e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

1- O’ndan Başkası Yok

Paraşat Yitro’da duydum, 12 Şevat, 6 Şubat 1944

“O’ndan başkası yoktur.” diye yazılmıştır. Bunun anlamı, dünyada O’na karşı bir şey yapabilecek başka hiçbir güç olmadığıdır. Ve kişi bu dünyada, yukarıdaki mekânı inkâr eden şeyler olduğunu görür, çünkü O böyle ister.

Bu, ıslah sayılır ve buna “sol reddeder, sağ yaklaştırır” denir, yani solun reddettiği, ıslah kabul edilir. Bu, başlangıçta kişiyi bu dünyada, doğru yoldan saptırmayı amaçlayan şeyler olduğu anlamına gelir ve kişi bunlar nedeniyle Keduşa’dan (Kutsallık) çıkar.

Bu reddedilmelerin faydası, bunlar yoluyla kişinin, Yaradan’ın kendisine yardım etmesi için tam bir ihtiyaç ve arzu edinmesidir; aksi takdirde kaybolacağını görür. Kişi çalışmada yalnızca ilerlemediğini görmekle kalmaz, gerilediğini de görür. Yani Lo Lişma’da bile (O’nun rızası için değil) Tora ve Mitzvot’u[1] (emirler) yerine getirme gücünden yoksundur. Kişi gerçekten, yalnızca mantık ötesi tüm engellerin üstesinden gelerek, Tora ve Mitzvot’u yerine getirebilir. Ancak kişinin her zaman mantık ötesi ilerleyecek gücü yoktur, aksi takdirde Tanrı korusun, Lo Lişma’da bile Yaradan’ın yolundan sapmaya zorlanır.

Ve her zaman kırılmış olanın bütünden daha büyük olduğunu yani yükselişten daha çok düşüş olduğunu ve bu durumun bir sonu olmadığını hisseden kişi, sonsuza dek kutsallığın dışında kalır, zira mantık ötesi üstesinden gelmedikçe, en ufak bir şekilde bile bunu yerine getirmesinin zor olduğunu görür. Öte yandan, kişi her zaman bunun üstesinden gelemez. Peki, sonunda ne olur?

O zaman, kişi, Yaradan’ın Kendisinden başka, ona hiç kimsenin yardım edemeyeceği sonucuna varır. Bu, kişinin, Yaradan’ın gözlerini ve kalbini açmasını ve onu gerçekten Yaradan ile ebedi Dvekut’a (bütünleşme) yaklaştırmasını yürekten talep etmesine neden olur. Demek ki, bugüne kadar deneyimlediği tüm reddedişler Yaradan’dan gelmiştir.

Bu, kişinin bunların üstesinden gelememesinin, kendi hatası olmadığı anlamına gelir. Aksine  Yaradan’a gerçekten yaklaşmak isteyenlere, azla yetinmesinler yani bilinçsiz çocuklar gibi kalmasınlar diye yukarıdan yardım edilir ki böylece kişi “Tanrı’ya şükür, Tora, Mitzvot ve iyi işlerim var, başka neye ihtiyacım var ki?” demesin.

Kişi, ancak gerçek bir arzuya sahipse yukarıdan yardım alır ve ona her zaman, mevcut durumundaki yanlışlarının ne olduğu gösterilir. Yani kişiye, çalışmaya karşı düşünceler ve görüşler gönderilir. Bu, kişinin Yaradan’la bütünlük içinde olmadığını görmesi içindir. Kişi bunların üstesinden geldikçe, kendisinin, Yaradan’la bütünlük içinde olduğunu hisseden diğerlerine göre her zaman kutsallıktan daha uzak olduğunu görür.

Ama diğer yandan, kişinin her zaman şikâyetleri ve talepleri vardır ve Yaradan’ın ona olan tavrını ve davranış şeklini haklı çıkaramaz. Bu, kişiye acı verir. Kişi neden Yaradan’la bir değildir? En sonunda, kişi, kendisinin kutsallıkta hiçbir şekilde yer almadığını hissetmeye başlar.

Kişi, yukarıdan zaman zaman kendisini bir an için canlandıran uyanışlar alsa da hemen ardından aşağılık bir yere düşer. Ancak bu, ona yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğini ve onu gerçekten yakınlaştırabileceğini anlamasını sağlar.

Kişi, her zaman çaba göstermeli ve Yaradan’a tutunmalıdır yani tüm düşünceleri, O’nunla ilgili olmalıdır. Bu demek oluyor ki, kişi daha büyük bir düşüşün olamayacağı en kötü durumda bile olsa, O’nun hükmünden ayrılmamalı yani Keduşa’ya (Kutsallık) girmesini engelleyen ve ona fayda veya zarar getirebilecek başka bir otorite olduğunu düşünmemelidir.

Yani kişi, insanın iyi işler yapmasına ve Yaradan’ın yolunda yürümesine izin vermeyenin, Sitra Ahra’nın (diğer taraf) gücü olduğunu düşünmemelidir. Aksine, her şey Yaradan tarafından yapılır.

Baal Şem Tov’un söylediği gibi, dünyada başka bir güç yani Klipot (kabuklar) olduğunu söyleyen kişi, “Başka tanrılara hizmet etme” durumundadır. Günah, yalnızca inancı olmayanların düşüncelerinden ibaret değildir. Eğer kişi, Yaradan’dan başka bir otorite ve güç olduğunu düşünüyorsa, günah işlemiş olur.

Üstelik kişi, kendi otoritesi olduğunu söylediğinde yani dün Yaradan’ın yolunu izlemek istemeyenin kendisi olduğunu söylediğinde, bu da inançsızlığın günahını işlemek olarak kabul edilir; bu da kişinin dünyanın liderinin yalnızca Yaradan olduğuna inanmadığı anlamına gelir.

Ancak kişi, günah işlediğinde kesinlikle pişman olmalı, günah işlediği için üzülmelidir. Fakat burada da acıyı ve ızdırabı doğru bir şekilde düzenlemeliyiz: Kişi günahın sebebini nereye koymaktadır? Çünkü pişman olunması gereken nokta budur.

O zaman, kişi vicdan azabı çekmeli ve “Bu günahı işledim çünkü Yaradan beni kutsallıktan alıp pisliğin içine, pislik çukuruna attı” demelidir. Yani bu, Yaradan kişiye kendisini eğlendirmesi ve pis kokulu bir yerde nefes alması için bir özlem ve arzu verdi demektir.

(Kitaplarda bazen bir kişinin domuz olarak enkarne olduğunun yazıldığını söyleyebilirsiniz. Bunu, kişinin daha önce çöp olduğuna karar verdiği şeylerden canlılık elde etmek için arzu ve istek duyduğunu ve şimdi onlardan beslenmek istediğini söylediği şeklinde yorumlamalıyız).

Ayrıca, kişi şimdi yükselişte olduğunu ve çalışmadan bir miktar tat aldığını hissettiğinde de “Şimdi Yaradan’ın hizmetkârı olmanın değerli olduğunu anladığım bir koşuldayım.” dememelidir. Aksine, şimdi Yaradan tarafından kendisine lütfedildiğini, bu nedenle Yaradan’ın onu daha da yakınlaştırdığını ve bu nedenle çalışmadan tat aldığını bilmelidir. Kişi Keduşa’nın hükmünden asla ayrılmamaya ve Yaradan dışında işleyen başka bir gücün etkisi olduğunu söylememeye dikkat etmelidir.

(Ancak bunun anlamı şudur; Yaradan tarafından lütfedilip edilmeme konusu, kişinin kendisine değil, yalnızca Yaradan’a bağlıdır ve insan, dışsal aklıyla, Yaradan’ın kendisine neden şimdi lütufta bulunduğunu ve daha sonra bulunmadığını anlayamaz.)

Benzer şekilde, Yaradan’ın kendisini yakınına getirmemesinden dolayı pişmanlık duyduğunda, bunun kendisiyle yani Yaradan’dan uzaklaştırılmasıyla ilgili olmamasına da dikkat etmelidir, çünkü bununla kendi çıkarı için fayda sağlayan bir alıcı haline gelir ve alan kişi Yaradan’dan ayrılır. Bunun yerine kişi, Şehina’nın (Kutsallık) sürgünde oluşuna yani Şehina’nın kederine sebep olduğu için üzülmelidir.

Kişi bunun sanki kişinin küçük bir organının ağrıması gibi olduğunu tasavvur etmelidir. Bununla birlikte acı, öncelikle akılda ve kalpte hissedilir. Kalp ve akıl, insanın bütünüdür ve kişinin tek bir organındaki acı hissi, tüm bir bedenin acı içinde olduğu duruma kesinlikle benzemez.

Aynı şekilde, kişinin Yaradan’dan uzakken hissettiği acı da buna benzer. Bunun nedeni, insanın, Şehina’nın tek bir organı olmasıdır. Zira Şehina, İsrail’in ortak ruhudur. Bu nedenle tek bir organın hissi, genel acının hissine benzemez. Bu, organları kendisinden ayrıldığında ve organlarını besleyemediğinde Şehina’da üzüntü olduğu anlamına gelir.

(Bilgelerimiz şöyle söylemiştir; “Kişi pişman olduğunda Şehina ne der? ‘Başımdan daha hafiftir.’”) Kişi uzaklaştırılmanın acısını kendisi ile ilişkilendirmeyerek, kutsallıktan ayrılma olarak kabul edilen, kendisi için alma arzusunun tuzağına düşmekten kurtulur.

Aynı şey, kişi Keduşa’ya biraz yakınlık hissettiğinde, Yaradan tarafından lütfedildiği için sevinç duyduğunda da geçerlidir. O zaman da öncelikle kişi bu sevincin yukarıda, Şehina’da olduğunu, özel organını yakınlaştırabildiği, onu uzaklaştırmak zorunda kalmadığı için sevinç duyduğunu söylemelidir.

Ve kişi, Şehina’yı memnun etmekle ödüllendirilmekten mutluluk duyar. Bu yukarıdaki hesapla uyumludur yani parça için haz ve mutluluk var olduğunda, bu bütünün mutluluğunun yalnızca bir parçasıdır. Bu hesaplamalar vasıtasıyla kişi bireyselliğini kaybeder ve kişi kendisi için alma arzusu olan Sitra Ahra’nın tuzağına düşmekten kurtulur.

Alma arzusu gereklidir, çünkü insanın bütünü budur. Alma arzusu dışında kişide var olan herhangi bir şeyi, yaratılana değil, Yaradan’a atfederiz. Ancak haz alma arzusu, ihsan etmek için çalışmak amacıyla ıslah edilmelidir.

Yani, alma arzusunun aldığı haz ve sevinç, yaratılanlar haz duyduğunda yukarıda bir mutluluk olması amacıyla olmalıdır, çünkü yaratılışın amacı budur -O’nun yarattıklarına iyilik yapmak. Buna yukarıdaki Şehina’nın sevinci denir.

Bu nedenle, kişi yukarıyı nasıl memnun edeceği konusunda tavsiye almalıdır. Açıkçası, eğer kişi haz alırsa, yukarıda da memnuniyet olacaktır. Bu nedenle, her zaman Kral’ın sarayında olmayı ve Kral’ın hazineleriyle oynama imkânına sahip olmayı arzular ve bu kesinlikle yukarıya hoşnutluk getirecektir. Buradan, kişinin tüm özleminin yalnızca Yaradan’ın rızası için olması gerektiği sonucu çıkar.

 

[1] Manevi çalışma ve ıslahlar

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,089