e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Sabah Dersi Materyalleri > Kabala Kütüphanesi > Sabah Dersi 2020 > Sabah Dersi Materyali 2020 – Mantık Ötesi İnanç ile Çalışmak

Sabah Dersi Materyali 2020 – Mantık Ötesi İnanç ile Çalışmak

Sabah Dersi 2020 – Mantık Ötesi İnanç ile Çalışmak

1) Rabaş, Makale 236, Tüm Dünya O’nun Nuru ile Doludur

Gerçeği edinmeye uygun olmanın öncesinde, kişi gerçeğin bilgisi ve hisleri ile ölçülmeyeceğine inanmak zorundadır. Aksine buna, “gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar” diye bakmalıdır. Bu yalnız ıslah olmak içindir ki böylece kişi mükemmelliğe erişebilsin ve başka bir gerçekliği değil, yalnız kendini hissetsin.

Çünkü kişi, mantık ötesi inanç içinde yürümeye çalışmayı, kalbine koyduğu zaman, bununla hazırlanır ve yüzün ifşasını edinir, Zohar’da verilen, Şehina’nın Rabi Şimon Bar-Yohay’a verdiği yöntem ile. Böylece hissettiği çeşitli sırlar yoluyla kişi Yaradan’ın ışığının orada var olduğu inancına gelir ve bu onu, O’nun kutsal ışığının yüzünün ifşasını edinmeye hazırlar.

Bu kişinin inancının büyüklüğü meselesidir, onu çeşitli aşağı ve gizli durumdan alıp çıkarır. Ve kendini bununla güçlendirdiği zaman Yaradan’dan kendini ifşa etmesini ister.

2) Rabaş, Makale 6, Çalışmada Mantık Ötesi Nedir? (1989)

Çalışmada “mantık ötesi inanç” demek, mantığımız bunun böyle olduğunu bize söylemese dahi buna inanmamız gerektiğidir; nitekim kişinin mantık ötesi inanç hissiyatını çürütmeye ilişkin, birçok karşıt kanıt da bulunabilir. Bu çalışma “mantık ötesi inanç” olarak adlandırılır, çünkü kişi mantığıyla sanki bunu böyle kabullenmiş gibi buna inanır. Buna çalışmada “mantık ötesi inanç” adı verilir. Başka bir deyişle, bu kişinin kendisinin üstlenebileceği epey fazla bir iştir; mantık karşıtı bir tutumdur. Bunun anlamı, bedenin bu tutum ile hemfikir olmadığı ama yine de kişinin bunu kabullenerek, sanki mantığı da böyle istiyormuş gibi davranmasıdır. Böyle bir inançta Yaradan’ın yardımına ihtiyaç duyulur. Bu sebepten dolayı, böyle bir inanç için, kişinin dua ederek ve O’na benzer olacak şekilde kendisine bir güç vermesi için, sanki mantığıyla bunu edinmiş gibi, O’ndan talepte bulunması gerekir. Başka bir deyişle, kişi mantığıyla her şeyi anlayabilmesinde kendisine yardım etmesine dair Yaradan’a dua etmemelidir. Bunun yerine, kişi Yaradan’a kendisine mantık ötesi inancı sanki mantık dahilindeymiş gibi benimseyebilme gücünü kendisine vermesine ilişkin dua etmelidir.

3) Rabaş, Makale 28, Çalışmada, “Ekleme ve Geri Alma,” Ne Demektir? (1987)

Kişi mantık ötesi inanmalı ve organlarında hissedilen Yaradan’a zaten inanmakla ödüllendirildiğini düşünmelidir ve böylece Yaradan’ın bütün dünyayı iyi olan ve iyilik yapan olarak yönlendirdiğini görür ve hisseder. Her ne kadar mantık içinden baktığında tersini görse de mantık ötesinde çalışması gerekir ve ona sanki organlarında zaten hissedebilecekmiş gibi görünmesi gereken odur ki, gerçekten de Yaratan, dünyaya, iyi olan ve iyilik yapan olarak rehberlik eder.

Burada, kişi amacın önemini kazanır ve hayat bulur, yani Yaradan’a yakın olmaktan sevinç duyar. Ve böylece bir kişi, Yaradan’ın iyi olduğunu ve iyilik yaptığını söyleyebilir. Ve Yaradan’a, “Sen bizi diğer milletlerin arasından seçtin, bizi sevdin ve bizi istedin,” diyecek gücü olduğunu hisseder, zira artık Yaradan’a şükretmek için bir nedeni vardır. Ve maneviyatın önemini hissettiği ölçüde, Yaradan’ı över ve O’na şükreder.

4) Rabaş, Makale 6, Çalışmada İbrahim’in Sığır Çobanı ve Lot’un Sığır Çobanı Ne Demektir?

Özellikle mantık ötesi yoluyla, yani Malhut’un, gizlenmeden, açıkça aydınlattığını anladığı ve bedeni Yaradan’ın yüceliğini hissettiği halde kişi bu yolda karanlığı hissetse bile, onun için daha ileriye gitmek, her zaman çalışmada olmak daha kolay olacaktır ve düşüşleri olmayacaktır, o her koşulda mantık ötesi gitmeyi seçer.

5) Rabaş, Makale 38, Çalışmada ‘Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır’ Nedir? (1990)

Kişi gözleri kapalı, mantık ötesinde ve yolun sonuna kadar bilgelerin sözlerine inanarak gidebildiği zaman , buna İbur denir, ağzı yoktur. İbur’un anlamı, şu yazılanlardaki gibidir (On Sefirot Çalışması, bölüm 8, madde 17): ‘Mümkün olan en kısıtlanmış Katnut (küçüklük/bebeklik) olan, Malhut seviyesine ‘İbur’ denir. Bu sözcük, Evra (öfke) ve Dinin (Aramice: yargılar) sözcüklerinden gelir, şöyle yazıldığı gibi: ‘Ve Efendi, senin hatırına, içimde döllendi’. ‘Öfke ve yargılar’ sözcüklerinin ne anlama geldiğini yorumlamalıyız. Kişi, kapalı gözlerle, mantık ötesi gittiğinde, bedeni, bu çalışmaya direnir. Bu nedenle, kişinin her zaman üstesinden gelmek zorunda olması, gerçekte ‘öfke, gazap ve sıkıntı’dır. Zira her zaman üstesinden gelmek ve üsttekinin önünde kendini iptal etmek, üstteki onunla istediğini yaptığından, zor bir iştir. Buna, mümkün olan en kısıtlanmış Katnut, ‘İbur’ denir.

6) Rabaş, Makale 22, Tora’nın Tamamı Tek bir Kutsal İsimdir (1985)

Kötü eğilimin üstesinden gelebilmeye “Yaradan çalışmasında yürümek,” denir. Kötü eğilimin üstesinden geldiğimiz her an bereketin alımı için gereken Kap için birikim yaparız.

Üstesinden gelme, alma kabına ihsan kabını eklemek demektir. Bu Aviut (kalınlık/alma arzusu) üzerine koymamız gereken Masah’dır (perde). Öyle anlaşılıyor ki eğer kişinin alma arzusu yoksa Masah’ı yerleştirebileceği bir yeri yoktur. Dolayısıyla kötü eğilim yabancı düşünceler getirdiğinde, bu düşünceleri mantık ötesi yükseltmemiz gerekir.

Bu insan ruhunun arzularla ilgili her şeyi yapabileceğinin göstergesidir. Çalışmadan reddedileceğini söylememelidir. Daha ziyade düşüncelerin ve arzuların onları Keduşa’ya kabul ettirebilmek için yukarıdan verildiğini söylemelidir.

7) Rabaş, Makale 5, “Günahların Erdemler Haline Gelmesine Dair”

Bu alevin fitile bağlı oluşuna benzer: Yabancı düşünceye fitil denir, kişinin çalışmasında hatalar bulmak ister. Bu yabancı düşünceler kişinin aklı ve mantığı çerçevesi içinde kişinin, Yaradan çalışmasıyla yapacak bir şeyi olmadığını anlamasına meydan verir. Ve bu yabancı düşünceler ona geldiğinde, mantığı bunların hepsinin doğru olduğunu söylemesine rağmen, kişi hiçbir bahaneye yer vermek istemediğini söyler ve şimdi o, mantık ötesinde, inancın yolunda yürümektedir. Bu durumda, inancın alevi, yabancı düşüncelerin fitili ile bağlanır. Böylece, yalnız şimdi tam olarak inanç emrini yerine getirebilmektedir. Bu yüzden şüpheleri erdemler haline gelir, aksi halde inanç anlayışından bir erdem edinemezdi. Buna “ızdırap içinde memnun,” denir. Kişi, yabancı düşünceler onun, Yaradan çalışmasında kötü konuşmasına, dedikodu yapmasına ve sivri dilli olmasına neden olarak, ona eziyet vermesinden acı çekse bile, ancak bu durumda mantık ötesi inancı yerine getirebildiği için bundan memnundur. Ve buna “Mitzva’nın sevinci,” denir.

8) Baal HaSulam, Şamati 19- “Manevi Çalışmada Yaradan Bedenlerden Nefret eder” Ne Demektir?

Kişi alma arzusu ile yapacak işi olduğunda öfkeli olmamalı; bu onun çalışmasını engeller. Eğer bedende alma arzusu yoksa yani, çalışmasında kişi Torah ve Mitzvot’u (sevap) yerine getirmesini sorgulamıyorsa, çalışmasını engellemiyorsa kişi elbette daha memnun olacaktır.

Ancak kişi manevi çalışmasında alma arzusunun engellerinin kendisine yukarıdan geldiğine inanmalıdır. Kişiye alma arzusunu keşfetmesi için yukarıdan güç verilir. Çünkü tam olarak alma arzusu uyandığı zaman onun çalışması için yer vardır.

Böylece alma arzusunu ihsan etmeye çevirmesine yardım etmesi için kişinin Yaradan ile yakın teması olur. Ve kişi bunun, kişinin O’na duasından Yaradan’ın memnuniyeti ölçüsünde onu yanına, form eşitliğine, alma arzusunun ihsan etmek için almak üzere iptal edilmesi denen Dvekut’a (bağa), çektiğine inanmalıdır. Yaradan bunun hakkında der ki: “Oğullarım beni yendi.” Bu ben size alma arzusunu verdim ve siz benden bunun yerine ihsan etme arzusunu talep ettiniz demektir.

9) Rabaş, Makale 36, Çalışmada, “Bu Senin Bilgeliğin ve Milletlerin Gözünden Anlaman İçindir,” Nedir? (1989)

Kişi dünya milletlerine şunu demelidir; “Bil ki söylediğin her şey doğrudur. Mantıklı konuşursak, sen haklısın ve benim sana verecek hiçbir cevabım yok. Ancak bize mantık ötesi çalışma verildi, senin yanlış olduğuna mantık ötesi inanmak zorundayız. Mantık üzerine çalışma mantık ötesinde olmak zorunda olduğu için, ben senin bana getirdiğin bu haklı itirazlarına çok teşekkür ederim çünkü kişinin aklı ve mantığı yoksa mantık ötesine çıkmasından söz edilemez. Bu nedenle kişinin mantık ötesine yükseldiği söylenemez. Eğer mantık yoksa mantık ötesine çıkması için bir neden yoktur. Şöyle ki, “mantık ötesi” yol, mantık içindeki yoldan daha önemlidir. Ancak ona “Bu yoldan yürü,” denecek başka bir yol olmadığı zaman, mantık ötesi yolu seçtiğinden de söz edilemez. Bu nedenle, kişinin kendi içindeki dünya milletlerinin görüşlerini, mantık ötesi yolun gücü ile tamamen yenmesi mümkün olur.

10) Baal HaSulam, Şamati 13- Nar

Var oluşun olmadığı bir yerde yalnız boşluk olur, yazıldığı üzere: “Dünya hiçbir şeyin üzerinde asılı değildi.” Boş yerin doluşunun ölçüsünün ne olduğunu nasıl bulursunuz? Bunun cevabı, kişinin mantık ötesine yükselmesi kadar.

Bu, boşluk yücelikle, yani mantık ötesi ile dolu olmalı demektir ve bu gücü vermesini Yaradan’dan istemek anlamına gelir. Bu tüm bu boşluğun yaratılmış olduğu anlamına gelecektir, yani kişinin sadece Yaradan’ın Romemut’u ile doldurulmak amacıyla, boş olduğunu, hissetme durumuna gelmesi anlamındadır. Başka bir değişle, kişi mantık ötesi her şeyi alma durumundadır.

Ve bu “ve Yaradan böyle yaptı, insan Yaradan’ın huzurunda korkmalı,” sözünün anlamıdır. Bunun anlamı, kişiye bu boşluk hissi ona mantık ötesi inanç durumunu üstlenmeye ihtiyaç duyması amacıyla gelir. Ve bunun için Yaradan’ın yardımına ihtiyacımız vardır. Böylece o zaman, kişi Yaradan’dan mantık ötesine inanmak için kendisine güç vermesini istemelidir.

Ortaya çıkan şudur ki, tam da o zaman kişi Yaradan’dan yardım istemeye ihtiyaç duyar, çünkü dışsal onun zıt olanı algılamasına imkân verir. Dolayısıyla, kişinin Yaradan’ın ona yardım etmesini istemekten başka bir tesellisi kalmaz.

Bu konuda şöyle denir; “Kişinin arzusu her gün onu yener gelir ve eğer Yaradan için değilse, kişi galip gelemez.”

11) Baal HaSulam, Şamati, 14- Yaradan’ın Büyüklüğü Nedir?

Yaratan’ın Romemut’u (büyüklüğü, yüceliği) kişinin mantık ötesi gitmek için gücü Yaradan’dan istemesi gerektiği anlamına gelir. Bunun anlamı; Yaradan’ın büyüklüğünün iki yorumu vardır:

  1. Bilgiyle dolmak değildir; bu kişinin sorularına cevap bulabildiği akıldır. Aksine kişi sorularını Yaradan’ın cevaplamasını ister. Buna Romemut denir, çünkü tüm bilgelik yukarıdan gelir, adamdan değil, yani bu kişi ancak kendi sorusunu cevaplayabilir anlamındadır.

Kişinin cevaplayabildiği herhangi bir şeyi, dış akılla cevaplıyor sayılır. Bunun anlamı, Tora ve Mitzvot’u tutmanın değerli olduğunu alma arzusu anlıyor demektir. Ancak, eğer mantık ötesi kişiyi çalışmaya zorlarsa, buna “alma arzusunun fikrine karşı” denir.

  1. Yaradan’ın büyüklüğü demek, kişinin dileklerinin kabul olması için Yaradan’a muhtaç hale gelmesi demektir. Bu nedenle;

1. Kişi mantık ötesi gitmeli. Böylece kişi boş olduğunu görür ve dolayısıyla Yaradan’a muhtaç hale gelir.

2. Sadece Yaradan, kişiye mantık ötesi gidebilme gücünü verebilir. Başka bir değişle, Yaradan’ın verdiği şeye “Yaradan’ın Romemut’u” denir.

12) Rabaş, Şamati 16- Çalışmada Efendi’nin Günü ve Efendi’nin Gecesi Nedir?

Rabbin gününü arzulayan size yazıklar olsun! Neden siz Rabbin gününe sahip olabilesiniz? O karanlıktır ve ışık değildir.” Konu şudur ki Rabbin gününü bekliyor olanlar, mantık ötesi edinmek için bekliyorlar anlamına gelir, öyle ki inançları sanki gözleriyle görmüş kadar güçlü olacaktır. Yani bu, Yaradan dünyaya kesinlikle iyilikle rehberlik eder manasına gelir.

Başka bir değişle, onlar Yaradan’ın dünyaya iyilikle nasıl rehberlik ettiğini görmek istemezler, çünkü görmek inanca aykırıdır. Diğer bir değişle, inanç tam olarak mantığa karşıt olan yerdedir. Ve kişi ne zaman kendi mantığına karşı olanı yapar, buna “mantık ötesi inanç” denir.

Bu onların Yaradan’ın rehberliğine, yarattıkları üzerine iyiliksever olduğuna inanıyorlar anlamına gelir. Onlar kesin olarak bunu anlamamalarına rağmen, Yaradan’a “Biz mantık içinde anlaşıldığı gibi ihsan etmeyi de anlamak istiyoruz” demezler. Aksine, onlar bunun mantık ötesi inanç gibi içlerinde kalmasını isterler.

Fakat onlar Yaradan’dan kendilerine öyle bir güç vermesini isterler ki bu sanki mantık içinde görürmüş kadar güçlü bir inanç olsun. Bu inanç ile akıldaki bilgi arasında bir fark kalmayacağı anlamına gelir. Bu onların, Yaradan’a tutunmak isteyenlerin, “Yaradan’ın günü” olarak adlandırdıkları şeydir.

13) Baal HaSulam, Şamati 42- Bu Çalışmada ELUL Kısaltması Nedir?

Ancak bunun bir koşulu vardır: Önce, O’nun yüzünün gizliliği Ahoraim (arkası dönük) algısı olmadan ve O’nun yüzünün ifşasının önemli olduğunu söylenmeden önce ifşa edilmesi mümkün değildir. Bunun anlamı şudur; kişi sanki O’nun yüzünün ifşasını edinmiş gibi mutluluk içinde olmalıdır.

Ancak kişi gizliliği, ifşa ediliş gibi takdir etmeye devam edemez, ihsan etmek için çalışmak dışında. O zaman der ki: “Çalışma sırasında ne hissettiğim umurumda değil, çünkü benim için önemli olan şu; ben Yaradan’a ihsan etmek istiyorum. Eğer Yaradan, benim Ahoraim formunda çalışmamdan daha memnun kalacağını anlarsa, bunu kabul ederim.

14) Baal HaSulam, Şamati 42- Bu Çalışmada ELUL Kısaltması Nedir?

Yukarı en düşük algı Malhut’tur, kendisine ait hiçbir şeyi yoktur, yani hiçbir şeye sahip değildir. Ve yalnız bu anlamda ona Malhut denir. Bu demektir ki, eğer kişi Cennetin Krallığı’nı – ki bu hiçbir şeye sahip olmama durumudur – memnuniyetle üstlenirse, bundan sonra, bu Keter hâline gelir – ki bu ihsan etme kabıdır, en saf ve temiz Kli’dir.

Başka bir deyişle, Malhut’un karanlık bir durum olarak edinimi ardından Keter’in Kli’si, yani ihsan etme Kli’si hâline gelir.

15) Rabaş, Makale 12, Bu Kandiller Kutsaldır (1991)

En önemlisi duadır. Şöyle ki, kişi mantık ötesi gitmekte ona yardım etmesi için Yaradan’a dua etmelidir, bunun anlamı şudur, kişinin çalışması sanki Keduşa’nın mantığı ile ödüllenmişçesine mutluluk içinde olmalıdır ve o zaman ne kadar da mutlu olacaktır. Benzer olarak, Yaradan’dan ona bu gücü vermesini talep etmelidir ki böylece bedeni mantığının ötesinde ilerleyebilsin. Başka bir deyişle her ne kadar beden ihsan etmek için çalışmaya razı olmasa da kişi, Yaradan’dan, yüce bir Kral’a hizmet eden birine yakışacak şekilde, mutluluk içinde çalışabilmeyi ister. Yaradan’dan, böylece memnuniyetle çalışması için, ona Yaradan’ın yüceliğini göstermesini istemez. Aksine Yaradan’dan mantık ötesi çalışmanın içinde ona sevinç duymayı vermesini ister, şöyle ki halen mantığa sahipmiş gibi olmak önemlidir.

16) Baal HaSulam, 96- Çalışmada Ambar Ve Şarap İsrafı Nedir?

Zaten en dibe inmiş olduğu için kişinin çalışmada daha fazla aşağıya inecek yeri olmadığından bu çalışmanın amacı aslına uygun ve doğaldır. Bu böyledir, çünkü yüce olmaya ihtiyacı yoktur, çünkü onun için bu daima yeni bir şey gibidir. Bu demektir ki, o daima çalışmaya şimdi başlamış gibi çalışır. Cennet Krallığının sorumluluğunu mantık ötesi kabullenerek çalışır. Çalışma düzeninde oluşturduğu temel en aşağı seviyedir ve tüm çalışmayı mantık ötesi yapar. Yalnızca gerçek bir aptal inancını oturtacağı bir temel olmadan, yani destek almadan ilerleyecek kadar aşağıda olabilir. Kişi bu çalışmayı büyük bir mutlulukla kabullenir, sanki bilgisi ve inancının kesinliğini oturtabileceği bir görüşü varmış gibi. Ve bu mantık ötesinin ölçüsü sanki mantıklıymış gibinin ölçüsü kadardır. Dolayısıyla yolunda ısrar ve sebat ederse asla düşmez. Tersine yüce bir Krala hizmet ettiğine inanarak daima memnuniyet içinde olur.

17) Rabaş, Makale 21, Ayın Kutsanması

Kişi en düşük durumda iken, cennet krallığının yükünü kabul etmelidir ve bu durumda dahi, bundan daha düşük bir şey olmadığını, yani kişinin tamamen mantık ötesinde, akıl ve hislerinden kesinlikle hiçbir destek almadığını söylemeliyiz, üzerine bir temel inşa etmek için. Bu durumda kişi, cennet ve yer arasında duruyormuş gibidir, tamamen desteksizdir, çünkü her şey mantık ötesindedir. Böylece kişi, bu tamamen alçakta olduğu bu koşulu ona Yaradan’ın gönderdiğini söyler, çünkü Yaradan, cennetin krallığının boyunduruğunu, bu alçakgönüllülük durumunda almasını istemektedir. Böylece kişi bunu üstlenir, çünkü mantık ötesi inanır ki şu an içinde bulunduğu durum, kendisine Yaradan’dan gelmiştir, yani Yaratan’ın onun bu dünyada olası en düşük durumunu görmesini istiyor. Her halükârda, her koşulda kişi Yaradan’a inandığını söylemelidir ve buna “koşulsuz teslimiyet” denir.

18) Rabaş, Makale 24, Çalışmada, Kişi Bir Oğul ve Bir Kız Doğurmalıdır, Ne Demektir? (1991)

Mantık ötesinde çalışma koşulsuz teslimiyet içinde olmalıdır. Öyle ki kişi cennet krallığının yükünü, mantık ötesinde üzerine almalıdır. Kişi demelidir ki; “Bu çalışma hakkında hiç fikrim olmasa da bu çalışmadan hiçbir tat almasam da Yaradan’ın hizmetkârı olmak istiyorum. Sanki yine de çalışmanın tadını hissetmiş ve edinmişim gibi tüm gücümle çalışmaya razıyım.” O zaman, kişi ilerleyebilir ve böylece onun için bulunduğu durumdan düşeceği bir yer olmaz, zira tam da yere toprağa konduğu zaman bile çalışmayı üzerine almıştır ve zaten topraktan daha aşağıda olması imkânsızdır. Şöyle yazıldığı üzere; “Bir nesil gider, bir nesil gelir, toprak sonsuza kadar kalır.”

19) Baal HaSulam, Şamati 8- Keduşa’nın (Tanrısallığın) Gölgesi ile Sitra Ahra’nın Gölgesi Arasındaki Fark Nedir?

Gölgesi altında mutlulukla oturdum ve meyvesi damağımda tatlıydı” denir. Başka bir değişle, kişi başına gelen tüm sıkıntı ve gizliliklerin kendisine Yaratan’ın mantık ötesinde çalışmasını sağlamak için gönderdiğini hisseder.

Kişi bunu Yaratan’ın yaptığını söyleyecek gücü bulduğunda, yani Yaratan’ın kendi iyiliği için gönderdiğini ve böylelikle kişinin kendi için değil ama çalışmaya ihsan edebilmek için gelmesini sağladığını görünce, kişi bilince ulaşır. Başka bir değişle, kişi çalışmasının Yaratan’a mutluluk verdiğine inanır ve bu tümüyle mantığının üstünde bir koşuldur.

Şöyle ki, kişi Yaratan’a gölgelerin dünyadan kaldırılması için dua etmez. Aslında, kişi şöyle der; “Görüyorum ki Yaratan benim Onunla bu şekilde çalışmamı istiyor, yani tümüyle mantık ötesi.” Dolayısıyla, kişi yaptığı her şeyde, kişi derki, “Elbette bu çalışmam Yaratan’ın hoşuna gitmekte, o zaman yüzünün gizliliğinde çalışmam ya da çalışmamam neden umurumda olsun ki?”

Kişi yüzün gizliliği içerisinde ihsan etmek için çalışmak istediğinden, yani Yaratan’ın memnuniyeti için, kişinin çalışması gururunu rencide etmez, yani Yaratan’ın memnun olmadığı hissi yoktur. Bunun yerine, kişi Yaratan’ın liderliğini kabul eder.

20) Rabaş, Makale 24, Çalışmada, Kişi Bir Oğul ve Bir Kız Doğurmalıdır, Ne Demektir? (1991)

Kişi “toz” olarak çalışmak isterse, yani çalışmadan toz tadı bile alsa, Yaradan hatırı için bir şeyler yapabilmenin onun için çok önemli olduğunu söyler. Kendisi için hangi tadı aldığına aldırmaz ve toz tadı aldığı, yani bedenin alay ettiği bu çalışma için bedene kendi görüşüne göre bu çalışmanın “Şehina’yı tozdan kaldırmak,” olduğunu söyler. Başka bir deyişle, beden bu çalışmadan toz tadı alır; kişi bu Keduşa’dır der ve çalışmadan ne kadar tat aldığını ölçmez. Aksine Yaradan’ın bu çalışmadan hoşnut olduğuna inanır, çünkü buraya alma arzusu karışmamıştır zira alacak hiçbir şey yoktur, çünkü bu çalışmada hiçbir tat ya da güzel koku yoktur, burada yalnız toz tadı vardır. Bu nedenle, bu çalışmanın kutsal çalışma olduğuna inanır ve buna sevinir.

21) Baal HaSulam, Şamati 19- “Manevi Çalışmada Yaradan Bedenlerden Nefret eder” Ne Demektir?

Kişi bazen Cennetin Krallığı’nın yükünün üstlenilmesi çalışmasını küçümser; bu karanlık bir hissiyatın zamanıdır. Yaradan’ın dışında onu bu durumdan hiç kimsenin kurtaramayacağını gördüğü zamandır. O zaman kişi, Cennetin Krallığı’nı kendi üzerine mantık ötesinde alır, bir öküzün yükü çektiği ve bir eşeğin yükü taşıdığı gibi. Kişi şimdi Yaradan’a bir şeyler verebileceği için memnun olmalıdır. Ve Yaradan onu Yaradan’a verecek bir şeyi olmasından memnun kalır. Fakat kişi her zaman bunun süsleme denen hoş bir çalışma olduğunu söyleyecek güce sahip olmaz, ama bu çalışmayı küçümser. Kişi için, beyazlığın çalışması yerine bu çalışmayı seçtiğini söyleyebilmesi ağır bir koşuldur. Yani kişi çalışması esnasında karanlığın tadını hissetmez ama çalışmanın tadını hisseder. Bu demektir ki o zaman kişi, mantık ötesinde Cennetin Krallığı’nın yükünü kendi üzerine almak üzere, alma arzusuyla hemfikir olarak çalışmak zorunda değildir. Eğer kişi kendini yenerse ve şimdi mantık ötesi inancın Mitzva’sına (emir) uyduğunda bu çalışmanın keyifli olduğunu söyleyebilirse ve bu çalışmayı süsleme olarak kabul ederse, buna “Mitzva’nın bir sevinci” denir.

22) Rabaş, Makale 4, Çalışmada Suyun Taşması Nedir? (1989)

Ancak, Bina niteliğini edinmeden önce, çok iş olduğunu bilmeliyiz. Şöyle ki, kişi, aklı ve duygularıyla aza razı olmalı ve kendi payına düşenle, sahip olduğuyla mutlu olmalıdır. Bu kişi, daima bütünlüktedir, çünkü kendi payına düşenle mutludur. Ama kişi, henüz bu niteliği edinmemişse ve alma arzusunun üstesinden gelemediğini görüyorsa, ne yapabilir? O zaman, ona yardım etmesi için Yaradan’a dua etmelidir, böylece çalışmaya gözleri kapalı girebilir, hiçbir şeye ihtiyaç duymaz ve bedeninin buna direnmesine rağmen, her şeyi Yaradan hatırına yapabilir. Şöyle ki, kişi, Yaradan’a, kendisine nasıl yardım etmesi gerektiğini söylemez. Aksine, kendisine boyun eğdirip, Yaradan’ın önünde kendini, koşulsuz olarak iptal etmelidir. Ama bedeninin üstesinden gelemez… Bu sebeple, Yaradan’dan, beyin, akıl ya da duygu değil, üstesinden gelebilme gücü vermesini ister.

23) Rabaş, Makale 23, Çalışmada, “Dananın Küllerinin Arınması,” ne Demektir (1991)

İnançta üç sorgulama yapmalıyız:

1) Örneğin, kişi arkadaşına $1,000 veriyor ve arkadaşı bunu alıyorsa ve kişi o tamamen eminse ve inanıyorsa, zira bu adam onun arkadaşıdır ve çok titiz bir insandır, bu yüzden parayı geri verdiğinde orada $1,000 olmalıdır, saymaya gerek yoktur. Buna “mantık altı inanç,” denir. Başka bir deyişle, kişi ona mantığı karşı gelmediği için inanıyordur, yani mantığı ile inancı arasında bir karşıtlık yoktur. Bunu göre, inancı mantığın altındadır ve mantığı daha önemlidir. Böyledir, zira, mantığı karşı gelmiyordur. Ancak eğer bu mantığına karşıt olsaydı muhtemelen inanmayacaktı. Bu halen mantık üzerinde değildir.

2) Kişi der ki, “İşte $1,000 burada.” Alan bunu üç kere sayar ve söylenen miktardadır ve verene, “Sana inanıyorum, dediğin miktar burada var.” Kesinlikle bu inanç sayılmaz.

3) Kişi üç kere sayar ve bir dolar eksik olduğunu görür ama verene der ki, “İnanıyorum ki burada $1,000 var.” Her ne kadar mantığı ve aklı daha azının olduğunu söylüyor ise de inandığını söyler. Buna gerçek “Mantık üstü,” denir.

24) Rabaş, Makale 23, Çalışmada, “Musa Ayın Doğuşu Konusunda Hayrete Düştü,” ne Demektir? (1990)

Tüm çalışmalarımızda, bilgelerimizin söylediklerine inanmalıyız, ama çalışmalıyız. Eğer çalışmayı Yaradan’a atfediyorsa, kişi tamamen alçakta olsa bile, Yaratan bundan hoşlanır. Alçak bir durumdayken bir şeyler yapabileceği için kişi mutlu olmalıdır.

Kişi kendine, tamamen mantık üstünde olan bu işten hoşlandığını söylemelidir. Makul bir şekilde düşünce, bu çalışma “iş” olarak kabul edilmez, zira Yaradan’ın hoşlandığı önemli bir eylemdir. Yine de, bize, Yaradan’ın bundan hoşlandığını söyleyen bilgelere inanırız, ama bu mantık üzerindedir.

25) Rabaş, Makale 6, Çalışmada Kişi Ne Zaman Gururu Kullanmalıdır

Kişi tam bir aşağı durumda olduğu halde, yani hala kendi-sevgisine batmış olduğu halde ve hala hiçbir şeyi mantık ötesi inanç içinde yapamadığı halde, Yaradan gene de ona Tora ve Mitzvot ile uğraşma düşüncesini ve arzusunu vermiştir. Ve ona konuşup aklına kendi iddialarını sokan casusların üstesinden gelmek için biraz güç de verilmiştir. Ve halen maneviyatı biraz yakalayabilmiştir.

O zaman, kişi buna dikkatini vermeli ve Yaradan’ın ona baktığına ve kralın sarayına giden yolu gösterdiğine inanmalıdır. Böylece, Yaradan onu koruduğu için ve ona inişle verdiği için de kişi mutlu olmalıdır. Şöyle ki, kişi anladığı kadar inanmalıdır ki yükselişleri ona Yaradan vermektedir, zira kesinlikle kişi kendisinin yükselişleri edindiğini söyleyemez, ancak Yaradan onu yakınlaştırmak ister ve bu nedenle ona yükselişler verir.

Ayrıca kişi inişleri de Yaradan’ın verdiğine inanmalıdır, çünkü O, kişiyi yakınlaştırmak istemektedir. Bu nedenle yapabildiği her bir şeyi sanki yükseliş durumundaymış gibi yapmalıdır. Böylece düşüş sırasında biraz üstesinden geldiğinde buna “aşağıdan uyanış,” denir. Yaptığı her eylemi Yaradan’ın yapacağına inanmalıdır ve böylece kişi Yaradan’ın onu yakınına getirdiğini hissetmeye başlar.

26) Rabaş, Makale 71, Sürgün Hakkında

Kişi çalışmaya başladığı zaman, derhal bunda bir keyif ve ödül vardır, zira bedenin razı geldiği budur, ama sonrasında kişi “cennet hatırı için” koşulu ile ödüllendiği zaman, “Bir Mitzva bir diğer Mitzva’ya neden olduğu,” için, kişi sürgünden geri alınmayı talep etmelidir. Kişi sürgünden kaçabilir. Peki, şimdi sürgünden nasıl kaçacak? Çalışmasında başarılı olamadığını söyleyerek. Ve sonra ne yapmalıdır? Kendini öldürmelidir, yani çalışmayı bırakıp maddesel hayatına geri dönerek, bu, “günahkârlara yaşarken ölü denir,” anlayışıdır.

Anlaşılan şudur ki, tövbe etmek yerine sürgünden kaçmakla kendini öldürür. Yazıldığı üzere, “Yaradan’ın yolu dosdoğrudur, erdemli orada yürür, günahkâr orada düşer.” Ve kişi mantık ötesinde yürümelidir.

Maneviyatta düşüş demek şimdi kişinin inancı yok demek değildir, aksine kişi daha çok çaba göstermelidir, zira daha önceki inancı şimdi bu çalışma ile karşılaştırıldığında düşüşte gibidir.

27) Rabaş, Makale 289, Yaradan Erdemliye Karşı Titizdir

Kişinin çalışmanın lezzetini alması için Yaradan’ın verdiği darbe, kişi tarafından iyileştirilir, çünkü Yaradan’a hizmet etmenin başka bir yolu yoktur. Böylece, Yaradan’dan aldığı darbe onu iyileştirir, aksi takdirde ayrılıkta kalacaktır. Bununla, bilgelerimizin söylediklerinin, Yaradan’ın darbeleriyle, O’nun (Mehilta BeŞalah) iyileştiğini anlıyoruz. Başka bir deyişle, bu şifadır – ona herhangi bir destek olmadan inançla çalışmak için bir yer verir. Ayrıca, bilgelerimizin şununla ne dediğini anlamalıyız, “Yaradan bir kararname çıkarır ve erdemli onu geçersiz kılar” (Moed Katan, 16). Bu, Yaradan’ın çalışmadan aldığı zevki ondan geri alan bir kararname yaptığı anlamına gelir ve çalışmadaki canlılığını birinden almaktan daha sert bir kararname yoktur. Ama erdemli bunu geçersiz kılar. Yani, eğer kişi herhangi bir canlılık ve zevke sahip olmaksızın çalışmak istediğini söylerse, o zaman bu kararname her halükarda iptal olur. Dahası, şimdi daha yüksek bir düzeye yükselir, çünkü şimdi saf bir inanç durumundadır ve kişisel bir çıkarı olmadığı görülür.

28) Rabaş, Makale 7, Çalışmada, “Dua Zamanı ve Şükran Zamanı,” Nedir? (1990)

Kişi mantık ötesi kendisinin de tüm dünyanın da bütünlük içinde olduğuna inanmalıdır. Böylece Yaradan bize verdiği bolluk ve berekete şükredebilir. Buna “sağ çizgi,” denir ve sol çizginin tam tersidir. Şöyle ki, sol çizgide mantık içinde gideriz ve dediğimiz gibi, “Yargıcın yalnızca gözleriyle gördüğü vardır.” Başka bir deyişle, özellikle aklın içindedir, aklın dışında değil. Ancak “sağ” ile çalışmaya geçildiğinde, sağın mantık ötesi temelinde inşa edilmesine sol neden olur. Bilgelerimiz şöyle demişler, “Sol öteye iter sağ yakına çeker.” Başka bir değişle, “sol,” kişiye Yaradan çalışmasından nasıl reddedildiğini ve ayrıldığını gösterir. “Sağ yakına çeker,” sözünün anlamı ona Yaradan çalışmasına yakınlaşmayı gösterir demektir. Çöyle ki kişi sola bağlandığı zaman, sol ona reddediliş durumunu gösterir, çalışmadan uzaklaşıp ayrıldığını gösterir. Sağa bağlandığı zaman, Yaradan’a yakıon olma koşulunda olmayı görür. Kişi “sağ” için Yaradan’a şükretmeli ve “sol” için de Yaradan’a dua etmelidir, zira kişi ancak iki maddesel ayak üzerinde yürüyebilir. Bu maneviyata da uzanır ve kişinin iki çizgi üzerinde yürüyebileceğini gösterir

29) Rabaş, Makale 300, Kıtlık İçinde Ekmek Yiyeceğin Toprak (1973)

Zohar’da yazıldığı gibi, kişi gece ve gündüz Tora ile uğraşmalıdır, gece ve gündüz onun için eşit olmalıdır. Başka bir deyişle, bütünlük olan durumuna “gündüz,” bütünlük olmayan duruma “gece,” denir, bunlar eşit olmalıdır. Şöyle ki, eğer amacı Yaradan hatırı için ise kişi O’na memnuniyet vermek ister ve eğer Yaradan onu bütünlük olmayan durumda tutmak istiyorsa, kişi buna da razı olur. Rızasını, çalışmasını sanki bütünlük durumunda olmakla ödüllenmişçesine yaparak, gösterir. Kişi için gece ve gündüz eşit olduğunda, buna “kabul etmek,” denir. Ama eğer farklılık varsa, bu fark ölçüsünde ayrılık vardır ve bu ayrılıkta dışarıdakilere tutunma vardır. Bu nedenle, eğer kişi farklılık hissederse, Yaradan’a, onun için farklılık olmamasında ona yardım etmesi için dua etmelidir ve böylece bütünlükle ödüllenir.

30) Rabaş, Makale 16, Çalışmada Boş Masayı Kutsama Yasağı Nedir? (1989)

Kişi Yaradan’a övgüler düzenlemeli ve sonra dua etmelidir. Açıkçası, övgülerini düzenlerken, Yaradan iyidir ve hem iyiye hem de kötüye iyilik yapar, O merhametli ve lütufkârdır. O zaman, kişinin eksikliği olduğu söylenemez, yani maneviyatta ya da maddiyatta hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Aksi halde, ağzıyla söylüyordur, kalbiyle değil. Şöyledir, kalbinde, ağzıyla söylediğinden başka düşünüyordur. Bu yüzden, Yaradan’a ilahiler söylemek ve şükretmek ve O’nun faziletlerini dile getirmek mümkün değildir, ancak kişi kendisi için bolluğa sahip olduğunu ve hiçbir eksiği olmadığını söyler. Peki ama, kişi kendini yoksul ve muhtaç hissettiğinde ne söyleyebilir?

Baal HaSulam, bunun hakkında şöyle demiştir, kişi kendisini halen Yaradan’a tam bir inanç edinmiş, Yaradan’ı zaten hissediyormuş ve Yaradan ona, iyilik yapan iyi tavrı ile rehberlik ediyormuş gibi tahayyül etmelidir. Her ne kadar, kendi derecesinin içinde, kendisine ve dünyaya baktığı zaman, tüm dünyanın ihtiyaç içinde olduğunu görüyor olsa da bunun hakkında şunu söyler, “Gözleri var ama görmezler,” yani mantık ötesindedirler. Bu yolla, tamamlanmış bir insan olduğunu ve hiçbir eksiği olmadığını söyleyebilir. Doğal olarak, Yaradan’a olan övgüsünü, mantık ötesinde inşa edebilir.

31) Rabaş, Makale 25, Çalışmada Baştaki Ağırlık Nedir (1987)

Dua baştaki ağırlık ile olmalıdır, yani kişi mantık ötesi inanca sahip olmadığını hissettiği zaman, yani mantığı onu ihsan etmek için çalışmasını emretmediği zaman, kişi gene de öncelikli hedefinin Yaradan ile Dvekut ile ödüllenmek olduğunu anlamalıdır. Mantığı buna karşı geldiği için, mantık ötesi gitmelidir, ki bu çok zor bir iştir. Zira kişi, tüm organlarının karşı geldiği bir şeyi ona vermesini Yaradan’dan istemektedir, bu durumda Yaradan’a ettiği her dua, olağanüstü bir çalışmadır. Bu nedenle duaya, “kalpteki çalışma,” denir, bunun anlamı, kişi ona bunun tam tersini söyleyen, aklına ve mantığına karşı gelmeyi istemektedir. Bu nedenle, buna “beynin çalışması,” denmez, yani bu, kişinin aklı ve mantığı ile anlamaya çalıştığı şey değildir. Şöyle ki, burada kişi, bunun farkında olduğu bir durumda Yaradan’a hizmet etmeyi, mantığı ile anlamayı istemez. Aksine Yaradan’a yalnız mantık ötesi inanç ile hizmet etmek ister. İşte bu nedenle, duaya “kalpteki çalışma,” denir.

32) Rabaş, Makale 13, Çalışmada, “Halkın Çobanı Tüm Halktır” Ne Demektir? (1988)

Bu durumda, kişi karanlık bir dünya gördüğünde, mantık ötesinde şuna inanmak ister ki Yaradan dünyaya karşı İlahi Takdirle iyidir ve iyilik yapar şeklinde, davranmaktadır. Kişi bu noktada durur ve çeşitli yabancı düşünceler aklına gelir. Bu durumda, mantık ötesinde bunun üstesinden gelmek zorundadır, şöyle ki İlahi Takdir iyidir ve iyilik yapar. O zaman, kişi Yaradan’ın ona inanç için güç vermesi için bir ihtiyaç edinir ki böylece mantık ötesi gidebilsin ve İlahi Takdiri haklı görebilsin. Böylece kişi “Şehina tozun içinde,” sözünün anlamını anlayabilir, zira kişi görür ki kendi yararı için değil de Yaradan yararına bir şey yaptığı zaman, beden derhal soruyor, “Bu çalışmadan çıkarın ne?” ve ona çalışması için güç vermek istemiyor. Buna, “Şehina tozun içinde,” denir, yani Şehina uğruna yapmak istediği şey toz tadı verir ve kişi düşüncelerinin ve arzularının üstesinden gelmekte güçsüz kalır. O zaman kişi şunu fark eder, Yaradan rızası için çalışmak için güç bulması için tek eksiği, Yaradan’ın ona inancın gücünü vermesidir. (Rabi Elimeleh’in duasında söylendiği gibi) şöyle dua etmeliyiz, “Sana olan inancımızı sonsuza kadar kalbimize sağlamca yerleştir.” Bu durumda kişi, “eğer Yaradan ona yardım etmezse, üstesinden gelemeyeceğini,” fark eder.

33) Rabaş, Makale 38, Çalışmada, “Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır,” Nedir? (1990)

Kişinin mücadeleden kaçmaması için çok büyük merhamete ihtiyacı vardır. Bilgelerimizin verdiği, “Kötü eğilimi yarattım, Tora’yı da şifa olarak yarattım,“ tavsiyesine uymasına rağmen gene de bu tavsiyeyi defalarca kullandığını ama çare görmediğini söyler. Ayrıca, “Arınmaya gelene yardım edilir,” tavsiyesini de kullanmış olduğunu söyler ve sanki hiçbir tavsiye onun için değilmiş gibidir. Bu durumda ne yapacağını bilemez. Kişi için bu en kötü durumdur, bu durumlardan kaçmak ister, ama kaçacak hiçbir yer yoktur. O zaman çaresizlik ve güven duyma arasında kalıp acılar çeker. Böylece kişi “Nereden çare umayım?” der. O zaman tek çaresi dua etmektir. Ancak bu duanın da bir garantisi yoktur, o zaman kişi Yaradan’ın duasını duyacağına ve bu durumda hissettiği her şeyin kendi yararı için olduğuna inanmak zorundadır. Ancak bu yalnız mantık ötesindedir, yani mantığı ona “Tüm bu hesap kitaptan sonra görüyorsun ki hiçbir şeyin sana faydası olmadı,” demesine rağmen kişi buna mantık ötesinde inanmalıdır. Yani Yaradan’ın onu alma arzusundan kurtaracağına ve karşılığında ihsan etme arzusu vereceğine inanmalıdır.

34) Rabaş, Makale 37, Tora Nedir ve Çalışmada Tora’nın Yasası Nedir? (1991)

Kişi her şeyi, kendi menfaati için değil, Yaradan uğruna yapmak istediği zaman, beden tüm gücüyle karşı koyar ve itiraz eder, “Beni ve benim etki alanımı neden öldürüyorsun? Kendin için değil yalnız Yaradan uğruna çalışmak için bana geliyorsun, bu alma arzusunu her şeyde sıfırlamak demek. Sen bana, bilgelerimizin “Tora yalnız kendini onda öldürende olur, yani kendi-menfaatinin etki alanını tamamen öldüren ve yalnız Yaradan yararına önem verende. Ve bundan önce kişi Tora ile ödüllenemez,” dediğini söylemiştin. Ancak insan bunun gerçekçi olmadığını görür, doğaya karşı çıkacak gücü yoktur. O zaman, başka çaresi kalmadığı için Yaradan’a döner ve der ki, “Ben öyle bir koşula geldim ki yalnız Sen bana yardım edebilirsin, yoksa ben kaybolurum.” Benim hiçbir zaman alma arzusunun üstesinden gelecek gücüm olamaz, çünkü bu benim doğam. Yalnız Yaradan başka bir doğa verebilir.

35) Rabaş, Makale 23, Çalışmada, “Eğer Acı Baharatı Yutarsa, Kişi Çalışmadan Çıkamaz” Ne Demektir? (1989)

Kişi ona yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğinin farkına vardığı, gerçek çarenin yalnız dua etmek olduğunu anladığı zaman bile, beden gelir ve ona der ki “Baksana şimdiye kadar ne kadar çok dua ettin ama yukarıdan hiçbirine cevap almadın. Bu yüzden ne diye Yaradan sana yardım etsin diye dua etmeye uğraşırsın ki? Görüyorsun yukarıdan sana yardım gelmiyor.” O zaman kişi dua edemez. Bu durumda bir kere daha inanç yoluyla bunun üstesinden gelmeli ve Yaradan’ın her ağzın duasını duyduğuna inanmalıyız. Ve kişinin nitelikli veya iyi olup olmadığı önemli değildir. Doğrusu şudur; aklı ona defalarca dua ettiğini ama yukarıdan hala hiç cevap almadığını, bir kere daha dua etmesinin nedensiz olduğunu gösterse bile, bu durumun üstesinden gelip mantık ötesi inanca gelmek için Yaradan’a dua etmesidir.

36) Rabaş, Makale 24, Çalışmada, Kişi Bir Oğul ve Bir Kız Doğurmalıdır, Ne Demektir?

Ancak kişi tüm bu çabalardan sonra kendisinin alma arzusunun hükmünden çıkamadığını gördüğü zaman, mantığının içinde de ona yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğini görür. Bu durumda, bilgelerimizin söylediği üzere, “Adamın (kötü) eğilimi onu her gün yener, eğer Yaradan yardım etmezse, onu yenemez,” mantık ötesinde buna inanması gerekli değildir, Tora ve Mitvot’u yerine getiren ve “mantık ötesi inanan,” Yaradan’ın sıradan hizmetkârlarının yolu budur, böylece Yaradan onlara yardım eder. Daha doğrusu, ihsan etmek için çalışmak isteyenler için bu mantık ötesi inanmak zorunda oldukları ve böylece Yaradan’ın onlara alma arzusunun hükmünden kurtulmaları için yardım edeceği, mantıklıdır.

37) Rabaş, Makale 12, Yakup Babasının Yaşadığı Topraklara Geldi (1985)

Kişi Tora öğrenmeye geldiğinde ve Mitzva yerine getirmeye başladığında bunu kesinlikle tatsız bulur, çünkü bedenindeki kötü eğilim mantık ötesi Yaradan’a inanmasına izin vermez. Ne zaman manevi bir şeye yaklaşsa her şeyi kuru hisseder.

Kişi çalışmaya başladığında Tora’nın, yaşamın Tora’sı olduğu anlatılır, şöyle yazdığı gibi, “Yaşamın ve günlerin için” ve “Altından daha değerli, baldan daha tatlı.”

Bunun farkına vardığında kötü eğilimin her şeyin suçlusu olduğunu görür, onu bu hale düşüren kötülüğü hisseder ve sonra “Erdemli için pek çok acı vardır.”

Sonrasında “Tanrı onu hepsinden kurtarır.” Yaradan’a yardım etmesi için yakarır, çünkü düşünebildiği her şeyi yerine getirmiş fakat hiçbir şey yardımcı olmamıştır, şöyle düşünür, “Yapabildiğini yap.” Kötü eğilim ona teslim olduğu ölçüde kurtuluş gelir.

38) Rabaş, Makale 2, Düşüncelerin İnsana Çarpması

Bu perdeye çarpan, üst ışığın çarpması nedeniyle, ışık onlarda parladı ve Masah yoluyla geçti” (On Sefirot’un Çalışması, Bölüm 3, Bölüm 4, Madde 6). Bunu şöyle yorumlayabiliriz, insana vuran, onu rahatsız eden ve onu yoran düşüncelerdir, kişinin o ya da bu şekilde düşünceleri vardır. Eğer Masah’ı korur ve Yaradan’ın yolunda yürümeye razı olursa ve bunu “akıl”, “muhakeme” olarak kabul ederse, mantık ötesi aklın kendisi için iyi olduğunu anlarsa, kişi üst derecenin ışığının ona eklenmesine yol açar, böylece özellikle bu anlayış ile neşe ve mutluluk bulur. … Bunun anlamı şudur, üsttekinin önemini gerçekten hissetmese Masah yoluyla sorgulamaya “bir girişim,” denir ve bu “gizleme,” olarak kabul edilir. Ama Masah’ın üstesinden gelip onu sürdürdüğü zaman, Masah’ı iptal etmediği için, bu yukarıda sevince neden olur ve üstteki de ona sevinç verir. Şöyledir, kişi üsttekinin önemini mantık üzeri edindiği ölçüde – ne daha az ne de daha çok – üsttekinin önemi mantık içinde de genişler.

39) Baal HaSulam, Şamati 200- Masah’ın Arındırılması

Perdenin (Masah) arınması (Hizdakhut) Partzuf’da olur ve Işık’ın ayrılmasına neden olur. Ve nedeni, Tsimtsum’dan (kısıtlama) sonra, Işık sadece Masah’ın – reddeden, geri yansıyan gücün – Kli’sinden alınıp, tutulur. Ve bu Kli’nin özüdür.

Ve Kli ayrıldığında, Işık da ayrılır. Bunun anlamı şudur; Kli mantık ötesi inanç olarak kabul edilir. Böylece Işık ortaya çıkar. Ve Işık ortaya çıktığında, onun doğası Kli’yi arındırmak, Kli’yi inançtan iptal etmektir. Bu böyledir, çünkü o kendi içinde onu bilme formuna gelir ve Işık hemen onu terk eder. Bu nedenle şunu görmeliyiz ki, inancın Kli’sini, yani Masah’ı bilip anlamanın üzerine arttırmalıyız ki böylece bolluk ondan eksik olmasın.

Bunun anlamı; Işıktan yoksun olan, Işıkla dolu olmayan her Kli eksiktir. Bu durumda, kıtlık olan her yer inanç için bir yer haline gelir. Eğer dolu olsaydı, Kli için, inanç için bir yer olması ihtimali olmazdı.

40) Rabaş, Makale 2, Kötülüğün Farkındalığının Önemi (1987)

Gerçek maneviyata girmek için yapılan hazırlık çalışmaları için de geçerlidir. Şöyle ki, kişi Yaradan’ın önemine mantık ötesi inanmayı üstlendiğinde, özellikle mantık ötesi gitmeyi istemeyi de üstlenmelidir. Her ne kadar Yaradan’ın yüceliğini mantık dâhilinde görecek akıl kendisine verilmişse de o, mantık ötesini tercih eder, çünkü “Yaradan’ın onurundan dolayı, konunun gizlenmesi” söz konusudur.

Bu mantık ötesine gitmeyi istemek olarak nitelendirilir. Tam olarak o zaman, maneviyatı edinmeye yarayan Kli (kap) oluşur, çünkü kendine dair hiçbir şey umurunda olmayıp bütün niyetleri sadece Yaradan’a ihsan etmek içindir. Bu nedenle artık, eğer biraz aydınlanma verilirse bu alma kaplarına gider diye bir korkuya yer yoktur, zira kişi daima kendini-sevmekten çıkmaya gayret etmektedir.

41) Rabaş, Makale 21, Mantık Ötesi İle İlgili Olarak (1989)

Kişi şunu söylemelidir, “Şimdi görüyorum ki gerçek yol mantık ötesi gitmektir. Ve bunun delili ise yukarıdan bir aydınlanmayla ödüllendirilmemdir, sadece bu sebepten mantık ötesi gitmeyi üzerime almalıyım. Bu sebeple Yaradan, beni O’na yaklaştırarak ve beni uyandırarak ödüllendirdi.”

Şimdi aldığı bu aydınlanma tüm sorularına cevap verir. Öyle görünüyor ki bu mantık ötesini kanıtlıyor. Bu nedenle, mantık ötesine devam etmek için ne yapmalıyım? Şimdi bunu pekiştirmek ve çalışmayı mantık ötesine yönlendirmek için yollar aranmalıdır.

Öyle anlaşılıyor ki, yukarıdan bir aydınlanma ile ödüllendirilmeden önce bu yolda yürüdüğü için, inancı gölgelenmez. Artık aydınlanmayı, doğru yönde gittiğinin ve mantık ötesi inançta olduğunun bir kanıtı olarak görür. Sadece bu çalışma şekliyle Yaradan kişiyi O’na yaklaştırır, bu yakınlaşma onu “mantık dahilinde” denilen alma kaplarına düşmesine izin vermeyeceğinden ve Yaradan onun mantık ötesi gitme çabasını gördüğünden, daha da yakınlaşması için yer açar.

42) Baal HaSulam, Şamati, 207- İhsan Etmek İçin Almak

Bu yalnızca önceden hazırlık yapması gerektiği içindir, mantık ötesini üstlenmek için.

Dvekut (bağlılık) içinde uğraşarak, kendisini köke bağlar ve bu ödüllenmiş bir mantığa sahip olur. Bunun anlamı şudur: İnanç yoluyla edindiği gerçek bir ifşadır. Sonuçta, öncelikle mantık ötesini ve sonra mantığı takdir eder ve böylece bolluğu uzatmak için O’nun ismini ifşa etmekle ödüllenmiş olur.

Bu nedenle şimdi mantık yoluyla güçlenmesi ve en büyük mantık ötesini üstlenmesi gerekir, zira kökteki Dvekut, esasen inanç yoluyla vuku bulur ve tüm amaç da budur. Buna “edinim” denir, mantık ihsan etmek amacıyla genişler, bu yolla kişi -nitelikte ve nicelikte- en büyük ölçüde mantık ötesini üstlenebilir.

43) Baal HaSulam, 205- Bilgelik Sokaklarda Bağırdı

Bilgelik sokaklarda bağırdı, sesini genel yerlerde duyurdu. Düşüncesizleri bırakın beriye dönsünler, anlamaktan aciz olanlara söylerim.” Bu demektir ki; kişi Yaradan ile bir olmakla ödüllendirilirse, Kutsal Şehina (Kutsallık) ona der ki, “daha önce aptal olmalısın”, bu gerçekten öyle olduğu için değildir. Bunun sebebi, kalpsiz olmasıdır. Bunun için şunu söyleriz: “Ve hepsi O’nun, inancın Tanrısı olduğuna inanırlar.”

Bu demektir ki; daha sonra, biz asıl Dvekut (bir olmak) ile ödüllendirildiğimizde, bu aptallık olarak görülmez, buna akıl üzeri inanç demem gerekir. Üstelik kişinin çalışması sonucunda edindiği hissiyatı, bu çalışmanın mantık dâhilinde olduğunu söylese bile kişinin bu çalışmanın mantık ötesi olduğuna inanması gereklidir. Aksine; daha önce mantığının onu hizmet etmeye zorlamadığını gördü ve daha sonra mantık ötesi çalışmak zorunda kaldı ve bunun içinde gerçek bir mantık var dedi. Bunun anlamı, bu hizmetin asıl gerçeklik olduğuna inanıyor demektir.

Ve sonra bunun tam tersidir; bütün çalışmaları onu, onun aklını mecbur eder. Diğer bir deyişle, Dvekut onu çalışmaya yöneltir. Ancak, mantık içinde gördüğü her şeyin mantık ötesi olduğuna inanır. Bu daha önce böyle değildi; mantık ötesi formda olan her şeyin mantık içinde olması.

44) Baal HaSulam, Şamati 135- Temiz ve Erdemli Olan Seni Katletmez

Temiz ve erdemli olan seni katletmez.” Erdemli olan, Yaradan’ı haklı görendir: Her ne hissederse hissetsin, iyi ya da kötü, o mantık ötesinde gider. Bu “sağ” olarak kabul edilir. Temiz, meselenin temizliğini ifade eder, onu gördüğü durumdur. Bu böyledir, çünkü “yargıç, sadece gözlerinin gördüğüne vakıftır.” Ve kişi eğer meseleyi anlamazsa ya da meseleyi edinemezse, kişi bu formları gözüne göründüğü gibi bulanıklaştırmamalıdır. Bu “sol” olarak kabul edilir ve kişi ikisini de beslemelidir.

45) Rabaş, Makale 4. Çalışmada, Suyun Taşması, Nedir?

Kural şudur ki, orta çizgi, iki çizginin birleşmesidir. Keduşa’nın sağ çizgisi, mantık ötesi bakımından, bütünlük ve tamlıktır ve sol çizgi, kişinin kendisini mantık içinde, tamamlanmamış görmesi demektir, ama tam tersine, kişi eksikliklerle doludur.

Bu sebeple, orta çizgi, iki çizgiden oluşur. Şöyle ki, mantık içinde ona görünen, kendi durumunu ona gösteren mantığı olmadan önce, mantık ötesi gitmek imkânsızdır. O zaman, zihninin onu yapmaya zorunlu kıldıklarına bakmadığı söylenebilir. Daha doğrusu, aklın üstünde ilerler, bilgelerin ona söylediklerine inanır ve kendi aklını kullanmaz.

Ama ona bir şeyler söyleyen aklı ve mantığı olmazsa, mantık ötesi ilerlediği söylenemez. Bu yüzden, orta çizgiye, ‘barış’ denir, zira iki çizgiye ihtiyacı vardır. Yani, iki zıt çizgiyle ve her ikisine de ihtiyaç duyarak.

46) Baal HaSulam, Şamati 212- Sağın Benimsenmesi, Solun Benimsenmesi

Orada sağın benimsenmesi vardır ve orada solun benimsenmesi vardır. Ve her ikisi de sonsuz olmalıdır. Bunun anlamı, kişi “sağ” koşulundayken, dünyada “sol” gibi bir anlayışın olmadığını düşünmelidir. Ve ayrıca, kişi solda olduğunda, dünyada “sağ” gibi bir anlayış olmadığını düşünmelidir.

“Sağ”, Takdiri İlahi anlamına gelir ve “sol”, ödül ve cezanın rehberliği anlamına gelir. Ve sağ ve solun birlikte olması gibi bir şey olmadığını söyleyen bir akıl olmasına rağmen, kişinin mantık ötesi çalışması gerekir, yani mantık onu durdurmayacaktır.

En önemlisi mantık ötesidir. Bu, kişinin tüm çalışmasının, mantık ötesiyle yaptığı çalışma ile ölçüldüğü anlamına gelir. Ve sonra mantık içine girse bile bu önemli değildir, çünkü artık onun temelinde mantık ötesi vardır ve bu yüzden daima kökünden çeker.

Bununla birlikte, mantık içine girdiğinde, özellikle mantık içinde beslenmek ister ise, o zaman Işık derhal ayrılır. Ve eğer genişlemek isterse, mantık ötesi ile başlaması gerekir, çünkü bu onun bütün köküdür. Ve sonradan Keduşa’nın (kutsallık) mantığına varır.

47) Rabaş, Makale 27, Üç Çizgi – 1

Temelde kişi, sağ çizgide yürümelidir, yani iyi işler yapmalı ve krala hizmet etmekle kendini tamam hissetmelidir. Yaptığı her şeyin O’nu memnun ettiğine inanmalıdır.

O zaman, kişi sol çizgide yürümeye, yani eleştirmeye de vakit ayırabilir, ancak sol sağa teslim olmalıdır. Şöyle ki, kişi solun niteliklerini istediği için değil, sağı ilerletmek için solda yürür, solun tüm eleştirilerine ve bilgisine rağmen, “inanç,” denen “sağda,” gittiğini göstermek için.

Buna “orta çizgi,” denir, iki çizgi arasında karar veriri ve sağa doğru meyleder. Buna Ahoraim (arka) da denir. Bu birleşme yoluyla, kişi daha sonra Panım (ön, yüz) derecesinin koşulunu edinir.

48) Rabaş, Makale 23, Gece Yatağımda (1985)

Buna “babası beyazı verir” denir, zira söylediğimiz üzere, kir olmayan yerdeki bütünlük “beyazlık” olarak adlandırılır. […] Bu şekilde O, Bütün’e bağlı olmaktan, yani Yaradan’a bağlı olmaktan sevinç duyar ve bütünlüğü O’nun verdiğine inanmalıyız. Bütünlük insanı bütün yapar, onu da bütün hissettirir. Doğal olarak, bundan beslenir, böylece yaşayabilir ve devam edebilir ve böylece kutsal çalışmayı yapmak için gücü vardır. […]

Bununla birlikte, kişi kendini düzeltmelidir yoksa karanlıkta kalacaktır ve “ihsan etme kapları” olarak adlandırılan Kelim üzerinde parlayan gerçek ışığı görmeyecektir.

Kelim’in düzeltilmesine, eksikliklerini düzeltmek için çalışırken Nukva, eksiklik denir. Bu “Annesi kırmızıyı verir” olarak kabul edilir. Yani, o zaman, hedefine ulaşmasını engelleyen kırmızı bariyerleri, yoldaki engeller olarak görür.

Sonra dua zamanı gelir, çünkü adam “zihin ve kalp” konularında yaptığı işin ölçüsünü ve ihsan etme işinde ilerlemediğini görür. Ayrıca bedeninin ne kadar zayıf olduğunu, doğasının üstesinden gelmek için büyük güçlere sahip olmadığını görür. Bu nedenle, Yaradan ona yardım etmezse, yazıldığı gibi kaybolduğunu görür (Mezmurlar 127), “Eğer Rab evi inşa etmezse, inşa edenlerin emekleri boşunadır.”

Bu ikisi, yani “baba ve anne” denen bütünlük ve eksiklik ile, ortaya çıkan odur ki kişiye yardım eden Yaradan’dır, ona ruh verir, bu yaşamının canıdır. Ve sonra yenidoğan doğar.

49) Rabaş, Makale 128, Efendiyi, Tanrımızı Yücelt

Efendiyi, Tanrımızı Yücelt ve O’nun dağının önünde başını eğ, çünkü Efendimiz Tanrımız kutsaldır.” “Yücelt”, sözünün anlamı şudur; eğer kişi Yaradan’ın yüceliğini ve büyüklüğünü bilmek isterse, bunu yalnızca Dvekut yoluyla ve form eşitliği ile elde edebilir. Bu durumda, “form eşitliği” nedir ve form eşitliği nasıl elde edilir? “O’nun dağının önünde başını eğ.” Baş eğmek, teslim olmak demektir. Kişi kendi aklını aşağıya indirdiği ve akıl anlasa da anlamasa da dediği zaman, kişi kendini sıfırlar ve boyun eğer. Hangi niteliğin önünde boyun eğer? “O’nu kutsal dağının” önünde.

Har [dağ], Hirhurim [derin düşünce] anlamına gelir, yani düşünce anlamına gelir. “O’nun kutsallığı,” sözünde “kutsal” maddeden ayrı demektir. Bu, kendini alma arzusundan ayırmak anlamına gelir. “Boyun eğmek”, aynı fikirde olmasa bile bedeni teslim etmek ve yalnız Keduşa’nın düşüncelerini kabul etmek anlamına gelir. Bu, “Kutsal dağın önünde boyun eğ,” anlamına gelir. Neden kendimizi Keduşa’nın düşüncelerine, yani almak için almaktan ayırmaya razı olmalıyız? Çünkü Yaradan sadece ihsan ettiği için, “Efendimiz, Tanrımız kutsaldır”. Bu nedenle, kişinin Yaradan’la form eşitliğinde olması gerekir ve böylece Yaratan’ın yüceliğini elde edebiliriz. Daha sonra, Efendimiz, Tanrımızın yüceliğinin edinimini başarabiliriz.

50) Rabaş, Makale 7, Çalışmada “İnsan” Nedir, “Hayvan” Nedir? (1991)

Kişi kendisi için değil, Yaradan hatırına çalışmak istediği zaman, yaptığı her şeyin Yaradan hatırı için değil, ama yalnız kendi menfaati için olduğunu görür. Bu durumda, hiçbir şeyinin olmadığını ve tamamen boş olduğunu hisseder ve bu boşluğu yalnız nar ile yani mantık ötesinde giderek doldurabilir, buna “Yaradan’ın yüceliği,” denir. Başka bir deyişle, Yaradan’dan ona mantık ötesinde Yaradan’ın yüceliğine inanmak için güç vermesini istemelidir. Şöyle ki, Yaradan’ın yüceliğini istemesi durumu, “Eğer beni Yaradan’ın yüceliğine ve büyüklüğüne eriştirmezsen, bu çalışmayı yapmaya razı olmayacağım.” diyor anlamına gelmez. Aksine Yaradan’dan, O’nun yüceliğine inanması için güç vermesini ister ki bununla şimdi içinde bulunduğu boşluğu doldursun. Bu durumda, eğer bu boşluk olmasaydı, yani eğer kişi Dvekut’a, yani “ihsan etmek için,” denen form eşitliğine erişme yolunda çaba göstermeseydi ama aksine genel halk gibi onların yaptıkları gibi yapmakla yetinseydi, bu insanlar gibi boşluk hissetmeyecek, Mitzvot ile dolu olacaktı. Ama özellikle ihsan etmeye erişmek isteyenler içlerinde boşluk hissederler ve Yaradan’ın yüceliğine ihtiyaç duyarlar. Bu boşluğu özellikle “Mitzva ile dolu,” denen yücelikle doldururlar, Yaradan’dan mantık ötesi gidebilmek için vermesini istedikleri güç kadar, buna “yücelik,” denir.

51) Baal HaaSulam, Şamati 33- Haman İle Kefaret Günlerinin Hisseleri

Gerçekten de bilmemiz gereklidir ki, kişiye, sanki “İyi ve İyilik yapan” bir rehberliğe karşıt gibi görünen her şey, sadece insanı, bu çelişkileri aşmak için Üst Işığı çekmeye zorlamak için vardır, yoksa kişi bunların üstesinden gelemez. Bu durum, kişinin Dinim (yargı) demek olan çelişkiler var olduğunda,” Yaradan´ın Yüceliği“ koşulunu genişletmesidir.

Bu demektir ki, bu çelişkiler, kişi onların üstesinden gelmek istediğinde, yalnızca Yaradan’ın Yüceliğini büyüterek, çözülebilir. Bundan çıkan sonuç, Yaradan’ın yüceliğini çekmeye sebep olan tam da bu Dinim’dir. Bu “Ve paltosunu ona fırlattı” cümlesinin anlamıdır.

Bu demektir ki, kişi sonra bütün bu Aderet Zear´ları (Saç Örtüsünü) O´na yani Yaradan´a atfeder. Bu demektir ki kişi artık Yüksek Işığı bunların üzerine çeksin diye, Yaradan’ın ona bilerek bu örtüyü verdiğini görür.

Fakat bu, kişi bunu ancak, başlangıçta onda bulunan, bu çelişkilerin ve Dinim in üzerinde duran Işığı edindikten sonra görebilecek, anlamındadır. Bu böyledir, çünkü kişi, Zearot (saçlar) yani düşüşler olmadan yüksek Işık´ın duracak yeri olamayacağını görür, zira Kli olmadan Işık olmaz.

Bu nedenle kişi, tüm bu edindiği Yaradan’ın Yüceliği koşulunun onda var olan Zearot (saçlar) ve çelişkiler aracılığıyla olduğunu görür. Bu, “Yukarıdaki Yaradan her şeye kadirdir” sözünün anlamıdır. Bu demektir ki, Yaradan’ın Yüceliği Aderet vasıtasıyla edinilir ve bu, “Yaradan’ın yüceliği onların ağzında olsun” anlamındadır.

52) Baal HaSulam, Şamati 83- Sağ Vav ve Sol Vav İle İlgili

Içinde bulunduğu herhangi bir aşamada kişi hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı ve her şeyi mantık ötesi yerine getirdiğinden, Yaradan’ın hizmetkârı olabilir. Öyle görünüyor ki, kişinin onun vasıtasıyla Yaradan’ın hizmetkârı olacağı bir Mohin’e ihtiyacı yoktur.

Şimdi şu yazılanı anlayabiliriz, “düşmanlarıma karşı benim önüme bir sofra kur.” Yazıldığı üzere sofra şöyledir: “Onu evinden gönderdi ve o onun evinden çıktı ve gitti.” Bir Şulhan (sofra) Ve Şlaha (onu gönderdi) gibidir, yani çalışmadan çıkmak.

Çalışmadan çıkma sırasında, yani düşüş aşamasında bile, kişinin çalışma yeri olduğunu anlamalıyız. Bu demektir ki, kişi düşüşler sırasında mantık ötesine razı geldiğinde ve düşüşlerin ona Yukarıdan verildiğine inandığında, düşmanları bile iptal olur. Bu böyledir, çünkü düşmanları düşünür ki düşüşler vasıtasıyla kişi en alta düşecek ve mücadeleyi bırakacak, oysa sonunda bunun tersi olur, düşmanlar iptal olur.

Tanrı’nın önündeki sofra” sözünün anlamı budur, ancak bu şekilde kişi Yaradan’ın yüzünü edinir. Ve kişi Cennet Krallığının yükünü her zaman üzerine aldığından, tüm yargılara, en büyüklerine bile boyun eğdirmenin anlamı budur. Bu demektir ki, onun daima çalışmak için yeri vardır, Rabi Şimon Bar Yohay’ın dediği gibi, “Sen’den saklanacak bir yer yok.”

53) Rabaş, Makale 1, Çalışmada, “Bizim Senden Başka Kralımız Yok,” Nedir? (1991)

Yazıldığı üzere, ‘Sonsuza kadar, Yaradan’ın merhametini şarkılarla öveceğim; bütün nesillere kendi ağzımla senin sadakatini bildireceğim’. Kişi, ‘Sonsuza kadar, Yaradan’ın merhametini şarkılarla öveceğim’ sözünü ve eksikliklerle dolu olduğunu ve kalbinin, Yaradan’la bütün olmadığını gördüğünde, Yaradan için şarkı söylemenin nasıl mümkün olduğunu anlamalıdır. Ve kişi Yaradan’dan uzak olduğunu ve hatta bazen mücadeleden kaçmak istediğini hisseder. Bunun, Yaradan’ın merhameti olduğunu ve Yaradan’ı, bunun için şarkıyla öveceğini nasıl söyleyebilir ki?

Kişi bu aşağı durumda oluşunun nedeninin, şimdi daha kötü olması yüzünden olduğunu söylememeli, aksine şimdi, tüm yaptığı işler, yalnız cennet hatırına olsun diye, kendini düzeltmek istemektedir. Yukarıdan ona gerçek durumu, yani bedeninde gerçekte ne olduğu gösterilmektedir ki bu çok gizliydi ve dışarıdan görülmüyordu, ama Yaradan şimdi ona bunu göstermekte.

Bunun hakkında denilebilir ki Yaradan’ın ona içindeki kötülüğü göstermesi merhamettir, zira böylece gerçeği bilecek ve Yaradan’dan gerçek bir dua ile talepte bulunabilecek. Böylece şimdi bir yandan Yaradan’dan ne kadar uzak olduğunu görebilecek ve diğer yandan da kişi Yaradan’ın kendisine yakın olduğunu ve ona ihtimam gösterdiğini ve ona eksikliklerini gösterdiğini söylemelidir.

Bu nedenle kişi, merhametin var olduğunu söylemelidir, yazıldığı üzere; “sonsuza kadar Yaradan’ın merhametine şarkı söyleyeceğim.” Bu şudur, kişi bir yandan neşelidir ve şarkı söylemesi bundandır ve diğer yandan tövbe etmesi gerektiğini, yani Yaradan’ın onu yakınına getirmesi ve ona ihsan etmek için arzu, yani ikinci bir doğa vermesini istemesi gerektiğini görür.

54) Rabaş, Makale 632, “Her Zaman Özlem Duyacağım”

Her zaman özlem duyacağım ve Seni daha ve daha çok öveceğim.”

Yorumu: Kişi kendini Keduşa’ya yakın hissettiğinde ki kesinlikle Yaradan onu yakınlaştırmıştır; kişi onu aşağılık durumundan alan ve kutsal bir duruma getiren Yaradan’a şükretmelidir. Kişi bu durumunu göz önüne almalı ve takdir etmeli, ancak bununla tatmin olmamalıdır. Ve bunun çok önemli bir şey olduğunu gözünde canlandırdığı ölçüde yani her şeyin önemini takdir edebildiği ölçüde bu durum halen onun için ediniminden (başarısından) daha önemli olacaktır.

Kişi gene de, “her zaman özlem duyacağım,” der, çünkü kendi gözünde canlandırabildiğinden daha yüksek dereceler vardır.

Ama bu nasıl mümkün olur, kişi önemini gözünde canlandırdığı ölçüde, nasıl bu hayal ettiğinden daha önemli olur. Bununla ilgili olarak, “bana göre, ben ümit etmeye devam edeceğim” ve böylece şimdi belki de önceden hayal edebildiğimden daha önemli bir realiteyi gözümde canlandıracağım ve doğal olarak da “Seni daha ve daha çok öveceğim. Şimdi zaten, senin önemini daha çok anlamak istediğimden Seni övüyorum” der. Ve böylece kişinin ekleyecek daha çok şükranı olur.

55) Baal HaSulam, Şamati 129- Kutsallık Tozun İçinde

Izdırap öncelikle mantık ötesi bir yerdedir. Ve ızdırabın ölçüsü, onun hangi ölçüde mantıkla çeliştiğine bağlıdır. Bu mantık ötesi inanç olarak kabul edilir ve bu çalışma Yaradan’a memnuniyet verir. Buna göre ödül, kişinin bu çalışmayla Yaratıcı’sına verdiği memnuniyettir.

56) Rabaş, Makale 4, Çalışmada Suyun Taşması Nedir? (1989)

Mantık ötesi meselesi vardır. Bu kişinin, gözleri kapalı yürümek istemesidir, yani her ne kadar mantığı ve algısı bilgelerin söylediklerini anlamasa da, bilgeleri mantık ötesi kabullenir ve mantık ötesinde bilgelere inanmalıyım der. Yazıldığı üzere, “Ve onlar Efendiye ve O’nun hizmetkarı Musa’ya inandılar.” Maneviyatta inanç olmadan hiçbir şeye erişilemez.

57) Rabaş, Makale 1, Çalışmada, “Kuyruk Değil Baş Olalım,” Nedir? (1990)

Bir kişi bilgelerin yolunu anlamak istediğinde, bize onları gözlerimiz kapalı olarak takip etmemiz gerektiğini söylerler, yoksa toz girer. Önemsiz olan bir şeye “toz” denir, yani bundan daha aşağısı olamaz.

Her şeyi aklı ile anlaması için insana akıl ve mantık verilmiştir ama burada bilgelere inanmayı kabul ederek yürümemiz söylenir ve bir kişi bu yolu anlamak ister ama kendisi için alma arzusunun yönetimi altında olduğu sürece neyin iyi neyin kötü olduğunu bilemez ve her şeyi bilgelerin bizim için belirlediği şekilde kabul etmelidir, yoksa toz ve kir gözlerine girer ve ilerleyemez. Ancak bilgelerin sözlerini eleştirmediğimizde ve sözlerini akıl içinde kabul etmek istemediğimizde, özellikle bununla, Keduşa [kutsallık] bilgisiyle [kutsallık] ödüllendiriliriz.

58) Rabaş, Makale 3, Gerçeğin Ve İnancın Anlamı (1985)

Bize mantık ötesi inanç yolu verilmiştir, yani hislerimizi ve aklımızı dikkate almayıp, şunu söylemeliyiz; “Onların gören gözleri yok. Onların duyan kulakları yok.” Daha ziyade inanmalıyız ki, Yaradan bizim için iyi olanı bilir. O, olduğum aşamamı hissetmemi ister ve ben kendimi nasıl hissettiğimle ilgilenmem, çünkü ihsan etmek için çalışmak isterim.

Dolayısıyla temel şey şudur ki, Yaradan için çalışmam gerek. Çalışmamda bütünlük olmadığını hissetmeme rağmen, yine de üst olanın Kabında, yani üst olanın perspektifinden ben kesinlikle bütünüm. Bu nedenle çalışmamdan—Kral’a en düşük seviyede hizmet etme ayrıcalığından—hoşnudum. En azından Yaradan’ın O’na birkaç derece yakınlaşmama izin vermesi benim için büyük bir ayrıcalık.

59) Baal HaSulam, Şamati 40- Rav’a İnanmanın Ölçüsü Nedir?

Kişi Yaratan’a olan inancın tümünü edinmiş gibi ve organlarında Yaratan’ın tüm dünyayı “İyi ve İyilik yapan” olarak yönettiğini hissetmelidir, bu demektir ki tüm dünya O’ndan sadece iyilik görür.

Ancak, kişi kendisine baktığında kendisini fakir görür. Ek olarak, dünyayı gözlemlediğinde, tüm dünyanın ve herkesin derecesine göre ızdırap çektiğini görür.

Böyle bir duruma kişi şöyle demeli, “Gözleri var ama görmüyorlar.” Bu şu demektir kişi birden fazla, çoklu otoritenin altındayken, buna onlar denir, onlar gerçeği görmemektedir. Nedir çoklu otorite? Kişinin birden fazla arzusu olduğu sürece, şöyle ki tüm dünyanın Yaratan’a ait olduğuna, ama tek bir şeyin insana ait olduğuna bile inanırsa buna çoklu otoritenin altında olmak denir.

Hatta kişi kendi otoritesini Yaratan’ın önünde pasifize etmelidir ve demelidir ki kişi kendisi için yaşamak istememelidir ve yaşamak istemesindeki tek niyet sadece Yaratan’ına mutluluk vermek içindir. Bu şekilde kişi kendi otoritesini tümüyle pasifize eder ve kişi kendisini tek bir otoritenin içerisinde bulur, yani sadece Yaratan’ın otoritesinde.

Ancak o zaman kişi gerçeği görebilir, Yaratan’ın tüm dünyayı nasıl iyilikseverlikle yönlendirdiğini. Ancak, kişi birden fazla otorite altındayken, yani hala hem kalbinde hem de aklında iki arzu varken, kişi gerçeği görememektedir. Bunun yerine kişi mantığının üzerine çıkmalı ve şöyle demelidir, “onların gözleri var” ama gerçeği görmüyorlar.

60) Rabaş, Makale 30, Dostlar Meclisinde Ne Aranır?

Dostlar öncelikle birbiriyle Yaradan’ın yüceliği hakkında konuşmalıdır, çünkü kişi Yaradan’ın yüceliğini hissettiği ölçüde, doğal olarak kendini O’nun önünde iptal eder. Tıpkı doğada olduğu gibi küçük olan büyüğün önünde kendini iptal eder, bunun maneviyatla ilgisi yoktur. Daha ziyade bu dünyevi insanlar arasında geçerlidir.

Diğer bir deyişle, Yaradan doğayı bu şekilde yaratmıştır. Bu nedenle dostların Yaradan’ın yüceliğini konuşması bir arzu uyandırır ve Yaradan önünde kendini iptal etme özlemi doğurur çünkü Yaradan’la bağ kurma özlemi ve arzusu hisseder. Ayrıca şunu da hatırlamalıyız ki, dostların Yaradan’ın önemini ve yüceliğini takdir etmesi kadarıyla mantık ötesi gitmeliyiz yani Yaradan’ın insanın hayal edebileceğinden çok daha yüce olduğunu anlamalıyız.

Şunu söylemeliyiz ki, mantık ötesi inanırız ki O, dünyayı iyilikseverlikle yönetir ve eğer kişi Yaradan’ın sadece insanın iyiliğini dilediğine inanırsa, bu kişinin “Ve sen, senin Tanrı’nın Efendisini tüm kalbinle ve ruhunla seveceksin,” ödüllendirilene kadar Yaradan’ı sevmesine sebep olur. Ve bu insanın dostlardan almaya ihtiyaç duyduğu şeydir.

61) Baal HaSulam, Şamati 40- Rav’a İnanmanın Ölçüsü Nedir?

Bilmeliyiz ki kişi sağ taraf ile çalıştığı zaman, yukarıdan hazinenin uzatılması için doğru zamandır, zira “kutsanan kutsal olanla uyumludur.” Başka bir deyişle, kişi bütünlük içerisindeyken “kutsanmış” denir ve bu durumda form eşitliği içerisindedir zira bütünlüğün göstergesi kişinin mutluluğundadır. Zira yoksa, bütünlük içerisinde olamaz.

Bilgelerimizin söylediği gibi, “Kutsallık sadece işlenen sevaptan alınan mutluluğun içerisinde kalır.” Bunun anlamı şu ki kişiye mutluluk getirmesinin nedeni işlediği sevap, şöyle ki Rav’ının kendisine sağ çizgiyi al demesindeki anlam gibi.

Dolayısıyla, kişi Rav’ının söylediklerini yerine getirir, yani kişinin sağ çizgide ilerlemesi için özel ve sol çizgide ilerlemesi için özel bir zaman vardır. Sol, sağ tarafla çelişkilidir, zira sol demek kişinin kendi adına hesap yapmasıdır ve şimdiden Yaratan’ın yolunda ilerleyerek ne elde ettiğine bakmasıdır ve görür ki fakirdir. Peki, kişi nasıl bütünlük içerisinde olabilir?

Her halükârda, kişi Rav’ının dediklerinden dolayı mantığının üzerinde ilerlemelidir: Şöyle ki kişinin tüm bütünlüğü sadece mantığının üzerine inşa edilmiştir ve buna inanç denir.

62) Rabaş, Not 924, Ve Tanrı Musa ile Konuştu

Kişinin yapabileceği tüm argümanlar yalnızca mantığın doğruladığı yerdir. Ancak mantık üstünde her şey olabilir, Yaradan’ın doğanın üstünde bize yardımcı olabileceği inancını arttırmamız gerektiği haricinde.

Aslında, bir kişi bunun doğanın içinde olamayacağına karar vermeden önce, doğanın üstünde bir şey almak imkansızdır. Sadece kişi doğadan umutsuzluğa düştükten sonra, doğa üstü yardım verilmesi için yukarıdan yardım talep edebilir.

63) Rabaş, Makale 68, Çalışmanın Düzeni

Kişi keyif ve zevkin mantık ötesinde var olduğuna inandığı zaman, bunu bilinçli olarak hissetme koşuluna gelir, kendi içindeki kötülüğü tanır. Bu, şudur ki, böyle bir keyif ve zevki Yaradan vermektedir, tüm bu iyiliği mantık ötesinde görmesine rağmen, bunu fark etme koşuluna erişir. Şöyle ki, tüm organlarda kendi için almanın kötülüğünün var olduğunu hisseder ve bu kişinin bolluğu almasına engel olur. Bunu takiben, mantık ötesi inanç kişinin düşmanını mantık içinde hissetmesine neden olur, onu iyiye erişmekten alıkoyanı. Bu standarttır. Şöyledir; keyif ve zevke mantık ötesinde inandığı ölçüde, kötülüğün farkındalığı koşuluna gelir. Daha sonra, bu kötülük, bu keyif ve zevke boyun eğer, zira kötülüğün farkındalığının organlardaki hissiyatı kötülüğü ıslah eder.

Bu öncelikle dua yoluyla yapılır, kişi Yaradan’dan her şeyi ihsan etmek için talep eder, buna Dvekut denir. Bu Kelim’in yoluyla, amaç, açık İlahi Yönetim içinde ifşa olur, yani gizlemeye gerek yoktur, çünkü alabilen Kelim mevcuttur.

64) Rabaş, Makale 572, “İki Emek”

Kişi Yaradan’ın uğruna tüm enerjisini ve çabasını verir, bu onun tek amacıdır ve dünya bu amaç için yaratıldı, çünkü bilgelerimiz “Bütün dünya bunun için yaratıldı” (Berahot, 6b), yani cennet korkusu için.

Bu nedenle, kişi günahkârı mantık ötesine çıkarak cevaplar ki bu akla karşıdır, akıl artık herhangi bir soru soramaz, çünkü tüm sorular mantık içindedir, oysa mantık ötesinde sorulara yer yoktur. Bu yüzden, günahkâr bu soruları sorduğunda, ona, şimdi işimi inançla yapabileceğim denir. Başka bir deyişle, gerçek şudur ki, senin soru soruyor olman ve benim seni mantık ötesi inancın içinde gidiyorum diye cevaplamam senin şunu anlamanı gerektirir, bilmelisin ki benim çalışmam mantık ötesindedir.

Bu durumda şimdi sen benim Mitzva yapmama neden oldun ve böylece şimdi herkese aşikâr oldu ki Yaradan’ın yolu yalnız inançtır.

65) Rabaş, Makale 12, Damat Yemeği Nedir? (1989)

Kişi, hiçbir şey hissetmese de hiç heyecan duymasa da Cennet Krallığının yükünü üzerine almayı, mantık ötesi inançla kabul etmelidir. Gene de bu duruma razı olmalı ve “bu Yaradan’ın arzusu olmalı” deyip O’na alçakgönüllülükle hizmet etmelidir ve böylece bu inanç hakkında hissedeceği sevinç ve coşkuya önem vermez, çünkü kendi menfaatini dikkate almaz ve buna aldırmaz, yalnızca Yaradan’ın yararını dikkate alır. Eğer O, kişinin bu durumda kalmasını istiyor ise, bunu koşulsuzca kabullenir. Bu duruma “koşulsuz teslimiyet,” denir.

66) Rabaş, Makale 4, Çalışmada “Sabotör Selde Kaldı ve Öldürüldü,” Ne Demektir?

Kişinin kendini zapt ettiği ve mantık ötesi çalıştığı, kendi aklını aşağı çektiği ve aklının değersiz olduğunu söylediği zaman, buna “alçakgönüllülük” denir.

Başka bir deyişle, insanın mantığı, Yaradan’ın ona tüm ihtiyaçlarını karşıladığı, durumunda Yaradan’ı sevebileceğini belirtir, alma arzusu bunu hak ettiğini düşünür. Yani, Yaradan onu seviyor, çünkü tüm ihtiyaçlarını karşılıyor. Eğer karşılamıyorsa, kişi kendini aşağıya çekip ve aklının değersiz olduğunu söyleyemez. Aksine, o zaman, Yaradan’dan uzaklaşır ve “eğer O dileklerimi yerine getirmiyorsa O’na hizmet etmenin bir değeri yoktur” der. Buna “gurur” denir, zira eğer beden talep ettiğini almazsa, kişi Yaradan’ın, “iyidir ve iyilik yapar” denen yolunu anlamak ister. Yaradan böyle gururlu bir kişi hakkında “O ve ben aynı yerde yaşayamam” der.

Ama eğer kendisini aşağı indirir ve “Yaradan’ın yollarını anlayamam,” derse ve aklının dikte ettiği şeylerin değersiz olduğunu söyler ve mantık ötesine çıkarsa, buna “alçakgönüllülük” denir. Bunun hakkındaki ayette şöyle denir: “Rab yüksek ve alçak görecek.” Kişi Yaradan ile ödüllenir, Yaradan onu yakınına getirir.

67) Baal HaSulam, Şamati, 34- Bir Ülkenin kazancı

Biz mantığın ve inancın bizi nelerle yükümlü kıldığının farkını görüyoruz ve eğer bir şey inanç üzerine kuruluysa, bu durum sürekli inancın formunu hatırlamamızı gerektirir, aksi takdirde bu seviyemizden günaha düşeriz. Bu durumlar bir gün içinde bile oluşabilir; kişi bir gün içinde birçok defa kendi seviyesinden düşebilir, çünkü gün içinde mantık ötesi inancın bir an bile durmaması imkânsızdır.

Bilmemiz gerekir ki inancın unutulmasının gerçek nedeni mantık ötesi inancın ve düşüncelerimizin bedenimizin bütün arzularına karşı olmasıdır. İsteklerimiz, alma arzusu olarak adlandırılan, kalbimizde veya mantığımızda olan, doğamız gereği içimize işlenmiştir ve bizi sürekli doğamızın gerektirdiğine doğru çeker. Fakat eğer inanca sarılırsak, sadece bunun gücü bizi bedenimizin isteklerinden kurtarır, mantık ötesi, yani bedenimiz mantığına karşı gideriz.

68) Baal HaSulam, Şamati 108- Eğer Beni Bir Gün Terk Edersen, Ben Seni İki Gün Terk Ederim

Tam girişte (giriş süre giden bir şeydir, çünkü her sefer düşüş yaşadığında, yeni baştan başlamalıdır. Bu nedenle buna “giriş” denir. Doğal olarak pek çok çıkış ve pek çok giriş vardır) kişi bedenine şöyle der: “Bil ki Tanrı çalışmasına girmek istiyorum. Niyetim sadece ihsan etmek ve hiç ödül almamak. Çaban karşılığında bir şey almayı ummamalısın, çünkü hepsi ihsan etmek içindir.”

Ve eğer beden “Bu çalışmadan ne fayda alacaksın,” yani “çabalayarak yaptığım bu çalışmayı alan kim?” ya da daha basitçe, “Kimin için bu kadar çaba harcıyorum?” diye sorarsa, buna: Yaradan emrettiği için ve Tora, Mitzvot çalışmasını mantık ötesi inançla yerine getirmemizi bize söyleyen atalarımıza inancımız tam olduğu için diye cevap verilmelidir. Ayrıca Tora ve Mİtzvot’u mantık ötesi inançla yerine getirdiğimizde, Yaradan’ın haz elde edeceğine inanmalıyız. Kişi Yaradan’ın memnuniyetinden hoşnut olmalıdır.

Dolayısıyla burada dört unsur vardır:

1. Atalarımızın söylediği şeyin gerçekliğine inanmak.

2. Yaradan’ın Tora ve Mitzvot’u mantık ötesi inançla yerine getirmemizi emrettiğine inanmak.

3. Yaratılanlar Tora ve Mitzvot’u inançla yerine getirdiğinde, bunun sevinç verdiğini bilmek.

4. Kişi Kral’ı memnun etmeyle ödüllendirilmekten memnuniyet ve haz almalıdır. Çalışmanın önemi ve yüceliğinin derecesi kişinin çalışma sırasındaki memnuniyetiyle ölçülür. Ve bu yukarıda söylenenlere olan inancın derecesine bağlıdır.

69) Rabaş, Makale 23, Çalışmada, “Musa Ayın Doğuşu Konusunda Hayrete Düştü,” ne Demektir? (1990)

Şöyle yazılmıştır, “Gerçekten de Sen, saklanan Tanrı’sın.” Bunun anlamı şudur, Yaradan’ın bizden gizlenmiştir ve bize Yaradan’ın, dünyayı iyilikle ve iyilik yaparak yönettiğine, inanma emri verilmiştir.

Her ne kadar, kişi yaratılışa bakmaya başladığında, kusurlarla doludur, yani İyilik Yapan İyi, bu dünyada ortaya çıkmaz, ancak kişinin mantık ötesi inançla O’nun rehberliğinin iyi ve iyilik yaparak olduğuna inanması gereklidir. Kişi bunu böyle görmese de “Gözleri var ve görmüyorlar,” demelidir.

Bu nedenle, kişi cennetin krallığının yükünü üstlenmeye başladığında, ona derhal Yaradan’ın çalışmalarından uzaklaştıran yabancı düşünceler gelir. Ve kişi bu düşünceleri ne kadar çok aşarsa da, bu ayrılık düşünceleri zihnine ve kalbine batar ve o şöyle düşünür: “Şimdi yabancı düşünceleri yenemesem de Tora ve Mitzvot’a daha fazla önem vereceğim, bir fırsatı bekliyorum ve o zaman üstesinden gelme gücüm olacak.” Ve böylece, mücadeleden ayrılır.

İnançla ilgili olarak, insan her şeyi anlamak ve bilmek ister, ama Baal HaSulam bunun çok az önemli olduğunu söylemiştir. Bu nedenle, kişi aklına karşı olan, mantık ötesi inancı alır, yani akıl bunu edinemez, beden kendi üzerine böyle bir işi almak istemez, üstelik bu akla mantığa dayanan herhangi bir iş değildir. Kişi “tüm kalbi ve ruhu ile,” çalışmak zorundadır, bilgelerimizin “bu senin ruhunu alsa bile,” dediği gibi.

70) Rabaş, Makale 224, İnancın Nedeni

İnancın nedeni, Tanrısallığın ifşası ve Şehina’nın damıtılması (akıtılması) ile ödüllendirilmekten daha büyük bir zevk olmamasıdır. Bütün bunları ihsan etme amacıyla almak için kişi, orada gizliliğin ıslahı olan, Tevrat ve Mitzvot’a bağlanmalıdır, bundan hiçbir zevk almasa bile. Buna “ödül almak için değil” denir.

Bu Kli’ye sahip olduğunda, kısa zamanda, gözü Yaratan’ın yüzünü karşılamak için açılır. Kişinin içinde, zevk almak için Yaratan’a hizmet etmeye değer diye bir arzu uyandığı zaman, hemen kısa sürede gizliliğe düşer. Bu ölüm olarak kabul edilir, bu, daha önce yaşama bağlı kaldığı ve sadece inancın gücü ile ödüllendirilmiş olduğu anlamına gelir. Bu nedenle, şimdi ıslah olduğu ve bir kez daha inançla çalışmaya başladığında, hayatın nefesini geri alır. O zaman, “Ruhumu merhametle geri verdiğin için Sana şükrederim,” der.

Bu tam olarak, bir kez daha, çalışmayı mantık ötesi inançla üstlenmesidir. Gizleme içindeyken, “Sana inancım büyüktür,” der. İnanç o kadar büyüktür ki, bunun aracılığıyla ruhunu bir kez daha edinir.

71) Rabaş, Makale 25, Çalışmada, “Kusurlu Olan Kurban Sunmaz,” Nedir (1989)

Kişi Mitzva yapmaya ve onun üzerine kutsamaya gelmeden önce, mantık ötesi inancı üstlenmelidir. Yani, hala Tora ve Mitzvot’un önemini hissetmese de aklının ötesinde bunların çok önemli şeyler olduğuna inanmalıdır. Çünkü kişi henüz Tora ve Mitzvot’un büyüklüğünü hissetmeye uygun değildir zira “utanç ekmeğinden kaçınmak” olarak kabul edilen bir ıslah vardır, bu yüzden Tevrat ve Mitzvot üzerinde bir gizleme vardır, bu nedenle çalışmaya mantık ötesi inanç ile başlamak, duygularımızı göz ardı etmek zorundayız. Daha ziyade, “Gözleri var ve görmezler” demeliyiz. Tora ve Mitzvot’un önemine olan inançla bunu aştığımız ölçüde, şükran sunabiliriz. Yani, kişinin Yaradan’ı kutsaması, Tora ve Mitzvot’un öneminin ölçüsüne bağlıdır.

72) Rabaş, Makale10, Çalışmada, Bilgelerimizin “Kral Davut’un Hayatı Yok,” Sözü Ne Anlama Gelir?

Eğer kişi alması gerektiğine inanırsa, bu ölçüde yokluğunu hisseder. Yokluğunu hissettiğinde, eksikliğini neden düzeltemediğini araştırma yoluna gider. O zaman, eksik olduğumuz şeyin, form eşitliği olan, Dvekut olduğunu söyleyen, “O merhametli olduğu için merhametlisiniz” diyen bilgelerimizin sözlerine inanmalıyız.

Buna göre, Yaradan’ın tüm dünyaya bolluk verdiğine inandığı ölçüde, kişinin de Yaradan’a ihsan etmesi gerekir. Böylece, Yaradan’ın tüm dünyaya verdiğine inandığında, kişi Yaradan’ın önemini ve büyüklüğünü idrak eder, tıpkı maddesellikteki önemli bir insana hizmet etmenin büyük bir ayrıcalık olduğunu gördüğü gibi. Bu hizmetin kendisinden kişi haz ve keyif alır ve başka bir ödüle ihtiyacı yoktur. Sonuç olarak, “aklındaki” inancın ölçüsünde inançla da çalışabilir.

73) Rabaş, Makale 28, Çalışmada Ekleme Yapmamak ve Çıkarmamak Nedir?

Kişi ‘Kişi daima Yaradan övgüsünü oluşturmalıdır’ denen maneviyatın önemini hissetmeye başladığında, bu sol çizgiye geçmesi gereken zaman demektir. Kişi, Kral’ın önemini mantık dahilinde gerçekten ne kadar hissettiğini, yalnızca Yaradan adına çalışmaya gönüllü olup olmadığının kritiğini yapmalıdır.

Mantık dahilinde kendisinin bomboş ve muhtaç olduğunu gördüğünde, maneviyatın önemini yalnızca mantık ötesi gördüğü bu durum, bu hesaplama, onun içinde mutlak alçaklıkta olmanın eksiklik ve acısını yaratabilir. Ancak o zaman eksik olduğu şey için yürekten dua edebilir.

74) Rabaş, Makale 7, Çalışmada “İnsan” Nedir, “Hayvan” Nedir?

Özellikle ihsan etmeye ulaşmak isteyenler içlerinde boşluk hissederler ve Yaradan’ın yüceliğine ihtiyaç duyarlar. Bu boşluğu, Yaradan’dan mantık ötesi gidebilmek için güç istedikleri ölçüde, özellikle “Mitzvot ile dolu,” diye nitelendirilen ulvilik ile doldurabilirler, buna “yücelik” denir. Başka bir deyişle Yaradan’dan yücelik için güç vermesini isterler, bu mantık ötesinde Yaradan’ın yüceliği ve önemidir. Yaradan’ın onların bunu edinmesine izin vermesini istemezler, zira kendilerini teslim etmek, boyun eğmek isterler, ancak bunun için Yaradan’dan yardım isterler ve bu ölçüde bu boş yeri Mitzvot ile doldururlar. “Nar gibi Mitzvot ile dolmak,” sözünün anlamı budur.

75) Rabaş, Makale 19, Çalışmada Tora’ya Neden ‘Orta Çizgi’ Denir? – 2 (1990)

Atalarımız bununla ilgili şöyle der: “Yaradan dedi ki: ‘Kötü eğilimi Ben yarattım, şifası için de Tora’yı yarattım.’” Öyle anlaşılıyor ki, kişinin bağlandığı Tora, ona şifa olacaktır yani Tora vasıtasıyla kötülüğün üstesinden gelecek ve “sağ” denilen Hesed’in yolundan yürüyecektir. Bu açıdan şöyle denilebilir; Tora, eylemden sonra adlandırılmış sağda verilmiştir. Diğer bir deyişle sağ çizgide yürümesi için kişiyi nitelikli hale getirmiştir. Buna, kişi hiçbir eksiklik hissetmediği zaman, ‘sağ’ın bütünlük olarak adlandırıldığı ‘Tora’daki ilk anlayış’ denir.

Tora’daki “ikinci anlayış”, Hohma (bilgelik) denilen soldur. Bu, Tora’nın bilgeliği olarak kabul edilir. Diğer bir deyişle kişi, zaten Hesed yani mantık ötesi inanç denilen sağa sahip olduğunda ve Yaradan’a, Yaradan’ın dünyayı ‘İyilik Yapan İyi’ olarak yönettiğine inandığında, “Tora’nın bilgeliği” olarak adlandırılan Tora’yı Veren ile ödüllendirilir, şöyle yazdığı gibi: “Tora, bilgelikten gelir.”

Diğer bir deyişle kişi, Tora’nın bir vereni olduğuna inandığı an, Tora ile ödüllendirildiği andır. Bilinir ki, Tora, Hohma’dan gelir ve bu anlayışa “sol” denmelidir yani kişi, “örtülü Hasadim” denilen mantık ötesi inanç olan sağ ile ödüllendirildikten sonra gelir.

76) Rabaş, Makale 11, Çalışmada, Hanuka Mumunu Sola Yerleştirmenin Anlamı Nedir? (1990)

Böylece bütün temelin tümüyle inanca dayandığını, sürgünden çıkmanın sadece inançla mümkün olduğunu görebiliriz. Kişi, mantığına göre yargılasa da onu dikkate almamalıdır. Fakat gerçek durumunu görecek akla sahip olduğunda, bu onun mantık ötesi gitmesine olanak tanır. Diğer bir deyişle kişi, Yaradan’ın yardımı olmadan mantık ötesi gidemez. Ancak, mantık dahilinde ilerleyebildiğini gördüğünde, O’nun yardımına ihtiyacı duymaz.

Kişiye gereken asıl şey, kendi bütünlüğünü edinmesi yani NRNHY de Neşama ile ödüllendirilmesidir. Bu, özellikle Yaradan’a ihtiyaç duymakla gelir. Atalarımız bununla ilgili şöyle der: “Arınmaya gelene yardım edilir.” Ve Zohar sorar: “Ne ile yardım edilir? Kutsal bir ruhla. Kişi doğduğunda ona, saf bir hayvan seviyesinden bir ruh verilir. Eğer daha fazla ödüllendirilirse ona, Ruah verilir.”

Bu nedenle kişinin, ona yardım etmesi için Yaradan’a ihtiyaç duyması büyük bir şeydir zira kişinin kurtuluşu, yukarıdan daha büyük güçlerin verilmesindedir. Her seferinde yeni güçler yani yeni bir ruh alarak sonunda ruhunun köküne ait olan bütün NRNHY’ı alır. Öyle anlaşılıyor ki “mucize”, kişinin elde edemeyeceği bir şey demektir. Öyle ki yukarıdan bir mucize verilmeden kişinin bir şey elde etmesi imkânsızdır. Sadece bu şekilde gerçekleşene “mucize” denir.

77) Rabaş, Makale 22, Neden Özellikle Pesah Bayramı Gecesi Dört Soru Sorulur?

Öyle görünüyor ki Tzimtzum ve gizlilik, aşağıda olanın yararı için yaratılmıştır. Bu nedenle, İlahi Yönetimle ilgili olarak, ‘Neden Yaradan, bize bu şekilde davranıyor, zira bizler iyilik göremiyoruz ve sürgünde olmaktan, yoksulluktan acı çekiyoruz?’ sorusunu sormanın bir anlamı yoktur. Diğer bir deyişle, herkes, Yaradan’ın bize karşı neden gizli rehberlikle davrandığından şikâyet eder, bunun sadece iyi olduğunu belirtir.

Ancak, O’nun yönetimini, yarattıklarına davranma şeklini kötülemek yasaklanmıştır. Bunun yerine, bunun tam olarak gördüğümüz gibi olması gerektiğine mantık ötesi inanmalıyız. Hissettiklerimizle ilgili olarak, Tora’nın yolunda yürümeliyiz, atalarımız bizlere, hissettiğimiz tüm bu hislerle nasıl davranmamız gerektiğini ve onlarla ilgili olarak, ‘Gözleri var ama görmezler’ dememiz gerektiğini öğretti.

78) Rabaş, Makale 6, Çalışmada Kişi Ne Zaman Gururu Kullanmalıdır (1990)

Kişi, gerçeğin yolunda Yaradan çalışmasına başladığında, bedenindeki tüm dünya ulusları ona gülse bile, mantık ötesi inancın yükünü üstlenmelidir. Bedenindeki inançsızların önünde, Yaradan’ı kutsallaştırmalı ve Yaradan’a inandığını ve O’na tüm kalbi ve ruhuyla hizmet etmek istediğini söylemelidir. Ve onunla aynı fikirde olmasalar bile kendisinin, Yaradan’ı sevmeyi üstlendiğini söyleyebilmelidir. Bunu dile getirirken hiçbir duygusu olmasa bile, kişi kendi görüşüne katılmayan organlardan etkilenmemelidir. Elinden geleni yapmalıdır. Yani, sözde ve eylemde bunu zorlayarak yapabilir. İçinde hiçbir şey hissetmese de gene de aşağıda bir uyandırma yapmış olur.

79) Rabaş, Makale 6, Çalışmada Kişi Ne Zaman Gururu Kullanmalıdır (1990)

Kişi Cennetin krallığına bağlandığında, mantık ötesi inancı üstlendiğinde, beden buna razı olmadığı ve şimdi bunun vakti olmadığına dair pek çok bahane bulduğu ve bu Yaradan’a mantık ötesi inançla çalışmaya önem vermeyen diğer insanlardan kanıtlara getirdiği zaman kişi şunu demelidir, “Ve kalbi Efendinin yolunda gurur duyuyordu.” Kimseye bakmaz ve bunun gerçeğin yolu olduğunda kararlıdır; kimseye bakmamalı ve duymamalıdır ve bedenin onu anlamasını sağlamalıdır- “Git ve Yaradan’ın işinin ne olduğunu anlayan saygın insanlara bak.” “Ve kalbi gurur duyuyordu,” dediler, herkesten daha iyi anladıkları için gurur duyuyorlar.

Ancak Tora ve Mitzvot ile uğraşırken kişi ne öğrendiğini veya ne için dua ettiğini bilmediğini gördüğünde, o zaman gurur duymamalıdır, eğer Tora ve Mitzvot konusunu anlamıyorsa boş yere kitaplara ne diye bakıyordur ki! O zaman bilgelerimizin “Çok, çok alçakgönüllü olun” dediği gibi, o alçakgönüllü olmalıdır. Başka bir deyişle, kişi alçakgönüllülükte olmalı ve sahip olduğu her türlü tutunuştan memnun olduğunu söylemelidir, çünkü pek çok kişinin maneviyat üzerinde herhangi bir tutunuşu olmadığını görür. Bu nedenle, burada hiçbir şeye layık olmadığını hissetmeli ve mutlu olmalıdır.

80) Baal HaSulam, Şamati 59- Asa ve Yılan

O elindeki ne?” sorusunun anlamı budur.

El, edinmek demektir “ve eğer el edinirse,” sözlerinden. Asa, kişinin ediniminin, daha az önemli fark ediş ve sezgiler üzerine kurulduğu anlamına gelir; bu mantık ötesi inançtır.

(Çünkü inanç daha az öneme sahip diye düşünülür ve daha aşağı gibidir. Kişi mantığı giyinmiş olan şeyleri takdir eder. Ancak eğer kişinin aklı buna erişmez, direnç gösterirse, o zaman kişi inancın çok önemli olduğunu söylemelidir. Bunu takiben o zaman kişi aklını aşağıya indirir ve der ki, mantık içinde anladığım şey, Yaradan’ın yoluna direnç göstermekte ve inanç aklımdan daha önemli. Çünkü Yaradan’ın yolu ile çelişen tüm kavramlar değersiz kavramlardır.

Aksine, “gözleri var görmez, kulakları var işitmez.” Yani kişi duyduğu ve gördüğü her şeyi iptal eder ve buna mantık ötesi gitmek denir. Ve bu kişiye aşağılık ve küçüklük gibi görünür.

Ancak, Yaradan nezdinde inanç aşağılık olarak kabul edilmez. Çünkü başka hiçbir tesellisi kalmayan ve inancın yolunu tutması gereken kişi, inancı aşağı görür. Hâlbuki Yaradan Şehina’sını ağaçlar ve kayalardan başka bir şeye yerleştirebilirdi.

Ancak, O özellikle, inanç denen bu yolu seçti. Bu yolu daha iyi ve daha başarılı olduğu için seçmiş olmalı. Görürsünüz ki O’nun nezdinde inanç daha az önemde kabul edilmez. Tam da tersine, bu yolun pek çok üstün değeri vardır ama yaratılanların gözüne aşağı görünür.

81) Baal HaSulam, Şamati 59- Asa ve Yılan

Böylece bu başarısızlıkların kendisi, kişinin bir kere daha asa algısını – mantık ötesi inanç koşulunu – üstelenmesine neden olur. Musa’nın söylediklerinin anlamı budur: “Ama dur, bana inanmayacaklar.” Bu şu demektir; onlar mantık ötesi inanç yolunda çalışmayı üstlenmek istemeyecekler.

Bu durumda Yaradan ona, “O elindeki nedir?” dedi. “Yere at onu” ve sonra “o bir yılan oldu.” Bunun anlamı şudur; asa ve yılan arasında orta bir durum yoktur. Daha doğrusu bilinmelidir ki kişi ya Keduşa’nın ya da Sitra Ahra’nın içindedir.

Ortaya çıkan şudur ki her hâlükârda, onların, “asa” denen mantık ötesi inanç algısını kabullenmekten başka çareleri yoktur. Asa elde olmalıdır; yere atılmamalıdır. Bu ayetin anlamı şudur: “Aron’un asası filiz verdi.”

Bunun anlamı; O’nun bize doğru yolda yürüyüp yürümediğimizi anlamak için bir işaret vermek istemesidir. Bize yalnız çalışmanın temelini bilmek için işaret verdi, yani kişinin çalıştığı yolun temeli nedir. Eğer kişinin temeli asa ise, bu Keduşa’dır; eğer mantık içinde ise bu Keduşa’ya ulaşan yol değildir.

82) Rabaş, Makale 238, Ne Mutlu Seni Unutmayan ve Oğlu Senin İçin Çabalayan Adama

Ne mutlu Seni unutmayan ve oğlu senin için çabalayan adama” (Roş HaŞanah dualarından). Kişi beyazlık yolunda ilerlediği zaman, bağışlanan her şeyin yalnız siyahlığın farkındalığını edinmesi nedeniyle olduğunu hatırlamalıdır. Ve kesinlikle “Senin,” için “herkes O’nun inancın tanrısı olduğuna inanır,” yoluyla çaba göstermelidir, halen inançla çaba göstereceği bir yer görmese bile, her şey önünde ifşa olmamış olsa bile. Gene de mantığın ötesinde, iman yoluyla inanılacak daha çok şey olduğuna inanmalıdır.

‘‘Ve İsrail bu yüce eseri gördü… Ve Yaradan’a inandı.’’ Bu nedenle ‘gördü’ anlayışı ile ödüllendirilmiş olanların bile, hala inancın yoluna inanmak için güç sahibi olmaları gerekir.

Ve bu büyük bir çaba gerektirir; aksi halde Libni ve Şimei gibi kişi derecesini kaybeder. Bunun anlamı şudur ki eğer bu böyle olmasaydı, Tora ve Mitzvot’u kesinlikle beyazlık zamanında dinleyebilirdi, sanki bu bir koşulmuş gibi olurdu. Ancak kişi, koşulsuz olarak dinleyebilir. Bundan dolayı beyazlık zamanında kişi, siyahlığa kusur bulmamaya dikkat etmelidir.

83) Rabaş, Makale 10, Yakup Ayrıldı (1985)

Erdemlinin bir yerden ayrılması geride iz bırakır,” yani bu erdemlinin şehirden, yani İlahi Takdire hak vermekten ayrılması anlamındadır.

Sonra içinde bulunduğu aşamanın üstesinden geldiğinde şöyle der, “Hiç şüphe yok ki, iyi ve iyilik yapan Yaradan bana bereketle yaklaşıyor. O, benim O’nun gibi hissetmemi istiyor.” Yani kişi İlahi Bereketi meşrulaştırır. Akabinde ihsan ve mantık ötesi çalışmanın önemini görür. Buna “Erdemli şehirdeyken oranın ihtişamı, parlaklığı ve görkemi olur,” denir.

Oradan ayrıldığında,” yani kişi İlahi Olan’a değer vermekten uzaklaşmış ve her şeyi mantık dâhilinde görmek istemiştir. İhsan çalışmasında tat hissetmez. Sonra, “Oradan ayrıldığında ihtişam, parlaklık ve görkem de oradan ayrılır.” Bir kez daha kendini-sevmeye düşer.

Bu “Erdemlinin bir yerden ayrılması geride iz bırakır,” olarak kabul edilir. Kişi şöyle düşünür, “Şimdi çalışmadan iyi tat aldığımdan artık daha fazla mantık ötesi çalışmaya ihtiyacım yok,” fakat bu şekilde erdemliğin bedenden ayrılmasına sebep olur. Sonrasında içindeki izlenim nedeniyle mantık ötesi çalışmadan çıkmamak için ne yapması gerektiğini öğrenmiş olur. Baal HaSulam der ki, kişi “artık desteğim var, cennet ve yeryüzü arasında değilim,” demeli, derecesinden düşmelidir, çünkü sonrasında mantık ötesi anlayışa gelir.

Bundan anlaşıldığı üzere derecenin ayrılığı kişide iz bırakır, böylece bir dahaki sefere dikkatli olması gerektiğini bilir ve daima İlahi Olan’ı takdir eder.

84) Baal HaSulam, Şamati 5- Lişma Yukarı’dan Gelen Bir Uyanıştır ve Neden Aşağıdan Bir Uyanışa İhtiyaç Vardır?

Ancak, hırsız, yani kişinin kendisi için alma arzusu, Cennetin Yükünü üstlenmekten hiç hayat ve tat duymadığı zaman, kişi bu koşulda mantık ötesi çalıştığı zaman, kendisini zorlayarak, o zaman beden arzusuna karşı bu çalışmayı yapmaya alışır ve o zaman kişi Yaratan’ına mutluluk verecek bir çalışmaya başlayabilir.

Bu böyledir, zira kişiden istenilen yegâne şey, manevi çalışmasıyla Yaratan ile Dvekut’a (Bütünlüğe) gelmektir ve bu kişiye form eşitliği olarak ifşa olur, kişinin tüm yaptıkları, sadece ihsan etmek için olur.

Şöyle yazdığı gibi; “O zaman kendini Yaratan’la memnun edeceksin.” “O zaman” kelimesi ilk başta, kişinin çalışmaya başladığı zaman, zevk duymadığı zaman. Yani, kişinin çabası kendisini zorlayarak olduğu zaman.

Ancak, sonradan, kişi kendisini incelemektense ihsan etmek için çalışmaya alıştırdıktan sonra, eğer kişi manevi çalışmasından tat alıyorsa, Yaratan’ına yaptığı çalışmayla haz verdiğine inanıyorsa, kişi Yaratan’ın yaptığı çalışmayı her ne kadar olursa olsun, kabul ediyor demektir. Her şeyde Yaratan, memnunluk getirecek niyeti inceler ve bu durumda kişide “O zaman kendini Yaratan’la memnun edeceksin” koşulu oluşur.

Yaratan adına çalıştığı zamanda bile kendisini mutlu ve canlı hisseder, sanki gerçekten Yaratan için çalışıyormuş gibidir, zira kişinin kendisini zorlayarak yaptığı çalışmada kişiyi ağırbaşlılıkla çalışmaya hak kazandırır. Görürüz ki, o zamanda kişinin aldığı memnuniyetlik Yaratan’la alakalıdır, yani özellikle Yaratan içindir.

85) Rabaş, Makale 431, Ayağına Ayakkabı

Bir kişi ayakkabısını çıkarır ve dış aklının yollunda yürümek isterse, Takdiri, O’nun nasıl kendisinden gizlendiğini görmek için dışsal aklın yolunda yürümek isterse, bu dışsal akıl ile çelişki ile doludur. Kişi bunu muhafaza etmek yani inancını sürdürebilmek için yapar, ki böylece, her şeyi yukarının buyruğuna göre yapabilsin. Başka bir deyişle, Tora ve Mitzvot’u [emirleri] anayasa olarak gözlemleyebilecektir, bu da “bir buyruk verdim ve bundan şüphe etmeye” ya da akılla kavramaya izniniz yoktur. Bunun yerine, kişinin her şeyi aklın üstündeki inançla kabul etmesi gerekir, yani inancın akılla çeliştiğini anlayın.

Eğer başka türlü anlamak için bir neden yoksa, “akla karşı” olarak düşünülmez, bunun yerine “akıl içinde” olarak kabul edilir. Fakat ayakkabısını çıkardığında ve aklın inançtan başka türlü gördüğü yerler hakkında ne söyleyeceğini görmek için casusluk yaptığı zaman, inanç “akla karşı,” yalan söylüyordur.

Yine de, buna “basit inanç” denir, çünkü sadece basit inanç, aklın değil Yaradan’ın hizmetkarı olmasını gerektirir. Ayakkabısını sadece inancını gözlemlemek ve tüm işlerinin sadece yukarıdan gelen “anayasa” denilen buyruğa göre çalıştığından emin olmak için çıkarır ve bu ona sonsuz yaşamı getirir.

86) Rabaş, Makale 572, “İki Emek”

Kişi Yaradan hatırına çalışmak istediği zaman, Tora ve Miztvot’un düzeni şudur; kişi kötü eğilimle savaşmalı ve onu yenmelidir. İnsan doğası, eğer bir çıkarı varsa çaba göstermektir. Ancak eğer kişi bir menfaati olmadığını görürse, çalışmadan kaçar, çalışamaz. Bunun yerine şikâyet eder ve “Bu ne işe yarayacak ki?” der, yani bundan ne kazanacağım? Eğer kişi bunun üstesinden gelir ve doğasına karşı çalışmak istediğini ve Yaradan’a ihsan edeceğini söylerse, kötü eğilim daha başka itirazlarla gelir ve günahkâr firavunun sorularını sorar, “Efendi de kim ki sen O’nun sözünü dinleyeceksin?” Başkaları hatırına çalışmak ancak, diğerinin bu emeğin karşılığını alacağını bildiğimde mümkün olur.

Böylece, kişinin iki emeği vardır;

1) Kişi üstesinden gelmeli ve doğasına karşı gitmeli, kendi menfaati için değil, başkalarının menfaati için çalışmalıdır, Yaradan hatırına çalışmalıdır.

2) Yaradan’ın onun emeğini kabul ettiğine inanmalıdır. Günahkarın itirazları içinde bu iki soru temel sorulardır. … Bu soruların üstesinden sadece, mantık ötesinde olan inançla ulaşmak mümkündür. Kişi, günahkârın sorusunu aklın bakış açısından cevaplamak zorundadır, ne sorduğunu sormak anlamlı olur. Ancak mantık ötesi inanç içinde, bilgelerin sözlerine inanmak, Yaradan’ın uğruna olan tek yoldur. Yani, kişi Yaradan’ın uğruna tüm enerjisini ve çabasını verir, bu onun tek amacıdır ve dünya bu amaç için yaratıldı, çünkü bilgelerimiz “Bütün dünya bunun için yaratıldı” (Berahot, 6b), yani cennet korkusu için. Bu nedenle, kişi günahkârı mantık ötesine çıkarak cevaplar ki bu akla karşıdır, akıl artık herhangi bir soru soramaz, çünkü tüm sorular mantık içindedir, oysa mantık ötesinde sorulara yer yoktur.

87) Baal HaSulam, Şamati 41- İnancın Büyüklüğü ve Küçüklüğü Nedir?

İnanç ışığının küçük bir şey olduğu sanmayın. Çünkü küçüklük ya da büyüklük yalnız alana bağlıdır.

Kişi gerçeğin yolunda çalışmadığında, çok inançlı olduğunu düşünür; inancının ölçüsüne göre insanlara bağış dağıtır ve onlar korkuya sahip olacaklar; tamamlanacaklar.

Ancak kişi inancın yolunda Yaradan’a hizmet etmek istediği ve kendini, sadakatle “ve tüm kalbiyle” çalışmaya istekli mi diye her an sorguladığı zaman; her zaman inancının yetersiz olduğunu görür, yani inancı her zaman eksiktir.

Yalnızca inanç sahibi olduğunda, kişi kendini, her an Kral’ın önünde oturuyor gibi hissedebilir. Kral’ın yüceliğini, büyüklüğünü hissettiğinde, kişi sevgiyi iki yoldan keşfedebilir: Güzel yoldan veya sert hükümlerin yolundan. Dolayısıyla, gerçeği arayanlar inanç ışığına gereksinim duyanlardır. Böyle biri inanç ışığını edinmenin bir yolunu görüp duyduğunda, büyük bir hazine bulmuşçasına mutlu olur.

88) Rabaş, Makale 794, Edinimin Yeri

GAR’da edinim yoktur, edinimimiz VAK’tadır. Bunun şöyle yorumlamalıyız, GAR, akıl anlamına gelir, orada yalnız inanç olmalıdır. Bunun O’nun arzusu olduğuna inanmalıyız. VAK, “kalp,” kalpteki izlenimler anlamına gelir ve kişinin sevgi ve korku niteliği burada açıkça görünür. Bu açık bir edinim olmalıdır, yani bu izlenimler ona, inanç yoluyla değil, açıkça ifşa olmalıdır. Ancak, edinimin ölçüsü, kalpte hissedilen izlenimler ölçüsündedir. Hissiyatın genişletilmesi bir emirdir. Akılda ise aksine, O’nun yüceliği, kişinin mantık ötesi yoluyla olan çalışmasının ölçüsüne bağlıdır.

Anlaşılan şudur ki burada iki karşıtlık vardır. Eğer aklı mantık ötesinde ise ve kalbinde hissettiği izlenimler aklında ise, buna Gadlut denir. Bir tarafı budur, bu edinimin ötesindedir, ancak kalpte hissedilir. Gadlut’u ölçüsü, kalp ve akıl arasındaki karşıtlığın (zıtlığın) ölçüsüne dayanır, çünkü böylece kişi mantık ötesinin üstesinden gelmelidir ve kalp yani hissedilen tam olarak mantık içinde olmalıdır.

89) Rabaş, Makale 28, Çalışmada, “Büyüğü Küçük Hakkında Uyarmak,” Nedir? (1990)

Yazıldığı üzere, “gerçek ve inanç,” yani bu inanç, özellikle de gözünde canlandırırken gerçek olmalıdır. Şöyle ki inancının büyüklüğü ölçüsünde, buna sanki görüyormuş gibi, gözlerine inanıyormuş gibi, inanmalıdır. Başka bir deyişle, gördüğü zamanki ile aynı ölçüde ilham alıp etkilenmelidir, duyduğu heyecan görmediği ama öyle olduğuna inandığı halde de böyle olmalıdır. Buna “gerçeğin yolundaki inanç,” denir.

Temel tamamen inanç üzerine inşa edilmelidir ve aynı zamanda bize akıl ve mantık verilmiştir, her şeyi sahip olduğumuz aklımızla anlayalım diye, bu nedenle inanç doğaya aykırıdır, zira aklımıza uyarız ve akılsızca davranıp budalalık etmeyiz. Bu durumda, bir yanda kişiye aklına göre yürümesini ve başkalarına buna göre davranmasını öğretiriz, ama kişi Tora ve Mitzvot’u yerine getirmeye başladığı zaman, ona, her ne kadar aklına uyması gerekiyorsa da insan ve Yaradan arasında bize inancın verildiği söylenir. Bu şöyledir, her ne kadar akıl ile çelişse de bilgelere inanmamız ve bu yolu izlememiz zorunludur. Yazıldığı üzere, “Onlar Efendiye ve O’nun hizmetkarı Musa’ya inandılar.” Başka bir deyişle, bilgelerimizin bize söylediğine inanmalı ve aklımıza bakmamalıyız. Ama bu aklımızla çelişkili olduğu için, çıkışlarımız ve inişlerimiz vardır. Şöyledir, zaman zaman bilgelerimizin sözlerine inanabilir ve gözümüzde gerçeği ve inancı canlandırabiliriz, yani bu inanç gerçek inançtır, yani akıl yoktur ve her şey mantığa, anladığımız her şeye karşıdır. Bu nedenle buna “gerçek inanç,” veya “sade inanç,” denir çünkü burada anlayacak hiçbir şey yoktur, her şey mantık ötesindedir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,094