e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Yehuda Halevi Aşlag (Baal HaSulam) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Panim Meırot Umasbirot [1] Kitabına Giriş

Panim Meırot Umasbirot [1] Kitabına Giriş

1. Mişna’ın (Okatzin) (sözlü kanunlar-doktrin) sonunda şöyle yazılmıştır, “Yaradan halk için barıştan başka bir dua içermeyen bir koşul bulamadı, şöyle yazıldığı gibi ‘Kral Halkına güç verecek, Kral halkını barış ile kutsayacak.’”

Burada öğrenecek çok şey var: İlki, halk için barıştan daha iyi bir şey olmadığını nasıl kanıtladılar? İkincisi, makale açıkça barışın kendisinin kutsama olduğunu belirtiyor, şöyle yazıldığı gibi, “barışta güç ve kutsama vermek.” Onlara göre şöyle yazılmalıydı, “barışa boyun eğmek.” Üçüncüsü, neden bu sözler Mişna’ın sonuna yazıldı? Ayrıca, “barış” ve “güç” kelimelerinin anlamlarını ve ne demek istediğini anlamamız lazım.

Bu makalenin gerçek anlamını tercüme edebilmek için çok uzun bir yol gitmemiz lazım zira bilgelerin kalplerini incelemek çok derin bir meseledir. Bu, Maneviyat ve Sevabın tüm konuları ifşa olan ve gizliyi taşır, şöyle yazıldığı gibi, “Uygun şekilde söylenen söz gümüş içinde altın elma gibidir.”

Gerçekten de, Maneviyat ve Islahlardaki şarap kâsesi gibidir. Kişi dostuna bir hediye verdiğinde, bir şarap kâsesi, içeriği de kendisi de önemlidir. Bunun nedeni, kâsenin de içindeki şarap gibi değeri olmasıdır.

Bununla beraber, efsaneler elmalar gibidir. İçi yenir ve dışı atılır, zira dışı tamamen değersizdir. Tüm değerin ve önemin sadece içte olduğunu görürsünüz.

Aynı şey efsaneler için de geçerlidir; yüzeydeki açık ifade anlamsız ve değersiz görünür. Ancak, kelimelerdeki içsel anlam erdemli birkaç kişiye verilmiş gerçek ilmin sadece kökeni üzerine inşa edilmiştir.

Edinimleri tam olmadan manevi çalışmanın Peşat (kelime anlamı) ve Druş (yorum) olan iki tarafını da kitlelerin kalplerinden çıkarıp yöntemlerini incelemeye kim cesaret edebilir? Onların gözünde, manevi çalışmanın dört kısmı (PARDESS) Peşat’la başlar, sonra Druş, ardından Remez (ima edilen) ve sonunda Sod (sır) anlaşılır.

Bununla beraber, Vilna Gaon dua kitabında edinimin Sod ile başladığı yazılıdır. Manevi çalışmanın Sod kısmı edinildikten sonra Druş kısmını edinmek mümkündür ve sonra Remez kısmını. Kişi manevi çalışmanın bu üç kısmın tam bilgisini ile bahşedildikten sonra Peşat kısmı ile ödüllendirilir.

Masehet Taanit’de şöyle yazılmıştır: “Eğer kişi ödüllendirilirse bu onun için hayat iksiri haline gelir, ödüllendirilmezse ölüm iksiri olur.” Yazıların Peşat’ını anlamak büyük erdem gerektirir zira önce manevi çalışmanın Peşat’ın örttüğü üç içsel kısmını edinmemiz lazım yoksa Peşat incelenemez. Eğer kişi bununla ödüllendirilmemişse büyük erdeme ihtiyacı vardır ki onun için ölüm iksiri haline gelmesin.

İhmalkârlar için ise içselliği edinmek bunun tam tersidir, şöyle derler: “Peşat’ı edinmeye razıyız. Onun edinirsek tatmin oluruz.” Onların sözleri önce ilk üç adımdan geçmeden dördüncü adıma gelmek isteyenlerinkine benzer.

2. Ancak, uygun olduğu gibi, manevi çalışmanın içselliğine uygulanmış muazzam gizliliği anlamamız gerekiyor, Masehet Hagiga’da dediği gibi, kişi Maase Bereşeet’i çift çift çalışmaz ve Merkava’yı da yalnız çalışmaz. Ayrıca, bu çalışmada elimizdeki tüm kitaplar kitlelerden gizlenmiş, onların kullanımına izin verilmemiştir. Sadece Yaradan tarafından çağrılan az sayıda kişi bunları anlayacak zira onlar zaten kökleri kendileri anlıyorlar ve ağızdan ağza alarak da.

Gerçekten de ilmin yöntem ve bilgisinin onlara yaşamları boyunca hayat olanlardan yoksun bırakılması çok şaşırtıcı. Bu ceza gerektiren bir suç gibi görünüyor, bunlarla ilgili bilgelerimizin Ahaz’la hakkında Midraş Rabba, Bereşeet’de dediği gibi, ona Ahaz (kelime anlamı “rehin edilmiş” ya da “tutuklanmış”) denildi çünkü ibadet yerlerini ve dersleri zapt etti ve bu onun en büyük kötülüğüydü.

Ayrıca, kişinin kazancını ve malvarlığını başkalarına sunmak konusunda paylaşmayı sevmemesi doğal bir kanundur. Bununla beraber, bilgisini ve zekâsını başkalarıyla paylaşmayı sevmeyen bir kimse var mıdır? Tersine, inek buzağın yemek istediğinden daha fazla beslemek ister.

Gerçekten de geçmiş nesillerdeki dünyevi işlerle uğraşan bilgelerde bile ilmin pek çok gizemini görüyoruz. Kabalist  Butril’in Yaratılış Kitabı’nın (The Book of Creation) yorumunun giriş bölümünde öğrencilerini “Değerini bilmeyen birine ilmi aktarmayın” şeklinde uyaran Platon’la ilgili bir yazı vardır.

Aristo da uyarmıştır, “Değersizlere ilmi aktarmayın yoksa çalınır.” Butril bunu şöyle yorumluyor, eğer bilge ilmi hak etmeyen birine öğretirse onu çalar ve yok ederler.

Günümüzün dünyevi bilgeleri böyle yapmıyorlar, tersine, bilgeliklerinin kapısını hiçbir sınır ve koşul olmaksızın tüm dünyaya yaymak için çaba harcıyorlar. Görünüşte, bilgelik kapılarını bir avuç değerli buldukları erdemliye açan ve diğerlerini beceriksizce duvarları yoklamaya bırakan ilk bilgelerle ciddi bir şekilde çelişiyorlar.

3. Konuyu açıklamama izin verin. Konuşan türde her biri diğerinin üzerinde derecelerle düzenlenmiş dört ayrım belirliyoruz. Bunlar, Kitleler, Güçlü, Varlıklı ve Bilge olanlar. Bunlar realitenin tümünde dört derece olan “cansız”, “bitkisel”, “hayvansal” ve “konuşan” seviyelere eşittir.

Cansız üç nitelikten, Bitkisel, Hayvansal ve Konuşan, çıkabilir ve bizler gücün niteliğindeki üç değeri faydalıdan zararlıya ayırabiliriz.

Aralarındaki en küçük güç Bitkisel olandır. Bitkiler kendilerine faydalı olanı çekerek ve insanlar ve hayvanlarla benzer şekilde kendilerine zararlı olanı iterek işlerler. Ancak, bunun içinde bireysel bir his değil dünyadaki tüm bitki türlerinde onların işleyişlerini etkileyen, ortak, toplu bir güç vardır.

Onların üstünde Hayvansal seviye vardır. Her varlık faydalı olanı çekip zararlı olanı iterek kendisini hisseder. Bundan bir hayvanın realitedeki tüm bitkilerin değerine eşit olduğu sonucu çıkıyor. Bunun böyle olmasının nedeni Bitkilerin tümünde faydalıyı zararlıdan ayıran güç Hayvansal seviyede kendi hükmü olan tek bir varlıkta bulunur.

Hayvansal seviyedeki bu hissel güç zaman ve yer mevhumunda çok sınırlıdır, zira bu his bedeninin dışındaki en kısa mesafede bile işlemez. Ayrıca, kendi anının dışında hiçbir şey hissetmez, yani geçmişi ve geleceği hissetmez, sadece mevcut zamanı hisseder.

Bunların üstünde Konuşan seviye vardır, duygusal ve zekâsal gücün birlikte işlediği. Bu nedenle, Konuşan seviyenin gücü Hayvansal seviyede olduğu gibi kendisi için iyi olanı çekme ve kötüyü reddetmede zaman ve yer mevhumunda sınırsızdır.

Bunun sebebi manevi bir öz olan yapısının yer ve zamanla sınırsız olmasıdır. Kişi tüm realitenin nesrinde olurlarsa olsunlar başkalarına öğretebilir, geçmişte ve gelecekte tüm nesiller boyunca.

Bundan Konuşan seviyedeki tek kişinin o anda ve geçmişteki tüm nesillerde, realitedeki tüm Bitkisel ve Hayvansal güçlerin değerine eşit olduğu sonucu çıkar. Bunun böyle olmasının sebebi Konuşan seviyedeki kişinin gücünün onları tüm güçleriyle birlikte sarması ve içine almasıdır.

Bu kural insan türünün Kitleler, Güçlü, Varlıklı ve Bilgeler olarak adlandırılan dört ayrımına da uygulanır. Elbette hepsi de ilk derece olan, Kitlelerden geliyor, şöyle yazıldığı gibi, “hepsi topraktandır.”

Toprağın tüm değeri ve mutlak var olma hakkının Bitkisel, Hayvansal ve Konuşan seviyelerdeki niteliğinin ayrıma göre olduğu kesindir. Ayrıca, Kitlelerin değeri bunlardan (üç seviye) çıkarılan özelliklere tekabül eder. Dolayısıyla, Kitleler de insan yüzü şeklinde bağlantı kurar.

Bu nedenle, Yaradan Kitlelere “kıskançlık”, “ihtiras” ve “onur” denilen üç eğilim işledi. Bunlardan dolayı Kitleler derece derece bütün bir insan yüzü sonucuna gelir.

İhtiras eğilimi Varlıklıyı çıkarır. Aralarından seçilmişlerin çok güçlü arzuları ve ayrıca ihtirasları vardır. Varlık edinmede büyürler ki bu Kitlelerin evrimindeki ilk derecedir. Genel realitedeki Bitkisel seviye gibi, onları eğilimlerine yönelten kötü bir güç tarafından yönetilirler, zira insan türünde ihtiras Hayvansal seviyeden alınan kötü bir güçtür.

Onur eğilimi aralarından ünlü kahramanlar çıkartır. Onlar ibadethaneleri, hükümetleri vs. yönetirler. Aralarından onur eğilimiyle birlikte en kesin arzuya sahip olanlar egemenlik elde etmeye kadar gider. Yukarıda söylediğimiz gibi bunlar işletme gücü kendi özlerinde olan Kitlelerin evrimindeki ikinci derecedir. Bunun nedeni onur eğiliminin ve onunla birlikte yönetme özleminin insan türüne özel olmasıdır.

Kıskançlık eğilimi onlar arasından bilgeleri çıkartır, bilgelerimizin dediği gibi “Yazarın kıskançlığı ilmi büyütür.” Güçlü arzulu kişi, kıskançlık eğilimiyle birlikte, ilim ve bilgiyi edinmekte gelişir. Tüm realitedeki Konuşan seviye gibi, burada işleyen güç zaman ve yerle sınırlı değildir, kolektiftir ve tüm zamanlar boyunca dünyadaki her nesneyi içine alır.

Ayrıca, kıskançlık ateşinin doğası tüm zamanları ve tüm realiteyi kapsayarak genel olmaktır. Bunun nedeni, kıskançlık hareketidir: eğer kişi bir şeyi arkadaşında görmezse ona karşı arzusu hiçbir şekilde uyanmaz.

Eksiklik hissinin kişi bir şeye sahip olmadığı için değil arkadaşı sahip olduğu için çıktığını görürsünüz, ki onlar nesiller boyunca Âdem ve Havva’nın çocuklarının tamamıdır. Dolayısıyla, bu güç sınırsızdır ve bu yüzden yüce ve coşkun rolü için uygundur.

Ancak, güçlü bir arzusu olmayanlar değersiz kalırlar. Bu nedenle yukarıda bahsedilen üç eğilim onlarda birlikte ve karışık işler. Bazen ihtiraslı, bazen kıskançtırlar ve bazen onur özlemi duyarlar. Arzuları paramparça olur ve gördükleri her şeyi isteyen çocuklar gibidirler ve hiçbir şey elde edemezler. Bu nedenle değerleri saman ve undan arda kalan kepek gibidir.

Faydalı ve zararlı güçlerin el ele yürüdüğü bilinir. Bir başka deyişle, bir şeyin faydası olduğu kadar zararı da vardır. Dolayısıyla, bir kişinin gücü tüm zamanların bütün hayvanlarından daha büyük olduğundan, kişinin zararlı gücü de onlardan büyüktür.

Dolayısıyla, kişi derecesini sadece iyilik yapmak için kullanarak hak etmediği sürece ilim ve bilim olan insan seviyesini fazlaca edinmediği hususunda dikkatli gözleme ihtiyacı vardır.

Bu nedenle, ilk bilgeler uygun olmayan öğrencilerin ilmin gücünü kullanarak zarar verip kötülük yapmalarından korktuklarından ilmi kitlelerden gizlediler. Bunlar İnsan’ın büyük gücünü kullanarak ihtiras ve hayvansal yabanilikleriyle tüm insan nüfusunu kırıp yok ederlerdi.

Nesiller azaldığında ve bilgeleri de iki masaya, yani fiziksel dünyada da iyi bir yaşama özlem duymaya başladıklarında görüşleri kitlelere çevrildi. Onlarla alışveriş yaptılar ve bilgilerini kötü kadınlar gibi bir köpek fiyatına sattılar.

O zamandan beri, ilk bilgelerin güçlendirdiği duvar yıkıldı ve kitleler onu talan ettiler. Barbarlar ellerini insanın gücüyle doldurdu, bilgiyi zapt ettiler ve yırttılar. Yarısı zina yapanlar yarısı da katillerce miras alındı ve bu güne dek ebediyen yerin dibine soktular.

4. Bundan, yedi küçük hizmetçisi olarak tüm laik öğretileri içeren gerçek ilim hakkında bir görüşe varabilirsiniz. Bu insan türünün tamamıdır ve tüm dünyaların yaratılma nedeni, şöyle yazıldığı gibi, “Eğer Benim akdim gündüz ve gece ile değilse, eğer cennet ve yeryüzü kanunlarını koymamışsam.”

Dolayısıyla, bilgelerimiz şöyle dediler, (Avot 4, Mişna 7), “Tacı kullanan geçer.” Bunun nedeni bilgileri dünyevi hazlar için kullanmamızı yasaklamış olmalarıdır.

Bizim sürekliliğimizi sağlayan budur, gerçeğin ilmi etrafındaki duvarları ve orduları korumak ki yabancı içeri dalmasın ve kaplarını içeri alıp zamanın bilgeleri gibi pazarda alışverişe gitmesinler. Bu böyleydi çünkü içeri giren herkesi şüpheye ve düşünceye yer vermeyecek şekilde emin olana dek yedi testten geçmişti.

Bu sözler ve gerçekten sonra, bir baştan diğerine bilgelerimizin sözlerindeki büyük çelişkiyi görüyoruz. Zohar’da Mesih zamanında ilmin gençlere bile ifşa olacağı yazıyor. Ancak yukarıda yazılanlara göre, Mesih’in zamanında tüm neslin en üst seviyede olacağını öğrendik. Hiç rehberliğe ihtiyacımız olmayacak ve ilim çeşmesi açılıp tüm ulusları sulayacak.

Bununla beraber, Masehet Sutah 49 ve Sanhedrin 97a’da şöyle dediler, “Mesih zamanında arsızlık hızla artacak, yazarların ilmi yoldan çıkacak ve erdemliler dışlanacak.” Bu, o nesil kadar kötü olan bir nesil olmadığı şeklinde yorumlanıyor. Bu durumda her iki ifadeyi nasıl bağdaştıracağız, zira her ikisi de elbette ki Yaşayan Yaradan’ın sözleri?

Mesela şu ki, bu dikkatli gözlem ve bilgelik salonuna kapıyı kilitlemek yazarlarının kıskançlık ruhu ihtiras ve onur gücüyle karışmış olanlardan korkudandı. Onların kıskançlığı sadece ilim ve bilgiyi arzulamak ile sınırlı değildi.

Dolayısıyla, her iki makale de doğrudur ve biri gelir diğerini öğretir. Neslin yüzü köpeğin yüzü gibidir, yani köpekler gibi Hav Hav diye havlarlar, erdemliler dışlandı ve yazarların bilgeleri onlarla birlikte yanlış yola saptı.

Buradan ilmin kapılarını açmaya izin verildiği ve dikkatli korumanın kaldırılmasına izin verildiği sonucu çıkıyor, zira hırsızlıktan ve istismardan doğal olarak korunuyor. Uygun olmayan öğrenciler alıp pazarda maddesel avam tabakaya satmadığı sürece korkmaya gerek yok, zira mal için alıcı bulamayacaklar çünkü onların gözlerinde değersiz olacak.

Ve ilmin vasıtasıyla ihtiras ve onur elde etme umutları olmadığından güvenli ve kendisini korur hale geldi. Yakınına hiçbir yabancı gelemeyecek, ilim severler ve onunla yaşayanlar hariç. Dolayısıyla, gelenler herhangi bir incelemeden geçmeyecek, ta ki en gençler bile onu edinene dek.

Şimdi bilgelerimizin sözlerini (Sanhedrin 98a) anlayabilirsiniz: “Hazreti Davut’un oğlu ya tamamen değerli bir nesilde gelecek ya da tamamen değersiz.” Bu son derece kafa karıştırıcıdır. Görünüşte, nesilde birkaç erdemli olduğu sürece kurtuluşu muhafaza ediyorlar. Erdemliler dünyadan yok olduğunda Mesih gelebilecek. Merak ediyorum.

Aslında, bu kurtarılış ve Mesih’in gelişi konusunun, bizim zamanımızda olmasını umut edelim, edinim ve bilginin en üst bütünlüğü olduğunu anlamamız derinlemesine lazım, şöyle yazıldığı gibi, “herkes komşusuna ‘Kral’ı bil’ den başka bir şey öğretmeyecek; zira hepsi Beni bilecek, en büyüğünden en küçüğü ne kadar.” Ve, aklın bütünleşmesiyle bedenler de bütünleşir, şöyle yazıldığı gibi “en genç yüz yaşında ölecek.”

Manevi yolda ilerleyenler tüm bilgiyle tamamlandıklarında bilgi ve zekâ çeşmeleri tüm dünyaya akacak ve tüm insanoğlunu sulayacak, şöyle yazıldığı gibi, “yeryüzü Yaradan’ın bilgisiyle dolacak” ve ayrıca “ve Kral’a ve O’nun iyiliğine gelecekler.”

Bu bilginin yayılması Kral Mesih’in tüm uluslara yayılması meselesidir. Ancak, ham ve materyalistik avamlarla bunun tam tersidir. Zira materyalistlerin hayalleri yumruğun tam gücüne bağlıdır ve büyüme konusu onların hayallerinde sadece bedenlerin bedenlere üstünlüğü olarak, bütünden ücreti büyük bir gururla almak ve dünyadaki tüm halkların üzerinde kendilerini beğenmek üzere kazınmıştır.

Ve eğer bilgelerimiz “Yaradan, gururlularla ilgili ‘o kişi ve Ben aynı yerde var olamayız’ der” diyerek Kral halk arasından onları ve benzerlerini reddetmişse ben onlar için ne yapabilirim?

Diğer taraftan, bazıları yanılgıya düşer ve bedenin ruhun varlığından ve tam algıdan önce var olması gerektiğini, bedenin mükemmelliği ve ihtiyaçlarının ruhun edinimini ve tam algı zamanından önce geldiğini belirtirler.

Bu ciddi bir yanlıştır, ölümden daha ciddi, zira mükemmel beden tam algı edinilmeden önce kavranılamaz. Bunun nedeni, kendi içinde, bunun delik bir çanta, bozuk bir su sarnıcı olmasıdır. Beden, tüm bilgiyi edinmedikten sonra ne kendisi ne de başkaları için faydalı bir şey barındıramaz.

O anda, beden de onunla bütünlüğe yükselir, kelime anlamıyla el ele. Bu kural hem bireylerde hem de dünyada geçerlidir.

5. Şimdi Zohar’da yazılanları anlayabilirsiniz, “Bu mahiyette, Yaradan’a yönlenenler sürgünden kurtarılacak.” Ayrıca, pek çok yerde de gerçeğin ilminin yayılması ile kitlelerin tam kurtuluşu edineceği yazılmıştır.

Şunu da dediler, “İçindeki Işık kişiyi değiştirir.” Bu konuda bilerek çok titizdiler, bize Işığın ilmin içinde var olduğunu göstermek için, “gümüş içindeki altın elmalar gibi”, içindeki şifa kişiyi değiştirir. Hem kişi hem de ulus yaratılma nedenlerini manevi çalışmanın içselliğini ve onun sırlarını edinmeden tamamlamayacaklar.

Ve Mesih’in gelişiyle tam edinimi umut etmemize rağmen şöyle yazılmıştır, “erdemliye ilim verilecektir.” Şunu da söyler, “Ben kalpte bilge olan herkesin kalbine ilmi yerleştirdim.”

Dolayısıyla, ilk ihtiyacımız olan şey gerçeğin ilminin çokça yayılmasıdır ki bizim Mesih’imizden faydayı almayı hak edelim. Sonuç olarak, ilmin yayılması ve Mesih’in gelişi birbirine bağlıdır.

Bu nedenle, ulus genelinde ilmin yayılmasını hızlandırmak için seminerler düzenleyip kitaplar yazmalıyız. Ve yukarıda da gördüğümüz gibi değersiz öğrencilerin karıştırması korkusundan daha önce durum böyle değildi. Bu günümüze kadar pek çok günahımızdan dolayı sürgünün uzamasının en önemli nedenlerinden biri oldu.

Bilgelerimiz şöyle dedi, “Davut’un oğlu Mesih, tamamen değerli bir ulusa gelir…” yani herkes onur ve ihtirasın peşinde koşmaktan vazgeçer. O zaman, onları Davut’un oğlu Mesih’in gelişine hazırlayacak seminerler yapmak mümkün olur. “….ya da tamamen değersiz bir nesle”, yani şunun olduğu ir nesilde “neslin yüzünün köpeğin yüzü gibi olduğu, erdemlilerin reddedilecek ve yazarların bilgileri onlarla birlikte yok olacak.” Böyle bir zamanda, titizlikle korumayı bırakmak mümkün olacak ve Yakup’un evinde ilmi ve amacı edinmek için kalpleri çarparak kalanların ismi “Kutsal” olacak ve onlar öğrenmeye gelecekler.

Çünkü artık insanın değerini sürdürememesi ve ilmi pazarda satması korkusu olmayacak, zira onu alacak kimse olmayacak. İlim onların gözünde o kadar kötü olacak ki karşılığında ne gurur ne ihtiras edinilebilecek.

Bu nedenle, gelmek isteyen herkes gelebilir, pek çok kişi başıboş olacaktır ancak aralarından değerli olanların içinde bilgi artacaktır. Ve bununla kısa sürede Mesih’in gelmesi ve bizim zamanımızda ruhlarımızın kurtuluşu ile ödüllendirileceğiz.

Bu sözlerle, ciddi bir şikâyetten, kitabımda ilmin normalde gizli ilkelerini ifşa etmeye benden önce gelenlerden daha fazla cesaret etmekten, kendimi serbest bırakıyorum. Bu, on Sefirot’un özünden ve bunlarla ilgili her şeyden bahsediyor, Yaşar ve Hozer, Pnimi ve Makif, yani Hakaa ve Hizdakhut’un anlamından.

Benden önce gelen yazarlar sözleri özellikle oraya buraya ve zor algılanan imaların içine dağıttılar ki kişi onları toparlamakta başarısız olsun. Ben, O’nun bana bahşedilen Işığı ve hocalarımın yardımı vasıtasıyla hepsini toparladım ve yeterince açık bir şekilde manevi formlarında ortaya çıkardım, yer ve zamanın ötesinde.

Bana büyük bir argüman ile gelebilirlerdi: Burada hocalarıma eklentiler yoksa, o zaman Ari ve Kabalist Haim Vital kendileri ve gerçek yazarlar, onların sözlerinin yorumunu yapanlar, konuları benim gibi açıkça açıklayıp ifşa edebilirlerdi. Ve onlara ifşa edildiğini söylemek isterseniz, o zaman Yaradan tarafından kendisine verilenin onlarınkinden daha çok olduğunu söyleyen, onların ayaklarının altında toprak ve kül olma ayrıcalığı olan bu yazar kim?

Bununla beraber, kaynaklarda göreceksiniz ki hocalarımın sözlerine ne ekledim ne de içeriğe yenilik getirdim. Benim tüm sözlerim Hayat Ağacı’ndaki Sekiz Kapı’da ve Ari’nin Mavo Shearim’inde (Kapıların Girişleri) yazılıdır. Onlara bir tek kelime eklemedim, sadece konuları gizlemeye çalıştım, bu nedenle bir oraya bir buraya dağıttılar.

Bunun nedeni nesillerinin henüz tamamen değersiz olmaması ve büyük ihtimam gerektirmemesiydi. Bununla beraber, tüm günahlarımızdan dolayı, bilgelerimizin tüm sözleri bizlerin içinde zaten doğrudur. Zaten başından Mesih’in zamanı için söylenmişler, yukarıda bahsettiğimiz gibi, bu nedenle sözlerim açık ve sıralı.

6. Ve şimdi oğullarım beni duyun: “İlim sokaklarda bağırıyor, sesini çıkarıyor,” “Kralın tarafında olanlar benimle gelsin,” “Çünkü bu sizin için önemsiz bir şey değil, çünkü bu sizin hayatınız ve zamanınızın uzunluğu.”

“Buğday ve patatesin davranışını izlemek için yaratılmadınız, siz ve eşekleriniz bir yalakta.” Ve eşeğin amacı zamanının eşeklerine hizmet etmek olmadığından insanın amacı da zamanının tüm insanlarına, akranlarının fiziksel bedenlerine hizmet etmek değildir. Tersine, eşeğin amacı kendisinden üstün olan insana hizmet etmek ve faydalı olmaktır ve insanın amacı da Yaradan’a hizmet etmek ve O’nun amacını tamamlamaktır.

Ben Zuma’nın söylediği gibi, “Her şey bana hizmet etmek için yaratıldı, ben de Yaradan’ıma hizmet etmek için.”  Şöyle der, “Kral her şeyi Kendi amacı için yarattı” zira Yaradan bizim mükemmelliğimizi istiyor ve özlem duyuyor.

Bereşeet Rabba, Paraşa 8’de meleklerin O’na şöyle söylediği yazar, “‘İnsan nedir ki onu unutmuyorsun ve onu düşünüyorsun?’ Buna neden ihtiyacın var? Yaradan onlara dedi ki: ‘Öyleyse, neden koyunlar ve öküzler?’” Bu neye benziyor? Bolluk içinde bir kalesi olan kral ancak hiç misafiri yok. Kral bu bolluktan ne haz alır? O’na hemen şöyle dediler: “Kralımız, tüm yeryüzünde Adınız ne kadar görkemli! Size ne iyi geliyorsa onu yapın.”

Benzer şekilde, bu benzetmeden şüphe etmeliyiz, zira bolluk içindeki bu kale nerede? Bizim zamanımızda biz gerçekten de onu ağzına kadar misafirle doldururduk.

Aslında, sözler gerçek, zira meleklerin Yaratılışın altı gününde insan hariç hiçbir varlığın yaratılışından şikâyet etmediğini görüyorsunuz. Bunun nedeni insanın O’nun suretinde yaratılması ve Alt ve Üstü ihtiva etmesindendir.

Melekler bunu gördüğünde şaşırdılar ve ürktüler. Saf, manevi ruh yüce derecesinden iner, pis, hayvani bedeniyle aynı yerde nasıl yaşardı? Bir başka deyişle, merak ettiler, “Neden tüm bu çabaya neden ihtiyacın var?”

Onlara gelen cevap zaten bolluk içinde bir kalenin olması, ancak misafirinin olmamasıydı. Kaleyi insanlarla doldurmak için Üst ve Alttan birlikte oluşan insan ihtiyacımız var. Bu nedenle, bu saf ruh bu kirli bedene bürünmek zorundadır. Melekler bunu hemen anladılar ve şöyle dediler, “Size ne iyi geliyorsa onu yapın.”

Bollukla doldurulmuş bu kalenin O’nun yarattığı varlıkları için tüm hazlar ve iyilikler anlamına geldiğini bilin, şöyle dedikleri gibi, “İyi olanın işi iyilik yapmaktır.” Bu nedenle, Yarattıklarına haz vermek için dünyaları yarattı.

Ve O’nda geçmiş ve gelecek olmadığından O varlıkları yaratmayı Düşündüğü anda anında O’nun önünde belirdiler, varlıklar ve onları mutlu eden hazlar ve zevkler, tıpkı onları düşündüğü gibi.

Ari’nin Heftzi Bah (Benim Mutluluğum Onunkinde) kitabında yazdığı gibi, Alt ve Üst tüm dünyalar Ein Sof’un  (Sonsuzluk) içindedir, O Tektir ve O’nun Adı Tektir mahiyetinde Tzimtzum’dan (kısıtlama) bile önce.

ABYA dünyalarının kökü olan ve bu dünyaya mahkûm edilmiş Tzimtzum olayı ruhların köklerinin kendilerinin Kaynak ile form eşitliğine özlem duymalarından dolayı ortaya çıktı. Dvekut’un (tutunma) anlamı budur, zira manevi her şeydeki ayrılma ve Dvekut sadece form eşitliği ve form ayrılığı değerlerinde mümkündür.

Zira O varlıklarını mutlu etmek istediğinden alma arzusunu alıcıların içine zorunlu olarak yerleştirildi. Bu nedenle, varlıkların formu O’nunkinden değiştirildi zira bu form Kaynağın formunda hiçbir şekilde yok, zira kimden alabilir ki?

Tzimtzum ve Gevul (sınır/sınırlandırma) bu nedenle yapıldı, ta ki ruhun fiziksel bedende örtündüğü realitesi bu dünyada ortaya çıkana dek. Kişi manevi çalışmaya başladığında ve Yaratıcısına mutluluk vermek için ihsan etmek adına çabaladığında alma formu ihsan etmek amacıyla tekrar birleşecek.

“O’na tutunmak için” sözünün anlamı budur, çünkü o zaman kişi kendi formunu Yaradan’ınınkine eşitlemiş olur, şöyle dediğimiz gibi, form eşitliği maneviyatta Dvekut’tur. Dvekut olayı ruhun tüm parçalarında tamamlandığında dünyalar Tzimtzum’dan önceki Ein Sof haline geri dönecek.

“Topraklarında onlara iki misli miras kalacak.” Bunun nedeni o zaman onlar için Ein Sof dünyasında önceden hazırlanan haz ve mutluluğu bir kez daha alabilecek olmalarıdır. Dahası, artık form eşitsizliği olmadan gerçek Dvekut için hazırlıklıdırlar zira şimdi kendileri için değil Yaradan’larının mutluluğu için alırlar. Onların Yaradan’ları ile ihsan etme formunda eşitlendiklerini görürsünüz.

7. Şimdi onların sözlerini anlayabilirsiniz, yani alttakilerde Tanrısallığın büyük bir ihtiyaç olduğunu. Yukarıdakilerle paralel gitmesine rağmen bu son derece kafa karıştırıcı bir ifadedir.

Olayı bolluk içinde bir kalesi olan ancak hiç misafiri olmayan bir krala benzetiyorlar. Kralın oturup misafirlerini beklediği kesindir, ya da tüm hazırlığı boş çıkacak.

Tıpkı çok geç yaşta oğul sahibi olan ve ondan çok hoşlanan bir krala benzer. Bundan dolayı, doğumundan itibaren onun için iyi düşünceleri vardı ve tüm kitapları ve ülkedeki iyi bilginleri topladı ve onun için okullar yaptırdı.

Ülkedeki en iyi mühendisleri topladı ve onun için keyifli saraylar yaptırdı, tüm müzisyenleri ve şarkıcıları topladı ve onun için konser salonları yaptırdı. Ülkedeki en iyi aşçıları ve fırıncıları, dünyadaki her lezzeti ona sunmaları için bir araya getirdi ve bunun gibi niceleri.

Ne yazık ki, çocuk bilgiyi hiç arzulamayan bir aptal olarak büyüdü. Ayrıca kördü, binaların güzelliğini göremiyor ve hissedemiyordu; ve sağırdı şarkıcıları duyamıyordu. Yazık ki şeker hastasıydı ve sadece öfke ve hürmetsizliğe neden olan rafine olmamış ekmek yemesine izin veriliyordu.

Şimdi onların sözlerini anlayabilirsiniz, “Ben, Kral, onu zamanı geldiğinde hızlandıracağım.” Sanhedrin (98) şöyle yorumladı, “Zamanında ödüllendirilmedi; ödüllendirildiğinde – hızlandıracağım.”

Dolayısıyla, yukarıda bahsedilen hedefi edinmenin iki yolu var: kendi ilgileri vasıtasıyla ki buna “Pişmanlık Yolu” denir. Eğer bununla ödüllendirilirseler o zaman onlara “Hızlandıracağım” uygulanır. Bu belirli bir zaman olmadığı anlamına gelir, ancak ödüllendirildiklerinde elbette ki ıslah sona erer.

Eğer ilgi ile ödüllendirilmedilerse “Izdırap Yolu” denilen bir başka yol var. Sanhedrin’in (97) söylediği gibi, “Onlara Haman gibi bir kral veririm ve arzularına karşın pişman olurlar”, yani zamanında ki bunun için belirlenmiş bir süre vardır.

Bununla bize O’nun yönteminin bizimkiyle aynı olmadığını göstermek istediler. Bu nedenle, sevgili oğlu için tüm o muhteşem şeyleri hazırlatmak için uğraşan ve çabaları boşa çıkarak öfke ve hürmetsizliğe neden olan et ve kandan yapılmış kral vakası Kendisine olmasın diye.

Tersine, Yaradan’ın tüm işleri garantidedir ve gerçektir ve O’nda hata yoktur. Bilgelerimiz şöyle dedi, “Zamanında ödüllendirilmedi.” Arzunun yapamadığını zaman yapacak, şöyle yazıldığı gibi, “Onlara ışık gönderemez misin ki sana ‘Buradayız’ desinler?”

Kişi kafasını hayvan yemliğinden nasıl çıkartacağını anlayıp, hızla fırlayarak mutluluk ve insan başarısının merdivenlerini çıkana dek her bozukluğu ve materyalizmi temizleyen bir ızdırap yolu vardır, zira kişi köküne tutunacak ve amacı tamamlayacaktır.

8. Dolayısıyla, bize Kutsal Işıklarını veren ve ruhlarını ruhlarımıza iyilik yapmaya adayan hocalarımıza ne kadar müteşekkir olmamız gerektiğini gelip görün. Onlar ağır ızdıraplar ile pişmanlık yolunun ortasında duruyorlar. Onlar bizi ölümden beter olan ölüler diyarından kurtarıyorlar ve bizi payımıza düşen ve yukarıda söylediğimiz gibi, ta başından beri bizi bekleyen ilahi hazlara, kutsal güzelliğe ve mutluluğa ulaşmamız için hazırlıyorlar. Her biri manevi çalışmasının ve mukaddesliğinin Işığının gücüne göre kendi neslinde çalışıyor.

Bilgelerimiz zaten söylemişlerdi, “İbrahim, İsak ve Yakup benzerlerinin olmadığı bir nesliniz yok”. Gerçekten de Tanrısal adam Kabalist (erdemli) İsak Luria uğraştı ve bize en üst mertebeyi sağladı. Muhteşem bir şekilde kendisinden önce gelenlerden daha fazlasını sağladı, eğer övgüyle söz eden bir dilim olsaydı halka manevi çalışmanın verildiği gün gibi onun bilgeliğinin ortaya çıktığı güne şükrederdim.

Bizim lehimize yaptığı kutsal çalışmayı ölçmeye kelimeler yetmez. Edinim kapıları kilitli ve sürgülüydü ve gelip onları bizim için açtı. Bu nedenle, Kralın sarayına girmek isteyen ve kutsal Krallığın önünde doğru bir şekilde durmak için herkesin sadece arınma ve kutsallığa, banyo yapmaya saçlarını tıraş edip, temiz giysiler giymeye ihtiyacı vardır.

Kendisinden önce gelenlere dâhiliği vasıtasıyla tüm zamanlar boyunca bilgeliği ile boyun eğdiren otuz sekiz yaşında birini görüyorsunuz. Ülkenin tüm yaşlıları, dostları ve Tanrısal bilgelerin öğrencileri, RAMAK, onun önünde Kabalist’in karşısında duran öğrenciler gibi durdular.

Hiç eksiksiz bugüne dek onları izleyen nesillerin tüm bilgeleri ondan önce gelen bütün kitapları ve yazıları bıraktılar, RAMAK Kabalası, İlk Kabala ve Genius Kabalası. Hepsi manevi yaşamlarını tamamen onun Kutsal Bilgeliğine adadılar. Doğal olarak, bu yaşı genç bilgeliğin babasına olduğu gibi hak etmeyen tüm zaferle ödüllendirilmez.

Ne yazık ki, şeytanın çabası başarıya ulaştı ve bilgeliğin kutsal topraklara yayılmasında yola engeller çıktı ve sadece az sayıda kişi bilgeliği elde etmeye başladı.

İlk başlarda böyleydi çünkü o zaten Zohar ve Tikkunim’da (Islahlar)  büyük ustalığa sahip öğrencilerinin önünde ilmi yorumladıkça kelimeler kulaktan duyma yazıldı. Çoğu zaman, onun kutsal sözleri öğrencilerinin kendi ilgilerine göre sordukları derin sorulara göre yerleştirildi.

Bu nedenle, ilmi uygun bir düzende aktarmadı, tıpkı ondan önce gelen yazılarda da olduğu gibi. Yazılarda Ari’nin kendinin konuları düzenlemek istediğini görüyoruz. Bununla ilgili, Kabalist Haim Vital tarafından girişi yazılan Idra Zuta’nın tefsirinin başında Raşbi’nin sözlerine bakabilirsiniz.

Ayrıca öğrettiği dönem kısaydı zira Reenkarnasyonların Kapısı, Kapı 8, sayfa 49’da yazdığı gibi tüm eğitim dönemi on yedi aydı, çünkü Mısır’dan Safed’e 1571 yılında Fısıh bayramı- (Halkın egoizmden kurtuluşlarını simgeleyen bayram) kısa süre önce geldi, o dönemde Kabalist Haim Vital 29 yaşındaydı. Ve Temmuz 1572’de Cumartesi, Haftalık Çalışma[2], arifesinde, Temmuz ayının başında hastalandı ve bir sonraki hafta Salı günü Temmuz’un beşinde vefat etti.

Ayrıca Reenkarnasyonların Kapısı, Kapı 8, sayfa 71a, ölümünden sonra Kabalist Haim Vital’e ilmi başkalarına öğretmemesi ve sadece kendi kendisine gizli çalışması emri verdiği yazılıdır. Diğer arkadaşlarının herhangi bir şekilde çalışması yasaklanmıştı çünkü onların ilmi doğru dürüst anlamadıklarını söyledi.

Kabalist Haim Vital’in yazıları düzenlemeyip olduğu gibi bıraktı. Doğal olarak, konular arasındaki bağlantıyı açıklamadı ki başkalarına öğreti olmasın. Ari’nin yazılarına hâkim olanların bildiği gibi bu noktada büyük özenin nedeni budur.

Ari’nin yazılarında bulunan düzenlemeler üçüncü bir nesil tarafından üç kez ve üç derleyen tarafından düzenlendi. İlk derleyen bilge Mahari Tzemah’tı. Mahari Tzemah 1644 yılında ölen Mahara Azulay ile aynı dönemde yaşadı.

Yazıların büyük kısmı onun tarafından geldi ve o yazılardan pek çok kitap düzenledi. Aralarındaki en önemli kitap Adam Yaşar’dır (Doğru Adam) ki bu kitapta kullanımında olan bilgilerden kökü ve zaruri öğretileri topladı. Ancak, bu Kabalist’in toparladığı kitaplardan bazıları kayboldu. Kol BeRama (Yüksek Ses) kitabının girişinde bir araya getirdiği tüm kitapları sunuyor.

İkinci derleyen onun öğrencisi MAHARAM Papriş’ti. Kabalist’inden daha fazlasını yaptı, zira bilge MAHARASH Vital tarafından tutulan kitapların bazıları eline geçti ve o bunları derledi. Bunlar arasında en önemlileri Etz haHaim (Hayat Ağacı) ve Pri Etz haHaim’dır (Hayat Ağacı’nın Meyvesi). Bunlar ilmi tüm yönleriyle bütünüyle kapsar.

Üçüncü derleyen MOHARAR Haim Vital’in oğlu bilge MAHARASH Vital’dir. Son derece yüce ve tanınmış bir bilgeydi. Babasından miras kalanlarla meşhur Sekiz Kapı’yı derledi.

Böylece hiç bir derleyenin yazıların tamamına sahip olmadığını görüyoruz. Bu, Zohar ve Tikkunim üzerine gerçek ustalığa sahip olmayanlar dışındaki kişilere uygun olmayan konuların düzenlenmesini oldukça zorlaştırdı. Bu nedenle yükselenlerin sayısı azdır.

9. Buna karşılık, bizler Yaradan tarafından yüceliği ve kutsallığı hiçbir söz ve konuşmaya sığmayan Baal Şem Tov’un ruhu ile ödüllendirildik. Kimse onun yerine göz dikmedi ve dikemeyecek, onun Işığı altında hizmet edip bunu hak edenler hariç ve onlar da sadece kalplerine aldıklarına göre münavebeli olarak.

Onun manevi çalışmasının Işığı ve Kutsal İlim’in öncelikle Ari’nin yüce temelleri üzerine inşa edildiği doğrudur. Ancak, hiçbir şekilde benzemezler. Bunu tıpkı boğulan insanların yaptığı gibi ırmakta bata çıka boğulan bir insana benzetme yaparak açıklayacağım. Bazen sadece saçlar görünür ve sonra onu kafasından yakalama önerisi gelir. Diğer zamanlarda bedeni de görünür ve sonra onu kalbinin karşısından yakalama önerisi.

Konu bu şekilde önümüzdedir. Halk gurbette sürgünün kötü sularında boğulduktan sonra, o zamandan bugüne kadar batıp çıkıyorlar ve dönemlerin hiç biri aynı değil. Ari’nin döneminde sadece kafa görünebiliyordu. Dolayısıyla, Ari aklımızı kullanarak bizi kurtarmak için bizim lehimize çalıştı. Baal Şem Tov döneminde rahatlama vardı. Dolayısıyla, bizleri kalbimizin zıddından kurtarmak için bir kutsamaydı ve bu bizim için yüce ve gerçek bir kurtuluştu.

Ve günahlarımızdan dolayı, bizim neslimizde tekerlek yine tersine döndürüldü ve muazzam biçimde düştük, zirveden ayaklar altına düşer gibi.

İlaveten, ulusların çarpışması da var ki bu tüm dünyayı allak bullak etti. İhtiyaçlar arttı,  akıl kısaldı ve başı çeken materyalizmin pisliğinde yozlaştı. Köleler ata biniyor ve bakanlar toprakta yürüyor ve yukarıda bahsettiğimiz Masehet Sutah’daki çalışmalarımızda söylenen her şey günahlarımızdan dolayı içimizde gerçekleşti. Yine, demir duvar dikildi, tam kurtuluşumuzun inşasını aydınlattığını söylediğimiz Baal Şem Tov’un yüce Işığının üstüne bile.

Ve kalplerinde erdemli olanlar onun Işığıyla göremeyen bir neslin gelebileceğinin mümkün olduğuna inanmadılar. Şimdi gözlerimizin karardı; iyilikten mahrum edildik ve ben bunu gördüğümde şöyle dedim, “Harekete geçme zamanı!” Böylece Arin’in Işığının kapılarını ardına dek açmaya karar verdim çünkü o gerçekten buna muktedir ve bizim neslimiz için de uygun ve “İki birden daha iyidir.”

Derlememin kısalığı için suçlanmamalıyız, zira her ilim severe uygun ve bağdaşıyor, fazla şarabın tadın etkisini kaçırması gibi edinim de öğrenciye zor gelecek.

Ayrıca, kalpleri kalın olanlardan sorumlu değiliz çünkü hâlâ onlara yardım edecek dilin yaratılması gerekiyor. Gözlerini nereye dikseler yanlışları görürler ve erdemlilerin ilimlerini aldıkları aynı kaynakta bir kural vardır, aptallar yanlışın içinde boğulurlar.

Dolayısıyla, kitabımın başında duruyorum ve uyarıyorum, camdan bakmayı sevenler için hiç uğraşmadım. Tersine, kitabım Yaradan’ın sözlerini önemseyen ve Yaradan’a ve O’nun İyiliğine özlem duyanların yaratılış amaçlarını tamamlamaları içindir, çünkü Yaradan’ın arzusuyla “Beni arayanların hepsi Beni bulacaklar” sözü onların içinde gerçek olacak.

10. Kabalist  Even Ezra’nın Yesod Mora, sayfa 8b, kitabındaki sözlere bakın: “Ve şimdi kaynaklarda yazılı tüm Islahlara ya da atalarımızın oluşturdukları kurallara dikkat edin ve bilin, çoğunlukla aksiyonda ya da konuşmada olmalarına rağmen hepsi kalbi ıslah etmek içindir, ‘zira Kral tüm kalpleri arar ve düşüncelerin tüm hayallerini anlar.’”

“Kalpleri doğru olanlara” yazılmıştır. Bunun tersi “Kötü düşünceler düşünen bir kalp”dir. Tüm Islahları kapsayan bir cümle buldum, “Kralınız olan Yaradan’dan korkacaksınız; ve O’na hizmet edeceksiniz.”

“Korku” kelimesi konuşmada, kalpte ve aksiyondaki tüm negatif Islahları kapsar. Bu, kişinin tüm pozitif Islahları kapsayan manevi çalışmaya yükselişinin ilk derecesidir.

Bunlar kişinin kalbini alıştıracak ve Kral’a tutunana dek rehberlik edecek, zira insan bunun için yaratıldı. İnsan servetler kazanmak ya da binalar inşa etmek için yaratılmadı. Bu nedenle kişi kendisini O’nu sevmeye, ilmi öğrenmeye ve inancın peşinden koşmaya getirecek her şeyi aramalıdır.

Ve Yaradan kişinin kalbinin gözlerini açar ve içinde farklı bir ruh hali canlandırır. O zaman kişi yaşamında Yaradan’ı tarafından sevilir.

Manevi çalışmanın sadece kalp insanlarına verildiğini bilin. Kelimeler cesetler gibidir ve Taamim (tatlar) ruhlar gibi. Eğer kişi Taamim’i anlamazsa tüm çaba boştur ve emek uçmuştur.

Bu sanki kişinin bir tıp kitabındaki harfleri ve kelimeleri saymaya kendisini zorlaması gibidir. Bu çabasından şifa gelmeyecektir. Sanki bir devenin ipek taşıması gibidir, ipekten bir fayda sağlamaz ipek de deveden.

Kabalist  Even Ezra’nın insanın yaratılma nedenine tutunun, sözlerinden sadece bunu anlıyoruz. Yaradan’la Dvekut konusunun bu olduğunu söylüyor.

Dolayısıyla, Kabalist  Even Ezra, kişi kendisini O’nun sevgisine, ilmi öğrenmeye ve inancın peşinden koşmaya getirmek için her yolu aramalıdır, ta ki Yaradan kişiyi gözlerini açmak ve içinde farklı bir ruh hali canlandırmakla ödüllendirene dek. O zaman kişi Yaradan’ı tarafından sevilecek.

Kabalist  Even Ezra, kişi Yaradan’ı tarafından yaşamında sevilecek kesinliğini özellikle vurguluyor. Kişinin bunu edinmediği sürece çalışmasının tam olmadığını ve bugün bizlere zorunlu olarak verilen çalışmanın bu olduğunu ima ediyor. Tıpkı onun bitirdiği gibi, manevi çalışma sadece kalp adamlarına verilmişti, yani O’nu sevme ve arzulama kalbini edinen kişilere. Bilgeler onlara “kalpte bilge” derler, zira artık orada düşen, hayvansal bir ruh yoktur, çünkü kötü eğilim sadece bilgelikten yoksun bir kalpte mevcuttur.

Kabalist  Even Ezra yorumluyor ve şöyle diyor, kelimeler cesetler gibidir ve Taamim (tatlar) ruhlar gibi. Kişi Taamim’i anlamazsa bu kişinin tıp kitabındaki kelimeleri ve sayfaları saymasına çaba harcamasına benzer. Bu çaba bir şifa getirmeyecektir.

Kişinin yukarıda anlatılanlara sahip olma yolunu bulmaya zorlandığını söylemek istiyor. Çünkü o zaman kişi manevi çalışmanın tadını alabilir ki bu O’na karşı içsel sevgi ve arzu olan Sevabın içsel bilgeliği, sırları ve tatlarıdır.

Bu olmadan kişi sadece kelimelere ve hareketlere sahiptir, ruhu olmayan ölü bedenler. Tıpkı tıp kitabının sayfalarını ve kelimelerini saymaya çalışan biri gibi, vs. Elbette yazılı tıbbın anlamını anlamadan kendisini tıpta mükemmel yapamayacaktır.

Kişi satın aldıktan sonra bile, istenen fiyat ne olursa olsun, eğer çalışma işi ve aksiyonları onu tıbbı anlamaya getirmeyecekse bu tıpkı ipek taşıyan bir deve gibidir, yaratılış amacını tamamlamak için ne o ipekten fayda sağlar ne de ipek ondan.

11. Bu sözlere göre, Kabalist Simon’un Midraş Rabba, Paraşa 6’daki “İnsanı yaratalım” sözleriyle ilgili gözlerimiz açıldı. Yaradan insanı yaratmaya başladığında yardımcı meleklerine danıştı ve onlar gruplara ayrıldılar. Bazıları “Yaratılsın” dedi, bazıları “Yaratılmasın” dedi, “Merhamet ve gerçek buluştular; erdemlik ve barış birbirini öptü” yazıldığı gibi.

*Merhamet dedi ki, “Bırakın yaratılsın, çünkü merhametli işler yapar.”

*Gerçek dedi ki, “Bırakın yaratılmasın, çünkü o yalandan ibaret.”

*Erdemli dedi ki, “Bırakın yaratılsın, çünkü erdemlik icra ediyor.”

*Barış dedi ki, “Bırakın yaratılmasın, çünkü o savaştan ibaret.”

Yaradan ne yaptı? Gerçeği aldı yere attı, şöyle yazıldığı gibi “ve gerçeği yere savurdu.” Melekler Yaradan’a şöyle dedi, “Neden mührünüzü gözden düşürdünüz? Bırakın Gerçek yerden kalksın, şöyle denildiği gibi, “gerçek yerden fırlar’”

Makale her yönüyle zor:

a. “İnsanı yaratalım” sözünün ciddiyetini açıklamaz. O’nun tavsiyeye mi ihtiyacı var, şöyle yazıldığı gibi “Bir tavsiyenin kalbinde hüküm”

b. Gerçekle ilgili olarak, tüm insan ırkının bütünüyle bir yalan olduğu nasıl söylenebilir, İbrahim, İsak ve Yakup benzerlerini olmadığı bir nesilde?

c. Eğer Gerçeğin sözleri doğruysa Merhamet ve Erdemlik melekleri tümü yalan olan bir dünyayı nasıl kabul ettiler?

d. Gerçek neden mektubun köşesine konulan “Mühür” olarak adlandırılıyor? Elbette, realite öncelikle mührün dışında mevcuttur. Gerçeğin sınırları dışında hiç realite yok mu?

e. Gerçek melekler Gerçek Operatörün işletiminin gerçek olmadığını düşünebilir mi?

f. Gerçek neden toprağa ve toprağın için atılmak gibi acı bir cezalandırmayı hak etti?

g. Neden meleklerin verdikleri cevaplar onlara sorulan sorular olarak yazılmadı?

Gözlerimizin önüne konulmuş bu birbirine ters iki işleyişi anlamamız lazım. Bunlar bu dünyanın realitesinin varlığının ve önümüzde duran realitenin içindeki her bir kişinin sürdürülebilirliği için var olma biçiminin yönetimidir. Bu taraftan, realitede yaratılmış her varlığın yaratılışını kontrol eden tamamen doğrulanmış bir rehberlik içinde güvenli bir işleyiş görüyoruz.

İnsanın yaratılışını ele alalım mesela. Sevgi ve haz ilk nedendir, görevi için kesin ve güvenilir. Babanın beyninden köklenir köklenmez, İlahi Takdir ona annenin karnının yatağında güvenli ve korumalı bir yer sağlar ki hiçbir yabancı ona dokunamasın.

Orada İlahi Takdir ona doğru miktarda günlük gıdasını sağlar. Onun her ihtiyacına bir anlığına bile unutmadan bakar, ta ki engellerle dolu bu dünyanın havasına çıkabilecek kadar güçlenene dek.

O zaman, İlahi Takdir ona güç ve kuvvet verir ve tıpkı silah kuşanmış tecrübeli bir kahraman gibi kapıları açar ve duvarları yıkar ta ki güçsüz günleri boyunca ona varlığını sürdürmekte sevgi ve muazzam şefkatle yardım edebilecek güvenebileceği kişilere gelene kadar, çünkü onlar onun için bu dünyada en değerli şeylerdir.

Böylece, o var olabilme niteliğini kazanana ve bu dünyada varlığını sürdürebilene kadar İlahi Takdir onu sarar. İnsanla olduğu gibi bitkiler ve hayvanlarla da aynıdır. Hepsi varlıklarını güvence altına alacak şekilde muhteşem bir biçimde korunurlar ve her bilim insanı bunu bilir.

Diğer taraftan, varoluşun sırasına ve büyük küçük tüm realitenin varlığının devamlılığının sağlanma tarzına bakarsak karışık sıralar görürüz, sanki bir ordunun Yaradan tarafından hasta, yenik ve sakat bırakılarak savaştan kaçması gibi. Onların tüm hayatları ölüm gibidir, önce risk alıp ekmekleri için hayatlarını riske atmadan devamlılıklarını sürdüremezler.

Küçük bir pire bile yemek için yola çıktığında dişini kırar. Varlığını sürdürmesini sağlayacak yeterli gıda bulabilmek için kaç sıçrayış yapması gerekir? Bizler de onun gibiyiz ve her şeye bulaşan, Yaratılışın üst seviyesi, tüm insanlarla, ile de aynıdır.

12. Kutsiliğin (Kutsallık) on Sefirot’unda iki ayrım görüyoruz. İlk dokuz Sefirot ihsan etme formundadır ve Malhut alma demektir. Ayrıca ilk dokuz Işıkla doludur ve Malhut kendi başına bir şeye sahip değildir.

Her bir Partzuf’taki Işığın iki ayrımının bizim için farkının anlamı budur: Or Pnimi (İçsel Işık) ve Or Makif (Saran Işık) ve Or Pnimi (İçsel Işık) için İçsel Kli (kap) ve Or Makif (Saran Işık) için Dışsal Kli olan Kelim’deki (kaplar) iki ayrım.

Bunun nedeni yukarıda bahsedilen iki zıtlıktan kaynaklanmaktadır, zira iki zıtlığın aynı maddede olması mümkün değildir. Bu nedenle, Or Pnimi için spesifik bir madde gerekir ve Or Makif için de spesifik bir madde.

Bununla beraber, Kutsilikte da gerçekten zıt değillerdir, zira Malhut Üst Dokuz ile Zivug (birleşme-çiftleşme) halindedir ve ihsan etme niteliği de Or Hozer (Yansıyan Işık) formundadır. Ancak, Sitra Ahra’nın (Diğer Taraf) Üst dokuzdan hiçbir şeyi yoktur. Bunlar ilk Tzimtzum’um (Kısıtlama) ortaya çıktığı alma formunun tamamı olan Boşluk’tan yaratılmıştır. O kök Kav’ın (Çizgi) aydınlatması Reşimo’nun (anımsama-izlenim) içine ulaştıktan sonra bile Işık’sız kaldı.

Bu nedenle, bunlar yaşam ve Kutsallık ile kıyaslandığında iki katıksız zıttır, şöyle yazıldığı gibi, “Yaradan birini diğeri gibi yaratmıştır”, dolayısıyla onlara “ölü” denir.

Yukarıda Madde 6’da açıklandığı gibi, Tzimtzum’un tüm meselesi, Yaradan’ı ile form eşitliğinden bahsederken alma kaplarının ihsan etme formuna dönüşümü, ruhların donanımı içindi.

Kutsallık Partzufim’i bakımından bu amacın hâlâengellendiğini görüyorsunuz. Bunun nedeni, orada üzerinde Tzimtzum’un olduğu, alma formunun tamamı olan Boşluk’tan başka bir şey olmamasıdır, dolayısıyla ıslah ona hiç uygulanmayacak çünkü realitede mevcut değil.

Ayrıca, Boşluğa sahip olmasına rağmen elbette Sitra Ahra bakımından da hiç ıslah yok, zira tamamen zıt bir etkisi var ve aldığı her şey ölüyor.

Dolayısıyla, bu dünyada ihtiyacımız olan tek şey bir insan. Bebeklikte Boşluğun Kelim’ini devralarak Sitra Ahra tarafından idame ettirilip destekleniyor. Büyüdüğünde manevi çalışma ve Islahların gücü vasıtasıyla Yaradan’ına mutluluk vermek için Kutsiliğin yapısına bağlanır.

Böylece, kişi edinmiş olduğu alma ölçüsünün tamamını bütünüyle ihsan etmek için düzenler. Bunda kişi Yaratıcısı ile form eşitliğine gelir ve içindeki amaç gerçekleşir.

Bu dünyadaki zamanın varlığının anlamı budur. Önce Kutsallık ve Sitra Ahra adı verilen yukarıdaki iki zıtlığın “biri de diğeri gibi” yoluyla iki farklı maddeye bölündüğünü görüyorsunuz. Hâlâ yukarıdaki ıslahtan yoksunlar çünkü insan olan aynı maddede olmaları gerekiyor.

Dolayısıyla, bizim için zamanın sırasının varlığına ihtiyaç vardır, zira o zaman iki zıtlık birer birer kişiye gelir, yani Katnut (bebeklik) zamanında ve Gadlut (yetişkinlik) zamanında.

13. Şimdi kapların ve niteliklerinin kırılmasının gerekliliğini anlayabilirsiniz, Zohar’da ve Ari’nin yazılarında yazıldığı gibi her bir on Sefirot’ta ileri geri hareket eden iki tür Işık mevcuttur.

*İlk Işık yukarıdan aşağı hareket eden Or Ein Sof’tur (sonsuzluk Işığı). Buna Or Yaşar (Direkt Işık) denir.

*İkinci Işık Malhut Kli’sinin bir sonucudur, aşağıdan Yukarıya geri döner, buna Or Hozer (Yansıyan Işık) denir.

İkisi de bütünleşirler. Tzimtzum’dan aşağı, Tzimtzum noktasının herhangi bir Işıktan yoksun olduğunu ve Boşluk olarak kaldığını bilin. Üst Işık ıslahın sonundan önce artık son Behina’da (izlenim-ayrım) görünmez ve bu özellikle Or Yaşar denilen Or Ein Sof’la ilgili söylenir. Ancak, Or Hozer denilen ikinci Işık son Behina’da ortaya çıkabilir, zira Tzimtzum olayı ona hiç uygulanmamıştır.

Şimdi, kişiye bağımlı olduğu Katnut’dayken büyük alma kaplarını yüklemek için Sitra Ahra ve Klipot (kabuklar) sisteminin Tzimtzum’un amacı için gereklilik olduğunu öğrendik.

Dolayısıyla, Sitra Ahra’nın da bolluğa ihtiyacı var. Sadece hiçbir Işığın mevcut olmadığı boşluk olan son Behina’da oluşursa bunu nereden alacak, zira Tzimtzum’dan aşağı Üst Işık ondan tamamen ayrıdır.

Böylece, kapların kırılması olayı hazırlanmış oldu. Kırılma Nekudim dünyasının Or Hozer’inin bir parçasının Atzilut’tan boşluğa indiğinin göstergesidir. Ve zaten Or Hozer’in Boşlukta da ortaya çıkabildiğini biliyorsunuz.

Atzilut’tan aşağı inen Or Hozer’in bu parçası, on Nekudim Sefirot’unun her bir Sefira’sının otuz iki özel Behinot’unu (izlenimler-ayrım) içerir. On kere otuz iki 320 eder ve onlara iki sistemde gelen ve aşağı inen bu 320 Behinot, aşağıdakilerin varlığını sürdürebilmeleri için hazırlanmıştı, şöyle yazıldığı gibi “Yaradan birini diğeri gibi yarattı”, yani Kutsiliğin ABYA dünyaları ve onların karşısında Sitra Ahra’nın ABYA dünyaları.

“Birindeki insanlar diğerinden daha güçlü olacak” sözünün yorumunda bilgelerimiz birinin yükseldiğini diğerinin düştüğünü söylediler ve Tzor sadece Kudüs’ün yıkımları üzerine inşa edildi. Bunun böyle olmasının nedeni 320 Behinot’un Sitra Ahra için ortaya çıkabilmesidir ki bu sürede Kutsallık sisteminin yapısı aşağıdakilere göre tamamen yıkılmıştır.

Ayrıca bu 320 Behinot sadece Kutsallık’a bağlanabilir. Bu sürede Sitra Ahra sistemi ülkeden tamamen yok olmuştur ve aralarında aşağı yukarı eşit olarak bölünebilirler, insanların hareketlerine göre. Ve ıslah tamamlanana dek bu iki sitemde enkarne olurlar.

Kapların kırılması ve Atzilut’tan dışarı Işık kıvılcımlarının 320 Behinot’unun inişinden sonra bunların 288’i ayrıldı ve yükseldi, yani on Nekudim Sefirot’unun ilk dokuz Sefirot’undaki her şey. Dokuz kere otuz iki 288 Behinot yapar ve bunlar Kutsallık sistemini inşa etmek için tekrar birleşenlerdir.

Nekudim dünyasının Malhut’undan aşağı inenlerden Sitra Ahra için sadece otuz iki Behinot kaldığını görüyorsunuz. Tüm küçüklüğü içinde, henüz görevi için hazır değilken, Sitra Ahra yapısının başlangıcı budur. Yapısının tamamlanması Bilgi ağacı ile Adam HaRişon’un günahı sayesinde sona erdi.

Böylece, realitenin devamlılığında ve ayakta kalabilmesinde işleyen birbirine zıt iki sistem görüyoruz. Bu mevcudiyet için gereken Işık miktarı 320 kıvılcımdır. Bunlar kapların kırılmasıyla hazırlanmış ve ölçülmüştür. Bu miktar iki sistem arasında etki eder ve realitenin varlığının ayakta kalabilme ve sürdürülebilirliğinin işleyişi buna bağlıdır.

Kutsallık sisteminin dokuz üst Sefirot’unu tamamlayabilmesi için en az 288 kıvılcım miktarını içermesi gerektiğini bilmelisiniz ve o zaman aşağıdakilerin varlığını ve sürekliliğini sağlayabilir. Adam HaRişon’un günahından önce böyleydi ve bu nedenden dolayı realitenin tamamı o zaman Kutsallık sistemiyle yönetiliyordu, zira 288 kıvılcımın hepsine sahipti.

14. Şimdi Yaradan’ın insanın yaratılışıyla ilgili yukarıdaki dört özelliğin, Merhamet, Erdemlik, Gerçek ve Barış,  açılımını bulduk. Bu melekler insanın ruhunun hizmetkârlarıdır; bu nedenle Yaradan onlarla müzakerede bulundu, zira her ruh Or Pnimi ve Or Makif’deki on Sefirot’tan oluştuğundan Yaratılışın tüm eylemi onlara göre yaratılmıştı.

*Merhamet ruhun ilk dokuzunun Or Pnimi’dir.

*Erdemlik ruhun Malhut’unun Or Pnimi’dir.

*Gerçek ruhun Or Makif’idir.

Zaten Or Pnimi ve Or Makif’in zıt olduklarını söylemiştik, zira Or Pnimi Kav’ın aydınlatma yasası ile çekilir ki bunun almanın Gadlut formu olan Tzimtzum noktasında ortaya çıkması engellenmiştir.

Or Makif tüm dünyaları saran Or Ein Sof’tan yayılır, zira orada Ein Sof’ta yüce ve küçük eşittir. Bu nedenle, Or Makif de yansır ve Malhut şöyle dursun, Tzimtzum noktası üzerine ihsan eder.

Birbirlerine zıt olduklarından iki Kelim’e ihtiyaç vardır. Bunun nedeni Or Pnimi’nin Üst dokuzda aydınlatmasıdır. Malhut’a bile sadece Üst dokuz yasasına göre yansır ve hiçbir şekilde kendisine göre değil. Ancak, Or Makif özellikle Dış Kli denilen ve Tzimtzum noktasından uzanan Kelim’in içinde parlar.

Şimdi Gerçeğe neden “Mühür” denildiğini anlayabilirsiniz. Mektupların sonundaki, konuların sonundaki mühürden alınmış bir isimdir. Bununla beraber, onları ortaya koyar ve değer verir. Mühürsüz değersizlerdir ve tüm yazı ziyan edilmiş olur.

Tzimtzum noktası üzerine ihsan eden Or Makif ile de aynıdır ki bu almanın Gadlut ölçüsüdür ta ki Yaradan’ı ile ihsan etmede form eşitliğine gelene dek. Aslında bu Üst ve alt tüm sınırlandırılmış dünyaların amacıdır.

İnsanın yaratılışıyla ilgili Gerçeğin göstergesi kişinin tamamen yalandan ibaret olduğu iddiasıdır. Bu böyledir çünkü Yaradan açısından insanın Tzimtzum noktasından uzaklaşması gereken Dışsal Kli’si yoktur, zira zaten O’nun Işığından ayrılmıştır. Bu nedenle gerçeğin Melekleri insana Or Makif’i edinmede yardım edemediler.

Üst ve alt tüm sınırlı dünyalar sadece bu tamamlanma için ve insan da bunun tek öznesi olarak yaratıldılar. Ancak insan bu rol için uygun olmadığından hepsi dipsiz kuyu ve yalan ve bunlara harcanan emek faydasız.

Özellikle ruhun Or Pnimi’sine ait olan Merhamet ve Erdemlik melekleriyle tam tersi söz konusu. Çünkü Boşluktan herhangi bir şeye sahip değiller, insana Neşama Işıklarını fazlasıyla ve en kutsal mükemmellikle ihsan edebilirler.

Dolayısıyla, insana faydaları dokunabilirdi ve insanın yaratılışına tüm kalpleriyle hemfikir oldular. Çünkü onlar Zivug de Hakaa’ya (çarpışarak birleşme) giren NHY’dirler (Netzah, Hod, Yesod sefirotlarının kısaltılmış hali), içindeki Or Hozer bakımından onlar Or Makif’in yarısına aitler.

Barış melekleri insanın tamamen sorun olduğunu iddia ettiler. Bir başka deyişle, insan Or Makif’i nasıl alacak? Sonuçta,  Or Pinimi ile aynı maddede olamazlar, zira birbirlerine zıtlar, yani tamamen sorunlar.

Or Makif ikiye ayrılır: gelecekteki Or Hozer ve gelecekteki Or Makif. Or Hozer için Dışsal Kli, Masah’tır (Perde) ve Or Makif için Dışsal Kli, Behina Dalet Aviut’unun (Dördüncü izlenim-ayrım) kendisidir, yani Taştan Kalp.

Adam HaRişon’un sadece Gerçeğin meleklerine ait olan Dışsal Kli’den yoksun olduğunu görüyorsunuz. İnsan Barış meleklerinin Dışsal Kli’sinden yoksun değildi. Dolayısıyla, Yaratılışa hem fikir oldular, ancak insanın tamamen sorun olduğunu iddia ettiler, yani zıt olduklarından Or Makif İçsel Kli’ye giremez.

15. Şimdi Hayat Ağacı’ndaki son derece derin olan iyi ve kötünün günahlarındaki sözleri anlamakla bahşedildik. Bir kısmını ifşa eden bilgelerimiz, sözleriyle on kısmını gizlediler.

Önsöz olarak şöyle yazılmıştır, “Ve ikisi de çıplaktı, adam ve karısı ve utanmadılar.” Örtünmenin bir Dışsal Kli olduğunu bilin. Bu nedenle yazılar Hayat Ağacı’nın günahlarının nedenlerini göstermeden önce gelir, şöyle yazıldığı gibi, “Karalama insanoğulları için korkunç bir şeydir, zira iftirada insanın üstüne çıkarsın.”

Bu, insanın günahının önceden hazırlanmış olduğu anlamına gelir ve bu yaratılış anında Âdem ve karısının Dışsal Kli’si olmadığı sadece Kutsallık sisteminden uzanan İçsel Kelim’e sahip oldukları dolayısıyla utanmadıkları sözlerinin anlamıdır. Bu nedenle yoksunluğu hissetmediler, zira utanç bir yoksunluk hissiyle ilgilidir.

Yoksunluk hissinin eksikliği tatmin etmenin ilk nedeni olduğu bilinir. Bu kişinin hastalığını hissetmesi ve ilaç almaya istekli olması gibidir. Ancak, kişi hasta olduğunu bilmezse kesinlikle tüm ilaçlardan uzak duracaktır.

Gerçekten de bu Dışsal Kli’nin görevidir. Zira beden yapısındadır ve Boşluktan gelirken Işıktan yoksundur. Bu, boşluk ve eksiklik hissine yol açar ki kişi bundan utanır.

Dolayısıyla, kişi eksikliği doldurmaya ve Kli’sini doldurmak üzere olan yoksun olduğu Or Makif’i çekmeye zorlanır. “Ve her ikisi de çıplaktı, adam ve karısı”, sözlerinin anlamı budur, Dışsal Kli’den yoksundular. Bu nedenle, utanmadılar, çünkü eksikliği hissetmediler. Bu bağlamda, yaratılış nedenleri olan amaçtan yoksundular.

Yine de, Yaradan’ın elleriyle yaratılan o insanın yüceliğini iyice anlamamız lazım. Ayrıca, Yaradan’ın ondan daha fazla akıl verdiği karısını da, zira “Ve Yaradan kaburgayı yarattı” sözlerinin yorumunda (Nidah 45) yazıldığı gibi.

Dolayısıyla, yılanın kurnazlığına karşı dikkatli olmayı bilmeden, başarısız oldular ve aptala döndüler. Diğer taraftan, yazılar yılanın ormandaki diğer tüm hayvanlardan daha kurnaz olduğunu kanıtlıyor, Hayat Ağacı’nın meyvesini yerlerse Yaradan’a dönecekleri gibi boş ve yalan sözleri nasıl söyledi? Dahası, böyle bir yalan onların kalbine nasıl girdi?

Ayrıca, Yaradan olma arzusundan yemedikleri sadece ağacı yemenin iyi olmasından dolayı yedikleri de aşağıda yazılmıştır. Bu görünürde hayvanca bir arzu!

16. Bize tanıdık gelen iki anlayışın doğasını bilmemiz lazım:

*İlk anlayışa “iyi ve kötünün idraki” denir.

*İkinci anlayışa “doğru ve yanlışın idraki” denir.

Bu, Yaradan’ın her varlığa kendisi için iyi olanı ayıran ve mükemmelliğe getiren sezgisel bir güç aşıladığı anlamına gelir. İlk anlayış aktif, fiziksel güçtür. Bu acı ve tatlı hisleri kullanarak işler, acı formdan tiksinir ve onu iter, çünkü onun için kötüdür ve tatlıyı da sever ve çeker çünkü onun için iyidir. Bu işleyen güç realitedeki Cansız, Bitkisel ve Hayvansal’da onları arzulanan mükemmelliğe getirmek için yeterlidir.

Onların üstünde Yaradan’ın akıllı bir işleyen güç aşıladığı insan türü vardır. Yukarıdaki ikinci anlayışı ayırt etmekle işler, yalanı ve boşluğu mide bulandıracak tiksintiyle reddeder ve gerçek konuları ve her faydayı büyük sevgiyle çeker.

Bu anlayışa “doğru ve yanlışın idraki” denir. Tamamen ve sadece insan türüne sağlanmıştır, her birine kendi ölçüsünde. Bu ikinci işleyen gücün yılandan dolayı yaratılıp insana geldiğini bilin. Yaratılışta insanda sadece ilk aktif güç vardı, o dönemde ona yeterli olan iyi ve kötünün idraki.

Bunu bir benzetme ile anlatmama izin verin: Eğer erdemliler iyi işlerine göre ödüllendirilseydiler ve kötüler bu dünyadaki kötü işlerine göre cezalandırılsaydılar Kutsallık bizim için tatlı ve iyinin realitesinde belirlenirdi ve Sitra Ahra da kötü ve acının realitesinde belirlenirdi.

Bu durumda, seçim emri bize şöyle yazıldığı gibi gelirdi, “Bakın, sizlerin önüne tatlı ve acıyı koydum, bu nedenle tatlıyı seçin.” Böylece, tüm insanların mükemmelliği gerçekleştirmesi garanti edilmiş olurdu, zira elbette ki günahtan kaçarlardı çünkü günah onlar için kötü. O’nun Kurallarıyla gece gündüz meşgul olurlardı, hiç durmadan, günümüzün aptallarının bugün bedensel konular ve onların pisliğiyle ilgilendikleri gibi, zira bunlar onlar için iyi ve tatlı. O Adam HaRişon’u yarattığında da böyleydi.

“Ve onu giydirmesi ve saklaması için Cennet Bahçesi’ne koyun.” Bilgelerimiz şöyle yorumladılar, “giydirmek” pozitif Islahtır “ve saklamak” negatif Islahlardır. Onun (ilk insan) pozitif Islahları Bahçe’deki tüm ağaçlardan yemek ve zevk almaktı ve negatif Islahları iyilik ve kötülüğün Hayat Ağacı’ndan yememekti. Pozitif Islahlar tatlı ve güzeldi ve negatif Islahlar ölüm kadar zor olan acı meyveden kaçınmaktı.

Beklendiği gibi, bunlara Islahlar  ve emek denilemez. Bunların benzerlerini günlük işlerimizde de görüyoruz, Şabat’ın ve iyi günlerin hazları vasıtasıyla yüce Kutsallık ile ödüllendiriliyoruz. Ve ayrıca sürüngenlerden ve böceklerden ve insanın iğrenç bulduğu her şeyden kaçınmakla da ödüllendiriliyoruz.

Adam HaRişon’un çalışmasında seçim “bu nedenle tatlıyı seç” yolu ile idi. Bundan Yaradan’ın neyi emrettiğini ve neyi emretmediğini bilmek için, fiziksel hazzın onun tüm ihtiyacı olan şey olduğunu sonucu çıkıyor.

17. Şimdi yılanın ustalığını anlayabiliriz, bilgelerimizin eklediği ve dikkatimizi çektiği gibi SAM (Samael-Havva’yı kandıran meleğin adı) ona büründü, çünkü sözleri çok yüceydi. Şöyle başladı, “Tabi Yaradan dedi ki: ‘Bahçedeki hiçbir ağaçtan yemeyeceksiniz?” Yani, yılan kadınla konuşmaya başladı çünkü o Yaradan tarafından emredilmemişti. Dolayısıyla, ona tetkik şekilleri hakkında her şeyi sordu, yani, Bilgi Ağacı’nın yasaklandığını nereden biliyorsun? Belki de Bahçenin tüm meyveleri de sana yasaklanmıştır? “Ve, kadın dedi ki…‘bahçenin ağaçlarının meyvelerinden yiyebiliriz’;…Sen ondan yemeyeceksin, dokunmayacaksın da, ölmeyesin diye.”

Burada iki büyük kesinlik var:

A. Dokunmak asla yasaklanmamıştı; dolayısıyla, neden yasağa ekledi ki?

B. Kadın Yaradan’ın sözlerinden şüphe mi etti? Yaradan dedi ki, “yoksa kesinlikle ölürsün,” ve kadın dedi ki “ölmeyesin diye.” Kadın günahtan önce bile Yaradan’ın sözlerine inanmamış olabilir mi?

Ancak, kadın yılanın sorusuna göre cevap verdi. Yaradan’ın ne yasakladığını, Bahçenin tüm ağaçlarının tatlı ve güzel olduğunu ve yemenin iyi olduğunu biliyordu. Ancak, zaten Bahçedeki o ağaca dokunmaya yakındı ve onda ölüm kadar sert bir tat aldı.

Kadın kendi gözlemiyle ölüm korkusu olduğunu kanıtlamış oldu, sadece dokunmakla bile. Bu nedenle, yasağı kocasından duyduğundan daha öte anladı, zira deneyimliden daha bilgesi yoktur.

“Ölmeyesin diye” dokunmayla ilgilidir. Cevabın gayet yeterli olması gerekirdi, zira kim başkasının zevkine karışabilir ve inkâr edebilir ki? Ancak, yılan aksini iddia etti ve dedi ki, “Elbette ki ölmeyeceksin; çünkü Yaradan bundan yediğin gün, gözlerinin açılacağını biliyor.”

Burada gözlerin açılması konusuyla ilgili kesinliği yapmamız lazım. Gerçekten de bu, kadına onun ötesinde yeni bir bilgi verdi. Bu onlara Yaradan’ın Kendi dünyasında zararlı ve tehlikeli bir şey yarattığını düşünmenin yanlış olduğunu kanıtladı. Dolayısıyla, Yaradan’la ilgili olarak, kötü ya da zararlı bir şey değildi.

Tersine, onda tadacağın acılık, dokunmaya yakınken bile, sadece senin tarafından, zira bu yeme sadece senin değerinin yüksekliğini bildirmek için. Bu nedenle, o aksiyon sırasında ihtiyacın olan ek bir Kutsallık, böylece tek amacın Yaradan’ına mutluluk getirmek, yaratılış amacına uymak olacak. Bu yüzden, sana kötü görünüyor ki senden istenilen ek Kutsallık’ı anlayabilesin.

“Bundan yediğin gün” ün anlamı, eğer aksiyon Kutsilikte ise ve arılık gün gibi açıksa, o zaman “Yaradan gibi olacaksın, iyiyi ve kötüyü bilen.” Bu, Yaradan’a kesinlikle tatlı ve tamamen eşit ise, böylece iyilik ve kötülük sana, tamamen eşitlikte, tatlı ve yumuşak olacaktır.

Hâlâ yılanın güvenirliliğinden şüphe etmek mümkün, zira Yaradan bunu ona Kendisi söylemedi. Bu nedenle, yılan önce “Yaradan biliyor ki bundan yediğin gün, gözlerin açılacak” dedi.

Bu, Yaradan’ın seni bununla bilgilendirmesi gerekmiyordu anlamına geliyor, zira O biliyor ki eğer sen buna dikkat edersen, Kutsallık tarafında yemeye, O’nun yüceliğinin ölçüsünü anlamak için gözlerin kendiliğinden açılacak. O’nda muhteşem tatlılık ve yumuşaklık bulacaksın; bu nedenle seni bilgilendirmesine gerek yok, zira senin içine araştıran gücü koydu ki senin için ne faydalı bilebilesin.

Hemen bundan sonra: “Ve kadın ağacın yemek için iyi olduğunu ve göze hoş geldiğini gördüğünde.” Bu, O’nun sözlerine güvenmediği, fakat hiç de kendisi için değil ondan arzulanan amacı tamamlayarak Yaradan’a mutluluk vermek için gidip kendi aklı ve anlayışıyla incelediği ve kendisini ek Kutsallık ile günahlardan arındırdığı anlamına gelir. O zaman gözleri açıldı ve yılan şöyle dedi, “Ve kadın, ağacın yemek için iyi olduğunu gördü.”

Bir başka deyişle, daha dokunmadan önce “göze hoş geldiğini” görmekle, Bahçenin tüm ağaçları arasında böyle çekici bir şey görmediğinden, gözleri kendileri görmeye başladığında muazzam tat ve arzu hissetti.

Ayrıca ağacın bilgi için iyi olduğunu da öğrendi, yani Bahçenin tüm ağaçları arasından bu ağaçta özlem duyulacak ve imrenilecek çok daha fazla şey olduğunu. Bu, onların bu yeme aksiyonu için yaratıldıklarını bilmekle ilgili ve bu yılanın söylediği gibi amacın ta kendisi.

Tüm bu gözlemlerden sonra “kadın oradaki meyveyi aldı ve yedi; ve kendisiyle birlikte kocasına da verdi ve o da yedi.” Makale kesin olarak “kadın ile,” yazıyor, yani kendi ihtiyacı için değil saf ihsan etme niyeti ile anlamında. “ve kendisiyle birlikte kocasına da verdi” sözlerinin anlamı budur, Kutsilikte onunla.

18. Şimdi konunun kalbine geliyoruz ve Âdem’in bacağıyla ilgili hataya. İyilik ve kötülüğün Hayat Ağacı Boşlukla karışmıştı, yani üzerine Tzimtzum’un uygulandığı ve Or Elyon’un ayrıldığı almanın Gadlut formu.

Adam HaRişon’un yapısında Boşluktan uzanan, almanın Gadlut formunun olmadığı zaten açıklanmıştı. Tersine o sadece ihsan etmeyle ilgi olan Kutsallık sisteminden uzandı.

Zohar’da (Kedoşim) Adam HaRişon’un bu dünyadan hiçbir şeye sahip olmadığı yazılıdır. Bu nedenle, Bilgi Ağacı ona yasaklanmıştı, çünkü onun kökü ve tüm Kutsallık sistemi farklılık olan form eşitsizliğinden dolayı Sitra Ahra’dan ayrıdır.

Dolayısıyla, o da bağlanma konusunda emredilmiş ve uyarılmıştı, zira bu şekilde kutsal kökünden ayrılır ve Kutsallık’tan ve Yaşamların Yaşamı’ndan farklılık ve zıtlıklarından dolayı ölen Sitra Ahra ve Klipot gibi ölürdü.

Ancak, Şeytan, ki buna SAM (Samael-Havva’yı kandıran meleğin adı) denir, ölüm meleği yılana bürünmüştü, aşağı geldi ve ağzında yalan ile Havva’yı kandırdı: “Elbette ki ölmeyeceksin.” Hiçbir yalanın kendisinden önce gerçek sözler gelmezse duramayacağı bilinir. Dolayısıyla, doğru bir kelime ile başladı ve Yaratılışın amacını kadına ifşa etti ki bu sadece ağacı doğruladı, yani büyük alma kaplarını ihsan etmeye çevirmeyi.

Ona Yaradan’ın bu ağaçtan yediği ve dünyayı yarattığı söylendi, yani o konuya “Hareketin sonu başlangıçtaki düşüncededir” formunda baktı ve bu nedenle O dünyayı yarattı. Yukarıda gördüğümüz gibi ilk Tzimtzum’un tüm meselesi, sadece alma formunu ihsan etmeye eşitlemesi kaderine yazılmış olan insan içindi.

Gerçek buydu, ki bu nedenle başarılı oldu ve kadın kendisini tamamen ihsan etmek için almaya ve zevke hazırladığında buna inandı. Her halükarda bunu görüyorsunuz, iyilik ve kötülük Bilgi Ağacı’ndan kötülük yok oldu ve iyilik Bilgi Ağacı kaldı.

Bunun nedeni oradaki kötülüğün sadece ona damgalanmış olan “kendi” için alma form eşitsizliği olmasıdır. Ancak, ihsan etmek için almada tam mükemmelliği getirilir ve böylece kadının muazzam birleşmeyi gerçekleştirdiğini görüyorsunuz, hareketin sonunda olması gerektiği gibi.

Bununla beraber, o kutsal Kutsallık hâlâ zamansızdı. Kadın ona sadece ilk yemede dayanabilecek kadar uygundu. Kişinin tadıp alışmadan bir hazdan kaçınmasının hazzı tadıp ona bağlandıktan sonra kaçınmasıyla bir olmadığını size açıklayacağım.  İlki elbette bir kerede tamamen kaçınabilir, ancak diğeri olay tamamlanana dek dirhem dirhem arzusundan kaçınmak için çaba harcamalıdır.

Burada da aynı, zira kadın henüz Bilgi Ağacı’ndan tatmamıştı ve tamamen ihsan etme formundaydı. Bu nedenle, Yaradan’ına mutlak Kutsilikte mutluluk verebilmek için ilk kez yemeyi gerçekleştirmek onun için kolaydı. Ancak, onu tattıktan sonra, içinde Bilgi Ağacı için muazzam bir arzu ve özlem hâsıl oldu, ta ki arzusundan uzaklaşamayana dek, zira işler onun kontrolü dışına çıkmıştı.

Bu yüzden bilgelerimiz “kadın zamanından önce yedi” derler, yani meyve olgunlaşmadan önce, arzularına hâkim olacak güç ve iradeyi edinmeden önce. Bilgelerin Masehet Yevamot’ta söyledikleri gibi, “Yedim ve daha yiyeceğim.” Bu, Yaradan’ın kendisine öfkeli olduğunu açıkça duymasına rağmen yine de vazgeçemedi anlamına gelir, zira arzu çoktan adamla bağ kurmuştu. İlk yemenin Kutsallık tarafında olduğunu görüyorsunuz ve ikinci yeme de muazzam kirlilik içindeydi.

Şimdi tüm insanların ölüme bırakıldığı Bilgi Ağacı cezasının ciddiyetini anlayabiliriz. Bu ölüm meyveyi yemekten dolayı geliyor, zira Yaradan onu uyardı, “oradan yediğin gün elbette ki öleceksin.”

Almanın Gadlut formu onun bacaklarına Boşluktan geldi ve Tzimtzum’dan ileride artık Or Elyon’ (Üst Işık) ile anı çatı altında olması mümkün değil. Bu nedenle, “ve burun deliklerinden içeri yaşam nefesi üflendi” sözlerinde ifade edilen o ebedi yaşam nefesi oradan ayrılmak zorundaydı ve fani sürekliliği için bir dilim ekmeğe bağımlıydı.

Bu yaşam önceki gibi ebedi yaşam değildi, kendisi için olduğu zamandaki gibi. Tersine bir yaşam terine benziyordu, her bir damlacığın önceki yaşamdan bir parça olduğu, minik damlacıklara bölünmüş bir yaşam. Böylece, onun tüm nesilleri, tüm nesillerdeki bütün insanlar, yaratılış amacını tamamlayan son nesle kadar uzun zincirler.

Bundan, Bilgi Ağacı günahı sebebiyle Yaradan’ın aksiyonlarının hiç değişmediği sonucu çıkıyor. Tersine, Adam HaRişon’a anında gelen yaşamın bu Işığı uzandı ve ıslahın sonuna dek form değişimi evrelerinde dönerek uzun bir zincire yayıldı. Bir anlığına bile durma yok, zira Yaradan’ın aksiyonları canlı ve sürekli olmalı: “Kutsallık yükseltilir, alçaltılmaz.”

Tıpkı insanın durumunda olduğu gibi dünyadaki tüm varlıkların durumu da aynıdır çünkü hepsi form değişimi evrelerinden, ebedi ve genel bir formdan aşağı indiler, insanın yaptığı gibi.

Hem insan hem de dünyanın bir içsel değeri bir de dışsal değeri vardır. Dışsal olan her zaman içsel olana göre çıkar ve iner ve “Yüzünün teriyle ekmeğini yiyeceksin” sözlerinin anlamı budur. Yaradan’ın daha önce burun deliklerinden üflediği yaşam nefesi yerine şimdi burun deliklerinde yaşam teri var.

19. Bilgelerimiz şöyle dedi (Babba Batra 17), “İnsan kötü eğilimdir, o şeytandır, ölüm meleğidir. O aşağı iner ve kışkırtır, yükselir ve şikâyet eder, o gelir ve ruhunu alır.” Bunun nedeni Bilgi Ağacı günahından dolayı iki genel yozlaşmanın ortaya çıkmasıdır.

İlk bozulma “yükselmeler ve şikâyetler” konusudur. İnsan Bilgi Ağacı’ndan yemek için kandırıldı ve bedeninin yapısında Boşluktan bir alma kabı edindi. Bu, karşılığında Yaradan’ın Âdem’in burun deliklerinden üflediği ebedi yaşam Işığı ile Âdem’in bedeni arasında nefret ve uzaklığa sebep oldu.

Bu, “Gururlu olanlarla, Yaradan der ki, ‘o ve Ben aynı yerde olamayız’” sözlerine benziyor. Bunun nedeni gururun Or Elyon’un daha önce Tzimtzum zamanından itibaren ayrıldığı Boşluğun alma kaplarından kaynaklanmasıdır.

Zohar’da Yaradan’ın sadece kendileri için inşa edilmiş bedenlerden nefret ettiği yazılıdır. Bu nedenle yaşam Işığı insandan kaçtı ve bu ilk bozulmadır.

İkinci bozulma Kutsallık sisteminde zaten bağlı olan 288 kıvılcımın düşmesiydi. Bunlar verilmişlerdi ve Sitra Ahra ve Klipot sistemine düştüler ki dünya yok olmasın.

Bunun nedeni, Kutsallık ve Boşluğun Kelim’inin aralarında olan nefretten dolayı Kutsallık sisteminin sürekliliği sağlayamaması ve insanları ve dünyayı besleyememesidir. Bunu zıtlıklar yasası izler, “o ve Ben aynı yerde olamayız.” Dolayısıyla, 288 kıvılcım Sitra Ahra sistemine verilmişti ki böylece ruhların bedenlerdeki enkarnasyonları boyunca insan ve dünyanın devamlılığını sağlasın, şöyle yazıldığı gibi, “Bir nesil için on bin ve bin nesil için”, ıslahın sonuna dek.

Şimdi neden onlara Klipot denildiğini anlayabilirsiniz. Bunun nedeni onların meyvenin kabuğu gibi olmalarıdır. Meyve yenilene dek sert kabuk meyveyi kirden ve zarardan örter ve saklar. Kabuk olmadan meyve bozulur ve amacını yerine getiremez. Böylece, 288 kıvılcımın Klipot’a verildiğini görüyorsunuz, arzulanan hedeflerine bağlanıp onu edinene dek realitenin devamlılığını sürdürmek ve yeterli hale getirmek için.

Yukarıda bahsedilen ikinci bozulma “gelir ve ruhunu alır” konusudur. Şunu söylemek istiyorum ki kişi için kalan ruhun o küçücük parçası bile “önceki yaşamın teri” gibidir ve kadının kendisine düşen 288 kıvılcımdan erkeğe verdiği aynı ihsan etme yoluyla Sitra Ahra tarafından çalınmıştır.

Bunu anlamak için, Sitra Ahra’nın gerçekten olduğu gibi açık bir resmine ihtiyacınız var. Böylece, onu tüm yönleriyle inceleyebilirsiniz. Alt dünyanın realitesinin tüm parçaları köklerinden uzanan dallardır, tıpkı Üst Dünyadan bir mührün izi gibi ve onun Üstündeki Üst Dünyadan ve onun kendi Üstündeki Üst Dünyadan.

Köklerle ilgili dallardaki her izlenimin sadece maddelerinin temeli üzerine olduğunu bilin. Bu, bu dünyadaki maddelerin fiziksel temeller olduğu ve Yetzira dünyasındaki maddelerin Yetzira’daki maneviyatla ilgili manevi temeller olduğu anlamına gelir. Her bir dünyada bu şekildedir.

Ancak, hepsinde her daldan köküne kadar ortaya çıkanlar ve davranışlar aynı değere sahiptir, tıpkı bir göletteki iki damla gibi ve damgalandığı mühürle özdeş forma sahip damga gibi. Ve bunu bildiğinizde, üst Sitra Ahra’nın bu dünyadaki dalını arayabiliriz ve onun vasıtasıyla üst Sitra Ahra’nın kökünü de bileceğiz.

Zohar’da (Paraşat Tazriya) insanların bedenlerindeki ıstırabın üst Sitra Ahra’nın dalları olduğunu görüyoruz. Bu nedenle Hayvansal seviyeyi alıp bundan öğrenelim. Bedeninde haz edinimiyle ortaya çıkan fışkırmanın yaşamının devamlılığını sağladığını görüyoruz. Bu nedenle, İlahi Takdir küçük olanlara öyle nakşetti ki gözlerini koydukları her yer onlara haz ve mutluluk versin, en basit şeyler bile.

Bunun nedeni yeterince büyüyüp filiz vermek için üremeleri gereken küçük olanların seviyesinden kaynaklanıyor ve bu nedenle hazları çok bol. Böylece, haz Işığının yaşamın atası olduğunu görüyorsunuz.

Ancak, bu yasa sadece seviyeye bütün olarak gelen hazlara uygulanır. Fakat, ayrılık hazzında, haz yoğunlaşmış ve Hayvansal seviyenin sadece bir parçası tarafından alındığında, bu yasanın tersini görüyoruz. Eğer bedeninde kaşıma ve ovma gerektiren kusurlu bir yer varsa kaşıma ödülünü de birlikte getirir ve kişi bunu yapmaya devam etmekten büyük haz hisseder. Ancak, bu haz ölüm iksirinin bir damlasıyla donuklaşır: eğer kişi arzusuna hükmetmezse ve ona dadanırsa, ödeme borcu arttırır.

Bir başka deyişle, kaşımaktan alınan hazza göre, acı artar ve haz ıstıraba dönüşür. Tekrar iyileşmeye başladığında kaşımak için yeni bir talep ortaya çıkar ve öncekinden daha büyük bir boyutta. Ve eğer kişi hâlâ arzusuna hükmedemiyorsa ve talebi doyurmak için ödeme yapıyorsa, ızdırap da büyür.

Sonuç olarak, o hayvandaki kanı tamamen zehirleyen acı bir damla getirir. Haz alarak öldüğünü hatırlayın, zira sadece seviyenin ayrılmış kısmı tarafından alınan ayrışma hazzıdır. Dolayısıyla, ölüm o seviyede tüm seviyeye verilmiş hazdan zıt bir şekilde işler.

Burada önümüzde başından ayak parmağına kadar üst Sitra Ahra’nın formunu görüyoruz. Başı, sadece kendisi için alma arzusu olup kendisinden başkasına ihsan etmemektir, hayvanın bütününe kıyasla ızdıraplı bedenin talebinin niteliğinde olduğu gibi. Sitra Ahra’nın bedeni ödeme yapılmayacak talebin belli bir formudur. Kişinin yaptığı geri ödeme borcu ve ıstırabı daha da arttırır, kaşımaktan alınan haz örneğinde olduğu gibi.

Sitra Ahra’nın ayak parmağı, onu çalan ve geriye kalmış son yaşam kıvılcımından ayıran ölüm iksirinin bir damlasıdır, tıpkı hayvandaki tüm kanı zehirleyen ölüm iksiri damlası gibi.

Bilgelerimizin “sonunda gelir ve ruhunu alır” sözlerinin anlamı budur. Bir başka deyişle, ölüm meleğinin ucunda bir damla zehir bulunan kılıcını çekmiş halde geldiğini söylediler, kişi ağzını açar ölüm meleği damlayı içine atar ve o ölür.

Ölüm meleğinin kılıcı alma ölçüsüne göre büyüyen ayrılıktan dolayı Sitra Ahra’nın Herev[3] denilen etkisidir ve ayrılık onu öldürür. Kişi ağzını açmak zorundadır zira devamlılık ve süreklilik için ondan bolluğu almalıdır. Sonunda, kılıcın ucundaki zehir kişiye ulaşır ve bu onun yaşam nefesinin son kıvılcımıyla ayrılığı tamamlar.

20. Bu iki bozulmanın sonucu olarak insanın bedeni de yozlaştı, zira Kutsallık sisteminden sürekliliğinin bolluğunu alması eksiksiz bir biçimde Yaradan tarafından uyarlandı. Bu böyledir çünkü her uygulanabilir aksiyonda parçalar fazlalıktan ve azlıktan korunurlar. Uygulanabilir olmayan bir aksiyon parçalarının dengede olmamasındandır ve onlarda bir miktar eksiklik ya da artık vardır.

Birlik Şiiri’nde söylediği gibi: “Tüm Çalışmanda, hiçbir şey Unutmadın; Eklemedin ve Çıkarmadın.” Mükemmel işleyişlerin mükemmel İşletenden kaynaklanması zorunlu bir kanundur.

Ancak, kişi Bilgi Ağacı tarafından inşasına eklenen yapışkandan (midyenin kayaya yapışması gibi alma arzusunun insana yapışması anlamında) dolayı Kutsallık sisteminden Sitra Ahra sistemine geçtiğinde pek çok parçası zaten artıktır, fuzulidir. Bunun nedeni Sitra Ahra’nın otoritesinden sağlanan hayatın bereketinden hiçbir şey almamalarıdır, Luz kemiğinde (kuyruk sokumu kemiği: geleneklere göre vücut geri gelirken bu kemikten inşa edileceği inancı vardır) (Zohar, Midraş HaNe’elam, Toladot) ve her organın belli bir parçasında gördüğümüz gibi.

Dolayısıyla, kişi bedenine ihtiyacı olduğundan fazla gıda almalıdır, zira artık bedenden yükselen her taleple birleşir. Bu yüzden, beden bunlardan alır. Ancak, artık kendi payına düşeni alamaz, böylece onun payı bedende bedenin daha sonra reddetmesi gereken artık ve çöp olarak kalır.

Sonuç olarak, yeme ve özümseme araçları boşuna çalışır. Küçülür ve yok olacak kadar azalırlar çünkü kaderleri önceden belirlenmiştir, her dengesiz aksiyonunki gibi, parçalanmaya mahkûmdur. Bedenin inşasının açısından da ölümünün Bilgi Ağacı’nın neden ve sonucuna bağlı olduğunu görüyorsunuz.

Şimdi iki zıt, ters işleyişi (Madde 11) öğrenme ve bilmekle ödüllendirildik. Yaratılan varlıkların sürekliliği ve korunması çoktan Kutsallık sisteminden Sitra Ahra sistemine geçti. Bu, Bilgi Ağacı’ndan yemek vasıtasıyla yaratılan varlıklara bağlanan kişinin muazzam kendisi için alma arzusunun yapışkanından (midyenin kayaya yapışması gibi alma arzusunun insana yapışması anlamında) dolayı böyledir. Kutsallık sistemi ve bu dünyada yaratılan varlıkların bedenlerinin yapısı arasında ayrılık, zıtlık ve nefrete neden oldu.

Kutsallık artık realiteyi yok etmemek ve onlar için bir ıslah aksiyonu başlatmamak için onları yüksek masadan besleyip sürdürülebilirliklerini sağlayamadığında, 288 kıvılcımını realitenin devamlılığının kolektif bolluğuna – Sitra Ahra sistemine verir ki ıslah sürecinde dünyadaki tüm varlıkların ihtiyaçlarını karşılayabilsin.

Bu nedenle, var olmanın işleyişleri çok karışıktır, zira kötülük günahkârdan kaynaklanır ve eğer yaratılan varlıkların bolluğu azaltılırsa, elbette yıkım ve felaket getirir. Ve eğer bolluk artarsa, alıcılara fazlasıyla ayrışma gücü getirir, bilgelerimizin dediği gibi, “Yüz lirası olan iki yüz ister; iki yüzü olan dört yüz ister.”

Bu tıpkı artan hazzın ayrılık ve felaketi arttırdığı gibi ayrık ve kusurlu bedenin hissettiği ayrılmış haz gibidir. Bu yüzden, kişisel sevgi alıcılarda müthiş yükselir ve kişi dostunu çiğ çiğ yer. Ayrıca, bedenin yaşamı da kısalır, zira almanın birikimi sondaki acı damlayı daha çabuk getirir ve neye dönseler sadece mahkum ederler.

Şimdi Tosfot’da (Ktubot sayfa 104) ne yazıldığını anlayabilirsiniz: “Kişi Işığın bedenine girmesi için dua ettiğinde hiçbir hazzın bedenine girmemesi için dua etmeli.” Bunun nedeni, Kutsallık’a zıt olan kişisel alma formunun kişinin bedeninin edindiği haz ölçüsüyle büyüyüp çoğalmasıdır.

Dolayısıyla, Kutsallık’tan ayrık ve tamamen form zıtlığı içindeyse ve aralarında büyük nefret varsa, tüm zıtlıklarda olduğu gibi, birbirlerinden nefret ediyorlar ve aynı çatı altında olamıyorlar, kişi nasıl bedenine Maneviyatın Işığını alabilir?

Bu nedenle, kişi bedenine hiçbir haz ve zevkin girmemesi için dua etmelidir ve Maneviyat ve Islahlar’daki çalışmalar biriktikçe, kişi yavaş yavaş arınır ve alma formunu ihsan etme formuna dönüştürür. Kişinin formunu Kutsallık sistemine eşitlediğini görürsünüz ve Bilgi Ağacı günahı öncesindeki gibi aralarındaki eşitlik ve sevgi geri döner. Böylece kişi Maneviyatın Işığı ile ödüllendirilir, zira Yaradan’ın mevcudiyetine girmiştir.

21. Şimdi, Midraş’ta (Madde 11) öğrendiğimiz, meleklerin insanın yaratılışı ile ilgili cevaplarının neden sunulmadığını iyice anladınız. Nedeni, Merhamet ve Erdemlik meleklerinin bile insanın şimdiki haline hemfikir olmamasıdır, zira tamamen onların etkisinden çıkmış ve Sitra Ahra’ya tamamen bağımlı hale gelmiştir.

Midraş şöyle bitiyor: “İnsan Gerçeği aldı ve yere attı. Hepsi anında “Bırak Gerçek topraktan fışkırsın’ dedi.” Bu, Merhamet ve Erdemlik meleklerinin bile onaylarından pişman oldukları anlamına gelir, zira Gerçeğin gözden düşmesini asla kabul etmediler.

Bu olay Bilgi Ağacı’ndan yeme zamanında oldu, Gerçek realitenin devamlılığının yönetiminden eksik olduğunda, zira tatlı ve acı hisleriyle işleyen, Yaradan tarafından insana konulmuş etraflıca araştırma gücü zayıflayıp başarısız oldu (Madde 17).

Bunun böyle olmasının nedeni, Kutsallık sisteminde bağlı, 288 farklı Behinot olan hayatın sürekliliğinin zaten gün gibi açık olmasıdır. Ve hiçbir insan bunlarda başarısız olmasın diye sevilen ve tatlı olanın bütünüyle çekilmesi ve acı olanın reddedilmesi için “damak yiyeceğini tadar.”

Bununla beraber, Bilgi Ağacı’nın ilk kez tadılmasından sonra, ki bunun için kendine almanın Gadlut formu onlara yapıştı, bedenleri ve Kutsallık iki zıtlık haline geldiler. O zaman, 288 Behinot olan hayatın bereketi Sitra Ahra’nın ellerine gitti.

288 kıvılcımın zaten ayıklanmış ve Sitra Ahra tarafından yeniden karıştırılmıştı. Böylece realitede yeni bir form yaratıldı – başlangıcı tatlı ve sonu acı olan bir form.

Bunun nedeni, haz Işığının ayrılık ve acı bir damla getirdiği 288 kıvılcımın formunun Sitra Ahra tarafından değiştirilmiş olmasıdır. Yanlışlığın formudur bu; her felaket ve kafa karışıklığının en önemli ve ilk atası.

Şöyle yazılmıştır, “Gerçeği aldı ve yere attı.” Dolayısıyla, yılandan dolayı insana yeni bir idrak eklenmişti – aktif kavrama gücü. Bu doğru ve yanlışın ayrımı ile işler ve kişi bunu ıslah dönemi boyunca kullanmalıdır, zira onsuz fayda sağlamak mümkün değildir (Madde 17).

288 kıvılcımın Sitra Ahra’nın ellerine düşmesiyle neden olunan tüm karışıklığı gelip görün. Bilgi Ağacı’ndan tatmadan önce kadın yasaklanan şeye dokunamıyordu bile (Madde 17). Bilgi Ağacı’na sadece yakın olmakla ölüm gibi olan acıyı tattı. Bu nedenle, anladı ve dokunma yasağını ekledi.

Ve ilk yemeden sonra Sitra Ahra ve yanlışlık realitenin varlığını çoktan düzenlediğinde, yasak başlangıçta o kadar tatlı geldi ki ondan kaçınamadılar. Bu nedenle adam, “Yedim ve daha da yiyeceğim” dedi.

Şimdi neden Manevi çalışmadaki ödülün sadece olgun bedenler için planlandığını anlıyorsunuz. Çünkü manevi çalışmanın tüm amacı realitenin varlığının işleyişinde karışıklığa neden olan Bilgi Ağacı günahını ıslah etmektir.

Manevi ilim bu ıslah için verilmişti – Kutsiliğin 288 kıvılcımını tekrar yükseltmek için. O zaman, devamlılığın işleyişi Kutsallık’a dönecek ve realitenin varlığının üslubundaki karışıklık sona erecek. Sonra, insanlar arzuladıkları mükemmelliğe kendileri getirilecekler, tamamen acı ve tatlının izlenimi ile ki bu Bilgi Ağacı günahından önceki ilk işletimdi.

Peygamberler de sadece bu ıslahtan bahsediyorlar, şöyle denildiği gibi, “Tüm peygamberler sadece Mesih’in günlerinin geleceğini haber verdiler.” Bu, günahtan önce olduğu gibi İlahi Takdir’in altında düzenlendiği gibi dünyanın varlığının üslubunun yeniden yapılanması anlamına geliyor. “Ancak bir sonraki dünya için” maddenin sonunu ima ediyor ki bu Yaradan’ın formuna eşitliktir, “göz, Senden başka bir Yaradan görmemiştir de.” Ayrıca, eğer Mesih’in günlerinde Mısır yükselmezse, onların üstüne yağmur yağmayacak, yazılmıştır yani iyilik ve kötülüğün idraki vasıtasıyla.

22. Şimdi bilgelerimizin Yaradan, halk için barıştan başka şey içeren bir koşul bulamadı, sözlerini anlayabiliriz. Şöyle sorduk, “Neden Mişna kitabının sonunu getirmek için bu sözler seçilmişti?”

Yukarıdakilere göre, Yaradan’ın sadece ilk insan Âdem’in ihtiyacı için onun burun deliklerinden üflediği yaşamın ebedi ruhunun Bilgi Ağacı günahından dolayı ayrıldığını anlıyoruz. Yeni bir form aldı “Alın Teri”, yani genel olan pek çok parçaya, minik damlalara ayrıldı, Âdem ve zamanın sonuna kadar tüm nesilleri arasında bölündü.

Sonuç olarak, Yaradan’ın aksiyonlarında değişiklik yok, ancak burada sadece ek bir form var. Âdem’in burnuna dolan yaşamın bu genel Işığı, form değişimi evrelerinde dönerek, bir bedenden öteki bedene, pek çok bedende, ıslahın kaçınılmaz sonuna dek uzun bir zincire dağıldı.

Ademin Bilgi Ağacı’ndan tam da yediği gün öldüğü sonucu ortaya çıkıyor ve ebedi yaşam ondan ayrıldı. Tersine, o üreme organı (ki bu birleşmenin anlamıdır ve “Barış” denilir) tarafından uzun bir zincire bağlandı.

Görüyorsunuz ki kişi kendisi için değil tüm zincir için yaşar. Bu yüzden, zincirin her bir parçası yaşam Işığını kendisine çekmez, sadece yaşam Işığını tüm zincire dağıtır. Bu kişinin yaşamının günlerinde de böyledir, yirmi yaşında adam bir kadınla evlenmek için sağlıklıdır; ve oğullarının olması için on yıl bekleyebilir; böylece, otuzuna kadar kesinlikle baba olmalıdır.

Ondan sonra, adam oturur ve kendisi kırk, Bina (anlama), yaşına gelene dek bekler, ki oğluna kendi kendine öğrendiği bilgi ve hazineyi ve atalarından öğrendiği ve miras aldığı her şeyi devredebilsin ve oğluna ne olursa olsun bunu kaybetmemesi için güvenecektir. Ondan sonra zamanı geldiğinde ölür ve oğlu babasının yerine zincirin devamlılığına tutunur.

Açıklandığı gibi (Madde 15), Bilgi Ağacı günahı Âdem için zorunluydu, şöyle yazıldığı gibi, “İftira insanoğulları için korkunçtur.” Bunun böyle olmasının nedeni Saran Işığın alabilmek için kişinin yapısına bir dış Kli eklemek zorunda olmasıdır, böylece iki zıtlık bir maddede birleşir, iki ardışık zamanda. Katnut (çocuklar) döneminde, adam Sitra Ahra’ya bağımlı olacak. Onun Boşluktan gelen alma kapları arzulanan ölçülerine kişinin bu kaplardan dolayı aldığı ayrılmış hazlara göre büyür.

Sonunda, kişi Gadlut’a ulaştığında ve Maneviyat ve Islahlar ile çalışmaya başladığında, büyük alma kaplarını anında ihsan etmeye çevirmek elde edilebilir olacak. En önemli amaç budur ve “Gerçeğin Işığı” ve “Mühür” olarak adlandırılır (Madde 14).

Bununla beraber, kişi Kutsallık’la bağ kurmadan önce bir kez daha Sitra Ahra masasından aldığı her türlü alma formundan uzaklaşmalıdır, sevgi emrinin bize geldiği gibi, “tüm kalbinle ve tüm ruhunla.” Bunun sonucu olarak, eğer kişi Sitra Ahra’dan edindiği her şeyi kaybediyorsa bilgelerimiz bu ıslah ile ne yaptılar?

Bu nedenle, İlahi Takdir her nesilde bedenlerin çoğalmasını sağladı, bilgelerimizin dediği gibi, “O erdemlilerin sayıca az olduğunu gördü, durdu ve onları her nesle indirdi.” Bu, O’nun sonunda erdemlilerin kendi için almayı tamamen reddedeceklerini gördüğü anlamına gelir ve böylece onların Saran Işığı azalır, zira onun için uygun olan dış Kli onlardan itilecektir.

Bu nedenle, O, onları her bir nesle indirdi, çünkü tüm nesillerde, çok sayıda insan öncelikle erdemliler için yaratıldı, Boşluğun Kelim’inin taşıyıcıları olmak için. Böylece dış Kli erdemlilerde ister istemez farkında olmadan işler.

Böyle olmasının nedeni dünyadaki tüm insanların birbirine bağlı olmasıdır. Birbirlerini bedensel eğilimlerde ve fikirlerde etkilerler. Dolayısıyla, kendi için alma eğilimini ister istemez erdemlilere getirirler ve bu şekilde arzulanan Saran Işığı alabilirler.

Bununla beraber, benzer şekilde, erdemliler ve günahkârlar her nesilde eşit ağırlıkta olmalıydı. Ancak, böyle değil, her erdemli için binlerce işe yaramaz var. Yine de bilmelisiniz ki, yaratılışta iki tür yönetim vardır: a) niteliksel güç; b) niceliksel güç.

Sitra Ahra’nın ayakları etrafında dolaşanların gücü yetersiz, alçak, az, arzulanmayan ve amaçsızdır ve rüzgârda saman gibi uçarlar. Dolayısıyla, bu gibiler, yolları arzu ve amaç ile açık olan bilge kalpli insanlara nasıl bir şeyler yapabilirler ki ve küçük eğilimleri yeterli miktarda kalplerine getirmek için bir Üst Işık huzmesi gece gündüz onların önünde ışıldarken?

Bu nedenle, O Yaratılışta niceliksel gücü yarattı, zira bu gücün hiçbir niteliğe ihtiyacı yok. Niteliksel gücün etkinliğini, aslanlarda ve kaplanlarda gördüğümüz gibi açıklayacağım size, zira onların muazzam gücünden dolayı hiçbir insan onlarla dövüşmez.

Onların karşısında sineklerde olduğu gibi hiçbir niteliği olmaya güç ve etkinlik görüyoruz. Ancak onlarla da sayılarından dolayı hiçbir insan dövüşmez. Bu gezginler insanın evinde serbestçe dolaşır özgürce masaya konar ve onlara karşı güçsüz hisseden insandır.

Bununla beraber, vahşi sinekler, böcekler ve diğer davetsiz misafirlerin güçlerinin niteliği domestik sineklerden daha büyük olmasına rağmen, insan onları alanından tamamen yok etmedikçe rahat edemez. Bunun nedeni doğanın onlara sineklerin üreme yeteneğini vermemiş olmasıdır.

Benzer şekilde, her bir erdemli için muazzam bir çoğalma gerekliliği olması gerektiğini görebilirsiniz. İnsanlar basit eğilimlerini erdemlilere sayılarının gücüyle işleyebilirler zira hiçbir nitelikleri yoktur.

“Yaradan Kullarına güç verecektir” sözlerinin anlamı budur. Tüm yaratılış zinciri tarafından edinilen ebedi yaşam Işığına “Güç” denir. Yazılar, Yaradan’ın bize kesinlikle o gücü vereceğini garanti ediyor.

Yine de sormamız lazım, bu nasıl olacak? Zira herkes kendi içinde ve kendi başına bir bütün değil, bilgelerimizin yazdığı gibi, “Doğmaktansa doğmamak kişi için daha iyidir,” o zaman O’nun ebediyetinden nasıl eminiz?

Ve sözler şöyle sona eriyor, “Yaradan kullarını barış ile kutsayacak,” yani oğulların kutsanması anlamında. Bilgelerimizin Masehet Shabbat’ta dediği gibi, “evinde barış yapan başıboştur.” Bunun böyle olmasının nedeni oğullar boyunca ıslahın sonuna dek bu zincirin birleşmiş ve bağlı olmasıdır. O zaman tüm parçalar ebediyette olacak.

Bu nedenle, bilgelerimiz şöyle dedi, “Yaradan halk için barıştan başka dua tutacak bir koşul bulamadı.” Zira, O’nun duası ebedi olduğundan alıcılar da ebedi olmalılar.

Böylece görüyorsunuz ki oğullar boyunca babalar, sonsuzluk lütfunu tutmaya uygun ebediyet zincirini aralarında tutuyor ve yaratıyorlar. Buradan bu lütfun bütünlüğünü tutan ve işletenin barış olduğu sonucu çıkıyor.

Dolayısıyla, bilgelerimiz Mişna’yı bu sözlerle bitirdiler, umarım bizim zamanımızda olur ve her şey barış içinde yerine oturur, zira bizim için maneviyat ve tüm iyiliklerin lütfunu tutan koşul barıştır.

[1] Panim Meirot uMasbirot: Yüzün Nuru ve Açıklamaları

[2] Çevirmenin notu: Manevi çalışmanın haftalık miktarı

[3] Çevirmenin notu: Herev kılıç anlamına gelir, ancak İbranicede Harav (yok edilmiş) kelimesinden gelir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,084