e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada “Efendimiz Kadar Kutsal Olan Yoktur, Çünkü Senden Başkası Yoktur” Nedir?

Çalışmada “Efendimiz Kadar Kutsal Olan Yoktur, Çünkü Senden Başkası Yoktur” Nedir?

Makale No. 26, 1990

Zohar der ki (Tazria, Madde 37), “‘Eğer bir kadın döllenirse, erkek bir çocuk doğurur. Rabbi Yehuda, ‘Efendimiz kadar kutsal olan yoktur, çünkü Senden başka hiç kimse yoktur ve Tanrımız gibi bir kaya yoktur’ diye söze başladı. Bu ayet kafa karıştırıcıdır. ‘Efendimiz kadar kutsal olan yoktur’ diye yazılmıştır. Bu, Yaradan’dan biraz daha kötü olsa da, kutsal olan başka birinin daha olduğunu ima eder. Ayrıca, ‘Tanrımız gibi bir kaya yoktur’ ifadesi de başka bir kaya olduğunu, ancak Yaradan’dan biraz daha kötü olduğunu ima eder. Birçok kutsal kişi olduğu yanıtını verir. Yukarıda kutsal olanlar vardır, yani melekler ve İsrail de kutsaldır, ama hiçbiri Yaradan kadar kutsal değildir. Peki bunun sebebi nedir? “Çünkü Senden başkası yoktur. Aksine, Yaradan’ın kutsallığı onların, meleklerin ve İsrail’in kutsallığı olmadan vardır, çünkü O’nun onların kutsallığına ihtiyacı yoktur. Ancak onlar Sen olmadan kutsal değildirler. ‘Ve Tanrımız gibi bir kaya yoktur’, Yaradan’ın bir form içinde bir form yani annesinin formu içinde Ubar’ın [embriyo] formunu oluşturduğu anlamına gelir.”

“Eğer bir kadın döllenirse, erkek çocuk doğurur” ayeti ile “Efendimiz kadar kutsal olan yoktur ve Tanrımız gibi bir kaya yoktur” ayeti arasındaki bağlantıyı anlamalıyız. Ayrıca, İsrail halkının Yaradan’a Keduşa [kutsallık] verdiğini söylemeyi nasıl düşündünüz, bunun için metnin bize “Efendimiz kadar kutsal olan yoktur” demesi gerekir? Ayrıca, “Tanrımız gibi bir kaya yoktur” ifadesini Yaradan’ın form içinde form oluşturması olarak yorumlamasının anlamı nedir?

Çalışmanın düzeninin, “Kutsal olacaksın, çünkü Ben kutsalım” diye yazıldığı gibi, Yaradan’la Dvekut’a [bütünleşme] ulaşmamız gerektiği bilinmektedir. Bu demektir ki, Yaradan kutsal ve almaktan uzak olduğu için, zira Yaradan sadece ihsan eder ve almaz, biz de kutsal olmalı ve almaktan uzak durmalıyız ve tüm eylemlerimiz sadece Yaradan’a ihsan etmek için olmalıdır.

Ancak, kendimiz için alma doğasıyla doğduğumuza göre, nasıl Keduşa ile ödüllendirilebilir ve kendini sevmekten ayrılabiliriz? Kendisi için alma arzusunun bu niteliğine “kötü eğilim” denir ve bilgelerimiz bu konuda şöyle der: “Yaradan dedi ki, ‘Kötü eğilimi yarattım; Tora’yı bir şifa olarak yarattım.” Başka bir deyişle, Lişma’ya [O’nun rızası için] ulaşmak için Tora ve Mitzvot [emirler/iyi işler] ile meşgul olan kişiyi Tora’daki ışık ıslah edecektir. Bu, kişinin kötülüğün yönetiminden çıkacağı ve iyilik yapacağı anlamına gelir. Yani, kişi “ihsan etme eylemleri” olarak adlandırılan iyi işler yapabilecektir.

Bu nedenle, sadece insanın Tora ve Mitzvot ile meşgul olduğu zamanki eylemleri, onun Keduşa ile ödüllendirilmesine, yani kutsal olmasına ve kendisi için alma eylemlerinden ayrılmasına neden olur ve “O nasıl merhametliyse, sen de öyle merhametlisin” koşulunda olacaktır. Buna “Ben kutsal olduğum için sen de kutsal olacaksın” denir.

Bu nedenle, bilgelerimizin “Ben kendim için değilsem, kim benim içindir?” dediği gibi, kişi bizzat kendisi aracılığıyla Keduşa ile ödüllendirilmiştir. Diğer bir deyişle, “Ödül kedere göredir.” Bu, bilgelerimizin “Arınmak için gelene yardım edilir” dediği gibi, kişinin ödüllendirilmek için sarf ettiği emeğe göre, o ölçüde ödüllendirildiği anlamına gelir.

Dolayısıyla bu, Yaradan’ın bir kişi aşağıdan Keduşa vermeden önce yukarıdan yardım, yani yukarıdan Keduşa vermediği anlamına gelir. Bu demektir ki, kişi kendini kutsadığı ve arınmak için geldiği zaman, Yaradan ona yukarıdan Keduşa verebilir. Bu nedenle, yaratılanlar aşağıdan Keduşa verene kadar Yaradan’ın yukarıdan Keduşa veremeyeceği sonucu çıkar.

Şimdi Zohar’ın kutsal olan ama Yaradan’dan biraz daha kötü olan başka birinin daha olduğunu ima ettiği “Efendimiz kadar kutsal olan yoktur” ifadesine nasıl cevap verdiği hakkında sorduğumuz soruyu yorumlayabiliriz. “Efendimiz kadar kutsal olan yoktur” diye yazılmış olmasının, “Senden başkası yoktur” anlamına geldiğini söyler. Ancak, Yaradan’ın Keduşa’sı onların Keduşa’sı olmadan vardır, çünkü Yaradan onların Keduşa’sına ihtiyaç duymaz. “Ancak, onlar Sensiz kutsal değildir.”

Yaradan’ın sahip olduğu Keduşa’yı aşağıdan, İsrail’den aldığını söylemeyi nasıl düşünebilirsiniz diye sorduk, bunu söyleyebilir miyiz? Ancak, çalışma söz konusu olduğunda, bilgelerimizin sözlerinin her yerinde Yaradan’ın İsrail halkına Keduşa verdiği gerçeğinin onlara ihtiyacı olduğu için olduğu ima edilmesine rağmen, önce insan tarafında bir uyanış olmalıdır, yani insanın Keduşa için bir arzusu olmalıdır, ondan sonra Yaradan Keduşa verebilir.

Buradan Yaradan’ın aşağıdan gelen Keduşa’ya ihtiyacı olduğu ve sonra onlara Keduşa verebileceği sonucu çıkar. Zohar bize bu konuda şöyle der: “Efendimiz kadar kutsal olan yoktur.” Bu, insanın hiç Keduşa’sı olmadığı anlamına gelir, yani Yaradan’ın verdiği Keduşa, insanın Keduşa’sına ihtiyaç duymaz. Başka bir deyişle, kişi önce “arınmaya gelen” formunda olmalıdır ve ondan sonra Yaradan ona Keduşa verebilir.

Bu konuda şöyle der, “Çünkü Senden başkası yok,” çünkü Sana yardım edecek, Keduşa’sını verecek kimse yok, yani Sana aşağıdan Keduşa verecekler, çünkü “Senden başkası yok,” dünyada Yaradan’dan başka bir güç yok. Başka bir deyişle, (dua kitabında “Bize Dair “den sonra sunulan On Üç İlke’de) şöyle yazıldığı gibi, İlahi Takdir’e inanmalıyız: “Yaradan’ın, adı kutsanmış olarak, tüm yaratılanları yarattığına ve yönettiğine ve tüm eylemleri sadece O’nun yaptığına, yapmakta olduğuna ve yapacağına tam bir inançla inanıyorum.”

Bu, bir kişinin iyi işler yaptıktan sonra, Keduşa ile, kutsal olmakla ödüllendirileceği, yani tüm eylemlerinin sadece ihsan etmek için olacağı anlamına gelir, bu sanki insanın Yaradan’a yardım ettiği anlamına gelir. Zohar bu konuda şöyle der: “Çünkü Senden başkası yok.” Aksine, her şeyi Yaradan yapar ve O’na yardım etmesi için insanın Keduşa’sına ihtiyacı yoktur. Bunun yerine, “O tek başına tüm işleri yapar, yapmaktadır ve yapacaktır” ve insanın bunda hiçbir rolü yoktur.

Öyleyse, “Arınmak için gelene yardım edilir” ifadesi ne anlama gelir? Sanki insan yapıyormuş gibi görünüyor! Bunu, insanın daha önce değil, şimdi arınmaya geldiğine inanması gerektiği şeklinde yorumlamalıyız. Kişi şimdi arınmak için geldiğinde, bu eylem yukarıdan gelen yardımdan kaynaklanır. Başka bir deyişle, daha önce yukarıdan bir uyanış vardı ve bu da ona arınmaya ve kendini kutsamaya gelme arzusu ve özlemi veriyordu. Şimdi arınmaya gelişi insanın gücüyle değildir, bu daha çok yukarıdan gelir.

Bilgelerimizin söylediklerini (Avot, Bölüm 5:27) bu şekilde yorumlamalıyız: “Ben Heh Heh, ‘Ödül kedere göredir’ der.” Bu, kişinin Tora ve Mitzvot’u uygularken çektiği acı ölçüsünde ödülünün de artacağı anlamına gelir. Bu, kişinin bir şey yaptığını ve bunu yaptığı için ödüllendirildiğini ima eder. Bununla birlikte, bunu da yukarıdaki şekilde yorumlamalıyız, yani insan Yaradan’la Dvekut’tan uzak olduğunu ve kendini sevmeye dalmış olduğunu hissettiğinde yaşadığı üzüntü ve emeğe “ödül” denildiğine inanmalıdır.

Başka bir deyişle, Yaradan kişiye, dünyanın akışına kapılıp giden ve kendilerini diğer hayvanlardan daha yüksek dereceye çıkaran şeyin ne olduğunu düşünmeyen genel halkın durumunda kalmak istememesi için bir uyanış vermiştir. Bu demektir ki, onlar hayvanların beslendiği şeylerle beslenirler ve Tanrı’nın suretinde yaratıldıklarını hissetmezler, yani Tanrısallıkla herhangi bir bağlantıları olduğunu ve hayvan seviyesine değil, konuşan seviyeye uygun olan maneviyattan beslenmeleri gerektiğini hissetmezler.

Bu bir ödüldür. Yani, hissettikleri acı ve sarf ettikleri emek Yaradan’ın onlara verdiği gerçek ödüldür. Bunun, kişi çaba sarf ettiğinde kendiliğinden gelen bir emek olduğunu düşünmemeliyiz. Aksine, bu Yaradan’ın onları Yaradan’ın çalışmasına çağırdığı, diğerlerini ise çağırmadığı bir ödüldür. Dolayısıyla, hissettikleri keder ve acının yanı sıra, Yaradan’ın kendileriyle bağ kurmak istemesinden dolayı mutlu olmalıdırlar.

Yukarıdakilere göre, “Ödül kedere göredir” sözünü yorumlamalıyız, yani kişi Yaradan’ın kendisini ödüllendirmesini ne ölçüde takdir etmelidir? Cevap şudur: Yaradan’dan uzak olmaktan dolayı hissedebileceği üzüntü ve sarf ettiği emeğe göre, ödülün ölçüsü budur.

Bu demektir ki, ödülün kârının ne kadar olduğunu bilmek istediğimizde, kişi Yaradan’ın çalışmasından uzak olmaktan dolayı ne kadar acı ve ızdırap çektiğini değerlendirmelidir. Ödülün ölçüsü budur. Başka bir deyişle, kişi maneviyatın önemini hissetmeden önce maneviyatın eksikliğini takdir etmesi mümkün değildir. Maneviyatın önemi ölçüsünde, kişi ona olan ihtiyacını da o ölçüde hissedebilir.

Bu da eksiklik hissinin zaten bir ödül olduğu anlamına gelir. Dolayısıyla, ” Kedere göre” diyen Ben Heh Heh’in sözlerini yorumlamalıyız. Bir kişi Yaradan’dan uzak olduğu için pişmanlık duyduğunda, bu kişiden gelmez, ancak Yaradan ona bu hissi vermiştir, kişinin kendisi değil.

Bu demektir ki, Yaradan onun için maneviyatın önemini aydınlattığında, kişi o ölçüde maneviyattan uzak olduğu için üzülür. Bu nedenle, kişinin arınmak için geldiği şeyin kişiden gelen bir çalışma olduğunu söylememeliyiz. Aksine, Yaradan ona gelip arınması için bir düşünce ve arzu vermiştir.

Buradan şu sonuç çıkar ki, Yaradan’ın ona verdiği Keduşa’nın, yukarıdan gelen Keduşa’nın, kişinin O’na yardım ettiğini söyleyebileceğimiz, insanın çalışmasından kaynaklanmaz. Aksine, “Senden başkası yoktur.” Zohar’ın sözlerinde olduğu gibi, Yaradan’ın onların, yani alttakilerin Keduşa’sına ihtiyacı yoktur, her şeyi O yapar.

Bilgelerimizin “Ve şimdi Beni yalnız bırak” ayeti (Çıkış 32:10) hakkındaki sözlerini bu şekilde yorumlamalıyız. RAŞİ şöyle yorumlamıştır: “Musa’nın onlar için dua ettiğini ve O’nun ‘Ve şimdi Beni yalnız bırakın’ dediğini hâlâ duymadık. Ancak burada O, ona bir kapı açtı ve meselenin kendisine bağlı olduğunu, onlar için dua ederse onları yok etmeyeceğini bildirdi” (Bilgelerimizin Sözlerinin Kapısı).

“Burada ona bir kapı açtı ve meselenin kendisine bağlı olduğunu, onlar için dua ederse onları yok etmeyeceğini bildirdi” diyen bilgelerimizin sözlerini yorumlamalıyız. Bu, Yaradan’ın onu bilgilendirdiği, yani buzağı günahını bağışlaması için İsrail adına dua etmesi için ona bir arzu verdiği anlamına gelir. Yaradan’ın ona dua etmesini söylemesi, ona dua etme gücü verdiği anlamına gelir. Yani, Yaradan dua etme gücü vermedikçe, kişi dua edemez.

Bu nedenle, kişi günahlarını affetmesi için Yaradan’a dua ettiğinde, bu da Yaradan’dan gelir, çünkü Yaradan ona dua etme gücü ve arzusu vermiştir. Buradan Yaradan’ın her şeyi yaptığı sonucu çıkar. Başka bir deyişle, bir kişi günahlarını bağışlaması için Yaradan’a dua ettiğinde bile, bu konuda da ” Efendi kadar kutsalı yoktur,” çünkü “Senden başka Keduşa gücüne sahip olan yoktur” diye ifade etmişlerdir. Daha ziyade, her şey Yaradan’dan gelir.

Ancak unutmamalıyız ki, “Her şey Yaradan’dan gelir” dememize rağmen, kişi “Ben benim için değilsem, kim benim için?” demelidir. Aslında her şey insanların eylemlerine bağlıdır. Her ne kadar bu yukarıda söylenenlerle çelişse de, Maimonides’in dediği gibi (25. Madde, Tav-Shin-Nun’da söylendiği gibi) bunun böyle olduğuna inanmalıyız.

Yukarıdakilere göre, şarkıda Şabat [Sebt] hakkında söylenenleri şöyle yorumlamalıyız: “Yedinci günü gerektiği gibi kutsayan, Şabat’a saygısızlık etmemek için onu yasaya uygun olarak gözlemleyen herkesin, ödülü yaptığı işe göre büyüktür.” Bunu anlamak zordur. “Yaptığı işe göre ödülü büyüktür” demekte ne gibi bir yenilik var? Bu basit bir meseledir; kişinin yaptığı işin değerine göre ücret alması alışılagelmiş bir durumdur. Öyleyse, “Çalışmasına göre ödülü büyüktür” diyerek bize ne anlatıyor? Başka türlü olabilir mi?

Eğer Tora ve Mitzvot’a uyan bir kişinin, az da olsa günah işlemesine rağmen, büyük bir ödül aldığını söyleseydi, o zaman bunu duymak bir yenilik olurdu. Ancak çalıştığından daha fazla ödül almazsa, bu doğaldır ve bedensellikte de böyledir.

Ancak yenilik şudur ki, Şabat geldiğinde, kişi Şabat’ın niteliğiyle ödüllendirildiğinde, gerçeği hisseder, çalışmanın kendisi Yaradan’ın bir kişiye verdiği ödüldür, yani bir kişiye Tora ve Mitzvot’u gözlemleme ve gelip kendini arındırma düşüncesi ve arzusu verir, şöyle yazıldığı gibi, “Arınmak için gelen.” Asıl soru şudur: Neden daha önce değil de şimdi, bu zamanda arınmaya geldi? Bir kişi yukarıdan yardım aldığında, kişi arınmak için gelir, daha önce değil. “Çalışmasına göre ödülü büyüktür” sözünün anlamı, kişinin Tora ve Mitzvot’ta çalışması ve emek sarf etmesinin onun ödülü olduğudur.

Eğer kişi çok çalışırsa, bunun Yaradan’ın ona verdiği ödül olduğu ortaya çıkar. Yani, O, kutsal işi yapmak için bir düşünce ve arzu vermiştir. Dolayısıyla bu, bir kişinin çalıştığı ölçüde, herhangi bir işçinin bir maaş aldığı, yani çalışmasının karşılığında bir ödül aldığı bedensellikte olduğu gibi değildir. Aksine, buradaki yenilik ödülün çalışma olmasıdır.

Buna göre, “Onun mükâfatı büyüktür” ifadesinin anlamı, mükâfatın ne kadar olduğudur. Burada ona daha fazla ya da daha az ödül verilmesi söz konusu değildir. Bu, bir kişi çalışmasının karşılığında ödül almak için çalıştığında söylenebilir; burada fazlalık ve eksiklik söz konusudur. Ancak ödül çalışmanın kendisi ise, çalışma için ödüllendirilme meselesi yoktur. Bu nedenle, bunu ima etmek için, “Onun ödülü büyüktür” der, özellikle de “çalışmasına göre”, çünkü sadece çalışma ödüldür.

Bununla, “Tanrın Efendinin sana emrettiği buyrukları yerine getirmek için, sana emrettiğim şeye ne bir şey ekleyeceksin, ne de ondan bir şey çıkaracaksın” (“Tesniye 4:2”) yazısını yorumlamalıyız. Çalışmada, onun ne dediğini yorumlamalıyız. “Bir şey eksiltmeyeceksin” ifadesini anlıyoruz ama neden bir şey eklemek yasak?

Çalışmada, eğer bir kişi daha fazla ödül almak istiyorsa, bunun yolunun daha fazla Tora ve Mitzvot eklemek olabileceği şeklinde yorumlamalıyız. Ama daha ziyade, “Eklemeyin ve çıkarmayın,” çünkü ödül, Yaradan’ın kişiye Kral’a hizmet etmesi için bir yer verdiği çalışmanın kendisidir. Ve bu güç ödüldür. Bu nedenle, “Eklemeyin ve eksiltmeyin” iması vardır, yani daha fazla eklemek, daha fazla ödül almak imkânsızdır, ama bu kesindir, yani çalışma ve ödül bir göldeki iki damla gibidir.

Bu özellikle çalışma konusunda böyledir. Yani, bir kişi hakikat yolunda çalışmak istediğinde, ki bu ihsan etmek için çalışmaktır, her ne kadar gerçek anlamı uygulamalı Mitzvot ile ilgili olsa da, uygulamada, eklememeli veya çıkarmamalısınız anlamına gelir, ancak niyet açısından, yani bir kişi ihsan etmek için çalıştığında, “Eklemeyin” meselesi de vardır. Başka bir deyişle, çalıştığından daha fazlasını ödüle eklemek mümkün değildir, çünkü çalışmadan daha fazlasını almak istediği şey bir ödül istemesidir, yani çalışmanın yanı sıra kendisine bir ödül de verilecektir. Buradan Lo Lişma [O’nun rızası için değil] çalıştığı sonucu çıkar. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi, ödül ve çalışma eşittir ve sadece çalışmaya göre daha fazla ödül almak mümkün değildir.

Yukarıdakilere göre, Zohar’ın “Tanrımız gibi bir kaya yoktur” ayeti hakkında açıkladığı şeyi yorumlamalıyız. Bu, Yaradan’ın bir form içinde bir form oluşturduğu, yani annesinin formu içinde Ubar’ın [embriyo] formunu oluşturduğu anlamına gelir. Çalışmadaki “form içinde form oluşturmak” nedir? Kişinin kendini kutsamasıdır, yani ihsan etmek için çalışmak istemesidir. Bu Keduşa insandan gelmez, yani insan Yaradan’a herhangi bir şekilde yardım etmez, Yaradan’ın ona Keduşa vermesi için, yazıldığı gibi, “Arınmak için gelene yardım edilir.” Daha ziyade, Yaradan her şeyi yapar, çünkü “O tek başına tüm işleri yapar, yapmaktadır ve yapacaktır.”

” Form içinde form oluşturur” yazısının anlamı budur, yani annesinin formu içinde Ubar’ın formunu kasteder. Bu, annenin formunun temel olduğu ve bu form ile insanın doğduğu anlamına gelir. Buna “annesinin formu” denir. Daha sonra, bir kişi çalışmaya başladığında ve ihsan etme yolunda yürümek istediğinde, Keduşa’nın ilk derecesi ile başlar.

Bilindiği gibi 1) Ibur, 2) Yenika, 3) Mohin olarak adlandırılan üç anlayış vardır.

Bir kişi Keduşa’ya girdiğinde ilk başlangıç Ubar’dır. Bu, Yaradan’ın bir önceki form olan anne içinde bir ihsan etme formu oluşturmasının anlamıdır ki buna ” alma kapları” denir. Alma kaplarında insan doğar. Daha sonra, insan Keduşa’ya geçer ki bu da tüm eylemlerinin Yaradan’ın rızası için olmasıdır.

Öyleyse, kişiye ihsan etme kaplarını kim verdi? Öğrendiğimiz gibi, Aviut [kalınlık] de Keter’e Aviut de Şoreş denir ve Ubar’ın Aviut’u olarak adlandırılır. Şoreş [kök], arzusu yarattıklarına iyilik yapmak olan Yaradan’dır. Bir kişi Keduşa’nın ilk niteliğini aldığında, ihsan etme kaplarını alır, yani ihsan etme kaplarında ihsan etmeyi amaçlayabilir.

Buna Yaradan’ın “bir form oluşturması” denir, yani ihsan etme formu, bu da ona Keduşa ile bağ kurmadan önceki hali olan annesinin formu içinde ihsan edebilme gücü vermesidir. Bir önceki duruma “anne”, bir sonraki duruma ise Ibur denir.

Ubar’dan sonra, yeni doğan büyüyene ve ıslah yoluyla Gadol [büyük/yetişkin] olana kadar, Keduşa’nın Mohin’i ile ödüllendirilmiş olarak kabul edilen doğum vardır. Ubar’ı Aşmak [geçmek] kelimesinden yorumlamalıyız, ki bu ilk seviyedir, kişi alma kaplarını kullanmaktan Keduşa derecesine geçtiğinde, sadece ihsan etmeyi amaçlayabilen Kelim’i [kapları] kullanır. Aksi takdirde Kelim kullanılmaz.

Bundan İbur’un en önemlisi olduğu sonucu çıkar. Bedensellikte olduğu gibi, bir kadın gebe kaldığında, doğum yapacağı da kesindir. Bu nedenle, tüm endişe kadının gebe kalmasıdır. Daha sonra kadın genellikle doğum da yapacaktır. Ancak bazen istisnalar olur ve kadın bazı bozukluklar nedeniyle düşük yapar.

Aynı şekilde, çalışmada bizim için zor olan asıl şey Ubar’a girmektir, yani alma arzusu içinde “ihsan etme arzusu” adı verilen farklı bir arzuyu alacaktır. Bir kişi Ubar hali ile ödüllendirildiğinde, yani alma arzusunun içine ihsan etme arzusu girdiğinde, bu Yaradan’ın form içinde form oluşturduğu şeklinde değerlendirilir.

Bu form içinde form oluşturma mucizesini anlamalıyız. Yorumladığımıza göre, bu büyük bir yeniliktir, gerçek bir mucizedir, çünkü doğaya aykırıdır, çünkü sadece Yaradan doğayı değiştirebilir ve bu insanın elinde değildir. Bu yenilik, Yaradan’ın ihsan etme formunu, alma formu olan anne formu içinde oluşturmasıdır. Buna Yaradan’ın verdiği Keduşa denir.

” Efendi kadar kutsal olan yoktur, çünkü Senden başka kimse yoktur” denir, çünkü dünyada doğayı değiştirebilecek ve bir kişiye doğası gereği gelen Kli’nin [kabın] içinde, daha sonra “ihsan etme arzusu” olarak adlandırılan farklı bir doğaya sahip olacak olan alma arzusunu gerçekleştirebilecek kimse yoktur. Tüm bunlar form içinde form oluşturmanın yenilikleridir.

Şimdi “Eğer bir kadın döllenirse, erkek çocuk doğurur” cümlesindeki yaklaşımın anlamını yorumlamalıyız. Rabbi Yehuda, “Efendi kadar kutsal olan yoktur, çünkü Senden başka kimse yoktur” yazılı olanla başladı. Bilindiği gibi ekim, örneğin buğday ya da arpa vb. alıp çürüyene kadar toprağa koymak gibidir. Daha sonra, ihtiyacımız olan tahıl onlardan çıkar.

Bu çalışmada, kadın çalışan, ürün vermesi gereken kişi olarak kabul edilir. Bu nedenle, bir dişi olan kadın, yani bir alma kabı olan kadın, eğer bir kişi “kadın” niteliğini, yani bir dişiyi – ki bu alma arzusudur – toprağa, çürümeye ekerse, bu daha sonra bir erkek verecektir. Başka bir deyişle, eğer bir kişi dişisini toprağa, yani alma kaplarına ekerse, bu “erkek” adı verilen ihsan etme kaplarını verecektir.

Ve eğer erkek önce döllenirse, yani içindeki ihsan etme kaplarının toprakta çürümesini isterse, bu da Tora ve Mitzvot ile meşgul olduğunda niyetinin ihsan etme ve Tora ve Mitzvot ile meşgul olma yoluyla ihsan etme eylemlerinin toprağa gelip çürümesi olduğu anlamına gelir, o zaman kadın bir dişi doğurur. Diğer bir deyişle, alma arzusu artar. Bir dişi doğurmanın anlamı budur. Başka bir deyişle, ihsan etme eylemleri ona “dişi” adı verilen kendi yararını getirecektir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,086