e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Yaratana Hizmet Edeni O’na Hizmet Etmeyenden Nasıl Ayırabiliriz?

Yaratana Hizmet Edeni O’na Hizmet Etmeyenden Nasıl Ayırabiliriz?

Makale No. 29, 1988

Bilgelerimiz [Masehet] Ketubot’ta şöyle yazar: “Hiya Bar Ashi, Rav’ın ‘Meyve vermek, İsrail ülkesindeki tüm verimsiz ağaçların kaderidir’, çünkü Ağaç meyvesini verdi, incir ağacı ve asma güç verdi.”” dediğini söyledi.

MAHARSHA bunu, “Doğası gereği meyve vermeye uygun olmayan verimsiz bir ağaç olmasına rağmen, yine de meyve verecektir.” şeklinde yorumlamaktadır. Bunun bize çalışmada ne öğrettiğini anlamalıyız.

Sulam [Zohar üzerine Baal HaSulam yorumu], onun “Harflerle İlgili Deneme” (“Zohar Kitabının Girişi”, Madde 23) üzerine yorumunda şöyle yazar: “Tanrı’nın onları birbirine zıt yarattığı bilinmektedir. Dört ABYA da Keduşa (kutsallık) dünyası olduğu için, onlara zıt dört ABYA da Tuma’a (safsızlık) dünyası vardır. Bu nedenle, Asiya dünyasında Tanrı’ya hizmet eden ile O’na hizmet etmeyen arasında hiçbir ayrım yoktur. Buna göre, iyiyi kötüden nasıl ayırt edebiliriz? Ancak, çok önemli bir inceleme vardır ki o da başka bir tanrının verimsiz olduğu ve meyve vermediğidir. Bu nedenle, onda başarısız olan ve ABYA da Tuma’a yolunda yürüyenlerin kaynakları kurur ve onlar manevi meyvelerin nimetlerinden mahrum kalırlar. Böylece tamamen kapanana kadar solarlar. Bunun tersi ise kutsallığa bağlı olanlardır.

Onların çalışmaları kutsanmıştır: ‘Akan suların kenarına dikilmiş, meyvesini mevsiminde veren ve yaprağı solmayan bir ağaç gibi ve yaptığı her şeyde işi yolunda gider.  Bu, Asiya dünyasında, onun kutsallıkta mı yoksa tam tersi mi olduğunu bilmek için tek incelemedir.

Maneviyatta “meyvelerin” anlamını anlamalıyız. “Meyveler” kelimesi, “Büyük bir anlaşma yaptım ama henüz meyve vermedi.” demeye benzer şekilde “kârlar” anlamında kullanılır. Bu kişinin bundan hâlâ kâr etmediği anlamına gelir.  Çalışma konularında, bir kişinin Tora ve Mitzvot’un [emirlerin/iyi işlerin] yükünü üstlenmeye başladığında, cennet korkusu ve Mitzvot’un önemi, özellikle Tora’nın önemi hakkında sahip olduğu anlayışını yorumlamalıyız. Kişi yirmi ya da otuz yaşındayken Yaradan’ın çalışması yani cennet korkusunun, Tora ve Mitzvot’taki hissin ne olduğu hakkında fazla bir şey bilmez.

Kişi, Tora ve Mitzvot’ta birkaç yıllık meşguliyet sahibi olduğunu görse de, Tora ve Mitzvot’la meşgul olmaya zorunlu hale geldiğinden beri sahip olduğu anlayışta hiç ilerleme kaydetmemiştir. Yani, büyüdükçe, muhtemelen Yaradan çalışmasına ilk başladığı zamandan farklı niyetlere sahip olacağını düşünürdü. Ancak aynı niyette kalmıştır ve kendisi hakkında söylenen genel görüşe katılmaktadır, zira onlar kişinin Tora ve Mitzvot’u tüm detayları ve incelikleri ile uyguladığını gördüklerinde, ona saygı duyarlar ve onu yüceltirler, çalışmalarından dolayı onurlandırırlar.

Bu nedenle, kişi “Bütün dünya sana erdemli olduğunu söyler.” safhasındadır. Bu nedenle “Yaradan’ın hizmetkârı”  denen bütünlüğe hiçbir zaman ulaşamaz. O, “kendisinin hizmetçisi” olarak kalır. Yani yaptığı tüm işler kendi yararınadır. Buna “O’na hizmet etmeme” denir. Bunun yerine, Yaradan için değil, kendisi için çalışır.

Çalışma konularında, “O’na hizmet etmeme” safhasına gelmeden önce Yaradan’ın hizmetkârı olmak imkânsızdır, çünkü bunlar iki derecedir ve kişinin daha düşük seviyede olmadan, daha yüksek bir seviyeye çıkması imkânsızdır. Bilakis, kişi önce “O’na hizmet etmeme” derecesine girer. Yani insan, kendi menfaati için çalıştığı müddetçe buna “O’na hizmet etmeme” denildiğini hissetmelidir.

Ayrıca, “O’na hizmet etmeme”, kişinin çalışmada “O’na hizmet etmeme” olarak adlandırılan Lo Lişma [O’nun uğruna değil] safhasında olduğunu gördüğü anlamına gelmez. Bunun için mazereti ne olursa olsun, safhayı kabul eder, zira sebepler durumu değiştirmez. Dolayısıyla kişi o halde kalmayı kabul ederse,  bu hala “O’na kulluk etmeme”  safhasında olmamak olarak kabul edilir.

Kişi, “O’na kulluk etmemek” safhasında olduğunu görünce hem kitaplardan hem de yazarlardan tavsiyeler arar. Bu kontrolden çıkamayacak kadar alçak ve kendini sevmeye dalmış olması ona acı verir ve sonsuza kadar böyle kalacağından korkar. İşte buna “O’na hizmet etmeme” safhasında olmak denir.

Ancak şunu sormalıyız, bir kişi  “Ona kulluk etmeme” durumunda olduğunu gördüğü safhaya ne ad vermelidir? Yani kişi, kendini sevmeye battığı ve içinde -hiç hayal etmediği- tüm hayvani şehvetlerin uyandığı bir safhaya, “O’na kulluk etmeme” safhasına geldiğindedir. Bu tür düşünceler ve arzular uyanır ki kutsallık ile ödüllendirilmek için çabaladığı, yatırım yaptığı çalışmaya göre, bunun için kutsallık ile ödüllendirilmemiş olmasına rağmen, en azından kendisini canavarca şehvetlerden kurtulmuş olarak görmeliydi.

Aksi takdirde, kişi sorar, Bilgelerimiz, “Ödül, acıyla eşleşir” dedi, yani kişi gösterdiği emeğin mükâfatını alır. Yine de şimdi bu çabayı gösterdiğini görür fakat ne ödül almıştır? Daha da kötüleşmeyi. İhsan etme çalışmasına başlamadan önce, Yaradan’ın hizmetkârı olduğunu biliyordu. O zaman bile daha yüksek dereceler olduğunu, yani Lişma’yı [O’nun uğruna] çalışanlar olduğunu bilmesine rağmen, Lişma çalışmasının seçilmiş bir azınlığa yönelik olduğunu biliyordu. O zaman, seçilmiş birkaç kişi arasında sayılmamasına rağmen, çevresinin geri kalanı gibi Yaradan’ın bir hizmetkârı olarak görüldüğünden emindi. Ama şimdi Yaradan adına çalışmak istediği için geriye gidiyor. Yani, eskisinden daha kötü olduğunu hissediyor. Bu şu soruyu gündeme getirir, bilgelerimizin “Ödül acıyla eşleşir” dediği neredir?

Gerçek şu ki, Baal HaSulam’ın dediği gibi, kişi birazcık kutsallık ile ödüllendirilmek için çok çaba harcadığından, bununla gerçeğin niteliğini elde etmekle ödüllendirildi. Yani, kendi gerçek safhasının– içindeki kötülüğün, yani kendisi için alma arzusunun nasıl bu kadar dünyevi ve Yaradan’dan uzak olduğunun – farkındalığıyla yukarıdan ödüllendirildi. Bu demektir ki, çalışmaya başlamadan önce, durumunun alçaklığını hiçbir şekilde anlayamadı.

Aksine, daha önceki makalelerde söylediğimiz gibi, Zohar, “eğer günahı kendisine bildirilirse” ayetini, Yaradan’ın ona günah işlediğini söylediği ya da Tora’nın kişiye günah işlediğini bildirdiği şeklinde yorumlar. Çünkü kişi, kendisine daha yakın ve peşin hükümlü olduğu için kendi içindeki kötülüğü göremez ve yazılmıştır ki, “Rüşvet akıllıların gözlerini kör eder,” ve körler göremez. Bu sebeple insan, içindeki kötülüğü tek başına göremez. Bunun yerine, Zohar’ın sözleriyle, Tora veya Yaradan’ın bildirmesi kabul edilen, yukarıdan kişiye bildirilir. Her ikisi de bize bir hususla açıklanır, yani kötülüğün farkındalığı yukarıdan bilgi olduğu için, kişinin kendisinden değil yukarıdan gelir.

Bununla insanların sorduklarını yorumlayabiliriz: Bir taraftan atalarımız (Nida 30b), “O yeminlidir, ‘Erdemli ol ve kötü olma, bütün dünya sana erdemli olduğunu söylese bile kendi gözlerinde kötü ol.’” dediler.

Şöyle sorarlar; Fakat Mişna (Avot, Bölüm 2), “Kendi gözünde kötü olma.” diyor, o halde nasıl oluyor da onlar “Kendi gözünde kötü ol.” diyorlar?

Bunun birçok cevabı vardır. Yukarıda söylenenlere göre, kötülüğün farkındalığı yukarıdan gelir ve bir kişi Yaradan adına çalışmaya gelmek için Tora ve Mitzvot’ta çaba göstermedikçe kötülüğün farkına varamaz. O zaman ona yukarıdan kötülük gösterilir ve ancak o zaman kişi kötü olduğunu görebilir. Doğal olarak, böyle bir safhada, kendisine kötü olduğu yukarıdan gösterildiğinde, eylemleriyle yargılansa da kişi dünyaya erdemli görünür zira kimse yukarıdan bir başkasına ne gösterildiğini bilemez.

Bununla ilgili şöyle söylenmiştir “Bütün dünya sana erdemli olduğunu söylese de” onlar seni, yani niyetlerini bilmediklerinden, sen yine de doğruyu bilmelisin. Bu nedenle, “Kendi gözlerinde kötü ol.” dediler. “Kendi gözünde”, dünyanın sizin dışsallığınıza baktığı gibi anlamına gelmez. Aksine, “kendi gözünde” senden başka kimsenin göremediği niyetin formu anlamına gelir. Buna “kendi gözünde” denir. O zaman, “Kendi gözünde kötü ol” yazıldığı gibi, kötü olduğunuzu göreceksiniz.

Ancak, yukarıda belirtildiği gibi, bir kişi, hakikate ulaşmak için Tora ve Mitzvot’ta büyük çaba sarf edene kadar, kişi kötü olduğu gerçeğini göremez. Ancak o zaman, “O’na kulluk etmeme” safhasında olduğu yukardan gösterilir. Fakat kişi kendi başına, yukarıdan yardım almadan kötü olduğunu göremez. “Kendi gözünde kötü olma” yazılı olanın anlamı budur. Bu, kendi bakış açısından, bir kişinin kötü olamayacağı anlamına gelir. Aksine, bu yukarıdan yardım gerektirir.

Bu nedenle kişi, maneviyattaki safhasını, nerede olduğunu, yani “Yaradan’ın hizmetkârları” olarak adlandırılanlardan mı yoksa “ona kulluk etmeyen” olarak adlandırılanlar arasında mı olduğu hakkındaki gerçeği Yaradan’dan kendisine bildirmesini istemelidir. Ama kişi, kendi başına bilemez. İşte bu nedenle, “Kendi gözlerinde kötü olma.” dediler.

Şimdi sorduğumuz şeyi açıklayacağız, Kişi gerçekten “O’na kulluk etmeme” safhasında olduğunu görüyorsa, yani çalışmada hiç ilerlemiyor geriliyorsa ve herhangi bir ödül olmadan, çalışması boşunaysa, içinde bulunduğu safhayı nasıl adlandırmalı? Kişi, bilgelerimizin “Ödül, acıyla eşleşir.” dediğine inanmalıdır, fakat o, bu ihsan etme işine en başta başlamamasının daha iyi olacağını açıkça görür. Çalışmada sadece alçaldığını, yükselmediğini görür. Buna göre, “O’na kulluk etmeme” safhasının “düşüş” olarak adlandırılması gerekirdi.

Ancak, “O’na kulluk etmeme” olarak kabul edilen daha aşağı bir dereceye ulaşmadan daha yüksek bir dereceye ulaşmanın imkânsız olduğunu söylediğimize göre, bu durum bir “düşüş hali” olarak değil, aksine bir “yükseliş hali” olarak kabul edilir zira yol böyledir: Alt derece, üst derecenin gerekçesi ve nedenidir. Dolayısıyla bu düşüş, düşüş halinde olduğunu hissettiğinde daha yüksek bir dereceye çıkmasına neden olur.

Yani, “Ödül, acıyla eşleşir.” Başka bir deyişle, “O’na kulluk etmeme” safsında olmanın ıstırabı ölçüsünde, bu,  o halden çıkmak ve “Yaradan’a hizmet etmek” denilen daha yüksek bir dereceye yükselmek için kişinin tavsiye ve nasihat aramasına neden olur. Bu nedenle bu safhaya “bir yükseliş zamanı” ve “hedefe doğru ilerleme safhası” denir. Her halükarda “O’na kulluk etmeme” zamanda bile düşüşler ve yükselişler olur ve bu düşüşler de yükseliş olarak kabul edilir.

Açıklama: Bir düşüş, kişinin içindeki kötülüğün safhasını -neye gelebileceğini, yani insanı ne kadar alçaltabileceğini- görmesine neden olur. Yani, bir yükseliş sırasında, bir kişi manevi çalışma ve dua için tutkuya sahip olduğunda ve şimdi Yaradan’ın hizmetkârları arasında olduğunu düşündüğünde ve artık iyi bir tat hissettiği için kötü eğiliminden kurtulması adına Yaradan’a ihtiyacı kalmadığında, çalışmada düşüşte olduğu zamanlara bakar ve kendinden utanır. Düşüşlerini hatırlaması ona çok acı verir.

Fakat aniden “çatıdan derin çukura” düşer. Yani, hali hazırda cennette olduğunu düşünme safhasından, hali hazırda derin bir çukurda olduğunu görmeye başlar. Üstelik çukura nasıl ve ne sebeple düştüğünü de hatırlamaz.  Çukura düştüğünde, orada bilinçsizdir, yani çukura nasıl düştüğünü hissetmez. Ancak bir süre sonra toparlanır ve çukurda olduğunu hissetmeye başlar. İyileşme süresi, bilinci yerine gelene ve içinde bulunduğu alçaklığı görene kadar bir dakika, bir saat, bir gün, iki gün veya bir ay sürebilir.

Daha sonra, bir kez daha yukarıdan çalışma için bir arzu ve özlem verilir. Bir kez daha yükseliş safhasındadır ve bu, düşüşün tadını çıkarabileceği zamandır. Yani yükseliş sırasında düşüşü deneyimlemenin faydalarını bilebilir, çünkü söylenene göre kişiye verilen cezalar, emirlerine uymayan kişiden intikamını alan etten kemikten bir kral gibi değildir. Aksine, burada bir ıslah meselesi vardır. Öyleyse, kişi düşüşlerden ne fayda sağladığını söyleyebilir?

Cevap şudur ki, düşüş insana düşüşte iken ondan öğrensin diye verilmemiştir. Düşüş sırasında kişinin bilinci kapalıdır. Yani, kişi düşüşte olduğunu hissetmez, çünkü o zamanda kutsallığın canlılığında bir miktar eksiklik hissedecek hiçbir canlı varlık yoktur, zira kişi dünyadaki herhangi bir kimsede maneviyat olduğu bilincini yitirmiştir ve tüm düşünceleri sadece kendini sevmede, yaşamla ilgilidir.

Yani, yaşam olmadan yaşamanın imkânsız olduğu bilindiğinden, hazsız bir yaşam olmadığı için, her biri ondan “haz” denilen yaşamı çıkarmak için doğru kıyafeti seçer. Bir kişi hayatından zevk alamayınca hemen “intihar etmek” denilen ölümü seçer.

Bu nedenle düşüş sırasında, kişi bir giysiden haz aldığında, onun için giysinin ne olduğu değil, bu giysiden ne kadar haz alabileceği önemlidir. Buna o sırada maneviyat denmez, çünkü aldığı haz ona her şeyi unutturur, zira kişi o anda ruhuna uygun elbiselerde hazlar elde etmeye devam etmekle tamamen meşguldür. Buna batmış durumdadır. O zaman, düşüşe “ölüm” denildiğinden,  “Yaradan’a hizmet etme” denen böyle bir gerçekliğin olduğuna dair hiçbir düşüncesi yoktur. Yani bir nebze de olsa kutsallığa bağlıyken, maneviyat ondan uzaklaşmıştır. Bu nedenle, o zaman o, kutsallığın canlılığı olmadan, kişi “ölü” olarak kabul edilir.

Ancak sonrasında uyanır ve manevi hayattan yoksun olduğunu görmeye başlar. Düşüşten uyanışına, yaşamdan yoksun olduğunu hissetmeye başladığında “ölülerin dirilişi” denir. Diğer taraftan, ölü biri, yaşamla ödüllendirilmek isteyecek şekilde yaşamdan yoksun olduğunu hissetmez.

Ancak soru şudur: Onu kim canlandırdı? Bunun cevabı “Öldüren ve dirilten bir Kral”dır. Ve neden buna ihtiyacımız var? Cevap “ve kurtuluş getirir”dir. Bu, Yaradan’ın ona bir yandan “öldürme” denilen bir düşüş vermesi ve diğer yandan “ve diriltme” denilen bir yükseliş vermesiyle kurtuluşun geldiği anlamına gelir “ve kurtuluş getirir” diye yazıldığı gibi.

Öyleyse, kişi düşüşten ne zaman öğrenir ve bundan yararlanır? Kesinlikle düşüş sırasında değildir, çünkü o zaman kişi ölüdür. Ancak daha sonra, Yaradan onu dirilttiğinde, yani ona bir yükseliş verdiğinde, bu, düşüş sırasında ona ne olduğunu yani onun ne kadar alçaklıkta olduğunu, neyi arzuladığını ve ne beklediğini- ki eğer buna sahip olsaydı, kendini tam bir insan gibi hissedecekti- öğrenmesinin zamanıdır. O zaman, düşüşte olarak tüm yaşamının bir hayvanın yaşamından başka bir şey olmadığını görür.

Örneğin, çöpün çöpe ne zaman atıldığını ele alalım. Bölgedeki kediler, çöpe atılan bir hayvanın artıkları olduğunu hissettiklerinde onu bulup yerler. Yemekten aldıkları güçle her biri başka hazlar elde etmek için yerine koşar. Bir kişi yükseliş sırasında gözlemlerse, aklını ve kalbini canavarca şehvetlerle meşgul etmeye değmeyeceğini anlar. Şimdiki gözlerinde, bu tam bir çöptür. Böyle bir hayata baktığında midesi o kadar bulanır ki kusmak ister.

Buradan, düşüşün en büyük yararının, kişinin kendi alçaklığını, hangi safhaya gelebileceğini görmesi olduğu sonucu çıkar ki onu bu alçaklıktan yalnızca Yaradan çıkarmıştır. Bu, Yaradan’ın büyüklüğünü görmenin zamanıdır zira O bir kişiyi boğulabileceği ve Sitra Ahra’nın [öteki taraf] ellerinde sonsuza kadar kalabileceğini “balçık çamurdan” çıkarabilir ve sadece Yaradan onu oradan çıkarmıştır.

Buna göre, düşüş sırasında kişinin düşüş zamanı hakkında yazılan her şeyi okuması gerektiğini görebiliriz. Bu okumadan, Yaradan’dan ruhu için nasıl talep edeceğini öğrenecek ve böylece O, onu bir kez daha çöpe atmayacaktır. Ayrıca, “Öldüren ve dirilten ve kurtuluş getiren bir kral” denildiği gibi, kendisini dipsiz kuyudan yükselttiği için Yaradan’a nasıl teşekkür edeceğini de bilecektir. Yani kurtuluş düşüşlerden ve yükselişlerden doğar.

Böylece “O’na kulluk etmeme” denilen birinci aşamayı tamamladıktan sonra “Yaradan’a kulluk” dönemi başlar. Yani, “O’na hizmet etmeme” safhasından çıkmak için her türlü tavsiye ve taktiği denedikten sonra, yukarıdan yardım alır, Zohar’da yazıldığı gibi, “Arınmaya gelene yardım edilir.”, “Ona,  kutsal bir ruh vererek.” Bununla kişi, kendini sevmenin yönetiminden çıkar ve sadece ihsan etmek için çalışabilir.

O halde bir insan Yaradan’ın hizmetkârı olmaya nasıl gelebilir? Yukarıdan bir ruhla ödüllendirilerek. Bu, kişinin şimdi meyve veriyor olması olarak kabul edilir. Ve meyve nedir? Kişinin bir ruhla ödüllendirilmiş olmasıdır. Bu meyvedir. Başka bir deyişle, kişi “ruh” denilen meyvelerle ödüllendirilmeden önce Yaradan’ın hizmetkârı olamayacağını bilmelidir. Bunun yerine, kişinin doğduğu doğaya, yani kendini sevme doğasına karşı çıkamayacağı yukarıdaki nedenden dolayı, “O’na hizmet etmeme” denilen kendine hizmet ediyor olmalıdır. Daha ziyade, bu mucizeyi sadece Yaradan yapabilir.

Bununla bilgelerimizin söylediklerini yorumlamalıyız: “Meyve vermek, İsrail ülkesindeki tüm verimsiz ağaçların kaderidir” Yani, bir kişi Eretz Yaşar-El (İsrail Ülkesi) ile ödüllendirildiğinde, bir ruhla ödüllendirilmesiyle, her şey ıslah olmuş olur yani meyve vermeyen “verimsiz ağaçların” niteliği bile. Bu, “O’na hizmet etmeme” dönemine atıfta bulunur ki “günahlar ona erdem gibi olur” da olduğu gibi, bu dönem de ıslahı alır.

Başka bir deyişle, kişinin “ O’na hizmet etmeme” safhasında olduğunu hissetmeden Yaradan’ın hizmetkârı olması imkânsızdır. Yani, kendini sevme halindeyken sahip olduğu düşüşler ve yükselişler aracılığıyla, bu yükselişler ve düşüşler aşamalar ve derecelerdir ki kişi böylece bütünlüğün yerine tırmanabilsin ve ardından her şey kutsallığa girer çünkü bu şeylerin tümü, kişinin bütünlüğe ulaşmasına yardımcı olmuştur.

Artık doğası gereği meyve vermeye uygun olmayan “verimsiz ağaçların” yine de meyve vereceğini anlayabiliriz. Yani, bir kişi Lo Lişma’dayken, bu safha meyve vermekten, yani çalışmada anlayış ve Tora ile ödüllendirilmekten, Kral’ın sarayına girmekle ödüllendirilmekten uzaktır. Ama Lo Lişma safhasında, bu tam tersidir: O, Yaradan ile Dvekut’tan (bağlılıktan) uzaklaşır. Yine de, İsrail topraklarına girmekle ödüllendirildikten sonra, “verimsiz ağaçlar” olarak adlandırılan tüm Lo Lişma meyve verecek, yani “ruh” olarak adlandırılan üst ışık bu Kelimlerde de olacaktır. Çünkü her şey kutsallığa gelir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,093