e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada, İnsanın, Yaratan’a Atfedilen İnsanın Çalışması Nedir?

Çalışmada, İnsanın, Yaratan’a Atfedilen İnsanın Çalışması Nedir?

Makale No. 31, 1988

Zohar’da (Ekev, Madde 1) şöyle yazılmıştır: “‘Ve yemek yiyip doyacaksın ve Tanrın Yaradan’ı kutsayacaksın.’ Bu emir kişinin bu dünyada yediği, içtiği ve zevk aldığı her şey için Yaratan’ı kutsamasıdır. Eğer kutsamazsa, ona ‘Yaratan’dan çalan hırsız’ denir. ‘Annesini ve babasını soyan kişi’ ayeti ile ilgili olarak, dostlar bunun Yaratan’la ilişkili olduğunu kanıtladılar, zira kişinin Yaratan’ı kutsadığı bu kutsamalar, hayatı, hayatın kaynağı olan Bina’dan Yaratan’ın kutsal adına uzatmak için gelir.”

Burada iki şeyin gerekli olduğunu görüyoruz: 1) Kişinin aldığı haz, 2) Kişi aldığı haz için kutsamalıdır. Aksi takdirde, eğer kişi kutsamazsa Yaratan’dan çalmış sayıldığını söyler. Bunun nedeninin, kutsama yoluyla Yaratan uğruna bolluğu uzatması olduğunu söyler.

Eğer kişi kutsamazsa bolluğun neden Yaratan uğruna uzatılmadığını anlamalıyız. Yani, eğer Yaratan bolluk verebiliyorsa neden kutsama yoluyla bir uyanışa ihtiyacı var?

Orada Merdiven Yorumu’nda, babasının Yaratan olduğunu ve annesinin Şehina [Tanrısallık] olduğunu ve kutsama vasıtasıyla, bolluğun Yaratan’a ve Şehina’ya yayıldığını açıklar. Bununla birlikte, bolluğu yukarıdan uzatmanın neden olduğu kutsamanın önemini anlamalıyız. Ve eğer kutsamazsa babasının ve annesinin alması gereken bolluğu çalar.

Bilgelerimizin bu sözleri Talmud’da da sunulmuştur (Berahot 35b): “Her kim bu dünyadan kutsama olmadan bir zevk alırsa, sanki Yaratan’ı ve İsrail meclisini soyuyor gibidir, şöyle denildiği gibi: ‘Anne ve babasından çalan ve ‘suç yoktur’ diyen kişi, kötücül bir adamın arkadaşıdır. Babası Yaratan’dır, şöyle denildiği gibi: ‘Çünkü O sizin babanız, sizin Yaratıcınızdır.’ Ve annesi İsrail meclisidir, şöyle denildiği gibi: ‘Oğlum, babanın talimatını duy ve annenin öğretisini terketme.’ ‘Kötücül bir adamın arkadaşı’ nedir? Rav Hanina Bar Papa, ‘O, İsrail’i cennetteki Baba’larına karşı yozlaştıran Nevat oğlu Yarovam’ın arkadaşıdır.’ dedi.”

Bu metni de anlamak zordur. Aldığı haz için kutsamayan, İsrail’i cennetteki Baba’larına karşı yozlaştıran Nevat oğlu Yarovam’ın dostu mu olur? Kutsamada bulduğumuz ağırlığın ne olduğunu ve neden ihlal suçunu işleyen bir kimseden daha kötü olduğunu anlamayız, şöyle ki o kişi haddi aşmanın cezasını hak eder, oysa burada kutsamaktan kaçınma ihlal suçu tüm dünyayı yozlaştırmakla karşılaştırılabilir.

Tüm dünyanın sadece cennet korkusu için yaratıldığı bilinmektedir, bilgelerimizin dediği gibi: “İçinde cennet korkusu olan her kim ise, onun sözleri duyulur, ‘Sonunda, her şey duyulduğuna göre Tanrı’dan kork.’ diye söylendiği gibi. ” İnsanın tamamı budur.’ ne demek?’ diye sorar. Rav Elazar şöyle dedi: ‘Yaratan, ‘Bütün dünya sadece bunun için yaratıldı.’ dedi.'”(Berahot 6b) Raşi “bunun için” ifadesini “bunu yaratmak için” olarak yorumladı.

“Bütün dünya sadece cennet korkusu için yaratıldı.” sözünün ne demek olduğunu anlamalıyız. Bu, bilinen kurala aykırı gibi görünüyor; şöyle ki, dünyanın yaratılışında yazılmıştır (Midraş Rabbah, Bereşit) ki Yaratan hizmet eden meleklere dünyayı yaratmak istediğini çünkü aksi halde bunun bollukla dolu bir kulesi olup fakat hiçbir misafiri olmayan bir krala benzediğini söyledi. Bu yüzden insanı ona haz ve zevk vermek için yarattı.

Oysa burada dünyanın sadece cennet korkusu için yaratıldığını söylüyor, sanki Yaratan’dan korkulması gerekiyormuş ve bu yüzden dünyayı yaratmış gibi.

Bunu anlamak için öncelikle neye “dünya” ve neye “korku” dendiğini anlamalıyız. Öğrendiğimiz kurala göre, dünyaların yaratılış sebebi O’nun yarattıklarına iyilik yapmaktı. Bu nedenle, yaratılanlarda haz ve zevk almaları için bir arzu ve özlem yarattı. Buna Malhut de Ein Sof [sonsuzluk/sonu yok] denir, zira o sırada Malhut henüz bolluğun yayılmasını durdurmamış, kendisine zevk verme arzusunda almıştı.

Ancak daha sonra, ışığı aldığında öğrendik ki Malhut form eşitliğine özlem duydu çünkü her dal köküne benzemek ister. Bu nedenle, kendi faydası için almak değil, Yaratan’a memnuniyet vermek için almak istedi. Diğer bir deyişle, Yaratan yarattıklarına iyilik yapmak istediği için almak ister.

Ari’nin sözleriyle buna “Tzimtzum [kısıtlama]”, “gizleme” ve “saklama” denir. Hayat Ağacı kitabında der ki dünyalar yaratılmadan önce üst ışık tüm gerçekliği doldurmuştu ve Roş [baş] veya Sof [son] yoktu, her şey tamamen eşitti. Ancak, yayılmaları yaymak ve yaratılanları yaratmak istediğinde O kendisini kısıtladı ve böylece boş bir alan bıraktı. Orada şöyle der: “Ve işte! Yukarıda bahsedilen Tzimtzum’dan sonra, yayılan, yaratılan, biçimlendirilen ve yapılanın var olabileceği bir yer oluştu.”

Tzimtzum’dan önce dünyalar meselesi olmadığını görüyoruz, zira Olam [dünya] He’elem ve Hester [“gizleme” ve “saklama”] kelimelerinden gelir. O zaman gerçekleşen gizleme ve saklama, “O’nun eylemlerinin mükemmelliğini gün ışığına çıkarmak için” diye yazıldığı gibiydi. Orada Ohr Pnimi’de (“İç Işık”, Baal HaSulam’ın Ari’nin sözlerine yorumu) bunun, “ihsan etmek için almak” olarak adlandırılan form eşitliğine sahip olmak için olduğu anlamına geldiğini açıklar. Aksi takdirde, hiçbir bolluk almayacaklar, dolayısıyla “ayrılık” adı verilen form eşitsizliği olmayacak ve Malhut de Ein Sof bunu arzuladı.

Alma kaplarında ışığın ifşası olsaydı, çalışmak için bir yer olmazdı, o halde form eşitliğini asla elde edemezlerdi. Bu yüzden “gizleme ve saklama” adı verilen ışığın ayrılması meydana geldi. Daha sonra, ihsan etmek için alabilmeleri için “üst ışığa bir olan, Masah [perde]” diye adlandırılan, üstesinden gelme gücü ile bunun ölçüsüne göre ışık ortaya çıkar.

Bu Kli [kap] aşağıdakinden geldiğinden, yani aşağıdakinin Kli’yi yapması gerektiğinden, aşağıda olan, Yaratan ışığı “alma arzusu” olarak adlandırılan, O’nun Yaptığı Kli’ye yerleştirdiği zaman yaratılışın amacında olan tüm ışığı alamaz. Daha ziyade, alma kaplarında parlayan ışık şimdi “azar azar” olarak adlandırılan, tek seferde bir tane olacak şekilde, kısımlar halinde alınır çünkü yaratılanların yaptıkları “ihsan etmek için” olarak adlandırılan Kelim [kaplar], her şeyi bir anda yapamaz.

Bu nedenle, birçok dünya ortaya çıktı, yani bir yandan her Masah’ın bir gizlilik yaptığı, diğer yandan da onun aracılığıyla bir ifşanın olduğu birçok Masahim [Masah’ın çoğulu]. Oysa Tzimtzum’dan önce dünyalar için yer yoktu, yani gizleme için yer yoktu çünkü yazıldığı gibi, “üst ışık tüm gerçekliği doldurmuştu.”

Bu nedenle, insanda iki eylem olduğu sonucu çıkar: 1) Her şeyi kendi yararına almak ister ve bu, gördüğü her haz ve zevki “kendisi için almak” olarak adlandırılan Kli’ye almak istemek olarak kabul edilir. 2) Başkalarına ihsan etmek ister.

Yukarıda açıklanana göre, kendi yararı için almayı isteme eyleminin ona Yaratan’dan geldiğini söylemeliyiz, yani Yaratan, yaratılanlara “almak için almak” adı verilen bir Kli damgalamıştır. Kişinin bu Kli üzerinde çalışmasına veya onu edinmesine gerek yoktur. Aksine o, Yaratan’ın yarattığı doğa ile gelir.

Tersine, bir kişinin bir başkası lehine yaptığı bir eylem yaratılanlardan gelir, yani kişi bu Kabı elde etmek için çaba göstermelidir çünkü Yaratan yaratılanların Kendisine vermesini değil, Kendisinin yaratılanlara vermesini amaçlamıştı. Ancak, utançtan kaçınmak için aşağıdaki, ihsan etmek için alabileceğinin dışında hiçbir ışık almamak için Tzimtzum’u ve gizliliği yaptı. Bu nedenle, aşağıdakinin bu eylemi kendi başına gerçekleştirmesi gerektiğinden, aşağıdaki bu Kabı elde etmek için büyük çaba göstermelidir, zira bu, yaratılanların yaratıldığı doğaya aykırıdır.

O halde, kişinin yaptığı hangi eylemi Yaratan’a atfediyoruz, yani hangisini Yaratan yarattı diye sormuş olduğumuzun cevabı şudur: Kişinin bolluğu kendi yararı için almak istemesi doğrudan Yaratan’dan gelir. Yaratılana atfettiğimiz ise ihsan etme eylemidir. Bu nedenle, bu, doğaya aykırı olduğu için kişinin bu Kabı edinmesi zordur.

Buna göre, bilgelerimizin “Ve Tanrı O’ndan korkulması için yarattı.” (Vaiz 3:14) diye yazıldığı gibi, tüm dünyanın bunun için, cennet korkusu için yaratıldığını söyledikleri hakkında sorduklarımızı yorumlayabiliriz. Bu, bilgelerimizin söyledikleriyle çelişmektedir; şöyle ki, dünyanın yaratılışı, Yaratan’ın kendisinden korkulmaya ihtiyacı olduğu için yaratılanları yarattığını ima eden, bilgelerimizin “Tüm dünya sadece bunun için, yani cennet korkusu için yaratıldı.” sözlerindeki gibi korku duymak için değil, O’nun yarattıklarına iyilik yapmak içindi.

Açıkladığımız gibi, Olam [dünya] He’elem ve Hester [“gizleme” ve “saklama”] anlamına gelir. Bu, şu soruyu gündeme getirir: Dünyayı yaratma nedeni O’nun yarattıklarına iyilik yapmak iken, Yaratan neden gizleme ve saklamayı yarattı? Bununla birlikte, burada bir ıslah meselesi var. Hayat Ağacı kitabında Ari bundan “İşlerinin mükemmelliğini gün ışığına çıkarmak için Kendisini kısıtladı.” olarak bahseder. Tzimtzum adı verilen gizleme ve saklamanın, üst ışığı alabilmeleri ve “form eşitliği” olarak adlandırılan Dvekut’ta kalabilmeleri için olduğunu görüyoruz.

Başka bir deyişle, haz ve zevk almalarına rağmen ihsan etmek için aldıkları için, buna “form eşitliği” denir. Bu, üst bolluk için sahip oldukları arzu ve özlem perspektifinden, haz ve zevkin alımından vazgeçtikleri anlamına gelir. Ancak, Yaratan onların sevincinden haz ve zevk aldığı için, zira yaratılışın amacı buydu, alırlar; Yaratan onların keyif almalarını istediği için alırlar, kendileri için haz almak istedikleri için değil.

Islahın özellikle gizleme ve saklama yoluyla olmasının sebebi, kişinin ihsan etme niyeti olmadan almak istemediğini söylemesi için seçim için ancak o zaman bir yer olmasıdır. Fakat eğer ışık, Kısıtlamadan önce olduğu gibi ifşa olsaydı üst ışık gerçekliğin tamamını doldururken, seçim için yer olduğunu, yani ihsan etmeyi amaçlayamazsa, almayacağını nasıl söyleyebilirdi? Bu imkânsız olurdu çünkü gerçekleşen tüm kısıtlamalardan sonra, bu dünyada açık açık parlamadığını görüyoruz.

Ari, Klipot’u [kabuklar/kötü eğilim] yaşatmak için Kutsallıktan sadece ince bir ışığın indiğini söyler. Bu, maddesel dünyadaki tüm zevklerin, Kutsallıkta var olan ışıklara kıyasla ince bir ışıktan başka bir şey olmadığı anlamına gelir. Yine de kişi maddi dünyada haz aldığında ki bu, hazzın büyük kısmının bulunduğu maneviyata kıyasla küçük bir hazdır, “Eğer ihsan etme niyetinde olmazsam, hazdan vazgeçerim.” demesinin ne kadar zor olduğunu görürüz. Bu nedenle, şöyle hayal edebiliriz: Eğer ışık ifşa olsaydı, örneğin dua şalı emrinde kıyafetlenen ışık gibi, ihsan etmeyi hedefleyemiyorsa kişi nasıl hazdan vazgeçtiğini söyleyebilirdi ki!

Şimdi “dünya” kelimesinin “gizleme” anlamına geldiğini anlayabiliriz ve bununla “Dünya sadece bunun için yaratıldı.”, yani cennet korkusu için, dediklerini yorumlayabiliriz. Ancak, gerçeğe ulaşma çalışmasında “cennet korkusu” ne anlama geliyor? Bunun anlamı “Zohar Kitabı’na Giriş’te” (Madde 203) söylendiği gibidir: “Hem birinci korku hem de ikinci korku kendi yararına değil, sadece Yaratan’ına memnuniyet getirmeyi reddedeceği korkusundandır.”

Bununla, “Bütün dünya sadece cennet korkusu için yaratıldı.” diye yazılanı anlayacağız. Bu, “dünya” olarak adlandırılan tüm gizlilik meselesinin, sadece ihsan etmeyi başarmayı mümkün kılmak için yaratıldığı anlamına gelir. Yani, eğer gizlilik olmasaydı, ihsan etmek için çalışmamız için yer olmazdı.

Buna göre, dünyanın O’nun yarattıklarına iyilik yapmak için yaratıldığı sözleri hakkında sorduklarımızın anlamı şudur: Bu, yaratılışın amacına atıfta bulunur, Yaratan’ın bunun bollukla dolu bir kuleye sahip bir kral gibi olduğunu söylediği aktarıldığı gibi. Ve sonra yaratılışın ıslahı gelir ve bu, ihsan etmek için çalışmaktır, bu da Dvekut’tur [yapışma], yani “korku” olarak adlandırılan form eşitliğidir ve bu ıslah üzerine dünya yapıldı, yani gizleme ve saklama olacaktı.

Öyle anlaşılıyor ki, dünya, yani gizlilik, O’ndan korkulması için yapılmıştır. Bu, korkunun insanın iyiliği için olduğu anlamına gelir, böylece kişi Yaratan’ın iyiliği için çalışabilir. Yaratan’ın kendisinden korkulmaya ihtiyaç duyduğunu söylememeliyiz, korku kişinin ihsan etmek için çalışamayacağından korkmasıdır. Gizlemenin gerçekleşmesinin nedeni budur. Bu çalışma, insanla ilgilidir ve bu Kapları elde etmek için büyük çaba sarf etmesi gerekir çünkü Yaratan yaratılanlara haz ve zevk alma arzusu yerleştirdiği için bu, doğaya aykırıdır.

Şimdi “Ve Tanrı kendisinden korkulsun diye yarattı.” diye yazılanı yorumlayabiliriz. Yani O, kişinin “cennetin krallığı” olarak adlandırılan korkuyu sürdürmesi için bir ıslah yapmıştı. Yaratan öyle yaptı ki, “mantık ötesi inanç” olarak adlandırılan cennetin krallığını terk eder etmez insan maneviyatı düşündüğü koşuldan derhal inip aralarında hiçbir bağlantının olmadığı maddesel dünyaya düşer.

Bu düşüşler, insanın kendisini mantık ötesi inanç çalışmasının düzenini değiştirmekten alıkoymasına neden olur. “Zohar Kitabı’na Giriş’e” bakınız: “Tüm korku meselesi sadece insanın iyiliği içindir ve Yaratan’ın etten kemikten bir kral gibi saygı duyulmaya ihtiyacı olduğu anlamına gelmez. Aksine, O’nun yaptığı her şey insanın lehinedir çünkü Yaratan’ın gerçekleştirdiği bu ıslahlar, kişiyi yaratılışın amacına, yani yaratılanların haz ve zevk almalarına götürecek olan doğru yolda kişiye rehberlik edecektir.”

Artık, “Bu dünyada kutsamadan zevk alan kişi, Nevat oğlu Yarovam gibidir.” sözlerindeki kutsama hakkında sorduğumuzu açıklayacağız. ‘Kutsamadan zevk alma suçu neden diğer ihlallerden çok daha ağırdır?’ diye sormuştuk. Sanki bir insanın gerçekleştirdiği diğer ihlal suçlarında, halkı günaha sokan bir günahkâr olan Nevat oğlu Yarovam gibi değildir. Ama kutsamadan zevk alan biri, İsrail’i cennetteki Baba’larına karşı yozlaştıran Nevat oğlu Yarovam’a benzer.

Çalışmada bunu şöyle anlamalıyız: Kişi bir şeyden zevk aldığında ve bunun için kutsadığında burada inancı yenileme meselesi vardır. Yani, kişi kutsamayı söylediği zaman Yaratan’ın ona “yarattıklarına iyilik yapma arzusu” kategorisine giren hazzı verdiğine inanmalıdır. Bu nedenle, maddesel zevklerde de Yaratan’ın yaratılanlara vermek istediği haz kıyafetlendirilir çünkü sadece Yaratan her şeyi yaşatır “Ve hepsini yaşatırsın.” diye yazıldığı gibi.

Bununla birlikte, kişi kendisine bakanın kim olduğunu hissetmeye uygun olmadığı sürece Yaratan maddesel elbiselerde kıyafetlenir, yani hayvanların da bu elbiselerde zevk alabileceği sadece daha aşağı elbiselerde ve konuşan da onlardan haz alabilir.

İnsanın hayvanlar gibi haz ve zevk hissettiği bu maddesel hazlarda seçim için yer vardır. Yani, burada bu elbiselerdeki tüm hazların doğa olduğunu söylemek mümkündür. Yani, doğanın lideri olmadığını söylerler ve bundan, söyledikleri gibi olduğuna dair mantık dâhilinde açık kanıtlara sahip oldukları için tüm seküler insanların doğanın bir lideri olduğuna inanmak istemedikleri sonucu çıkıyor.

Bazı inananlar mantık ötesi gittiklerini söylerler. Yani, her şeyin sadece doğa olduğunu söylemek mantıklı olsa da yine de, onlar sadık inananlardır ve iyiye önderlik eden bir Yaratan’ın olduğunu söyleyen bilgelere inanırlar. Öyle anlaşılıyor ki, Yaratan’ın maddesel zevklere bürünmesi ve onların haz ve zevk almaları, mutlu bir yaşam sürmeleri için yeterlidir ve doğanın bir lideri olup olmadığını bilmelerine gerek yoktur, zira bu bizim hazlarımıza ne katacak?

Bunun yerine, daha fazla para, daha fazla saygı ve daha fazla yiyecek ve içecek gibi elbiseleri artırarak hazları artırmak istiyorlar. Belki de doğanın bir lideri vardır diye araştırmaya gerek duymamalarının nedeni, “Terk edilmiş bir köle memnundur.” dizesinden uzanır, bilgelerimizin kişinin kimsenin hiçbir esaretini üstlenmek istemediğini söyledikleri gibi. Aksine, kişi özgür olmak ve kimseye köle olmamak ister. Öyle anlaşılıyor ki, kişi doğanın bir lideri olduğunu bilmek için taktikler bulmaya çalıştığında eğer bir liderin var olduğu görüşünü üstlenirse o zaman liderin emirlerini takip etmelidir ve ödül ve ceza olduğunu söylemek zorunda kalacaktır. Bu nedenle, doğanın lideri olmadığını söylemek daha iyidir. Böylece, terk edilmiş bir yaşam sürebilir.

Öyle anlaşılıyor ki, Manevi Çalışma ve Islahlarındaki haz ve zevkin bizden gizlenmesi kasıtlıdır, böylece seçim için yer olsun diyedir çünkü Manevi Çalışma ve Islahlarında, lider olmadığı söylenemez, zira Manevi Çalışma ve Islahları Veren kimdir?

Ancak, kim seçmeye ve doğanın bir lideri olduğuna inanmaya uyanır? Bir insan, konuşan seviye olan insanın hayvanlarla aynı yaşam seviyesine sahip olmasının imkânsız olduğunu hesapladığı zaman, yani insanların hayatta hayvanlardan daha önemli bir role sahip olmadıklarını kabul edemez, yaşamı için bir amaç aramaya başlar.

Bu, bilgelerimizin İbrahim hakkında söylediği gibidir. Şöyle ki, İbrahim sordu: “Lideri olmayan bir şehir var mı? Hemen şehrin lideri onun önünde belirdi ve ona, ‘Şehrin lideri benim’ dedi.” Bu demektir ki yanan bir şehir gördü, yani herkesin acı çektiği, “şehir” olarak adlandırılan dünyayı gördü. Bu konuda “Lideri olmayan bir şehir var mı?” dedi. Kuşkusuz doğa, lideri olmayan dünyayı etkilemez. Böylece lideri aramaya başladı. Derhal lider onun önüne çıktı ve “Ben dünyanın sahibiyim.” dedi.

Aşağıda olan tarafından bir uyanış olması gerektiğini görüyoruz. Kendisi haz ve zevkten yoksun olduğunu gördüğü için doğanın liderinin iyi ve iyilik yapan olduğunu mantık dâhilinde görmenin kendisi için zor olduğunu görmesine rağmen doğanın bir lideri olduğunu bilmek ve hissetmek istemeli, O’nunla Dvekut’a özlem duymalı ve elinden geleni yapmalıdır. Ayrıca, dünyayı incelediğinde tüm dünyanın hem maddesellikte hem de maneviyatta acı ve yoksulluk içinde olduğunu görür. Yine de Yaratan’ın dünyaya önderlik ettiğine ve tüm dünyaya sadece iyilik verdiğine mantık ötesi inançla inanmalıdır.

Baal HaSulam’ın dediği gibi (Şamati, Madde No. 1), kişi Yaratan’ın dünyaya “İyilik Yapan İyi” olarak özel İlahi Takdir şeklinde rehberlik ettiğine mantık ötesi inanmalıdır. Mantık dâhilinde tam tersini görse de bilmelidir ki “Gözleri var, görmezler”. Kişi kendi otoritesini iptal edip Yaratan’ın otoritesine girmekle ödüllendirilmediği sürece gerçeği göremez.

Bu nedenle, görüyoruz ki kişi bu dünyada, yani kendisi için haz alma arzusunda haz aldığında, bu arzu Yaratan’dan gelse bile, yani bu, – yaratılanların bolluktan zevk alması – Yaratan’ın tek arzusuydu, kişinin keyif aldığında Yaratan’ın isteğini yerine getirdiği sonucu çıkar.

Bu nedenle, neden Yaratan’ı kutsaması gerekiyor? O’nun yarattıklarına iyilik yapma amacı, Yaratan’ın kutsanmaya ihtiyacı olduğu için miydi? Sonuçta kutsamak Veren’i kutsamaktır ki böylece yaptığı her şeyde kutsansın.

Sormalıyız, Yaratan’ın kendisine kutsama ve başarı verilmesine ihtiyacı mı var? Bu sadece zayıf olan ve dolayısıyla güçsüz oldukları için kendi çalışmalarıyla elde edemedikleri şeylerde kutsama ve başarıya ihtiyaç duyan yaratılanlar için geçerlidir. Ama Yaratan hakkında bunu nasıl söyleyebilirsiniz?

Yine de öğrendiğimiz gibi, yaratılışın ıslahı ile ilgili olarak, Tzimtzum ve gizlilik meselesi vardı, böylece aşağıdakiler alabilecek ve hazların alınmasından dolayı utanç olmayacaktı.

Bu bağlamda, iki şeyi ayırt edebiliriz: 1) Eylem, yani kişi haz alır; 2) Niyet, yani sebep. Yani, “eylem” olarak adlandırılan hazzı almasını kim sağlar? O zaman kişi kimin ve neyin onun hazzına ve keyif almasına neden olduğunu görmek için düşünür. Her hazzın, bir şeye duyulan özleme bağlı olduğunu görür. Bunu doğamıza atfederiz, yani Yaratan bize haz alabileceğimiz bir şeyden haz alma arzusu ve özlemi vermiştir. Kişi hesap yaptığı zaman bunun kendisini Yaratan’dan ayırdığını görür. Yani, kişi almanın onu form eşitsizliği nedeniyle Yaratan çalışmasından uzaklaştırdığını görür. Bu da, onu maddeselliğe daha da yaklaşmaya zorlar ve maddeselliğin esas anlamı, kendi yararı için çalışmayı üstlenmesidir. İnsana “maddesel” denir ve Yaratan’ın iyiliği için değildir, Yaratan “manevi” olarak kabul edilir.

Bu nedenle, haz eyleminin üzerine bir niyet koymak insanın üzerinedir: 1) Aldığı bu hazzın Yaratan’dan geldiğine ve başka hiçbir kaynaktan gelmediğine inanmalıdır. 2) Kişi ihsan etmeye niyet etmeli ve Yaratan yaratılanların haz almasını istediği için Yaratan’ın isteğini yerine getirdiğini söylemelidir. Aksi takdirde, eğer kişi Yaratan’a fayda sağlamayı amaçlayamıyorsa bu hazdan vazgeçmek ister.

Ancak, kişi bu işi bir kerede başaramaz. Buna “Yaratan’ı kutsamak” denir. Yani, ihsan etme çalışması vasıtasıyla kişi Yaratan’a Kaplar verir, böylece O, kişiye haz ihsan edebilir. Tzimtzum alma kaplarına ihsan etmek için olmadığından, şimdi Yaratan’ın ihsan etmesi mümkün olacaktır çünkü şimdi kişi kendi iyiliği için değil, Yaratan’ın iyiliği için aldığı için Tzimtzum kaldırılmıştır.

Bu nedenle, şimdi şunu söyleyebiliriz ki kişi kutsarsa, yani haz alırken, hazzının, arzusu yarattıklarına iyilik yapmak olan Yaratan’ın isteğini yapmak olmasına niyet ederse bu, Yaratan çalışmasını kutsamak olarak kabul edilir. Başka bir deyişle, Yaratan çalışması yaratılanlara ihsan etmek olduğu için ihsan etmeyi amaçlayarak aşağıdakilere ihsan etmek için yukarıda bir güç olur, zira şimdi aşağıdakiler almak ile uzaklaştırılmamaktadır. Aksine, şimdi onların Yaratan’a bağlı oldukları açıktır.

Bunun ispatı, Kaplar Kutsallıkta kalacağı için almaya uygun olan Kaplarda bolluğun yayılabilmesidir. Öyle anlaşılıyor ki, kutsama vasıtasıyla kişi, bolluğun aşağıda olanlara genişlemesine neden olur.

Bununla, “Kutsamanın ağırlığı nedir?” diye sorduğumuzu anlayacağız. Belli ki diğer ihlallerden daha fazla zarar veriyor. Fakat yukarıda açıklanana göre, kutsamanın anlamı Kapların nitelikli olması ile ilgilidir, böylece Yaratan aşağıdakilere haz ve keyif verebilecek ve bu bolluk onlara zarar vermeyecektir. Yani, form eşitsizliğinin Yaratan’dan uzaklaşmaya neden olduğu bilindiği üzere, form eşitsizliği nedeniyle O’ndan haz ve keyif almak ile uzağa itilmeyecekler.

Öyle anlaşılıyor ki, haz için kutsamayan, yani hazzın ihsan etmek için olmasına niyet etmeyen kişi yukarıdan gelen bolluğun engellenmesine neden olur. Bu demektir ki, sanki Yaratan’ın O’nun yarattıklarına iyilik yapmak olan yaratılış amacını yerine getirememesine neden olur.

Yukarıda söylendiği gibi, insanda iki eylem vardır: 1) Yaratan’dan gelen ve bunlar hazlar için arzu ve özlemdir, 2) Yaratılana atfettiğimiz eylem, bu da ihsan etme niyetidir. Bunu, “ihsan etmek için” i hedeflemesi gereken aşağıdakilere atfediyoruz.

Bu nedenle, Kli’nin bolluğu almaya uygun olacağı ve bolluğu alırken Dvekut’ta kalacağı iki koşul vardır: eylem ve niyet. Ayrıca, Kli’nin bütünlüğünü inşa etmede ortaklık vardır: 1) Yaratan, 2) yaratılanlar.

Bu, Zohar’da (“Zohar Kitabı’na Giriş”, Madde 67) yazıldığı gibidir: “‘Ve Siyon’a, ‘Siz Benim halkımsınız.’ demek için’, Ayin’de bir Patah ile ‘Siz benim halkımsınız [Ami]’ değil, Ayin’de bir Hirik ile ‘Siz benimlesiniz [Imi]’ diye telaffuz et, benimle ortaklık kurmak anlamında. ‘Rab’bin sözüyle gökler yaratıldı.’ diye yazıldığı üzere yeri ve göğü sözlerimle yarattığım gibi sen de bilgelik sözlerinle yeni yer ve gök yarattın. Tora’da çaba gösterenlere ne mutlu.”

Bu demektir ki, ışığı kişiyi ıslah eden Tora vasıtasıyla kendi otoritelerini iptal etme derecesine ulaşabilirler ve kişinin yaptığı her şey, Yaratıcısına memnuniyet ihsan etmek için olur.

Buna göre, eğer kişi “ihsan etme arzusu” olarak adlandırılan ve ikinci kısım olan kendi kısmını Kli’ye vermezse, böylece niyeti vermeyerek aşağıdakilerin çalışmasıyla aşağıdakilere gelmesi gereken bolluğun gecikmesine neden olur. Başka bir deyişle, kutsamayı vermediği için aşağı ve yukarı arasında bağlantı yoktur çünkü yukarıdaki veren, aşağıdaki ise alandır. Bu nedenle, aralarında form eşitsizliği vardır ve Dvekut’ları yoktur, öyleyse bolluk aşağıdakine nasıl gelebilir?

Bu nedenle, bir bağlayıcı olduğunda, yani aşağıdaki de yukarıdaki gibi veren olmak istediğinde bolluk, aralarında var olan bağlantı nedeniyle aşağıdakine akabilir. Bu bağlantı olmadan, sanki babasının ve annesinin çocuklara vermesi gereken besinleri çalar – insan çalar ve çocukların kendilerini idame ettirecek hiçbir şeyleri yoktur.

Başka bir deyişle, eğer kişi tadını çıkarır ama kutsamazsa bu, niyeti Yaratan’ın iyiliği için vermediği anlamına gelir. Bu nedenle hazzı aldı ki bu almaktır ve onu tüm alımları “almak için alan” Sitra Ahra’ya [diğer taraf/kötü eğilim] verdi ve bu onları besler. Eğer kutsama yoluyla ihsan etmeyi amaçlamış olsaydı bununla Kutsallık beslenirdi, yani bu yolla bolluk Kutsallığın dünyalarına eklenirdi. Amaç olmadan hareket ederek, Klipot’a güç vermiştir.

Sorabiliriz, kendini yozlaştırmamışken dünyayı yozlaştırması ne anlama geliyor? Ayrıca, kişiyle tüm dünya arasındaki bağlantı nedir? Bilgelerimizin dediği gibi yorumlamalıyız: “Rabbi Elazar Bar Rabbi Şimon şöyle der: ‘Dünya, çoğunluğu tarafından yargılandığına göre ve birey de çoğunluğu tarafından yargılandığına göre, eğer bir Mitzva [ıslah/emir] yerine getirirse ne mutlu ona çünkü kendisini ve tüm dünyayı erdemlilik tarafına mahkûm etmiştir. Eğer bir suç işlerse vay haline, zira kendisini ve bütün dünyayı günahın tarafına mahkûm etmiştir.'” (Kiduşin 40b).

Bu nedenle, bir kişinin günahı yüzünden tüm dünyaya ulaşması gereken besinleri soyduğunu görüyoruz. Bu nedenle kutsamayan, babasını ve annesini soyar. Yani, ona vermeleri gereken bolluğu ve anne-babasının tüm dünyaya vermesi gerekenleri engeller. Öyle anlaşılıyor ki, dünyayı cennetteki Baba’larına karşı yozlaştırmıştır.

Bu demektir ki cennetteki Baba’larının tüm dünyaya vermesi gereken bolluk ve besini, tüm dünyada Kutsallığa eklemek için alınması gereken bu gücü çalar ve Sitra Ahra’ya verir. Aşağıdakilerin gerçekleştirdiği almak için yapılan her alım, Sitra Ahra’ya güç ekler ve ihsan etmek için niyet ettiği bir eylemdeki her amaç, Kutsallığa bolluğun eklenmesine neden olur.

Şimdi “Bu dünyada zevk alan ve kutsamayan” ın ağırlığını anlayabiliriz. Yukarıda söylendiği gibi bu, niyettir çünkü bolluk sadece kutsama yoluyla bütün dünyalara eklenir ve tüm dünyaya ulaşır.

Bu nedenle, eğer kişinin niyeti sadece Yaratan’a memnuniyet getirmekse ve kendi yararı için değilse hazzın miktarını umursamaz. Sadece, Yaratan’ı memnun etmek istediği tutkunun miktarına bakar çünkü Yaratan’ı memnun etme özlemi sayesinde, ruhunun kökünde form eşitliğine neden olur. Bu da, daha fazla bolluğun çekilmesine neden olur çünkü üstteki aşağıdakinin almak istediğinden daha fazlasını vermek ister ve yalnızca ihsan etme kapları eksiktir. Öyle anlaşılıyor ki, ihsan etmede üstesinden gelerek, büyük bolluk uzatılır. Bu nedenle, büyük ışıklara sahip olmayı istememize gerek yoktur, sadece büyük ihsan etme kaplarına sahip olmaya çalışmalıyız.

Bu, bilgelerimizin “Çünkü insanın tamamı budur” diye yazılan için söylediklerini yorumladığımız gibidir. Ve “Rabbi, ‘Bütün dünya sadece bunun için yaratıldı’ dedi” diye cevap verir, yani cennet korkusu için, “Tanrınız Rab sizden ne istiyor? Sadece korku.” diye yazıldığı gibi. Korku, Sulam’da [Zohar’a Merdiven Yorumu] söylediği gibidir; Yaratan’a ihsan edemeyeceğinden korkmasıdır. “Ve bu, insanın tamamıdır.”, yani insanın yapması gereken tek şey budur, yani O’na ihsan etme kaplarını sunmaktır. Gerisini, yani ışıkları, Yaratan verir. “Cennet korkusu hariç her şey cennetin elindedir.” in anlamı budur.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,096