Sabah Dersi 2018 – Mantık İçindeki Çalışma ve Mantık Ötesideki Çalışma
1) Rabaş, Makale 6, Çalışmada Mantık Ötesi Nedir? (1989)
Çalışmada “mantık ötesi inanç” demek, mantığımız bunun böyle olduğunu bize söylemese dahi buna inanmamız gerektiğidir; nitekim kişinin mantık ötesi inanç hissiyatını çürütmeye ilişkin, birçok karşıt kanıt da bulunabilir. Bu çalışma “mantık ötesi inanç” olarak adlandırılır, çünkü kişi mantığıyla sanki bunu böyle kabullenmiş gibi buna inanır. Buna çalışmada “mantık ötesi inanç” adı verilir. Başka bir deyişle, bu kişinin kendisinin üstlenebileceği epey fazla bir iştir; mantık karşıtı bir tutumdur. Bunun anlamı, bedenin bu tutum ile hemfikir olmadığı ama yine de kişinin bunu kabullenerek, sanki mantığı da böyle istiyormuş gibi davranmasıdır. Böyle bir inançta Yaradan’ın yardımına ihtiyaç duyulur. Bu sebepten dolayı, böyle bir inanç için, kişinin dua ederek ve O’na benzer olacak şekilde kendisine bir güç vermesi için, sanki mantığıyla bunu edinmiş gibi, O’ndan talepte bulunması gerekir. Başka bir deyişle, kişi mantığıyla her şeyi anlayabilmesinde kendisine yardım etmesine dair Yaradan’a dua etmemelidir. Bunun yerine, kişi Yaradan’a kendisine mantık ötesi inancı sanki mantık dahilindeymiş gibi benimseyebilme gücünü kendisine vermesine ilişkin dua etmelidir.
2) Rabaş, Makale 10, Çalışmada, “Merdiven Diyagonaldir (Çaprazdır)” Ne Demektir?
Yazıldığı üzere, “bak, yeryüzüne, tepesi cennete erişen, bir merdiven yerleştirildi.” Şöyle ki bu merdiven ile Kral’ın sarayına tırmanırız, bunun iki ucu vardır. 1) “Yeryüzüne bir merdiven yerleştirildi.” Bu, “yeryüzü” denen sol çizgidir. Kişi görmelidir ki dünyeviliğe yerleştirilmiştir, kendini-sevmeye gömülmüştür, “sol uzağa iter,” sözünde olduğu gibi. Ancak, kalbin derininden dua etmeye yer vardır, zira kişi kendi mantığı içinden bakar ve Yaradan uğruna bir şey yapamayacağını görür. Bunun hakkında şöyle denmiştir, “Eğer Yaradan’ın yardımı olmasa, kişi bunun üstesinden gelemez.” 2) Yazıldığı üzere, “tepesi cennete erişir.” Merdivenin diğer ucu cennettedir, kişi tam bir bütünlük içindedir, çünkü kendi payına düşenden, yaptığı Yaradan çalışması ile birazcık olsun bağlantısı olmasından, hoşnuttur. Bundan mutluluk duyar zira Kral’a hizmet etmek ve günde bir dakika bile olsa O’nunla konuşmak büyük bir ayrıcalıktır; bu onun yüksek bir ruh hali içinde olması için yeterlidir ve Kral’a şükreder ve O’nu över.
3) Rabaş, Makale 17, Çalışmada, “Onun kalbini sertleştirdiğim için,” Nedir? (1991)
En aşağı durumda iken bile, kişi kendi gözünde şunu canlandırmalıdır; bir zamanlar yükseliş sırasında hissetmiş olduğu gibi eğer Yaradan’ın onu büyük bir uyanış ile aydınlattığını düşünürse, kesinlikle kutsal çalışmayı yapmaya isteği olacaktır. Ama şimdi hiçbir şey hissetmiyorken nasıl kendisini bütünlük içinde diye kandırabilir ki? O zaman, bilgelere inanmalıdır, onlar bize dediler ki kişi kendini sanki tüm organlarında Yaradan’ın varlığı ile ödüllenmiş ve Yaradan’a şükrediyor ve O’nu övüyor gibi gözünde canlandırmalıdır. Aynı şekilde şimdi de, kişi sanki halen bütünlük içinde olmakla ödüllendirilmiş gibi, Yaradan’a şükretmeli ve O’nu övmelidir.
4) Rabaş, Makale 28, Çalışmada, “Büyüğü Küçük Hakkında Uyarmak,” Nedir? (1990)
Kişi Yaradan’a inanmayı üzerine aldığı zaman, eğer Yaradan’ın yakınında olmakla ve kendi gözleri ile keyif ve neşenin ondan tüm yaratılışa uzandığını görmekle ödüllenseydi kendini nasıl hissedeceğini, ne kadar yüksek bir ruh halinde ve sevinç içinde olacağını kafasında canlandırmak için zaman ayırmalıdır. Kafasında canlandıracağı bu resim devamlılık gerektirir, kişinin inancı bunu biliyormuş ve görüyormuş gibi olmalıdır, şöyle ki inancının ölçüsü görüyor ve biliyor olmasının ölçüsü kadardır. Bu büyük bir iştir, çünkü bu gerçeğin yoludur ve yazıldığı üzere, “gerçek ve inanç,” yani bu inanç gerçek olmalıdır, özellikle de bu kafada canlandırmada. Şöyle ki inancının büyüklüğü ölçüsünde, buna sanki görüyormuş gibi, gözlerine inanır gibi, inanmalıdır. Başka bir deyişle, gördüğü zamanki ile aynı ölçüde ilham alıp etkilenmelidir, duyduğu heyecan görmediği ama öyle olduğuna inandığı halde de böyle olmalıdır. Buna “gerçeğin yolundaki inanç,” denir.
5) Rabaş, Makale 300, Kıtlık İçinde Ekmek Yiyeceğin Toprak (1973)
Zohar’da yazıldığı gibi, kişi gece ve gündüz Tora ile uğraşmalıdır, gece ve gündüz onun için eşit olmalıdır. Başka bir deyişle, bütünlük olan durumuna “gündüz,” bütünlük olmayan duruma “gece,” denir, bunlar eşit olmalıdır. Şöyle ki, eğer amacı Yaradan hatırı için ise kişi O’na memnuniyet vermek ister ve eğer Yaradan onu bütünlük olmayan durumda tutmak istiyorsa, kişi buna da razı olur. Rızasını, çalışmasını sanki bütünlük durumunda olmakla ödüllenmişçesine yaparak, gösterir. Kişi için gece ve gündüz eşit olduğunda, buna “kabul etmek,” denir. Ama eğer farklılık varsa, bu fark ölçüsünde ayrılık vardır ve bu ayrılıkta dışarıdakilere tutunma vardır. Bu nedenle, eğer kişi farklılık hissederse, Yaradan’a, onun için farklılık olmamasında ona yardım etmesi için dua etmelidir ve böylece bütünlükle ödüllenir.
6) Rabaş, Makale 24, Çalışmada, Kişi Bir Oğul ve Bir Kız Doğurmalıdır, Ne Demektir? (1991)
Mantık ötesinde çalışma, koşulsuz teslimiyet içinde olmalıdır. Öyle ki kişi cennet krallığının yükünü, mantık ötesinde üzerine almalıdır. Kişi demelidir ki; “Bu çalışma hakkında hiç fikrim olmasa da, bu çalışmadan hiçbir tat almasam da Yaradan’ın hizmetkârı olmak istiyorum. Sanki yine de çalışmanın tadını hissetmiş ve edinmişim gibi tüm gücümle çalışmaya razıyım.” O zaman, kişi ilerleyebilir ve böylece onun için bulunduğu durumdan düşeceği bir yer olmaz, zira tam da yere, toprağa konduğu zaman bile çalışmayı üzerine almıştır ve zaten topraktan daha aşağıda olması imkânsızdır. Şöyle yazıldığı üzere; “Bir nesil gider, bir nesil gelir, toprak sonsuza kadar kalır.”
7) Baal HaSulam, Şamati 215- İnanç
İnanç özellikle saf bir çalışmadır. Bunun nedeni, alma iradesinin bu çalışmaya katılmamasıdır. Dahası, alma iradesi buna razı olmaz. Bu arzunun doğası, yalnızca gördüğü ve bildiği bir yerde çalışmaktır. Ama mantık ötesi böyle değildir. Dolayısıyla bu yoldan Dvekut (bir olmak) tamamlanabilir, çünkü burada eşitlik unsuru vardır, yani gerçek ihsan etme vardır.
Bu nedenle, bu temel sabit ve sağlam olduğunda, çıkar sağlayan şeyleri alırken bile, o, bunu “bir yer” olarak değerlendirir ve bu, Gimatria’da Tora’dır. Ve bu Tora’da korku olmalıdır. Yani, kişinin aldığı her hangi bir destek ve yardımı Tora’dan değil, inançtan aldığını görmesi gereklidir. Ve hatta hala bu hoş yerden aldığı için, bunun gereğinden fazla olduğunu düşündüğü zaman bile, bunun doğru ve gerçek olduğuna inanmalıdır. Ve bu “ve hepsi O’nun inanç Tanrısı olduğuna inanır” sözünün anlamıdır, çünkü kişi özellikle inanç yoluyla bu dereceyi sürdürebilir.
8) Rabaş, Makale 13, Çalışmada, “Halkın Çobanı Tüm Halktır” Ne Demektir? (1988)
İnanca ihtiyaç duymaya gelmek için kişi önce inanç yoluyla ne gibi bir fayda sağlayacağını ve kısmi inanca sahip olmakla ne kaybedeceğini gözünde canlandırmalıdır. Önce kendi gözünde yaradılışın amacını canlandırmalıdır, yani Yaradan hangi amaçla yaratılışı yaratmıştır. Kişi bilgelerimize inanmalıdır, onlar yaratılışın amacının O’nun yarattıklarına iyilik yapmak olduğunu söylerler. Kişi kendi gözleriyle yaradılışı incelediği zaman, yani iyiliğin biçimini ve yapılan iyiliğin şeklini incelediği zaman, yaratılanların O’ndan aldığı, insanın gözüne tam tersi olarak görünür. Tüm dünyanın acılar içinde ızdırap çektiğini görür ve O’nun rehberliğinin iyi şekilde ve iyilik yapmak biçiminde olduğunu hissettiğini ve gördüğünü söyleyebilecek tek bir kişi bile bulmak zor olur. Bu durumda, kişi karanlık bir dünya gördüğünde, mantık ötesinde şuna inanmak ister ki Yaradan dünyaya karşı İlahi Takdirle iyidir ve iyilik yapar şeklinde, davranmaktadır. Kişi bu noktada durur ve çeşitli yabancı düşünceler aklına gelir. Bu durumda, mantık ötesinde bunun üstesinden gelmek zorundadır, şöyle ki İlahi Takdir iyidir ve iyilik yapar. O zaman, kişi Yaradan’ın ona inanç için güç vermesi için bir ihtiyaç edinir ki böylece mantık ötesi gidebilsin ve İlahi Takdiri haklı görebilsin.
9) Rabaş, Makale 875, Üç Çizgi
Şimdi, kişinin kendi gerçek durumunu gördüğü bir aklı vardır; maneviyatta bir kavrayışının olmadığına dair. Başka bir ifadeyle, aklın bakış açısından, kişi tam karanlıktadır ve şimdi mantık ötesi gitme zamanı gelmiştir ve şöyle der: ‘Gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama duymazlar’. Ancak, Musa aracılığıyla bize emreden Yaradan’ın Mitzvot’unu izlemekle ödüllendirildiği için, kişi mutludur. Bununla ilgili herhangi bir tat ve anlayış hissetmese de, mantık ötesi olarak kişi, yine de başkaları buna bile sahip değilken, Yaradan’ın emirlerini basit bir şekilde izleyebilmesinin büyük bir ayrıcalık olduğuna inanır. Her şeyin yukarıdan geldiğine inanır ve kişiye, onların bütün yaşamlarının saçmalık ve gösteriş olduğuna dair bir düşünce verilirken, başkalarına yalnızca canavarlara ve hayvanlara uygun olan saçmalıklardan zevk almaları verilmiştir. Bundan dolayı, kişi bu hediyeyi büyük bir servet olarak kabul eder ve verdiği bu önemden dolayı, daima mutludur. Bu, onun için, sanki en yüksek dereceyle ödüllendirilmek kadar önemlidir. İşte o zaman buna, ‘sağ çizgi’, ‘bütünlük’ denir, zira tam olarak mutlu olmasından dolayı, Yaradan’la Dvekut’u vardır, bilgelerimizin şu sözlerinde olduğu gibi, ‘Şehina yalnızca mutluluktadır’. O andan itibaren kişi, bütünlük halindedir, sevinç duymak için bir sebebi vardır.
10) Rabaş, Makale 24, Çalışmada, Kişi Bir Oğul ve Bir Kız Doğurmalıdır, Ne Demektir? (1991)
Gerçek şudur ki kişi bilgiye özlem çeker, yani mantık ötesinde çalışmak istemez ve eğer beden çalışmanın ve Kral’ın Mitzvot’unu yerine getirmenin yararını anlar ise emek vermeye ve çalışmaya razı olacak der. Ama mantık ötesinde inanmaya beden razı gelmez. Bunun yerine, kişi durur ve bedenin bunu anlamasını bekler, aksi takdirde, kutsal çalışmayı yapamaz. Bazen bu düşünce ve arzuların üstesinden gelir ve bu onun yükseliş ve düşüşlerine neden olur.
Kişi “toz” olarak çalışmak isterse, yani çalışmadan toz tadı bile alsa, Yaradan hatırı için bir şeyler yapabilmenin onun için çok önemli olduğunu söyler. Kendisi için hangi tadı aldığına aldırmaz ve toz tadı aldığı, yani bedenin alay ettiği bu çalışma için bedene kendi görüşüne göre bu çalışmanın “Şehina’yı tozdan kaldırmak,” olduğunu söyler. Başka bir deyişle, beden bu çalışmadan toz tadı alır; kişi bu Keduşa’dır der ve çalışmadan ne kadar tat aldığını ölçmez. Aksine Yaradan’ın bu çalışmadan hoşnut olduğuna inanır, çünkü buraya alma arzusu karışmamıştır zira alacak hiçbir şey yoktur, çünkü bu çalışmada hiçbir tat ya da güzel koku yoktur, burada yalnız toz tadı vardır. Bu nedenle, bu çalışmanın kutsal çalışma olduğuna inanır ve buna sevinir.
11) Rabaş, Makale 68, Çalışmanın Düzeni
Kişi keyif ve zevkin mantık ötesinde var olduğuna inandığı zaman, bunu bilinçli olarak hissetme koşuluna gelir, kendi içindeki kötülüğü tanır. Bu, şudur ki, böyle bir keyif ve zevki Yaradan vermektedir, tüm bu iyiliği mantık ötesinde görmesine rağmen, bunu fark etme koşuluna erişir. Şöyle ki, tüm organlarda kendi için almanın kötülüğünün var olduğunu hisseder ve bu kişinin bolluğu almasına engel olur. Bunu takiben, mantık ötesi inanç kişinin düşmanını mantık içinde hissetmesine neden olur, onu iyiye erişmekten alıkoyanı. Bu standarttır. Şöyledir; keyif ve zevke mantık ötesinde inandığı ölçüde, kötülüğün farkındalığı koşuluna gelir. Daha sonra, bu kötülük, bu keyif ve zevke boyun eğer, zira kötülüğün farkındalığının organlardaki hissiyatı kötülüğü ıslah eder.
Bu öncelikle dua yoluyla yapılır, kişi Yaradan’dan her şeyi ihsan etmek için talep eder, buna Dvekut denir. Bu Kelim’in yoluyla, amaç, açık İlahi Yönetim içinde ifşa olur, yani gizlemeye gerek yoktur, çünkü alabilen Kelim mevcuttur.
12) Rabaş, Makale 1, Çalışmada, “Bizim Senden Başka Kralımız Yok,” Nedir?
Yazıldığı üzere (Mezmurlar 89) ‘Sonsuza kadar, Yaradan’ın merhametini şarkılarla öveceğim; bütün nesillere kendi ağzımla senin sadakatini bildireceğim’. Kişi, ‘Sonsuza kadar, Yaradan’ın merhametini şarkılarla öveceğim’ sözünü ve eksikliklerle dolu olduğunu ve kalbinin, Yaradan’la bütün olmadığını gördüğünde, Yaradan için şarkı söylemenin nasıl mümkün olduğunu anlamalıdır. Ve kişi Yaradan’dan uzak olduğunu ve hatta bazen mücadeleden kaçmak istediğini hisseder. Bunun, Yaradan’ın merhameti olduğunu ve Yaradan’ı, bunun için şarkıyla öveceğini nasıl söyleyebilir ki?
Kişi bu aşağı durumda oluşunun nedeninin, şimdi daha kötü olması yüzünden olduğunu söylememeli, aksine şimdi, tüm yaptığı işler, yalnız cennet hatırına olsun diye, kendini düzeltmek istemektedir. Yukarıdan ona gerçek durumu, yani bedeninde gerçekte ne olduğu gösterilmektedir ki bu çok gizliydi ve dışarıdan görülmüyordu, ama Yaradan şimdi ona bunu göstermekte.
Bunun hakkında denilebilir ki Yaradan’ın ona içindeki kötülüğü göstermesi merhamettir, zira böylece gerçeği bilecek ve Yaradan’dan gerçek bir dua ile talepte bulunabilecek. Böylece şimdi bir yandan Yaradan’dan ne kadar uzak olduğunu görebilecek ve diğer yandan da kişi Yaradan’ın kendisine yakın olduğunu ve ona ihtimam gösterdiğini ve ona eksikliklerini gösterdiğini söylemelidir.
Bu nedenle kişi, merhametin var olduğunu söylemelidir, yazıldığı üzere; “sonsuza kadar Yaradan’ın merhametine şarkı söyleyeceğim.” Bu şudur, kişi bir yandan neşelidir ve şarkı söylemesi bundandır ve diğer yandan tövbe etmesi gerektiğini, yani Yaradan’ın onu yakınına getirmesi ve ona ihsan etmek için arzu, yani ikinci bir doğa vermesini istemesi gerektiğini görür.
13) Rabaş, Makale 39, Çalışmada, “Sağ soldan daha büyük olmalıdır,” Nedir? (1991)
Yazıldığı üzere, “Rabbi Elazar dedi ki, ‘Kişi daima ıstıraptan önce dua etmelidir.’” Bunu şöyle yorumlamalıyız, kişi bütünlük olarak kabul edilen sağ yoluyla çalışmadan önce, solun çalışmasına girmez, yani hiçbir eksiği yoktur, Yaradan çalışmasına bir tutunuş verdiği için O’na şükreder ve O’nu över ve bundan sonra solun çalışmasına başlar. O zaman, başının dertte olduğunu görür. Ne Tora’sı vardır ne de Yaradan’a hizmet etmeye uygun bir işi vardır. O zaman, Yaradan çalışmasından, yani O’nun için çalışmaktan, kendi menfaati için değil ama özellikle yalnız Yaradan’ına memnuniyet ihsan etmek amacıyla çalışmaktan ne kadar uzakta olduğunu hisseder. O zaman, bedenin buna ne kadar itiraz ettiğini görür ve asla hiçbir zaman ihsan etmek için bir şey yapamayacağını görür. Bu yüzden, solun yoluna başladığı zaman, buna “ıstırap” denir ve kişinin Yaradan’a ona yardım etmesi ve ona, “ikinci doğa” denilen, ihsan etme arzusunu vermesi için dua etmekten başka hiçbir çaresi kalmaz. İşte o zaman duası kalbinin derininden gelir ve Yaradan onun duasını duyar.
14) Rabaş, Makale 10, Çalışmada, “Merdiven Diyagonaldir (Çaprazdır)” Ne Demektir?
“Üçüncü bir yazı gelip de aralarını bulana kadar, iki yazı birbirini yalanlar,” sözünün manasını anlayalım. Merdivenin iki ucu birbirine zıttır. Bir taraftan, “yeryüzünde durur,” bu aşağıda oluşa işaret eder, mantık içinde, form-eşitsizliği olan, kendini-sevmeye batmış olduğu için Yaradan’dan ne kadar uzakta olduğunu görür. Diğer taraftan, “tepesi cennete ulaşır,” sanki tam bir bütünlük içindeymiş gibidir, kendi payına düşenden hoşnuttur, sanki cennettedir ve dünyevilikle hiçbir ilgisi yok gibidir. Buna merdiven diyagonal duruyor denir. “Üçüncü bir yazı gelip de aralarını bulana kadar, iki yazı birbirini yalanlar,” sözlerinin anlamı şudur:
Bu orta çizgidir. Bu iki çizginin üçüncü bir yazıyı meydana çıkarmasıdır, bu “orta çizgi,” denen Yaradan’dır. Bu bizim bilgelerimizin dediği gibidir, “İnsanın üç ortağı vardır: Yaradan, babası ve annesi. Babası ona beyazı eker, annesi kırmızıyı eker ve Yaradan onun içine bir can ve bir ruh yerleştirir.”
15) Rabaş, Makale 24, Çalışmada, ‘Sıradan Bir İnsanın Kutsamasını Hafife Almayın’ Nedir?
Bilgelerimizin söylediği gibi: ”Gururlu olan için, Yaradan der ki, ‘Ben ve o, aynı yerde yaşayamayız.” Bu nedenle, sağ çizgiye göre, kişi bütün hissettiğinde, aşağı durumunu takdir eder ve her şeye rağmen, Yaradan’ın Keduşa’da ona biraz kavrayış verdiğini söyler. Ve kişinin ulaşması gereken, Keduşa’ya kıyasla, bu ‘biraz’, ‘sıradan insan’ demektir.
Ancak, kişi, kendi aşağı durumu için, ‘Yaradan’a bunun için şükrediyorum ve O’nu övüyorum’, derse, şu yazılmış olan söylenebilir: ”Ben, onlarla birlikte, onların Tumaa’larının (kirlilik) tam ortasında yaşayan Efendiniz.’ Kişi, bundan mutluluk duyduğunda, ‘Şehina (Kutsallık), yalnızca, sevinçte mevcuttur’ ile ödüllendirilebilir.
Dolayısıyla bu aşağı durumu yoluyla, Yaradan ona Keduşa’da biraz kavrayış verdiği için, eğer bu durumdan sevinç duyar ve takdir ederse, kutsallığın basamaklarını tırmanabilir. O zaman kişi şöyle söyleyebilir: ‘Fakiri, tozdan kaldır’, ‘Yaradan, muhtacı, çöplükten kaldıracaktır’.
16) Rabaş, Makale 875, Üç Çizgi
Kişi, neye sahip olursa olsun, ona yukarıdan ne verilirse verilsin, eğitimle aldığından çok daha kötü bir durumda olduğunu hissetse bile, maneviyatla biraz bile olsa bağ ile ödüllendirilmesi onun için çok önemli olduğundan, yine de bunu mantık ötesi kabul eder. Kişi, bunun üzerinde çalıştığı, azla yetinmeye çalıştığı, bu payla mutlu olduğu ve Tora ve Mitzvot’u gerçek biliyor ve anlıyor, tadını hissediyor gibi onurlandırmak istediği, ‘düşmanları bile onunla barış yapar’ diye adlandırılan beden de bu çalışmayı kabul ettiği, ancak kişinin mantık ötesi çalışması gerektiği zaman, beden, bu çalışmaya direnir, buna ‘gerçek çalışma’ denir. Başka bir deyişle, kişi gerçek durumunu görür ama halen bilgiye sahipmiş gibi bunun üstesinden gelir. Buna, ‘sağ çizgi’ denir. Bütün bunlar, Tora’yı mantık ötesi onurlandırmak istediği için olur. Bu, kişi bunu mantık yapısında inşa ediyormuş gibi görünse de, pek çok insanın Tora ve Mitzvot’la bağının olmadığını söylediğinde, halen zaten mutlu olacak bir şeye sahip olması ona mantıklı gelir. Çünkü kişinin diğerlerinin sahip olmadığı bir serveti vardır, bu doğrudur, ancak bunun önemli bir şey olduğunu ve mutlu olmaya değer olduğunu söylemek için, kişinin mantık ötesinin niteliğine sahip olması gerekir. Buna, ‘Mitzva’nın sevinci’ denir, yani, inanç temelinde inşa edilmiştir ve o zaman kişi şarkı söyleyip dans edebilir ve bunların hepsi doğrudur, çünkü bu, mantık ötesidir.
17) Rabaş, Makale 3, Gerçeğin Ve İnancın Anlamı (1985)
Bize mantık ötesi inanç yolu verilmiştir, yani hislerimizi ve aklımızı dikkate almayıp, şunu söylemeliyiz, “Onların gören gözleri yok. Onların duyan kulakları yok.” Daha ziyade inanmalıyız ki, Yaradan bizim için iyi olanı bilir. O, olduğum aşamamı hissetmemi ister ve ben kendimi nasıl hissettiğimle ilgilenmem, çünkü ihsan etmek için çalışmak isterim.
Dolayısıyla temel şey şudur ki, Yaradan için çalışmam gerek. Çalışmamda bütünlük olmadığını hissetmeme rağmen, yine de üst olanın Kabında, yani üst olanın perspektifinden ben kesinlikle bütünüm. Bu nedenle çalışmamdan—Kral’a en düşük seviyede hizmet etme ayrıcalığından—hoşnudum. En azından Yaradan’ın O’na birkaç derece yakınlaşmama izin vermesi benim için büyük bir ayrıcalık.
Bu bize iki şey verir: 1) Kişi gerçek aşamasını görür—dua ve eksiklik için bir yeri olduğunu. Böylece eksikliğini tamamlamak için Yaradan’a dua eder ve sonra kutsallığın derecelerinden çıkabilir. 2) İnanç yolu—burada Yaradan’a şükreder ve neşe içinde olur.
18) Baal HaSulam, Şamati 40- Rav’a İnanmanın Ölçüsü Nedir?
Kişi Yaratan’a olan inancın tümünü edinmiş gibi ve organlarında Yaratan’ın tüm dünyayı “İyi ve İyilik yapan” olarak yönettiğini hissetmelidir, bu demektir ki tüm dünya O’ndan sadece iyilik görür.
Ancak, kişi kendisine baktığında kendisini fakir görür. Ek olarak, dünyayı gözlemlediğinde, tüm dünyanın ve herkesin derecesine göre ızdırap çektiğini görür.
Böyle bir duruma kişi şöyle demeli, “Gözleri var ama görmüyorlar.” Bu şu demektir kişi birden fazla, çoklu otoritenin altındayken, buna onlar denir, onlar gerçeği görmemektedir. Nedir çoklu otorite? Kişinin birden fazla arzusu olduğu sürece, şöyle ki tüm dünyanın Yaratan’a ait olduğuna, ama tek bir şeyin insana ait olduğuna bile inanırsa buna çoklu otoritenin altında olmak denir.
Hatta kişi kendi otoritesini Yaratan’ın önünde pasifize etmelidir ve demelidir ki kişi kendisi için yaşamak istememelidir ve yaşamak istemesindeki tek niyet sadece Yaratan’ına mutluluk vermek içindir. Bu şekilde kişi kendi otoritesini tümüyle pasifize eder ve kişi kendisini tek bir otoritenin içerisinde bulur, yani sadece Yaratan’ın otoritesinde.
Ancak o zaman kişi gerçeği görebilir, Yaratan’ın tüm dünyayı nasıl iyilikseverlikle yönlendirdiğini. Ancak, kişi birden fazla otorite altındayken, yani hala hem kalbinde hem de aklında iki arzu varken, kişi gerçeği görememektedir. Bunun yerine kişi mantığının üzerine çıkmalı ve şöyle demelidir, “onların gözleri var” ama gerçeği görmüyorlar.
19) Rabaş, Makale 36, Selihot (Affedilmek) İçin Hazırlanmak Nedir? 1989
Kişi orada, yeme, içme, saygı gibi, dünyevi hazların olduğuna ve her şeyin tadının farklı olduğuna inanmalıdır. Her Mitzva’nın da özel bir tadı olduğuna inanmalıyız. Bu nedenle, Tora ve Mitzvot’la uğraşırken, eğer kişi lezzetlerin değiştiğini tadarsa, çalışması boyunca nasıl bir heyecan ve yaşama gücü hisseder? Mantık kişiyi kendisi için, bu çalışmasında -Yaradan’ın hizmetkârına uygun – bir görüntü yaratması için zorlardı. Kişi, çalışmasından onu alıkoymak isteyen her şeye, önemsiz ve dikkatini vermeye değmez diye bakardı.
Yukarıda bahsedilen, kişinin mantık dâhilinde gördüğüne göre tasvir ettiğidir, kişi mantık ötesiyle de aynı tasviri yapmalıdır. Yani, kişi, mantığın desteklediği bir şeyler olduğunu hissetmese de, tamamen çok güçlü bir sebebi ve duygusu varmış gibi, çalışır. Bunu yaptığı zaman mantık ötesi çalışıyor addedilir.
Buna rağmen, kişi daha istekli ve daha tutarlı olarak Yaradan’a hizmet etmenin mantıklı olduğunu hissettiği müddetçe, halen mantık içinde çalışıyordur. Zira mantık ve mantık ötesi arasında halen bir fark vardır. Kişi için, tam olarak bu ikisi arasında hiç bir fark kalmadığında, bu, ‘mantık ötesi’ olarak kabul edilir.
20) Rabaş, Makale 12, Bu Kandiller Kutsaldır (1991)
En önemlisi duadır. Şöyle ki, kişi mantık ötesi gitmekte ona yardım etmesi için Yaradan’a dua etmelidir, bunun anlamı şudur, kişinin çalışması sanki Keduşa’nın mantığı ile ödüllenmişçesine mutluluk içinde olmalıdır ve o zaman ne kadar da mutlu olacaktır. Benzer olarak, Yaradan’dan ona bu gücü vermesini talep etmelidir ki böylece bedeni mantığının ötesinde ilerleyebilsin. Başka bir deyişle her ne kadar beden ihsan etmek için çalışmaya razı olmasa da, kişi, Yaradan’dan, yüce bir Kral’a hizmet eden birine yakışacak şekilde, mutluluk içinde çalışabilmeyi ister. Yaradan’dan, böylece memnuniyetle çalışması için, ona Yaradan’ın yüceliğini göstermesini istemez. Aksine Yaradan’dan mantık ötesi çalışmanın içinde ona sevinç duymayı vermesini ister, şöyle ki halen mantığa sahipmiş gibi olmak önemlidir.
21) Rabaş, Makale 3, Gerçeğin Ve İnancın Anlamı (1985)
Kişi mantık ötesi gerçeğin yoluna tutunmanın yüce ve önemli olduğuna inanmalı ve Yaradan’ın Işığının içinde olacağı Kap için gerçeğin yoluna girmenin önemini takdir etmelidir. Ancak bu Üst olanın Kabından gelir. Yani Yaradan kişinin ne zaman O’nla Dvekut’u hissedeceğini bilir.
Kendi başına Kap tersini hisseder—her geçen gün daha kötü durumda olduğunu. Fakat şimdi gerçeğin yolunda yürümeye başladığından, ihsan etme niyetini ne kadar koruduğunu, kendi-sevmeden ne kadar vazgeçtiğini ve gerçeğe ne kadar yaklaştığını görür.
Yine de üst olanın Kabına, yani mantık ötesi kendini yükseltip şöyle der, “Yaradan’a ne kadar ihsan ettiğim umurumda değil. Yaradan’ın beni O’na yakınlaştırmasını istiyorum. Yaradan kesinlikle benim O’na yakınlaştığımı hissetmeye başlayacağım zamanı biliyor. Öyle inanıyorum ki, Yaradan benim için en iyisi istiyor ve bu nedenle O, hissettiklerimi hissetmemi sağlıyor
22) Rabaş, Makale 438, Hizmetkârını Kurtar, Çünkü Sen Benim Tanrı’msın!
Kişi bütün taleplerine, ‘hediye’ denen, karşılığı çoktan aldığına, mantık ötesi inanır ve bunun için Rav’ına teşekkür eder. Ve kişinin ayrılık içinde yaşaması, yani istediğini vermediği için, Rav’ına karşı şikâyetçi olması yasaklanmıştır. Bundan dolayı, kişi eksik, yetersiz olmamalı ve daima mutlu olmalıdır, bununla birlikte, alma kaplarını edinmesi için, eksiklikler uyandırmalıdır.
Buna, fedakârlığın yükselişleri ve düşüşleri denir, ‘başlangıçta bilmek ve sonunda bilmek ve aynı zamanda gizlilikle’ yani, bilmek ve kişinin gizliliği görmesine izin verildiğini bilmesi arasındaki fark. Yani gerçeğin farkındalığında, kişi çalışmasının Rav tarafından kabul edilebilir olup olmadığını hissetmek için, bir ifşaya sahip değildir.
Dolayısıyla, kişi Tora’daki ve kendisi için çalışmadaki hiçbir eksikliği ifşa edemez, bunun yerine kişi, tam ve bütün olduğu mükemmelliğin planında, daima aldığı tadın ve mantığının ötesinde yürümelidir. Ancak ortada, var olan eksikliklerinden yalnız uygun gördüğü arzuları için talepte bulunabilir. Akabinde, bütün mükemmelliği, inanç üzerinde inşa olur ve eksiklikleri, bilgi üzerinde inşa olur, zira ‘yargıç, yalnızca gözlerinin gördüğüne sahiptir’.
23) Rabaş, Makale 21, Mantık Ötesi İle İlgili Olarak (1989)
Kişi şunu söylemelidir, “Şimdi görüyorum ki gerçek yol mantık ötesi gitmektir. Ve bunun delili ise yukarıdan bir aydınlanmayla ödüllendirilmemdir, sadece bu sebepten mantık ötesi gitmeyi üzerime almalıyım. Bu sebeple Yaradan, beni O’na yaklaştırarak ve beni uyandırarak ödüllendirdi.”
Şimdi aldığı bu aydınlanma tüm sorularına cevap verir. Öyle görünüyor ki bu mantık ötesini kanıtlıyor. Bu nedenle, mantık ötesine devam etmek için ne yapmalıyım? Şimdi bunu pekiştirmek ve çalışmayı mantık ötesine yönlendirmek için yollar aranmalıdır.
Öyle anlaşılıyor ki, yukarıdan bir aydınlanma ile ödüllendirilmeden önce bu yolda yürüdüğü için, inancı gölgelenmez. Artık aydınlanmayı, doğru yönde gittiğinin ve mantık ötesi inançta olduğunun bir kanıtı olarak görür. Sadece bu çalışma şekliyle Yaradan kişiyi O’na yaklaştırır, bu yakınlaşma onu “mantık dahilinde” denilen alma kaplarına düşmesine izin vermeyeceğinden ve Yaradan onun mantık ötesi gitme çabasını gördüğünden, daha da yakınlaşması için yer açar.
24) Baal HaSulam, Şamati 238- Ne Mutlu Seni Unutmayan ve Oğlu Senin İçin Çabalayan Adama
“Ne mutlu Seni unutmayan ve oğlu senin için çabalayan adama” (Roş HaŞanah dualarından). Kişi beyazlık yolunda ilerlediği zaman, bağışlanan her şeyin yalnız siyahlığın farkındalığını edinmesi nedeniyle olduğunu hatırlamalıdır. Ve kesinlikle “Senin,” için “herkes O’nun inancın tanrısı olduğuna inanır,” yoluyla çaba göstermelidir, halen inançla çaba göstereceği bir yer görmese bile, her şey önünde ifşa olmamış olsa bile. Gene de mantığın ötesinde, iman yoluyla inanılacak daha çok şey olduğuna inanmalıdır.
‘‘Ve İsrael bu yüce eseri gördü… Ve Yaradan’a inandı.’’ Bu nedenle ‘gördü’ anlayışı ile ödüllendirilmiş olanların bile, hala inancın yoluna inanmak için güç sahibi olmaları gerekir.
Ve bu büyük bir çaba gerektirir; aksi halde Libni ve Şimei gibi kişi derecesini kaybeder. Bunun anlamı şudur ki eğer bu böyle olmasaydı, Tora ve Mitzvot’u kesinlikle beyazlık zamanında dinleyebilirdi, sanki bu bir koşulmuş gibi olurdu. Ancak kişi, koşulsuz olarak dinleyebilir. Bundan dolayı beyazlık zamanında kişi, siyahlığa kusur bulmamaya dikkat etmelidir.
25) Baal HaSulam, 14. Mektup
Bu Yaradan’ın Musa’ya ayetle verdiği şeydir, “Firavuna gel,” yani gerçeğe tutun çünkü kutsal İlahiliğin ifşası ancak Firavuna yaklaşarak mümkündür. Bu sebeple O şöyle der, “Onun kalbini taşlaştırdım” ve “Ben’im işaretlerimi ona yerleştirdim.”
Daha önce açıkladığım gibi maneviyatta harfler yoktur. Maneviyattaki tüm çoğaltım bu dünyanın maddeselliğinden özümsenen harflere dayanır, tıpkı “karanlığın yaratıcısı,” gibi. Burada ilave bir şey yenilik değil, karanlığın yaratımı, ışığın iyiliğini ifşa eden Merkava (yapı) vardır. Öyle görünüyor ki, Yaradan’ın Kendisi onun kalbini taşlaştırmıştır. Neden? Çünkü Ben’in harflere ihtiyacı vardır.
Bu, “Ben’im Yaradan olduğumu bilmen için işaretlerimi onun içine yerleştirdim,” sözünün anlamıdır. Açıklama: harfler bir kez kabul edildiğinde yani sen Ben’im Adıma, Ben’im için Ahoraim’i (arka yüz) yerine getirip, Ben’im “arkamdan” ayrılmayacak olduğun için bunu sana verdiğimi ve seni zora soktuğumu anladığında, o bereketi alır ve harfleri doldurur. Doyumdan önce “nitelikler” denilenler, sonra Sefirot haline gelir ve onlara en iyisini yerine getirdikleri için Sefirot, bir uçtan bir uca dünyayı aydınlatan safir denir.
26) Rabaş, Makale 236, Tüm Dünya O’nun Nuru İle Doludur
Çünkü kişi, mantık ötesi inanç içinde yürümeye çalışmayı, kalbine koyduğu zaman, bununla hazırlanır ve yüzün ifşasını edinir, Zohar’da verilen, Şehina’nın Rabi Şimon Bar-Yohay’a verdiği yöntem ile. Böylece hissettiği çeşitli sırlar yoluyla kişi Yaradan’ın ışığının orada var olduğu inancına gelir ve bu onu, O’nun kutsal ışığının yüzünün ifşasını edinmeye hazırlar.
Bu kişinin inancının büyüklüğü meselesidir, onu çeşitli aşağı ve gizli durumdan alıp çıkarır. Ve kendini bununla güçlendirdiği zaman Yaradan’dan kendini ifşa etmesini ister. Bunun hakkında Baal HaSulam şöyle demiştir, “liyakat kazanana kadar, uzağa kaç sevgilim,” zira Yaradan’ın ışığını ifşa etmeye uygun olmanın öncesinde, ondan bu talep edilir; “liyakat kazanana kadar, uzağa kaç sevgilim,” yani kendisini yarattıklarına ifşa etmemesi istenir, zira ifşa meselesi, yalnız yaradılışın ıslahı meselesidir.
Bu nedenle kişi kendisini iki şey için dua ederek güçlendirmelidir:
27) Baal HaSulam, Şamati 14 – Yaradan’ın Büyüklüğü Nedir?
Yaratan’ın Romemut’u (büyüklüğü, yüceliği) kişinin mantık ötesi gitmek için gücü Yaradan’dan istemesi gerektiği anlamına gelir. Bunun anlamı; Yaradan’ın büyüklüğünün iki yorumu vardır:
Yaradan’ın büyüklüğü demek, kişinin dileklerinin kabul olması için Yaradan’a muhtaç hale gelmesi demektir. Bu nedenle;
28) Rabaş, Makale 2, Kötülüğün Farkındalığının Önemi
Aynı durum gerçek maneviyata girmek için yapılan hazırlık çalışmaları için de geçerlidir. Şöyle ki, kişi Yaradan’ın önemine mantık ötesi inanmayı üstlendiğinde, özellikle mantık ötesi gitmeyi istemeyi de üstlenmelidir. Her ne kadar Yaradan’ın yüceliğini mantık dâhilinde görecek akıl kendisine verilmişse de o, mantık ötesini tercih eder, çünkü “Yaradan’ın onurundan dolayı, konunun gizlenmesi” söz konusudur.
Bu mantık ötesine gitmeyi istemek olarak nitelendirilir. Tam olarak o zaman, maneviyatı edinmeye yarayan Kli (kap) oluşur, çünkü kendine dair hiçbir şey umurunda olmayıp bütün niyetleri sadece Yaradan’a ihsan etmek içindir. Bu nedenle artık, eğer biraz aydınlanma verilirse bu alma kaplarına gider diye bir korkuya yer yoktur, zira kişi daima kendini-sevmekten çıkmaya gayret etmektedir.
29) Baal HaSulam, Şamati 16 – Çalışmada Efendi’nin Günü ve Efendi’nin Gecesi Nedir?
Şimdi yazılanları yorumlayabiliriz, “Efendinin gününü arzulayan size yazıklar olsun! Neden siz Efendinin gününe sahip olabilesiniz? O karanlıktır ve ışık değildir.” Konu şudur ki Efendinin gününü bekliyor olanlar, mantık ötesi edinmek için bekliyorlar anlamına gelir, öyle ki inançları sanki gözleriyle görmüş kadar güçlü olacaktır. Yani bu, Yaradan dünyaya kesinlikle iyilikle rehberlik eder manasına gelir.
Başka bir değişle, onlar Yaradan’ın dünyaya iyilikle nasıl rehberlik ettiğini görmek istemezler, çünkü görmek inanca aykırıdır. Diğer bir değişle, inanç tam olarak mantığa karşıt olan yerdedir. Ve kişi ne zaman kendi mantığına karşı olanı yaparsa, buna “mantık ötesi inanç” denir.
Bu, onların Yaradan’ın rehberliğine, yarattıkları üzerine iyiliksever olduğuna inanıyorlar anlamına gelir. Onlar kesin olarak bunu anlamamalarına rağmen, Yaradan’a “Biz mantık içinde anlaşıldığı gibi ihsan etmeyi de anlamak istiyoruz” demezler. Aksine, onlar bunun mantık ötesi inanç gibi içlerinde kalmasını isterler.
Fakat onlar Yaradan’dan kendilerine öyle bir güç vermesini isterler ki bu sanki mantık içinde görürmüş kadar güçlü bir inanç olsun. Bu inanç ile akıldaki bilgi arasında bir fark kalmayacağı anlamına gelir. Bu onların, Yaradan’a tutunmak isteyenlerin, “Yaradan’ın günü” olarak adlandırdıkları şeydir.
30) Baal HaSulam, Şamati 135- Temiz ve Erdemli Olan Seni Katletmez
“Temiz ve erdemli olan seni katletmez.” Erdemli olan, Yaradan’ı haklı görendir: Her ne hissederse hissetsin, iyi ya da kötü, o mantık ötesinde gider. Bu “sağ” olarak kabul edilir. Temiz, meselenin temizliğini ifade eder, onu gördüğü durumdur. Bu böyledir, çünkü “yargıç, sadece gözlerinin gördüğüne vakıftır.” Ve kişi eğer meseleyi anlamazsa ya da meseleyi edinemezse, kişi bu formları gözüne göründüğü gibi bulanıklaştırmamalıdır. Bu “sol” olarak kabul edilir ve kişi ikisini de beslemelidir.
31) Rabaş, Makale 4. Çalışmada, Suyun Taşması, Nedir?
Kural şudur ki, orta çizgi, iki çizginin birleşmesidir. Keduşa’nın sağ çizgisi, mantık ötesi bakımından, bütünlük ve tamlıktır ve sol çizgi, kişinin kendisini mantık içinde, tamamlanmamış görmesi demektir, ama tam tersine, kişi eksikliklerle doludur.
Bu sebeple, orta çizgi, iki çizgiden oluşur. Şöyle ki, mantık içinde ona görünen, kendi durumunu ona gösteren mantığı olmadan önce, mantık ötesi gitmek imkânsızdır. O zaman, zihninin onu yapmaya zorunlu kıldıklarına bakmadığı söylenebilir. Daha doğrusu, aklın üstünde ilerler, bilgelerin ona söylediklerine inanır ve kendi aklını kullanmaz.
Ama ona bir şeyler söyleyen aklı ve mantığı olmazsa, mantık ötesi ilerlediği söylenemez. Bu yüzden, orta çizgiye, ‘barış’ denir, zira iki çizgiye ihtiyacı vardır. Yani, iki zıt çizgiyle ve her ikisine de ihtiyaç duyarak.
32) Baal HaSulam, Şamati 40- Rav’a İnanmanın Ölçüsü Nedir?
Kişi sağ taraf ile çalıştığı zaman, yukarıdan hazinenin uzatılması için doğru zamandır, zira “kutsanan, kutsal olanla uyumludur.” Başka bir deyişle, kişi bütünlük içerisindeyken “kutsanmış” denir ve bu durumda form eşitliği içerisindedir, zira bütünlüğün göstergesi kişinin mutluluğundadır. Zira yoksa bütünlük içerisinde olamaz.
Hocalarımızın söylediği gibi, “Kutsallık sadece işlenen sevaptan alınan mutluluğun içerisinde kalır” Bunun anlamı şu ki kişiye mutluluk getirmesinin nedeni, işlediği sevaptır, şöyle ki Rav’ının kendisine sağ çizgiyi al demesindeki anlam gibi.
Dolayısıyla, kişi Rav’ının söylediklerini yerine getirir, yani kişinin sağ çizgide ilerlemesi için özel ve sol çizgide ilerlemesi için özel bir zaman vardır. Sol, sağ tarafla çelişkilidir, zira sol demek kişinin kendi adına hesap yapmasıdır ve şimdiden Yaratan’ın yolunda ilerleyerek ne elde ettiğine bakmasıdır ve görür ki fakirdir. Peki, kişi nasıl bütünlük içerisinde olabilir?
Her halükârda, kişi Rav’ının dediklerinden dolayı mantığının üzerinde ilerlemelidir: Şöyle ki kişinin tüm bütünlüğü sadece mantığının üzerine inşa edilmiştir ve buna inanç denir.
33) Rabaş, Makale 28, Çalışmada, “Ekleme ve Geri Alma,” Ne Demektir?
Kişi mantık ötesi inanmalı ve organlarında hissedilen Yaradan’a zaten inanmakla ödüllendirildiğini düşünmelidir ve böylece Yaradan’ın bütün dünyayı iyi olan ve iyilik yapan olarak yönlendirdiğini görür ve hisseder. Her ne kadar mantık içinden baktığında tersini görse de mantık ötesinde çalışması gerekir ve ona sanki organlarında zaten hissedebilecekmiş gibi görünmesi gereken odur ki, gerçekten de Yaratan, dünyaya, iyi olan ve iyilik yapan olarak rehberlik eder.
Burada, kişi amacın önemini kazanır ve hayat bulur, yani Yaradan’a yakın olmaktan sevinç duyar. Ve böylece bir kişi, Yaradan’ın iyi olduğunu ve iyilik yaptığını söyleyebilir. Ve Yaradan’a, “Sen bizi diğer milletlerin arasından seçtin, bizi sevdin ve bizi istedin,” diyecek gücü olduğunu hisseder, zira artık Yaradan’a şükretmek için bir nedeni vardır. Ve maneviyatın önemini hissettiği ölçüde, Yaradan’ı över ve O’na şükreder.
34) Rabaş, Makale 28, Çalışmada, “Ekleme ve Geri Alma,” Ne Demektir?
Kişi, “Her zaman Yaratan’ın övgüsü oluşturmalıdır,” denen maneviyatın önemini hissetmeye başladığı zaman, sol çizgiye geçmesi gereken zamandır. Kişi, sadece Yaradan uğruna çalışmak için gerçekten istekliyse, mantık içinde Kralın önemini gerçekte nasıl hissettiğinin eleştirisini yapmak zorundadır.
Mantık içinde, çıplak ve muhtaç durumda olduğunu gördüğü zaman, maneviyatı yalnız mantık ötesinde önemli görür, bu hesaplama kişinin içinde bir eksiklik ve tam bir aşağılık durum içinde olmanın acısını yaratabilir. Böylece, yoklukta olduğu için yürekten dua edebilir.
35) Rabaş, Makale 401, Dinle Ey İsrail
Dolayısıyla, kişinin, iki zıt koşul için yeri vardır. Bir taraftan, tam ve bütün olarak kabul edilir, bu sağdır, Hesed’dir, kendi payından hoşnuttur ve Tora ve iyi işlerin olduğu yere kendisini getirdiği için, Yaradan’a şükredebilir. Diğer taraftan, Yaradan çalışmasından dışlandığı için, Yaradan’a dua edebilir, zira her şey, kendini sevme koşulu üzerinde inşa edilmiştir. O zaman kişiye, adam denmez, ‘tam bir adam’ denir, çünkü, eksikliklerini görür görmez, sağ çizgiden de kaçar.
Ancak kişi kötü halini çoktan gördüğünde, buna rağmen, kendisini, tam olduğu yerde, mantık ötesinde güçlendirdiğinde ki bunun kanıtı, Yaradan’a şükredebilmesidir, o zaman kişiye, tam ve bütün denir. Buna, ‘sağ ile sol ve aralarındaki gelin’ denir, çünkü kişi, erkek ve kadın olmadan, geline yani gerçek cennet krallığına ulaşamaz.
36) Baal Hasulam, Şamati – 212 “Sağın Benimsenmesi, Solun Benimsenmesi”
Orada sağın benimsenmesi vardır ve orada solun benimsenmesi vardır. Ve her ikisi de sonsuz olmalıdır. Bunun anlamı, kişi “sağ” koşulundayken, dünyada “sol” gibi bir anlayışın olmadığını düşünmelidir. Ve ayrıca, kişi solda olduğunda, dünyada “sağ” gibi bir anlayış olmadığını düşünmelidir.
“Sağ”, Takdiri İlahi anlamına gelir ve “sol”, ödül ve cezanın rehberliği anlamına gelir. Ve sağ ve solun birlikte olması gibi bir şey olmadığını söyleyen bir akıl olmasına rağmen, kişinin mantık ötesi çalışması gerekir, yani mantık onu durdurmayacaktır.
En önemlisi mantık ötesidir. Bu, kişinin tüm çalışmasının, mantık ötesiyle yaptığı çalışma ile ölçüldüğü anlamına gelir. Ve sonra mantık içine girse bile bu önemli değildir, çünkü artık onun temelinde mantık ötesi vardır ve bu yüzden daima kökünden çeker.
Bununla birlikte, mantık içine girdiğinde, özellikle mantık içinde beslenmek ister ise, o zaman Işık derhal ayrılır. Ve eğer genişlemek isterse, mantık ötesi ile başlaması gerekir, çünkü bu onun bütün köküdür. Ve sonradan Keduşa’nın (kutsallık) mantığına varır.
37) Rabaş, Makale 21, Ayın Kutsanması
Kişi en düşük durumda iken, cennet krallığının yükünü kabul etmelidir ve bu durumda dahi, bundan daha düşük bir şey olmadığını, yani kişinin tamamen mantık ötesinde, akıl ve hislerinden kesinlikle hiçbir destek almadığını söylemeliyiz, üzerine bir temel inşa etmek için. Bu durumda kişi, cennet ve yer arasında duruyormuş gibidir, tamamen desteksizdir, çünkü her şey mantık ötesindedir.
Böylece kişi, bu tamamen alçakta olduğu bu koşulu ona Yaradan’ın gönderdiğini söyler, çünkü Yaradan, cennetin krallığının boyunduruğunu, bu alçakgönüllülük durumunda almasını istemektedir. Böylece kişi bunu üstlenir, çünkü mantık ötesi inanır ki şu an içinde bulunduğu durum, kendisine Yaradan’dan gelmiştir, yani Yaratan’ın onun bu dünyada olası en düşük durumunu görmesini istiyor.
Her her koşulda kişi Yaradan’a inandığını söylemelidir ve buna “koşulsuz teslimiyet” denir.
38) Baal HaSulam, Şamati 96- Çalışmada Ambar Ve Şarap İsrafı Nedir?
Zaten en dibe inmiş olduğu için kişinin çalışmada daha fazla aşağıya inecek yeri olmadığından, bu çalışmanın amacı aslına uygun ve doğaldır. Bu böyledir, çünkü yüce olmaya ihtiyacı yoktur, çünkü onun için bu daima yeni bir şey gibidir.
Bu demektir ki, o daima çalışmaya şimdi başlamış gibi çalışır. Cennet Krallığının sorumluluğunu mantık ötesi kabullenerek çalışır. Çalışma düzeninde oluşturduğu temel en aşağı seviyedir ve tüm çalışmayı mantık ötesi yapar. Yalnızca gerçek bir aptal inancını oturtacağı bir temel olmadan, yani destek almadan ilerleyecek kadar aşağıda olabilir.
Kişi bu çalışmayı büyük bir mutlulukla kabullenir, sanki bilgisi ve inancının kesinliğini oturtabileceği bir görüşü varmış gibi. Ve bu mantık ötesinin ölçüsü sanki mantıklıymış gibinin ölçüsü kadardır. Dolayısıyla yolunda ısrar ve sebat ederse asla düşmez. Tersine yüce bir Krala hizmet ettiğine inanarak daima memnuniyet içinde olur.
39) Rabaş, Makale 4, Çalışmada “Sabotör Selde Kaldı ve Öldürüldü,” Ne Demektir?
Kişi kendi aklını aşağı çektiği ve aklının değersiz olduğunu söylediği zaman, buna “alçakgönüllülük” denir.
Başka bir deyişle, insanın mantığı, Yaradan’ın ona tüm ihtiyaçlarını karşıladığı, durumunda Yaradan’ı sevebileceğini belirtir, alma arzusu bunu hak ettiğini düşünür. Yani, Yaradan onu seviyor, çünkü tüm ihtiyaçlarını karşılıyor. Eğer karşılamıyorsa, kişi kendini aşağıya çekip ve aklının değersiz olduğunu söyleyemez. Aksine, o zaman, Yaradan’dan uzaklaşır ve “eğer O dileklerimi yerine getirmiyorsa O’na hizmet etmenin bir değeri yoktur” der. Buna “gurur” denir, zira eğer beden talep ettiğini almazsa, kişi Yaradan’ın, “iyidir ve iyilik yapar” denen yolunu anlamak ister. Yaradan böyle gururlu bir kişi hakkında “O ve ben aynı yerde yaşayamam” der.
Ama eğer kendisini aşağı indirir ve “Yaradan’ın yollarını anlayamam,” derse ve aklının dikte ettiği şeylerin değersiz olduğunu söyler ve mantık ötesine çıkarsa, buna “alçakgönüllülük” denir. Bunun hakkındaki ayette şöyle denir: “Rab yüksek ve alçak görecek.” Kişi Yaradan ile ödüllenir, Yaradan onu yakınına getirir.
40) Rabaş, Makale 22, Tüm Tora Tek Bir Kutsal İsimdir
Bu dünyadaki her üstesinden gelmeye; “Yaradan’ın hizmetinde yürümek” denir, zira her kuruş büyük bir miktara eklenir. Her defasında üstesinden gelir ve bolluk ve bereketi edinen bir Kli haline gelmek için gereken miktara belli ölçüde ekleme yaparız.
Üstesinden gelmek demek, alma kabından bir parçayı alıp ihsan etme kabına eklemek demektir. Bu üzerine Aviut (kalınlık, alma arzusu) koymamız gereken Masah (perde) gibidir. Eğer kişinin alma arzusu yoksa, üzerine Masah koyacağı bir şeyi de yoktur. Bu nedenle, kötü eğilim bize yabancı düşünceler getirdiğinde, bu düşünceleri almak ve mantık ötesi yükselmek zamanıdır.
41) Baal HaSulam, Şamati 8- Keduşa’nın (Tanrısallığın) Gölgesi ile Sitra Ahra’nın Gölgesi Arasındaki Fark Nedir?
Klipa (Kabuk) gölgesine, “Başka bir tanrı verimsiz ve meyve vermez” denir. Keduşa da (Kutsallık) ise, “Gölgesi altında mutlulukla oturdum ve meyvesi damağımda tatlıydı” denir. Başka bir değişle, kişi başına gelen tüm sıkıntı ve gizliliklerin kendisine Yaratan’ın mantık ötesinde çalışmasını sağlamak için gönderdiğini hisseder.
Kişi bunu Yaratan’ın yaptığını söyleyecek gücü bulduğunda, yani Yaratan’ın kendi iyiliği için gönderdiğini ve böylelikle kişinin kendi için değil, ama çalışmaya ihsan edebilmek için gelmesini sağladığını görünce, kişi bilince ulaşır. Başka bir deyişle, kişi çalışmasının Yaratan’a mutluluk verdiğine inanır ve bu, tümüyle mantığının üstünde bir koşuldur.
Şöyle ki, kişi Yaratan’a gölgelerin dünyadan kaldırılması için dua etmez. Aslında, kişi şöyle der; “Görüyorum ki Yaratan benim O’nunla bu şekilde çalışmamı istiyor, yani tümüyle mantık ötesi.” Dolayısıyla, kişi yaptığı her şeyde derki, “Elbette bu çalışmam Yaratan’ın hoşuna gitmekte, o zaman yüzünün gizliliğinde çalışmam ya da çalışmamam neden umurumda olsun ki?”
42) Baal HaSulam, Şamati 83- Sağ Vav ve Sol Vav İle İlgili Olarak
Şöyle yazılmıştır, “düşmanlarıma karşı benim önüme bir sofra kur.” Yazıldığı üzere sofra şöyledir: “Onu evinden gönderdi ve o onun evinden çıktı ve gitti.” Bir Şulhan (sofra) Ve Şlaha (onu gönderdi) gibidir, yani çalışmadan çıkmak.
Çalışmadan çıkma sırasında, yani düşüş aşamasında bile, kişinin çalışma yeri olduğunu anlamalıyız. Bu demektir ki, kişi düşüşler sırasında mantık ötesine razı geldiğinde ve düşüşlerin ona Yukarıdan verildiğine inandığında, düşmanları bile iptal olur. Bu böyledir, çünkü düşmanları düşünür ki düşüşler vasıtasıyla kişi en alta düşecek ve mücadeleyi bırakacak, oysa sonunda bunun tersi olur, düşmanlar iptal olur.
“Tanrı’nın önündeki sofra” sözünün anlamı budur, ancak bu şekilde kişi Yaradan’ın yüzünü edinir. Ve kişi Cennet Krallığının yükünü her zaman üzerine aldığından, tüm yargılara, en büyüklerine bile boyun eğdirmenin anlamı budur. Bu demektir ki, onun daima çalışmak için yeri vardır, Rabi Şimon Bar Yohay’ın dediği gibi, “Sen’den saklanacak bir yer yok.”
43) Rabaş, Makale 38, Çalışmada ‘Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır’ Nedir? (1990)
Kişi gözleri kapalı, mantık ötesinde gidebildiğinde ve bilgelere sonuna kadar inanır. İbur’un anlamı, şu yazılanlardaki gibidir (On Sefirot Çalışması, bölüm 8, madde 17): ‘Mümkün olan en kısıtlanmış Katnut (küçüklük/bebeklik) olan, Malhut seviyesine ‘İbur’ denir. Bu sözcük, Evra (öfke) ve Dinin (Aramice: yargılar) sözcüklerinden gelir, şöyle yazıldığı gibi: ‘Ve Efendi, senin hatırına, içimde döllendi’. ‘Öfke ve yargılar’ sözcüklerinin ne anlama geldiğini yorumlamalıyız. Kişi, kapalı gözlerle, mantık ötesi gittiğinde, bedeni, bu çalışmaya direnir. Bu nedenle, kişinin her zaman üstesinden gelmek zorunda olması, gerçekte, öfke, gazap ve sıkıntıdır. Zira her zaman üstesinden gelmek ve üsttekinin önünde kendini iptal etmek, üstteki onunla istediğini yaptığından, zor bir iştir. Buna, mümkün olan en kısıtlanmış Katnut, ‘İbur’ denir.
44) Rabaş, Makale 7, Çalışmada “İnsan” Nedir, “Hayvan” Nedir?
Kişi kendisi için değil, Yaradan hatırına çalışmak istediği zaman, yaptığı her şeyin Yaradan hatırı için değil, ama yalnız kendi menfaati için olduğunu görür. Bu durumda, hiçbir şeyinin olmadığını ve tamamen boş olduğunu hisseder ve bu boşluğu yalnız nar ile yani mantık ötesinde giderek doldurabilir, buna “Yaradan’ın yüceliği,” denir. Başka bir deyişle, Yaradan’dan ona mantık ötesinde Yaradan’ın yüceliğine inanmak için güç vermesini istemelidir. Şöyle ki, Yaradan’ın yüceliğini istemesi durumu, “Eğer beni Yaradan’ın yüceliğine ve büyüklüğüne eriştirmezsen, bu çalışmayı yapmaya razı olmayacağım.” diyor anlamına gelmez. Aksine Yaradan’dan, O’nun yüceliğine inanması için güç vermesini ister ki bununla şimdi içinde bulunduğu boşluğu doldursun. Bu durumda, eğer bu boşluk olmasaydı, yani eğer kişi Dvekut’a, yani “ihsan etmek için,” denen form eşitliğine erişme yolunda çaba göstermeseydi ama aksine genel halk gibi onların yaptıkları gibi yapmakla yetinseydi, bu insanlar gibi boşluk hissetmeyecek, Mitzvot ile dolu olacaktı. Ama özellikle ihsan etmeye erişmek isteyenler içlerinde boşluk hissederler ve Yaradan’ın yüceliğine ihtiyaç duyarlar. Bu boşluğu özellikle “Mitzva ile dolu,” denen yücelikle doldururlar, Yaradan’dan mantık ötesi gidebilmek için vermesini istedikleri güç kadar, buna “yücelik,” denir.
45) Rabaş, Makale 6, Çalışmada İbrahim’in Sığır Çobanı ve Lot’un Sığır Çobanı Ne Demektir?
Özellikle mantık ötesi yoluyla, yani Malhut’un, gizlenmeden, açıkça aydınlattığını anladığı ve bedeni Yaradan’ın yüceliğini hissettiği halde kişi bu yolda karanlığı hissetse bile, onun için daha ileriye gitmek, her zaman çalışmada olmak daha kolay olacaktır ve düşüşleri olmayacaktır, o her koşulda mantık ötesi gitmeyi seçer. Buna “İbrahim’in Sığır Çobanı,” denir. Buna “batı,” denir, anlamı şudur, ışık ona parlamadığı zaman bile, sanki her şey açıkça aydınlanmış gibi her zaman güçlüdür.
46) Rabaş, Makale 5, “Günahların Erdemler Haline Gelmesine Dair”
Bu alevin fitile bağlı oluşuna benzer: Yabancı düşünceye fitil denir, kişinin çalışmasında hatalar bulmak ister. Bu yabancı düşünceler kişinin aklı ve mantığı çerçevesi içinde kişinin, Yaradan çalışmasıyla yapacak bir şeyi olmadığını anlamasına meydan verir. Ve bu yabancı düşünceler ona geldiğinde, mantığı bunların hepsinin doğru olduğunu söylemesine rağmen, kişi hiçbir bahaneye yer vermek istemediğini söyler ve şimdi o, mantık ötesinde, inancın yolunda yürümektedir. Bu durumda, inancın alevi yabancı düşüncelerin fitili ile bağlanır. Böylece, yalnız şimdi tam olarak inanç emrini yerine getirebilmektedir. Bu yüzden şüpheleri erdemler haline gelir, aksi halde inanç anlayışından bir erdem edinemezdi. Buna “ızdırap içinde memnun,” denir. Kişi, yabancı düşünceler onun, Yaradan çalışmasında kötü konuşmasına, dedikodu yapmasına ve sivri dilli olmasına neden olarak, ona eziyet vermesinden acı çekse bile, ancak bu durumda mantık ötesi inancı yerine getirebildiği için bundan memnundur. Ve buna “Mitzva’nın sevinci,” denir.
47) Rabaş, Makale 36, Çalışmada, “Bu Senin Bilgeliğin ve Milletlerin Gözünden Anlaman İçindir,” Nedir? (1989)
Kişi dünya milletlerine şunu demelidir; “Bil ki söylediğin her şey doğrudur. Mantıklı konuşursak, sen haklısın ve benim sana verecek hiçbir cevabım yok. Ancak bize mantık ötesi çalışma verildi, senin yanlış olduğuna mantık ötesi inanmak zorundayız. Mantık üzerine çalışma mantık ötesinde olmak zorunda olduğu için, ben senin bana getirdiğin bu haklı itirazlarına çok teşekkür ederim çünkü kişinin aklı ve mantığı yoksa mantık ötesine çıkmasından söz edilemez. Bu nedenle kişinin mantık ötesine yükseldiği söylenemez. Eğer mantık yoksa mantık ötesine çıkması için bir neden yoktur. Şöyle ki, “mantık ötesi” yol, mantık içindeki yoldan daha önemlidir. Ancak ona “Bu yoldan yürü,” denecek başka bir yol olmadığı zaman, mantık ötesi yolu seçtiğinden de söz edilemez. Bu nedenle, kişinin kendi içindeki dünya milletlerinin görüşlerini, mantık ötesi yolun gücü ile tamamen yenmesi mümkün olur.
48) Rabaş, Makale 24, Çalışmada, Kişi Bir Oğul ve Bir Kız Doğurmalıdır, Ne Demektir? (1991)
Kişi razı olup Yaradan’dan yardım talep ettiğinde, “alma arzusu” denen, bir zarar-verici olduğuna ve birkaç çıkış ve inişten geçtikten sonra bundan çıkamayacağına karar verdiğinde, nihayet çıplak ve çaresiz kaldığını görmektedir. O zaman duası kalbinin derinliklerinden gelir. Şöyle ki, eğer Yaradan ona yardım etmezse, bunun üstesinden gelemeyecektir. Kişi her ne kadar mantık ötesinde yalnız Yaradan’ın yardım edeceğine inanıyor olsa da mantığının içinde bunu hissetmez, zira bilmektedir ki maneviyatta bir şeyler edinmek için kendisi gayret etmiş ve çaba göstermiştir. Ancak kişi tüm bu çabalardan sonra kendisinin alma arzusunun hükmünden çıkamadığını gördüğü zaman, mantığının içinde de ona yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğini görür. Bu durumda, bilgelerimizin söylediği üzere, “Adamın (kötü) eğilimi onu her gün yener, eğer Yaradan yardım etmezse, onu yenemez,” mantık ötesinde buna inanması gerekli değildir, Tora ve Mitvot’u yerine getiren ve “mantık ötesi inanan,” Yaradan’ın sıradan hizmetkârlarının yolu budur, böylece Yaradan onlara yardım eder. Daha doğrusu, ihsan etmek için çalışmak isteyenler için bu mantık ötesi inanmak zorunda oldukları ve böylece Yaradan’ın onlara alma arzusunun hükmünden kurtulmaları için yardım edeceği, mantıklıdır.
49) Rabaş, Makale 23, Çalışmada, “Eğer Acı Baharatı Yutarsa, Kişi Çalışmadan Çıkamaz” Ne Demektir?
Ancak, ona yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğinin farkına vardığı, gerçek çarenin yalnız dua etmek olduğunu anladığı zaman bile, beden gelir ve ona der ki “Baksana şimdiye kadar ne çok dua ettin, ama yukarıdan hiçbirine cevap almadın. Bu yüzden ne diye Yaradan sana yardım etsin diye dua etmeye uğraşırsın ki? Görüyorsun yukarıdan sana yardım gelmiyor.” O zaman kişi dua edemez. Bu durumda bir kere daha inanç yoluyla bunun üstesinden gelmeli ve Yaradan’ın her ağzın duasını duyduğuna inanmalıyız. Ve kişinin nitelikli veya iyi olup olmadığı önemli değildir. Doğrusu şudur; aklı ona defalarca dua ettiğini ama yukarıdan hala hiç cevap almadığını, bir kere daha dua etmesinin nedensiz olduğunu gösterse bile, bu durumun üstesinden gelip mantık ötesi inanca gelmeli ve Yaradan’a dua etmelidir.
50) Rabaş, Makale 7, Çalışmada, “Dua Zamanı ve Şükran Zamanı,” Nedir? (1990)
Kişi mantık ötesi kendisinin de tüm dünyanın da bütünlük içinde olduğuna inanmalıdır. Böylece Yaradan bize verdiği bolluk ve berekete şükredebilir. Buna “sağ çizgi,” denir ve sol çizginin tam tersidir. Şöyle ki, sol çizgide mantık içinde gideriz ve dediğimiz gibi, “Yargıcın yalnızca gözleriyle gördüğü vardır.” Başka bir deyişle, özellikle aklın içindedir, aklın dışında değil. Ancak “sağ” ile çalışmaya geçildiğinde, sağın mantık ötesi temelinde inşa edilmesine sol neden olur. Bilgelerimiz şöyle demişler, “Sol öteye iter sağ yakına çeker.” Başka bir değişle, “sol,” kişiye Yaradan çalışmasından nasıl reddedildiğini ve ayrıldığını gösterir. “Sağ yakına çeker,” sözünün anlamı ona Yaradan çalışmasına yakınlaşmayı gösterir demektir. Çöyle ki kişi sola bağlandığı zaman, sol ona reddediliş durumunu gösterir, çalışmadan uzaklaşıp ayrıldığını gösterir. Sağa bağlandığı zaman, Yaradan’a yakıon olma koşulunda olmayı görür. Kişi “sağ” için Yaradan’a şükretmeli ve “sol” için de Yaradan’a dua etmelidir, zira kişi ancak iki maddesel ayak üzerinde yürüyebilir. Bu maneviyata da uzanır ve kişinin iki çizgi üzerinde yürüyebileceğini gösterir
51) Rabaş, Makale 27, Üç Çizgi – 1
Temelde kişi, sağ çizgide yürümelidir, yani iyi işler yapmalı ve krala hizmet etmekle kendini tamam hissetmelidir. Yaptığı her şeyin O’nu memnun ettiğine inanmalıdır. O zaman, kişi sol çizgide yürümeye, yani eleştirmeye de vakit ayırabilir, ancak sol sağa teslim olmalıdır. Şöyle ki, kişi solun niteliklerini istediği için değil, sağı ilerletmek için solda yürür, solun tüm eleştirilerine ve bilgisine rağmen, “inanç,” denen “sağda,” gittiğini göstermek için. Buna “orta çizgi,” denir, iki çizgi arasında karar veriri ve sağa doğru meyleder. Buna Ahoraim (arka) da denir. Bu birleşme yoluyla, kişi daha sonra Panım (ön, yüz) derecesinin koşulunu edinir. O zaman Hohma’nın Hasadim içinde kıyafetlenmesi vardır, bu yukarıda, ZON’da Zİvug Panim be Panim’e neden olur.
52) Rabaş, Makale 136, Izhak’ın Bağlanması
İshak’ın bağlanması, sağ çizgi olan İbrahim’in, ki bu mantık ötesidir, solu bağlamasıdır, sol akıldır, her şeyi eleştirir, kişiye içinde bulunduğu durumun genel görüntüsünü verir. O solu tamamen terk etti ve “sağın” niteliğini üstlendi ki bu mantık ötesidir. Bununla daha sonra orta çizgi ile ödüllenir. Şöyledir, solu görmeden sağ çizgiyi edinmenin bir farkı vardır, bu onun sol çizgi koşulunu gördükten sonra sağ çizgiyi yenilemesi durumudur. “Sağ,” mantık ötesidir, buna “sadakat,” denir, zira kişi sol çizgiden aldığı tüm mantığı iptal eder ve orta çizgi ile ödüllenir.
53) Rabaş, Makale 914, İki Karşıtlık
Mantık ötesinde, -akılda ve kalpte- iki karşıtlık vardır, bu “merhamet istediği içindir,” sözü ile ilişkilidir. Eğer yabancı düşünceler kişiye gelirse, o bunları kendinden uzaklaştırmalı ve asla dinlememelidir. Bu zor bir iştir zira Mısır kralı Firavun eziyet eder ve onların aklına ve kalbine yabancı düşünceler yollar. Yazıldığı üzere, “İsrail çocukları çalışmaktan iç geçirdiler ve onların yalvarışı Tanrıya yükseldi.” Bu onların inanç ile ödüllendirildikleri taraftır, yani Mısır’dan çıkıştır ve bu Keduşa’nın (kutsallığın) ruhu olarak kabul edilir. Diğer taraftan ise, “bilgisiz bir ruh da iyi değildir” ve Keduşa’nın bilgisine ihtiyacımız vardır ki buna “zenginlik,” denir, ancak Daat (akıl, bilgi) olmadan zenginlik de yoktur. Yaradan onları zenginleştirmek istediği zaman, onların Kelim’i yoktu zira onlar için her şey mantık ötesindeydi bu nedenle Yaradan onlara Mısırlılardan Kelim ödünç almalarını tavsiye etti. Kelim’i almalarının yegâne sebebi bu Kelim için dolum alabilmekti, yani sorularına cevaplar alabilmekti. Ancak cevapları alır almaz bu Kelim’i derhal Mısırlılara geri verdiler. Çünkü mantık ötesinde gidiyorlardı, soruları yoktu, Mısırlıların sorularını yalnızca geçici olarak almışlardı ve onlara geri verdiler.
54) Baal HaSulam, Şamati, 207- İhsan Etmek İçin Almak
Bu yalnızca önceden hazırlık yapması gerektiği içindir, mantık ötesini üstlenmek için.
Dvekut (bağlılık) içinde uğraşarak, kendisini köke bağlar ve bu ödüllenmiş bir mantığa sahip olur. Bunun anlamı şudur: İnanç yoluyla edindiği gerçek bir ifşadır. Sonuçta, öncelikle mantık ötesini ve sonra mantığı takdir eder ve böylece bolluğu uzatmak için O’nun ismini ifşa etmekle ödüllenmiş olur.
Bu nedenle şimdi mantık yoluyla güçlenmesi ve en büyük mantık ötesini üstlenmesi gerekir, zira kökteki Dvekut, esasen inanç yoluyla vuku bulur ve tüm amaç da budur. Buna “edinim” denir, mantık ihsan etmek amacıyla genişler, bu yolla kişi en -nitelikte ve nicelikte- büyük ölçüde mantık ötesini üstlenebilir.
55) Rabaş, Makale 794, Edinimin Yeri
GAR’da edinim yoktur, edinimimiz VAK’tadır. Bunun şöyle yorumlamalıyız, GAR, akıl anlamına gelir, orada yalnız inanç olmalıdır. Bunun O’nun arzusu olduğuna inanmalıyız. VAK, “kalp,” kalpteki izlenimler anlamına gelir ve kişinin sevgi ve korku niteliği burada açıkça görünür. Bu açık bir edinim olmalıdır, yani bu izlenimler ona, inanç yoluyla değil, açıkça ifşa olmalıdır. Ancak, edinimin ölçüsü, kalpte hissedilen izlenimler ölçüsündedir. Hissiyatın genişletilmesi bir emirdir. Akılda ise aksine, O’nun yüceliği, kişinin mantık ötesi yoluyla olan çalışmasının ölçüsüne bağlıdır. Anlaşılan şudur ki burada iki karşıtlık vardır. Eğer aklı mantık ötesinde ise ve kalbinde hissettiği izlenimler aklında ise, buna Gadlut denir. Bir tarafı budur, bu edinimin ötesindedir, ancak kalpte hissedilir. Gadlut’u ölçüsü, kalp ve akıl arasındaki karşıtlığın (zıtlığın) ölçüsüne dayanır, çünkü böylece kişi mantık ötesinin üstesinden gelmelidir ve kalp yani hissedilen tam olarak mantık içinde olmalıdır. Yalnız “İsrail” niteliğinde olan kişi bu yolda yürüyebilir, ama yabancılar bu iki karşıtlığın içindeki çalışmada yürüyemez. Bu büyük bir güç ister ki kişi böylece bu yolda yürüyebilsin.