e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Kabala Kütüphanesi > Kongre Materyalleri > Dünya Kabala Kongresi Ocak 2018 “Üst Dünyanın İçinde”

Dünya Kabala Kongresi Ocak 2018 “Üst Dünyanın İçinde”

DERS 1: “O’ndan Başkası Yok,” Realitesi İçindeki Hayat

1) Baal HaSulam, Zohar Kitabı’na Giriş, Madde 13

Gerçekten de bu kadar bozuk ve hatalı olan kendi için alma arzusunun, bütünlüğü sözler ve tariflere sığmayan yaratılış düşüncesinden nasıl çıkabildiğini ve onun içinde nasıl olduğunu anlamaya hala gereksinimimiz var. İşin aslı; tam olarak ruhları yaratma düşüncesi ile Yaradan’ın düşüncesi, her şeyi tamamladı. Zira bizimki gibi hareketlere ihtiyacı yoktur. Anında, tüm ruhlar ve tüm dünyalar bir gayeyle yaratıldılar, Yaradan’ın onlar için planladığı bütün haz ve zevklerle ve yumuşaklıkla dolu olarak, ruhların içindeki alma arzusu tamamen ıslah olup saf ihsana dönmüş şekilde, ışığı yayan ile tam form eşitliğinde, ıslahın sonunda almaları planlanan son mükemmellikte hâsıl oldular.

Bunun böyle olmasının sebebi ise şudur ki O’nun ebediyetinde geçmiş, şimdi ve gelecek birdir. Gelecek, şimdi gibidir ve O’nda zaman diye bir şey yoktur. Dolayısıyla Eyn Sof’daki ayrılmış durumunda asla bozuk alma arzusu konusu yoktu.

Tersine ıslahın sonunda ifşa olması planlanan bu form eşitliği, sonsuzlukta anında ortaya çıktı. Bilgelerimiz bununla ilgili şöyle dedi: “Dünya yaratılmadan önce, O ve O’nun adı Bir’di,” zira alma arzusundaki ayrı form, yaratılışın düşüncesinde ortaya çıkan ruhların realitesinde ifşa olmamıştı. Tersine onlar, “O ve O’nun adı Bir’dir” yoluyla form eşitliğinde Yaradan’a tutunmuşlardı.

2) Baal HaSulam, Şamati 67, “Kötülükten Ayrıl”

İnsanın bedeni dışında yalnız Yaradan vardır. Çünkü bu yaratılışın temelidir, böylece insana yalnız kendi açısından “yaratılan” denir. Yaradan insanın kendisini O’ndan ayrı bir gerçeklik olarak hissetmesini ister; bir tek şunun dışında, “tüm yeryüzü O’nun nuru ile doludur.”

3) Baal HaSulam, Pri Haham, Sihot, O’nun İsminin Sırrı

Kişinin aklına gelen düşüncelerin hepsi Yaradan’ın işidir. Yani, kişinin hissettiği, bir yerden gelmez ya da kendinden kaynaklanmaz. Bu yanlıştır ve en büyük yalandır. Aksine her düşünce, en küçüğü bile Yaradan tarafından kişinin aklına gönderilir ve bu insanı, hayvanı ve yaşayan her şeyi motive eden güçtür. Başka bir deyişle,  Yaradan canlı bir varlığı harekete geçirmek istediği zaman, ona düşünce göndererek onun üzerinde çalışır ve bu düşünce bu varlığı sanki kendi istiyormuş gibi harekete geçirir. Tıpkı toprağa yağmur gönderdiği ve toprağın bu yağmuru kimin gönderdiğini hissedememesi gibi, aklının hayalinin kontrolüne girmeden önce, insan da aynı şekilde bu düşünceyi ona kimin gönderdiğini hiçbir şekilde bilemez. Bu kişinin kontrolü altına girdiği için de bunu kendi parçası zanneder. Böylece kişinin düşüncesi üzerinde hakimiyeti olmadığını görürüz, bunun sebebi basittir, zira Yaradan bize kişinin erişimine hazır bir düşünce yollamak istemez, bunun yerine bize bir düşünce sırası düzenler ve bu düzen içinde biz onu tamamen edinmeliyiz. Ve “hiç kimse ondan ayrılmasın diye” sözünün anlamı da budur.

4) Baal HaSulam, Sen Beni Arkadan Ve Önden Kuşattın

Sen beni arkadan ve önden kuşattın demek, Yaradan’ın yüzünün gizliliği ve ifşası demektir. Bu böyledir, çünkü “O’nun krallığı her şeye hükmeder,” ve her şey köküne döner, hiçbir yer O’ndan eksik değildir. Fakat fark gelecek ya da şimdiki zamandadır, çünkü iki dünyayı bağlayan kişi O’nun kıyafetini şimdide keşfeder: yapılan her şey kutsallığın ifşası için bir kılıftır.

Ve bu şimdiki zaman olarak addedilir, yani şimdide de, O, muhteşem kıyafetler içinde belirir ve açıkça sürücünün ata bağlı olmadığını gösterir. Görünüşte at, sürücüye yol gösteriyormuş gibi olsa da gerçek şudur ki, at, sadece sürücünün dizginleri tutuşu vasıtasıyla hareket eder. Ve buna “kutsallığın öneminin yapılandırılması,” ve “yüz yüze,” denir.

5) Baal HaSulam, 50- İki Durum

Dünyanın iki durumu vardır. Birinci durumda dünyaya “acı” denir, ikinci duruma da “Kutsal İlahiyat”. Bu şekilde adlandırılır, zira kişi yaptıklarının ıslahını edinip ihsan etme niteliğini edinmeden önce, kişi dünyayı acı ve ızdırap dolu görür.

Ancak, daha sonra kişi İlahi Takdirin tüm dünyanın içerisinde yer aldığını görmeye layık olur, bu duruma Yaratan dünyayı doldurur denir. O zaman dünyaya “Kutsal İlahiyat” denir ve Yaratan’dan alır. Buna Yaratan ve kutsallığın bütünleşmesi denir. Yaratan’ın verdiği gibi tüm dünya artık ihsan etmekle doludur.

6) Baal HaSulam, 1. Mektup

Herkes kişisel kadere inanır, ama buna fazlaca tutunmaz diyebilirim.

Bunun sebebi bir aptalın düşüncesinin, “iyi ve iyilik yapanın” tek örneği Yaradan’a atfedilmemesi gerektiği içindir. Ancak, sadece Yaradan’ın gerçek hizmetkârları kendi kaderinin bilgisine sahiptir ki O, hem iyi hem kötü her şeyin sebebidir. Onlar kadere yapışırlar, çünkü arı olana bağlananlar, arıdır.

Koruyucu koruduklarıyla bir olduğundan, kötü ve iyi arasında belirgin bir ayırım yoktur. Onlar, O’nun benzersizliğini yüceltmeye hazır ve kapların taşıyıcıları olduklarından, hepsi bütün ve sevilendir. İyi ve kötü tüm eylem ve düşüncelerin bilgisine içgüdüsel olarak sahip oldukları ölçüde, Tanrı’nın kaplarının taşıyıcılarıdırlar. Yaradan onları hazırlar, onlar O’ndan gelir. Bunu ıslahın sonunda herkes bilecek.

7) Baal HaSulam, Şamati 4

MANEVİ ÇALIŞMADA KİŞİNİN KENDİSİNİ YARATAN’A KARŞI İLGA EDERKEN HİSSETTİĞİ AĞIRLIĞIN NEDENİ NEDİR?

Dolayısıyla görüyoruz ki kişinin temel çalışması sadece Yaratan’ın varlığının hissine gelebilmek, yani Yaratan’ın varlığını hissedebilmektir: Ve “tüm dünyanın O’nun muhteşemliğiyle dolu olduğunu görmek.” Kişinin tüm çalışması budur, yani tüm kuvvetiyle yaptığı çalışma sadece bu koşula ulaşmak içindir, başka hiç bir şey için değildir.

Kişi bir şeyin sahibi olacağı gibi bir yanılgı içerisine girmemelidir, zira kişinin sadece bir tek şeye ihtiyacı vardır, bu Yaratan’a inançtır. Başka hiç bir şey düşünmemelidir ve yaptığı tüm çalışmanın ödülü sadece Yaratan inancı edinmek olmalıdır.

8) Rabaş, Cilt 2, Makale 13

Tora ve Mitzvot içindeki tüm çalışmamız, kendimizi alma arzusunun sürgününden çıkarmak içindir. Başka bir deyişle, Tora ve Mitzvot ile uğraşırken kendimizi, öyle hedeflemeliyiz ki ödülümüz sürgünden ve alma arzumuzun köleliğinden çıkmak olsun ve böylece yalnızca Yaradan’ı memnun etmek için çalışabilelim. Ve Tora ve Mitzvot çalışmamız için başka bir ödül talep etmeyelim.

Başka bir deyişle, Tora ve Mitzvot ile uğraşırken, büyük ve önemli bir krala hizmet ediyor olduğumuz duygusunu edinmekle ödüllendirilmek isteriz. Ve böylece O’nun yüceliğini hissederek içimizde Yaradan sevgisi olsun. Böylece aldığımız tüm keyif, yalnızca Yaradan’ı memnun etmekten gelsin ve ödülümüz bu olsun, O’nun bize çalışmamız için vereceği bir ödül değil. Bunun yerine, bu hizmetin kendisi ödüldür ve O’na hizmet etmekle ödüllendirilmekten daha büyük hiç bir ayrıcalık yoktur bu dünyada.

9) Zohar, Zohar Kitabına Giriş, Gelinin Gecesi, Madde 138

Yaradan’dan üstü örtülmüş kötülük görmemesi bir kuraldır. Bu nedenle kişi kendini kötü hissettiğinde, Yaradan’ın ona yol gösterdiğini inkâr eder ve yüksek Operatör aynı ölçüde ondan gizlenmiştir. Bu, dünyadaki en büyük cezadır.

Böylece O’nun yol göstericiliği ile ilişkili olarak iyi ve kötü algısı beraberinde ödül ve ceza algısını da getirir. Yaradan’a olan inancından ayrılmamak için çaba gösteren, Yukarı’nın takdirinden kötü bir tat alsa bile ödüllendirilir. Ve eğer çaba göstermezse, Yaradan’a olan inancından ayrıldığı için cezalandırılacaktır.

10) Baal HaSulam, Şamati 1- O’ndan Başkası Yok

Kişi her zaman çaba göstermeli ve Yaradan’a tutunmalıdır, yani tüm düşüncelerinde O olmalıdır. Şöyle ki; Kişi daha büyük bir düşüşün olamayacağı en kötü durumda bile, O’nun hükmünden ayrılmamalıdır, yani onun kutsallığa girmesini engelleyen ve ona fayda veya zarar getirebilecek başka bir otorite olduğunu düşünmemelidir.

Yani, kişi insanın iyi işler yapmasına ve Yaradan’ın yolunu izlemesine izin vermeyenin, Sitra Ahra’nın (Diğer Tarafın) gücü olduğunu düşünmemelidir. Tersine, her şeyin Yaradan tarafından yapıldığını düşünmelidir.

Baal Şem Tov’un söylediği gibi; Dünyada Klipot (kabuklar) denen başka bir gücün olduğunu söyleyen kişi, “başka tanrılara hizmet etme” durumundadır. Günah sadece inancı olmayanların düşündüklerinden ibaret değildir, eğer kişi Yaradan’dan başka bir otorite ve güç olduğunu düşünüyorsa günah işliyor demektir.

Dahası, kişi kendi hükmü olduğunu söylerse; Yani dün kendisinin Yaradan’ın yolunu izlemek istememiş olduğunu söylerse, bu da inançsızlığın günahını işlemek olarak kabul edilir, kişinin dünyanın liderinin yalnızca Yaradan olduğuna inanmadığı anlamına gelir.

11) Rabaş, Cilt 1, Makale 3, Gerçeğin Ve İnancın Anlamı

Bize mantık ötesi inanç yolu verilmiştir, yani hislerimizi ve aklımızı dikkate almayıp, şunu söylemeliyiz, “Onların gören gözleri yok. Onların duyan kulakları yok.” Daha ziyade inanmalıyız ki, Yaradan bizim için iyi olanı bilir. O, olduğum aşamamı hissetmemi ister ve ben kendimi nasıl hissettiğimle ilgilenmem, çünkü ihsan etmek için çalışmak isterim.

Dolayısıyla temel şey şudur ki, Yaradan için çalışmam gerek. Çalışmamda bütünlük olmadığını hissetmeme rağmen, yine de üst olanın Kabında, yani üst olanın perspektifinden ben kesinlikle bütünüm. Bu nedenle çalışmamdan—Kral’a en düşük seviyede hizmet etme ayrıcalığından—hoşnudum. En azından Yaradan’ın O’na birkaç derece yakınlaşmama izin vermesi benim için büyük bir ayrıcalık.

12) Zohar, İki Nokta, Madde 121

Bu dünyada tattığımız, Onun eşsiz ve benzersizliği ile çelişen şeyler, bizi Yaradan’dan ayırır. Gene de, bize emredildiği gibi Yaradan’ımızı memnun etmek için sevgi ile Tora ve Mitzvot için tüm ruhumuz ve gücümüzle çaba gösterdiğimiz zaman, bu ayırıcı güçlerin hiçbiri bizi, ruhumuzdan ve gücümüzden Yaradan sevgisini azaltarak etkileyemez. Aksine bu durumda, üstesinden geldiğimiz her çelişki O’nun bilgeliğini edinmek için bir geçit haline gelir. Çünkü her çelişkide özel bir nitelik vardır, O’na erişmede özel bir dereceyi ifşa eden. Ve buna layık olanlar, karanlığı aydınlığa, acıyı tatlıya çevirmekle ödüllenirler. Ayrılığın tüm güçleri – aklın karanlığı ve bedenin acısı – yüce kademeleri edinmek için onlara geçit olur. Böylece karanlık, büyük bir ışık, acı ise tatlı olur.

Böylece, daha önce O’nun rehberliği yönetimindeki tüm ayırıcı güçler şimdi birlik olmaya dönüşürler ve tüm dünyayı erdeme göre yargılarlar.

13) Baal HaSulam, Şamati 33- Haman İle Kefaret Günlerinin Kuraları

Gerçekten de bilmemiz gereklidir ki, kişiye, sanki “İyi ve İyilik yapan” bir rehberliğe karşıt gibi görünen her şey sadece insanı, bu çelişkileri aşmak için Üst Işığı çekmeye zorlamak için vardır, yoksa kişi bunların üstesinden gelemez. Bu durum, kişinin Dinim (yargı) demek olan çelişkiler var olduğunda, ”Yaradan´ın Yüceliği“ koşulunu genişletmesidir.

Bu demektir ki, bu çelişkiler, kişi onların üstesinden gelmek istediğinde, yalnızca Yaradan’ın Yüceliğini büyüterek, çözebilir. Bundan çıkan sonuç, Yaradan’ın yüceliğini çekmeye sebep olan tam da bu Dinim’dir. Bu “Ve paltosunu ona fırlattı” cümlesinin anlamıdır.

Bu demektir ki, kişi sonra bütün bu Aderet Zear´ları (Saç Örtüsünü) O´na yani Yaradan´a atfeder. Bu demektir ki kişi artık Yüksek Işığı bunların üzerine çeksin diye, Yaradan’ın ona bilerek bu örtüyü verdiğini görür.

14) Zohar, Bereşit Alef, Madde 255

Islahın sonunda SAM iptal olduğu zaman, onlara sanki SAM hiçbir zaman yaşamamış gibi gelir. Tersine birlik her zaman hüküm sürmüştür. Yazıldığı üzere “O’ndan başkası yoktur.”

DERS 2: Onlunun İçinde Yaradan’ın İnşa Edilmesi

1) Rabaş, 76. Mektup

“Eğer Ben’im yasalarımda yürüyor ve Ben’im emirlerimi yapıyor gibi yerine getiriyorsan.” Kutsal Zohar sorar, “Orada zaten ‘yürü’ ve ‘yerine getir’ diyorsa, neden bir de ‘yapmak’?” Şöyle cevap verir, “Tora’nın Mitzvot’larını yerine getiren ve O’nun yolunda yürüyen için bu, O’nu yukarıda yapmak gibidir. Yaradan der ki, ‘o Ben’i yapar gibi.’ Bu ‘yapıyor gibi’ sözünün anlamıdır, tıpkı Ben’i sen yaptın gibi.”

Yaradan yolunda yürüyenin Yaradan’ı yapmasının ne demek olduğunu anlamalıyız. Kişi nasıl böyle bir şey düşünebilir?

Bilinir ki, “Tüm dünya O’nun ihtişamıyla doludur.” Bu her insanın inanması gereken şeydir, şöyle yazdığı gibi “Ben yeri ve göğü doldururum.” Ancak Yaradan, seçim şansımız olması ve O’nu görmememiz için gizliliği yarattı, böylece sonrasında inanç için —Yaradan’ın “tüm dünyaları doldurduğuna ve tüm dünyaları kapladığına” inanmak—bir yer olur. Kişi Tora ve Mitzvot’a bağlandığında Yaradan ona kendini ifşa eder ve kişi Yaradan’ın dünyanın yöneticisi olduğunu görür.

Böylece insan ona hükmedecek kralı yaratır. Bu demektir ki, kişi Yaradan’ı dünyanın yöneticisi olarak hisseder ve bu insanın Yaradan’ı kendi üzerinde kral yapması olarak kabul edilir.

2) Rabaş, Çalışmada Tora’nın “Orta Çizgi” Dediği Şey Nedir?

Ari’nin şu sözlerini açıklayabiliriz, “Işığı örten Se’arot (saçlar) meselesinden dolayı, onlar değersiz oldukları sürece ışıktan haz alırlar.” İnanmalıyız ki, Yaradan bize bir arzu ve iyi eylemler yapma özlemi verdi. Kişi değersiz olduğu sürece Yaradan’ın onu iyi şeyler yapmaya zorladığını hissedemez. Yaradan’ın, kendini kıyafetlerle saklamasının sebebi budur ve bu kıyafetin adı Lo Lişma’dır. Diğer bir deyişle, bazen Yaradan kendini dostların kıyafetinde saklar.

Örneğin, kişi şafaktan önce kalkıp çalışmak istemez. Bu yüzden, Yaradan kendini dostlarla kılıflar ve kişi yorgun olsa bile yataktan kalkar, çünkü çalışmaya gelmiş tüm dostlarının onun bayağılığını görmesinin hoş olmayacağını düşünür. Bu nedenle kalkar ve çalışmalara katılır. Öyle anlaşılıyor ki, Yaradan’ın emirlerini yerine getirmek için yataktan çıkma enerjisi yoktur, bu nedenle Yaradan onu çalışma için zorlayamaz, yatakta kalır, fakat dostları onu mecbur eder.

Lo Lişma’da birçok derece olmasına rağmen, bu örneğe benzer şekilde, kişi Lo Lişma’da hareket eder. Biz şimdi çalışmaya katılan ve eylemleri yerine getiren kişiye bakmalıyız. Diğer bir deyişle, bunları yerine getirmesi sebebi Yaradan ise, bedenin üstesinden gelme ve iyi eylemler yapma gücünü bulamaz. Dolayısıyla, Lo Lişma’da neyin önemli olduğunu görmeliyiz.

Yine de kişi yukarıda söylenen “O’ndan başkası yok,” sözüne inanmalıdır, yani onu iyi eylemler yapmaya zorlayan Yaradan’dır, fakat henüz onu zorlayanın Yaradan olduğunu bilmeye lâyık olmadığından, Yaradan kendini kan ve etle kıyafetlendirir. Onlar vasıtasıyla, Yaradan bu eylemleri yapar. Bu nedenle Yaradan Ahoraim formunda hareket eder.

Diğer bir deyişle, kişi yüzler görür, fakat inanmalıdır ki yüzlerin arkasında bu eylemleri yapan Yaradan var. Bu demektir ki, insanın yanında Yaradan’ın istediği eylemleri yerine getirmesi için onu zorlayan Yaradan durur. Öyle anlaşılıyor ki, Yaradan her şeyi yapar, ama insan inanması gerektiğini değil, gördüğünü hesaba katar. Bu sebeple kişi eylemlerini Lo Lişma’da yerine getirdiğini söyler, tıpkı onu zorlayan dostlar örneğinde olduğu gibi.

3) Baal Hasulam, Yaradan Sevgisi ve Yaratılan Sevgisi

Bu şekilde kişi çalışmasını sevgi ve başkalarına ihsan olarak tamamlayıp, en yüksek noktaya gelirse, aynı zamanda Yaradan için sevgi ve ihsanı da tamamlamış olur. Bu aşamada ister başkalarına, ister onu yapana memnuniyet vermek olsun, bu ikisi arasında fark yoktur.

Bu Hillel’in söylediği şeydir, “Dostunu kendin gibi sev,” nihai hedeftir. Çünkü bu insanlık için en uygun formdur.

Amellerle yanlışa düşmemeliyiz. Biliyoruz ki, dostumuzun ihtiyacını kendimizinkinden önce koyarsak, bu ihsan etme niteliğidir. Bu sebeple Hillel amacı “Ve Tanrı’nı tüm kalbinle, ruhunla ve gücünle seveceksin,” olarak tanımlamaz, çünkü onlar gerçekten bir ve aynı şeydir. Bu böyledir, çünkü kişi dostunu da tüm kalbiyle ve ruhuyla sevmelidir, çünkü bu “kendin gibi,” sözünün anlamıdır. Her şeyden evvel kişi tüm kalbi, ruhuyla kendini sever, fakat Yaradan’la ilgili kişi kendini kandırır; dostuyla ise her şey gözlerinin önündedir.

4) Baal HaSulam, Şamati 36- İnsandaki Üç Beden

İnsan üç bedenden yaratılmıştır; a) İç vücut, burada ruh vardır b) Noga Kabuğu c) Yılanın derisi. Kişiyi diğer iki vücuttan kurtarabilmek için insan sadece iç vücudu olan ruhu ile ilgilenmelidir, böylelikle diğer iki vücudu kutsal olan ile çatışmaz ve kişi sadece ruhunu kullanmayı öğrenir. Bu şu demektir; İnsan düşüncelerinde sadece tek bir otoriteyle meşgul olmalı; “O’ndan Başkası yok”. Her şey yaratılana O’ndan gelir ve hiçbir varlık O’nun kutsallığından kendisini ayıramaz. İnsan bu iki dış vücudu düşünmekten kendisini alıkoyarsa bu vücutlar ölür ve yok olur, zira beslenecek ve hayatlarını devam ettirecek besinleri yoktur, çünkü besinleri düşüncelerimizdir. Ve atalarımız şöyle der “Ve ekmeğini alnından akan terle yiyeceksin”. Çünkü, İnsan günah işlemeden önce yaşaması için ekmek yemek zorunda değildi. Bu şu demektir, insan geçimi için ışığı çekmek zorunda değildi. Ancak insan günah işledikten sonra yılanın bedenini aldı ve bu noktadan itibaren hayatı ekmek ve besine dayalı oldu. Her defasında ışıklar yeniden çekilmelidir, bu olmazsa iki beden besinsiz kalır ve ölür. Bu aslında yüce bir ıslahtır ve insanı diğer iki vücuttan kurtarır.

Dolayısıyla insan tüm gücüyle bu iki vücudu düşünmemeye çalışmalı (Belki de hocalarımız bu yüzden bir günahı düşünmeyi, işlemekten daha kötü olduğunu söylerler). Düşünce onların besinidir. İnsan onları düşündükçe onlara hayat verir. Dolayısıyla insan sadece iç bedenini düşünmeli, çünkü bu kutsal ruhu saran şaldır. Bu şu demektir, insan her zaman bedeninin ötesini düşünmelidir, demektir ki kendisi için değil ama başkasının iyiliği için yani kendi derisinin dışında olan kişi için. İnsanın derisinin dışında tutunabileceği bir kabuk yoktur, zira onlar sadece vücudun içindekilere tutunabilir ve bunlar vücuda aittir. Bu demektir ki vücudun kılıfından gelen her şeye hükmederler. O’nun sahibidir ve vücudunun kılıfında olmayan hiç bir şeye ise hâkimiyeti yoktur.

İnsan vücudunun ötesinde düşünmeye kendisini zorlarsa kişi “…ve derim vücudumdan sıyrılırsa, Yaratan’ı görürüm” haline erişir. Demektir ki, vücudun dışında çalışması öngörülerek kutsallık vücuduna yerleştirilmiştir. Kötü olanlar ise, vücudunu ışığın şalıyla kaplamak istemeyenler ve derinin içinde yaşayanlardır, bu kişiler erdemsizce ölürler. Çünkü ışığın sarmadığı yerde hiç bir şey edinilmez. Sadece bedenlerinin içinde ışığa sarılı olanlar erdemli olanlardır

5) Maor VaŞemeş, Paraşat Ekev

En önemli şey, kutsal topluluğun içinde, her biri kendisinin erdemli veya özel olduğunu düşünmemeli, aksine tek düşüncesi davranışı veya eylemleri ile kutsal topluluğa zarar vermemek olmalıdır. Ve hatta kişi önemli biri bile olabilir, ama gene de eylemlerini sorgulamalı ve ne için önemli olduğunu dikkate almalı ve kendisini tamamen sıfırlamalıdır.

Tam bir ünite olan her onlunun içinde Şehina’nın oturduğu bilinir. Ve tam bir ünite baş, kollar, bacaklar ve topuklardan yapılmıştır. Buna göre herkes kendisini kutsal toplum içindeki “bir hiç” olarak gördüğü zaman -diğerleri baş ve beden ve üst parçalar olurken- bu kişi topluluğun topuğu addedilir. Ve herkes kendisinin bu şekilde olduğunu düşünür ve onların eylemleri bolluk, bereketin ve dünyadaki tüm iyiliğin kapılarını açar. Tam olarak bu (bolluk ve iyilik) kendisini başka bir şey değil ama yalnız topuk olarak kabul edenden yayılır.

6) Baal HaSulam – Sürüyü Toplamanın Zamanı Değil

Kişi kendisini toplumdan ayırmamalı ve Yaradan’ı memnun etmek için bile olsa kendisi için talepte bulunmamalı yalnız tüm toplum için talep etmeli. Toplumdan ayrılan ve özel olarak yalnız kendi ruhu için talepte bulunan, ruhunu inşa edemez. Tam tersine ruhuna zarar verir. Şu sözlerde olduğu gibi “gururlu olanla aynı yerde oturmam (Midraş Rabah, Bölüm 7, Madde 8),” zira kişi gurura bürünmediği sürece toplumdan ayrılamaz. Yazıklar olsun ona ki ruhuna zarar verir. Çalışması sırasında bile kişi yalnız dua ederse, arzusu dışında toplumdan ayrı düşer ve ruhuna zarar verir ve İsrail topluluğunda kendisi için bireysel talepte bulunana uyanış gelmedi ve hiç kimse kendisini ayrı olarak hissetmedi ve bu onların Mısır’dan güçlü bir elle çıkmalarındaki güçleriydi.

Böylece herkes tüm gücünü tüm İsrail’de, çalışmada Yaradan’a yapılan tüm dualar için toplar ve kendisini tüm İsrail’in köküne dâhil eder.

7) Rabaş, Cilt 3, 217. Makale, Uzağa Kaç Sevgilim

Ve bu yüce bir kuraldır ki, yaratılmış olan adama varlık (yaratılmış) adı verilir, yani yalnızca o ve onun dışarısında ilahi kutsallık bulunur. Bunun ardından, biri kendi nesli için dua ettiğinde buna sürgün içerisindeki ilahi kutsallık için dua ediyor denir ve kurtarılmaya ihtiyacı vardır ve işte bu sonsuzluk konusu olup, muhakkak ki bu şekilde Rahamim Işığı ifşa olabilecektir.

Kişinin kolektif için dua etmesi gereğinin bir başka nedeni de Rahamim ışığını ifşa etmektir, bu ihsan etme koşulunun ışığıdır. Ve kural şudur ki form eşitliği olmadan hiçbir şey alamayız, her zaman eşitlik koşulu olmalıdır. Böylece, kendi için alma koşulu içinde çalışarak kişi kendine merhameti uyandırdığı ve daha çok dua eklediği zaman, form eşitliğinde bir kap hazırlamak için, bu yeterli olmaz, aksine alma kıvılcımları onun içini sarar.

Buna göre kişi aksi istikamete hareket etmektedir, yani kişi ihsan etme kabını hazırlarken alma kabını hazırlamaktadır. Ve “O’nun niteliklerine tutun” yani tam olarak, “O merhametlidir, sen de merhametli ol.” Böylece kişi kolektif için dua etiği zaman, bu duası ile, dua edebildiği ölçüde ihsan etme koşulunda çalışıyordur, bu derecede kabını dokumaktadır, ki orada, “merhametli” denen ihsan etmenin ışığı ifşa olur. Ve merhamet ışığını edinerek kişi daha sonra “merhametli” olma koşulunu ifşa edebilir.

8) Likutey Halahot, Hoşen Mişpat, Halahot Arev

Tora ve Mitzvot’u yerine getirmek, yalnız Arvut yoluyla mümkün olur, bunun dışında mümkün değildir. Arvut’da herkes dostundan sorumlu olur ki bu Tora’yı yerine getirmenin özüdür, arzulan şey birlik yoluyla olur. Bu nedenle Tora ve Mitzot’u üstlenmek isteyen kişi kendisini İsrail topluluğuna, büyük bir birlik içinde, dâhil etmelidir. Bu nedenle, Tora’nın edinilmesi sırasında onlar kesinlikle birbirlerinden sorumludurlar, zira kişi Tora’yı edinmek ister istemez, kendisini, arzusunu onlarla birleştirmek amacıyla diğerlerine tek ve bir olarak dâhil etmelidir. Ve kesinlikle her biri dostundan sorumludur, zira hepsi bir olduklarında önemlidirler. Ve tam da her biri dostundan sorumlu olduğu için ki birlik olurlar, bu yolla Tora’yı yerine getirebilirler, bu olmaksızın Tora’yı korumak mümkün değildir. Zira böylece sevgi ve birlik arzusu bakımından, her biri dostundan memnun kalır ve aralarında form eşitsizliği yoktur. Onunla yukarının arzusuyla birleşecekleri, tek bir arzuya dâhil olurlar, birliğin amacı budur.

9) Rabaş,  Toplumun Amacı 2

İnsan, eylemin kendine yarar sağlayacağını göremediği “kendini sevmek” denen Kli ile yaratıldığından, en ufak bir hareketi yapmak için bile motivasyonu yoktur. İnsanın kendini iptal etmeden, Yaradan’la Dvekut (tutunmak) elde etmesi, yani form eşitliğine gelmesi mümkün değildir.

İnsanın yaratılma amacının gerçekleşmesini engelleyen “kötü eğilim” dediğimiz alma arzusunu iptal etmek için beraberce çalışıp büyük bir güç oluşturacak bir topluluğa ihtiyaç duyarız.

Bu nedenle, grup bu amacı başarmaları gerektiğine oy birliğiyle hemfikir olan bireylerden oluşmalıdır. Sonra, herkes herkese entegre olduğundan, her biri kendine karşı mücadele edebilecek tek büyük bir güç haline gelir. Bu nedenle her biri amacı başarmak için büyük bir arzu oluşturur.

Birbirine entegre olmak için, herkes diğerlerinin önünde kendini iptal etmelidir. Bu, her birinin dostlarının hatalarını değil, onların erdemliğini görmesiyle başarılabilir. Fakat dostlarından biraz daha yüksek olduğunu düşünen kişi, artık onlarla birleşemez.

10) Kutsal Şalah, Harflerin Kapısı, 2. Mektup

Dostun senin ruhuna nitelik olarak denk olmasa bile ona müsamaha göstermeli ve Yaradan hatırı için onu sevmelisin, zira Yaradan onu böyle yaratmıştır.

11) Rabaş – Dostlar Meclisinde Ne Aranmalıdır? Makale 30

Kişi başkalarının sevgisini edinmek için çaba sarf etmelidir. Mantık ötesi çabalamak zorunda olduğundan, buna “emek” denir. Mantıklı düşündüğünde, “Aklı ona dostunun gerçek yüzünü, ona olan nefretini gösterdiğinde, onu olumlu yargılamak nasıl mümkün olabilir?” Bedene bununla ilgili ne söyleyebilir? Dostunun önünde neden kendini eğmek zorundadır?

Cevap şudur ki, Yaradan ile “form eşitliği” denilen, Dvekut’u (birleşme) başarmak zorundadır, yani kendini düşünmemelidir. Neden dostun önünde eğilmek zor bir şeydir? Bunun için kendi değerini hükümsüz kılmalıdır, yaşamak istediği tüm hayat sadece başkaları yararına çalışarak, insanla insan arasındaki sevgiyle başlayıp Yaradan sevgisine ulaşarak gerçekleşir.

Dahası, mantığıyla onu sevmek zorunda olanların dostları olduğunu düşündüğünden, mantığın üstesinden gelip, mantık ötesi giderek her şeyi kendisi için değil, başkaları için yaptığını ve “Kendim için yaşamak değerli değil,” diyebileceği bir yeri vardır.

12) Rabaş, 40. Mektup

En güçlü olanların bile kalplerinin yıpranması pahasına, her ikisi de kalbinin duvarlarından sıcaklık yayar ve bu sıcaklık bir sevgi giysisi oluşturana kadar sevginin kıvılcımlarını ateşler. Sonra, her ikisi bir battaniye ile örtülmüş olur, yani tek sevgi her ikisini de örter ve sarar, tıpkı Dvekut’un (birleşme) ikiyi bir olarak birleştirmesi gibi.

Ve kişi dostunun sevgisini hissetmeye başladığında, yenilik hoşa gider kuralı gereği haz ve neşe içinde derhal uyanmaya başlar. Dostunun sevgisi onun için yeni bir şeydir, çünkü o zamana kadar kendi iyiliğini düşünen tek kişi kendisiydi. Fakat dostunun onunla ilgilendiğini keşfettiği an, bu onun içinde ölçülemez bir neşe uyandırır, insan sadece haz hissettiği yerde olmak istediğinden artık kendisiyle ilgilenmez. Ve dostuyla ilgilenerek, haz hissetmeye başladığından doğal olarak kendisini düşünmez.

13) Rabaş, Cilt 3, Makale 738, Tuz Antlaşması

“Tüm adaklarınızla tuz da sunmalısınız,” bu tuz antlaşması meselesidir. Ve bu antlaşma mantık ötesidir zira kişi dostundan iyi şeyler aldığı zaman onlar bir antlaşma yapmalıdırlar.

Ve bu antlaşmayı yapma meselesi tam da her birinin diğerinden şikâyetleri ve talepleri olduğu, öfke ve ayrılık olduğu zaman olmalıdır. Ve böylece yaptıkları bu antlaşma onlar arasında sevgi ve birliği korur. Ve kural şudur ki, ne zaman içlerinden biri diğerine zarar vermek isterse ona aralarında yapmış oldukları antlaşma hatırlatılır.

Bu onları sevgi ve barışı korumaya zorunlu kılar ve “tüm adaklarınızla tuz da sunmalısınız,” sözünün anlamı budur, yani Yaradan’a doğru yaklaşma çalışması tuz antlaşması ile olmak zorundadır, bu her şeyin temelidir.

14) Rabaş, 2. Cilt, 24. Mektup

Bu, Yaradan’ın sevgisinin farkındalığını bu yolla korumak zorunda olduğunuzun, tüm gün ve gece, gün veya gece aşamasını hissettiğinizde, daima tetikte olmanız gerektiğinin size yukarıdan bildirilmesinin sebebidir.

Yaradan’a şöyle deriz, “Seninkiler hem gün, hem gece.” Bu nedenle, gece de, gecenin karanlığı da insanın iyiliği için Yaradan’dan gelir, şöyle yazdığı gibi: “Günden güne konuşmayı ifade eder ve geceden geceye bilgiyi tanımlar”

Öyle anlaşılıyor ki, alevler kendi kendine yükselene kadar dostların kalplerini uyandırmalısınız, atalarımızın bununla ilgili şöyle söylediği gibi, “Mumları yaktığın zaman.” Bununla Yaradan’ın sevgisinin farkındalığı ile ödüllendirilmiş olursunuz.

DERS 3: Tüm Engellerin Ötesinde “İbur’ a Giriş” Koşuluna Tutunmak

1) Rabaş, Cilt 3, Yenika ve İbur Meselesi

Yaradan çalışmasının giriş kapısı, Ibur (gebelik) aşamasıdır, yani kişi kendi “benliğini” iptal eder ve annesinin rahmine Ibur olarak girer. Bu şekilde Malhut denilen almak için almak arzusu olan kendi-sevgisini iptal eder ve Bina denilen ihsan etme kapları aşamasına girer.

Kişi inanmalıdır ki, doğmadan, yani ruhu bedene girmeden önce Yaradan’a yapışıktır ve şimdi geriye dönmek, düşüşünden önce olduğu gibi ona yapışmak için büyük özlem duymaktadır, buna İbur, yani insanın tamamen kendini iptal etmesi denir.

2) Rabaş, Çalışmada Kutsama Kabının Dolu olması Ne Demektir

Kişi gözleri kapalı, mantık ötesinde, bilgelerin sözlerine inanarak yürüyebilir ve yolun sonuna erişebilir. Buna ana karnındaki dönem denir, zira kişinin ağzı yoktur. Ana karnındaki, “en küçük ve en kısıtlı olan Malhut durumu ve buna Ibur denir ve günah işlemek ve yargılamak sözcüklerinden gelir, “Yaradan beni senin hatırına yargıladı” sözünün kastettiği gibi.

Günah işlemek ve yargılamak meselesi açıklanmalıdır. Çünkü kişi gözleri kapalı, mantık ötesinde yürümek zorundadır, beden buna karşı çıkar ve bu nedenle de kişi sürekli bunun üstesinden gelmek zorundadır ve buna günah, gazap, zorluk denir. Çünkü daima Yukarıdakinin huzurunda kendini eğerek ve Yukarıdakinin ona ne isterse yapmasına kendini bırakarak yürümek zor bir iştir. Buna Ibur (cenin) denir, mümkün olan en küçük kısıtlamadır.

3) Baal HaSulam, Şamati 70- Güçlü Bir El ve Taşkın Bir Gazapla

Sadakatle O’na tutunmak ve Kral’ın sarayına girmek için Yaradan’ın hizmetine girmek isteyenlerin hepsinin kabul edilmediğini bilmemiz gerek. Aksine kişi sınanır; eğer başka hiçbir arzusu yoksa ve yalnız Dvekut (bir olmak, bağlanmak) istiyorsa kişi kabul edilir.

Peki, kişinin yalnız tek bir arzusu olduğu nasıl sınanır? Kişiye engeller verilir. Bu demektir ki; böylece bu yolu bıraksın ve ayaktakımının yolunu izlesin diye kişiye yabancı düşünceler yollanır.

Eğer kişi tüm bu güçlüklerin üstesinden gelirse ve onu engelleyen tüm bariyerleri kırarsa ve küçük şeyler onu yoldan ayırmazsa o zaman, başka bir şeye değil ama yalnız O’na bağlanmasının kabul edilmesini geri çevirmek için Yaradan ona büyük bir Klipot ve arabalar yollar. Bu, Yaradan onu güçlü bir elle reddediyor demektir.

Eğer Yaradan güçlü elini göstermezse, onu geri çevirmek zor olur zira onun, başka bir şeye değil ama yalnız Yaradan’a bağlanmak için güçlü bir arzusu vardır.

Ancak Yaradan, arzusu o kadar güçlü olmayan birisini geri çevirmek istediği zaman, onu küçük bir şeyle yoldan ayırır. Dünyevi şeyler için büyük bir arzu verir, böylece kişi kutsal çalışmayı tamamen bırakır ve güçlü bir elle geri itilmesine gerek kalmaz.

Ancak zorlukların ve engellerin üstesinden gelen birisi kolayca değil ama ancak güçlü bir elle geri çevrilir. Eğer kişi güçlü elin bile üstesinden gelirse ve ne olursa olsun Keduşa’nın yerinden uzaklaşmak istemezse ve gerçekten yalnız O’na tutunmak isterse ve geri çevrildiğini görür ise o zaman kişi gazaba uğradığını söyler. Yoksa içeriye alınmış olacaktı. Ama Yaradan’ın gazabına uğramış olduğu için içeriye, Kral’ın sarayına kabul edilmemiştir, gerçekten O’nun ile bir olmak, O’na bağlanmak için.

Böylece, kendi yerinden ayrılmayıp içeriye girmek istemesinden ve zorla içeriye girmesinden önce, bu kişinin gazaba uğradığı söylenemez. Aksine tüm reddedilmeler ve tüm geri çevrilmelerden sonra, hala kendi yerinden ayrılmadığı zaman, yani güçlü bir el ve taşkın bir gazap ona ifşa olduğu zaman, ancak bundan sonra “, sizin üzerinizde Kral olacağım.” Çünkü ancak büyük bir hamle ve büyük bir çaba ile Cennetin Krallığı ona ifşa olur ve o Kral’ın sarayına kabul edilir.

4) Rabaş, Cilt 1, Makale 22, Tüm Tora Tek Bir Kutsal İsimdir

Her zaman amacı göz önüne almalıyız, bu, “O’nun yarattıklarına” iyilik yapmaktır. Eğer kötü eğilim gelir ve kişiye Firavunun sorularını sorarsa, kişi bunları aciz bahanelerle cevaplamamalıdır, demelidir ki, “İşte şimdi senin bu soruların sayesinde ihsan etme çalışmasına başlayabilirim.”

Bunun anlamı şudur; bizi bulunduğumuz kademeden aşağıya indirmek için gelen kötü eğilimin soruları hakkında konuşmamalıyız. Tam tersine, şimdi bu bize çalışacak bir yer vermekte ve biz bu sayede tamamlanmış olma kademesine yükseleceğiz. Bu dünyadaki her üstesinden gelmeye “Yaradan’ın hizmetinde yürümek” denir, zira her kuruş büyük bir miktara eklenir. Her defasında üstesinden gelir ve bolluk ve bereketi edinen bir Kli haline gelmek için gereken miktara belli ölçüde ekleme yaparız.

Üstesinden gelmek demek, alma kabından bir parçayı alıp ihsan etme kabına eklemek demektir. Bu üzerine Aviut (kalınlık, alma arzusu) koymamız gereken Masah (perde) gibidir. Eğer kişinin alma arzusu yoksa üzerine Masah koyacağı bir şeyi de yoktur. Bu nedenle, kötü eğilim bize yabancı düşünceler getirdiğinde, bu düşünceleri almak ve mantık ötesi yükselmek zamanıdır.

Bu, kişinin her şeyi ruhunun arzusuyla yapacağı bir şeydir. Şimdi kişi bu hizmetten geri çevrildiğini söylememelidir. Aksine yukarıdan kendisine düşünceler ve arzular verildiğini ve böylece bunları Keduşa’ya (Kutsallığa) almak için yer olduğunu söylemelidir.

5) Rabaş, Cilt 2, Makale 6, Çalışmada İbrahim’in Sığır Çobanı ve Lot’un Sığır Çobanı Ne Demektir?

Her başlangıçta kişi cennetin boyunduruğunu yeniden üstlenmelidir, dün Yaradan’a inancı olması yeterli değildir. Bu nedenle her defasında cennetin krallığını edinmek, yeni bir durum olarak kabul edilir, yani kişi cennetin krallığından boş olan bir yer alır ve onu cennetin krallığı ile doldurur. Böylece kişi şimdi daha önce var olmayan yeni bir şeyi açıklığa kavuşturmuştur, boş bir yeri almış ve onu cennetin krallığı ile doldurmuştur. Buna yeni bir kıvılcımı Keduşa’ya yükseltmek denir. Birçok yükselişler yoluyla, kişi, daima boş olan yerden Keduşa’ya kıvılcımlar yükseltir.

Böylece her inişle yeni bir başlangıç gelir ve yeni kıvılcımlar yükselir. Bu nedenle kişi inişte olduğunu gördüğü zaman, mücadeleden kaçmamaya dikkat etmelidir, ilerlemediğini görse bile. Aksine her defasında yeniden başlamaya gayret etmelidir. Bu nedenle kişi yükseldiği zaman, tekrar eski durumuna geri geldiğini söylememelidir. Yani çalışması ile hiçbir şey yapmamıştır, çünkü şimdi eski çalışmasına geri geldiğini düşünmektedir. Aksine kişi her defasında bunun yeni bir durum olduğuna ve bu duruma ait yeni kıvılcımlar yükselttiğine inanmalıdır.

6) Rabaş, Cilt 2, Çalışmada, “Erdemli Günahkâr Tarafından Görünür Hale Getirilir,” Ne Demektir?

Eğer niyetleri Yaradan’a memnuniyet ihsan etmek ise ve bu nedenle eğer çalışmalarına daha fazla arttırmak istiyorlarsa, Yaradan’ın yüceliğini arttırmaları gereklidir, zira yalnız Yaradan’ın yüceliği ölçüsünde O’nun önünde kendilerini iptal edebilirler ve yaptıkları işleri yalnız İlahi Gücün hatırına yapabilirler. Ve bu Kutsal Zohar’ın “Onun kocası kapılarda tanınır,” dizesi hakkında gibidir, yani her biri, kendi “kalbinde biçtiği değere göre.” Bu nedenle, İlahi Güç hatırı için çalışanlar, çalışmaları için yakıt almak amacıyla, Yaradan’ın yüceliğine inanç edinmek için her gün çalışmak zorundadır, bu onları çalışmaya sevk eder. Ve çalışmalarından aldıkları keyif de budur.

7) Baal HaSulam, Şamati 19- “Manevi Çalışmada Yaradan Bedenlerden Nefret eder” Ne Demektir?

Kişi, çalışması esnasında bilmelidir ki; alma arzusu ona kendi konuları ve görüşleri ile geldiği zaman hiçbir tartışma ve hiçbir mantık ona yardımcı olamaz. Yine de kişi, bunların doğru görüşler olduğunu düşünür. Bu, kişiye kendi kötülüğünü yenmekte yardımcı olmayacaktır.

Bunun yerine, yazıldığı gibi, “O, onun dişlerini köreltti.” Bu demektir ki sadece eylemle ilerlenir, tartışmalarla değil. Buna kişinin zorlamayı arttırması gerekir denir. Bunun anlamı bilgelerimizin yazdığı gibi; “O ‘istiyorum’ diyene kadar zorlanır.” Diğer bir deyişle süreklilik sonucunda, alışkanlık ikinci bir doğa olur.

Kişi, ihsan etme arzusunu edinmek ve alma arzusunun üstesinden gelmek için, özellikle çok güçlü bir arzuya sahip olmaya çalışmalıdır. Güçlü bir arzu demek, duraklamalar ve durdurulmalar arasında, yani her üstesinden gelmeler arasındaki durmalarla artıp büyümesiyle ölçülen, güçlü bir arzu demektir.

Bazen kişi tam ortada bir durma alır, yani bir düşüş. Bu düşüş bir dakika, bir saat veya bir ay olabilir. Daha sonra kişi alma arzusunun üstesinden gelme çalışmasına tekrar devam eder ve bu girişimler ihsan etme arzusunu kazanmak içindir. Güçlü bir arzu demek, aranın, kişinin fazla zamanını almaması demektir. Ve kişi aniden tekrar çalışmaya uyandırılır.

8) Rabaş, 77. Mektup

Yaradan adına olması temeli üzerine kurulduğunda, tozdaki Şehina denilen bayağılık aşaması derhâl ortaya çıkar. Bu nedenle birkaç kuruş bir araya geldiğinde büyük miktarlar oluşturduğundan, düşüşten etkilenmemeliyiz.

Bu bizim öğrendiğimiz “maneviyatta hiç eksiklik yoktur,” dan ziyade, ilerlememize yer açılması için geçici bir ayrılıştır. Bu böyledir, çünkü kutsallık için çabaladığımız her an kutsallık alanına gireriz ve kişi sadece kutsallığın fazla kıvılcımından çıkmak için düşer.

Ancak tavsiye şudur ki: Kişi, derecesi onu düşürene kadar beklememelidir, kişi bayağılığını hissettiğinde tekrar yükselir ve bu yükseliş kutsallığa bir parça koymak olarak kabul edilir. Buna mukabil kendisi düşer ve diğer kıvılcımları yükseltir ve onları kutsallık alanına çıkarır.

Bu atalarımızın dediği gibidir: “Kaybetmeden önce, ararım,” yani içinde bulunduğum durumu kaybetmeden önce aramaya başlarım. Bu Baal HaSulam’ın “Şafağı uyandırırım,” diyen Kral Davut ile ilgili söylediği şeydir. Atalarımız şöyle der: “Şafak beni değil, ben şafağı uyandırırım.”

9) Baal HaSulam, Şamati 42- Bu Çalışmada ELUL Kısaltması Nedir?

Ancak bunun bir koşulu vardır: Önce, O’nun yüzünün gizliliği Ahoraim (arkası dönük) algısı olmadan ve O’nun yüzünün ifşasının önemli olduğunu söylenmeden önce ifşa edilmesi mümkün değildir. Bunun anlamı şudur; kişi sanki O’nun yüzünün ifşasını edinmiş gibi mutluluk içinde olmalıdır.

Ancak kişi gizliliği, ifşa ediliş gibi takdir etmeye devam edemez, ihsan etmek için çalışmak dışında. O zaman der ki: “Çalışma sırasında ne hissettiğim umurumda değil, çünkü benim için önemli olan şu; ben Yaradan’a ihsan etmek istiyorum. Eğer Yaradan, benim Ahoraim formunda çalışmamdan daha memnun kalacağını anlarsa, bunu kabul ederim.

Ancak hâlâ alma kıpırtıları varsa, kişiye düşünceler gelir ve Yaradan’ın bu dünyayı “iyidir ve iyilik yapar,” tavrı ile yönettiğine inanmakta zorlanır. HaVaYaH adındaki Yod harfinin anlamı şudur; Yod, “içinde hiç beyaz olmayan siyah nokta” denenin ilk harfidir, yani tam bir karanlık ve O’nun yüzünün gizli olmasıdır.

Bu demektir ki, kişi hiçbir desteklenmenin olmadığı bir yere, tamamen karanlık bir duruma gelmesi ile bu Üst Dünya’daki en düşük idraktir ve bu aşağıdakine Keter olur, Keter kabı ihsan etme kabı olduğu için.

Yukarı en düşük algı Malhut’tur, kendisine ait hiçbir şeyi yoktur, yani hiçbir şeye sahip değildir. Ve yalnız bu anlamda ona Malhut denir. Bu demektir ki, eğer kişi Cennetin Krallığı’nı – ki bu hiçbir şeye sahip olmama durumudur – memnuniyetle üstlenirse, bundan sonra, bu Keter hâline gelir – ki bu ihsan etme kabıdır, en saf ve temiz Kli’dir. Başka bir deyişle, Malhut’un karanlık bir durum olarak edinimi ardından Keter’in Kli’si, yani ihsan etme Kli’si hâline gelir.

10) Baal HaSulam, 34. Mektup

Şöyle yazılmıştır, “Durup dinlenme ve O, yerleştirene kadar O’na rahatlık verme, çünkü O, Kudüs’ü bu yeryüzünün kutsal yeri yapar.” Bu nedenle davamız için acele etmeli, kapıyı çala çala, yorulmadan, sonu gelmeyen bir şekilde çalışmalıyız, O, cevap vermese bile zayıf düşmemeliyiz. İnanıyoruz ki, O bizim dualarımızı duyar ve bizi bekler, “Tanrı’nın eli kısa olmayacak,” olduğundan, bereketi almak için Kelim (kaplar) sahibi olduğumuzda, bir defada her duamız için cevap alırız.

“Hiçbir kusuru olmayan çocuklar… ve kralın sarayında durma gücüne sahip olanlar.” Bu size öğretir ki, kötülükler için—erdemlik haline gelen, içinde kötülük olmayan— af ile ödüllendirilmiş olanlar bile, kralın sarayında durabilmek için daha fazla güce ihtiyaç duyar, yani durmak ve dua etmek için yorulmadan beklerler ta ki Yaradan’dan tam arzuyu alana kadar.

Bu nedenle kralın sarayına girmeden önce bu alış verişi öğrenmek zorundayız yani Yaradan’dan arzuyu alana kadar gücümüzü toplamayı ve demirden bir sütun gibi durmayı, şöyle yazıldığı gibi, “Durup, dinlenme.” Yaradan sessiz kalmış gibi görünse de, sen sessiz kalmayı aklından bile geçirme. “Durup, dinlenme.” Yaradan’ın sessizlikle amaçladığı şey, hiçbir kusur olmadığında sana kralın sarayında durma gücünü vermektir. Bu nedenle, “O’na rahat verme.” Doğal olarak, tüm çalışma kişiye sarayın dışındayken öğretilir, çünkü sonrasında bu çalışmaya adanmak için zaman olmayacaktır.

11) Baal HaSulam, Şamati 83- Sağ Vav ve Sol Vav İle İlgili

Bu demektir ki, içinde bulunduğu herhangi bir aşamada kişi hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı ve her şeyi mantık ötesi yerine getirdiğinden, Yaradan’ın hizmetkârı olabilir. Öyle görünüyor ki, kişinin onun vasıtasıyla Yaradan’ın hizmetkârı olacağı bir Mohin’e ihtiyacı yoktur.

Şimdi şu yazılanı anlayabiliriz, “düşmanlarıma karşı benim önüme bir sofra kur.” Yazıldığı üzere sofra şöyledir: “Onu evinden gönderdi ve o onun evinden çıktı ve gitti.” Bir Şulhan (sofra) Ve Şlaha (onu gönderdi) gibidir, yani çalışmadan çıkmak.

Çalışmadan çıkma sırasında, yani düşüş aşamasında bile, kişinin çalışma yeri olduğunu anlamalıyız. Bu demektir ki, kişi düşüşler sırasında mantık ötesine razı geldiğinde ve düşüşlerin ona Yukarıdan verildiğine inandığında, düşmanları bile iptal olur. Bu böyledir, çünkü düşmanları düşünür ki düşüşler vasıtasıyla kişi en alta düşecek ve mücadeleyi bırakacak, oysa sonunda bunun tersi olur, düşmanlar iptal olur.

“Tanrı’nın önündeki sofra” sözünün anlamı budur, ancak bu şekilde kişi Yaradan’ın yüzünü edinir. Ve kişi Cennet Krallığının yükünü her zaman üzerine aldığından, tüm yargılara, en büyüklerine bile boyun eğdirmenin anlamı budur. Bu demektir ki, onun daima çalışmak için yeri vardır, Rabi Şimon Bar Yohay’ın dediği gibi, “Sen’den saklanacak bir yer yok.”

12) Baal HaSulam, 19. Mektup

Bundan sonra, kişi köküne dönmeye hazırlanırken bir seferde tüm eşleşmeyi başlatamaz, fakat Nefeş derecesi olan dürtüyü yaratır, devirler yoluyla tüm gücüyle İlahi Olanı titreyerek ve terleyerek izler, ta ki tüm gün ve gece aralıksız olarak zirvede olana kadar.

Bu, kitaplarda yazılanlar gibidir. Kişinin ruhu Nefeş derecesini tamamlarken, daha da yaklaşır ve böylece acısı ve özlemi büyür. Bu böyledir, çünkü tatmin olmamış arzu, arzunun ölçüsüne göre arkasında büyük bir ıstırap bırakır.

“Ses” sözünün anlamı budur. Şair bize şunu söyler, “Uyar” yani sen İlahi Olanın içinde dürtüye sebep ol. “Ses” senin için başka hiçbir şeye benzemeyen büyük bir ıstıraba sebep olur ki bu “o inledi” sözünün anlamıdır, çünkü “Kişi üzgün olduğunda İlahi Olan ne diyecek?” Ve neden sen böyle yapıyorsun? Bu “bağırmayı engellemek” içindir.

Bu demektir ki, “Erdemlinin erdemliği, onu günah gününe götürmeyecek.” Tüm sırları bilen O, kişinin kalbindeki O’na yakın olma arzusunu bilir ve bu kesilmiş olabilir. Bu nedenle, O, Kutsanmış Olan, O’nun dürtüsünü artırır, eğer kişi O’nun sesini “Senin gölgenin Tanrı’sı” yoluyla dinlerse, dürtünün artan ıstırabı nedeniyle düşmez. Bu böyledir, çünkü kişi görür ve duyar ki, İlahi Olan da artan özlem nedeniyle acı çekiyor. Bu nedenle, kişinin özlemi güçlenir ve her sefer kişinin kalpteki noktası açılmayan sıkı bir düğümle bağlanana kadar gittikçe yoğunlaşır.

Idra’da Rabbi Shimon Bar-Yochai bununla ilgili şöyle der: “Ben en sevdiğim içinim ve üzerimde O’nun arzusu. Tüm bu zamanlar bu dünyaya O’na bağlı bir düğümle bağlıydım ve bu nedenle şimdi üzerimde O’nun arzusu var.” Bu demektir ki, “Tüm sırları bilen O, aptala arkasını dönmeyeceğine şahitlik edene kadar.” Bu nedenle ebediyet için Hey’in Vav’a dönüşünü, yani “büyük yapışma” denilen tam birleşmenin ve geçmiş ihtişamın tamirini garanti eder.

DERS 4: “Yaradan’ın Yardımı İle İbur’a Giriş

1) Rabaş, Çalışmada, “Tanrı Gibi Kutsal Olan Yoktur, zira O’ndan Başkası Yoktur,” Ne Demektir?

Ubar haline, yani alma arzusunun, “ihsan etme arzusu” denen yeni bir arzuyu üstlenmesine gelmek bizim için zordur. Kişi Ubar koşulu ile ödüllendiği zaman, yani ihsan etme arzusu, alma arzusunun içine girdiği zaman, buna; “Yaradan bir imajın içinde yeni bir imaj biçimlendirdi,” denir.

Ve kişi, bu, “Yaradan bir imajın içinde yeni bir imaj biçimlendirmesi,” mucizesinin önemini anlamalıdır. Halen açıkladığımız gibi bu gerçek bir yenilik ve gerçek bir mucizedir; çünkü doğaya karşıdır ve Yalnız Yaradan doğayı değiştirebilir; insanın elinde değildir. Ve bu “yeni bir şeydir,” şöyle ki Yaradan, almanın imajı olan annenin imajı içinde ihsan etmenin imajını biçimlendirir. Ve buna “ Yaradan’ın bahşettiği Keduşa,” denir.

Bu nedenle şöyle yazılmıştır, “Yaradan kadar kutsal olan yoktur,” çünkü “Sen’den başkası yoktur,” zira dünyada kişinin doğasını değiştirebilecek hiç kimse yoktur, kişinin doğadan aldığı kabı başka bir biçime sokacak, değiştirecek ve böylece kişinin “ihsan etme arzusu” denen yeni bir doğası olacak.

2) Baal HaSulam, Şamati 5- Lişma Yukarı’dan Gelen Bir Uyanıştır ve Neden Aşağıdan Bir Uyanışa İhtiyaç Vardır?

Dolayısıyla, Lişma’ya ulaşabilmek için kişinin neden tavsiye ve yönlendirme araması gerektiğini anlamalıyız. Her şeyin sonunda, kişiye hiç bir şey yardımcı olamaz, zira Yaradan kişiye bu ikinci doğa olan “ihsan etme arzusu” vermezse, kişinin Lişma yolunda sarf ettiği hat safhadaki çaba bile kişiye yardımcı olamaz.

Bunun cevabı, hocalarımızın yazdıkları gibi; “Çalışmayı tamamlamak senin işin değil ve bu işte tembellik yapmakta da özgür değilsin.” Bu şu demektir ki, kişi aşağıdan bir uyanış sağlamalıdır, zira bu bir dua olarak algılanır.

Dua bir ihtiyaç olarak sayılır ve bir ihtiyaç olmaz ise doyum da olmaz. Dolayısıyla kişinin Lişma’ya ihtiyacı olunca, doyumu Yukarı’dan gelir, yani kişi ihtiyacını karşılayacak şeyi alır. Şöyle ki kişinin çalışması Yaratan’dan Lişma’yı alabilmesi için sadece bir eksiklik ve Kli (Kab) oluşturması için gereklidir. Ancak, kişi asla bu eksikliğin karşılığını kendisi dolduramaz, doğrusu bu Yaratan’dan bir armağandır.

Ancak, dua bütün olmalıdır, kalbin derinliğinden. Şöyle ki kişi yüzde yüz bilir ki kendisine dünyada Yaratan’dan başka hiç kimse yardımcı olamaz.

Peki, kişi, Yaratan’dan başka hiç kimsenin yardımcı olamayacağını nasıl bilebilir? Kişi bunu ancak elindeki tüm gücü harcadıktan sonra kendisine hiç bir şeyin yardımcı olmadığını görünce anlayabilir. Dolayısıyla, “Yaradan adına” koşulunu edinmek için kişi dünyada elinden mümkün olduğunca gelecek her şeyi yapmalıdır. O zaman kişi tüm kalbiyle dua edebilir ve Yaratan duasını duyar.

3) Rabaş, Makale 29, Lişma ve Lo Lişma

Gerçekte, kişi uzak olduğunu hissettiğinde, kendi durumunu belirleyemez. Yani, ihsan etme yolunda yürümek isteyen birisi, şunu anlamalıdır; yukarıdan ona özel bir muamele yapılmıştır, önceki durumundan aşağı indirilmiştir ki böylece amacını, yani insandan isteneni, Yaradan’ın insana vermek istediğini gerçekleştirsin. Ancak yükseliş durumunda olduğunda, Tora ve Mitzvot’a karşı arzusu olduğunda, maneviyat hakkında endişe etmesine gerek yoktur. Bunun yerine, böyle mutlu olduğu için, tüm yaşamı boyunca bu halde kalacağını görür.

Anlaşılacağı üzere, aldığı iniş, kişinin kendi iyiliği içindir; yani, biraz bütünlüğe sahip olduğunu düşündüğü içinde, bulunduğu bu durumdan aşağıya indirilerek, özel bir muamele görmüştür. Bu, onun içinde bulunduğu bu durumda tüm yaşamı boyunca kalmaya razı olmasından da açıkça bellidir.

Fakat şimdi, maneviyattan uzak olduğunu görür ve şöyle düşünmeye başlar: ‘Gerçekte benden istenen nedir?’ Ne yapmalıyım? Erişmem gereken amaç nedir?’ Çalışmak için gücü olmadığını görür ve kendini ‘Cennetle, yeryüzü arasında’ bir durumda bulur. Öyle ki insanın güçlenmesine, yalnızca Yaradan yardım edebilir; kişi kendi başına, ölüme mahkûmdur.

Bunun hakkında şöyle söylenmiştir (Isaiah, 4:31): ‘Sadece Efendi’ye ümit bağlayan, yeniden güç kazanacaktır’. Bu, Yaradan’a ümit bağlayanlar anlamındadır. Yani dünyada, her seferinde, onlara yeniden güç kazandırarak yardım edecek, başka kimsenin olmadığını görenler demektir. Bunu takiben, bu iniş aslında yükseliştir, yani hissettikleri bu iniş, onların bir sonraki dereceye yükselmelerini sağlar, zira ‘Kli olmadan, ışık olmaz.’

4) Baal HaSulam, Şamati 122- Şulhan Aruh’ta Yazılanların Anlaşılması

Tamamen ihsan etme formunda çalıştığında, kişinin tüm kendine haz verme düşünceleri iptal olur. Böylece kişi söylediği şeyi hissetmeye başlar, söylediği duanın kabul edilmemesinden kalbi korkabilir; onun kendisi için hiçbir arzusu kalmaması işte budur.

Ve kendine haz vermekle ilgili bir durum ortaya çıkar; burada kişi bu dünyanın tüm zevklerinden, bütün insanlardan, arkadaşlarından, ailesinden, maldan mülkten vazgeçmiş gibi görünür ve orada vahşi hayvanlardan başka bir şey olmayan çöle çekilir, hiç kimsenin onu tanımadığı ve varlığını bilmediği bir yere. Ona tüm dünyasını birden kaybediyormuş gibi gelir, hayat ve canlılık dolu bir dünyayı kaybettiğini hisseder ve bu dünyadan ölüp gitmeyi üstlenir. Bu görünümü deneyimlediğinde sanki intihar ediyormuş gibi hisseder.

Bazen, bu durumunu kafasında canlandırması için Sitra Ahra, tüm karanlık renklerle ona yardım eder. Sonra beden bu duayı reddeder, böyle bir durumda, kendisi bu duanın kabul edilmesini istemediği için kişinin duası kabul edilemez.

Bu sebeple de duaya hazırlık yapması, sözü ve kalbi birmiş gibi kişinin kendisini duaya alıştırması zorunludur. Alışkanlık yoluyla kalp rıza göstermeye gelebilecek, böylece almanın ayrılık demek olduğunu anlayacaktır ve en önemlisi Hayatın Hayatı -yani ihsan etmek- ile bir olmaktır.

5) Rabaş, Cilt 2, Makale 1, Çalışmada, “Bizim Senden Başka Kralımız Yok,” Nedir?

Kişi, bu aşağı durumda oluşunun nedeninin şimdi daha kötü olması yüzünden olduğunu söylememeli, aksine şimdi, tüm yaptığı işler yalnız cennet hatırına olsun diye kendini düzeltmek istemektedir. Yukarıdan ona gerçek durumu,  yani bedeninde gerçekte ne olduğu gösterilmektedir ki bu çok gizliydi ve dışarıdan görülmüyordu, ama Yaradan şimdi ona bunu göstermekte. Bunun hakkında denilebilir ki Yaradan’ın ona içindeki kötülüğü göstermesi merhamettir, zira böylece gerçeği bilecek ve Yaradan’dan gerçek bir dua ile talepte bulunabilecek. Böylece şimdi bir yandan Yaradan’dan ne kadar uzak olduğunu görebilecek ve diğer yandan da kişi Yaradan’ın kendisine yakın olduğunu ve ona ihtimam gösterdiğini ve ona eksikliklerini gösterdiğini söylemelidir. Bu nedenle kişi merhametin var olduğunu söylemelidir, yazıldığı üzere; “sonsuza kadar Yaradan’ın merhametine şarkı söyleyeceğim.” Bu şudur, kişi bir yandan neşelidir ve şarkı söylemesi bundandır ve diğer yandan tövbe etmesi gerektiğini, yani Yaradan’ın onu yakınına getirmesi ve ona ihsan etmek için arzu, yani ikinci bir doğa vermesini istemesi gerektiğini görür.

6) Rabaş, Cilt 2, Çalışmada, “Eğer Acı Baharatı Yutarsa, Kişi Çalışmadan Çıkamaz” Ne Demektir?

Kişi çalışmaya başladığı zaman, inanç ile başlar, ama beden bu çalışmaya karşı koyar ve böylece çaba gösterme durumu ortaya çıkar. Kişi bedeni yenmek zorunda olduğu ve çare aradığı zaman, bilgelerimizi dediği üzere; “hilekârlık içinde savaş yapacaksın,” zira beden kendi-menfaatinden vazgeçmez. Çaba gösterdiği ölçüde, hiçbir şey yapamayacağını hissetmeye başlar. Zira kendi bakış açısına göre elinden gelen her şeyi yapmıştır. Bu çabadan sonra yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğini anlar hale gelir, durum artık kendi elinden çıkmıştır. Bundan sonra üçüncü durum – dua – gelir, bu dua kişin kalbinin en derin yerinden gelir, çünkü artık çok açık olarak ona yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğini bilir.

Ancak, ona yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğini farkına vardığı, gerçek çarenin yalnız dua etmek olduğunu anladığı zaman bile, beden gelir ve ona der ki “Baksana şimdiye kadar ne kadar çok dua ettin ama yukarıdan hiç birine cevap almadın. Bu yüzden ne diye Yaradan sana yardım etsin diye dua etmeye uğraşırsın ki? Görüyorsun yukarıdan sana yardım gelmiyor.” O zaman kişi dua edemez. Bu durumda bir kere daha inanç yoluyla bunun üstesinden gelmeli ve Yaradan’ın her ağzın duasını duyduğuna inanmalıyız. Ve kişinin nitelikli veya iyi olup olmadığı önemli değildir. Doğrusu şudur; aklı ona defalarca dua ettiğini ama yukarıdan hala hiç cevap almadığını, bir kere daha dua etmesinin nedensiz olduğunu gösterse bile, bu durumun üstesinden gelip mantık ötesi inanca gelmesidir.

7) Rabaş, Cilt 1, Makale 24, Sadaka ve Hediye Arasındaki Fark

Uzun bir süre boyunca çaba gösterip eksikliğinde bir tatmin görmemek, kişinin içine azap ve acı verir, çünkü çaba göstermiş ama ilerleme görememiştir. O zaman aklına birer birer düşünceler gelmeye başlar. Bazen bu bir çaresizlik kıvılcımıdır, bazen kişi güçlenir, ama kişi bir kere daha bu durumundan düşer, bu böyle tekrarlanır. Nihayet gerçek eksiklik kişinin içinde biçimlenir, bunu çıkış ve inişlerdeki çabası ile edinir. Bu çıkış ve inişler Yaradan ile Dvekut bahşedilmediği için her defasında ona acı verir. Nihayet çabanın kabı yeteri kadar dolduğu zaman, buna Kli denir. Sonra, bunun dolumu Yaradan’dan gelir, zira şimdi bu gerçek bir Kli’dir.

Böylece şimdi kişi, senelerce çalışmasından sonra, geri çekildiğini görür, bu mahsus böyle olur ki böylece Yaradan ile Dvekut’ta olmadığı için canı yanmasın diye. Ortaya çıkan şudur, her defasında, “gerçek eksiklik,” denen Kli’yi oluşturmaya yakınlaştığını görmelidir. Şöyle ki, Katnut’nun (küçüklüğünün) ölçüsü ve Gadlut’unun (yetişkinlik) eksikliği, yalnız Yaradan’a memnuniyet vermek olan, Yaradan ile Dvekut denen dolumu almadığı için hissettiği acı ölçüsündedir.

8) Rabaş, Cilt 1, Makale 21, Çalışmada Tora’nın Karanlıkta Verilmesi Ne Demektir?

Tora, özellikle eksikliği olan kişiye verildi ve bu eksikliğe “karanlık” deniyor. Yazıldığı üzere, “Tora karanlıktan verildi”, anlamı, ihsan etme kabına sahip olmadığı için kişi hayatında karanlığı hissettiği zaman Tora’yı almaya hak kazanır; böylece Tora aracılığıyla “onun içindeki ışıkla ıslah olur. Böylece, ihsan etme kabını edinir ve bununla keyif ve tatmin bulur…

Tora özellikle, alma arzusunun kendisine hâkim olduğunu fark etmiş durumda olanlara verilir, karanlıkta ağlarlar bu karanlık alma kabının hakimiyetidir, bunun üzerinde kısıtlama vardır, bu nedenle ışık orada parlamaz ve onları karanlıktan çıkaracak olan Tora’ya ihtiyaçları vardır. Tora’yı edinmenin gerekçesi ve ihtiyacı budur.

9) Rabaş, 65. Mektup

Kişi kalbindekini ortaya koyarak Yaradan’ın ona, O’nun önünde iptal olma arzusu vermesi, yani kendi otoritesi altında hiç arzu kalmaması ve içindeki tüm arzunun sadece Yaradan’a yönelik olması için dua eder.

Bir kez tam iptale karar verdiğinde, Yaradan’dan bunu başarması için yardım ister. Bu demektir ki, aklı ve arzusu Yaradan önünde iptal olmaya hemfikir olmasa da, Yaradan’a O’nun önünde iptal olmak için dua etmelidir. Buna “tam dua” denir, yani kendisi için bir şey istemeden Yaradan’ın ona tam bir arzu vermesini ister ve daima erdemlik içinde kalmak için Yaradan’a yakarır.

10) Rabaş, Cilt 1, Firavun’a Gel 1

“Firavun’a gel” sözüne dikkatimizi vermeliyiz ve olabilecek en kötü durumda bile inanmalı ve mücadeleden kaçmamalı ve ister büyük bir yardıma, isterse az bir yardıma ihtiyaç duysun, Yaradan’ın insana yardım edebileceğine güvenmeliyiz.

Gerçekten de diğer insanlardan daha kötü olduğu için Yaradan’ın ona çok yardım etmesi gerektiğini anlayan kişi, duasının kabul edilmesi için uygun kişidir. Yazıldığı üzere, “Efendi kalbi kırık olana yakındır ve yıkılmış bir ruh halinde olanı kurtarır.”

Bu nedenle kişi Yaradan’ın onu yakınına alması için uygun olmadığını söylememelidir, bu çalışmasına boş vermesine neden olur. Bunun yerine kişi her zaman üstesinden gelmeli ve ümitsiz düşüncelerin aklına girmesine izin vermemelidir. Bilgelerimizin dediği üzere; “Keskin bir kılıç boynuna yerleştirildiği zaman bile kişi kendisini merhametten esirgememelidir” ve gene yazıldığı üzere; “O beni katletse bile O’ndan ümidimi kesmeyeceğim.”

“Keskin bir kılıcın boynuna yerleştirilmesi” sözünü yorumlamalıyız; kişinin “kendi-sevgisi” denen günahı ensesine yerleştirilmiş ve ona, onun hükmü altında kalmanın imkânsız olduğunu göstererek, onu Keduşa’dan ayırsa bile, kişi gene de gördüğü resmin gerçek olduğunu söylemelidir.

Ancak “kişi kendisini merhametten esirgememelidir,” o zaman da Yaradan’ın ona merhamet edeceğine, yani ona ihsan etme niteliğini verebileceğine inanmalıdır. Şu gerçektir ki kişi kendi için alma koşulunun hükmünden kendi başına çıkamaz. Ancak Yaradan bakımından, Yaradan kişiye yardım ettiği zaman, tabi ki O kişiyi bundan çıkarabilir. Bu, şu yazılanın anlamıdır; “Ben Efendinim, senin Tanrınım, senin Tanrın olmak için seni Mısır topraklarından çıkardım.”

11) Rabaş, Cilt 2, Çalışmada Mantık Ötesi Nedir?

Şu sözlerin anlamı budur, “İsrail kralı ve onun kurtarıcısı.” Bu şudur; bir kere “İsrail kralı,” denen cennetin krallığını üstlendiklerinde, onun kurtarıcısı olan Yaradan’a erişirler, yani yalnız Yaradan onları kötülüğün hükmünden kurtarır, kendi başlarına bunu yapacak güçleri yoktur.

“Ev sahiplerinin Efendisi,” sözünü bu yoldan yorumlamalıyız. Baal HaSulam’ın yorumuna göre bu sözün anlamı şöyledir; Tzevaot (ev sahipleri) iki kelimedir: Tze (git, dışarı çık) ve Ba (gel). Bu şudur, Tzava (ordu) savaş adamları. Bu insanlar her gün kötü eğilimle savaşa gidenlerdir. Onlara “ordu” denir. Bu nedenle kurtuluş ile ödüllendikleri zaman,  yani kötü eğilimi yenip kötülüğün hükmünden çıktıkları zaman, bu çalışmalarındaki hal ve tutumları iniş ve çıkışlar yoluyladır, buna Tzevaot denir. Bunun anlamı şudur, bazen kendi kontrollerinden çıkarlar ve sonra tekrar kendi kontrollerine alırlar. Bu nedenle çıkış ve inişlere Tzevaot denir.

Çalışma sırasında kişi şöyle demeli, “Eğer ben kendim içim değilsem kim benim için?” Çalışma zamanında kişiler yükseliş ve inişleri kendilerinin yaptıklarını düşünürler, onlar savaşçılardır, onlara Tzava “yüce adamlar” denir. Daha sonra kurtarıldıklarında, Yaradan’ın ev sahibi (Tzevaot) olduğunu anlarlar, yani tüm o iniş ve çıkışları Yaradan yapmıştır.

Başka bir deyişle inişler Yaradan’dan gelir. Kişi nedensiz yere o kadar çok iniş ve çıkış almaz. Aksine Yaradan olanların hepsinin nedenidir. “Çıkış” sözünü Keduşa’dan çıkış ve “geliş” sözünü Keduşa’ya geliş olarak yorumlayabiliriz. Her şeyi Yaradan yapar. Bu nedenle kurtuluştan sonra, Yaradan “Ev sahiplerinin Efendisi” diye adlandırılır. Ve O kimdir? “İsrail kralı ve onun kurtarıcısıdır.”

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
18 - 0,082