e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada Doğru Olanın Izdırap Çekmesi Ne Demektir?

Çalışmada Doğru Olanın Izdırap Çekmesi Ne Demektir?

Makale 9, 1988

Zohar (VaYeshev, Madde 11), “Erdemlinin ıstırabı çoktur.” ayetini şöyle yorumlar: ‘Erdemlinin ıstırabı çoktur ve Yaradan onu hepsinden kurtaracaktır.’ Şöyle yazılmamıştır, ‘Erdemlilere ıstırap çoktur…’ daha ziyade ‘Erdemlinin ıstırabı çoktur…’ bu da birçok ıstıraptan geçen kişinin, Yaradan onu istediği için erdemli olduğunu gösterir.

Ve bu nedenle Yaradan o kişiyi ister ve onu hepsinden kurtarır.

Şu sözleri iyi anlamalıyız: 1) Erdemlilerin neden ıstırap çekmesi gerekir?

Eğer daha sonra “Yaradan onu kurtaracak.” ise, yani eğer daha sonra Yaradan onu kurtarmak zorundaysa, o halde erdemlinin ıstırap çekmesinin anlamı nedir?

Amaçsız bir iş gibi görünüyor.

Bilinir ki, gerçeğin yolunda yürümek isteyenler için çalışmanın emrettiği Lişma -O’nun hatırı içindir, yani kendileri için değil ihsan etmek için, kötülerden değil, doğru olmayı istemeleridir, çalışmada buna “almak için almak” denir. Yani, alma niyetiyle yaptıkları ihsan etme eylemleri bile Zohar’da yazılanlara göre kötü olarak kabul edilir ‘Ve milletlerin merhameti bir günahtır.’ ayeti hakkında söylediği gibi, yaptıkları her iyiliği kendileri için yaparlar. Bu, yaptıkları tüm iyiliklerde niyetleri kendi menfaatleridir ve bu onların günahıdır demektir.

Aksine, Yaradan’a hizmet etmek isteyenler, kendi iyilikleri/menfaatleri için değil, yalnızca Yaradan için çalışmalıdır. Bu nedenle, yaratılmışların doğası yalnızca kendi iyiliği/menfaati içindir, bilindiği üzere, O’nun yarattıklarına iyilik yapma arzusu, bu amaç için bir eksiklik yaratmıştır, yani haz alma arzusunu, haz almaya duyulan özlemi çünkü insan arzu/özlem duymadan hiçbir şeyden zevk alamaz. Üstelik hazzın boyutu, özlemin ölçüsüne bağlıdır.

Bu nedenle, kişiye kendi menfaatinden vazgeçmesi ve Yaradan için çalışması gerektiği söylendiğinde, ancak bu sayede Yaradan ile birleşmeyi başarabilir ki bu insanın amacıdır ve tövbe olarak kabul edilir. Alma arzusu, form eşitsizliği nedeniyle kişiyi Yaradan’dan ayırır çünkü Yaradan verendir ve yarattıkları O’ndan, onlara ne verirse onu alırlar, bu nedenle kişi tek arzusunun ihsan etmek olduğu bir dereceye geldiğinde, buna “form eşitliği” denir. Bu, yaratılanın köküne dönmesi, yani Yaradan ile birleşme olarak kabul edilir. O zaman kişi artık kendi menfaati için değil, Yaradan uğruna çalıştığından “doğru/erdemli” mertebesine ulaşır.

Bu nedenle, kişi beden uğruna çalışmak istemediğinde, beden onun çalışmasına direnir ve ihsan etmek için olan hiçbir şeyi yapmasına izin vermez. Kişi ihsan etme niyetini unutup almak için çalışmaya başladığında, tekrar çalışmaya devam edebilir. Yine de kurala göre, Lo Lişma’dan [Onun hatırı için değil] Lişma’ya [Onun hatırı için] geliriz, kişiye, ihsan etmek için çalışmamız gerektiği için yukarıdan bir uyanış gelir. Sonra hemen bedenin ihsan etme işine devam etmesine izin vermeyen direnciyle karşılaşır ve bedenin ona verdiği sıkıntıları hissetmeye başlar.

Bedenini bir dereceye kadar tekrar tekrar yener fakat sonra bir kez daha çalışmasında bulunduğu koşuldan aşağı seviyeye iner ve içindeki kötülüğü hisseder. Bunu takiben, erdemli olmak isteyen kişi, sürekli olarak bedenin kendisinde neden olduğu sıkıntıları hisseder. Yani, kişi ne zaman ihsan etmek için bir şey yapmak istese, kötü olan gelir ve ona “Bu çalışma senin için nedir?” diye sorar. Fakat bir kimse kendisi için çalıştığında, kötünün gelip “Bu çalışma senin için nedir?” diye sorması yersizdir çünkü o “kendisi için alma arzusu” denilen kötü olanın uğruna çalışıyordur. Bu soru (kötü olandan) özellikle kişi Yaradan için çalışmak istediğinde gelir.

Şimdi, özellikle erdemlilerin neden birçok ıstırap çektiğini anlıyoruz. Çünkü kişinin eğilimi onu her gün yener. Bu demektir ki kötü eğilim kişinin “gün” adı verilen bir ışığa sahip olduğunu, yani onun doğru yolda olduğunu gördüğünde onu hemen yener ve şikâyetleriyle onu başarısızlığa uğratmak ister ve ona şöyle söyler: “İhsan etmek için çalışmak istemekle ne elde edeceksin?”. Ve bu her gün aynı şekilde tekrarlanarak devam eder.

Bu, bilgelerimizin şöyle söylediği gibidir (Kidushin 40), “Kişi her zaman kendini yarı suçlu, yarı masum olarak görmelidir.” Kişi eğer bir Emiri (iyilik/sevap) gerçekleştirirse mutludur, çünkü kendini erdemlilik tarafına mahkûm etmiştir. Yine de “Kişi kendini her zaman yarı suçlu, yarı masum olarak görmelidir. Eğer bir Emiri gerçekleştirirse ne mutlu, çünkü kendini erdemlilik tarafına mahkûm etmiştir,” o halde zaten erdemlilik tarafına mahkûm olduğu halde nasıl tekrar “yarı” denilebilir, neden “her zaman” diyorlar?

Söylendiği üzere, “Kişinin eğilimi onu her gün yener.” Kötü eğilim, kişi için artık “gün” olduğunu gördüğü anda, onu hemen alt eder. Yaptığı iyiliğin ölçüsüne göre, kötülük anında ona galip gelir ve sonra kişi bir kez daha “yarı suçlu, yarı masum” olur.

“Onu her gün yener.” denmesinin anlamı budur. Yani, her yeni gün yeni bir üstesinden gelmedir. “Kişinin eğilimi onu her gün yener.” cümlesini, içindeki kötülüğün artması şeklinde yorumlamalıyız, “kötülüğün sürekli arttığı bir çığ” gibi. Bu nedenle “Biri diğerine zıttır.” Kişi üstesinden gelerek bir iyilikte bulunur bulunmaz, kötü eğilim onu ​​yener.

Bundan, erdemlilerin pek çok ıstırap çektiği sonucu çıkar. Yani her gün kişinin içindeki kötülük çoğalır ve yaptığı iyiliklere göre, kötülük kişinin içinde ifşa olur. Bilgelerimizin söylediği üzere “Dostundan daha yüce olan kişi, eğilimi dostundan daha büyük olandır.”

“Ondan (dostundan) daha…” sözlerinin bizim için ne anlama geldiğini anlamalıyız. Daha önce açıkladığımız gibi, “Ondan (dostundan) daha…” yani eğiliminin arttığı gerçeği, o bir hayvan değil insan olabilmek için çalıştığından, kişinin büyümesinin, gelişiminin bir sonucu olarak gelir. Bundan, eğilim büyüdü, şöyle yazılmıştır: “Kişi her zaman yarı suçlu, yarı masum olmalı.” kötülüğü yenebilmek için.

Kötülüğü bir seferde yenmek imkânsızdır. Dolayısıyla kötülük kişiye yavaş yavaş görünür. Kişi, her iyi bir şey yaptığında, biraz daha fazla kötülüğün ifşa olması için yer açılır. Bu, kişi içindeki tüm kötülükleri düzeltene kadar kendini tekrar eder. Erdemlinin birçok ıstırap çekmesi bu nedenledir. Şunu sorabiliriz: Neden tüm kötülükler kişide aynı anda ortaya çıkmaz? Yanıtı; çünkü kişi içindeki tüm kötülüğün üstesinden gelemezdi. Kişi ancak içindeki kötü iyiden fazla olmadığında, her ikisi eşit olduğunda, Manevi Çalışma ve Emirlerin gücüyle bunun üstesinden gelebilir. Bu nedenle kötülük kişinin içinde yavaş yavaş ortaya çıkar, yani iyiyi elde ettiği, edindiği ölçüde, ona yukarıdan bazı kötülükler ifşa edilir, ta ki zamanla insanın içindeki tüm kötülükler düzeltilinceye kadar.

Bu, inceleme sırasından doğru uzanır, yazıldığı üzere, yalnızca, 32 yolun her birinde en üst dokuzda bulunan 288 kıvılcımın ayıklanmasına izin verilmiştir, fakat her bir yolda bulunan Malhut’un incelenmesi yasaklanmıştır. Buna “taştan/taşlaşmış kalp” denir “Ve taştan kalbini etinden çıkaracağım.” örneğinde yazıldığı gibi, çünkü altı bin yıl boyunca bu kötülüğü düzeltmek imkânsızdır. Altı bin yıl sonra, 288 kıvılcım ayıklandığında, tüm kötülük ayıklanacak, Zohar’da yazıldığı gibi, “Ölüm meleği kutsal bir melek olacak” ve buna “Ölüm sonsuza dek yutulacak.” denir.

Bu şekilde, kişi içindeki kötülüğü, yani alma kaplarını ihsan etmek için çalışsınlar diye ıslah ettiğinde, onu bir kerede düzeltmek imkânsızdır. Aksine, kişinin içindeki, bizi Yaradan’dan ayıran kötülüğün kaynağı olan alma kabı, birçok parçaya bölünür. Bu yukarıdan bir düzeltmedir. Birçok parçaya bölündüğünden, her ne zaman bir parçayı kutsallığa düzeltsek, hemen bir başka parça gelir, daha önce düzeltmemiz gerekenden daha büyük bir parça. Çalışmaya alıştığından kişiye, düzeltmesi için, her seferinde içindeki kötülükten daha büyük bir parça verilir.

Bu, ağırlık kaldırma egzersizi yapan bir kişinin durumuna benzer. Her gün ona kaldırması için daha fazla ağırlık verilir. Aynı şekilde, çalışmada, yükseltmemiz için bize her gün daha büyük bir parça kötülük verilir. Bu da kendimizi çalışmada ilerlemiyor, hatta geriliyormuşuz gibi görmemize neden olur. Yani her geçen gün çalışmanın üstesinden gelinmesinin daha da zorlaştığını görürüz. Ancak bunun nedeni, her gün bize düzeltmemiz için daha büyük bir parça verilmesidir.

“Yaradan onu hepsinden kurtaracak.” Şöyle sorduk, eğer Yaradan bizi kötüden kurtaracaksa, neden bize kötülüğü veriyor, sebepsiz yere acı çekmemiz için mi?

Yani, kişi eğer bunların üstesinden kendi başına gelebilseydi tüm bunların kişiye ıslah etmesi/düzeltmesi için verildiğini anlayabilirdik. Fakat eğer kişiyi kurtaracak olan Yaradan ise, o zaman ona birçok ıstırap vermenin ne anlamı var?

Daha önce sormuştuk, kişi neden kendi başına bunun üstesinden gelemez ve onu yalnızca Yaradan kurtarabilir? Ve bize üstesinden gelme seçeneği sunuluyor da üstesinden gelebilme gücü neden verilmiyor? Baal HaSulam’ın söylediğine göre, bu kasıtlı olarak böyledir, böylece kişi Yaradan’dan yardım ister ve Yaradan’ın yardımı, kişiye daha yüksek bir ruh vermek olacaktır, yani bu kişinin daha yüksek bir derece almaya ihtiyaç duyması için böyledir.

Kişinin, ruhunun NRNHY’ını elde etmesi gerekir ve ihtiyaç olmadan, yani bir kap (arzu) olmadan dolum almak imkânsızdır, bu nedenle, kişinin çalışmaya başlaması için kasten böyle yapılmıştır. Üstesinden gelemediğini gördüğünde kişi umutsuzluğa kapılmamalı, bunun yerine Yaradan’a dua etmelidir, Zohar’ın söylediği gibi, “Arınmaya gelene yardım edilir. Ve neyle? Kutsal bir ruhla.”

Buna göre, burada iki şey vardır: 1) Kişi, Yaradan’ın kendisine yardım etmesine ihtiyaç duyabilmesi için ihsan etmede çalışmaya başlamalıdır, çünkü eğer kendi başına üstesinden gelebilseydi, Yaradan’ın yardımına ihtiyacı olmazdı. Bu, kişinin bir Kaba sahip olmaması olarak kabul edilir ve Kap olmadan ışık yoktur. 2) İnsana kendi başına bunun üstesinden gelme yeteneği verilmemiştir. Bu nedenle başlaması gerekir fakat sonlandıramaz.

Bununla, şu sorduğumuzu anlıyoruz, erdemliler neden birçok acı çekmeyi hak ediyor? Bunun nedeni, erdemlinin ıstıraplar nedeniyle duyduğu acı, onun Yaradan ile bütünlüğe ulaşmasını engeller ve bu da onun bir Kaba sahip olmasına neden olur.

Ve kişinin üstesinden gelemeyeceği kadar çok ıstırabının olması ve Yaradan “onu hepsinden kurtarır” ve kişi onları tek başına yenemez, bütün bunlar kasıtlıdır, çünkü Yaradan kişiye, eğer ihtiyacı yoksa daha yüksek bir derece veremez. Bu nedenle Yaradan ona kurtuluş olarak ruhunun parçalarını verir, şöyle yazıldığı gibi “Ve Yaradan onu hepsinden kurtarır.”

Bu nedenle iki şey gereklidir: 1) Erdemlinin birçok ıstırabı olmalıdır, bu ıstıraplar onun Kabıdır. 2) Daha sonra Yaradan ona kurtuluş olarak ruhun parçalarını verir.

Ancak normalde, insanlar istekte bulunduklarında, Yaradan’dan kendilerini kötülükten kurtarmasını ve zaten kötü olarak kabul edilmiş bir parçanın üzerine, kendileri için bir ruh vermesini istemeye başlarlar. Peki, Yaradan neden kişinin belli oranda bir kötülüğü ortaya çıkarmasını, ifşa etmesini istiyor ve ancak o zaman kendisine yardım ediyor?

Bu, insanlara bu şekilde görünür. Ancak burada iki saptama yapmalıyız: 1) Gerçekten de Yaradan, kişiye içindeki kötülüğü göstererek ona yardım eder, böylece o doğruyu bilecektir. 2) Bu, yalnızca ihsan etme yolunda yürüyebilecek olanlara ifşa edilir. Kötülük onlara bu nedenle gösterilir, böylece onu düzeltebilme becerisine sahip olabilirler. Fakat ihsan etme çalışmasıyla bir bağlantısı olmayan insanlara, kötülük sadece genel olarak ifşa edilir.

Bu, aynı bu dünyada yaptıklarımıza benzer. Bir kişi tedavisi olmayan bir hastalığa yakalandığında kendisine hastalığının ne olduğu söylenmez. Bunun yerine farklı hastalıkları olduğu söylenir, ancak ölümcül bir hastalığı olduğu gerçeği onunla paylaşılmaz. Bunun nedeni oldukça basittir: Kişiye içindeki kötülükler anlatılsa ve onları düzeltemezse ne olur? Bu nedenle maneviyatta kişiye kötülük, çalışabilme kabiliyeti ölçüsünde çok yavaş gösterilir.

Buna göre, kişi eğer bir Kaba sahip olacak ölçüde kötülüğün ifşasına sahip değilse ve bir ruh edinmek/ihtiva etmek için uygun bir ihtiyaç içinde değilse, yarım Kaba bir ruh yerleştirmek imkânsız olacaktır. Bu ana rahmindeki embriyo gibidir, bilgelerimizin söylediği gibi, “İnsanda üç ortak vardır: Yaradan, babası ve annesi. Baba beyazı; anne kırmızıyı ve Yaradan ruhu verir.”

Açıkça bilinir ki, anne ve baba üzerine düşeni yapsa dahi, yine de yarım bir fetüs doğabilir. Yani, üzerlerine düşeni yapmalarına rağmen embriyo kafasız, sadece bir vücut olarak doğabilir veya tam tersi vücudu olmadan dünyaya gelebilir. Yaradan’dan üzerine düşeni yapmasını istiyor muyuz, yani bir embriyonun yarısına ruh vermesini ve o şekilde dünyaya gelmesini istiyor muyuz? Elbette kimse bu kadar aptal değil.

Bu, Yaradan çalışmasında da böyledir. Kişi çalışmaya başladığında önce beyazla başlar. Babasına ve annesine “ebeveyn” denir. Kişinin dünyaya gelmesinin nedeni onlardır. Babaya “bütünlük” anlamına gelen “erkek” denir ve hiçbir eksiklik bulunmadığından buna “beyaz” denir. Yani, kişi kendi payına düşenden memnundur, Yaradan çalışması ile kurduğu en ufak herhangi bir temas için, Yaradan çalışması ile ödüllendirildiği ve kendisine Yaradan ile temasa geçme düşüncesi ve arzusu verdiği için Yaradan’a şükreder. Bilgelerimizin söylediği gibi, “Yürür ama yapmaz, yürümenin mükâfatı onun elindedir.”

Daha sonra, “annenin kırmızısı” olarak adlandırılan sol çizgiye geçer. Anne kadın olarak kabul edilir, bir eksiklik, ihsan etme amacı olup olmadığını görmek için onun yaptığı iyilikleri eleştirir. O zaman gerçeği görür, ondan ne kadar uzak olduğu gerçeğini. Bu, kişiye onu yakınlaştırması için Yaradan’a dua etme ihtiyacını verir, böylece Yaradan’la bütünlük ile ödüllendirilir. O zaman kişi beklentiye girer, çünkü zaten iki çizgisi vardır, bir ihtiyacı ve bir Kabı olduğunu hisseder, o halde başka daha neye ihtiyacı vardır? Yalnızca Yaradan’ın Kendi üzerine düşeni yapmasına, yani ona ruh vermesine.

Ancak, henüz tamamlanmadığından dolayı babanın beyazı ve annenin kırmızısı hala buna layık olmadığından ve örneğin yarım bir bebek dünyaya getirmeleri ihtimali varken, Yaradan elbette kendi üzerine düşeni yapamaz, ruhu veremez. Bu nedenle Yaradan sağ ve sol çizgilerin tamamlanmasını bekler, böylece eksiksiz bir şey yaratmak mümkün olacaktır.

Bu nedenle kişi Yaradan’ın yardım etmek istemediğini söylememelidir. Aksine Yaradan, ruhun parlamasına yetecek tam bir ölçü olana kadar, her eylemi bir araya getirir. Bir Bilgenin Meyveleri kitabında (Cilt 1, s. 196) bu konu ile ilgili şöyle yazılmıştır: “Sakın dinlenmeyin ve O ifşa olana ve Kudüs’e yeryüzünde kutsallık verene dek, O’na rahat vermeyin.” Bu nedenle durmaksızın, yorulmadan dua ederiz ve O bize cevap vermediği zamanlarda bile zayıf düşmeyiz. Dualarımızı duyduğuna ancak inanç ödülünü almaya uygun Kaplara sahip olduğumuz zamanı beklediğine inanırız.

Sonuç olarak, kişi her gün dua etmesine rağmen Yaradan’dan yardım almadığını söylememelidir. Bunun yerine, Yaradan’ın, kişinin ettiği her duayı alıp, o ana kadar ettiği diğer dualara eklediğine ve kişi O’ndan ruhu almaya uygun bir hale gelene kadar beklediğine inanmalıdır.

Ayrıca, Yaradan’dan kötülüğün üstesinden gelmek için yukarıdan yardım ve güç vermesini istemek için dua ile ilgili iki ayrım yapmalıyız: 1) Kişi Yaradan’dan ihsan etme kaplarını Kutsallığa kabul etmesini, yani onları ihsan etme niyetiyle kullanma yeteneğine sahip olabilmeyi ister. 2) Yaradan’ın kendisine, alma kaplarının üstesinden gelebilmesi için güç vermesini ister. Bu, alma kaplarını ihsan etmeye yöneltebilmesi olarak kabul edilir.

Bununla bilgelerimizin şu sözlerini yorumlamalıyız (Raşi, VaYeşev’de sunulmuştur), “Bunun hakkında da açıklama yapmalıyız ‘ve [Yakup] oturdu’, Yakup huzur/barış içinde oturmak istedi; Yusuf’un öfkesi üzerine sıçradı. Erdemliler huzur/barış içinde oturmak isterler. Yaradan dedi ki, ‘Erdemliler için öteki dünyada onlar için hazırlanmış olana sahip olmaları yeterli değildir; onlar bu dünyada da barış/huzur içinde oturmak isterler.’”

Söylediklerini anlamak zor görünüyor, Yaradan dedi ki, ‘Erdemliler için öteki dünyada onlar için hazırlanmış olana sahip olmaları yeterli değildir; onlar bu dünyada da barış/huzur içinde oturmak isterler.” Açık bir ifade vardır Mişna (Avot, Bölüm 6:4): “Tora’nın yolu budur: Tora’ya emek vermek. Bunu yaparsan, bu dünyada ve öteki dünyada ne mutlu sana.” Bu, bu dünyada da barış olması gerektiği anlamına gelir.

Bunu çalışmada yorumlamalıyız. Bina’ya ihsan etme kabı anlamına gelen “öteki dünya” dendiği bilinir, çünkü her şey iki anlayıştan oluşur: 1) ne aldığı 2) ne verdiği. Bunlara, vermek ve almak olan “Malhut niteliği” ve “Bina niteliği” denir.

Kişi çalışmaya başladığında önce en iyisini ayırmaya başlar. Alma kaplarının içine yerleştirilen Kapları ayırmaya ve ortaya çıkarmaya başlarız, yani tüm kapları – hem alma, hem de ihsan etme kaplarını – yani kapların kırılması esnasında, alıcı olan Klipot’a (kabuklar/kötü eğilim) düşen kapları. Kabala terminolojisinde bunlara Kelim de Panim [ifşa kapları] ve Kelim de Ahorayim  [gizlilik kapları] adı verilir.

Bu nedenle erdemliler kendileri için alma kaplarını ihsan etme niyetine sahip olmak için ıslah ettiklerinde, buna “Tora Lişma’yı [O’nun için/O’nun hatırına]” öğrenmek denir, buna “öteki dünyada onlar için hazırlanmış olan” denilir. Erdemliler buna razı olmaz, onlar “bu dünyada huzur/barış içinde oturmak” isterler, yani alma kapları, yani Kelim de Ahorayim, “Malhut’un Kapları” olarak adlandırılır, çünkü Malhut’a “bu dünya” denir, o da kutsallığa girecektir, yani ihsan etmek için çalışacaklar demektir.

“Yakup huzur içinde oturmak istedi; Yusuf’un öfkesi üzerine sıçradı.” sözlerinin anlamı budur. Yusuf’a NHY denilir, bunlar Kelim de Ahorayim’dir, alma kapları olan Hohma’nın ifşa yeri, “bu dünya” olarak kabul edilir. Yani öfkesi, kutsallığa girebilmeleri için onları hâlâ düzeltmemiş olması sebebiyledir. Bu nedenle “Erdemliler için yeterli değildir.” denmektedir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,090