e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

33- Haman İle Kefaret Günlerinin Kuraları

Yazıldığı üzere “Ve Aron iki keçi için kura çekti: bir hisse Yaradan`a ve diğeri Azazel’e.” Haman ile ilgili şöyle yazılıdır, “orada Pur çekildi, kuraya (kısmetine) düşen budur.”

Kura aklın analiz yapamadığı durumlarda kullanılır, çünkü aklımız neyin iyi neyin kötü olduğunu ayırt edebilmeye yetmez. Eğer aklımıza güvenemiyorsak ancak kuranın ne söylediğine güveniriz, böyle durumlarda kura çekilir. Buna göre şöyledir: Eğer “kura“ kelimesi kullanılıyorsa bu bize mantığın ötesine gittiğimizi söyler.

Musa’nın doğduğu ve öldüğü yedinci Adara ilişkin, Adar‘ın ne olduğunu anlamamız gerekir. Adar, Aderet (örtü) kelimesinden gelir, Elya´da yazıldığı üzere “Ve o örtüsünü onun üzerine attı.” Aderet, Aderet Zearot ve Yargı diye tanımlanan Aderet Zear (saç) kelimesinden gelir. Manevi çalışmada bunlar, kişiyi Yaradan´dan uzaklaştıran garip, yabancı düşünce ve fikirlerdir.

Ve burada önemli olan bunların üstesinden gelmektir. Kişi O´nun İlahi Takdirinde birçok çelişkiler görse de mantık ötesi bir inanç ile bunları yenip O´nun iyi ve iyiliksever olduğunu söylemelidir. Bu Musa için yazılanın “ Ve Musa yüzünü sakladı” cümlesinin anlamıdır. Musa´nın tüm çelişkileri gördüğünü ve bunlara mantık ötesi inancın gücünden aldığı gayret ile dayandığıdır.

Bilgelerimizin söylediği üzere “Ve Musa yüzünü sakladı, çünkü oraya bakmaktan korkuyordu”. “Yaradan’ın görüntüsünü görmekle” ödüllendirildi. Bu, “Benim hizmetçim gibi kör olan kimdir“ ya da “benim elçim gibi sağır olan kimdir,” demektir.

Bilindiği üzere Eynayim (gözler) “akıl”, “mantık” olarak adlandırılır, yani mantığın gözleri. Eğer bir şeyi aklımızla kavrarsak, sonra şöyle deriz, ”ama görüyoruz ki, akıl ve mantık bizi bunu söylemeye zorluyor”.

Yani mantık ötesi giden bir kişi gözleri olmayan biri gibidir ve kör diye adlandırılır yani kör gibi davranıyordur. Ve ayrıca casusların ona ne söylediğini duymak istemeyen ve sağırmış gibi davranan kişi de sağır diye adlandırılır. Bu, “kim benim hizmetçim gibi sağırdır” ya da “kim benim elçim gibi kördür” cümlesinin anlamıdır.

Ancak eğer, “Onların gözleri var ama görmüyorlar! Onların kulakları var ama duymuyorlar! ”denirse, bu aklın mecbur ettiğine ve kulakların duyduğuna yani itaat etmeyen birisine ilişkindir, ayrıca Nuh´un oğlu Jaşhu’nın hakkında yazıldığı üzere; kulaklarına hiç bir zaman kötü bir şey girmemiştir. Bu Aderet Zear´in, yani onun birçok çelişkileri ve yargısı vardı, anlamındadır. Her çelişki Zear (saç) diye adlandırılır ve her Zear’in altında bir çentik vardır.

Bu demektir ki, bu kafada bir çentik açar, yani bu yabancı düşünceler insanın kafasını deler ve içine sızar. Eğer kişinin birçok yabancı düşünceleri varsa bu da onun birçok Zearot´u olduğunun göstergesidir ve bu Aderet Zear olarak adlandırılır.

Elişa üzerine yazılanın anlamı budur: “Oradan ayrıldı ve Şafat`ın oğlu Elişa’yı çift sürerken buldu. On iki çift öküz onun önünden gitti ve o, on ikincisiydi. Ve Eliya ona doğru gitti ve paltosunu ona doğru fırlattı. Çiftten kastedilen bir çift öküz demektir, çünkü tarla birbirine bağlı iki öküz ile sürülürdü. Buna iki çift öküz (zemed bakar) denilir. Bakar (öküz) Bikoret (eleştiri) anlamındadır. Ve on iki derecenin bütünlüğü ile ilgilidir, on iki ay, on iki saat gibi.

Bunun anlamı, kişinin dünyada olabilecek tüm Zearot´ların farkındalığına zaten sahip olmasıdır ve sonra Zearot´dan Aderet Zear yapılır. Ancak bu Elişa da Yusuf´un sabahı formundaydı, yazıldığı üzere, “Sabah aydınlanıyordu ve erkekler uzağa gönderildi, onlar ve eşekleri.“

Bu, zaten kişi bu çelişkilerin üzerinde duran Işığa layık olduğu anlamına gelir. Zira kişinin eleştiri diye adlandırılan bu çelişkileri, yenmek istediği ile Işık bunların üzerine çekilir. Bu yazılmış olduğu gibidir, “Arınmak için gelene yardım edilir.“

Ve kişi zaten bu Işığı tüm bu eleştirilerin üzerine çektiği ve başka ekleyecek bir şey olmadığı için, tüm eleştiriler onun içinde tamamlandığı için, çelişkiler ve eleştiriler kendiliğinden biter. Çünkü bu durum amaçsız davranan birinin olmayacağı için anlamsız bir davranış olamayacağı kuralına uyar.

Gerçekten de bilmemiz gereklidir ki, kişiye, sanki “İyi ve İyilik yapan” bir rehberliğe karşıt gibi görünen her şey, sadece insanı, bu çelişkileri aşmak için Üst Işığı çekmeye zorlamak için vardır, yoksa kişi bunların üstesinden gelemez. Bu durum, kişinin yargı olan çelişkileri var olduğunda, ”Yaradan´ın Yüceliği“ koşulunu genişletmesidir.

Bu demektir ki, bu çelişkiler, kişi onların üstesinden gelmek istediğinde, yalnızca Yaradan’ın Yüceliğini büyüterek, çözülebilir. Bundan çıkan sonuç, Yaradan’ın yüceliğini çekmeye sebep olan tam da bu yargıdır. Bu “Ve paltosunu ona fırlattı” cümlesinin anlamıdır.

Bu demektir ki, kişi sonra bütün bu Aderet Zear´ları (Saç Örtüsünü) O´na yani Yaradan´a atfeder. Bu demektir ki kişi artık Yüksek Işığı bunların üzerine çeksin diye, Yaradan’ın ona bilerek bu örtüyü verdiğini görür.

Fakat bu, kişi bunu ancak, başlangıçta onda bulunan, bu çelişkilerin ve yargının üzerinde duran Işığı edindikten sonra görebilecek, anlamındadır. Bu böyledir, çünkü kişi, Zearot (saçlar) yani düşüşler olmadan yüksek Işık´ın duracak yeri olamayacağını görür, zira kaplar olmadan ışık olmaz.

Bu nedenle kişi, tüm bu edindiği Yaradan’ın Yüceliği koşulunun onda var olan Zearot (saçlar) ve çelişkiler aracılığıyla olduğunu görür. Bu, “Yukarıdaki Yaradan her şeye kadirdir” sözünün anlamıdır. Bu demektir ki, Yaradan’ın Yüceliği Aderet vasıtasıyla edinilir ve bu, “Yaradan’ın yüceliği onların ağzında olsun” anlamındadır.

Bu demektir ki, kişi manevi çalışmadaki hataları ile kendini Yukarıya doğru çıkarır zira kişi bir itiş olmadan hareket etmez ve bulunduğu durumda kalır. Ancak eğer kişi anlayabileceğinden daha alçak bir seviyeye düşerse, bu kişiye bunun üstesinden gelme gücü verilir, çünkü kişi böyle bir kötü durumun içinde kalamaz, zira kişi bulunduğu durumdan daha aşağılara düşmeye razı gelemez.

Bu nedenle kişi her defasında galip gelmeli ve bu düşüşlerden çıkmalıdır. Böyle bir durumda Yaradan’ın Yüceliğini üzerine çekmelidir. Bu kişiye Yukarıdan üst güçleri kendisine çekme olanağı verir, çünkü kişi aksi takdir de mutlak bir aşağılığın içinde kalır. Bunu takiben kişi her seferinde Zearot aracılığı ile Yaradan’ın Yüceliğini keşfeder ta ki Yaradan’ın Merhamet diye adlandırılan O´nun on üç niteliği olan isimlerini edinene kadar. Bu “Ve yaşlılar gençlere hizmet etsin”, ayrıca, “Kötü olan hazırlasın ve Hak´tan yana olan taşısın.” Ve de, “ kardeşine hizmet edeceksin” anlamlarıdır.

Bu demektir ki, bütün bu esir düşmeler yani çelişkiler, sanki kutsal çalışmayı bozmak için var gibi görünürler. Kişi artık, bu çelişkilerin üzerinde yer alan Yaradan’ın Işığına layık olduğunda, tam tersini yani bunların kutsallığa hizmet ettiklerini görür. Bu demektir ki, bunların aracılığıyla kutsallığın kıyafet bulacağı bir yer var olur. Bu, “Kötülük onu hazırlar ve Hak´tan yana olan onu taşır, diye adlandırılır ve bu demektir ki, onlar kaplara kutsallık için bir yer verdiler.

Artık bilgelerimizin yazdıklarını açıklayabiliriz: “Layık olduysa, o Hak´tan yana olandır. O kendisinin ve dostunun cennet bahçesindeki hissesini alır.” “ Suçlu görüldüyse, o bir haindir. O kendisinin ve dostunun cehennemdeki hissesini alır.“ ”Bu demektir ki, kişi, tüm dünya için geçerli olan, dostunun yargılarını ve ona yabancı olan düşüncelerini üstlenir, bu da dünyada neden bu kadar çok, hepsinin kendine özgü düşünce ve fikirleri olan insanlarla yaratılmasının ve ayrıca hepsinin tek bir dünyada mevcut olmasının nedenidir.
Bu, her bir kişi dostunun bütün düşünceleriyle birleşsin diye kasıtlı olarak böyledir. Öyle ki kişi pişman olduğunda, bundan kazancı bütünleşme olsun diyedir.

Zira kişi tövbe etmek istediğinde, kendine ve bütün dünyaya erdem terazisinden hüküm vermekten sorumludur, çünkü kişi kendisi bütün dünyanın fikir ve yabancı düşüncelerini içerir. Bu, “Suçlu gördüyse, o bir haindir. O kendinin ve dostunun cehennemdeki payını alır.” anlamındadır.

Bu demektir ki, o henüz suçlu diye adlandırılan bir hain iken, onun kendi hissesi Zearot´lardan, çelişkilerden ve yabancı düşüncelerden oluşuyordu. Ayrıca dostunun cehennemdeki payı ile de karışmıştı, yani her insanın bütün düşüncelerini kapsıyordu.

Bu nedenle eğer kişi daha sonra, “o ödüllendirilir, o Hak´tan yana olandır,” durumuna geçerse yani pişman olduktan sonra, bunun anlamı; “O kendine ve bütün dünyaya erdem terazisinden hüküm verir,” demektir. Böylece kendisinin ve dostunun cennetteki hissesini edinir. Bu böyledir, çünkü kişi dünyadaki tüm insanların yabancı düşünceleri içinde Yüksek Işığı çekmek ile yükümlüdür, zira onlarla harmanlaşmıştır ve onları erdem terazisi aracılığı ile yargılar.

Ve bu tamda Yüksek Işığın genelin yargıların üzerinde genişlemesiyle gerçekleşir. Ve onlar için çekilen bu Işığı alamamalarına rağmen ve bunun için hazır olan kapları olmamasına rağmen, yine de Işığı onlar içinde çekerler.

Ancak bilinen bu kurala göre anlamalıyız ki, bilgelerimizin söylediği üzere, her kim ki Işığın Yüksek Seviyelerde genişlemesine neden olur ve Işığı aşağıdakilere çekerse kendisi de bu ölçüde Işık edinir. Ve bu nedenden dolayı kötüler de Işığın bir parçasını edinirler, çünkü Hak´tan yana olanlara bu Işığı edinmek için sebep olurlar.

Bunu anlamak için kura işini önden göndermek gereklidir. Yazıldığı üzere, iki tane kura vardı, “Bir hisse Yaradan için, diğer hisse Azazel için. ”Bilindiği üzere kura mantık ötesi meselesidir. Bu nedenle eğer bu hisse mantık ötesi için ise, bu diğer hissenin Azazel için olmasına neden olur.

Bu, “Hainlerin kafasındaki esen fırtına” demektir. Bu böyledir, çünkü o Yüksek Işığı bu çelişkiler aracılığı ile genişletmiştir. Böylece Yaradan’ın Yüceliği büyür. Bu günahkârlar için bir eksikliktir, çünkü onların tüm arzusu mantık dâhilindedir. Ve temeli mantık ötesine dayanan Işık çoğaldığında, onlar pasifleşirler ve silinip giderler.

Bu nedenle günahkârların Hak´tan yana olanlara Yaradan’ın Yüceliğini genişletmeye yardım etmek dışında hiç bir şeyleri yoktur ve sonra da etkisizleşirler. Ve bu şöyle adlandırılır, “Layık olduysa, kendisinin ve arkadaşının cennet bahçesindeki hissesini alır.” Buradan çıkan sonuç nedir? Sadece Işığın gerçekleşmesi için iyi işler aracılığı ile ıslahın yapılmasına yardımcı olan kişinin eylemleri Keduşa’da kalır ve o kişi Yukarıda sebep olduğunu alır zira Işığın genişleyeceği bir alanın olmasına neden olmuştur. Bu durumda aşağıdaki, Yükseklerde neye sebebiyet vermişse onu alır.

Bununla birlikte çelişkiler ve yargılar çözülür, çünkü bunların yerine mantık ötesi aracılığıyla ifşa edilen Yaradan’ın Yüceliği koyulur. Ve bunlar özellikle Yüceliğin Kapları içinde “mantıkta” ifşa olmasını isterler. Bu nedenle çözülürler. Bu böyle yorumlanabilir.

Ve ayrıca genelinde, Yüceliği bunların üzerine çekmeye yol açtığı yabancı düşünceler de Işık alır. Ve bunu her birinin onlar için çektiği Işığı almaya layık olduklarında Işığı edinirler.

Bu Kutsal Zohar’da dile getirilen, “Bir saç yarığı boyunca giden yoldur” ve sağı soldan ayırır. Yom Kippurim’deki iki hisse, korku yüzünden tövbe etmektir. Purim’de de bir hisse vardır ve bu sevgi yüzünden tövbe etmektir.

Çünkü bu, Tapınağın inşasından öncedir ve o zaman onlar sevgi yüzünden tövbe etmeye ihtiyaç duydular ama önce tövbe etme ihtiyacını duymaları gerekliydi. Bu ihtiyaca Yargı ve Searot sebep olur. Ve Haman’a Yukarıdan yetki verildi denmesinin anlamı şudur; sizin üzerinize bir yöneten atayacağım ve o sizi yönetecek.

Bu nedenle yazılmıştır ki, Harun, “Bir Pur (kura) çekti ve hissesi budur” on ikinci ay olan Adar ayında ve Elişa da yazıldığı üzere, “on iki öküz gibi.” Yazıldığı üzere, “İki sıra, altı sütun”, bu Aderet Zear anlamındaki en büyük Yargı olan Adar ayıdır.

Burada Harun biliyordu ki Israil’i yenecekti çünkü Musa Adar ayında ölmüştü. Fakat o Musa´nın “Ve iyi olduğunu gördüler” anlamına göre, bu ayda doğduğunu bilmiyordu. Bu böyledir, çünkü eğer kişi kendini en zor durumlarda güçlendirebilirse, “Yaradan’ın Yüceliği“ diye adlandırılan, en büyük Işığa layık olur.

Bu, “ince bükülmüş keten” anlamındadır. Başka bir deyişle, “Bir saç yarığın boyuna giden yola,” “iki sıra, altı kolona” layıktırlar, böylece eğilirler ve kelimeler arasından yabancı kelimesi kalkar. Bunun anlamı Sitra Ahra yani yabancı sıfırlanır ve gider, çünkü artık işini tamamlamıştır.

Görüyoruz ki bütün yargı ve çelişkiler sadece Yaradan’ın Yüceliğini göstermek için gelmiştir. Bu nedenle düzgün ve saçsız bir adam olan Yakup için Yaradan’ın Yüceliğini ifşa etmek imkânsızdı, zira onun bunu büyütecek bir nedeni yoktu. Ve bu yüzden Yakup İshak´tan kutsamalar alamadı, çünkü kapları yoktu ve Kli olmadan Işık olmaz. Bu nedenle Rebeka ona Esau´nun elbiselerini almasını tavsiye etti.

Ve bu “Ve onun eli Esau´nun topuğunu tutuyor” anlamındadır. Bu demektir ki, onun hiç bir şekilde saçları olmadığı halde, bunu Esau´dan aldı. Ve bu İshak´ın gördüğü ve söylediğidir: “ Eller Esau´nun elleridir ama ses Yakup´un sesidir.” Bu, Yakup´un yaptığı ıslahat İshak’ın hoşuna gitti, anlamındadır ve bundan dolayı onda Kutsamalar için Kaplar oluşmuştur.

Ve bu bizim neden böyle büyük bir dünyaya, bu kadar çok insana ihtiyacımız olduğunun sebebidir. Bu, herkes dostunu içine alsın, kapsasın diye böyledir. Bundan çıkan sonuç, her bir insanın tüm dünyanın düşünce ve arzularını kapsadığıdır.

Bu nedenle insan, “ kendi içinde küçük bir dünyadır” diye adlandırılır. Ve bu yukarıdaki nedenden dolayıdır. Ve bu, “Layık değil” demektir. Yani eğer kişi henüz layık görülmemişse, demek ki, “cehennemden kendisinin ve dostunun hissesini üstüne alır,” yani dostunun cehennemine dâhildir.

Ve daha da fazlası; eğer kişi cehennemdeki kendi hissesini çoktan ıslah etmişse fakat dostunun hissesini etmemişse yani içine entegre olan dünyanın hissesini, henüz “bütün” diye adlandırılamaz.

Buradan anlaşılabilir ki, Yakup´un kendi düzgündü ve saçı yoktu, ama buna rağmen Esau´nun topuğunu sıkı tutar. Bu demektir ki, Esau´nun onunla birleşmesiyle, saçları ondan alır.

Bu nedenle eğer onları ıslah etmekle ödüllendirilirse, kişi dostunun Cennetteki hissesini alır, yani bu, o kişi halkın Zearot´nun üstüne genişlettiği Üst Işığın büyüklüğü ölçüsünde alır demeye gelir. Halk henüz nitelikleri uygun olmadığı için onu edinemediği halde, kişi Üst Işığı edinir.

Artık Yakup ve Esau arasındaki tartışmayı anlayabiliriz. Esau; “benim yeterince var,” dedi ve Yakup; “her şeyim var,” dedi ve bu demektir ki, “İki sıra, altısı bir sırada”, yani alma arzusu ve Işığa Dvekut´u (tutunmak) olan mantık içi ve mantık ötesi inancı var demektir.

Esau dedi ki; “benim yeterince var,” bu mantık içinde, alma kaplarına gelen Işık´tır. Yakup her şeyi olduğunu yani her iki farkındalığının olduğunu söyledi. Başka bir deyişle, o alma kaplarını kullanır ve Işık´a (Dvekut) tutunur.

Ve bu, buzağı yapan karışık kalabalık (erev rav) anlamındadır ve denir ki, “Ey İsrail, Bu senin Tanrındır,” bu Ele’dir (bunlar), Mi (kim) değildir, yani bu demektir ki, onlar Ele ile bağlanmak istediler, Mi ile değil. Bu demektir ki, onlar, Mi ve Ele olan ve birlikte Elokim ismini oluşturan, yeterli ve her şey anlamında olan ikisini birlikte istemediler. Bunu istemediler.

Bu, Kravia ve Patia olan Çerubim´in anlamıdır. Bir Çerub bir uçta, “yeterlinin” farkındalığıdır ve bir Çerub diğer uçta, “her şeyin” farkındalığıdır. Yazılanların anlamı şudur; “Ona iki Çerubim arasından seslenen ses.”

Bu nasıl olur ki? Sonuçta onlar birbirine zıt iki uçtur. Ne olursa olsun o bir Patia (budala) yapmak zorundaydı ve böyle almalıydı. Ve bu mantık ötesi diye adlandırılır, kişi ona söylenenden hiç bir şey anlamadığı halde, bu söyleneni yine de yapar.

“Her şey” ile ilgili olan, mantık ötesi inanç diye tanımlanır, kişi sevinçle böyle çaba harcamalıdır, zira sevinç yoluyla “her şey” denilenin gerçek ölçüsünün görünümü oluşur. Eğer kişinin hiç bir sevinci yoksa sevinç duymadığına üzülmelidir, çünkü birincil çalışma alanı budur, mantık ötesi çalışarak sevinç duymak.

Yani eğer kişi bu çalışmadan zevk alamıyorsa, öyleyse kişi bu yüzden eziyet çekmelidir. Yazılanların anlamı şudur, “kimin kalbi onu isteklendiriyorsa” bunun anlamı, bu çalışmadan keyif alamadığı için hasta ve kederlidir.

Bu şu anlama da gelir, “Yaradan´ına, Tanrına sevinç içinde her şeyin içinde olduğu mantığı ile hizmet etmediğin için.” Bunun yerine “her şeyi” bir tarafa bıraktın ve sadece “yeterli olanı” aldın. Böylece sonunda çok aşağılarda olacaksın ve hiçbir şeyin olmayacak yani “yeterli olanı” da kaybedeceksin. Fakat kişi “her şeyinin” olması halinde ve sevinç içinde, işte bu ölçüde “yeterli olanı” edinecektir.

“Kadınlar Tammus´a ağladılar” cümlesini buna göre yorumlamalıyız. Raşbi bunu putperestlik yapıyorlardı diye yorumladı; Tammus´un gözlerinde kurşun vardı ve onlar gözlerindeki kurşunu eritip akıtmak için ısıttılar.

Ağlama konusunu yorumlamamız gereklidir, onlar memnun değillerdi, çünkü onların gözlerinde toz vardı. Toz Behina Dalet´tir, yani mantık ötesi inanç olan Cennetin Krallığıdır.

Bu ayrım toz formunda olur, yani önemsizdir. Ve bu çalışma toz tadındadır, yani bir toz kadar önemsizdir. Tammus için ağlayan kadınlar alegorisinde; onlar putları yakarlar ve böylece ısı ile kurşundaki tozlar ayrışır ve çıkar.

Bu onlara verilen, Onun iyi ve iyiliksever mantık ötesi rehberliğine inanma görevine ağlıyorlar anlamına gelir, onlar mantık içinde iken yalnız Onun rehberliğindeki çelişkileri görürler. Bu çalışma Keduşa´nın çalışmasıdır ve onlar bu tozu ortadan kaldırmak isterler, yani toz diye adlandırılan mantık ötesi çalışmayı. Fakat gözler, “görmek” diye nitelendirilir, O´nun Rehberliğini görmeyi ve mantık içinde olmayı ima eder. Ve bu putperestlik diye adlandırılır.

Bu, zanaatı topraktan çanak, çömlekler yapmak olan ve kilden çanak çömlek yapan bir insanın işine benzer. Sıralamaya göre ilk önce kişi kilden toplar yapar ve bunları keser ve bu toplarda delik açar. Küçük oğlu babasının ne yaptığını gözetlerken, bağırır: “Baba, neden topları bozuyorsun?” Ama çocuk babasının birincil amacının bu delikler olduğunu anlamaz çünkü ancak bu delikler kaplar (alma kapları) haline gelebilecektir, ama oğul babasının kaplarda açtığı bu delikleri doldurmak istemektedir.

Burada da bu böyledir. Gözlerin içindeki bu tozlar insanın görüsünü kapatır. Yani kişi nereye bakarsa baksın İlahi Takdirde çelişkiler görür. Buna karşın bu, “Mitzva´nın sevinci” diye adlandırılan, koşulsuz sevginin kıvılcımlarını bulabileceği eksiksiz bir Kli`dir. Bunun hakkında şöyle yazılmıştır; “Yaradan ona yardım etmeseydi, o yenemezdi.” Bu demektir ki, Yaradan insanlara bu düşünceleri vermeseydi, kişi herhangi bir yükseliş edinemezdi.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,086