e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Sabah Dersi Materyalleri > Kabala Kütüphanesi > Sabah Dersi 2018 > Sabah Dersi Materyali – Engellerden Yükselişe 1 – Ocak

Sabah Dersi Materyali – Engellerden Yükselişe 1 – Ocak

Sabah Dersi 2018 – Engellerden Yükselişe 1

1) Zohar, Tetzaveh, 86

Dahası, Tora’nın sözleri yalnız orada yerleşir, çünkü şu karanlıktan çıkıp gelen dışında ışık yoktur. Çünkü bu taraf teslim olduğu zaman, Yaradan yükselir ve zaferi büyür. Ayrıca, Yaradan’ın çalışması, yalnız karanlıktan dolayıdır, kötünün içinde olandan başka iyi yoktur. Her şeyin mükemmelliğinde iyi ve kötü beraber olduğu için ve kötü iyiyi terk ettiği için. Ve kötülükten çıkan dışında iyilik yoktur. Ve bu iyilikte, Yaradan’ın zaferi artar ve işin tamamı budur.

2) Baal HaSulam, Şamati 172- Engeller ve Gecikmeler Konusu

Önümüze çıkan tüm engeller ve gecikmeler bir nevi yakınlaştırmadır– Yaradan bizleri yakınlaştırmak ister. Tüm bu engeller sadece bizleri yakınlaştırır, zira bunlar olmasaydı Yaradan’a yakınlaşma imkânımız hiç olmazdı. Bunun nedeni, bizlerin maddeden yaratılmış olması ve Yaradan’ın ise en yüce olmasıdır. Sadece kişi yakınlaşmaya başladığı zaman aramızdaki mesafeyi hissetmeye başlar. Dolayısıyla kişinin aştığı her engel, yolu kişiye yakınlaştırır.

Bunun nedeni kişinin uzaklaşan bir çizgide ilerlemeye alışmasıdır. Dolayısıyla kişi ne zaman kendisini uzak hissederse, süreçte hiç bir değişim etkisi yapmaz, zira baştan biliyor ki uzaklaşan bir çizgide ilerliyor. Bunun böyle olmasının sebebi, gerçeğin bu olduğundandır: bizler ile Yaradan arasındaki mesafeyi tarif edecek kelimeler yoktur. Bu yüzden, her zaman kişi, mesafeyi düşündüğünden daha uzak hisseder, ancak bu, kişi için tartışma konusu olmaz.

3) Rabaş, Cilt 1, Makale 22, Tüm Tora Tek Bir Kutsal İsimdir

Eğer kötü eğilim kişiye gelir ve ona Firavun’un sorularını sorarsa, buna cevap vermemeli ve şöyle demelidir, “Şimdi bu sorularla ihsan çalışmasına başlayabilirim.” Ama bizi derecemizden düşürmek için gelen kötü eğilim sorularıyla değil. Bütünlük derecelerine yükselebilmemiz için bize çalışma alanı verilmiştir. Bu demektir ki, kötü eğilimin üstesinden gelebilmeye “Yaradan çalışmasında yürümek,” denir. Kötü eğilimin üstesinden geldiğimiz her an, bereketin alımı için gereken Kap için birikim yaparız.

Üstesinden gelme, alma kabına ihsan kabını eklemek demektir. Bu Aviut (kalınlık/alma arzusu) üzerine koymamız gereken Masah’dır (perde). Öyle anlaşılıyor ki eğer kişinin alma arzusu yoksa, Masah’ı yerleştirebileceği bir yeri yoktur. Dolayısıyla kötü eğilim yabancı düşünceler getirdiğinde, bu düşünceleri mantık ötesi yükseltmemiz gerekir.

Bu insan ruhunun arzularla ilgili her şeyi yapabileceğinin göstergesidir. Çalışmadan reddedileceğini söylememelidir. Daha ziyade düşüncelerin ve arzuların onları Keduşa’ya kabul ettirebilmek için yukarıdan verildiğini söylemelidir. Dolayısıyla yukarıdan yaklaştırılmış, ona çalışma gönderilmiştir.

Bununla ilgili şöyle denir: Tanrı’nın yolları düzdür; erdemli orda yürür, günahkâr düşer.”

4) Rabaş, Makale 29, Lişma ve Lo Lişma

Gerçekte, kişi uzak olduğunu hissettiğinde, kendi durumunu belirleyemez. Yani, ihsan etme yolunda yürümek isteyen birisi, şunu anlamalıdır; yukarıdan ona özel bir muamele yapılmıştır, önceki durumundan aşağı indirilmiştir ki böylece amacını, yani insandan isteneni, Yaradan’ın insana vermek istediğini gerçekleştirsin. Ancak yükseliş durumunda olduğunda, Tora ve Mitzvot’a karşı arzusu olduğunda, maneviyat hakkında endişe etmesine gerek yoktur. Bunun yerine, böyle mutlu olduğu için, tüm yaşamı boyunca bu halde kalacağını görür.

Anlaşılacağı üzere, aldığı iniş, kişinin kendi iyiliği içindir; yani, biraz bütünlüğe sahip olduğunu düşündüğü içinde, bulunduğu bu durumdan aşağıya indirilerek, özel bir muamele görmüştür. Bu, onun içinde bulunduğu bu durumda tüm yaşamı boyunca kalmaya razı olmasından da açıkça bellidir.

Fakat şimdi, maneviyattan uzak olduğunu görür ve şöyle düşünmeye başlar: ‘Gerçekte benden istenen nedir?’ Ne yapmalıyım? Erişmem gereken amaç nedir?’ Çalışmak için gücü olmadığını görür ve kendini ‘Cennetle, yeryüzü arasında’ bir durumda bulur. Öyle ki insanın güçlenmesine, yalnızca Yaradan yardım edebilir; kişi kendi başına, ölüme mahkûmdur.

Bunun hakkında şöyle söylenmiştir (Isaiah, 4:31): ‘Sadece Efendi’ye ümit bağlayan, yeniden güç kazanacaktır’. Bu, Yaradan’a ümit bağlayanlar anlamındadır. Yani dünyada, her seferinde, onlara yeniden güç kazandırarak yardım edecek, başka kimsenin olmadığını görenler demektir. Bunu takiben, bu iniş aslında yükseliştir, yani hissettikleri bu iniş, onların bir sonraki dereceye yükselmelerini sağlar, zira ‘Kli olmadan, ışık olmaz.’

5) Baal HaSulam, Şamati 42- Bu Çalışmada ELUL Kısaltması Nedir?

Ancak bunun bir koşulu vardır: Önce, O’nun yüzünün gizliliği Ahoraim (arkası dönük) algısı olmadan ve O’nun yüzünün ifşasının önemli olduğunu söylemeden önce ifşa edilmesi mümkün değildir. Bunun anlamı şudur; kişi sanki O’nun yüzünün ifşasını edinmiş gibi mutluluk içinde olmalıdır.

Ancak kişi gizliliği, ifşa ediliş gibi takdir etmeye devam edemez, ihsan etmek için çalışmak dışında. O zaman der ki: “Çalışma sırasında ne hissettiğim umurumda değil, çünkü benim için önemli olan şu; ben Yaradan’a ihsan etmek istiyorum. Eğer Yaradan, benim Ahoraim formunda çalışmamdan daha memnun kalacağını anlarsa, bunu kabul ederim.

Ancak hâlâ alma kıpırtıları varsa, kişiye düşünceler gelir ve Yaradan’ın bu dünyayı “iyidir ve iyilik yapar,” tavrı ile yönettiğine inanmakta zorlanır. HaVaYaH adındaki Yod harfinin anlamı şudur; Yod, “içinde hiç beyaz olmayan siyah nokta” denenin ilk harfidir, yani tam bir karanlık ve O’nun yüzünün gizli olmasıdır.

Bu demektir ki, kişi hiçbir desteklenmenin olmadığı bir yere, tamamen karanlık bir duruma gelmesi ile bu Üst Dünya’daki en düşük idraktir ve bu aşağıdakine Keter olur, Keter kabı ihsan etme kabı olduğu için.

6) Baal HaSulam, Şamati 8- Keduşa’nın (Tanrısallığın) Gölgesi ile Sitra Ahra’nın Gölgesi Arasındaki Fark Nedir?

Görüyoruz ki iki çeşit gölge bulunmaktadır ve “gölgeler kaçtı” demek budur, şöyle ki gölgeler dünyadan kaçacak.

Klipa (Kabuk) gölgesine, “Başka bir tanrı verimsiz ve meyve vermez” denir. Keduşa da (Kutsallık) ise, “Gölgesi altında mutlulukla oturdum ve meyvesi damağımda tatlıydı” denir. Başka bir değişle, kişi başına gelen tüm sıkıntı ve gizliliklerin kendisine Yaratan’ın mantık ötesinde çalışmasını sağlamak için gönderdiğini hisseder.

Kişi bunu Yaratan’ın yaptığını söyleyecek gücü bulduğunda, yani Yaratan’ın kendi iyiliği için gönderdiğini ve böylelikle kişinin kendi için değil, ama çalışmaya ihsan edebilmek için gelmesini sağladığını görünce, kişi bilince ulaşır. Başka bir deyişle, kişi çalışmasının Yaratan’a mutluluk verdiğine inanır ve bu, tümüyle mantığının üstünde bir koşuldur.

Şöyle ki, kişi Yaratan’a gölgelerin dünyadan kaldırılması için dua etmez. Aslında, kişi şöyle der; “Görüyorum ki Yaratan benim O’nunla bu şekilde çalışmamı istiyor, yani tümüyle mantık ötesi.” Dolayısıyla, kişi yaptığı her şeyde derki, “Elbette bu çalışmam Yaratan’ın hoşuna gitmekte, o zaman yüzünün gizliliğinde çalışmam ya da çalışmamam neden umurumda olsun ki?”

Kişi yüzün gizliliği içerisinde ihsan etmek için çalışmak istediğinden, yani Yaratan’ın memnuniyeti için kişinin çalışması, gururunu rencide etmez, yani Yaratan’ın memnun olmadığı hissi yoktur. Aslında, kişi Yaratan’ın liderliğini kabul eder ve şöyle ki kişi çalışmasında Yaratan’ın var olduğu hissini hissetmesini ister ve kişi tüm kalbiyle bu koşulu kabul eder. Bunun böyle olmasının nedeni, kişinin kendisini nasıl mutlu edeceğinden değil ama Yaratan’ı nasıl memnun edeceğini düşünmesindendir. Dolayısıyla bu gölge kişiye hayat getirir.

Bu koşula “Gölgesi altında mutluluk duydum” denir, yani kişi içinde bulunduğu halde mantığının ötesine gittiği koşula imrenir.

7) Rabaş, Cilt 1, Makale 24, Sadaka ve Hediye Arasındaki Fark

Çalışmasının başlangıcında kişinin enerjisi, kendine güveni vardır ve Tora’ya büyük bir önem verir ve dua eder, çünkü o zaman onda kutsallığın nuru vardır ve Yaradan’a hizmet etmenin önemini hisseder. Ancak bu, henüz Yaradan’ın tatmin edeceği bir “eksiklik,” Yaradan’la bir olmak için duyulan bir eksiklik olarak kabul görmez, zira Yaradan ile Dvekut’u olmadığı için henüz içinde bir acı hissetmemektedir, çünkü henüz bunun için çaba harcamamıştır, çalışmasına yeni başlamıştır.

Uzun bir süre boyunca çaba gösterip eksikliğinde bir tatmin görmemek, kişinin içine azap ve acı verir, çünkü çaba göstermiş ama ilerleme görememiştir. O zaman aklına birer birer düşünceler gelmeye başlar. Bazen bu bir çaresizlik kıvılcımıdır, bazen kişi güçlenir, ama kişi bir kere daha bu durumundan düşer, bu böyle tekrarlanır. Nihayet gerçek eksiklik, kişinin içinde biçimlenir, bunu çıkış ve inişlerdeki çabası ile edinir. Bu çıkış ve inişler Yaradan ile Dvekut bahşedilmediği için her defasında ona acı verir. Nihayet çabanın kabı yeteri kadar dolduğu zaman, buna Kli denir. Sonra, bunun dolumu Yaradan’dan gelir, zira şimdi bu gerçek bir Kli’dir.

Böylece şimdi kişi, senelerce çalışmasından sonra, geri çekildiğini görür, bu mahsus böyle olur ki böylece Yaradan ile Dvekut’ta olmadığı için canı yanmasın diye. Ortaya çıkan şudur, her defasında, “gerçek eksiklik,” denen Kli’yi oluşturmaya yakınlaştığını görmelidir. Şöyle ki, Katnut’unun (küçüklüğünün) ölçüsü ve Gadlut’unun (yetişkinlik) eksikliği, yalnız Yaradan’a memnuniyet vermek olan, Yaradan ile Dvekut denen dolumu almadığı için hissettiği acı ölçüsündedir.

8) Rabaş, Cilt 3, Makale 5, “Günahların Erdemler Haline Gelmesine Dair”

“Günahların erdemlere dönüşmesi” meselesi hakkında: Eğer kişinin içine şüphe düşerse, bu kesinlikle büyük bir günahtır, zira bu, Tanrı korusun, kişinin Klipa’ya düşmesine neden olur, buna “kökünden şüpheye düşmek” denir. Ve korku yüzünden tövbe ederse, yani kendini korumaya alır ve bu düşüncelerden etkilenmezse, o zaman “bunlar, onun için hatalara dönüşür,” yani günah değil ama hata olurlar. Ona yabancı düşünceler gelmese daha iyi olurdu ama madem geldi, şimdi kişinin, Cennet Krallığının yükünü üstlenerek, kendini korumaya almaktan başka çaresi yoktur. Ve “sevgi yüzünden” tövbe etmek de vardır ki orada kişinin inancın yükünü yeniden kabullenişi sevgi yüzündendir, burada çalışmayı sevgi yüzünden üstlenir. Yani kişi, Yaradan ona, bunlar yoluyla O’nun emirlerini yerine getirebileceği, yabancı düşünceler verdiği için memnun olur.

Bu alevin fitile bağlı oluşuna benzer: Yabancı düşünceye fitil denir, kişinin çalışmasında hatalar bulmak ister. Bu yabancı düşünceler kişinin aklı ve mantığı çerçevesi içinde kişinin, Yaradan çalışmasıyla yapacak bir şeyi olmadığını anlamasına meydan verir. Ve bu yabancı düşünceler ona geldiğinde, mantığı bunların hepsinin doğru olduğunu söylemesine rağmen, kişi hiçbir bahaneye yer vermek istemediğini söyler ve şimdi o, mantık ötesinde, inancın yolunda yürümektedir. Bu durumda, inancın alevi yabancı düşüncelerin fitili ile bağlanır. Böylece, yalnız şimdi tam olarak inanç emrini yerine getirebilmektedir. Bu yüzden şüpheleri erdemler haline gelir, aksi halde inanç anlayışından bir erdem edinemezdi. Buna “ızdırap içinde memnun,” denir. Kişi, yabancı düşünceler onun, Yaradan çalışmasında kötü konuşmasına, dedikodu yapmasına ve sivri dilli olmasına neden olarak, ona eziyet vermesinden acı çekse bile, ancak bu durumda mantık ötesi inancı yerine getirebildiği için bundan memnundur. Ve buna “emrin sevinci,” denir.

9) Zohar, İkinci Emir 200-201

İki tarafta yorumlanan Yaradan sevgisi: Onu, sağlıklı olmak, uzun ömürlü olmak, etrafında oğullar bulmak, düşmanları üzerinde hâkimiyet kurmak için gittiği yol sağlam olsun diye seven vardır ve O’nu bunlar üzerinden sever. Ve eğer tersi olursa Yaradan onun talihini sert bir yargı ile tersine çevirirse, Yaradan’dan nefret eder, artık O’nu sevmez. Bu nedenle bu sevginin temeli yoktur.

Tam sevgi iki taraflıdır, Din’de de Hesed’de de başarılı yoldadır. Böylece yaratılış hareketinin ışığı ortaya çıkar ve sonra gizlenir. Gizlendiği zaman sert Din [Yargı] ve birbirini içeren, bütün hâline gelen iki taraf, Hesed ve Din ortaya çıkar… Bunun nedeni şudur, çünkü şimdi böylece, kişinin ruhunu uzaklaştırdığında bile O’nun sevgisinin tam bir sevgi olduğunun, ortaya çıkması mümkün olur. Böylece, gizlemeden ve sert bir Din [Yargı] ortaya koymadan bu sevginin tamamlanmasına yer açılır, yoksa bu büyük sevgi, erdemli olandan yoksun kalırdı ve açığa çıkması asla mümkün olmazdı.

10) Rabaş, Cilt 2, Makale 1, Çalışmada, “Bizim Senden Başka Kralımız Yok,” Nedir?

Kişi, bu aşağı durumda oluşunun nedeninin şimdi daha kötü olması yüzünden olduğunu söylememeli, aksine şimdi, tüm yaptığı işler, yalnız cennet hatırına olsun diye kendini düzeltmek istemektedir. Yukarıdan ona gerçek durumu,  yani bedeninde gerçekte ne olduğu gösterilmektedir ki bu çok gizliydi ve dışarıdan görülmüyordu, ama Yaradan şimdi ona bunu göstermekte. Bunun hakkında denilebilir ki Yaradan’ın ona içindeki kötülüğü göstermesi merhamettir, zira böylece gerçeği bilecek ve Yaradan’dan gerçek bir dua ile talepte bulunabilecek.

Böylece şimdi bir yandan Yaradan’dan ne kadar uzak olduğunu görebilecek ve diğer yandan da kişi, Yaradan’ın kendisine yakın olduğunu ve ona ihtimam gösterdiğini ve ona eksikliklerini gösterdiğini söylemelidir. Bu nedenle kişi merhametin var olduğunu söylemelidir, yazıldığı üzere; “sonsuza kadar Yaradan’ın merhametine şarkı söyleyeceğim.” Bu şudur, kişi bir yandan neşelidir ve şarkı söylemesi bundandır ve diğer yandan tövbe etmesi gerektiğini, yani Yaradan’ın onu yakınına getirmesi ve ona ihsan etmek için arzu, yani ikinci bir doğa vermesini istemesi gerektiğini görür.

11) Baal HaSulam, 5. Mektup

Gerçekten seviniyorum, ancak gizli olan bozukluk ümitsiz bir durum ve onun yüzeye çıkması büyük bir kurtuluş olduğundan, henüz ortaya çıkmamış ama çıkması gereken bozukluklardan dolayı da üzüntü duyuyorum. Kural şudur ki, kişi sahip olmadığı bir şeyi veremez. Ve eğer şimdi ortaya çıkıyorsa, hiç şüphe yoktur ki gizli olanla değil, onunla başlamamız için oradadır. Bu yüzden deliklerinden çıktıkları zaman mutlu oluyorum, çünkü gözlerini onlara dikersen hepsi bir kemik yığınına dönüşür.

Fakat bir dakika için bile olsa buna razı olamam, çünkü biliyorum ki bizimle olanlar, onlarla beraber olanlardan daha fazla. Fakat zayıflık zamanı uzatır, bu aşağılık karıncalar gizlidir ve yerleri bilinmez. Atalarımız bununla ilgili şöyle der, “Aptal ellerini kavuşturur ve kendi etini yer.” Musa ellerini indirdi, fakat onları inançla kaldırdığında ortaya çıkması gereken her şey hemen ortaya çıktı ve sonrasında İsrail, “tüm bu kudretli el ve tüm bu büyük korku” ile övünür.

“Kendi gücünle yapabileceğin şeyi bulduğunda, onu yap” sözünün anlamı budur. Kap dolu olduğunda, “Kötüler çökertilir” gerçek olur. Ve kötüler kaybolduğunda, ışık ve mutluluk dünyaya gelir ve sonra hepsi gider.

Roş HaŞana’nın (Yahudi yılının ilk günü) ilk gününde seninle bunu tartıştığımı hatırlıyorum. Benimle sabah duası sırasında gördüğün çok üzücü şeyleri paylaşmıştın. Ben ise neşelenmiştim ve bana şunu sordun, “Neden neşelendin?” Sana şimdikiyle aynı şekilde cevap vermiştim, gömülü kötülük tam olarak fethedilmese de, ortaya çıktığında bu büyük bir kurtuluş ve günün kutsallığı olarak kabul edilir.

12) Rabaş, Cilt 3, 42. Makale, Efendiye Mutlulukla Hizmet Et

Kutsal Zohar sorar: “Efendi kırık kalbe yakındır,” diye yazılmamış mı? Yaradan’a hizmet eden, yani niyeti ihsan etmek için olan kişi, mutluluk içinde olmalıdır, çünkü Yaradan’a hizmet etmektedir. Eğer kişi çalışma sırasında mutlu değilse, bu onun Yaradan’ın yüceliğini takdir etmediğine işaret eder. Bu nedenle kişi mutlu olmadığını hissederse, Yaradan’a dua etmeli; O’nun yüceliği hissetmesi için kalbini ve gözünü açsın diye.

Ve burada iki durum gelişir:

1) Kişi Kral’ın yüceliğini hissetmediğine hayıflanır.

2) Kişi mutlu olur, çünkü tüm hüznü manevi yoksunluktan gelmektedir; yoksunlukları alma arzusundan gelen diğer insanlar gibi değildir.

Ve kişi ona bu bilgiyi -maneviyat için endişe duyup hayıflanmayı- kimin verdiğini anlamalıdır. Ve bu onu mutlu etmelidir, çünkü Yaradan ona manevi yoksunluk hakkında düşünceler yollamaktadır; buna “Efendinin kurtarışı,” denir ve bu nedenle de kişi mutlu olmalıdır.

13) Rabaş, Makale 15, Çalışmada “O’nun Benim İçin Bir Mucize Yaptığı Yer,” Kutsaması Nedir?

Kişi, ızdırap zamanı ile keyifli zaman arasındaki her şeyi karşılaştırmayı adet edinmelidir, Yaradan’a, onu ızdıraptan keyifli duruma getirdiği bu mucize için şükretmelidir. Bununla kişi Yaradan’a teşekkür edebilir ve şimdi, bu iki zamanı birbirine göre değerlendirdiği zaman, ona eklenmiş olan bu yeni kapların içinde keyif alabilir. Burada çalışmasında ilerleyebilir. Bu, Baal HaSulam’ın dediği gibidir; kişinin Yaradan’dan ne aldığı önemli değildir, bu büyük bir şey de olabilir, küçük bir şey de olabilir, önemli olan kişinin Yaradan’a şükretmesidir. Kişinin Yaradan’a duyduğu şükran ölçüsünde Yaradan’ın verdiği artar. Bu nedenle kişi Yaradan’a çok teşekkür etmeye önem vermelidir, yani kişi Yaradan’a yaklaşmak için, Yaradan’ın hediyesini takdir etmelidir. Bu nedenle daima yükseliş zamanında, düşüş zamanının nasıl olduğunu, yani düşüş sırasında ne hissetmiş olduğunu dikkatle incelediği zaman, kişi “ışığın karanlığa olan üstünlüğü” koşulunu anlayabilir. Ve kişinin sevinç alabileceği ve Yaradan’a şükredebileceği yeni kapları olur. Yazıldığı üzere kişi kutsamalıdır, “Bana burada mucizesini gösteren, O’na şükürler olsun.”

14) Zohar, Bereşit Alef, 159

Ve o seviyedeki Panim’in ölçüsü neyse Ahoraym’ın ölçüsü de odur. Ahoraym’ın damıtılması, Panim’in damıtılması için bir çağrı ve davettir. Bu nedenle, edindikleri Ahoraym’ın gizi ölçüsünde, edinecekleri ifşaatın ölçüsünü bildiler.

Rabbi Şimon, ona Rabbi Şimon diye değil de Şimon diye seslenildiğini duyduğunda, bunun anlamı çağıran Ahoraym’in damıtılması o kadar güçlüydü ki, bu onun tüm kademelerini kaybetmesine ve çarşıdaki Şimon gibi basit bir insan hâline gelmesine neden oldu demektir. Böylece çok yüksek bir Panim’in edinimine çağrıldığını ve davet aldığını anladı.

15) Rabaş, Cilt 2, Makale 44, Çalışmada, İsteğe Bağlı Savaş, Nedir?

Alma arzusunun kişiye getirdiği tüm bu düşünceler, ihsan etme yolunda yürümek istediği ama şu sıra çalışmaya boş verdiği için, ona yukarıdan yollanır. Çünkü kişi Yaradan ile Dvekut, yani form eşitliğinde olabilmesi için Yaradan’ın onu yakınına getirmesi için dua etmiştir. Kişinin çalışmayı boşladığını gördüğü zaman ona, böyle bir şeyin kontrolü altında olaya razı olamayacağı yabancı düşünceler yollar. Sonuçta bu kişiye bir itiş verir, içinde bulunduğu bu durumdan çıkmak zorunda kalır. Böylece bu kötülükten, kişi içinde bulunduğu, hiç hayal etmediği bu aşağılık durumun kontrolünü hisseder. Bu durumda korkup mücadeleden kaçmamalıdır, aksine şimdi Yaradan’ın ona baktığına ona özen gösterdiğine ve kişiyi Ahoraim koşulunda yakınlaştırdığına inanmalıdır. Şu ayet hakkında, Bir Bilgenin Meyveleri Kitabında yazıldığı üzere, ““Benim sevgilim ceylan gibidir,” bilgelerimizin dediği üzere, “Nasıl ki ceylan koşarken ardına bakar, Yaradan da İsrail’i terk ettiğinde yüzünü geriye çevirir.” Böylece yüzü Ahoraim haline gelir, yani İsrail’le tekrar bir olmak için şiddetli bir arzu ve özlem haline gelir. Bu İsrail’in içinde de Yaradan’a bağlanmak, tutunmak için şiddetli bir arzu ve özlem yaratır, bu arzu ve özlemin ölçüsü yüzün kendisidir.

Bunu şöyle yorumlamalıyız; kişi aşağı bir durumdayken bu durum Yaradan ondan uzaklaştı ve kişinin çalışma için hiçbir arzu ve özlemi yok demektir. Bu Yaradan kişiye maneviyatı tatsız bir şekilde veriyor demektir. Dahası kişi kaçmak ve bu çalışmayı tamamen unutmak ister. Bu Yaradan ona Aharaim’i gösteriyor demektir. Yaradan’ın Panim’i O’nun yarattıklarına iyilik yapma arzusudur ve Ahoraim bunun tam tersidir. Yaradan kişiye neden Ahoraim’i gösterir? Bu maksatlıdır, bununla kişi Yaradan ile Dvekut’a doğru bir ivme kazanır, zira artık aynı aşağılık koşulda kalamaz. Buradan anlaşılan şudur ki, Ahoraim’in içindeyken Panim farkına varılır.

16) Baal HaSulam, Şamati 70- Güçlü Bir El ve Taşkın Bir Gazapla

Sadakatle O’na tutunmak ve Kral’ın sarayına girmek için Yaradan’ın hizmetine girmek isteyenlerin hepsinin kabul edilmediğini bilmemiz gerek. Aksine kişi sınanır; eğer başka hiçbir arzusu yoksa ve yalnız Dvekut (bir olmak, bağlanmak) istiyorsa kişi kabul edilir.

Peki, kişinin yalnız tek bir arzusu olduğu nasıl sınanır? Kişiye engeller verilir. Bu demektir ki; böylece bu yolu bıraksın ve ayaktakımının yolunu izlesin diye kişiye yabancı düşünceler yollanır.

Eğer kişi tüm bu güçlüklerin üstesinden gelirse ve onu engelleyen tüm bariyerleri kırarsa ve küçük şeyler onu yoldan ayırmazsa, o zaman, başka bir şeye değil ama yalnız O’na bağlanmasının kabul edilmesini geri çevirmek için Yaradan ona büyük bir Klipot ve arabalar yollar. Bu, Yaradan onu güçlü bir elle reddediyor demektir.

Eğer Yaradan güçlü elini göstermezse, onu geri çevirmek zor olur zira onun, başka bir şeye değil ama yalnız Yaradan’a bağlanmak için güçlü bir arzusu vardır.

Ancak Yaradan, arzusu o kadar güçlü olmayan birisini geri çevirmek istediği zaman, onu küçük bir şeyle yoldan ayırır. Dünyevi şeyler için büyük bir arzu verir, böylece kişi kutsal çalışmayı tamamen bırakır ve güçlü bir elle geri itilmesine gerek kalmaz.

Ancak zorlukların ve engellerin üstesinden gelen birisi kolayca değil ama ancak güçlü bir elle geri çevrilir. Eğer kişi güçlü elin bile üstesinden gelirse ve ne olursa olsun Keduşa’nın yerinden uzaklaşmak istemezse ve gerçekten yalnız O’na tutunmak isterse ve geri çevrildiğini görür ise, o zaman kişi gazaba uğradığını söyler. Yoksa içeriye alınmış olacaktı. Ama Yaradan’ın gazabına uğramış olduğu için içeriye, Kral’ın sarayına kabul edilmemiştir, gerçekten O’nun ile bir olmak O’na bağlanmak için.

Böylece, kendi yerinden ayrılmayıp içeriye girmek istemesinden ve zorla içeriye girmesinden önce, bu kişinin gazaba uğradığı söylenemez. Aksine tüm reddedilmeler ve tüm geri çevrilmelerden sonra, hala kendi yerinden ayrılmadığı zaman, yani güçlü bir el ve taşkın bir gazap ona ifşa olduğu zaman, ancak bundan sonra “, sizin üzerinizde Kral olacağım.” olur. Çünkü ancak büyük bir hamle ve büyük bir çaba ile Cennetin Krallığı ona ifşa olur ve o Kral’ın sarayına kabul edilir.

17) Talmud Bavli, Masehet Yevamot, Madde 121

Rabi Gambiel dedi ki: Bir keresinde bir gemide yürüyordum ve geminin çatlak ve kırık olduğunu gördüm ve onun içinde olan bilge öğrenciler (ki bu Rabi Akiva idi) için üzüntü duydum. Ve kıyıya vardığımızda Rabi Akiva geldi ve Halaha’yı yorumlayarak oturdu. Ben ona dedim ki: Oğlum, seni buraya kim getirdi? O bana dedi ki: Gemiden bir tahta parçası buldum ve üzerime dalga gelişinde kafamı onunla birlikte hareket ettirdim. Buradan, bilgelerimiz dediler ki: Eğer kötülük kişinin üzerine gelirse, kişi ona kafasını sallamalı.

18) Adat Tzadikim (Erdemlilerin Meclisi), sayfa 11

Rabi Tzvi Sofer, Baal Şem Tov’a dedi ki: Neden sessiz duruyorsun? Sessiz olmanın zamanı mı? Haydi şimdi bir şey yap. Ve Baal Şem Tov onu şöyle cevapladı: Şimdi ben hiçbir şey bilmiyorum, tüm gücüm benden gitti. Belki sen benim sana öğrettiğim bir şeyi hattırlar da bana hatırlatırsın. Rabi Tzvi Sofer dedi ki: Hatırladığım basit alfabe dışında ben de hiçbir şey bilmiyorum. O zaman Baal Şem Tov ona bağırdı: O zaman neden sessiz duruyorsun ki, bana Alef-Bet’i oku. Ve Rabi Tzvi Sofer okumaya başladı Alef, Bet, Gimel, Dalet… ve Baal Şem Tov onun arkasından yüksek sesle ve büyük bir hevesle, kutsallıkta adet edindiği üzere, tekrarladı, ta ki eski gücü ona geri gelene kadar.

19) Likutey Moharan, Madde 48

Kişi Yaradan’ın hizmetinde azimli olmalıdır… başına ne gelirse gelsin. Bunu iyi hatırlayın, zira, Yaradan’ın hizmetinin başlangıcında buna çok ihtiyacınız olacak. Çünkü kişinin yere serilse bile her seferinde çok azimli, çok güçlü ve çok cesur olması ve durduğu yeri koruması lazımdır… Tanrı korusun, kişi kendisini tamamen düşmekten korumalıdır, zira tüm bu düşüşler, inişler ve kafa karışıklıkları ve benzerleri, Keduşa’nın kapısından girmeden önce, tüm bunlardan geçmek gereklidir ve tüm gerçek erdemliler de bunlardan geçmişlerdir… Biliniz ki kişi çok dar bir köprüden geçmek zorundadır ve en önemli kural, asla bundan korkmamaktır.

20) Meşivat Nefeş (Ruhun Yenilenmesi) Madde 40

Amalek savaşı kötü eğilimin savaşıdır. Bu çok uzun bir savaştır ve en önemlisi güçlenmektir. Kişi hayatın içinde yürürken, çok güçlü olmalı ve asla vaz geçmemelidir, şu bakımdan; “ben yatağımı cehennemde yaptım, ama Sen oradaydın.” Orada, ruhu çaresiz kaldığında, “cehennemin dibinden sesleniyorum,’ diyerek Yaradan’a bağırır. Kişi çaresiz kaldıkça, kendini yeni bir şeye başlamak için güçlendirir, bu kişiye savaşın galibi denir. Zira kişinin kendi başına kazanması mümkün değildir; bilgelerimizin dediği üzere, “eğer Yaradan ona yardım etmeseydi…” Yazıldığı üzere, “Yaradan’ın Amalek ile savaşı var.”  Ve kişi kendini ancak, bu savaştan geri çekilmeyerek ve asla ümitsizliğe kapılmayarak güçlendirir. Çünkü bu savaşta kişi, kesinlikle kimin galip olduğunu hissedip bilemez, çünkü bu savaş çok uzundur ve sürgün uzar. Herkes katlanması gerekene katlanır, silahlarımıza tutunduğumuz sürece ve bizim temel silahımız duadır ve Tanrı korusun bu savaşta ümitsizliğe düşmediğimiz sürece ve bu silaha sarıldıkça, kesinlikle galip geliriz. Çünkü kişi kendini dua ile güçlendirdiği ve Yaradan’a seslendiği zaman, kesinlikle bu savaşı kazanacaktır, zira galip gelmek için en önemlisi budur.

21) Rabaş, Cilt 2, Makale 34, Çalışmada, Onların Meyvelerini Bu dünyada Yemek ve Depozitinin Sonraki Dünyaya Kalması, Nedir?

Çalışmanın doğası gereği kişi istediğini almanın zorluğunu gördüğü zaman, çalışmadan kaçar, şöyle der: İnanıyorum ki Yaradan’ın ihsan etmeyi bahşedeceği insanlar vardır ve onlar benden daha yeteneklidirler. Ancak onun gibi diğerlerinden daha kötü özellikli olan birisinin bu ödülü alma şansı yoktur. Böylece kişi mücadeleden kaçar ve genelin çalışmasına girer. Yalnızca, bu mücadeleden kaçmak isteyen ama gidecek başka bir yerleri olmayanlar zira başka hiçbir şeyde tatmin bulamayanlar, işte bu kişiler çalışmadan ayrılmazlar. Çıkışları ve inişleri olmasına rağmen ümitsizliğe düşmezler. Yazıldığı üzere, İsrail çocukları çalışmaktan iç çektiler, yüksek sesle ağladılar ve onların yakarışı Yaradan’a yükseldi. Bunun anlamı şudur; Çalışma yüzünden ağlayıp yakardılar, çünkü çalışmada Yaradan’ı memnuniyet ihsan edebilecek ve Mısır’dan çıkacak yani “alma arzusunun kontrolünden çıkıp ihsan etmeye girecek” kadar ilerlemediler.

22) Rabaş, Cilt 3, Makale 236, Tüm Dünya O’nun Nuru İle Doludur

Gerçeği edinmeye uygun olmanın öncesinde, kişi gerçeğin bilgisi ve hisleri ile ölçülmeyeceğine inanmak zorundadır. Aksine buna, “gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar” diye bakmalıdır. Bu yalnız ıslah olmak içindir ki böylece kişi mükemmelliğe erişebilsin ve başka bir gerçekliği değil, yalnız kendini hissetsin.

Çünkü kişi, mantık ötesi inanç içinde yürümeye çalışmayı, kalbine koyduğu zaman, bununla hazırlanır ve yüzün ifşasını edinir, Zohar’da verilen, Şehina’nın Rabi Şimon Bar-Yohay’a verdiği yöntem ile. Böylece hissettiği çeşitli sırlar yoluyla kişi Yaradan’ın ışığının orada var olduğu inancına gelir ve bu onu, O’nun kutsal ışığının yüzünün ifşasını edinmeye hazırlar.

Bu kişinin inancının büyüklüğü meselesidir, onu çeşitli aşağı ve gizli durumdan alıp çıkarır. Ve kendini bununla güçlendirdiği zaman Yaradan’dan kendini ifşa etmesini ister. Bunun hakkında Baal HaSulam şöyle demiştir, “liyakat kazanana kadar, uzağa kaç sevgilim,” zira Yaradan’ın ışığını ifşa etmeye uygun olmanın öncesinde, ondan bu talep edilir; “liyakat kazanana kadar, uzağa kaç sevgilim,” yani kendisini yarattıklarına ifşa etmemesi istenir, zira ifşa meselesi, yalnız yaradılışın ıslahı meselesidir.

Bu nedenle kişi kendisini iki şey için dua ederek güçlendirmelidir:

  1. Yaradan’ın ışığını ifşa etmeye hazır olsun,
  2. Yüzün ifşası için uygun olan kaplarla birleşmek için, Yaradan ona mantık ötesi inancını kuvvetlendirmesi için güç versin.

23) Rabaş, Cilt 1, Firavun’a Gel 1

“Firavun’a gel” sözüne dikkatimizi vermeliyiz ve olabilecek en kötü durumda bile inanmalı ve mücadeleden kaçmamalı ve ister büyük bir yardıma, isterse az bir yardıma ihtiyaç duyalım, Yaradan’ın insana yardım edebileceğine güvenmeliyiz.

Gerçekten de diğer insanlardan daha kötü olduğu için Yaradan’ın ona çok yardım etmesi gerektiğini anlayan kişi, duasının kabul edilmesi için uygun kişidir. Yazıldığı üzere, “Efendi kalbi kırık olana yakındır ve yıkılmış bir ruh halinde olanı kurtarır.”

Bu nedenle kişi Yaradan’ın onu yakınına alması için uygun olmadığını söylememelidir, bu çalışmasına boş vermesine neden olur. Bunun yerine kişi, her zaman üstesinden gelmeli ve ümitsiz düşüncelerin aklına girmesine izin vermemelidir. Bilgelerimizin dediği üzere; “Keskin bir kılıç boynuna yerleştirildiği zaman bile, kişi kendisini merhametten esirgememelidir” ve gene yazıldığı üzere; “O beni katletse bile O’ndan ümidimi kesmeyeceğim.”

“Keskin bir kılıcın boynuna yerleştirilmesi” sözünü yorumlamalıyız; kişinin “kendi-sevgisi” denen günahı ensesine yerleştirilmiş ve ona, onun hükmü altında kalmanın imkânsız olduğunu göstererek, onu Keduşa’dan ayırsa bile, kişi gene de gördüğü resmin gerçek olduğunu söylemelidir.

Ancak “kişi kendisini merhametten esirgememelidir,” o zaman da Yaradan’ın ona merhamet edeceğine, yani ona ihsan etme niteliğini verebileceğine inanmalıdır. Şu gerçektir ki kişi kendi için alma koşulunun hükmünden kendi başına çıkamaz. Ancak Yaradan bakımından, Yaradan kişiye yardım ettiği zaman, tabi ki O kişiyi bundan çıkarabilir. Bu, şu yazılanın anlamıdır; “Ben Efendinim, senin Tanrınım, senin Tanrın olmak için seni Mısır topraklarından çıkardım.”

24) Rabaş, Cilt 1, Makale 21, Çalışmada Tora’nın Karanlıkta Verilmesi Ne Demektir?

Kişi Yaradan’ı yakınına çekmek istediğinde, yani ihsan etme kaplarını kullanmak istediğinde ama beden buna razı olmadığı için bunu yapamadığında, zira beden alma kaplarından uzanıp gelir, o zaman kişinin dünyası kararır. Şunu anlar, eğer ihsan etme kaplarını edinemezse asla, “O’nun yarattıklarına iyilik yapan” üst ışıkla ödüllenmeyecektir. Bu nedenle, kendi kendine ihsan etme kaplarını edinememekten dolayı duyduğu bu karanlık, birisinin ona bu kapları vermesine ihtiyaç duymasına neden olur. “Kap olmadan ışık olmaz, eksiklik olmadan dolum olmaz,” kuralı gereğince, şimdi kişi Tora’nın ışığı için bir ihtiyaç edinmiştir. Bilgelerimizin dediği üzere, “Kötü eğilimi yarattım; Tora’yı da şifa diye yarattım.”

Tora, özellikle eksikliği olan kişiye verildi ve bu eksikliğe “karanlık” denir. Yazıldığı üzere, “Tora karanlıktan verildi”, sözünün anlamı, ihsan etme kabına sahip olmadığı için kişi hayatındaki karanlığı hissettiği zaman Tora’yı almaya hak kazanır demektir; böylece Tora aracılığıyla onun içindeki ışıkla ıslah olur. Böylece, ihsan etme kabını edinir ve bununla keyif ve tatmin bulur… Bu nedenle Tora özellikle alma arzusunun onları kontrol ettiğini hissedenlere verilir. Onlar karanlıktan ağlar yakarırlar, onları karanlıktan, alma kaplarının kontrolünden kurtarması için Tora’ya ihtiyaçları vardır, zira orada Tzimtzum (kısıtlama) vardır ve hiçbir ışık orada parlamaz. Ancak burası Tora’yı edinme ihtiyacına neden olur.

25) Baal HaSulam, 14. Mektup

Bu şekilde “Firavuna gel” ayetini anlayabilirsin. İfşa olan kutsal İlahiliktir, Zohar’da yazdığı gibi; “bırak kadının saçları dağılsın.” İsrail oğulları Mısır’ın onları köleleştirdiğini ve Yaradan’a tapmaktan alıkoyduğunu düşündükleri sürece, onlar gerçekten Mısır’da sürgündedir. Dolayısıyla, Mesih’in tek işi başka bir gücün olmadığını, “Ben, resul değilim,” olarak onlara ifşa etmektir, çünkü O’ndan başka bir güç yoktur. Bu Pesah’da Haggadah hikâyesinde anlatıldığı gibi aslında kurtuluşun ışığıdır.

Bu Yaradan’ın Musa’ya ayetle verdiği şeydir, “Firavuna gel,” yani gerçeğe tutun, çünkü kutsal İlahiliğin ifşası, ancak Firavuna yaklaşarak mümkündür. Bu sebeple O, şöyle der, “Onun kalbini taşlaştırdım” ve “Ben’im işaretlerimi ona yerleştirdim.”

Daha önce açıkladığım gibi maneviyatta harfler yoktur. Maneviyattaki tüm çoğaltım bu dünyanın maddeselliğinden özümsenen harflere dayanır, tıpkı “karanlığın yaratıcısı,” gibi. Burada ilave bir şey yenilik değil, karanlığın yaratımı, ışığın iyiliğini ifşa eden Merkava (yapı) vardır. Öyle görünüyor ki, Yaradan’ın Kendisi onun kalbini taşlaştırmıştır. Neden? Çünkü Ben’in harflere ihtiyacı vardır.

Bu, “Ben’im Yaradan olduğumu bilmen için işaretlerimi onun içine yerleştirdim,” sözünün anlamıdır. Açıklama: harfler bir kez kabul edildiğinde, yani sen Ben’im Adıma, Ben’im için Ahoraim’i (arka yüz) yerine getirip, Ben’im “arkamdan” ayrılmayacak olduğun için bunu sana verdiğimi ve seni zora soktuğumu anladığında, o bereketi alır ve harfleri doldurur.  Doyumdan önce “nitelikler” denilenler sonra, Sefirot haline gelir ve onlara en iyisini yerine getirdikleri için Sefirot, bir uçtan bir uca dünyayı aydınlatan safir denir.

Bu “anlatacaksın” sözünün anlamıdır. Açıklamak için tüm bunlara ihtiyacım var, yani “Ben’im Yaradan olduğumu bileceksin.” “resul değilim.” Bu kötünün önünde erdemlinin düştüğü kırk dokuz birbirinin zıttı, ak ve kara yüz belirene kadar ortaya çıkmayacak olan ellinci kapının anlamıdır.

26) Baal HaSulam, Şamati 191- Düşüş Zamanı

Çalışmanın başından düşüş zamanına kadar yapılan tüm çalışmalar ve çabalar kaybolduğu için düşüş zamanını tasvir etmek zordur. Yaradan’ın hizmetinde olmanın tadını hiç tatmamış olanlara bu, kendi dışındaymış, yani bu yalnız o yüksek kademelerde olurmuş gibi görünür. Ancak sıradan insanların Yaradan’a hizmet etmekle hiçbir bağlantıları yoktur, onlar yalnız dünyevi şeyleri elde etmek için özlem duyarlar, bu dünyanın akışı içinde, tüm dünyayı bu arzu ile aşındırırlar.

Ancak, onların bu duruma nasıl geldiklerini anlamamız lazım. Nihayetinde kişinin rızası olsa da olmasa da Yaradan’ın cennetinde ve yeryüzünde hiçbir değişiklik yoktur; O daima “iyidir ve iyilik yapar,” şeklinde davranır. O zaman, bu durumdan ortaya çıkan nedir?

O’nun yüceliğini duyurma gereği ortaya çıkar diyebiliriz. Kişinin, O’nu istemiyormuş gibi davranması gerekmez. Aksine, kişi kendisi ve Yaradan arasındaki mesafenin farkına vararak, O’nun haşmetinden korkar şekilde davranmalıdır. Bunu yüzeysel bir akılla anlamak ve de Yaradan ve yaratılış ile bağlantı kurmak zordur.

Ve düşüş zamanında kişi, Dvekut (tek ve bir olma) yoluyla, Yaradan’a bağlanmanın ve O’na ait olmanın imkânsız olduğunu hisseder. Çünkü kulluk ve hizmet etmenin tüm dünyaya yabancı bir şey olduğu hissindedir.

Gerçekten de bu böyledir, ama “O’nun yüceliğini keşfettiğin yerde, O’nun alçakgönüllülüğünü de bulursun.” Bunun anlamı; Yaradan’ın bu doğa ötesi ödülü yaratılışa vermesi ve yaratılışın O’na bağlanması ve O’nunla bir olmasına izin vermesi meselesidir.

Kişi yeniden bağ kurduğunda, daima düşüş zamanını hatırlamalıdır. Böylece, Dvekut zamanını takdir edecek, kıymetini bilecektir. Böylece, yukarısı tarafından kurtarılmış olduğunu doğal olarak anlayacaktır.

27) Baal HaSulam, Şamati 121- O, Ticaret Gemileri Gibidir

Bu, “insan sadece ekmekle değil, Efendi’sinin ağzından çıkan her şeyle yaşar,” sözünün anlamıdır. Bu demektir ki, kişinin içindeki Keduşa’nın (Kutsallık) yaşamı, özellikle O’na yaklaşmaktan, yani Keduşa’ya girme izninden dolayı değil, ama aynı zamanda çıkıştan, uzaklaşmalardan da gelir. Bu böyledir, çünkü “O bana ait” iddiasında bulunan Sitra Ahra kıyafeti vasıtasıyla, kişi bu aşamaların üstesinden gelerek kalıcı inançla ödüllendirilir.

Bu demektir ki, kişi Yaradan’la her şeyde birleşmelidir, yani O’ndan gelen çıkışlarda bile. Ve ödüllendirildiğinde, hem çıkışların hem de girişlerin O’ndan geldiğini görür.

Bu kişiyi alçakgönüllü olmaya zorlar, çünkü şimdi Yaradan’ın her şeyi, hem girişleri hem çıkışları yaptığını görür. Ve bu, Musa hakkında alçakgönüllü ve sabırlı denmesinin anlamıdır, kişi aşağılığı kabullenmelidir. Böylece her derecede bu aşağılığına tutunmalıdır. Bu aşağılığını kaybettiği anda erişmiş olduğu tüm “Musa” derecelerini derhal kaybeder.

Sabrın anlamı budur. Aşağılık herkeste vardır; fakat her insan aşağı olmanın iyi bir şey olduğunu hissetmez ve ızdırap çekmek istemez. Ancak, Musa alçak gönüllülüğe katlanır, bu nedenle aşağılık olmak onu mutlu ettiğinden, ona “alçakgönüllü” denir.

28) Baal Ha Sulam, Şamati 13 – Nar

Nar, bilgelerimizin dediği üzere şu demeye gelir: “Aranızda boş olanlar bile Mitzvot ile nar gibi dolabilir.” Rimon (nar) kelimesi mantık üzeri olan Romemut (yücelik) kelimesinden gelir. Ve bunun anlamı şöyle olacaktır: “Aranızdaki boş olanlar, Mitzvot ile nar gibi dolar.” Bu dolmanın ölçüsü mantık ötesine gidebildiğiniz kadardır ve buna Romemut denir.

Var oluşun olmadığı bir yerde yalnız boşluk olur, yazıldığı üzere: “Dünya hiçbir şeyin üzerinde asılı değildi.” Boş yerin doluşunun ölçüsünün ne olduğunu nasıl bulursunuz? Bunun cevabı, kişinin mantık ötesine yükselmesi kadardır.

Bu, boşluk yücelikle, yani mantık ötesi ile dolu olmalı demektir ve bu gücü vermesini Yaradan’dan istemek anlamına gelir. Bu, tüm bu boşluğun yaratılmış olduğu anlamına gelecektir, yani kişinin sadece Yaradan’ın Romemut’u ile doldurulmak amacıyla, boş olduğunu hissetme durumuna gelmesi anlamındadır. Başka bir değişle, kişi mantık ötesi her şeyi alma durumundadır.

Ve bu “ve Yaradan böyle yaptı, insan Yaradan’ın huzurunda korkmalı,” sözünün anlamıdır. Bunun anlamı, kişiye bu boşluk hissi ona mantık ötesi inanç durumunu üstlenmeye ihtiyaç duyması amacıyla gelir. Ve bunun için Yaradan’ın yardımına ihtiyacımız vardır. Böylece o zaman, kişi Yaradan’dan mantık ötesine inanmak için kendisine güç vermesini istemelidir.

Ortaya çıkan şudur ki, tam da o zaman kişi Yaradan’dan yardım istemeye ihtiyaç duyar, çünkü dışsal olan onun zıt olanı algılamasına imkân verir. Dolayısıyla, kişinin Yaradan’ın ona yardım etmesini istemekten başka bir tesellisi kalmaz.

Bu konuda “Kişinin arzusu her gün kişinin hakkından gelir ve eğer Yaradan için değilse, kişi buna galip gelemez.” denir. Bu nedenle, bu koşul; kişinin, Yaradan’dan başka ona yardım edecek kimsenin olmadığını anlaması durumudur. Ve bu şudur: “Yaradan böyle yaptı, insan Yaradan’ın huzurunda korkmalı.” Korku meselesi inanç olarak anlaşılır ve ancak ondan sonra kişi Yaradan’ın onu kurtarmasına ihtiyaç duyar.

29) Baal HaSulam, Şamati 204- Çalışmanın Amacı

Hazırlık döneminde, tüm iş ‘hayır’dadır, yani, ‘hayır’ın içindedir, yazıldığına göre; “onlar olmayan bir ülkede acı çekecekler.” Ancak, dil meselesinde bu “ben” olarak düşünülen birisinin önce sevgi anlayışı ile ödüllendirilmesi lazımdır.

Ancak, hazırlık sürecinde, çalışma sadece hayır şeklinde olur, “sahip olamazsın” yoluyla ve hayır’ların bolluğu ile biz Hesed’in (merhamet) Tanrısı noktasına geliriz. Ama bundan önce, pek çok hayır vardır ve bu başka bir Tanrıdır, çok ‘hayır’ların Tanrısı. Çünkü kişi Lo Lişma’dan Lişma’ya gelir.

Ve daha sonra, çalıştığımız ve Keduşa’yı genişlettiğimizde bile, Sitra Ahra hala destek sağlar, bu desteği çektiği zaman kadememizden düşeriz ve böylece genişlemiş olan bolluğu Sitra Ahra alır. Nitekim Sitra Ahra’da kişiye tamamen hâkim olma gücü vardır, bu yüzden kişi onun isteğini yerine getirmeye mecbur olur. Ve kişinin kendisini bir üst kademeye yükseltmekten başka çaresi yoktur.

Ondan sonra bu süreç yeniden başlar, aynı öncesi gibi, kırk dokuz kirlilik kapısı ile. Bu demektir ki, kişi kırk dokuzuncu kapıya ulaşana kadar Keduşa’nın kademelerinde yürür. Ama orada, ta ki kişi her defasında daha yüksek bir kirlilik kademesine düşene kadar, canlılığı ve armağanı almak için kontrole sahiptir, zira “Tanrı birini bir başkasının tam tersi olarak yaptı.”

Ve kişi 49’uncu kapıya geldiğinde, Yaradan gelip onu kurtarana kadar, artık kendisini yükseltemez. Ondan sonra “O zenginleri yuttu ve o onları tekrar kusacak; Tanrı onları karnından dışarı atacak.” Bu demektir ki, Klipa’nın, Keduşa’nın kırk dokuz kapısından aldığı armağanları ve canlılığı şimdi artık kişi kendisi alabilir. “Denizi yağmalama” sözünün anlamı budur.

Henüz, sürgünlüğünü hissetmeden kurtarılmak imkânsızdır. Ve kişi kırk dokuzun üzerinde yürüdüğü zaman, sürgünlüğünü hisseder ve Yaradan 50’inci kapıda onu kurtarır. Ve Galut (sürgünlük) ve Ge’ula (kurtarılma) arasındaki tek fark, Alef’in içindedir ve bu Alufo Şel Olam (dünyanın Şampiyonu) demektir. Dolayısı ile kişi gereğince sürgünlüğü edinmezse, o kademede eksiği vardır.

30) Rabaş, Cilt 3, Makale 195, Din Niteliğinin Rahamin Niteliği İle Birleşip Bütünleşmesine Dair

Din niteliği Rahamim ile bütünleşerek aşağıdaki Mohin’e uygun hale gelir ve yukarıdakinin AHP’ı aşağıdakine iner.

Çalışmanın temeli, seçmek, yani Lişma Behina’sı ile bir olmaya erişmek için hayatı seçmektir. Ve bununla kişi Hayatın Hayatı ile bir olmaya erişir. Ve ilahi yönetim açık olduğu zaman seçim yapmaya yer yoktur, bu nedenle yukarıdaki Din niteliğinde olan Malhut’u Enayim’e (gözlere) yükseltir ve böylece gizleme yapılmış olur. Yani aşağıdaki yukarısı için bir eksiklik hisseder, yukarıdaki Gadlut’da olmadığı için.

Daha sonra yukarıdakinin nitelikleri aşağıdakininki ile yerleşir, yani eksiklik kalmaz. Bunu takiben, bu kaplar aşağıdaki ile eşitliğe erişir, yani aşağıdaki için geçim kaynağı olmadığı gibi yukarıdaki için de geçim kaynağı yoktur, bu nedenle kişi Tora ve Mitzvot’u tatmak zorundadır, çünkü geçimleri (rızıkları) yoktur.

Ve böylece seçim yapmaya yer olur, yani aşağıdaki şunu söylemelidir; hissettiği tüm bu gizlilik, yukarıdakinin, aşağıdakinin hatırına kendini kısıtlaması yüzündendir. Ve buna “İsrail sürgüne gitti, kutsallık da onlarla sürgüne gitti” denir ve hangi lezzeti tadarsa onu söyler, yani o hayatın tadını alacak nitelikte değildir, onun fikrine göre gerçekte geçimi (rızkı) yoktur.

Eğer kişi bunun üstesinden gelirse, bu besinlerde tattığı acı tadın, kendisinin bu bolluğu almaya uygun kapları olmadığı için böyle olduğunu söyler, zira kapları ihsan etme kabı değil, alma kabıdır.  O vakit, yukarıdakinin kendini gizlemesine esef eder ve bununla aşağıdakinin Laşon Hara (iftira) için yeri vardır, bu aşağıdakinin MAN’ı yükseltme Behina’sıdır. Böylece yukarıdaki AHP’ını yükseltir. Bu yükseltme meselesi şudur; Yukarıdaki aşağıdakine, aşağıdakinin ifşa edebileceği AHP kapları içinde, övgü ve sevinci gösterir. Bu durumda, aşağıdaki bakımından, Galgalta ve Enayim’e yükselmiş olur, aşağıdaki yukarıdakinin erdemini görür. Böylece aşağıdaki yukarıdakinin AHP’ı ile birlikte yükselir.

31) Baal HaSulam, Şamati 33- Haman İle Kefaret Günlerinin Kuraları

Gerçekten de bilmemiz gereklidir ki, kişiye, sanki “İyi ve İyilik yapan” bir rehberliğe karşıt gibi görünen her şey, sadece insanı, bu çelişkileri aşmak için Üst Işığı çekmeye zorlamak için vardır, yoksa kişi bunların üstesinden gelemez. Bu durum, kişinin Dinim (yargı) demek olan çelişkiler var olduğunda, ”Yaradan´ın Yüceliği“ koşulunu genişletmesidir.

Bu demektir ki, bu çelişkiler, kişi onların üstesinden gelmek istediğinde, yalnızca Yaradan’ın Yüceliğini büyüterek, çözülebilir. Bundan çıkan sonuç, Yaradan’ın yüceliğini çekmeye sebep olan tam da bu Dinim’dir. Bu “Ve paltosunu ona fırlattı” cümlesinin anlamıdır.

Bu demektir ki, kişi sonra bütün bu Aderet Zear´ları (Saç Örtüsünü) O´na yani Yaradan´a atfeder. Bu demektir ki kişi artık Yüksek Işığı bunların üzerine çeksin diye, Yaradan’ın ona bilerek bu örtüyü verdiğini görür.

Fakat bu, kişi bunu ancak, başlangıçta onda bulunan, bu çelişkilerin ve Dinim’in üzerinde duran Işığı edindikten sonra görebilecek, anlamındadır. Bu böyledir, çünkü kişi, Zearot (saçlar) yani düşüşler olmadan yüksek Işık´ın duracak yeri olamayacağını görür, zira Kli olmadan Işık olmaz.

Bu nedenle kişi, tüm bu edindiği Yaradan’ın Yüceliği koşulunun onda var olan Zearot (saçlar) ve çelişkiler aracılığıyla olduğunu görür. Bu, “Yukarıdaki Yaradan her şeye kadirdir” sözünün anlamıdır. Bu demektir ki, Yaradan’ın Yüceliği Aderet vasıtasıyla edinilir ve bu, “Yaradan’ın yüceliği onların ağzında olsun” anlamındadır.

Bu demektir ki, kişi manevi çalışmadaki hataları ile kendini Yukarıya doğru çıkarır, zira kişi bir itiş olmadan hareket etmez ve bulunduğu durumda kalır. Ancak eğer kişi anlayabileceğinden daha alçak bir seviyeye düşerse, bu kişiye bunun üstesinden gelme gücü verilir, çünkü kişi böyle bir kötü durumun içinde kalamaz, zira kişi bulunduğu durumdan daha aşağılara düşmeye razı gelemez.

Bu nedenle kişi her defasında galip gelmeli ve bu düşüşlerden çıkmalıdır. Böyle bir durumda Yaradan’ın Yüceliğini üzerine çekmelidir. Bu kişiye Yukarıdan üst güçleri kendisine çekme olanağı verir, çünkü kişi aksi takdirde mutlak bir aşağılığın içinde kalır. Bunu takiben kişi her seferinde Zearot aracılığı ile Yaradan’ın Yüceliğini keşfeder, ta ki Yaradan’ın Merhamet diye adlandırılan O´nun on üç niteliği olan isimlerini edinene kadar. Bu “Ve yaşlılar gençlere hizmet etsin”, ayrıca, “Kötü olan hazırlasın ve Hak´tan yana olan taşısın.” Ve de, “ kardeşine hizmet edeceksin” anlamlarıdır.

Bu demektir ki, bütün bu esir düşmeler yani çelişkiler, sanki kutsal çalışmayı bozmak için var gibi görünürler. Kişi artık, bu çelişkilerin üzerinde yer alan Yaradan’ın Işığına layık olduğunda, tam tersini yani bunların Keduşa’ya (Kutsallığa) hizmet ettiklerini görür. Bu demektir ki, bunların aracılığıyla Keduşa’nın kıyafet bulacağı bir yer var olur. Bu, “Kötülük onu hazırlar ve Hak´tan yana olan onu taşır, diye adlandırılır ve bu demektir ki, onlar Kelim´e (Kaplar) Keduşa için bir yer verdiler.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,088