15 Şubat 1972’de bir aybaşı şenliği yemeğinde
“Aşağıda, yukarıdaki bir meleğin ona vurup, ‘büyü’ demediği tek bir çimen yaprağı bile yoktur.”
Neden etkilenmesi gerektiğini veya büyümek istemediğini sormalıyız. Sonuçta doğada herkesin küçük kalmak değil, büyümek istediğini görüyoruz.
Bunu anlamak için çalışmada, bunu yorumlamamız gerekir. Doğası gereği, kişi dünyaya daldığı sürece her türlü Gadlut’tan [büyüklük/yetişkinlik] vazgeçer ve dünyevilikte kalmak ister. Ancak yukarıdan “melek” denilen bir güç vardır ve melek de ona ihsan eden, onu etkileyen ve ona “Büyü!” diyen bir güçtür. Diğer bir değişle ihsan etme gücüyle onu etkiler ve ona “Büyü! dünyeviliğinden çık” der, kişi ‘dünyevilik’ denilen alma arzusuyla doğmuş olsa da.
Alma arzusu söz konusu olduğunda, kişi dünyada kalacak ve asla dünyevilikten çıkamayacaktır. Ancak dünyada var olan ve “melek” olarak adlandırılan ihsan etme gücü, alma arzusunu tatmin etmeyerek ona ızdırap verir. Böylece duyduğu ıstıraplar onu dünyevilikten uzaklaştırır.
Bu şöyle yazılı olduğu gibidir, “Ne mutlu, Tanrım, ıstırap çektirdiğin adama,” çünkü Yaradan dünyaya ıstıraplar gönderir, kişi, onu büyümeye ve bu dünyadan çıkmaya iten dünyevilikten artık tatmin olmaz.
Bu nedenle, kişi darbeyi hissettiği ölçüde büyümeye ve dünyadan çıkmaya başlar. Aksi takdirde, dünyanın içine batmış olarak kalacaktı.