Duayla ilgili olarak, bu, “Kişi her zaman Yaradan’ı övmeli ve sonra dua etmeli,” şeklinde olmalıdır.
Şunu sormalıyız; eğer kişi Yaradan’ın iyi olduğunu, O’nun kötüye de iyiye de iyilik yaptığını ve O’nun merhametinin yaptığı bütün işlerinde olduğunu överse, o zaman Yaradan’ın da ona bolluk verdiği ve tüm eksikliklerini giderdiği şüphesizdir, öyleyse kişi başka ne için dua etmelidir? Ayrıca, kişi kaderinden memnun olduğu ölçüde o kadar O’nu övebilir, öyleyse kişi başka ne eklemelidir?
Şabat günü [Sebt] arifesinde “Barış Üzerinizde Olsun”dan sonra söylediğimiz “Tüm Dünyaların Efendisi”nde şöyle yazılmıştır, “Teşekkür ederim… Bana ettiğin ve bana etmeye yazgılı olduğun tüm merhametler için.”
Bu, her şeyde aşağıdan bir uyanış olması gerektiği anlamına gelir. Bu nedenle geçmiş için, şükran anlamına gelen “teşekkür ederim” demeliyiz ve kişi kendi içinde ne kadar tamlık hissederse, minnet o kadar doğrudur. Dolayısıyla, kişi kaderiyle mutlu olduğunda, Yaradan’a sunduğu minnettarlık daha doğrudur. Bununla birlikte, kişi gelecek için dua etmeli ve uyandırmalıdır.
Bu, gelecek için “Kişi her zaman Yaradan’ı övmeli ve sonra dua etmelidir.”in anlamıdır. Baal HaSulam, kişi kendini eksik hissettiğinde “lanetlenmiş” olarak kabul edilir ve “Lanetlenmiş kutsanmışa tutunmaz.”demiştir. Dolayısıyla, kişi Yaradan’ın övgüsünü yerine getirdiğinde ve kaderiyle mutlu olduğunda, o zaman ona “kutsanmış” denir ve ondan sonra Kutsanmışa tutunabilir. Bu sebeple tüm dualar geleceğe yöneliktir.
Kişinin kaderiyle mutlu olmasıyla ilgili olarak, kişi dua etmek veya öğrenmek için arzusu olmasa bile, ibadethaneye girmekle ödüllendirildiği için mutlu olabilir, ancak o zaman, kişi sadece ibadethaneye gelmenin herkese verilmeyen büyük bir ayrıcalık olduğunu söylemelidir. Bu, “Yürür ancak yapmaz, yürümenin ödülü onun elindedir.” olarak kabul edilir.
Ancak eğer kişi, herkesin Krallar’ın Kralı ile birleşebileceği bir yer olan ibadethaneye geldiğini dikkate alabilirse ve kime dua ettiğini düşünebilirse, bunun kendisi bile bir insanın mutlu olması için yeterlidir. Bu “Kişi her zaman Yaradan’ı övmeli ve sonra dua etmelidir.” kategorisine girer.
Bununla birlikte, kişinin kaderiyle mutlu olmasıyla ilgili olarak bilmeliyiz ki, bu azla memnun olmak meselesidir. Azla memnun olmak, öncelikle maneviyata atıfta bulunur ve “küçük” ödülle ilgilidir. Yani bu, kişinin çok az fayda gördüğü halde en çok çalışmayı yapabildiği ve o az fayda ile yetindiği zamandır.
Azla yetinmek, günde 200 gram ekmek yemeye ihtiyacı olan birinin 200 gram yemesi anlamında değildir. Bu az da olsa, tükettiği tek şey budur ve daha fazlasına ihtiyacı yoktur, yani daha fazlasını alacak Kelim’i [kapları] yoktur. Daha ziyade, azla yetinmek demek, kişinin günde 1.000 grama ihtiyacı olduğu ancak 200 gramdan fazlasına sahip olmamasıdır ve kişi mutlu bir şekilde bununla yetinir. Buna “kaderiyle mutlu” denir.
Bu nedenle, daha fazla anlaması ve daha fazla maneviyat hissine sahip olması gerekenler halen hissiyat veya anlayışla ödüllendirilmeseler de bununla yetinirler ve nasiplarinden memnundurlar. Sonuç olarak,nasiplerinden memnun olmalarına rağmen, onların Kelim’i henüz bütünlükle dolu değildir çünkü ruhlarına göre, tatmine sahip değillerdir. Bu nedenle, onlar nasipleri ile mutlu olarak “kutsanmış” durumdadırlar. Ve sonra, “Kutsanmış olan, Kutsanmış’a tutunur,” ve o zaman Yaradan’ın yasasında [Tora’da], Yaradan’ın onların gözlerini ve kalplerini aydınlatmasıyla ve bir hissiyat ve anlayışa sahip olmakla ödüllendirilebilirler.