Ağustos 1979
Utanç ekmeğinden kaçınmak için bir ıslah olarak, form eşitliği ile ilgili olarak, bunu kelime anlamına göre şöyle yorumlayabiliriz: O’nun hakkında izin verilen şey, “biz seni eylemlerinden tanırız,” anlayışıdır, O yaratılanlara ihsan ettiğinde memnun olur, buna “O’nun arzusu yarattıklarına iyilik yapmaktır,” denir. Bu nedenle alttakiler de kendilerine ihsan edildiğinde bu haz alma niteliğini edinmeliler. Bilgelerimizin sözleriyle buna “O’nun niteliklerine sımsıkı sarılın, çünkü O merhametlidir ve sen de O’nun gibi merhametlisin.” denir.
Fakat yaratılanlar zıt bir durumda doğdukları için, “yaratılanlara iyilik yapma” denilen üst arzu, yaratılmış varlıkların içinde ihsan etmek değil alma arzusu yarattığından ötürü bizler yalnızca yapabiliyorsak ihsan etmeyi arzulayarak daha büyük bir haz elde ederiz ve bu ihsan etme eyleminin karşılığında bir miktar ödül alırız, ancak haz olmadan kimse hiçbir şey ihsan edemez. Sonuç olarak Yaradan’dan form olarak zıtız ve maneviyatta form zıtlığı ayrılık olarak kabul edilir.
Kişi Yaradan’dan ayrıldığında nasıl tekrar bağlantı kurabilir? Gerçekten de, bu yaratılanların içinde bulunan ve onların ıslah etmeleri gereken tüm kötülüktür ve buna “kötülüğün farkındalığı” denir ki kişi, alma arzusu dışında dünyadaki hiçbir şeyin onu haz ve keyif almaktan alıkoymadığının farkına varmalıdır. Ama bilgelerimiz, “Kötü eğilimi ben yarattım; Tora’yı ona şifa olarak yarattım” der (Kiduşin 30b). Bu, “On Sefirot Çalışmasına Giriş” bölümünde ayrıntılı şekilde açıklanmıştır.
Bu nedenle, kişi Tora ve Mitzvot [emirler] ile meşgul olduğunda, meşgul olmasının nedeni, Yaradan’ın Tora ve Mitzvot’taki çalışması için ona bir ödül verdiği duruma gelmek olmalıdır ve ödülü de, kötüden kurtulmak ve iyiye ulaşmak yani “İyi” denilen Yaradan’a bağlanabilmektir.
İnsan her zaman sebebi gözünün önünde bulundurmalıdır – ki bu, Veren olmaktan haz alan ve yaratılanların O’na hiçbir şey vermelerine ihtiyaç duymayan Yaradan gibi, ihsan etme eylemlerinden haz aldığı dereceye ulaşmayı istemesidir.
Aynı şekilde, insan Yaradan’dan yaptığı iş için ödül istemelidir ve ödül, ödül almadan çalışabilmek, çalışmak için herhangi bir ödüle ihtiyaç duymamak ancak çalışma sırasında ihsan etme eylemlerinden haz ve zevk almak olmalıdır.
Sonuç olarak, kişi kendi üstesinden gelir ve ihsan etme eylemlerini gerçekleştirir çünkü üstesinden gelmeye ve zorlamaya ihtiyacı vardır. Bundan şu sonuç çıkar ki bir yandan almadığı, yalnızca ihsan etmeye eşdeğerliğe sahiptir, ancak ödülsüz ihsan ederken haz ve zevk almaz. Dolayısıyla kişi, Yaradan ile form eşitliğine sahip değildir.
Bunun anlamı, kişinin en temel uğraşının ihsan etme eylemlerini gerçekleştirirken haz almak olması gerektiğidir. Form eşitliğine sahip olmakla ilgili olarak yazılan “Efendi’ye memnuniyetle hizmet edin” ifadesinin anlamı budur. Tıpkı, O’nun ihsan ederken haz aldığı gibi, bilgelerimizin dediği gibi “O’nun arzusu yarattıklarına iyilik yapmaktır” yani insan da bu dereceye ulaşmalıdır.
Bu, insanın tüm ödülü olmalıdır ve buna hiçbir ödül olmadan “ihsan etmek için ihsan etmek” denir, çünkü bundan daha büyük bir haz yoktur.
Ama bir kez tüm hazzın Yaradan’a ihsan etmekten geldiği bu derece ile ödüllendirildiğinde, yaratılışın amacı olan, yarattıklarına hazırladığı hazları O’ndan almaktan başka, Yaratan’a O’nu hoşnut edecek hiçbir şey veremeyeceğini görür ve hisseder.
Dolayısıyla o vakit, Yaradan’a, “Bana daha büyük hazlar ver çünkü sana memnuniyet vermek istiyorum” dediği bir derecededir. Ve Yaradan’ın hiçbir eksiği olmadığından ve bizim hakkında konuşabileceğimiz tek eksiklik algısı yaratılışın amacı olan, O’nun yarattıklarını memnun etme amacına ulaşması olduğundan, hiçbir ödül almadan demek kişinin, tek hazzının Yaradan’a ihsan etmek olduğu bir dereceye (cennetten bir hediye olarak verildi) ulaşmış olması demektir. Ancak, ihsan eder ve haz almazsa, o zaman form eşitliğine sahip değildir, çünkü ihsan ederken haz almamaktadır ve sadece ihsan etmedeki çalışması için bir şeyler verilmesini arzular.
Aksine, kişi alma konularıyla meşgul olduğunda, Yaradan’dan alma konularındaki çalışmasının karşılığı olarak ya da ödül olarak hiçbir şey istemez. Bu sebeple, amaç her zaman onun önünde olmalıdır, Tora ve Mitzvot’taki çalışması karşılığında istediği şey, yalnızca Yaradan’ın ona form eşitliği vermesi olmalıdır, bu da onun ihsan etmekle meşgul olmaktan haz alacağı anlamına gelir.