e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Michael Laitman > Kabala Kütüphanesi > Öğrencilerle Konuşmalar > Dostunu Sev Koşuluna Göre Açıklanan Şeyler

Dostunu Sev Koşuluna Göre Açıklanan Şeyler

Herkese günaydın. Şamati kitabından okuyoruz.

Şamati (Duydum) adlı kitap; “Dostunu sev konusuyla ilgili açıklanan şeyler” adlı makale,

“Dostunu sev koşuluna göre açıklanan şeyler”.

“Haktan yana olmak ne demektir?” adlı cümleyle başlayacağız;

Haktan yana olmak ne demektir? Dostunu kendin gibi sev kuralını tutmalı ki kişi, kişisel sevgisinden çıksın ve başka bir doğa olan insan sevgisini edinsin. Ve bu kişinin kendisini tutmaya zorlayabilmeye çalışacağı bir sevap olmasına rağmen, bu, kişinin kendi doğasında olan bir şey değil. Bu yüzden kişi ne yapabilir ki başkasını sevmeye yönelik kalbinde bir şey oluştursun? O yüzden 612 sevap vardır; zira sevabın gücü, kişinin kalbinde yeni bir his uyandırabilir. Ancak kişinin bu doğaya defacto (gerçekte, fiilen) ihtiyacı olmasına rağmen kişinin bunu tutması mümkün değildir. O yüzden bunu nasıl uygulayabileceğine dair tavsiye aramalıdır; o yüzden dost sevgisi denilen bir koşulu güçlendirmesi gerekir. Eğer herkes grupta birbirine boyun eğerse, bir kitle olurlar. İnsan sevgisi isteyen tüm o küçük insanlar bir araya gelip, birçok parçadan ibaret olunca güç sahibi olurlar. Ve insan sevgisi denilen bir şeyi uygulamaya başlayabilirler. Ve ancak bu şekilde Yaradan sevgisine gelebilirler. Ancak herkesin koşulu şudur: Herkes birbirine kendini eğmeli, pasifize etmelidir. Ancak, dostlardan ayrı olduğu zaman, dostlarından alması gereken payı alamaz. O yüzden herkes demeli ki, “dostuma kıyasla ben bir hiçim”. Bu, sayıları yazmak gibidir. Birin yanına sıfır koyarsanız on katı olur, birin yanına iki sıfır koyarsanız yüz katı gibidir. Yani eğer dostu bir ise ve yanına kendisini sıfır olarak koyar ise dostlarından on kat alıyor gibidir; eğer dostlarına kıyasla ben iki sıfırım derse o zaman dostlarından yüz kat daha fazla alır. Ancak dostum sıfır ve ben birim derse, o zaman dostundan on kat daha küçük olur, 0.1 gibi. Ve eğer kişi ben birim ve dostum iki sıfır şeklinde görürse, o zaman 0.01 gibi dostlarından yüz kat daha küçüktür. Bu sebeple dostlarını ne kadar küçük görürse, kendisi esas o kadar daha küçüktür. Kişi güç sahibi olup, dost sevgisini muhafaza edip, kendi eğiliminin kötü olduğunu görse bile, yine de kişi kendisine inanmamalı. Kişinin her zaman kişisel sevgiye, yani kendini sevmenin içine düşebileceğine dair bir korkusu olmalıdır. Ve hatta almaya alışık olduğundan daha fazla bir haz alırsa, yani kişi küçük hazlarını aşabileceğini görüyor olsa bile, büyük hazların gelmesinden tedirgindir. Şehina denilen tanrısallığı edinmeye yönelik ilerlerken korku, kişinin inancının ölçüsü olarak bilinir. O yüzden “Dostunu Kendin Gibi Sev” koşulu muhafaza edilmelidir. Çünkü bu bir sevaptır. Yaradan insan sevgisiyle ilgilenmeyi emretmiştir. Yaradan’ın verdiği bu sevabı bize aktarırken tüm sevaplar sadece Yaradan’ın bu emrini yerine getirmek için, başka bir deyişle sevaplar alma arzumuzu büyütmemeli, yani kişi sevaplarına tutunarak, yani dini vecibelerini tutarak sanmasın ki Yaradan’dan daha çok bir şeyler alabilecek ve alabilsin. Tam tersi, kişinin manevi çalışmasında gelmesi gereken nokta, her şeyi insanlara yönelik, vermeye yönelik ve insan sevgisine gelmeye yönelik yapmalı ki bu Yaradan’ı sevmeye yönelik bir basamak olsun. Eğer kişi bunu başarırsa, Tora (Işık) hayat iksiri olur; eğer yapamazsa ise zehir. Yani kişi yaptığı manevi çalışmaya karşılık mal varlığı veya bir sonraki dünyada herhangi bir beklenti içerisinde olursa, o zaman Tora (Işık) ölüm iksiridir. Yaptığı tüm çalışma sadece Yaradan’ına memnuniyet vermek için olmalıdır. Bu yüzden insan sevgisinden Yaradan sevgisine gelme yolunda olmalıdır.

Rav şöyle söylüyor:

İnsanlar manevi ilme geldikleri zaman farklı formları, algıları bu ilmin ne olduğuna dair; alma arzusu adama ne hayal ettiriyorsa sağdan soldan duyduğu şeyleri Kabala ilmiyle ilgili hayal ettikleri şeye göre, alma arzusuna göre geliyor kısaca. Yani tam olarak ne olduğunu bilmiyor ki; o yüzden insanoğlu bunu astroloji, yok tarot kartları, yok mistisizm, şu bu sanıyorlar, yani muskalar, şans tılsımları, kutsal su, kırmızı iplikler falan sanıyorlar; geçmişi geleceği söylemek bilmek gibi şeyler sanıyorlar; neden?

Çünkü kişinin egosu, alma arzusu, bu tür şeylerin peşinde. Bu tür şeylerin hayalinde; çünkü adam hep özel bir şey hissediyor ki benim arzularımı tatmin etmeli ve “duydum ki Kabala’da şöyle yapabilirsin böyle yapabilirsin…” ve bu mantıkla kişi gelir. Farklı insanlar o yüzden kafasına göre farklı hayal eder ve bu doğal ve herkesin “Dostunu Kendin Gibi Sev” kuralına dokunmaları çok farklı formlarda olur. Çünkü egoist alma arzumuzun bizde ortaya çıkardığı şey, bu yönde egzersizler yapmak veya farklı formlarda insanlarla bağ kurmak ya da sanki insanlara koçluk yapmak vs.… gibi. Ancak, gerçek olarak metodun edinilmesi, realize edilmesi özel adamlar için. Bu yüzden de burada buna hazır olan insanlar tarafından büyük bir karşılıklı destek ve çaba olmalı. Yoksa kendilerini realize etme şansları olmadığını görmeleri lazım. Yani sadece bu ortak araç ile İnsan (Adam) olabilirler ki hayvansal seviyenin üzerine çıkıp, İnsan seviyesine gelebilsinler. Şöyle ki; manevi bir eyleme ulaşabilmek için edinmemiz gereken şey Talekmitsvot dediğimiz şeyler. Yani Talekmitsvot dediğimiz şey sevaplar; ama sevaplar dincilerin dediği sevap değil. Sevap demek, insanların arasındaki bağ demektir. Hz. İbrahim zamanında da öyleydi, ondan sonra da bu böyleydi; maneviyatın kuralı değişmez: “İnsan Sevgisi.” O yüzden Yaradan’ın yarattığı o ilk Ruhu kırarak parçalara ayırmasında, eğer bu ruhlar tekrar bir kabı inşa etmek için bir araya gelirler ise o kap, yani o ruh, Işık için bir kap olur. Işık ne? Tora. Tora, Işık demek; yani ruhun içinde ifşa olan bir Işık olur. Ortak bir arzuda ortak çaba, Arvut, karşılıklı garantörlük, destek… o zaman olur. Bu yüzden kişi maneviyatı veya realizasyonu, bunu edinmeyi, yani başkalarında sevgi bağında olmayı düşünmüyorsa başaramaz; o yüzden grupta, beraber sevgi bağında olmanın gerekliliğini anlayarak çalışanlar ikinci bir doğayı edinirler. O yüzden Arvut koşulu, sadece Arvut denilen karşılıklı bağ, sorumluluk durumunda ilerleyebiliriz. ”Dostunu Kendin Gibi Sev” koşulunda ve bu eylemlerin hepsini Arvut’u edinmek, dost sevgisini edinmek için yaparsak… Hocalarımızın, Kabalistlerin söylediği gibi keskin bir şekilde çok net olmalı, yani onların tavsiyesini keskin bir şekilde hassasiyetle uygulamalıyız. Yoksa yapamazsınız. Baal HaSulam ne diyor: Kişi, Dostları, Işık bir çizgide olmalı her şey ipince bir çizgide ve her kim biraz olsun bu çizgiden çıkarsa, hafif çıksa ve o hafif çıktığı derecede ilerlerse giderek her gün uzaklaşır. Kişi hafif raydan çıksa bile tekrar hep kendisini oraya sokmalı ve yaptığı aslında, her bu yoldan çıkış, raydan her çıkışı damlaya damlaya göl olduğu zaman da koskoca bir hata olur. Bu nedenden dolayı, burada olması gereken nosyon bağ kurma sıralaması olması lazım. Yani eğer bir grup insan Rabaş’ın başka bir makalesinde söylediği gibi ilerlemek istiyorsanız böyle olmalısınız. O makalede ne diyor? Diyor ki “bizler bir araya geldik ki bir grup olalım,” ve metot ne? Metot şu; eğer her birimiz birlik olursak, eğer herkes başkalarına yönelik kendisini pasifize ederse, tüm engellere rağmen kendisini eğerse, kişi, kişiye Yaradan’dan gelen tüm problemlere rağmen bağ kurarsa, o zaman Işık ve kaplar bir araya gelir. Hepsi sonsuzluktaki o ruh gibi bir araya gelirler; Işığın yardımıyla, yani birinci ve üçüncü safhada olduğu gibi. Biz ara bölgedeyiz, ya merdivenin bir derecesinde ya da bu dünya dediğimiz en alt derecede. Ve bize olan şeylerin hepsi Malhut de EynSof’tan. Realize etmemiz gereken şey de, özlem duymamız gereken şey Malhut de EynSof dediğimiz sonsuzlukta Yaradan’ın yarattığı o tek ruh, “Tek Kalpte Tek Adam” koşulu ve Yaradan’ın o ruha sevgi denilen nitelikte ifşası. Bu yüzden insan sevgisi denilen kural, kişinin aslında ruhunun var olması, sonsuzlukta var olmasının tek koşulu. O yüzden; Kabalist Akiva ne dedi: “Maneviyatın tek kuralı insan sevgisi,” çünkü Yaradan’ın Işığı sadece sevgi denilen bir koşulda ifşa olur. Nitelikte ifşa olur. O yüzden o sonsuzluğu algılayabilecek, Yaradan’ı algılayabilecek bir ruh olabilmesi için kişi, maneviyatın her derecesinde kendini eğmek zorunda. Yani egosunu eğmek zorunda. Egosunu pasifize etmek zorunda ve sonsuzluktan düşüşümüzde kişi, bu dünyaya düştükten sonra, bu dünya denilen küçük bir egonun içerisinde manen ilerledikçe, sürekli daha çok egosu kişiye ifşa olacak. Ta ki koca bir egoizm ortaya çıkana kadar. O yüzden kişi maneviyatın her basamağında egoizmini hep eğerek ıslah edip, onu ihsan etmeye çevirmek zorunda, her basamakta. Bu nedenle sürekli bir çalışma içerisinde olmak zorunda ve bunu yapabilmenin tek koşulu da dostlarıyla müşterek, yan yana, omuz omuza olması. O yüzden kırık hallerine rağmen parçaların hepsi, Yaradan’ın yarattığı o ilk ruh parça parça kırılıp bu dünyada insanlar halinde birçok kişi oldu. Şimdi kalpteki noktaları uyanıp da ıslah olmak isteyen o bir grup insan tekrar bir araya gelince, bu sevgi bağına gelmek zorundalar. İçimizde bu kalpteki noktanın eğilimi, karşılıklı bağı, herkesin itebileceği kadar, herkesin gerçekten bu içsel hesapları yapıp, elinden geldiğince çaba sarf ederek içinde bulunduğu koşulu, çevrenin koşulu, ihsan etmenin yüceliği, Yaradan’ın yüceliği elinden geldikçe ilerlemek için ittikçe ve kişisel alçaklığını gördükçe de bu çabasından dolayı, eğer kişi her şeyi bir araya getirebilirse bu durumda zihinsel ve içsel olarak, kelimelere gerek yoktur. Ve bir başkasına güç vermek için çalışırsa, ona bu sevgiyi yolda ilerlemek için destekle aktarırsa, o zaman her birimiz birbirimizden aldığımız bu güçle amacın önemini aktarabiliriz. Bu bir çeşit çalışma. İkincisi, dostlara yönelik yüce olarak değil ama küçük olup dostlardan güç almak. Çünkü kişi dostlarını yüce görmezse, onlardan hiç güç alamaz. Bu yüzden sadece ve sadece bu sonu gelmeyen analizlerden kişi ilerleyebilir. Kişinin o yüzden içsel analizi, içsel çalışması son derece önemli ve bunların hepsi kişinin düşüncesinde netleşir. Kişi o zaman dostlarla tüm bağını analiz eder. Kişi elbette dostlarına karşı olacak, dostlarını sevmeyecek, dostları itici gelecek, grupta itici gelecek ama bunları anlaması lazım. Bu kişiye gelen engeller Yaradan’dan geliyor ve dolayısıyla kişinin bunları aşması lazım ki dostlarına boyun eğerek, yani egosunu eğerek o mükemmelliğe gelsin ki tüm kap bütünleşsin ve Işık ifşa olsun. O yüzden kişi sürekli kendini, buna eğilimini, ilerleyişini analiz etmek zorunda; “Ne yönde gidiyorum? Nasıl gidiyorum?” Eğer kişinin önünde o mükemmellik koşulu olur ise, yani Yaradan ve Yaradan’la bütünlük hep kişinin gözünün önünde bu sevgi ve ihsan etme niteliğinde olursa, kişi doğru yolda ilerler. Çünkü Yaradan’ın Işığı kabı doldurur. Kabı, yani ruhu sonsuzluk dünyasında Işık yarattı ve sonsuzluk dünyasında (Yaradan’ın Işığı bu tabii ki) Işık ruhu aynı zamanda kırdı. Bu yüzden bu dünyada bir sürü insan var. Şimdi yapmamız gereken şey; egomuzu ıslah edip tekrar bütünlüğe gelmemiz. Eğer bunu yapmaya çalışırsak kendimizi Yaradan’a yönelik ıslah olmak için ifade ediyoruz demektir ki Yaradan’ın Işığı akabinde ıslahı getirir. Ve kişinin bu yönde ilerlemesi de Yaradan’a mutluluk getirir denilir. Yaradan’a iyilik yapmak bu demektir; çünkü Yaradan’ın amacı insan sevgisinden Yaradan sevgisine bizi getirerek Yaradan gibi ihsan edebilme niteliğini bize edindirmektir. Yaradan’ın arzusu bu. O yüzden kişi bu yönde ilerlerken, her seviyede, her derecede an be an yaptığı tüm analizler bir noktada bütünleşir. Ben, Dostlarım ve Yaradan’ın Işığı hepimiz bir noktadayız ki Yaradan’a ihsan edelim. Tıpkı sonsuzluk dünyasında yaratıldığımız o koşuldaki gibi olalım; adamın gözünün önünde hep bu koşul olmalı. O yüzden İsrail, Yaradan ve Işık hep bir noktada olacak, yani ne diyor Hocalarımız? “İsrail, Yaradan’a kendisini yönlendirip köküne ulaşmak isteyen kişiye denir.” Yani herhangi bir kişi olabilir bu dünyadan. Orayta dediğimiz İsrail “Orayta” ve “Kuçebirihu” diyoruz. İsrail kişi, Yaradan’a ulaşmak isteyen kişi; Orayta ise Yaradan’a yönelik grupta ilerleyen bir kişinin dostlarıyla kolektif bir talep vasıtasıyla gelen Işık ki dostların arasındaki sevgi bağında o Işık ifşa olur.

Şimdi henüz ıslah olmamış insanlar için bu Işık, Saran Işık olarak bilinir ki yolda ilerleyen kişileri ıslah eden Işık budur. Ve dostların içinde bulunduğu seviyeye göre, aralarındaki bağa göre yaptıkları eylemlere göre Islah Eden Işık ve yolda ilerledikçe kişi, her basamakta bu basamağı realize ettikçe, gerçekleştirdikçe, o zaman Işık onları her defasında yukarıya çeker. Yani çabamıza karşılık bizi Üst Seviyeye her zaman Işık çıkarır. O yüzden kişinin bu dünyada yapması gereken şey, sürekli son amaca yönelik dostlarıyla ilerlemek ve yaratılışın amacı da bu. O yüzden insan sevgisi dışında başka hiçbir kural yok. Her seviyede Yaradan’ın Islah Eden Işığını talep etmemiz lazım ki bu Işık bizleri ıslah etsin. Kişiyi Yaradan’dan başkası ıslah edemez. O yüzden Tora dediğimiz şey, Işığın kişiyi ıslah etmesi. O yüzden içimizde 613 egoist arzu var. Işık bunları ıslah ediyor. O ıslah olması gereken arzuların içinde ıslah oldukça Işık kıyafetlenir. Yani, Yaradan yaratılan varlığa ifşa olur. Buna Merhametin Işığı denilir. Merhametin Işığı hep ihsan etmek için olan Işık. O yüzden bir taraftan boyun eğiyoruz, kendimizi iptal ediyoruz gruba yönelik. Dostlarımı yüce görüyorum ki onlara ihsan etmek için bir eylem yapabileyim. Öteki taraftan aramızdaki bağ var ki aramızda Islah Eden Işık çalışsın. Islah Eden Işığı elbette henüz hissetmiyoruz. Çünkü henüz ıslah olmadık. Ama içsel değişikliklerimizi hissedebiliriz. İçsel olarak daha yakın olduğumuzu, daha çok bağda olduğumuzu ve bu içsel yakınlığa göre bağın ne olduğunu hissedebiliriz. İhsan etme gücü ne ve buna göre de yaratılışın amacını, yaratılışın planını anlayabiliriz. Her şeyin nedenini, geçirdiğimiz tüm süreci. O zaman Yaradan’ın eylemlerini algılayabiliriz. Çünkü Yaradan’ın yaptıkları yaratılan varlığa ifşa olmaya başlar ve bu da aslında yaratılan varlığın Yaradan’ını bilmesi, O’na, yani Yaradan’a verilen en büyük mutluluk. Bu yüzden her kim ilerleyebilir ise ve hayattaki tek amacın bu olduğunu görüyorsa, o zaman kendisine ıslah olmuş halini tasvir edip, ona yönelik ilerlemeye çalışıp, buna ulaşmaya çalışmalı.

20/07/2011 tarihli dersin yazılı halidir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,077