi’ye ve hizmetkârı Musa’ya inandılar.” Burada “inandılar” ne anlamdadır, bunu anlamalıyız. Açıktır ki, Mısırdan çıkış ve denizin yarılması mucizesi, İsrail’i eskisinden daha büyük bir inanca getirdi. Sonuçta bilgelerimiz ayet hakkında, denizdeki kız, Ezekiel’den daha fazlasını gördüğü için, “bu benim Tanrım ve ben O’nu yücelteceğim,” dediler.

Dolayısıyla bunun anlamı şudur; Mısırdan çıkış, açık bir mucize durumuydu, Efendi’nin tanınmasını getirdi, bu terstir ve mantık ötesi anlamına gelmediğinden “inancın” anlamına terstir. Ve açık mucizeleri görürken, inanç içinde olmak çok zordur ve dahası bu mantığın genişlemesi zamanıdır. O zaman “ve onlar Efendiye inandılar” sözlerinin anlamı nedir?

Bununla birlikte, tefsire göre “Hepsi O’nun inancın Tanrısı olduğuna inanır” sözlerini de yorumlamalıyız. Ayet, ortaya çıkmış mucizeleri gördükten sonra bile, mantık ötesi inanç yoluyla, İsrail’in Yaradan’ı övmesini anlatır, Yaradan’a kullukları, onların içlerinde azalmadı.

268) Zohar, VaYigaş, “Ve Yiyecek, Tatmin Olacak ve Kutsayacaksınız”

Şöyle söylenmiştir, Yaradan huzurunda insanın beslenmesi Kızıl Deniz’in yarılması kadar zordur, zira Kızıl Deniz’in ayrılması, yukarıdaki yolları açmak, Man’ula’yı açmak ve Mısırlıları boğmak içindir. Böylece, Man’ula’da Mısırlıları boğmanın yolları ve İsrail için Miftaha’da yollar açılacaktır. Ve içinde yollar ve patikalar açıldığında, Kızıldeniz’in ayrılmasına iki zıt eylem dahil olduğundan, ikiye ayrılır ve açılır; Man’ula’nın gücü ve Miftaha’nın gücüyle yollar açılacağı için, deniz Mısırlıları boğmak ve İsrail’i kurtarmak için yarılıp açılacaktır.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,123