e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada ” Günahkârlar Hazırlayacak ve Erdemliler Giyecek” Ne Demektir?

Çalışmada ” Günahkârlar Hazırlayacak ve Erdemliler Giyecek” Ne Demektir?

Makale No 3, 1991

Zohar şöyle der (Emor, Madde 232), “Bir kişinin bu dünyada yaptığı iyi işlerden, o dünyada giymesi için ona görkemli, gösterişli bir giysi yapılır. Bir kişi iyi işler yapmışsa ama kötü işler ona galip gelmişse, o zaman kötüdür, çünkü hataları erdemlerinden daha büyüktür ve daha önce yaptığı iyi işleri düşünür ve pişmanlık duyar. O zaman tamamen mahvolmuştur. ” Yaradan bu günahkârın daha önce yaptığı iyi şeyleri ne yapar?” diye sorar. Ve şöyle cevap verir: ‘O kötü kişi, o günahkâr kaybolmuş olsa da, yaptığı iyi işler ve erdemler kaybolmaz, çünkü yukarıda Kral’ın yollarında yürüyen ve iyi işlerinden giysiler diken bir erdemli vardır, ama giysilerini tamamlamadan önce dünyadan ayrılır. Yaradan, o kötü günahkârın yaptığı iyi işler sayesinde onun için giysilerini tamamlar. ‘Günahkârlar hazırlayacak ve erdemliler giyecek’ sözlerinin anlamı budur. O günahkâr ıslah eder ve erdemli kişi onun ıslah ettiği şeyle örtünür.”

İyi işler yapan bir kişiden söz edildiğinde bunun ne anlama geldiğini ve kötü işlerin neden ona üstün geldiğini anlamalıyız. Ne de olsa, “Bir Mitzva [emir/iyi eylem] bir Mitzva’yı tetikler” diye bir kural vardır, öyleyse neden kötü eylemler onu o kadar aştı ki, başlangıcı düşündüğü bir duruma geldi ve o anda başlangıçtan şüphe ettiği için tamamen kayboldu? Ayrıca, erdemli bir kişi iyi işlerden yapılmış giysilerden yoksunsa, neden bir günahkârın işlerini alması gerektiğini de anlamalıyız. “Günahkârlar hazırlayacak ve erdemliler giyecek” ifadesinin anlamının bu olduğunu söyler. “Günahkârlar hazırlayacak” ifadesinin gerçek anlamına bakıldığında, sanki günahkârlar sadece kötü işler yapabilirmiş gibi görünür, ama burada erdemli kişinin günahkârların iyi işlerini giyeceğini söyler. Bu, erdemli kişinin kötü işleri değil, iyi işleri üstleneceği anlamına gelir.

Çalışma düzeninin iki sınıfa ayrıldığı bilinmektedir:

1) Eylemler: Yani, Tora ve Mitzvot [Mitzva’nın çoğulu] ile uğraşan ve Kral’ın emirlerini yerine getiren kişi, bunun karşılığında hem bu dünyada hem de öbür dünyada ödüllendirilecektir. Bu insanlar genellikle nitelikleri açısından mümkün olduğunca iyidirler. Her biri Tora ve Mitzvot’a uymaya çalışır ve her biri sahip olduğu inancın ölçüsüne göre çalışır. “On Sefirot Çalışmasına Giriş “te (Madde 14) açıklandığı gibi, buna “kısmi inanç” denir, “Ve her biri kendisine ‘Yaradan’ın hizmetkârı’ denildiğini hisseder.” Normalde, her biri her zaman diğerinin hatalı olduğunu görür, kendisi söz konusu olduğunda ise her zaman iyi olduğuna dair bahaneleri vardır. Birçok erdeme sahip olduğunu hisseder, dolayısıyla doğal olarak bu kişi asla başlangıçtan şüphe edecek kadar kötü düşüncelere kapılmaz.

2) Bunlar Yaradan’la Dvekut [bütünleşme], yani form eşitliği elde etmek isteyen insanlardır. Sadece Kral’ın yüceliği nedeniyle çalışmak isterler, Kral’ın yüceliğine ne ölçüde inanırlarsa, o ölçüde Kral’ın rızası için çalışma gücüne sahip olurlar. Ve eğer kendilerine Kral’ın yüceliğini ve önemini tasvir edemezlerse, o zaman Yaradan’ın rızası için çalışabilmek için yakıtları yoktur.

O zaman kişi kendisine “günahkâr” dendiğini görür, yani iyi işler yaptığı ölçüde, kendisini “aşağıdan uyandırması” için bir şeyler yaptığı ölçüde, beden ihsan etmek amacıyla çalışmayı kabul etmese ve tüm gücüyle dirense de, zorlama yoluyla, bu ihsan etme çalışmasını kendi üzerinde zorla uyguladığında, her şeyi Yaradan’ın rızası için yapabileceğini umar.

Ama bu arada, kişi yaptığı iyi işlere göre Yaradan’a bağlı olması gerektiğini görür, ama aslında kötü işlerin arttığını görür, yani gerilemiş ve umutsuzluk durumuna gelmiştir ve başlangıçtan şüphe eder. Zohar bu konuda kişinin her şeyini kaybettiğini ve bu yüzden artık günahkâr olduğunu hissettiğini söyler. Dolayısıyla soru şudur: Kişi her şeyini kaybettiğine göre, başlangıçtan şüphe ederse ne gibi iyi eylemleri olabilir? Buna göre, ” Yukardaki Kral’ın yollarında yürüyen ve iyi işlerinden giysiler diken bir erdemli vardır, ama giysilerini tamamlamadan önce dünyadan ayrılır. Yaradan, o kötü günahkârın yaptığı iyi işler sayesinde onun için giysilerini tamamlar.”

Çalışmada bunu tek bir kişi olarak yorumlamalıyız, yani kişi Dvekut’u edinme yolunda yürümeye başladığında, ki bu form eşitliği, ihsan etmek anlamına gelir ve ihsan etme arzusuyla ödüllendirilmek için 613 Eitin [Aramice: tavsiyeler] doğrultusunda iyi işler yapmıştır. Bununla birlikte, kişinin çalışması ölçüsünde, kendini sevmeye nasıl daldığının yukarıdan kendisine ifşa edildiği bilinmektedir. Kişi o zaman gerçeği görür -alma arzusunun hükmünden çıkmasının hiçbir yolu yoktur ve tüm kaygısı sadece Yaradan’ı hoşnut etmek olacaktır ve yaptığı her şeyde, eylemleriyle O’nun yüce isminin büyümesine ve kutsanmasına neden olmayı isteyecektir.

Kişi tüm bunların kendisinden uzak olduğunu görür. Sonunda, bu seviyeye ulaşmasının hiçbir yolu olmadığına karar verir. Sonuç olarak, “boşuna çalıştım” der ve başlangıçtan şüphe eder. O zaman kendisine “günahkâr”, “kötü” denir.

O zaman bir yükseliş süreci başlar, çünkü her seferinde ona yukarıdan bir uyanış verilir ve bir kez daha iyi işler yapmaya başlar. Ve sonra, bir kez daha, bir düşüş. Kişinin içindeki tüm kötülükler ortaya çıkana kadar bu böyle devam eder. O zaman, Yaradan’a kendisine yardım etmesi için dua eder çünkü o zaman da, sonunda yukarıdan yardım alacağına, yani Yaradan’ın ona ihsan etme arzusu vereceğine, ki buna “ikinci bir doğa” denir, yani kendisi için alma arzusunun hükmünden çıkacağına ve sadece Yaradan’a hoşnutluk ihsan etmek isteyeceğine mantık ötesinde inanmalıdır.

Burada üç aşama olduğu anlaşılmaktadır:

1) Çalışmanın başlangıcında, iyi işler yapmaya başladığında, kötü işler onu alt eder ve o zaman bir ” günahkâr ” olur.

2) Yukarıdan yardımla, yani ihsan etme arzusuyla ödüllendirildiğinde ve ihsan etmek için iyi işler yapmaya başladığında. O zaman, ” yukarıdaki Kral’ın yollarında yürüyen erdemli” olarak adlandırılır. Ancak giysilerini tamamlamadan önce dünyadan ayrılır. O kötü günahkârın yaptığı iyi işler sayesinde onun için giysilerini tamamlar. “Giysilerini tamamlamadan önce, dünyadan ayrılır” ifadesini, günahkâr olduğu dönemdeki giysilerini tamamlamadan önce anlamına gelecek şekilde yorumlamalıyız. “Dünyadan ayrılır”, “alma arzusu” denilen dünyadan ayrıldığı ve “ihsan etme arzusu” düzeyine yükseldiği anlamına gelir.

Buradan şu sonuç çıkar ki, kişi şimdi ihsan etmek için iyi işler yaptığında, bu işler iyi olsa da, “başlangıcı düşünmek” şeklinde olan Kelim’i [kapları] ıslah etmek için tamamlamaktan yoksundur. Onlara “iyi işler” der çünkü sadece yaptığı işler Yaradan’ın onu yaklaştırması, yani ona ihsan etme arzusu vermesi için tüm çabayı göstermesine neden olmuştur.

“Başlangıcı düşünme” koşulu olan eylemlerin şimdi ıslah edildiği ve onlar aracılığıyla ihsan etme arzusunun şimdi açığa çıktığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, kişinin başlangıçtan şüphe duyduğunu söylediği eylemler artık iyi eylemlerdir, çünkü artık faydaları ortadadır, yani Yaradan’dan kendisini yaklaştırmasını istemek için çaba göstermesine neden olmuşlardır; aksi takdirde kaybolduğunu görür. Kişi onlar aracılığıyla Keduşa’ya [kutsallığa] yükselmiştir.

Bu, “Zohar Kitabı’nın Girişi “nde (Madde 140) yazıldığı gibidir, “Yine de, bazen düşünceler bir kişi üzerinde, yaptığı tüm iyi işleri merak edene ve ‘O’nun emrini yerine getirmiş olmamızın ve Her Şeye Gücü Yeten Efendimizin huzurunda yas tutarak yürümemizin ne faydası var’ diyene kadar hüküm sürer. O zaman kişi tam bir günahkâr olur ve bu kötü düşünceyle yaptığı tüm iyi işleri kaybeder, çünkü bunlar tüm alma kaplarının ıslahını tamamlayacaktır, dolayısıyla sadece Yaradan’ı hoşnut etmek için olacaklardır. O zaman, bizi başlangıcı düşünmeye iten düşüşler zamanındaki tüm o cezaların bizi arındırdığını açıkça göreceğiz, çünkü şimdi onlar erdemlere dönüştürülmüştür. Bu yüzden bu sözleri söyleyenler ‘Efendi’den korkanlar ve O’nun adını üstün tutanlar’ olarak kabul edilirler.”

Yukarıdakilere göre, kötü işlerin onları alt ettiği bir koşuldayken, “Efendi’ye boşuna hizmet ettik” ve “Her Şeye Gücü Yeten Efendi’nin huzurunda yas tutarak yürüdük” dediklerinde, yani Yaradan’dan dolayı düşük bir ruh halindeyken yaptıkları işlerin ve düşüş sırasında yaşadıkları tüm bu şeylerin nasıl iyi işlere katıldığını ve yukarıdaki Kral’ın yollarında yürüyen erdemli kişi için giysi haline geldiğini görebiliriz. Kişi bu dünyadan, yani bir alma koşulundan, Bina adı verilen ve ihsan etmek anlamına gelen bir sonraki dünyaya geçtiğinde, artık sadece ihsan etme kaplarından gelen iyi işlere sahiptir. Ancak bütünlükten, yani öteki dünya ile ödüllendirilmeden önce yaptığı işlerden yoksundur. Bu işler de Keduşa’ya girmeli ve ıslah edilmeden kalmamalıdır. Bu, işlerin giysi haline gelmesinin anlamıdır.

3) Üçüncü durum, kişinin pişmanlık duyduğu iyi eylemlerin zaten katılmış olduğu durumdur. Yani kişi başlangıcı düşünme koşuluna gelmiştir. Bu dünyadan, yani alma arzusundan ayrıldıktan ve öteki dünyayı, yani ihsan etme arzusu olan Bina’yı aldıktan ve ihsan etme arzusuna sahip olduktan sonra üçüncü koşul gelir, yani başlangıçtan şüphe ettiği için kaybettiği işler şimdi iyi işler olarak katılır.

Yukarıdakilere göre, “Günahkârlar hazırlayacak ve erdemliler giyecek” diye yazılanları anlayabiliriz. Bu, kişinin yaptığı ve içindeki kötülüğü ona gösteren yukarıdan bir ifşayla ödüllendirildiği, ancak “Kim dostundan daha yüceyse, arzusu da ondan daha büyüktür” diye gizlenen iyi eylemleri ifade eder. Başka bir deyişle, bir kişiye ıslah edebileceğinden daha fazla kötülük gösterilmez. Bu, iyi ve kötünün dengeli olması gerektiği anlamına gelir. Aksi takdirde, bir kişi kendisinde iyiden önce tüm kötüyü görürse, o kişi mücadeleden kaçacak ve bu çalışmanın kendisine göre olmadığını söyleyecektir.

Bundan şu sonuç çıkar ki, kişinin sadece yapmak istediği iyi işler ve harcadığı emeğe göre, “tüm işleri Yaradan’ın rızası için olacaktır”, buna “iyi işler” denir. Ama kişi kendi yararı için çalışırsa, buna “kötü işler” denir, çünkü kendi yararı “kendisi için almak” olarak adlandırılır ve Yaradan’dan form eşitliğinde değildir.

Bu işlerin onu Yaradan’dan uzaklaştırdığı ortaya çıkar. Yaradan’la Dvekut’a ulaşmak isteyen bir kişinin yaptığı iyi işler, her seferinde gerçeği görmesine neden olur, gerçekte Yaradan’dan form eşitsizliği açısından uzaktır, öyle ki bazen mesafeyi aşacak güce sahip olmasının imkânsız olduğunu söyleyecek bir duruma gelir, Yaradan’dan o kadar uzaktır ki başlangıçtan şüphe eder.

Bilgelerimiz Zohar’da bu konuda şöyle der: “Bir kişi iyi işler yapmış ama kötü işler ona galip gelmişse, o zaman kötüdür.” Bu, iyi işler yaparak, içinde kötülük olduğu ve kötü olduğu kendisine yukarıdan gösterildiği anlamına gelir. “Ama kötü işler ona galip geldi” sözlerinin anlamı budur, yani yukarıdan ona ilave kötü işler verilmiştir.

“Günahkârlar hazırlayacak ve erdemliler giyecek” sözlerinin anlamı budur. Başka bir deyişle, “günahkâr” olarak adlandırıldığı kötü işlerin artması gerçeği, Yaradan’ın Kendisinden başka kimsenin ona yardım edemeyeceğini bilmesi için bir hazırlıktı. Bu kötü eylemler, erdemli kişinin erdemli olduktan sonra, yani eylemlerini ıslah ettikten sonra, yani Yaradan’la Dvekut ile ödüllendirildikten sonra giydiği giysiler haline gelir. O zaman, sebepler, yani sahip olduğu ve ” günahkâr” olarak adlandırıldığı kötülük ifşaları da artık ıslah olur.

Burada ayırt edilmesi gereken iki şey vardır:

1) Kişinin yaptığı iyi işler, yani tüm işlerinin Yaradan’ın rızası için olduğu bir duruma ulaşma çabası.

2) Kötü işler. Kişi daha önce iyi işler yaptığı için, daha sonra yukarıdan kendisine içinde kötü işler olduğunun bildirildiğini görmüştür, yani içinde her şeyi kendi iyiliği için değil, Yaradan’ın iyiliği için yapma arzusunun hiçbir kıvılcımı yoktur. Bu, “yaptığı iyi işler ona kötü işler yaptırdı” olarak kabul edilir, “Bir kişi iyi işler yaptığında ama kötü işler ona galip geldiğinde” denildiği gibi. Ve kötü işlerin başlangıcı düşünme koşuluna gelmesine neden olduğu bir duruma geldiğinden, şimdi her ikisi de kötü işler haline gelmiştir, çünkü tüm işleri kaybetmiş ve kötü işlere dahil olmuşlardır. Şimdi Keduşa’ya girmekle, yani ihsan etme arzusuyla ödüllendirildiği için, hepsi ıslah edilmiş ve her şey Keduşa giysileri haline gelmiştir.

“Günahkârlar hazırlayacak” demesinin anlamı budur. Şöyle ki, başlangıcı düşünme koşuluna gelmekle her şeyin kötü hale geldiği durum, ancak önceki koşullar olmadan Keduşa’ya gelemezdi. “Günahkârlar hazırlayacak,” yani yukarıda bahsedilen iki idrakin hazırlığı olmadan, her şeyin kötü hale geldiği, “günahkâr” olarak nitelendirilen, bundan ” erdemliler giyecek” sonucuna varılır.

Bununla (“kapanış duası “nda) ne yazıldığını anlayacağız: “Sen günahkârların tövbe etmesini istersin ve onların ölümünü istemezsin. Ben günahkârların ölümünü değil, günahkârların yollarından dönüp yaşamalarını istiyorum.” Bu demektir ki, bir kişi iyi işler yaptığında, yani Yaradan’la Dvekut’a ulaşmak istediğinde, ona içindeki kötülük yukarıdan gösterilir ve günahkâr derecesine ulaşır. O zaman, kişi mücadeleden kaçmak ister ve bu çalışmanın kendisine göre olmadığını söyler, çünkü her seferinde gerçeği görür, doğası gereği, alma arzusu kişinin onu dışarı atıp yerine ihsan etme arzusunu almasını kabul edemez.

Peki ona bu durumu, yani kötü olduğunu kim ifşa etti? Bunu ona ifşa eden Yaradan’dı. Soru şudur: Yaradan bunu ona neden ifşa etti? Günahkâr olarak ölmesi için mi? Ama Yaradan günahkârların ölmesini istemez. Öyleyse, neden ona kendisinin günahkâr olduğunu ifşa etti? Bu sadece onun tövbe etmesi içindir, şöyle yazıldığı gibi, ” günahkâr yolundan dönsün ve yaşasın diye.”

Bu nedenle, kişi kendisine Keduşa ruhuna uygun olmayan yabancı düşünceler geldiğinde paniğe kapılmamalıdır. Kişi Yaradan’ın kendisine günahkâr olduğu farkındalığını gönderdiğine inanmalıdır ki tövbe edebilsin, yani “ihsan etme arzusu” denilen Yaradan’ın arzusuna geri dönebilsin. Başka bir deyişle, kişi de Yaradan’dan kendisine ihsan etme arzusunu vermesini isteyecektir, açıkladığımız gibi, “O’nun arzusunun önünde kendi arzunu iptal et”, yani kişi Yaradan’ın arzusu olan ihsan etme arzusunun önünde kendi alma arzusunu iptal edecektir. Başka bir deyişle, kişi ihsan etme arzusundan önce alma arzusunu atmalı ve iptal etmelidir, yani onun yerine ihsan etme arzusunu almalıdır.

Bu nedenle, düşüşler sırasında, kişi sık sık başlangıçtan şüphe ettiği bir umutsuzluk koşuluna geldiğinde, Yaradan’ın kendisine bu düşünceleri gönderdiğine ve bu düşünceler aracılığıyla tövbe edeceğine inanmalı ve Yaradan’a inancı üstlenmelidir. Başka bir deyişle, kişi ister yükseliş anında ister düşüş anında olsun, cennetin krallığını kendi üzerine almaya çalışmalıdır.

Bu, “Zohar Kitabı’nın Girişi “nde (Madde 202) yazıldığı gibidir, “Rabbi Elazar şöyle cevap verdi, ‘Kesinlikle, bu korku tüm Mitzvot’ta unutulmamalı, hele ki sevgi Mitzvası’nda hiç unutulmamalıdır – ona korku eklenmelidir, çünkü sevgi bir yandan iyidir, Tanrı ona zenginlik ve bereket, uzun yaşam, oğullar ve besinler verdiğinde. O zaman, günaha neden olmamak için korku uyandırılmalıdır. Bu konuda şöyle yazılmıştır: “Ne mutlu her zaman korku içinde olana. Böylece kişi diğer tarafta sert yargılama korkusunu uyandırmalıdır. Buradan korkunun her iki tarafa da, iyilik ve sevgi tarafına ve sert yargı tarafına da tutunduğu sonucu çıkar.”

Burada da benzer şekilde yorumlamalıyız, yani kişi Tora ve Mitzvot’la meşgul olma konusunda kendini iyi hissetse de, yani yükseliş halinde olsa da, cennetin krallığını kabul etmelidir, bu durumda “iyinin tarafı” (mutlu olduğu bir durumda) veya sert yargının tarafı (kendini kötü hissettiği zaman) olarak adlandırılır. Kişi Yaradan’a inanmalı, O’nun iyi ve iyilik yapan tarzında izlediğine inanmalıdır. Yani, kişinin kendini kötü hissettiği hal de onun iyiliği içindir. Bu nedenle, kişi düşüşler sırasında yine de korku meselesini kendi üzerine almalıdır.

Bu nedenle, kişi düşüş sırasında dikkatli olmalı ve kendisine düşüşleri kimin verdiğini düşünmelidir. Eğer Yaradan’ın kendisine düşüşü verdiğine inanıyorsa, o zaman şu meşhur kurala göre zaten Yaradan’a yakındır: “Kişi düşündüğü yerdedir, oradadır.” Dolayısıyla, Yaradan’ın ona düşüş verdiğini düşündüğünde, zaten Yaradan’la bir teması vardır.

Eğer kişi buna, bu inanca sahipse, Yaradan hakkında düşündüğünde, bu bağ onu düşüş durumundan kurtarabilir. Ama eğer kişi kendisi hakkında düşünürse, düşüşte olduğunu düşünürse, o zaman bedeniyle birlikte düşüştedir, çünkü düşüşteki kişiye bağlanmıştır ve Yaradan’ı düşünmez ve artık Yaradan’la bir bağı yoktur.

Ancak, Yaradan’ın ona neden düşüşler verdiğini anlamalıyız. Bunu bir alegori aracılığıyla anlayabiliriz. İki öğrenci bir zanaatkârdan zanaat öğrenmeye gelmiştir. Öğrencilerden birine göre, öğretmen iyi çalışıp çalışmadığına dikkat etmemiştir. Diğerine ise bütün gün yaptığı hatalar hakkında yorum yapıp durmuştur. O öğrenci gidip babasına şöyle der: “Neden öğretmen bütün gün bana nasıl çalışacağımı bilmediğim için bağırıyor da benden daha kötü çalışan diğerine hiçbir şey söylemiyor? Babası ona daha fazla para ödüyor olmalı ve bu yüzden onu hiç eleştirmiyor. Bu nedenle, babamdan ona da diğer öğrencilerden daha fazla para vermesini istiyorum, o zaman öğretmen diğer öğrencileri eleştirmediği gibi benim de hatalarımı dile getirmez.”

Babası öğretmene gidip şöyle der: “Oğluma neden merhamet etmiyorsun? Diğer insanlar kadar para vermediğim için mi oğlumdan intikam alıyorsun?” Bunun üzerine öğretmen ona şöyle der: “Bil ki, tüm öğrenciler arasında sadece senin oğlundan hoşlanıyorum, çünkü onun yetenekli olduğunu ve dünyada bir yıldız olabileceğini görüyorum. Bu yüzden onunla bu kadar uğraşıyorum, çünkü harcadığım zamana değiyor, çünkü çalışmalarım boşa gitmeyecek. Diğer öğrencilere gelince, oğlun kadar yetenekli olmadıkları için onlara daha genel şeyler öğretiyorum. Bu yüzden onu her ayrıntıda eleştiriyorum.

“Bu nedenle, bana az para ödediğin için sana kızarak oğlunu başarısızlığa uğratmak istediğimi düşünüyorsan yanılıyorsun. Şunu bil ki, oğluna bedavaya ders vererek seni utandırmak istemeseydim, inan bana ona bedavaya ders verirdim, çünkü ondan hoşlanıyorum ve onun için harcadığım tüm çabaya değer.”

Ders şudur: Yaradan’ın, Yaradan rızası için ihsan etme yolunda yürümek isteyenlere verdiği tüm düşüşler, özellikle onlarla ilgili olarak Yaradan nasıl çalıştıklarına dikkat eder. Kişi ne zaman iyi işler yapmaya çalışsa, Yaradan ona hatalarını gösterir – ne kadar kendini sevmeye dalmış olduğunu ve Yaradan rızası için çalışamadığını. Yaradan’ın kişiye gösterdiği, eylemlerinin uygunsuz olduğu yönündeki eleştiri, Yaradan’ın kişinin Yaradan rızası için çalışmaya çalıştığını görmesinden kaynaklanır, buna “iyi işler” denir, bu yüzden Yaradan ona alegoride olduğu gibi bunların doğru olmadığını gösterir.

Tersine, genel halk tarzında çalışanlara, Yaradan onlara eleştiri göstermez, bireysel çalışma için hala uygun olmadıklarından, eylemlerinin düzgün olmadığını gösterir. Buradan şu sonuç çıkar ki, genel halk çalıştığında ve hataları ifşa edilmediğinde, bunun nedeni bunun anlamsız olmasıdır.

Bu nedenle, Yaradan kişiye her zaman günahkâr olduğunu gösteren düşüşler verdiğinde kişi şikâyet etmemelidir. Bunun nedeni onun diğer insanlardan daha kötü olması değildir. Aksine, ona “özel muamele” adı verilen kişisel bir yaklaşım sergilenir çünkü sadece o kutsal çalışmaya girmeye uygundur. Bu nedenle, bir kişi Yaradan’a kendisine yardım etmesi için dua etmesine rağmen, şimdi kendisiyle ilgilenilmediğini gördüğünü söylememelidir. Aksine, bu ihsan etme çalışmasına layık olduğu için kendisine özel bir muamele yapıldığına inanmalıdır.

Bu nedenle, kişi gerçek bir ihtiyaç duymadan önce Yaradan’dan “ihsan etme arzusu” olarak adlandırılan iyiliği alamaz. Yani, kişi günahkâr olduğunu gördüğünde, Yaradan’a şöyle haykırır: “Ruhumu cehennemden kurtar, çünkü tamamen ve bütünüyle kaybolduğumu görüyorum.”

Bununla, “Yeryüzünde iyilik yapıp günah işlemeyecek hiçbir erdemli yoktur” diye yazılmış olanı yorumlayabiliriz. “Yeryüzünde erdemli bir insan yoktur” ifadesinin, önce günah işlemedikçe erdemli olmanın ve Yaradan’ın ona yardım etmesinin imkânsız olduğu anlamına geldiğini açıklamalıyız. Başka bir deyişle, kişi önce günah işleme durumuna gelmelidir, yani Zohar’da yazıldığı gibi, iyi işler yaptıktan sonra kötü işlerin onu alt ettiğini görmelidir. Sonra kendisine yardım etmesi için Yaradan’a yakarır, Yaradan’ın yardımını alır ve Yaradan onu günahkârların elinden kurtarır ve kişi erdemli olur. Başka bir deyişle, Yaradan ona “ihsan etme arzusu” adı verilen ikinci doğayı verir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,147