1) Rabaş, Makale 11, Gerçek Dua Gerçek Eksiklik Üzerinedir (1986)
“Ve çalışmaları yüzünden haykırışları Yaradan’a ulaştı.” Bu demektir ki, bütün haykırışlarının üzerindeki en kötü işkence, başka şeyler yüzünden değil çalışma yüzündendi. Bunun anlamı şudur; kendi durumları için, kendine-sevgiden çıkamadıkları ve Yaradan için çalışamadıkları için ağlıyorlar. Onlara işkence eden sürgün buydu – onların kontrolü altında olduklarını görmeleri.
Dolayısıyla Mısır’daki sürgünde, Kelim’i yani bu sürgünden çıkmalarına Yaradan’ın yardım edeceğine dair arzuyu edindiler, yukarıda, Kli olmadan ışığın olmayacağının söylendiği gibi, çünkü yalnızca gerçek bir dua için dua ettiğimiz, kurtarılamayacağımızı ve yalnız Yaradan’ın bize yardım edebileceğini gördüğümüz zaman bu, gerçek bir dua kabul edilir.
2) Baal HaSulam, 57. Mektup
Mısır’daki İsrail oğulları da böyledir: Atalarımızın dediği gibi, inşa ettikleri her şeyi toprak yutar. […]
Sonra, “İsrail oğulları çalışma nedeniyle iç çekti,” çünkü açık olarak görürler ki çalışmalarıyla ürettikleri hiçbir şey için uygun değiller. Bu nedenle, iç çekişleri ve duaları olması gerektiği gibi bütündür ve bu sebeple “Yakarışları yükseldi,” çünkü Yaradan duayı duyar ve O sadece kalpten gelen duayı bekler.
Öyle anlaşılıyor ki, küçük veya büyük her şey sadece duayla edinilir. Yapmaya mecbur olduğumuz tüm çaba ve çalışma sadece gücümüzün eksikliğini ve bayağılığımızı—özümüzde hiçbir şey için uygun olmadığımızı— keşfetmektir, ancak bundan sonra O’nun huzurunda kalpten gelen duamızı haykırırız.
3) Rabaş, Makale 11, Gerçek Dua Gerçek Eksiklik Üzerinedir (1986)
Kalbin derinliklerinden dua edebilmenin iki koşulu vardır: 1) Kişinin çalışması, doğasına karşı olmalıdır. Şöyle ki kişi, her şeyi ihsan etmek için yapmak ve kendine-sevgiden çıkmak ister. O zaman bir eksikliğe sahip olduğu söylenebilir. 2) Kişi, kendi başına kendine-sevgiden çıkmaya başlar ve onun içinde çalışır ama kendi durumundan 1 cm bile ilerleyemez. O zaman Yaradan’ın yardımına muhtaç olur ve duası gerçektir çünkü kendi başına hiçbir şey yapamayacağını görür. Daha sonra ona yardım etmesi için Yaradan’a haykırdığında, bunun çalışmadan olduğunu bilir, şöyle yazıldığı gibi “Ve İsrail oğulları çalışma yüzünden iç çektiler.” Bu demektir ki, çalışmak ve Yaradan’a ihsan edebilme derecesini edinmek istemekle kendi doğalarından çıkamadıklarını gördüler, böylece kalplerinin derinliklerinden dua ettiler.
4) Rabaş, Makale 16, Onlara Daha Fazla Eziyet Edildikçe (1985)
Bu yüzden, “Çalışmaktan dolayı” iki kere yazılmıştır.
1) Tüm iç çekişler, herhangi bir şeyin eksikliğini duydukları için değildi. Sadece tek bir şeyin eksikliğini duyuyorlardı, yani herhangi bir lüks ya da ödeme istemiyorlardı. Acı ve ızdırap hissettikleri tek eksiklik, Yaradan için hiçbir şey yapamıyor olmalarıydı. Diğer bir deyişle, kendilerine değil, Yaradan’a memnuniyet verme arzusuna sahip olmayı istediler, fakat yapamadılar ve bu, onlara ızdırap verdi. Buna, “maneviyatta bir miktar anlayışa sahip olmayı istemek” denir.
2) İkinci “Çalışmaktan dolayı” sözleri, “Ve onların haykırışı Tanrı’ya ulaştı” koşulunu öğretmek için gelir, Tanrı, onların iniltisini duydu çünkü onların tek talebi çalışmaktı. Bu, diğer “Çalışmaktan dolayı” sözlerine işaret eder. Bundan çıkan sonuç şudur, hissettikleri tüm sürgün, sadece Mısır’ın Klipa’sının yönetimi altında oldukları ve ihsan etmekle ilgili hiçbir şey yapamadıkları içindi.
5) Rabaş, Not 933, Mısır’dan Göçe İlişkin
Özellikle bu sınırlamalar aracılığıyla sürgünden çıkabileceğiz. Her seferinde tam olarak değişimleri, yükselişleri ve düşüşleri görerek, mücadele ederek, bir dua yeri uyanır. Ardından “Ve İsrail’in çocukları çalışmadan iç çekti ve haykırışları yükseldi” sözleri gerçekleşir. Sürgün tam olarak ifşa olsaydı, o zaman kurtuluş başlardı.
Bu bize o zamanda Mısır’da yer alan sürgün ve kurtuluş sırasını gösterir ve ıslahın sonuna kadar uzatmamız gereken sıra budur.
6) Baal HaSulam, 57. Mektup
Bu dünyada insanın kendini çaresizlikte görmesinden daha mutlu başka bir durum yoktur. Bu demektir ki, çabalamış ve yapabileceğini düşündüğü her şeyi yapmış fakat bir şifa bulamamıştır. Ancak ondan sonra O’nun yardımı için tüm kalbinden duaya gelir çünkü şundan emindir ki, kendi çalışması ona yardım etmeyecek. Kendinde biraz güç hissettiğinde, duası bütün olmaz çünkü kötü eğilim gelir ve ona şöyle der, “Önce yapabileceğini yap, sonra Yaradan’a layık olursun.” Bununla ilgili şöyle denir, “Yaradan yüksektir ve bayağı olan görür.” Kişi çalışma için çabalayıp, hayal kırıklığına uğradığında, herkesten daha aşağıda olduğunu bilerek gerçek bayağılığa gelir ve bedeniyle ilgili iyi hiçbir şey yoktur. Bu sırada duası bütün olur ve O’nun cömert elini tutar.
7) Rabaş, Makale 14, Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir (1986)
Mısır’daki sürgün meselesinin tamamı, Kelim (kap) almak ve ‘bu ülkenin mirası’ denen, büyük ışıklar için bir ihtiyaç oluşturmak içindir. İbrahim’in şaşırması ve oğullarının bu büyük ışıklar için, bir ihtiyaç duyduğunu görmediğini söylemesi bununla ilgilidir. Ve Kli olmadan ışık olamayacağından, vermek için bir arzu olsa bile, almak için Kelim’lerinin olmadığı ortaya çıkar.
Bu sebeple, onlara Mısır’daki sürgün verildi. Burada Mısırlıların soru ve iddialarıyla sürekli olarak, edindikleri küçük Keduşa’dan boşaltıldılar, çünkü onlardan besleniyorlar, emiyorlardı. Bundan dolayı, ileri gidebilmeleri için, Yaradan’dan her zaman yollarını aydınlatmasını istemek zorunda kalacaklardı. Ancak onlar, geriye doğru gittiklerini söylerler. Bu nedenle ARİ şöyle yazdı, ‘Mısır’dan çıkış zamanında, Kralların Kral’ı görünüp, onları kurtarıncaya kadar, İsrail halkı, Tuma’a’nın (kirliliğin) kırk dokuz kapısındaydı.’
8) Rabaş, Makale 13, Çalışmada, ‘Kem Gözlü Adamın Ekmeği’ Nedir (1989)
‘Sürgün’, İsrail halkının Yaradan’a ihsan etmek için çalışamadığı, ancak yalnızca kendileri için almak üzere çalıştıkları anlamına gelir. Onların ve kişiye egemen olan alma arzusunun kontrolünden çıkamadıklarında bu, ‘Mısır’daki sürgün’ olarak adlandırılır. Bu yüzden Zohar, eğer Mısır’da sürgüne indiklerinde, yememek için -yani Mısırlıların haz aldıklarından haz almamak için, kendisi için alma arzusu olan kem göz- ihtiyatlı davrandıklarını söyler, sürgünde onların kontrolü altına giremezlerdi. Bunu, kem gözlü adamın yasaklanmasının öneminin, onun ekmeğinin tamamıyla almak için olması ve bunun Keduşa’dan tamamen ayrılmaya sebep olması izler. Bu, ‘Kem gözlü adamın ekmeğini yemeyin’ yasağıdır. Yani, Tora ve Mitzvot’taki bütün çalışmamız, kendimiz için alma arzusunun sürgününden çıkmak içindir. Başka bir deyişle, -Tora ve Mitzvot’a bağlanırken- ödülümüzün, bununla sürgünden ve kendimiz için alma arzusunun köleliğinden çıkmakla ödüllendirilmek olmasını, Yaradan’ı memnun etmek için çalışabilmeyi ve Tora ve Mitzvot’taki çalışmamız için başka hiçbir ödül talep etmemeyi hedeflemeliyiz.
9) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir (1990)
İsrail halkı Mısır’da sürgünde, Firavun’un, Metzar-Yam’ın (Dar Deniz/Mısır) yönetimi altındayken ve onun yönetiminden çıkmak istediklerinde, bunu yapamadılar. Onlar için, kişinin kendi menfaati için değil de, ihsan etmek için çalışmanın ne anlama geldiği halen açıkça belli değildi. Yaradan adına çalışmayı istemelerine rağmen, bunu yapamadıklarını gördüler. Buna rağmen, neden ihsan etmeyi hedeflemedikleriyle ilgili her zaman mazeretleri vardı ve Yaradan’dan uzak olduklarını o kadar da hissetmiyorlardı.
Ancak Musa, İsrail halkına geldiğinde ve her birinin Firavun’u ile yani kalplerindeki alma arzusuyla konuştuğunda ve içlerindeki Firavun’un, içlerindeki İsrail niteliğini baskın çıkmaması ve bedenin yararı için değil de, Yaradan adına çalışmasına izin vermesini istediğini söyler. Bu ulusun Firavun’u Musa’nın, yalnız Yaradan hatırı için çalışmaktan söz ettiğini duyduğu zaman, bunun ihsan etmek demek olduğunu anladılar ve bunu kabul etmediler, derhal çalışmada zayıf düştüler ve de beden tüm gücüyle direndiğinden, Keduşa’nın hiçbir eylemini gerçekleştiremediler.
Diğer bir deyişle, Lo Lişma bile şimdi onlar için zor hale geldi.
9) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir (1990)
Zohar’ın, ‘vekillerinin düşmesi’ dediği ‘Ve Mısır kralı öldü’, koşulunu görmekle ödüllendirildikleri zaman, şu farkındalığa gelirler; Mısır’ın bir vekili olduğu, bu vekilin yetki sahibi olduğu, haykırışlarını engellediği, bu yüzden haykırışlarının yukarıdan duyulmadığı düşüncesinden, bu bakış açısından, İsrail halkı kurtulur.
Bunun yerine, şimdi, Mısır’da, İsrail’in dualarının kabul edilmesini engelleyen bir vekil olmadığını görmekle ödüllendirildiler. Doğrusu, Yaradan dualarını duymuş ve kalplerini katılaştırmıştı. Şöyle ki, Yaradan ‘kendisi için alma arzusu’ denen, kötülüğün gerçek formunun ifşa olmasını istemiştir.
Bunu, Yaradan’ın, onların dualarını duyması izler. Bu, Mısır’ın yönetiminden çıkmak isteyen İsrail halkının aşağıdan uyandırılışı için değil miydi? Bu demektir ki, bütün çalışmalarının, ‘Mısır kralı, Firavun’ denen, kendileri için alma arzusunun lehine olduğunu görürler, bu uyanış olmadan, Yaradan onlara kötülüğün formunu ifşa edemez.
11) Rabaş, Not 921, Aşağıdan Bir Eylem için İhtiyaç
Kişiyi kontrol eden şey hazdır ve bir köle, hazza köleleştirilendir. İnsanların hazzı almaktan geldiğinde onlara “Firavun’un hizmetkarları” denir. Ama haz ihsan etmekten gelirse, onlara “Yaradan’ın hizmetkarları” denir. Ancak haz olmadan var olmak imkansızdır.
Bir kişi hazzı kıramaz. Sadece Yaratan onu bolluğu alarak kırabilir ki böylece yaratılanlara verecek hiçbir şeyi yoktur. Buna “Sitra Ahra’nın kırma gücü” denir. Kişinin tek ihtiyacı, ihsan etme gücünü istediğini keşfetmek ve Yaratan’dan ona bu gücü vermesini istemektir. Buna adamın tarafında “seçim” denir ve sadece bu “aşağıdan uyanış” olarak kabul edilir.
12) Baal HaSulam, Şamati 86- Ve Onlar Ambar Şehirler İnşa Ettiler
İnancı kabul etmek istemediğim zaman bulunduğumuz durumdan düştüğümüzü görürüz. Ve sürekli yükselir ve düşeriz; sonunda inançtan başka sarılacak hiç bir niyetimiz kalmayana kadar. Bunlar inancı edinelim diyedir ve “Ve onlar Firavun için Arei Miskenot inşa ettiler” budur.
13) Rabaş, Makale 14, Mısırlılardan Kelim Ödünç Alma İhtiyacı Nedir (1986)
Yaradan çalışmasında ilerlemeye başladığında ve bütün eylemlerinin ihsan etmek için olmasını istediğinde, kişi galip gelemeyeceğini görür. O zaman, bilgelerimizin dediği üzere, ‘Arınmaya gelene yardım edilir’ ve Kutsal Zohar’ın, ‘Nasıl yardım edilir? Kutsal ruh ile’ sözlerinde olduğu gibi, kişi, Yaradan’dan kendisine yardım etmesini ister.
Aslında, çalışmada üstesinden geldikleri her şey, onların Pithom ve Ramses’in inşasıyla ilgili söyledikleri gibi, yere battı. Yani, inşa ettikleri her şey, uçuruma düştüğünden ve kendilerini çalışmaya hiç başlamamış gibi gördüklerinden, her gün çalışmalarına yeniden başlamak zorunda kaldılar. Çünkü çalışmayla ilgili olarak, Tora’nın hiçbir sözünü hatırlamıyorlardı ve her daim kendileriyle ilgili, ‘Çalışmamız, çalışmada sarf ettiğimiz çaba nerede? Nereye gitti?’ diye düşünüyorlardı.
14) Baal HaSulam, Şamati 86- Ve Onlar Ambar Şehirler İnşa Ettiler
Miskenot, Sakana (tehlike) kelimesinden türemiştir yani hayatlarının sonuna kadar bu durumda kalmaları tehlikesi vardı. Ancak Firavun için İsrail´in işi Pitom ve Ramses´di; bu çok güzel şehirler.
Nitekim bu demektir ki “Ve onlar (İsrail için) Arei Miskenot inşa ettiler” ama Pitom ve Ramses Firavun içindi. Çünkü İsrail´in bütün çalışması Klipot’a düşmüştü ve çalışmalarından hiç bereket görmediler.
İnançla ve ihsan etmek için çalıştıklarında bereket gördüler ama anlamanın ve almanın içine düştükleri an hemen Firavunun Klipa’sına düştüler.
15) Rabaş, Makale 14, Pesah, Matza ve Maror Arasındaki Bağlantı (1987)
‘‘Homer (harç) ile’’ Mısırlılar İsrail’e ihsan etmenin Humra’sını (şiddet, ağırlık) açıkladıkları, oysa Mısır’ın çalışmasında onların daima beyaz oldukları, yani çalışmada karanlık hissetmedikleri ve bedenin çalışmayı kabul ettiği anlamına gelir. Buna ‘’Levenim’’ (tuğlalar) denir. Bu da onların her daim mükemmel olacakları anlamına gelir. Bununla İsrail için Yaradan çalışmasını gerçekten zor hale getirdiler.
Başka bir deyişle Mısırlılar’dan gelen ağır çalışma onlara her zaman ihsan etme çalışmasındaki Homer’i (şiddet, ağırlık) ve çalışmada Levanim ve Mısırlılar’ın korkusu olduğunu (beyazlık) anlatır.
İsrail’in başarısızlığı Efendi’den korkan kişiden gelir denmiştir. Bu demektir ki bundan onlara tarladaki yani üzerlerine almak istedikleri; ancak alamadıkları cennet krallığındaki zorlu çalışma uzanır.
16) Rabaş, Makale 16, Onlara Daha Fazla Eziyet Edildikçe (1985)
“Fakat onlara daha fazla eziyet edildikçe, onlar daha fazla çoğaldı ve yayıldı, böylece onlar, İsrail oğullarının korkusu içinde oldular” (Mısır’dan Çıkış, 1:12). “Fakat onlara daha fazla eziyet edildikçe” demek, onlar, eziyet gördükleri ölçüde çoğalacak ve yayılacak demektir. Bu bir koşulmuş, öncelikle çalışmada bir eziyet temeli olmadan önce, çoğalma ve yayılma olamazmış gibi görünüyor.
Fakat yukarıda yazılanı anlamak için, inançlarımızı yani özümüzün ne olduğunu bilmemiz gerekir. Giriş yazılarında açıklandığı gibi, bu, sadece alma arzumuzdur. Ve şüphesiz, alma arzusu, arzusuna doyum aldığında, bu doyum, çalışma olarak kabul edilmez, zira çalışma, kişinin ödüllendirildiği şey demektir.
Diğer bir deyişle, çalışma, insanın kaçınacağı eylemlerdir ve kişi, bir ödül almak istediğinden, başka bir seçeneği olmadığı için bunları yapar. Ödül, kişinin arzuladığı şey olarak kabul edilir ve tek arzusu ve dileği o şey içindir. Gerçek özlem, bu şeyin, kişinin kalbine son derece derinden dokunması, “Eğer onu elde edemezsem, yaşamaktan ziyade öleyim,” demesidir. Dolayısıyla, eğer kişi, arzuladığı şeye sahip olamadığı için bir ızdırap duymuyor veya acı çekmiyorsa, bu, bir arzu olarak kabul edilmez. Ve kişinin özlemi, çektiği ızdırabın ölçüsüne göre ölçülür.
17) Rabaş, Makale 25, Çalışmada Başın Ağırlığı Nedir (1987)
Musa hakkında ‘Ben ağır ağızlı ve ağır dilliyim,’ denir. Musa’ya ‘inançlı çoban’ denir, zira Musa ‘inanç’ olarak adlandırılır ve inançta ağız ya da dil yoktur, çünkü ağız ve dil, kişi, Musa mantık ötesi inanç iken, meseleyi akıl ve mantıkla açıklıyor demektir.
18) Baal HaSulam, 10. Mektup
“Ve Musa şöyle dedi, ‘Tanrı sana görünmedi’ diyerek, ’Bana inanmazlar.’” Yorum: Kedusha’nın ağzı “Ben yavaş sözlü ve yavaş dilliyim” de olduğu gibi sürgünde olduğundan, Musa, inançlı çoban, Yaradan’la tartıştı, “Fakat onlar bana inanmaz. İsrail’i kendime bağlasam ve onlara ihsanı indirsem bile, Firavun’un Klipa’sı onu geri püskürtür, bana bağlansalar bile yine de beni dinlemezler.” Bu demektir ki, Firavunun Klipa’sının hükmü altında ve ağız ve söz sürgündeyken, yine de inançlı çobana inanırlarsa, ağzın ve sözün üzerindeki İsrail oğulları Musa’yı dinleyebilir. Eğer kendilerini bunda güçlendirirlerse, kesinlikle Firavun’un Klipa’sından kurtarılırlar.
19) Rabaş, Makale 15, Çalışmada, Mısır’ın Vekili Düşmeden Önce, Onların Haykırışları Cevaplanmadı Ne Demektir (1990)
Musa gelmeden önce, çalışmak için güçleri vardı, çünkü halen ‘Yaradan’ın hatırı için,’ ifadesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlardı. Ama Musa gelip, hiçbir şey almamanın ve ihsan etmenin ne anlama geldiğini açıkladığında, her birinin içindeki Firavun sorular sormaya başladı: 1) Yazıldığı gibi, Firavun şunu sordu, ‘Sesini dinlemem gereken Efendi de kimdir? 2) Daha sonra ‘Bu çalışma senin için nedir?’ diyen günahkârın sorusu geldi.
Bunu, İsrail halkının, Musa’dan, Yaradan hatırına çalışmaları gerektiğini duyar duymaz, insanın içindeki kötülüğün gerçek direncinin başlaması izler.
20) Baal HaSulam, Şamati 59- Asa ve Yılan
“O elindeki ne?” sorusunun anlamı budur.
El, edinmek demektir “ve eğer el edinirse,” sözlerinden. Asa, kişinin ediniminin, daha az önemli fark ediş ve sezgiler üzerine kurulduğu anlamına gelir; bu mantık ötesi inançtır.
(Çünkü inanç daha az öneme sahip diye düşünülür ve daha aşağı gibidir. Kişi mantığı giyinmiş olan şeyleri takdir eder. Ancak eğer kişinin aklı buna erişmez, direnç gösterirse, o zaman kişi inancın çok önemli olduğunu söylemelidir. Bunu takiben o zaman kişi aklını aşağıya indirir ve der ki, mantık içinde anladığım şey, Yaradan’ın yoluna direnç göstermekte ve inanç aklımdan daha önemli. Çünkü Yaradan’ın yolu ile çelişen tüm kavramlar değersiz kavramlardır.
Aksine, “gözleri var görmez, kulakları var işitmez.” Yani kişi duyduğu ve gördüğü her şeyi iptal eder ve buna mantık ötesi gitmek denir. Ve bu kişiye aşağılık ve küçüklük (Katnut) gibi görünür.
21) Baal HaSulam, Şamati 59- Asa ve Yılan
Eğer asa yere atılırsa ve yani kişi mantık ötesini küçümserse, bu çalışma ona aşağı görünürse ve daha yüksek fark ediş ve sezgiler ile mantık içinde çalışmak isterse, kişinin Tora’sı ve çalışması derhal yılan haline gelir. Başlangıçta var olan yılanın ve “Gururlu olana Yaradan der ki: ‘O ve Ben aynı yerde barınamayız,’” sözlerinin anlamı budur.
Nedeni şudur, söylediğimiz üzere, O Şehina’sını ağaçlara ve kayalara yerleştirdi. Böylece, eğer kişi asa algısını yere atarsa ve kendisini daha yüksek özelliklerle çalışmaya yükseltirse, bu zaten yılandır. Ortası yoktur, bu ya yılandır ya da Keduşa; çünkü tüm Tora ve kişinin yapmış olduğu tüm çalışma asa algısındandı, şimdi ise hepsi yılan algısına girdi.
22) Baal HaSulam, Şamati 59- Asa ve Yılan
Kişinin Sitra Ahra’nın hükmü altında kalmaması için, Yaradan ıslahat yapmıştır; eğer kişi orada asa algısını terk ederse derhal yılan algısının içine düşer. Kişi, bir kere daha, alçakgönüllülük denen inanç algısını kabul etmedikçe derhal başarısız duruma düşer ve kuvvetlenmek için güç bulamaz.
Böylece bu başarısızlıkların kendisi, kişinin bir kere daha asa algısını – mantık ötesi inanç koşulunu – üstelenmesine neden olur. Musa’nın söylediklerinin anlamı budur: “Ama dur, bana inanmayacaklar.” Bu şu demektir; onlar mantık ötesi inanç yolunda çalışmayı üstlenmek istemeyecekler.
Bu durumda Yaradan ona, “O elindeki nedir?” dedi. “Yere at onu” ve sonra “o bir yılan oldu.” Bunun anlamı şudur; asa ve yılan arasında orta bir durum yoktur. Daha doğrusu bilinmelidir ki kişi ya Keduşa’nın ya da Sitra Ahra’nın içindedir.
Ortaya çıkan şudur ki her hâlükârda, onların, “asa” denen mantık ötesi inanç algısını kabullenmekten başka çareleri yoktur.