e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada, “Damadın Yemeğinin Tadını Çıkaran Kimse” Ne Demektir?

Çalışmada, “Damadın Yemeğinin Tadını Çıkaran Kimse” Ne Demektir?

Makale No. 35, 1990

Bilgelerimiz şöyle dedi (Berahot 72): “Damadın yemeğinin tadını çıkaran ve onu memnun etmeyen kişi beş sesle günah işlemiş olur. Ve eğer onu memnun ederse, ödülü nedir? Rabbi Yehoşua Ben Levi, ‘Beş sesle verilen Tora ile ödüllendirilir’ dedi.”

Damadın yemeğinin tadını çıkarıyorsa onu memnun etmesi gerektiğinin ne anlama geldiğini anlamalıyız. Damadın yemeğinin tadını çıkarmıyorsa, onu memnun etmesi gerekmez mi? Ayrıca, onu memnun etmesi gerektiği ne anlama geliyor? Damat, damat olduğu için üzgün mü ki onu memnun etmeye çalışsın? Damadı neyle memnun edebileceğimizi de anlamalıyız ki, böylece onu memnun ederek Tora ile ödüllendirilelim.

Bir kişiye bir emri yerine getirmesi söylenirse ona ödül olarak öteki dünyanın vaat edilmesi mantıklıdır. Ama burada ödülünün Tora olacağı söyleniyor. Bu, kişiyi damadı memnun etmek zorunda bırakan bir ödül müdür? Çalışmada tüm bunları nasıl anlamalıyız?

Ayrıca, neden gelini değil de sadece damadı memnun etmenin gerekli olduğunu anlamalıyız. Gelinle ilgili olarak başka bir gereklilik daha buluruz. Gelinle ilgili olarak şöyle denmiştir (Ketubot 16b): “Gelinin önünde nasıl dans edilir? Beyt Şammay, ‘olduğu gibi gelin’ der. Beyt Hillel, ‘Güzel ve zarif bir gelin’ der. Beyt Şammay, Beyt Hillel’e şöyle dedi: ‘Topal ya da kör ise ona ‘Güzel ve zarif gelin’ denir mi? Fakat Tora, ‘Yalan sözlerden uzak durun’ demiştir. Beyt Hillel, Beyt Şammay’a şöyle dedi: ‘Size göre, pazarda kötü bir pazarlık yapan biri, onu gözünde övmeli mi yoksa eleştirmeli mi? Yani, onu gözünde övmesi gerekir. Sonuç olarak bilgeler, ‘Kişinin görüşü daima insanlarla iç içe olmalıdır’ dediler.”

Gelinle ilgili olarak neden sadece danstan söz edildiğini ve gelinin sadece dans sırasında mutlu edilmesi gerektiğinin söylenmediğini ve geline hangi ismin verilmesi gerektiğini anlamalıyız ister olduğu gibi, ister güzel bir isim, gerçek olmasa bile.

Şabat’a [Sebt’e]  aynı zamanda “gelin” denir, “Git sevgilim, geline doğru.” diye yazıldığı gibi. Şabat’tan önce altı iş günü vardır. Bu altı gün boyunca, her şeyi Şabat’a hazırlamak için çalışıp çabalamalıyız ve ayrıca Şabat yemeğini de yeriz.

Şabat’a Malhut, “gelin”e Malhut ve “İsrail toprağına” da Malhut denir. Ayrıca, “yaratılış” genellikle Malhut olarak adlandırılır. Bu, genel olarak iki özneden bahsetmemiz gerektiği anlamına gelir: 1) Yaradan, 2) yaratılanlar.

Yaradan’a “damat”, yaratılanlara da “gelin” denir. Bir Hatan [damat], bilgelerimizin “Derece olarak alçal ve bir eş al.” dediği gibi, adını Nahut Darga [aşağı dereceden] olmaktan alır. Bu, Yaradan’ın ancak bir gelini olduğunda “damat” olarak adlandırılabileceği anlamına gelir. Tıpkı maddesellikte olduğu gibi, bir kişinin damat olduğunu söylediğimizde bu, onun bir gelini olduğu anlamına gelir. Ama bu, maneviyatta bizim için ne anlama gelir?

Yaratılanlar olmadan Yaradan’dan bahsetmek mümkün olmadığına göre, bir Yaratıcı olduğunu söylediklerinde bu, O yaratılanları yarattıktan ve onlar O’nu edindikten sonradır,  çünkü onları O yaratmıştır. O zaman yaratılanlar bir Yaratıcı olduğunu söylerler. Ama eğer O’nu edinecek kimse yoksa, o zaman O’ndan bahsedecek kimse de yoktur. Bu nedenle, O yaratıkları yarattığında, Kendisini birkaç kez kısıtlayarak yarattı, ardından yaratılan varlıkların ortaya çıkması mümkün oldu. Onlar alıcılardır ve form eşitsizliği açısından O’ndan uzaktırlar, çünkü O’nun arzusu yalnızca ihsan etmektir ve yaratılanlar yalnızca almak isterler ve maneviyatta form eşitsizliği uzaklık ve ayrılık yaratır.

Bundan şu sonuç çıkar ki, yaratılanların O’nu edinmesi için Kendisini alçaltmasıyla, Yaradan’ın “damat” olarak adlandırıldığını söylemek mümkündür, zira O Kendisini edinilmek için alçaltmıştır.

Edinenlere “gelin” denir, ki gelin bir “damat” olduğunu bilir ve yaratılanlar O’nu edinmeseler kesinlikle O’na “damat”, edinenlere de “gelin” denmezdi.

Genel olarak dünyalardan bahsettiğimizde her şeyi iki anlayışa ayırırız: 1) Tzimtzum [kısıtlama] ve Masah [perde] aracılığıyla dünyalara parlayan, “damat” adı verilen ihsan eden ışık. Buna “damat” denir. 2) Işığı ve bolluğu alan Kli [kap], ki buna “dünyaların genel Malhut’u” denir.

Bununla birlikte, kişisel olarak, ışıkta birçok anlayış vardır ve çoğalma onları alan Kli’den kaynaklanır. Yani, ışıkla ilgili olarak, ışıkta hiçbir değişiklik olmadığını söyleriz, tüm değişiklikler Kli’dedir. Bunun nedeni, ışığın yalnızca kısıtlamalar yoluyla ve ışık ile Kli arasında eşitlik olduğu ölçüde parlamasıdır.

Bu nedenle, kişinin ışıkla eşitlik sağlamak için kendisini ne kadar ıslah edebileceği alıcının çalışmasına bağlıdır. Dolayısıyla, Kli olarak adlandırılan alıcının bakış açısından, ışıkta birçok anlayış ayırt edebiliriz. Bu nedenle, birçok ayrıntıya sahip olmamıza rağmen, ıslahın sonunda “Efendi bir ve O’nun adı Bir olacak” diye öğrendiğimiz gibi, yine de genellikle tek bir ışık ve tek bir Kli’dir.

Şabat’a “gelin” denir ve ondan önce altı iş günü vardır, bu da çalışma zamanıdır, şöyle yazıldığı gibi: “Altı gün boyunca Efendi yeri ve göğü yarattı ve yedinci günde O Şavat [dinlendi].” O halde, Şabat işin tamamlanması anlamına gelir ve “gelin” aynı zamanda işin tamamlanması anlamına gelir, “Musa bitirdi” [İbranice’de Klot (bitirdi) Kalah’a (gelin) benzer] diye yazıldığı gibi, yani çalışma tamamlandı.

Çalışmada “Şabat” olarak adlandırılan “işin tamamlanması” ve “emek” kelimesinin anlamını anlamalıyız. Yazı, “Tanrı’nın yapmak için yarattığı” der. Sulam’da [Zohar Üzerine Merdiven Yorumu’nda] açıklandığı gibi, altı iş günü, Yaradan dünyayı kendisi için alma arzusuyla yarattığından, HGT NHY adı verilen altı niteliğin ıslahıdır. Buna “yaratılan” denir, bu da yokluktan varoluş anlamına gelir.

Uzaklığa ve ayrılığa neden olan farklı bir formda olduğu için, Yaradan’ın yarattığı bu Kli, aşağıdakilerin yapması için verilmiştir, yani ıslah etmeleri için,  ki bu, alma eylemine ihsan etme amacını yerleştirmek anlamına gelir. Buna Dvekut [bütünleşme], “form eşitliği”, denir ve bununla  “kendisi için almak” ve “ayrılık” olarak adlandırılan yaratılış, almanın ihsan etme formunu kazandığı Dvekut’un ıslahı ile ıslah edilmiştir.

Aşağıdakiler bu Kli’yi verdiğinde ışık aşağıdakilere ulaşabilir. Yani, o zaman, “O’nun yarattıklarına iyilik yapma arzusu” olan yaratılış düşüncesi gelir. Buna, Kli’ye ait olan bolluğu almaya uygun olan Kli’nin “çalışmasının tamamlanması” denir.

O halde, altı iş günü, ihsan etme niyetini yapma çalışması olarak kabul edilir ve Şabat, ihsan etmek için çalışacak olan Kli’nin hazırlandığı anlamına gelir. Bu nedenle, “Şabat’ın gelişi”, ışığın, ışığa hazır bir Kli’ye geldiğini ima eder. O zaman buna “Şabat” denir, yani O zaten Kli’yi ıslah ettiği için, O halihazırda Kli’yi yapma işinden Şavat[dinlenmiştir].

Işık Kelim’de [kaplarda] parladığında Kli’nin sadece ışığın tadını çıkarmaktan başka yapacak bir şeyi yoktur, çünkü yaratılışın amacı budur, “O’nun yarattıklarına iyilik yapmak”. Bilgelerimizin “Şabat geldiğinde dinlenme gelir” dediği şeyin anlamı budur. Bu böyledir, çünkü ışık Kelim’de parladığında artık çalışma için yer yoktur. Aksine, buna “Şabat yemeğinin tadını çıkarmak” denir. Bilgelerimizin söylediği şudur: “Şabat arifesinde (Kelim yapmak için) çalışmayan kişi, Şabat’ta ne yiyecek?”

Başka bir deyişle, Şabat’a “yemek” denir, bu da haz ve memnuniyetin alındığı bir zamandır. Şabat arifesinde hazırlanmış Kelim’i yoksa, ışık geldiğinde yemeği alacağı Kelim’i yoktur. Bu nedenle Şabat’a “sonuçlandı”, “bitiş”, “tamamlanma” kelimelerinden Kallah [gelin/bitmiş] denir. “Ve yedinci günde, Tanrı yaptığı işi tamamladı.” diye yazıldığı gibidir. Bu, yemeğin zaten hazır olduğu anlamına gelir, çünkü yemeğin alımı için Kelim zaten tamamlanmıştır ve “Bütün dünya O’nun ihtişamıyla doludur” diye yazıldığı gibi, ışığın eksik olduğu söylenemeyeceği bilinmektedir. Daha ziyade, hazır olan Kelim olduğu zaman ışığı görürüz, yani ışık Kelim’in içinde ifşa olur.

İsrail toprağına “gelin” de denir çünkü bir damadı vardır, şöyle yazıldığı gibi: “Tanrınız Efendi’nin gözlerinin yılın başından sonuna kadar üzerinde olduğu bir toprak.” Özellikle İsrail toprağının neden böyle olduğunu anlamak zor görünüyor. Ne de olsa, “Efendi’nin gözleri her şeyde dolaşıyor” diye yazılmıştır ve özellikle İsrail toprağında değildir.

Tora’nın bize, Yaradan için çalışan ve “İsrail toprağı” niteliğiyle zaten ödüllendirilip ödüllendirilmediklerini bilmek isteyenlere bir işaret verdiğini yorumlamalıyız. İşaret, kişinin “Efendi’nin gözleri”nin, yani O’nun Takdiri’nin iyi ve iyilik yapan şeklinde olduğunu hissetmesidir. Bu, İsrail toprağında bulunan bir kişi olarak kabul edilir. O zaman, İsrail toprağına “gelin” denir, zira bir damadı olduğunu bilir.

Aynı şekilde, kimde damat vardır? Yani, bir damat olduğunu kim bilebilir? Damadı edinen kişi. Bu dereceye “gelin” denir, yani Tanrısallığı edinmiş olan kişi. Işık Tanrısallık olarak kabul edilir ve ışığın alıcısı edinen kişidir. Bu nedenle, “İsrail toprakları” “gelin” olarak adlandırılır, yani damat onda ifşa olur, Yaradan Gözetendir.

“Gelin olarak kabul edilen bir toprak” olarak adlandırılan İsrail toprağına ulaşmak için, maddesellikte olduğu gibi, içinde hiçbir kusur olmayan bir gelin aramaya gitmemiz adettendir, gelinin, yani toprağın, birçok sebepten almaya değer olmadığını söyleyerek İsrail topraklarına iftira atan casuslar hakkında yazıldığı gibi.

Bazıları onun gururlu olduğunu ve kişiden birçok talebi olduğunu, yani kişinin onun önünde mantığını ve arzusunu iptal etmesi gerektiğini ve sadece gözleri kapalı yürüyebilenlerin ve tüm taleplerine itaat edebilenlerin onunla konuşabileceğini söyledi. Ve eğer onun ne dediğini mantık dahilinde anlamak isterse, o hemen ondan kaçar.

Bu nedenle, derler ki, bir kişi onun için tüm varlığını nasıl iptal edebilir? Yani, o kadar katı fikirlidir ki, bir kez söylediklerine kişi itaatsizlik ederse hemen ondan kaçar. Başka bir deyişle, “İsrail toprağı” cennetin krallığıdır ve kişi krallığı mantık ötesi kabul etmeli ve bedenin cennetin krallığının yükünü üstlenmeyi kabul etmesini beklememelidir. Cennetin krallığının kabulü öyle olmalı ki kişi Yaradan’ı “tüm kalbinle, tüm ruhunla ve tüm gücünle” sevmeye gelmelidir ve bunların hepsi mantık ötesi temelindedir, ki bu koşulsuz teslimiyet anlamına gelir, yani beden de anlamaz.

Kişi gidip gözleri kapalı, yani mantık ötesi bir şekilde toprağı üstlenmelidir. Eğer çalışmanın ortasında, maneviyatta bir yükseliş ile ödüllendirildiğinde, çalışmadan iyi bir tat alır ve şöyle derse, “Şimdi Yaradan’a inaca inanmak zorunda değilim çünkü çalışmada zaten iyi bir tat hissediyorum ve hissettiğim bu tadı temel alıyorum, ” o zaman alegoride olduğu gibidir, yani mantık ötesi inancı anlamak istediği anda, “Neden yapayım?” ve “Şimdi Yaradan’a inanmak için zaten bir temelim var” dediği anda, o hemen kişiden kaçar. Başka bir deyişle kişi, hissettiği tüm yükseliş halinden, bu koşulundan, derhal düşer. Bu, “İsrail toprağı” olarak adlandırılan Malhut’un ondan kaçması ve kişinin “dışarıda, toprakların dışında” koşulunda kalması olarak kabul edilir.

Bu, bilgelerimizin “Ulusların toğrağı, onların havası kirlidir.” dediği gibidir. Bu demektir ki, bir düşüş sırasında, kişi İsrail toprağından iner ve havası kirli olan “ulusların toprağına” girer, yani “dünya uluslarının” tüm düşünceleri onun aklına ve kalbine girer ve “Yaşar-El [Yaradan’a doğru] arzusu” olarak adlandırılan “İsrail”in arzuları ondan ayrılır ve bunun yerine Keduşa’nın [kutsallığın] karşıtı olan “dünya uluslarının” arzusu gelir.

Görünüşe göre, bir düşüş durumunda, kişi şöyle der: “Keduşa’yı elde etmek için gösterdiğim tüm çabalardan ne kazandım? Şimdi görüyorum ki, sadece hiçbir şey kazanmamakla kalmadım, aynı zamanda Yaradan rızası için amacını edinme çalışmasına başlamadan öncekinden daha da kötüyüm. Başka bir deyişle, “İhsan etme amacım olmadığı gibi, pratikte bile, yani niyet olmadan eylemde, koşulu yerine getirmek zorlaştı. Tersine, ‘İsrail toprağına’ gelmek istemeden önce, Tora ve Mitzvot’u kolayca yerine getirebiliyordum.”

Bu, Zohar’da (Şlah, Madde 63) yazıldığı gibidir: “Şöyle yazılmıştır: ‘Ve toprağı gezmekten döndüler.’ ‘Ve döndüler’, kötülüğün tarafına döndükleri ve hakikat yolundan döndükleri anlamına gelir. Dediler ki, ‘Ne kazandık? Bugüne kadar dünyada iyilik görmedik. Tora’da emek verdik ama ev boş. Ve o dünyayla kim ödüllendirilecek? İçine kim girecek? Bu kadar uğraşmasak daha iyi olurdu. Bize öğütlediğin gibi, o dünyanın bir kısmını bilmek için çalıştık ve öğrendik ve o süt ve bal ile de akıyor. Tora’dan bildiğimiz gibi, bu üst dünya iyidir, ama kim onunla ödüllendirilebilir?’ İnançlı olanlar ne dediler? ‘Efendi bizi isterse, onu bize verecektir.’ Bir insan kalbinde Yaradan için arzusuyla emek sarfederse onunla ödüllendirilecektir çünkü O’nun bizden istediği tek şey kalptir.”

Böylece, “İsrail toprağı”nın gelin anlamına gelen Malhut olduğunu görüyoruz. İnsanlar gelinin iyi olup olmadığını veya gururlu olup olmadığını görmek için gönderilir.

Ayrıca, Şabat’a işin tamamlanmasıyla ilgili olarak “gelin” denir. Bu nedenle, Şabat’tan önce, onu kabul etmek istiyorsak gelinin sunduğu şartlara uyum sağlamak için iş ve zahmetin olduğu altı iş günü vardır. Altı iş günü boyunca verilen emek, casuslarda olduğu gibidir: Bazen gelinin iyi olduğunu ve onu alan kişinin dünyanın en mutlu adamı olduğunu ve her şeyi yapmaya değer olduğunu, yani talep ettiği tüm şartları kabul etmeye değer olduğunu düşünürler.

Ama o ne der? Bir kişi ancak, bedeninin talep ettiği tüm ihtiyaçlarını, yani kendi iyiliği için olan arzularını iptal ettiğini söyledikten sonra, onlardan vazgeçer ve yalnızca Malhut olarak adlandırılan, cennetin krallığı olan”gelin”in yararını gözetir. Sadece o zaman, benliğini iptal ettiği zaman, bilgelerimizin “Tora sadece onun için kendini ölüme atan kişide vardır” dediği gibidir. Bu, kendi ihtiyaçlarıyla ilgili tüm düşünce ve arzularını öldürdüğü ve sadece Yaradan’ın rızası içini umursadığı anlamına gelir.

Aynı şekilde, altı iş günü boyunca, bir kişinin yükselişleri ve düşüşleri vardır. Başka bir deyişle, bazen bir kişi casusların mücadeleden kaçmamız gerektiğini, bunun bize göre olmadığını söylemekte haklı olduğunu söyler. Bazen üstesinden gelir ve “Efendi bizi isterse, bize verir” diyen Yeşu ve Kaleb’in haklı olduğunu söyler.

Çalışmayı tamamladıktan sonra, bir kişi gelinin tüm şartlarını kabul ettiğinde, kişi Şabat’a “Kraliçe Şabat” denilmesiyle ödüllendirilir. Yani, damattan aldığı tüm haz ve memnuniyeti onun önünde kendini iptal eden erkeğe verir. Sunduğu talepler bunlardır -özellikle tüm şartlarını kabul ettikten sonra, bir kişinin onu bir “gelin” olarak kabul edebilirse hayatında ne kazandığını gösterir. Ve sonra “gelin”, “Kralın kızı” ismini alır ve Kral’ın evinde hiçbir şey eksik değildir.

“Damadı memnun etmek neden gereklidir?” diye sorduğumuzu şimdi yorumlayabiliriz. Cevap şudur: Kök ve dal perspektifinden bakıldığında, “damat” Yaradan’dır ve “gelin” Yaradan’dan alması gereken yaratılanlardır ve Yaradan dünyayı yarattıklarına iyilik yapmak için yarattığından, yaratılanlar haz ve memnuniyet aldığında buna “damadın sevinci” denir. Bilgelerimizin “O’nun önünde hiçbir zaman göğün ve yerin yaratıldığı günkü kadar sevinç olmamıştır.” dediği gibidir.

Bundan şu sonuç çıkar ki, her insan damadın yemeğinin tadını çıkarır, yani dünyadaki tüm hazlar Yaradan’dan gelir ve buna “damadın yemeği” denir. “O’nu memnun etmemek”, “geline” iftira attığı anlamına gelir, yani “gelin”in adil olmadığını ve kusurlarla dolu olduğunu söyler. “Gelin”, Yaradan’dan haz ve memnuniyet alması gereken yaratılan varlıklardır. Tüm ruhu içeren Malhut adı verilen gelinin, yaratılan varlıklara haz ve memnuniyet vermediğini söylerler.

Bu demektir ki, sanki Yaradan ona hiçbir şey vermiyor gibidir. Bu nedenle, eğer bir kişi Malhut’un yaratılanlara verecek hiçbir şeyi olmadığını söylerse geline iftira atıyor demektir –onun fakir ve yetersiz olduğunu söyleyerek– ve aynı zamanda Yaradan’a iftira atmaktadır çünkü Yaradan ona hiçbir şey vermiyor ki böylece onun yaratılanlara verecek bir şeyi olsun.

Bu nedenle, “bir damadın yemeğinde eğlenen ve onu memnun etmeyen herhangi bir kişi beş sesle günah işlemiş olur.” “Beş” ile ilgili olarak, maneviyatta tamamlanmış olan her şeye “beş Sefirot”, “beş dünya” denildiği bilinmektedir. Bu yüzden ona Ubar [embriyo] denir, yani Over [üzerlerinden geçer] ve onları almaz. “Eğer onu memnun ederse,” diye sorar Gemara, “Ödülü nedir? Rabbi Yehoşua Ben Levi, ‘Beş sesle verilen Tora ile ödüllendirilir’ der.”

Her yerde vaat edildiği gibi, neden öteki dünya ile ödüllendirileceğinin vaat edilmediğini anlamalıyız. Cevap, damadı memnun ettiği için, yani “gelin” olan cennetin krallığına inandığı içindir. Onun adil ve iyi bir gelin olduğunu söyler ve bir damadı olduğuna inaçla inanır ve O’nun gelinle birlikte olduğunu şimdiden görebiliyoruz.

Buna “Şabat yemeği” denir. Bu demektir ki, o zaman, Şabat’ta, ruhların toplamı olan Malhut, “damat” olarak adlandırılan Yaradan’ın ruhlara vermek istediği şeye zaten sahiptir. Şabat’ın “öbür dünyanın bir benzeri” olmasının anlamı budur, zira o zaman damadın yemeğinin tadını çıkardığımız zamandır.

“Neden damadı sevindiren birinin ödülünün Tora olduğunu söylüyor ve birçok yerde yazıldığı gibi öbür dünya ile ödüllendirildiğini söylemiyor?” diye sorduğumuzu şimdi anlayabiliriz. Cevap şudur: Damat Yaradan iken, bir kişi damadı çalışmada neyle memnun edebilir? Gelinin güzel ve kusursuz olduğunu söylediği zaman.

Damat bunun tadını çıkarır, yani geline mantık ötesi inanç perspektifinden Malhut denir. Yönetimiyle dünyaya rehberlik eden Malhut’un iyi ve iyilik yapan şeklinde rehberlik ettiğini söyler. Bu şöyle yazıldığı gibidir (Şarkıların Şarkısı, 4): “Sen tamamen güzelsin karıcığım; sende bir kusur yok.” O zaman, kişi Yaradan’ın isimleri bakımından, Tora olan “kralın yemeği” olarak adlandırılan Tora ile ödüllendirilir. Bu Tora, bir kişi “cennetin krallığı” olarak adlandırılan “inanç” ile ödüllendirilmeden önce ortaya çıkmaz.

Ancak, kişi “gelin” olarak adlandırılan, Malhut adı verilen inançla ödüllendirilmeden önce, orada düşüşler ve yükselişler vardır. Buna “dans” denir. Cennetin krallığını üstlenmekle ödüllendirilmek için tüm çalışmanın bulunduğu yer burasıdır, böylece kişi, kendi çıkarını ilgilendiren hiçbir şey yapmayacak, tüm eylemleri Yaradan’ın rızası için olacaktır.

Bilgelerimiz bu konuda şöyle dediler: “Gelinin önünde nasıl dans edilir?” yani “gelin” niteliği ile ödüllendirilmek için.

Bu konuda Beyt Şammay ile Beyt Hillel arasında bir anlaşmazlık var. Beyt Şammay “Olduğu gibi bir gelin” der. Yani, bir insan nasıl hissederse, iyi ya da kötü hissetsin. Her şey hakkında, tüm hislerinin kendi iyiliği için olduğuna mantık ötesi inanmalıdır. Bu çok zordur.

Ancak Hillel Evi, kişinin içinde bulunduğu durumda hissettiği şeyin, iyi hissetmediğini söylemesinin, bunun iyi olduğuna inanması gerektiğini, ancak henüz görmeye layık olmadığı için iyiyi göremeyeceğini söyler. Dolayısıyla hissettiği şey doğru değildir çünkü “Onların gözleri var ama görmezler”.

Ancak herkes, bir kişinin mantık ötesi gitmesi ve damadı memnun etmesi gerektiğini söyler. Bu nedenle, iki tür çalışma vardır: 1) çalışma zamanı olan altı iş günü boyunca ve 2) yemek zamanı olan Şabat sırasında (bkz. Makale No. 12, Tav-Şin-Mem-Tet).

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,092