Makale No. 22, 1990
Zohar, BeŞalah (Madde 471) bölümünde şöyle der, “Rabbi Yitzhak şöyle söylemiştir: ‘Çünkü kesinlikle sileceğim’ diye yazılmıştır, bu da Yaradan’ın sileceği anlamına gelir. Ayrıca, ‘Amalek’in anısını sil’ yazılmıştır, bu da onu silmemiz gerektiği anlamına mı gelir? Şöyle yanıt verir, ‘Ancak Yaradan şöyle söyledi, ‘Amalek’in hafızasını aşağıda siz sileceksiniz ve Ben de Amalek anısını yukarıda sileceğim.’”
Çalışmada, “Aşağıdaki Amalek” ve “Yukarıdaki Amalek” nedir anlamalıyız. Bu, burada, yukarıda ve aşağıda olmak üzere iki Amalek’in silinmesinin söz konusu olduğu anlamına gelir. Ayrıca bu, ilk önce biz Amalek’i aşağıda silmeliyiz ve ancak bundan sonra Yaradan Amalek’i yukarıda silecektir anlamına mı gelir? Bize neden tam bir şey verilmediğini de anlamalıyız, çünkü öğrendiğimiz üzere, “Aşağıdan bir uyanış, yukarıdaki eylemi uyandırır.” Bu, aşağıda yaptığımız şeylerin yukarıda da değişikliklere neden olduğu anlamına gelir, bu da Sitra Ahra’nın [diğer tarafın] iptali ve bolluğun açığa çıkması anlamına gelir. O halde neden Amalek’in aşağıdan silinmesiyle yani bizim eylemlerimizle, yukarıdan da silinmesi sağlanamıyor? Neden işin yalnızca yarısı bize verilmiştir ve neden diğer yarısını Yaradan yapmaktadır? Bu ortaklığın nedeni nedir?
Amalek ile ilgili olarak, onun isminin ne anlama geldiğini de anlamalıyız. Genellikle Amalek “kötü eğilim” olarak adlandırılır. Ancak, özellikle, kötü eğilimin birçok ismi vardır. Bilgelerimiz şöyle söylemiştir (Masehet Sukkah, s. 52), “Kötü eğilimin yedi ismi vardır: Kötü, Sünnetsiz, Saf Olmayan, Düşman, Engel, Kuzey Taşı. Ayrıca, Mısır Kralı Firavun ve Amalek gibi başka adları da vardır.”
Her şeyde iki anlayış idrak ettiğimiz bilinmektedir: Işık ve Kli (kap). Maddesel şeylerde bile, her şeyde içselliği ve dışsallığı idrak ederiz. Dışsallık, Kli olarak adlandırılır, içselliğe ise “ışık” denir. Örneğin, bir kişi ekmeğe ya da et ve balığa vs. özlem duyduğunda, Kli’ye, yani gördüğü dışsal kısma özlem duymaz. Aksine, görülmeyen iç kısma, yani ekmeğin, etin ya da balığın tadına özlem duyar.
Dahası, görüyoruz ki Kli’de kıyafetlenmiş olan hazzın tadını çıkarabilmek bir hazırlık gerektirir. Kişi, Kli’de kıyafetlenmiş olan, dışsallık olarak kabul edilen haz ışığının tadını ancak hazırlığı ölçüsünde çıkarabilir. Diğer bir deyişle, susadığında su içmeye gelen bir kişi, susamadığı halde su içen bir kişiye benzemez çünkü hazzın alınması için olan Kli, hazza duyulan özlemin seviyesiyle ölçülür.
Bu nedenle, içkiden keyif almak istediğinde insanın içki isteğini uyandırmak için önce acı ve tuzlu yiyecekler yediğini görürüz. Bu, her şeyde böyledir: Özlem olmadan hiçbir şeyden keyif almak mümkün değildir. Bu, yaratılışın başlangıcından kaynaklanır, çünkü yaratılışın amacının, yani O’nun yarattıklarına iyilik yapma arzusunun, zevk ve haz alma arzusunu yarattığını öğreniyoruz. Dördüncü aşama olan özlem ortaya çıkmadan önce o, hala, ışığı ve hazzı almaya uygun bir Kli olarak görülmez.
Şimdi maneviyattaki ışık ve Kli’ye geri döneceğiz, bu da maddesellikte geçerli olan düzenin aynısının maneviyatta da geçerli olduğu anlamına gelir. Hakikatte ise durum tam tersidir: Maddesellikte geçerli olan maneviyattan uzanır. Ancak maddesellik ile maneviyat arasında bir fark vardır. Maddesellikte, “Göz görür, kalp imrenir” denildiği üzere, içsellik olan haz, yani ışık açığa çıkar. Bu nedenle, maddesel bir şeye bakarken, orada içsel bir tat olduğunu az çok hissedebiliriz. Kli’nin dışsallığına bürünmüş olan haz bizi çeker ve içimizde arzu uyandırır.
Buna karşılık, Tora ve Mitzvot (emir ve iyi eylemler) adı verilen, Kelim’in (kapların) dışsallığında kıyafetlenmiş olan manevi hazlar ise Tzimtzum (kısıtlama) ve gizlilik altındadır. Bu nedenle, Tzitzit’in [dua şalı] Mitzva’sına [Mitzvot’un tekili] bürünmüş zevk ve ışığın onu çektiğini ve bu yüzden Tzitzit taktığını söyleyemeyiz. Aynı şey diğer Mitzvotlar için de geçerlidir. Öğrendiğimiz üzere Tzimtzum, yaratılışın ıslahının amacı içindir. Buradan şu sonuç çıkar, dışsal meselelerde kıyafetlenmiş olan maddesel hazlar ile dışsal meselelerde kıyafetlenmiş olan manevi hazlar yani Tora ve Mitzvot arasında büyük bir fark vardır.
Dolayısıyla, Tzimtzum nedeniyle, burada Lo Lişma [O’nun rızası için değil] ve Lişma [O’nun rızası için] meselesi vardır. Bu, manevi hazlar üzerinde yapılmış olan gizlilikten kaynaklanır. Yani, bir kişiye “Tzitzit giymeyi dene, Tzitzit giymenin ne kadar güzel bir his olduğunu göreceksin” denemez. Bu nedenle şöyle söylenmelidir, “Bir Tzitzit giy, bunun karşılığında Tzitzit’in Mitzva’sında kıyafetlenmemiş olan hazzı alacaksın çünkü bunda sen hiçbir tat hissedemezsin.”
Bu nedenle kişi şöyle sorar, “Neden bir Tzitzit giymem gerekiyor?” O zaman kişiye şöyle denmelidir, “Bunun karşılığında büyük bir haz alacaksın”. ”Hangi hazzı alacağım?” O zaman kişiye şöyle denir, “Tora ve Mitzvot çalışmanın karşılığında, Zohar’da yazıldığı üzere rızık, sağlık ve uzun ömür gibi dünyevi hazları seçebilirsin veya Maimonides’in Hilhot Teshuva’nın sonunda söylediği gibi, bir sonraki dünyada da bir ödül alırsın.”
Buradan şu sonuç çıkar, Lo Lişma, bedensellikte olduğu şekilde Kli’nin iç kısımlarında kıyafetlenmiş olan et veya balıktan gelen bir haz değil demektir. Yani, Kli’nin içinde kıyafetlenmiş olan ışık kişiyi Tora ve Mitzvot’u uygulamaya çekmektedir. Burada, onun alacağı bu Kelim’de kıyafetlenmemiş olan bambaşka bir haz vardır ve bu onu Tora ve Mitzvot’u yerine getirmeye çeker.
Buna Lo Lişma denir, yani onu çeken Mitzva’daki niyet yani Mitzva’nın içinde kıyafetlenen şey değildir. Aksine, kişiyi Lo Lişma çekmektedir yani Mitzva’da kıyafetlenmemiş olan bir şeydir, kişiyi çeken tam olarak budur. Bununla birlikte, Mitzva’da kıyafetlenmemiş olan ve Tora ve Mitzvot olarak adlandırılan Kelim’in dışında olan haz, onu çeken şeydir.
Buna Lo Lişma denir. Yani kişi Tora ve Mitzvot ile meşgul olduğunda çalışma gücü kazanır çünkü daha sonra ödül alacaktır. Bu şu demektir, eğer kişi başka bir yerde daha büyük hazlar alabilseydi, Tora ve Mitzvot’tan vazgeçebilirdi. Ancak ödül ve cezaya inancı olduğundan Tora ve Mitzvot’u yerine getirmesi gerekir. Hatta bu kadar fazla Mitzvot’u yerine getirmek zorunda olmadan da aynı ödülü alsa çok daha mutlu olurdu.
Bu demektir ki, kişiyi ilgilendiren şey Mitzvot’u yerine getirmek değil daha çok ödülün alınmasıdır. Bu, tıpkı maddesellikte olduğu gibidir, her insan daha az saat çalışıp daha yüksek maaş almak ister. Benzer şekilde, çalışması Lo Lişma olan herkes daha fazla Tora ve Mitzvot’u yerine getirmekle değil tam tersiyle ilgilenir -Yaradan bize daha az Tora ve Mitzvot ve daha fazla ödül verebileceğine göre, neden bu kadar çok Tora ve Mitzvot gözlemlemeleri gerektiğiyle ilgilenirler. Bu, onu Tora ve Mitzvot ile meşgul olmaya zorlayan Lo Lişma olarak kabul edilir.
Lişma’yı çalışmak isteyenler için ise durum böyle değildir. Onlar, bizzat Tora ve Mitzvot’un kendilerini, Tora ve Mitzvot ile meşgul olmaya zorlayan sebepler olmasını isterler. Maddesel hazlarda olduğu şekilde, onları dışsallığı kullanmaya çağıran şey dışsallıkta kıyafetlenmiş olan içselliktir. Bu demektir ki, et veya balık yemeye arzu duymalarının nedeni, bunları yerken sarf edecekleri emeğin karşılığında bir ödül alacak olmaları değildir.Aksine, etin ve balığın içinde bulunan hazzı arzularlar ve dünyada Yaradan’a bu kadar çok dışsallık, yani her birinde farklı bir hazzın giydirildiği birçok şey yarattığı için kızan hiç kimse yoktur ve bir kişi, ekmek ve su ile yetiniyorum ve daha fazla şeyde kıyafetlenmiş daha fazla haz almak istemiyorum der.
Bunun aksine, herkesin ellerinden geldiğince çeşitli anlamlarda dışsal olan şeyleri artırmaya çalıştığını görüyoruz. İnsan et yiyeceği zaman bile etin en güzelini almaya çalışır, yani et yeme konusunda dahi oldukça titiz davranır. Başka bir deyişle, daha iyi bir tat alabilmek için dışsallıkla kıyafetlenmiş hazda, ışıkta çaba sarf eder.
Kişi Lişma’da çalışırken de aynı şekilde davranır. Bu kadar çok Mitzvot’u olduğu için kızmaz, yani neden 613 Mitzvot var diye üzülmez ve daha azına razı olur, çünkü kişi her Mitzva’da maddesellikte olduğu gibi farklı bir tat olduğuna inanır. Kişi Lişma yolunda yürümek istediğinde, her bir Mitzva’da kıyafetlenmiş olan hazzın içselliğini hissetmese de, Zohar’da yazıldığı gibi, bilgelere bunun böyle olduğuna, 613 teminat olduğuna ve her bir Mitzva’da o Mitzva’ya ait olan özel bir ışığın biriktiğine inanır.
Ve kişi bunu böyle hissetmese de bunun, onlar Tora ve Mitzvot’ta kıyafetlenen ve içsellik olarak kabul edilen hazzı hissetmesinler diye gizlilik ve Tzimtzum olmasından dolayı böyle olduğuna inanır ve bu da alttakilerin iyiliği içindir. Diğer bir deyişle, “Yaradan ile Dvekut [bütünleşme]” adı verilen, ihsan etme amacı ile ödüllendirilmedikleri sürece, eğer haz açığa çıkarsa, bu hazzı mutlak surette almak için alacaklardır, bu da onları Hayatların Hayatından ayıracaktır ve bu maneviyatta ölüm olarak kabul edilir.
Bu nedenle yalnızca ihsan etmek için çalışmak isterler. Yani Kral’a hizmet etmek isterler, Zohar’da söylendiği gibi, “Korkunun özü, O yüce ve hükmeden olduğu için kişinin Yaradan’a hizmet etmesidir,” yani Kral’ın yüceliği nedeniyle. Ayrıca yüce birine hizmet ederken haz almak insanın doğasında vardır.
Bu nedenle, ihsan etmek için çalışmak isteyen bir kişinin, hizmet edeceği yüce bir Krala ihtiyacı vardır. O zaman kişi bir ödül beklemez, yani Tora ve Mitzvot’un dışsallığına bürünmüş olan hazzı almak değil yalnızca Tora ve Mitzvot’un dışsallığının sürdürülebilmesi için çalışmayı üstlenmek ister, içselliği istemez çünkü o, eğer içselliği almaya arzu duyarsa bunun ayrılığa neden olacağını söyleyen bilgelere inanır.
Bu nedenle kişi, yalnızca Tora ve Mitzvot’un dışsallığını gözlemlemek için çalışmak ister. Peki, burada kişinin hazzı nedir? “İnsan haz olmadan çalışamaz” kuralına istinaden ve ayrıca O’nun yarattıklarına iyilik yapma arzusundan dolayı kişinin yapılan çalışmadan haz alması gerekir. Ancak fark şudur, bazen kişi bir günlük çalışmasının karşılığında tek bir ödül almak için çalışır, şöyle yazıldığı gibi, “Akşam olunca ona ödülünü verirsin” ya da ödülünü haftalık olarak alacaktır. Ayrıca tüccar olup gerçekleştirdiği her ticaret sonrasında ödülünü alan insanlar vardır ancak bir ödül olmasaydı çalışmak mümkün olmazdı.
Bu nedenle, ihsan etmek amacıyla yani yüce bir Kral’a hizmet etme niyetiyle çalışmak isteyen insanlar, bundan anında haz alırlar. Yani yaptıkları her eylem onlara zaten haz vermektedir ve tıpkı tüccarlar gibi eylemleri neticesinde bir haz duyabilmeleri için bir ödül almaya ihtiyaçları yoktur.
Ancak burada yani Tora ve Mitzvot ile meşgul olmada büyük bir çalışma vardır, asıl çalışma tam bu noktada başlamaktadır. Eğer insanın temeli, kişinin alacağı hazzın yüce bir Kral’a hizmet etmekten gelmesiyse, O’nun yüceliği dünyada ifşa olsaydı, Kral’a hizmet etmek hiç de zor olmazdı. Ancak öğrendiğimiz üzere, Tora ve Mitzvot’ta kıyafetlenen haz ve mutluluk üzerinde bir Tzimtzum (kısıtlama) ve gizleme vardı. Ayrıca, Yaradan’ın Kendisi üzerinde de bir gizleme vardı ki böylelikle O’nun rehberliğine, İyi ve İyilik yapan olduğuna, Şehina’nın (Kutsallığın) toz içinde, sürgünde olduğuna yani O’nun ihtişamının aşağıdakilere ifşa edilmediğine inanalım.
Ancak, bedenimizin üstesinden gelebilmek için çok çalışmamız gereklidir ç çünkü beden Yaradan’ın içimizde entelektüel bir güç yarattığını görmemizi ve aklımızla hareket etmemizi savunur. Yani aklımıza kulak veririz. Dolayısıyla, bedene, aklımızın bize ne söylediğine bakmamıza gerek olmadığını, aklın üstüne çıkarak Yaradan’a mantık ötesi inandığımızı söylediğimizde beden bunu reddeder.
Bu nedenle, Kral’ın yüceliği ve önemi ifşa olmadıkça Tora ve Mitzvot’u nasıl Kral’ın yüceliği sebebiyle gözetebiliriz, çünkü Sitra Ahra [diğer taraf], O’nun yüceliğini örtmektedir.
Amalek Klipa’sının (kabuk) anlamı budur, şöyle yazıldığı gibi (Ki Tetze Kısmı), “Amalek’in size yaptıklarını, siz yorgun ve bitkinken ve Tanrı’dan korkmuyorken yol boyunca başınıza gelenleri hatırlayın.” RAŞİ, “yol boyunca başınıza gelen” ifadesinin sıcak ve soğuk anlamında olduğu şeklinde yorumlar; “O seni serinletti ve kaynamalarını soğuttu, çünkü tüm uluslar senden korkuyordu, fakat o başladı ve diğerlerine de yol gösterdi.” Orada, Siftey Hahamim’de şöyle yorumlar: “Herkesin korku duyduğu, sıcak bir konu ile dile getirmek istemiştir. Dünya ulusları da senden korkuyordu fakat Amalek seni soğuttu ve tıpkı ılık bir su gibi yaptı.”
Buradan Amalek’in bir Klipa olduğu sonucu çıkar. Kişi, üzerine çıkmayı başarabildiğinde ve hakikat yolunda yürümeye başladığında o gelir, insanı zayıf düşürür ve şöyle der, “İhsan etme yolundan ayrılmaktan korkma.” Ve kişi Yaradan’ın yüceliğiyle üstesinden geldikçe, kendisi için değil sadece Yaradan için çalışmanın değerli olduğunu söyledikçe, (Amalek gelir) ve kişinin şunu anlamasını sağlar, “Görüyorsun ki bu çalışmadan yoruldun ve bitkin düştün ve Tanrı’dan korkmuyorsun”, bu da İsrail’in sahip olduğu cennet korkusunun, çalışmanın ve büyük bir Kral’a hizmet etmenin değerli olduğunu söylediklerinde, bu görüşünü yani Kral’ın hiçbir önemi olmadığını aşıladığı anlamına gelir. “O halde neden hiçbir karşılık beklemeden, yalnızca Yaradan’ın yüceliği nedeniyle ve O’nun rızası için çalışmak istiyorsun?” O, bu korkuyu tümüyle bozmuştur yani onun tüm amacı, “korkunun özü, O’nun yüce ve hükmeden olmasından kaynaklanmaktadır” olarak adlandırılan cennet korkusunun önemini ortadan kaldırmaktı.
Görünen o ki o, İsrail halkına Tanrı’dan korkmanın öneminin iptalini aşılamıştır, çünkü onun tüm savaşı, onları yüce bir Krala hizmet etme çalışmasında zayıflatmaktı, bunun için, yani Yaradan’ın yüceliğinin önemi için, O’na hizmet etmek ve çalışmak değerlidir.
“Yol boyunca başınıza gelen” sözlerinin anlamı budur, yani bu yolda Kral’a hizmet edebilmekten başka hiçbir ödül istemediğimizde. İşte o, bu önemi bozmuştur.
Bu demektir ki Amalek kişinin çalışmada heyecanlandığını ve hararetlendiğini gördüğünde ve kişi kendisinin bir miktar önem ile ödüllendirilmesinden dolayı hoşnutluk hissettiğinde yani yüce Kral için çalışmaya değer olduğunu hissettiğinde, o gelir ve karalamaya başlar ve kişiden bu önemi çeker alır. Doğal olarak kişi, yüce bir Kral’a bağlı olduğu duygusunun verdiği o sıcaklığı kaybeder.
“Ve sen yorgun ve bitkinsin” sözlerinin anlamı budur. Yani, çalışması esnasında, kişi çok yüce bir Kral’a hizmet ettiğine inandığında hiçbir yorgunluk hissetmeden yaşar. Ancak Amalek ona, Yaradan’ın yüceliğinin iptalini aşıladığında, kişi o anda çalışmada yorgun düşer. Bu Zohar’ın şöyle söylediği gibidir, “Çabanın olduğu yerde Sitra Ahra vardır”. Bu demektir ki, kişi şunu bilmelidir; eğer kutsal çalışmayı yapıyor ve bu çalışmayı bir ağırlık ve sırtında bir yük olarak hissediyorsa, bu Sitra Ahra’nın orada olduğuna ve kişiyi zayıflattığına ve bu durumda kişinin yüce bir Kral’a hizmet ettiğini hissedemeyeceğine işarettir.
Buradan Amalek Klipa’sının öncelikle Yaradan’ın yüceliğini hedef aldığı sonucu çıkar, yani Yahudiliğin temeli öncelikle korku üzerine kurulmuştur, “çünkü O yücedir ve hükmedendir.” Amalek’in savaşı tam da bu konudaydı yani kişi “Tanrı korkusu” niteliği üzerinde çalışmayacaktır. “ve Tanrı’dan korkmamak” sözlerinin anlamı budur.
Yukarıdakilere istinaden, Zohar’ın “Aşağıda Amalek vardır ve yukarıda Amalek vardır” sözlerinin anlamı hakkında ne sorduğumuzu anlayabiliriz. “Aşağıdaki Amalek” Kli’yi, “Yukarıdaki Amalek” ise ışığı ifade eder. Yani, kişinin Yaradan rızası için çalışmasına izin vermeyen Kli’ye Amalek denir,bu da Amalek’in kişinin argümanlarına müdahale etmesine rağmen Yaradan rızası için çalışma arzusu anlamına gelir.
Diğer bir deyişle, “Aşağıdaki Amalek” kişinin Yaradan rızası için çalışmak istediği ancak Amalek’in çalışmasına izin vermediği anlamına gelir. Kişi, Cennetin görkemini ortadan kaldıran bu düşünceleri kendisine getirenin Klipa olduğunu anlar, hisseder ve bu ona büyük acı verir. Bu, “insanın çalışması” olarak adlandırılır, yani kişi Amalek’in tüm argümanlarını iptal etmek ister ve yalnızca Kral’ın yüceliği ve önemi nedeniyle çalışmak istediği her seferinde Amalek’in kötülemelerini tek başına nasıl iptal edebileceğini göremediğini hissetmeye başlar. Kişi görür ki, dua etmekten, yani onun kötülemelerinden etkilenmemek için Yaradan’a dua etmekten başka yapabileceği hiçbir şey yoktur. Bu, kişinin kalbindeki ve zihnindeki Amalek’i silmek istemesi olarak kabul edilir.
Bu, Amalek’i silme Kli’sini tamamlar; burada kişi, sahip olduğu bu arzu ve eksiklikle Amalek’in yaşamda kendisine neden olduğu kayıpları hisseder ancak yine de bunun üstesinden kendi başına gelemez. İşte o zaman, kişi ihtiyacı olan tek şeyin Yaradan’ın yardımı olduğunu, Yaradan’ın ona yardım edeceğini hisseder ve “Arınmaya gelene yardım edilir” diyen bilgelerimize inanır ve bu durumda Yaradan onu yani kişinin Amalek’ini iptal eder.
Yukarıdakilere istinaden, Zohar’da şu yazılanlar hakkında sorduklarımızı yorumlayabiliriz. “Yukarıda Amalek vardır ve aşağıda Amalek vardır ve Yaradan yukarıdaki Amalek hakkında şöyle söylemiştir ‘Ben kesinlikle sileceğim’” Yani, onu yukarıdan Yaradan silecektir. Aşağıdaki Amalek hakkında ise Yaradan şöyle söylemiştir, “Amalek anısını silin” ve bu da bunu insanın silmesi gerektiği anlamına gelir. Neden iki Amalek olduğunu ve neden Yaradan’ın her ikisini de yok etmediğini veya neden insanın her ikisini de yok etme gücüne sahip olmadığını sorduk. Bu ortaklık neden?
Bunun anlamı ışık ve Kli’nin var olduğu ve Kli olmadan ışığın olamayacağıdır, tıpkı eksiklik olmadan doyumun olamayacağının bilindiği gibi Ayrıca şunu da sorduk, Amalek’in, kötü eğilimin diğer isimleri arasından daha fazla silmemiz gereken niteliği hangisidir? Cevap şudur, kötü eğilim Yaradan’ı kötüler, yani Tora ve Mitzvot’la meşgul olmaya değmez der. Kişinin kendisini buna zorlayan bir neden olmaksızın tek bir hareket dahi yapamayacağı kuralına istinaden Zohar (“Zohar Kitabı’na Giriş,” Madde 190’da) insanın Tora ve Mitzvot’u yerine getirmesinin üç nedeni olduğunu söyler; “Korku üç anlayışta yorumlanır, bunlardan ikisi uygun bir kök içermez, biri ise korkunun köküdür. İnsan vardır oğulları yaşasın ve ölmesin diye Yaradan’dan korkar ya da bedensel bir cezadan veya parasının cezalandırılmasından korkar. Dolayısıyla O’ndan daima korkar. Buradan şu sonuç çıkar; burada Yaradan’a karşı duyduğu korku kök olarak yerleştirilmemiştir, bunun kökü kendi menfaatidir korku ise bunun dalıdır. Bir de dünya azabından ve Cehennem azabından korktuğu için Yaradan’dan korkan insan vardır. Bu iki tür korku, korkunun özü ya da kökü değildir. En önemli olan korku, kişinin Efendisinden, O yüce ve hükmeden olduğu için korkmasıdır, tüm âlemlerin, her şeyin özü ve kökü O’nunla karşılaştırıldığında bir hiçtir. Ve kişi arzusunu oraya, “korku” adı verilen o yere yerleştirecektir.
Buna istinaden, görüyoruz ki kişinin Tora ve Mitzvot’u gözetmesine izin vermeyen kötü eğilim olmasına rağmen bunlar “çünkü O yücedir ve hükmeder” olarak adlandırılan korkunun özü ile birbirlerine tamamen zıt değildir. Kişinin, Kral’a, O’nun yüceliğinden ve öneminden dolayı hizmet etmek istemesinin temelinde yatan korkunun özü budur. Amalek özellikle bunu zayıflatmak ister yani kişinin kendisinin, Yaradan’ı, O’na hizmet etmeyi gerektirecek kadar önemli ve yüce görmediğini söyler çünkü sen O’nun rehberliğinin üzerinde yani O’nun dünyayı iyilik yapan iyi olarak yönettiği gerçeğinin üzerinde büyük bir gizlilik olduğunu görürsün.
O ise burada bir gizlilik olmadığını, bunun İsrail halkının söylediği gibi değil de gözlerimizle de görebildiğimiz üzere gerçekten de böyle olduğunu iddia eder, yani hakikatte Yaradan dünyayı iyilik yapan iyi olarak yönetir ancak bizler henüz O’nun İlahi Takdir’inin iyi ve iyilik yapan olduğunu görmekle ödüllendirilmedik. Bu nedenle bu durumda mantık ötesi inanmamız ve “Gözleri var ama görmezler” dememiz gereklidir.
Buna istinaden görüyoruz ki, bu Klipa hakikaten de korkunun özüne aykırıdır. Ancak Klipot’un geri kalanıyla birlikte onlar, O’nun iyi ve iyilik yapan olduğu inancına o kadar da karşı değillerdir. Buradan Amalek Klipa’sının gerçekten de hakiki korkunun tam tersi olduğu sonucu çıkar.
Amalek hakkında yazılan “ve Tanrı’dan korkmuyordu” ifadesinin anlamı budur. Yani, cennetin ihtişamından korkmayı, yani cennetin ihtişamından dolayı korkmayı, bu çizgide yürümemiz gerektiğine dair korkuyu karalamıştır. Amalek’in tüm direnişi bunun içindir, çünkü bu, kişinin edinmekle ödüllendirilmesi gereken gerçek çalışmaya tümüyle aykırıdır.
Bununla, bu Klipa’yı neden silmemiz gerektiğini anlayabiliriz. Onun, burada herhangi bir gizlilik olmadığına dair olan sözlerinde hiçbir doğruluk payı olmadığını söylememiz gerekir. Aksine, görebildiğimiz üzere, bu böyledir. Bu anlayışın silinmesi, yani onun sözlerinde hiçbir hakikatin bulunmadığının söylenmesi gerekir.
Ancak, O’nun rehberliğinin üzerinde gizlilik varken ve Amalek kişinin önünde olanca gücüyle dururken kişi bunu nasıl silebilir? Yaradan bu konuda şöyle der: “Kli’yi vermelisin,” yani eksikliği, yani ihtiyacın olanı, ki böylece neyin eksik olduğuna dikkat edesin.
Yaradan, bu nedenle “Amalek’in anısını sil” der yani O der ki “hiçbir şey yapmanıza gerek yoktur” yani bu “Benim için çalışabilmeniz için herhangi bir ipucu yoktur” anlamındadır, yalnızca “Amalek’in size söylediklerini silin ve mantık ötesi inanın” yani “Benim için çalışmaya değmeyeceğini söyleyerek Beni karalayan Amalek’in mantığının üzerinde inanın.”
Eğer ”Tanrınız Efendiniz sizden Benden korkmanız dışında ne istiyor?” diye yazıldığı için mantık ötesinde çalışmak istiyorsanız, Amalek özellikle bu niteliğiyle direnir ve siz de onu ortadan kaldırmak istersiniz. Eğer arzunuz doğruysa ama onu ortadan kaldıramıyorsanız, bu onu aşağıdan silmek olarak kabul edilir.
Peki, nasıl sileceksiniz? Cevap şudur, arzu ile – mantık ötesine geçmek isteyerek. O zaman onu yukarıdan Ben sileceğim” yani “size onu silme gücünü Ben vereceğim.”
Bunu iki şekilde anlıyoruz, bu da yüzün ifşa edilmesiyle ödüllendirileceğiniz anlamına gelir. Buradan Amalek’in söylediği her şeyin silindiği sonucu çıkar. Yani onun sözleri doğru değildir. Ve ikincisi, gidip yüzün gizliliğini kabul edecek güce sahip olacaksınız.
Ancak, yüzün ifşası daha sonra gelecektir, Musa hakkında yazıldığı üzere, bilgelerimiz şöyle söylemiştir “’Ve Musa bakmaktan korktuğu için yüzünü sakladı’, bunun karşılığı olarak ‘Efendimizin suretini görmekle’ ödüllendirildi.” Buradan, onu yukarıdan sildiği sonucu çıkar ve bu da yüzün zaten ifşa olduğu anlamına gelir.
Sormuş olduğumuz ”Yaradan neden her şeyi kişinin yapmasına izin vermiyor?” sorusunun yanıtı basittir; Yaradan’ın yüzünün ifşası konusuna gelince, Kendi yüzünü yalnızca Yaradan’ın Kendisi ifşa edebilir. Bunu kişiye atfettiğimiz söylenemez. Ayrıca, gizlilik esnasında çalışmak zorunda olan kişi ve Yaradan’ın o kişiye hemen güç vermemesi ile ilgili olarak, neden başlangıcı insan yapmalıdır ve eğer yapmazsa Kli’ye sahip olamayacaktır? Çünkü insanın ilk önce bir eksikliği edinmesi gerekir, ancak bundan sonra Yaradan’ın o eksikliği giderdiği söylenebilir.
Buradan şu sonuç çıkar, “Aşağıdaki Amalek” demek, kişinin, onun Amalek olduğunu hissetmesi ve onun karalamalarını duymak istemediği için onu silmek istemesi demektir. Bu çalışma insana aittir.
Yukarıdaki Amalek, onun tüm tutuşunun gizlilikte olduğu ve daha sonra Yaradan’ın yüzün ifşasını verdiği anlamına gelir. Bunun anlamı Amalek’in yukarıda silinmiş olduğu ve bu işin Yaradan’a ait olduğudur.