e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada Geçen “Ve İbrahim Çok Yaşlanmıştı, Birçok Gün Geçirmişti” İfadesi Nedir?

Çalışmada Geçen “Ve İbrahim Çok Yaşlanmıştı, Birçok Gün Geçirmişti” İfadesi Nedir?

Zohar’da (VaYeşev, Madde 3) şöyle yazılmıştır: “‘Fakir ve bilge bir çocuk, yaşlı ve akılsız bir kraldan daha iyidir. ‘Bilge bir çocuk daha iyidir’ iyi eğilimdir, insanla birlikte birkaç günlük bir çocuktur, çünkü on üç yaşından itibaren insanla birliktedir. ‘Yaşlı ve aptal bir kral’ kötü eğilimdir, ‘Kral ve insanların dünyadaki hükümdarı’ olarak adlandırılır. Dünyaya geldiği günden beri insanla birlikte olduğu için kesinlikle ‘yaşlı ve aptaldır’. Bu nedenle ‘yaşlı ve akılsız bir kraldır’. Ama ‘bilge bir çocuk daha iyidir’, ‘Gençtim ve yaşlandım’ diye yazıldığı gibi. Bu, kendine ait hiçbir şeyi olmayan zavallı bir çocuk olan bir gençtir. Neden ona ‘genç’ deniyor? Çünkü o, her zaman yenilenen ayın yeniden başlamasına [yenilenmesine] sahiptir ve o her zaman bir çocuktur.”

Zohar’ın sözlerinden “yaşlı” ifadesinin kötü eğilime işaret ettiği, iyi eğilimin ise “çocuk” olarak adlandırıldığı anlaşılmaktadır. Eğer durum böyleyse, “Ve İbrahim yaşlanmıştı, çok günler görmüştü” ifadesinin anlamı nedir? “İbrahim yaşlanmıştı” derken bize ne anlatmak istiyor? İbrahim’in yaşlı ve uzun ömürlü olmasının ne gibi bir değeri vardır, çünkü metin sanki İbrahim’i övüyormuş gibi görünmektedir.

“Zohar Kitabına Giriş “te (Madde 140), “Gündüzden gündüze konuşma akar ve geceden geceye bilgi açığa çıkar” ayeti hakkında yazılmıştır. Orada şöyle der: “”Islahın sona ermesinden önce, alma kaplarımızı kendi yararımıza değil, sadece Yaradan’ımızı hoşnut etmek için almaya uygun hale getirmeden önce, Malhut’a ‘iyilik ve kötülüğün ağacı’ denir,” çünkü Malhut insanların eylemleri aracılığıyla dünyanın rehberidir.

“Bu nedenle, Malhut’tan iyi ve kötünün rehberliğini almalıyız, çünkü bu rehberlik bizi nihayetinde alma kaplarımızı ıslah etmek amacıyla nitelikli hale getirir. Çoğu zaman, iyinin ve kötünün rehberliği bizde yükselişlere ve düşüşlere neden olur ve her yükseliş ayrı bir gün olarak kabul edilir çünkü kişi sahip olduğu büyük düşüş nedeniyle, başlangıçta şüphe duyarken, yükseliş sırasında yeni doğmuş bir çocuk gibidir. Böylece, kişi her yükselişte sanki Yaradan’a yeniden hizmet etmeye başlıyormuş gibi olur. Bu yüzden her yükseliş belirli bir gün olarak kabul edilir ve benzer şekilde her düşüş de belirli bir gece olarak kabul edilir.”

Şimdi sorduğumuz soruyu yorumlayabiliriz: Neden “Ve İbrahim yaşlanmıştı, birçok gün geçirmişti” deniyor? İbrahim’in yaşlı olmasındaki erdem nedir? Cevap “birçok gün”. Demek ki yaşlı olan biri vardır, bu uzun bir zaman dilimine yayılan bir koşuldur ve uzama bu durumu yaşlı bir hale dönüştürür. Zohar’da bu konuda şöyle yazar: “Kötü eğilime neden ‘yaşlı’ denir?” Bunun sebebinin zamanın uzamasından kaynaklandığını söyler, “çünkü o insanın dünyaya geldiği günden beri insanla birliktedir.” Başka bir deyişle, durumunda hiçbir değişiklik yoktur ve doğduğundan beri aynıdır. Buna “Yaşlı ve akılsız bir kral” denir.

Ancak o bir melektir, çünkü şöyle yazılmıştır: “O meleklerine seni her yönden korumaları için senin üzerinden emir verecektir.” Zohar bunun iyi eğilim ve kötü eğilimle ilgili olduğu yorumunu yapar. Peki bunun bir aptal olduğunu nasıl söyleyebiliriz?

Cevap, her meleğin görevine göre adlandırılmış olmasıdır. Dolayısıyla, kötü eğilim kişinin içine ahmaklık ruhu yerleştirdiği için, bilgelerimizin dediği gibi, “Kişi içine ahmaklık ruhu girmedikçe günah işlemez”, bu nedenle kötü eğilime “ahmak” adı verilmiştir. Bununla birlikte, her zaman aynı rolü oynar -insanlara ahmaklık ruhunu yerleştirir. Bu yüzden ona “Yaşlı ve aptal kral” denir.

Ancak Keduşa’da [kutsallık], kişi Yaradan’la Dvekut [bütünleşme] yolunda çalışmaya başladığında, yani tüm eylemleri Yaradan’ın rızası için olduğunda, kişi önce kötülüğün farkına varmalıdır, yani içindeki kötülüğün ölçüsünü bilmelidir. Bilgelerimizin dediği gibi, “Kötülere kötülük saç teli gibi görünür, ama erdemlilere yüksek bir dağ gibi görünür.” Bu böyledir çünkü kişiye içinde var olan iyilikten daha fazla kötülük gösterilmez, çünkü iyi ve kötü dengelenmelidir, ancak o zaman seçimden söz edebiliriz, bilgelerimizin şöyle dediği gibi, “Kişi kendini her zaman yarı suçlu, yarı masum olarak görmelidir.” Bu nedenle, ihsan etme çalışmasını başarmak isteyenler, Zohar’da söylendiği gibi, yükseliş ve düşüşlerden geçerler: “Gündüzden gündüze konuşma akar ve geceden geceye bilgi açığa çıkar.”

Buradan, ihsan etmek için çalışan kişinin “yaşlı” niteliğinin, bir durumun uzun zaman aldığı anlamında olmadığı sonucu çıkar. Aksine, birçok gün ve birçok gece geçirdiği için “yaşlıdır”. Bu nedenle, “İbrahim yaşlanmıştı, birçok gün geçirmişti” denmektedir. “Birçok gün” ifadesini yorumlamak için, “Ve Efendimiz İbrahim’i her şeyiyle kutsadı”, “her şeyiyle” nedir? Günleri çok olduğuna göre, aralarında çok gece olması gerekir, çünkü aralarında gece yoksa, çok gün de olamaz. “Efendimiz İbrahim’i her şeyiyle kutsadı” demek, gecelerin de onunla birlikte kutsandığı anlamına gelir. “Ve Efendimiz İbrahim’i her şeyiyle kutsadı” ifadesinin anlamı budur.

Yukarıdakilere göre, “Bilge bir çocuk daha iyidir” sözlerini, “Ben gençtim ve yaşlandım” şeklinde yazıldığı gibi yorumlamalıyız. Başka bir deyişle, “ben” yaşlanmış olsam da, “ben” genç kaldım. Bu böyledir çünkü çalışmanın düzeni şöyledir: kişinin mantık ötesi inancı üstlenmesi gerektiğinde, beden buna itiraz ettiğinden, bu çalışma günlüktür. Başka bir deyişle, kişi her gün inancını üstlenmelidir ve şöyle yazıldığı gibidir (Tesniye 26:16), “Bugün Tanrın Efendin sana şunu yapmanı buyuruyor.” Kişinin dün bunu üstlenmiş olması yeterli değildir. RAŞİ, “Her gün, sanki o gün sana emredilmiş gibi gözünde yeni olacaklar” diye yorumlar.

Buradan, her günün kendi muhakemesi olduğu sonucu çıkar, çünkü her gün kişi bir gençtir ve cennetin krallığını kabul etmeye yeniden başlamalıdır. ARI’nin dediği gibi (Shaar HaKavanot, s 61), “Her duada Mohin girer ve duadan sonra ayrılır. Meselenin göründüğü gibi olmadığını bilmelisiniz, yani gelen Mohin gidenlerdir ve her dua ile geri dönenler de onlardır. Mesele şu ki, her dua ile yeni Mohin gelir.”

Bu, bir kişi her gün yeniden başlasa da bu onun başladığı aynı yerden başlayacağı anlamına gelmez. Aksine, “birçok gün”, birçok yeni güne sahip olduğu anlamına gelir. Bu, “gençtim ve yaşlandım” anlamına gelir. Demek ki, yaşlılık tek bir koşuldan kaynaklanmamaktadır, çünkü bu koşul uzatılmıştır. Aksine, Keduşa’daki “yaşlı”, kişinin uzun bir süre boyunca pek çok yeniden başlangıca sahip olduğu anlamına gelir; yani yaşlanmak, “gençlik” yani çocukluk halindeki pek çok günün ardından gelmiştir. Dolayısıyla, “Gençtim ve yaşlandım” ifadesinin anlamı sadece “gençlik” dönemiyle ilgilidir; bu dönemden itibaren kişi yaşlanmıştır.

“Bu, kendine ait hiçbir şeyi olmayan zavallı bir çocuk olan bir gençtir” sözlerinin anlamı budur. Başka bir deyişle, sadece Yaradan’a ihsan etmek için olan ve kişinin kendi iyiliği için olmayan tüm çalışma, bu çalışma bedene aykırıdır; burada kişi Yaradan’ın iyiliği için değil, özellikle kendi iyiliği için çalışmak ister. O zaman, kişi her yükselişten sonra hemen bir düşüş yaşadığını görür ve kişi bundan “geceler ve gündüzler” meselesini alır.

Bu, kişi hiçbir şey yapamayacak kadar güçsüz olduğuna karar verene kadar devam eder, çünkü ilerlemek için yaptığı her şeyin tam tersini, her seferinde daha fazla kötülüğe sahip olduğunu görür. O zaman karar verir ve şöyle der: “Efendimiz bir ev inşa etmedikçe, onu inşa edenler boşuna emek harcamış olurlar.” Bu nedenle, bir kişi Yaradan’ın ona ihsan etme arzusu vermesiyle ödüllendirildiğinde, yani tüm eylemlerini Yaradan’ın rızası için yapabilmekle ödüllendirildiğinde, kendisinin bir “çocuk” olduğunu görür. Yani, bir çocuğunkinden daha fazla güce sahip değildir, yani kendine ait hiçbir şeyi yoktur. Başka bir deyişle, kendi başına hiçbir şey başarmamıştır, aksine ona her şeyi Yaradan vermiştir.

O zaman, ona düşüşleri de Yaradan’ın verdiğini ve kendisi için hiçbir şeye sahip olmadığını görür. “Ona neden ‘genç’ deniyor?” sorusunun anlamı budur. Çünkü onda ayın yeniden başlaması [yenilenmesi] vardır.” Başka bir deyişle, ayın güneşten aldığı dışında kendi ışığı olmadığı gibi, aynı şekilde, insan Yaradan’la Dvekut ile ödüllendirildiğinde, kendi gücüyle hiçbir şey kazanmadığını görür, ancak ona her şeyi Yaradan vermişken, o her zaman bir “çocuktur”. Başka bir deyişle, kişi her durumda bir çocuk gibidir, hiçbir şey yapmaz ve sadece bir çocuğa verilene sahip olurken, kendisi hiçbir şey yapamaz. Bu yüzden kişi her zaman Yaradan’dan kendisine çalışmada üstesinden gelme gücü vermesini istemelidir ve kişinin kendisi tamamen güçsüzdür.

Yukarıdakilere göre, “Ve Efendimize inandı ve O da bunu erdemlilik saydı” (Yaratılış 15:6) yazısını yorumlamalıyız. Bu kafa karıştırıcı görünüyor. İbrahim’in Yaradan’a inanmış olmasındaki övgü nedir? Sonuçta, Tanrısallığın ifşasına sahip olan ve Yaradan’ın kendisiyle konuştuğu herkes Yaradan’a inanacaktır. Bunu şöyle yorumlamalıyız: İbrahim alma arzusu hükmeden olduğu için, Keduşa’da herhangi bir şeyle ödüllendirilmek üzere kendi gücünün olmadığını gördüğünde, şöyle yazıldığı gibidir, “yaşlı ve aptal bir kral” ve onun yönetiminden çıkıp Yaradan’la Dvekut ile ödüllendirilmek için güçsüzdü, bu yüzden genel olarak “Ve Efendimize inandı ve O da bunu erdemlilik olarak kabul etti” diye yazılmıştır.

Başka bir deyişle, İbrahim’in inançla ödüllendirilebilmesi sadece Yaradan’ın sadakasıdır; Yaradan ona sadaka verdi ve onu mantık ötesi inanca karşı çıkan yaşlı ve aptal kralın yönetiminden kurtardı. Av-Ram [yüce baba], özellikle “İbrahim’in sığırlarının çobanları” olarak kabul edilen mantık ötesine gitmek istediği anlamına gelir (Makale No. 1, Tav-Şin-Nun-Alef’te yazıldığı gibi).

Ancak tüm beden buna direnir. Bu nedenle, Yaradan ona mantık ötesi inancın gücünü verdiğinde, İbrahim bunu inançla ödüllendirilmiş olarak gördü, şöyle yazıldığı gibi, “Ve Efendiye inandı”, yani Efendiye, O’na, Yaradan’a inandı. “Sadaka olarak,” Yaradan İbrahim’e inancın gücünü vererek ona sadaka verdi.

Ancak çalışmanın sıralamasında yükselişler ve düşüşler olduğunu görüyoruz. Yükseliş sırasında, kişi önemini hissettiğinde, Yaradan’a yakın olduğunu hissettiğinde ve Yaradan’ın önemini ve büyüklüğünü biraz hissettiğinde ve Yaradan’ın sevgisini biraz hissettiği için O’nun önünde iptal olmak istediğinde ve bir meşalenin önündeki mum gibi O’nun önünde iptal olmak istediğinde, bu durumda daha önce bir düşüş durumu yaşadığını hatırlamaz. Dahası, ” düşüş koşulu” diye bir şey olduğunu da hatırlamak istemez ve yükseliş koşulunun kalıcı olmasını arzular.

Ama sonunda bir düşüş yaşar. Bazen o kadar aşağı bir duruma düşer ki, Yaradan rızası için bir şey yapabilmesinin hiçbir yolu olmadığını söyler. Yaradan’ın rızası için çalışmamız, Tora ve Mitzvot’u [emirler/iyi işler] yerine getirmemiz gerektiği aklına geldiğinde, peki neden bunu yapmak istemiyorum diye kendine sorduğunda, kendi görüşüne göre buna cevap verecek bir şey olmadığı şeklinde doğru bir cevap verir, çünkü insan, yani insanın içindeki alma arzusu, düşüş sırasında hükmedendir ve Yaradan’ın rızası için her şeyi yapmaya istekli olduğunu söyler, ancak bundan alma arzumun ne kazanacağını bilmem şartıyla.

Başka bir deyişle, kişi Yaradan’ın rızası için çalışmaya isteklidir ama kendi menfaatinin bundan kazanç sağlayacağı koşuluyla. Dolayısıyla, kişi yükseliş sırasında, her seferinde aldığı düşüşlere baktığında, böyle bir şeyin nasıl olabildiğine hayret eder -yükselişler ve düşüşler arasında, cennet ve dünya arasındaki kadar bir fark vardır. Başka bir deyişle, kişi yükseliş sırasında zaten cennette olduğunu, artık maddesellikle hiçbir bağlantısı kalmadığını ve o günden sonra dünyadaki tek uğraşının maneviyatla ilgili olacağını zanneder. Hatta kendisine dünyevi işlerle uğraşması için bedenselliği verdiği ve bu şeylere, bedenselliği edinmeye zaman ve çaba harcaması gerektiği için Yaradan’a kızar.

O zaman kişi Yaradan’ın bunu hangi amaçla yarattığını anlamaz. Tüm maddesel dünya ona gereksiz görünür. Fakat tüm iyi hesaplamalarla birlikte, aniden bir düşüş yaşar ve yere düşer. Bazen düşüş sırasında bilincini tamamen kaybeder ve maneviyatı tamamen unutur. Bazen de dünyada maneviyat diye bir şey olduğunu hatırlar ama bunun kendisi için olmadığını düşünür.

Ancak, Yaradan’ın bize bu düşüşleri neden verdiğini anlamalıyız. Yani, kişi öncelikle bu düşüşleri bize Yaradan’ın verdiğine inanmalı ve sonra da Yaradan’ın bu düşüşleri hangi amaçla verdiğini sormalıdır. Başka bir deyişle, kişi Yaradan’ın bunu kendisine gönderdiğine inandığında, düşüşler kişiye bir yükseliş hali yaşadıktan sonra gelir ve kişi Yaradan’dan kendisini O’na yaklaştırmasını ister ve Yaradan’ın duasını işittiğine inanır.

Peki kişi duasının karşılığında ne almıştır? Duadan sonra, dua ederken içinde bulunduğu durumdan daha yüksek bir dereceye yükseleceğini düşünmüştür. Ama nihayetinde, Yaradan’ın kendisine, Yaradan’a dua etmeden önceki durumundan daha kötü bir durum verdiğini görür. Cevap, Baal HaSulam’ın dediği gibi, “karanlığın içindeki ışığın avantajı” meselesidir. Bir kişinin karanlığın içinden gelmedikçe ışığın önemini takdir edemeyeceğini ve onu nasıl koruyacağını bilemeyeceğini söylemiştir. O zaman kişi ışık ile karanlık arasındaki mesafeyi fark edebilir.

Onun sözlerini bir alegori ile yorumlamalıyız. Kişi bir dostuna, alıcının gözünde 100 şekel olan bir hediye verdiğinde, alıcı dostunun kendisini takdir etmesinden ve ona bir hediye göndermesinden dolayı mutlu olur ve hediyeyi büyük bir sevinçle kabul eder. Ancak alıcı daha sonra hediyenin 10.000 şekel değerinde olduğunu öğrenirse, alıcının bundan nasıl mutlu olacağını, hediyeyi verene olan sevgisinin kalbinde nasıl yer edeceğini ve hediyenin çalınmasını nasıl engelleyeceğini anlayabiliriz.

Ders şudur ki, kişi yukarıdan bir uyanış aldığında, Yaradan onu Kendisine yaklaştırdığında, kişi Yaradan’la konuştuğunu hissetmenin bir miktar önemini hisseder, ama kişi bu yakınlaşmadan gerçek hazzı alamaz, çünkü Yaradan’ın kendisiyle konuşmasından haz ve zevk almak için Yaradan’ın büyüklüğünü ve önemini henüz takdir edememektedir.

Bunun nedeni yukarıda söylendiği gibi, “karanlığın içinden gelen ışığın avantajı gibidir”. Kişi Yaradan’dan uzak olduğu için acı çekmediğinden, Yaradan’a yakın olduğu bir durumun büyüklüğünü ve önemini takdir edemez ve Yaradan’a yakın olmanın ne demek olduğunu hiç hissetmemişse, Yaradan’dan uzak olmanın acısını da anlayamaz. Bu nedenle, bilgelerimizin dediği gibi (Sotah 47), “Sol her zaman reddetmeli ve sağ daha yakına çekmelidir”, çalışmanın düzeni sağ ve sol olmak üzere iki ayak üzerinde yürümektedir.

“Sağ” bütünlük anlamına gelir. Yükseliş sırasında, kişi artık Yaradan’a yakın olduğunu hissettiğinde, canlılık ve neşeye sahip olur ve her şeyin iyi olduğu bir dünyada yaşar. Daha sonra, yukarıda kişinin Yaradan’ın kendisini O’na yaklaştırmasının önemini hissetmesi arzu edilir, böylece alegoride olduğu gibi 100 şekel değerinde takdir ettiği gibi olmasa da zevk alabilir ve mutlu olabilir. Bu nedenle, kişi bir düşüş yaşadığında ve düşüşte olmaktan dolayı acı hissettiğinde, düşüş sırasında her zaman düşüşte olduğunu hissetmese de yani kendi seviyesinden düşmüş ve düştüğü için acı çekmiyorsa, bu bir düşüş olarak kabul edilmez, çünkü kişi bunu hissetmediğinde düştüğünü kim bilebilir?

Aksine bu, trafik kazasında yaralanan ve bilinci yerinde olmadığı için arabanın altında kaldığını hissetmeyen bir kişinin durumuna benzer. Onun kamyonun altına düştüğünü kim bilir? Sadece dışarıdaki insanlar. Peki ama diğer insanların onun bilincinin yerinde olmadığını görmesinden ne hisseder?

Kişi bir düşüş acısı çektiğinde maneviyatta da durum aynıdır. Bu durum yukarıda bilinir ama kişi iyileştiğinde bir düşüş halinde olduğunu fark eder ve ardından yeni bir süreç başlar ve kendisine yukarıdan başka bir yükseliş ve ardından başka bir düşüş verilir. Kişi bundan ışık ve karanlık arasındaki ayrımı öğrenir. Ayrıca, bundan kişi Yaradan kendisini yaklaştırdığında bunu takdir edebileceği harfler edinir ve bununla kendisini Klipot’a [kabuklara], yani alma kaplarına bir şey düşürmekten nasıl koruyacağını bilir, çünkü “karanlığın içinden gelen ışığın avantajı olarak” ne kaybettiğini bilir. Kişinin geçmesi gereken düşüş ve yükselişlerin anlamı budur.

Zeki ve zamandan tasarruf etmek isteyen kişi, yukarıdan bir düşüşe maruz kalana kadar beklemez. Bunun yerine, bir yükselişteyken ve Yaradan’a yakınlık koşulunun önemini edinmek isterken, bir düşüş koşulunun ne olduğunu yani şimdi Yaradan’a yakın olduğu için hissettiği şeye kıyasla, Yaradan’dan uzak olmanın nasıl acı verdiğini kendi kendine tasvir etmeye başlar. Bundan şu sonuç çıkar ki, kişi yükseliş sırasında bile sanki bir düşüş koşulundaymış gibi, anlayışlardan öğrenir. O zaman, bir yükseliş ile bir düşüş arasındaki farkı hesaplayabilir ve ayırt edebilir.

O zaman, ışığın karanlığa üstünlüğünün bir resmine sahip olur çünkü kişi, düşüş koşuluna nasıl geri döndüğünün ve ihsan etme çalışmasının tüm meselesinin kendisine ait olmadığını düşündüğünün ve mücadeleden kaçmak istediğinde bu durumlardan nasıl acı çektiğinin bir tasvirini yaratabilir. Ve sadece tek bir yerden yani sadece tek bir umuttan, “Ne zaman uyuyabileceğim?” diye düşünmesinden biraz rahatlama elde edebilir, zira o zaman dünyanın üzerine karardığını hissettiğinde, tüm tahammülsüzlük koşullarından kurtulacaktır.

Artık yükseliş sırasında kişi her şeyi farklı görür. O zaman sadece Yaradan için çalışmak ister ve kendi menfaatini düşünmez. Yükseliş sırasında yapacağı tüm bu hesaplamalardan, artık ışıkla karanlığı ayırt edebileceği bir yere sahip olduğu ve kendisine yukarıdan bir düşüş koşulu verilene kadar beklemesine gerek olmadığı anlaşılmaktadır.

Yukarıdakilere göre, bilgelerimizin (Şabat 152) “Kaybetmediğim şeyi arıyorum” sözünü yorumlamalıyız. RAŞİ şöyle yorumlar, “Yaşlılığımdan kaybetmediğimi ararım, eğilerek, sallanarak yürürüm ve sanki kaybettiğim bir şeyi arıyor gibiyimdir.” Bunu çalışma içinde, bize öğretmek için neyin geldiğini anlamalıyız. Yaşlı bir adam bilge kabul edilir yani kişi, bilge bir öğrenci olmak ister.

Baal HaSulam’ın dediği gibi, Yaradan “bilge” olarak adlandırılır ve O’nun tavrı ihsan etmektir. Kişi, O’nun yollarından öğrenmek yani ihsan eden olmak isterse, o kişiye “Bilgenin öğrencisi” denir. O kişi, bir düşüşe maruz kalana ve sonra tekrar yükselmeyi istemeye gelene kadar beklemez yani o kişi yükselme koşulunu kaybetmiştir ve bir kez daha yükseltilmek ister. Bunun yerine, yükseliş koşulunu kaybetmeden önce, onu çoktan kaybetmiş gibi arar. Bu sayede kişi zamandan tasarruf sağlar. Buradan, düşüşler söz konusu olduğunda, insanın yükselip ışık ve karanlık arasındaki avantajı ayırt edebileceği bir alan elde etmesi için yer olduğu sonucu çıkar.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,095