e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada, İyi Büyürse Kötü de Büyür Ne Demektir?

Çalışmada, İyi Büyürse Kötü de Büyür Ne Demektir?

Makale No.8, 1989

Ayet şöyle der: “Oğullar onun içinde koşuyorlardı ve o, ‘Eğer öyleyse, neden ben?’ dedi ve Rabbi aramaya gitti.” (Yaratılış 25:22). RAŞİ bilgelerimizin sözlerini getiriyor: “‘koşmak’ kelimesi, Şem ve Ever Tora’sının kapılarının önünden geçerkendir. Yakup koşuyor ve dışarı çıkmak için bastırıyordu. Puta tapınmanın kapılarının önünden geçiyordu, Esav dışarı çıkmak için bastırıyordu. Başka bir yorum: Birbirleriyle mücadele ediyor ve iki dünyanın mirası hakkında kavga ediyorlar.”

Hamilelik sırasında birinin Keduşa’ya [kutsallık] ve diğerinin putperestliğe yöneldiğini görüyoruz. Bu nedenle, Tora’nın bize daha sonra “Oğlanlar büyüdü ve Esav bir avcı, tarlanın adamı oldu ve Yakup çadırlarda yaşayan, dürüst bir adamdı.” diye söylediği yenilik nedir? Muhtemelen doğdukları zamanki niteliklerine göre devam ettiler.

RAŞİ bunu şöyle açıklıyor: “‘Oğlanlar büyüdü.’ küçük oldukları sürece yaptıklarıyla tanınmadılar ve insan, doğası hakkında titiz değildir. On üç yaşına geldiklerinde biri ruhban okuluna, diğeri de putperestliğe yöneldi.”

Çalışmada bunu, Yakup ve Esav’ı bir kişide nasıl öğrendiğimizi, anlamak için önce Yakup ve Esav’ın çalışmadaki niteliklerini anlamalıyız.

Keduşa’ya karşı olduğunu öğrendiğimiz tüm kötülüğe çalışmada “kendisi için alma arzusu” dendiği, Keduşa’ya ise “Kutsal olacaksın çünkü ben Rabbin kutsalım.” diye yazıldığı üzere “Yaradan’a ihsan etme arzusu” dendiği bilinmektedir. “Kutsal”, kişinin kendisi için almaktan elini çektiği ama sadece ihsan etmek için aldığı anlamına gelir, zira Yaradan yaratılanlara ihsan eder ve yaratılanlar da Yaradan’a ihsan etmelidir, atalarımızın dediği gibi, “O merhametli olduğu gibi, siz de merhametli olun.”

Bu nedenle, kişinin kendisi için alma arzusuna Esav ve Yaradan’a ihsan etme arzusuna Yakup diyoruz. Şimdi Esav’ın ne demek olduğunu anlayabiliriz, RAŞİ şöyle yorumluyor: “Hepsi ona böyle diyordu çünkü o tamamlanmıştı ve saçları tamamen gelişmişti, tıpkı çok yaşlı biri gibi. Bu, kişinin kendisi için alma arzusunu ima eder ve bunun üzerinde çalışmaya gerek yoktur çünkü Yaradan bunu zaten yapmıştır, şöyle ki yarattıklarına iyilik yapma arzusu alma arzusunu yarattı. Bu nedenle, kötü eğilime Zohar’da yazıldığı üzere “aptal yaşlı kral” denir.

Fakat Yakup denilen ihsan etme arzusu, kişi bu arzuyu elde etmeden önce çok fazla çalışma gerektirir. Bu, Yaradan tarafından kendiliğinden yapılan Esav’ın tam tersidir. İhsan etme arzusu insanın çalışmasına aittir çünkü bu, Tzimtzum [kısıtlama] ıslahından uzanır; “alma arzusu” olarak adlandırılan Malhut, Yayıcı gibi veren olmaya özlem duyduğu zaman Tzimtzum [kısıtlama] ıslahını yapmıştı. Bu nedenle, sadece ihsan etmek üzere almak için Tzimtzum ıslahını yaptı ve bununla form eşitliğini elde eder.

Buna Esav niteliği denir, RAŞİ’nin Esav hakkında yorumladığı gibi, “Hepsi ona böyle dediler çünkü o tamdı [yapılmış] ve tamamen gelişmişti.” Başka bir deyişle, kişinin alma kaplarını elde etmek için çalışmasına gerek yoktur. Daha ziyade, kişi doğar doğmaz, kötü eğilime sahiptir,  Zohar’ın doğar doğmaz kötü eğilime sahip olduğunu söylediği gibi, “Günah kapıda çömelir.” yazıldığı üzere. “Kapı” nın rahmin açılması olduğunu yorumlar. “Günah” olarak adlandırılan kötü eğilim, Davut’un “Günahım her zaman önümde.” dediği gibi, derhal ona gelir.

Tersine, Yakup ihsan etme kaplarıdır. İnsanı kontrol etmeleri aldatmacayla gelir, şöyle yazıldığı gibi (Yaratılış 27:35), “Ve dedi ki, ‘Kardeşin aldatıcı bir şekilde geldi ve senin nimetini alıp götürdü.'” Bu aldatmaca ile ilgili olarak, Baal HaSulam, Tora ve Mitzvot’a [emirler/iyi işler] bağlanmanın başlangıcı Lo Lişma’da [O’nun iyiliği için değil] olduğundan dolayı dedi, çünkü alma arzusu buna hemfikir olabilir ancak daha sonra, bunun aracılığıyla Lişma [O’nun iyiliği için] ile ödüllendiriliriz. Sonra Esav, “Beni aldattın!” diye bağırır “Ve dedi ki, ‘Ona hakkıyla Yakup denmiyor mu, çünkü iki kez ayağımı kaydırıp yerime geçti!'” diye yazıldığı gibi. “İki kez” in akılda ve kalpte ne anlamına geldiğini yorumlamalıyız. Lo Lişma’da başlıyoruz, bu nedenle beden çok fazla itiraz etmiyor, çünkü kişi, onu sadece “kendini sevme” denen beden uğruna çalıştığına inandırıyor.

Ancak, daha sonra kendini sevmenin bu yönetiminden çıkmak ve Yaradan sevgisi ile ödüllendirilmek ise, işte burada gerçek çalışma başlar ve burada çalışmanın düzeni başlar ve kişi o zaman, Yaradan ile Dvekut’a [yapışmaya] götüren yola ayak basmak isteyen bir kişi olarak kabul edilir.

Çalışma, İbur [gebe kalma/döllenme] ile başlar, kendi için alma arzusundan çıkıp ihsan etme arzusuna girmek istediğimiz zaman. “Ve oğlanlar içinde koşuyordu.” sözlerinin anlamı budur. RAŞİ “koşmak” kelimesini şöyle yorumladı: Şem ve Ever Torasının kapılarının önünden geçtiği zaman Yakup koşuyor ve dışarı çıkmak için bastırıyordu ve puta tapınma kapısının önünden geçerken Esav dışarı çıkmak için bastırıyordu.

Baal HaSulam bunu şöyle açıkladı; kişi çalışmaya başladığında, bu, çelişkili düşüncelerin ona geldiği zamandır. Yani, ihsan etme çalışmasına başlamadan önce, çalışma düzenindeki süptil anlayışları gerçekten fark edemez, ancak ihsan etme çalışmasına başlamak istediği zaman, içinde bulunduğu her koşulu hissedebilir.

Bir kişi Tora kapılarının önünden geçtiğinde, kişinin uyandığını ve – “çünkü onlar bizim yaşamımız ve günlerimizin uzunluğu” olarak kabul edilen – bir Tora yerine girmesi gerektiği düşüncelerinin kişiye geldiğini söyledi. Bu, Yakup niteliğinin uyanışı olarak kabul edilir. O zaman, sonsuza dek bu tür düşünceler içinde kalacağını düşünür, çünkü yaşamın amacının bu olduğunu hisseder ve maddeselliğe dikkat etmeye değmez, zira yaşamda önemli olan ve kişinin uğruna yaşaması gereken bu değildir.

Fakat daha sonra, puta tapınmanın kapılarının önünden geçtiğinde, yani sokağa çıkıp tüm insanların kendini sevmeye daldıklarını ve ihsan etmekle hiçbir şekilde ilgilenmediklerini gördüğünde, hemen onların yolunu izlemesi gerektiği düşüncelerini alır ve Lişma konusunda yaptığı tüm çalışmaları, hayatta önemli olanın bu olduğunu unutur. Şimdi, tamamen farklı düşünmektedir. Buna “puta tapınma” denir, kişi Yaradan’a değil, kendisine hizmet ettiğindedir.

Çalışmada, buna “puta tapınma” denir, bu da kişinin içindeki Esav’ın dışarı çıkıp onlara katılmak için baskı yaptığını gördüğü anlamına gelir. Ancak, bunu sadece İbur sırasında, kişi kendini sevmekten ihsan etmek için olan Yaradan sevgisine geçmek istediğinde görürüz. Fakat hala genel halk gibi çalışırken, içinde olmasına rağmen tüm bu duyguları fark edemez.

Bunun nedeni basittir. Atalarımızın dediği gibi, “Kişiyi hiç ilgilendirmeyen bir mesele, bilmiyorum.” Bu, bir şey kişi için çok az ilgi çekiciyse onun hakkında düşünmediği anlamına gelir. Bu nedenle, özellikle “ihsan etmek için” denilen bireylerin yolunda yürümek isteyenler, çalışmada ilerleyip ilerlemediklerini bilmek istedikleri için, eleştiri duyguları her küçük şeyi fark edecek şekilde gelişir. İyi olup olmadıklarını bilmek için her küçük şeyi görürler. Bu nedenle, Yakup ve Esav arasındaki yukarıda bahsedilen koşu İbur’da başlar.

Şöyle yazılmıştır: “Ve oğullar onun içinde koşuyorlardı ve o, ‘Eğer bu böyleyse, neden ben?’ dedi.” Yani, kişi bir Yaradan sevgisi için, bir kendini sevmek için özlem duyduğunda ve sonra “Eğer bu böyleyse, neden ben?” der, yani iniş ve çıkışlarımın sonsuz olduğunu görüyorsam ve ihsan etme yolunda çalışmaya başladığımdan beri, her ikisinden de eli boş bırakıldıysam tüm bu çalışmaya neden ihtiyacım var?

Yani, genel halk gibi çalışıyorken, her gün Yaradan çalışmasında ilerlediğimi biliyordum, çünkü her gün iç gözlem yapabiliyor ve ne kadar süre dua ettiğimi, ne kadar çok şey öğrendiğimi görebiliyordum ve bakacağım bir şey vardı. Mutlu ve şevkliydim, çünkü sadece eylemlere bakıyor ve Tanrı’ya şükürler olsun ki çalışmada başarılı olduğumu görüyordum.

Ama şimdi ihsan etme niyeti üzerinde çalışmaya başladığıma göre bana, Yaradan’ın yapılmasını emrettiği için ve Tora ve Mitzvot’a uyulmasını emrettiği için yaptığım eylemlerin yeterli olmadığı, aynı zamanda ihsan etmeyi amaçlamam, yani Yaradan için olması gerektiği söylendi. Yine de, ne kadar çaba gösterirsem göstereyim, galip gelemeyeceğimi görüyorum. Elimden geleni yaptığımı düşünmeme rağmen bir adım ileri gitmiyorum. O zaman amaç nedir? Eğer bu böyleyse, neden ben? Genel halk tarzındaki çalışmayı neden bıraktım?

“Ve o, Rabbi aramaya gitti.” sözlerinin anlamı budur. Yani, artık başka seçeneği olmadığını gördü, çünkü artık genel halka geri dönemiyordu, çünkü bir kez gerçeğin yolu olduğunu gördüğünde artık sadece pratikte çalışamıyordu. Bu nedenle, Rabbi aramaktan, O’nun kendisine yardım etmesinden, başka seçeneği yoktu, atalarımızın, “Arınmaya gelene yardım edilir.” dediği gibi.

Kişi, “Şimdi atalarımızın ne dediğini görüyorum, ‘İnsanın eğilimi onu her gün yener. Ve eğer Yaradan’ın yardımı olmasaydı, onun üstesinden gelemezdi.'” der. Üstesinden gelemeyeceğine inanmasına gerek yoktur çünkü bunu mantık dâhilinde görür.

Fakat mantık dâhilinde çalışanlar, Yaradan’ın onlara yardım ettiğine inanmalıdırlar, çünkü mantık dâhilinde Tora ve Mitzvot’la meşgul olduklarını görürler ve beden biraz tembellik etmek istediğinde bedenin aylaklığının hemen üstesinden geldiklerini görürler ve çalışmalarında bir kusur olduğunu görmezler. Nicelik ve nitelik olarak kendilerinden daha büyük insanlar olduğunu görmelerine rağmen, büyüklüğün sonu olmadığı bilinmektedir ve Tanrı’ya şükürler olsun ki, önemli insanlar arasında sayıldığını görür ve asla kötü düşüncelere kapılmadığını, yani içinde kötülük olmadığını düşünür. Ama aksine, neredeyse iyidir, çünkü “Yeryüzünde iyilik yapan ve günah işlemeyen erdemli bir insan yoktur.” Bu nedenle, hataları olduğuna mantık ötesi inanır, ancak bunun tek nedeni, gerçekte maneviyattaki durumu o kadar da kötü olmasa da, aşağılığı arıyor olmasıdır.

Tersine, ihsan etmekte çalışmaya geçmek isteyenler için, Tora ve Mitzvot’ta hiçbir ilerleme kaydedemedikleri mantık dâhilindedir ki böylece ihsan etmeyi amaçlayabilsinler diye. Bu nedenle, Yaradan’dan kendilerine yardım etmesini talep etmekten başka seçenekleri olmadığını görürler. Ayrıca, Yaradan’ın yardımı için dua etmeleri de zordur çünkü Yaradan’ın dualarını duyacağından şüphe duyarlar.

Bunun onlara gelmesinin sebebi zaten birçok kez galip gelip Yaradan’dan ihsan etme çalışmasına katılabilmelerine yardım etmesini istemeleri ancak ihsan etme çalışmasında hiçbir ilerleme almamalarıdır. Bu nedenle, büyük bir güçlenmeye ihtiyaçları vardır ki böylece onlara yardım etmesi için Yaradan’a dua edebilsinler. Yani, ihsan etme çalışması bakımından mantık dâhilinde çıplak ve yoksun olduklarını görüyorlarken, mantık ötesi Yaradan’ın onlara yardım edeceğine inanmaları gerekir. Bu, genel halk gibi çalışırkenki hallerinin tam tersidir.

Şimdi, Neden “Çocuklar büyüdü ve Esav bir avcı, tarlanın adamı oldu ve Yakup çadırlarda yaşayan dürüst bir adamdı.” diye yazıldı? diye sorduğumuzu açıklayacağız. “Yenilik nedir?” diye sormuştuk. Elbette, İbur döneminde nasıldılarsa, büyüdüklerinde de öyle olacaklardır. RAŞİ bunu açıklar ve şöyle der: “Küçük oldukları sürece, eylemleriyle tanınmadılar ve insan, doğası hususunda titiz değildir. On üç yaşına geldiklerinde biri ruhban okuluna, biri de putperestliğe yöneldi.”

Bunu atalarımızın söylediği şekilde yorumlamalıyız (Kiduşin 40), “Atalarımız şöyle dediler: ‘Kişi kendini her zaman yarı suçlu, yarı masum olarak görmelidir. Eğer bir Mitzva’yı yerine getirirse, ne mutlu ona ki kendine erdemlilikten yana hüküm vermiştir.'” Soru şudur: Kişi bir Mitzva’yı yerine getirdikten ve kendisine erdemlilikten tarafa hüküm verdikten sonra, kendisini yarı suçlu, yarı masum olarak görmesi gerektiğini hala nasıl söyleyebilir? Sonuçta, kendisine zaten erdemlilikten yana hüküm verdi.

Atalarımızın dediği gibi açıklamalıyız (Sukot 52), “O yaşlı adam ona öğretti: ‘Dostundan daha büyük olanın, eğilimi de ondan daha büyüktür.'” Şunu da anlamalıyız: Eğer kişi yüce olursa, neden kötü eğilimi de büyür? Yukarıda söylendiği gibi, bunun nedeni, yarı yarıya olmaları gerektiğindendir, yoksa karar vermek, seçim yapmak imkânsız olur. Bir kez bir Mitzva’yı yerine getirdiğinde, zaten erdemlilikten yana hüküm vermiştir ya da tam tersi. Bu nedenle, ona kötülük eklendiğinde, kişi yüce hale geldiğinde bir Mitzva’yı yerine getirdikten sonra her büyüdüğünde kötülüğün ona eklendiği sonucu çıkar. Bu yüzden her zaman yarı iyi yarı kötü durumdadır. Bu yüzden şöyle der: “Kişi kendini her zaman yarı suçlu, yarı masum olarak görmelidir.”

Bununla, RAŞİ’nin “Ve oğullar büyüdü.” diye açıkladığı şeyi yorumlayabiliriz. “Küçük oldukları sürece, eylemleriyle tanınmadılar ve insan, doğası hakkında titiz değildir.” Yani, kişi küçük olduğunda, kendisinde çok fazla iyilik yoktur. Doğal olarak, çok fazla kötülük de yoktur ki içindeki kötülük belirginleşsin. Bu yüzden RAŞİ şöyle yorumluyor: “Eylemleriyle tanınmadılar ve insan, doğası hakkında titiz değildir.”

Fakat büyüdüklerinde, her ikisi de büyür ve sonra iyi eğilim ile kötü eğilim arasında bir ayrım vardır. Bu bize, çalışmanın başlangıcında, İbur sırasında, yani bir kişi genel halkın çalışmasından bireylerin çalışmasına geçmeye başladığında, kötünün hemen içinde görünmeye başladığını öğretir. Ancak, o kadar belirgin değildir. Yine de, “Oğlanlar büyüdü” yazıldığı gibi çalışmada yükselmeye ve büyümeye başladığında büyümenin ölçüsü ve düzenine göre, kötülük de büyür. Yaptığı iyilik ne kadarsa, o ölçüde içindeki kötülük de büyür, söylendiği gibi, böylece yarı suçlu, yarı masum olacaktır.

Şimdi RAŞİ’nin “Başka bir yorum: Birbirleriyle mücadele ediyor ve iki dünyanın mirası hakkında kavga ediyorlar.” diye açıkladığı şeyi anlayabiliriz. Aralarında hangi amaçla kavga olması gerektiğini anlamalıyız. Bilgelerin dediği gibi (Berahot 5), “Rabbi Levi dedi ki, ‘Kişi her zaman kötü eğilim üzerinde iyi eğilimi kızdırmalı.'” RAŞİ kötü eğilime karşı savaş açması gerektiğini açıklar. Bu savaşın amacının ne olduğunu anlamamız gerekiyor. Bir insan içindeki kötünün uyanmadığını görseydi daha iyi olmaz mıydı? Neden onu uyandırmaya ve onunla savaşmaya ihtiyacı var? Kendini riske atmasaydı daha iyi olurdu çünkü onu yenemeyebilir, atalarımızın dediği gibi, “Kişi kendini tehlikeye atmamalı”.

Çalışmada, ihsan etmeyi başarmak istediğimizde, Mitzvot’u yerine getirdiğimizde veya Tora’yla meşgul olduğumuzda her şeyi ihsan etme amacı ile yapmak istediğimizi söylemeliyiz. Buna kötü eğilim üzerinde iyi eğilimi kızdırmak denir, çünkü kişi bedenine “Kendi iyiliğimiz için değil, Yaradan’ın iyiliği için çalışmalıyız.” dediğinde, beden hemen öfkelenir ve tüm gücüyle direnir. Kişiye şöyle der, “Her şeyi yapabilirsin, ama kendi iyiliğimiz için değil, Yaradan’ın iyiliği için mi? Böyle bir şey söz konusu olamaz.” Öyle anlaşılıyor ki, eğer onu kızdırmazsa asla gerçeğe ulaşamayacaktır.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,092