e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Paraşat Beşalah

1) Rabaş, Not 382, Firavun İnsanları Gönderdiğinde

“Ve sonunda Firavun insanları gönderdiğinde” sözünü yani bütün olarak beden “Firavun” olarak adlandırılır ve kişi insanların çıkmasına izin vermeyi seçmelidir, yani tüm kuvvetler ve düşünceler Yaradan’ın olacaktır ve onun kontrolünde olmayacaktır. Bu onun tüm kuvvetlerinin bedene hizmet edeceği ancak kişinin onları Yaradan’ın uğruna kullanacağı anlamına gelir.

2) Zohar, BeŞalah, 67

İsrailler denize yaklaşıyorlardı ve önlerindeki denizde fırtına çıktığını gördüler, dalgaları yukarıya doğru güçleniyordu. Korktular. Gözlerini kaldırdılar ve Firavun’u ve ordusunu gördüler, yayları ve okları gördüler ve büyük bir korkuya kapıldılar. “Ve İsrail çocukları feryat etti.” Kim İsrail çocuklarını cennetteki babasının yakınına çekti? Firavuz çekti, yazıldığı üzere “Ve Firavun yakına çekti.”

3) Rabaş, Not 133, Hepsi Islahlardır

“Mısır’a verdiğim tüm hastalıkları, sana vermeyeceğim çünkü Ben, Efendi senin şifacınım” (Çıkış 15:26). Bilgelerimiz, “Hastalık vermezsem, şifacıya ne gerek var?” diye sorar. (Sanhedrin 101a). Yorumlamalıyız ki şifacı olduğumdan dolayı, eğer hastalığı iyileştirmem gerekiyorsa neden sana bir hastalık vermeliyim ki? Bir hastalık vererek ne kazanırım? Bu bir ceza olmalı ve eğer hastalığı iyileştirmem gerekiyorsa, bu ne tür bir cezadır? Bu sanki boşa çalışıyorum gibidir. Bu nedenle size hastalık getirmeyeceğim ve neyin hastalık olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Aksine hissettiğiniz tüm safhalar, eğer onları Bana atfederseniz, hepsi aracılığıyla Bana, Dvekut’ta yaklaşacağınız ıslahlardır.

4) Rabaş, Makale 26, Yakın Bir Yol ve Uzak bir Yol

Buna göre, ‘Tanrı, yakın olduğu için değil, savaşı gördüklerinde fikirlerini değiştirip Mısır’a geri dönmesinler diye onları Filistin topraklarından götürmedi,’ sözlerini yorumlayabiliriz. ‘Savaşı gördüklerinde’ meselesi, Lo Lişma’yla uğraşmak olarak yorumlanmalıdır, bu yolda kişi aydınlığı parlatarak Lişma’ya erişmelidir. Ve çalışmanın başlangıcı Lo Lişma’da olduğundan, kişi bu eğilimiyle savaşa gitmek istemeyecektir, çünkü Tora ve Mitzvot’a bağlanmış olduğu derecesini kaybetmekten korkacaktır. Bu, uzak yoldur. Yaradan, hemen onlarla birlikte Sina Dağı’na gitmek ve onlara Tora’yı vermek istedi. Bu yüzden, onlara hemen uzak yolla gitmeleri gerektiğini söyledi. Şöyle ki, bu yol kalpten uzak olmasına rağmen, gerçeğe yakındır ve bununla, Sina Dağı’nın eteğinde, Tora’yı almaya uygun olacaklardır.

5) Rabaş, Makale 26, Yakın Bir Yol ve Uzak bir Yol

Bu nedenle, ‘uzun ve kısa yol’ sözünü kısa ve yakın anlamında yorumlayabiliriz. Bu durumda, anlamı, ‘kalpten uzak’ olacaktır, yani kalbin gerçeği görmesi uzun zaman gerektirir, ta ki kalp doğru amaç için, çalışmanın yani Tora ve Mitva’yı gerçekten yerine getirmenin değerli olduğunu anlayana kadar.  Zira Yaradan bize Tora ve Mitvot’u tutmamızı emretmiştir ve biz, bunu, O’nu hoşnut edeceği için yerine getiririz.  Bu nedenle, O’nun emirlerini tutmasının sebebi, kişinin kendisi değil de Yaradan’dır. Bunun anlamı şudur; Yaradan’ın önemi, kişiye, O’na hizmet etmek, O’nu memnun etmek, bir arzu ve özlem verir ve buna zorlar. Buna kalpten uzak, ama gerçeğe yakın olduğu için, ‘uzak bir yol’ denir; orada gerçek gösterildiğinden, kişi gerçeğe dokunmaya yakındır.

6) Rabaş, Makale 9, Kişinin Yüceliği İnancının Gelecekteki Ölçüsüne Bağlıdır (1987)

Musa’ya “sadık çoban” dendiği biliniyor. Baal HaSulam, Musa’nın, halkına inanç getirdiğini ve inanca Malhut (krallık) dendiğini açıklar. Diğer bir deyişle, o, İsrail halkına “cennet krallığı” denilen cennet korkusunu aşılamıştır. Bu sebeple Musa’ya, inancından dolayı “sadık çoban” denir. Bununla ilgili şöyle yazılmıştır: “Onlar, Yaradan’a ve onun hizmetkârı Musa’ya inandılar,” yani Musa onlara Yaradan inancı aşıladı.

7) Baal HaSulam, Şamati 151- Ve İsrail Mısırlıları Gördü

Ayetten: “Ve İsrail, Mısırlıların deniz kıyısında öldüğünü gördü” “ve insanlar Efendi’den korktular; Efendi’ye ve hizmetkârı Musa’ya inandılar.” Burada “inandılar” ne anlamdadır, bunu anlamalıyız. Açıktır ki, Mısırdan çıkış ve denizin yarılması mucizesi, İsrail’i eskisinden daha büyük bir inanca getirdi. Sonuçta bilgelerimiz ayet hakkında, denizdeki kız, Ezekiel’den daha fazlasını gördüğü için, “bu benim Tanrım ve ben O’nu yücelteceğim,” dediler.

Dolayısıyla bunun anlamı şudur; Mısırdan çıkış, açık bir mucize durumuydu, Efendi’nin tanınmasını getirdi, bu terstir ve mantık ötesi anlamına gelmediğinden “inancın” anlamına terstir. Ve açık mucizeleri görürken, inanç içinde olmak çok zordur ve dahası bu mantığın genişlemesi zamanıdır. O zaman “ve onlar Efendiye inandılar” sözlerinin anlamı nedir?

Bununla birlikte, tefsire göre “Hepsi O’nun inancın Tanrısı olduğuna inanır” sözlerini de yorumlamalıyız. Ayet, ortaya çıkmış mucizeleri gördükten sonra bile, mantık ötesi inanç yoluyla, İsrail’in Yaradan’ı övmesini anlatır, Yaradan’a kullukları, onların içlerinde azalmadı. Ve inanç yoluna tutunmak, bunu hiç hafife almamak büyük bir çalışmadır ve bir kere ödüllendirildiğinizde Yaradan’a mantık içinde hizmet edebilirsiniz.

8) Rabaş, Makale 11, Çalışmada, Hanuka Mumunu Sola Yerleştirmenin Anlamı Nedir? (1990)

Öyle anlaşılıyor ki “mucize”, kişinin elde edemeyeceği bir şey demektir. Öyle ki yukarıdan bir mucize verilmeden kişinin bir şey elde etmesi imkânsızdır. Sadece bu şekilde gerçekleşene “mucize” denir.

Bu sebeple kişi, kötü eğilimin zaten farkında olduğu, içindeki ulusların hükmünden çıkmasının imkânsız olduğu, içindeki İsrail’in onların altında sürgünde olduğu ve onların gücünden çıkabilmenin bir yolunu göremediği bir aşamaya geldiğinde Yaradan onlara yardım edip onları dünya uluslarının otoritesinden çıkardığı ve İsrail halkının, onlara hükmetmesi için her şeyi tersine çevirdiğinde buna “mucize” denir.

Bu, Yaradan’ın onları Mısır topraklarından çıkarması yani Yaradan’ın onları Mısır ıstırabından çıkarması olarak kabul edilir. Kişi, Mısır’dan çıkışta gerçekleşen bu mucizede olduğu gibi, Yaradan çalışması yolunda yürüyen herkesi, Yaradan’ın kurtaracağına inanmalıdır çünkü kişinin kendini-sevmenin hükmünden çıkması ve sadece Yaradan için olanla ilgilenmesi gerçek bir mucizedir.

Ve kişi buna geldiğinde, Lişma’yı (O’nun adına) edindiği kabul edilir.

9) Rabaş, Makale 915, Ben ve Bir Elçi Değil

Kurtuluştan önce, ARİ’nin yazdığı gibi, İsrail, Tuma’anın [safsızlık] kırk dokuz kapısındaydı, ta ki O kendilerine ifşa oluncaya ve onları kurtarıncaya kadar. Yani, onlar “ben ve bir elçi değil” ile ödüllendirildiler.

Baal HaSulam, onların kurtuluştan önce elçilerin var olduğunu düşündüklerini, bu yüzden kurtuluşun, “Ben ve bir elçi değil” ile ödüllendirilmeleri anlamına geldiğini söyledi ki O’ndan başkası yoktur. Buradan kurtuluşun; onların “ben ve bir elçi değil” ile ödüllendirildikleri anlamına gelirken, onların kurtuluştan önce Yaradan’ın yardım ederken elçilerin de var olduğuna inandıkları sonucu çıkar.

10) Rabaş, Not 906, Amalek’in Anlamı

“Mısır’dan çıktığında Amalek’in sana yol boyunca ne yaptığını hatırla.” Amalek kötü eğilimdir ve bir kişiye sadece “Mısır’dan çıktığında” gelir, yani bir kişi ruha ızdırap veren Mısırlılardan çıktığında. Bir kişi Yaradan’a hizmet etmekle meşgul olmayı üstlendiğinde, işte bu Amalek’in geldiği zamandır.

11) Rabaş, Makale 22, Amalek’i Silmenin (Karalamanın)  Düzeni Nedir?

Amalek bir Klipa’dır. Kişi hakikat yolunun üstesinden gelip yürümeye başladığında gelir ve kişiyi zayıflatır ve “İhsan etme yolundan ayrılmaktan korkma,” der. Ve kişi ne kadar çok Yaradan’ın büyüklüğüyle, bunun üstesinden gelirse, kendisi için değil de sadece Yaradan için çalışmaya değer olduğunu söyler (Amalek gelir) ve kişinin şunu anlamasını sağlar: “Bu işten yorgun ve bitkin olduğunu görüyorsun ve sen Tanrı’dan korkmuyorsun”, yani İsrail sahip olduğu cennet korkusu ile, çalışıp büyük bir Kral’a hizmet etmenin faydalı olduğunu söylediğinde, o bu konuda kendi görüşünü, yani Kral’ın hiçbir önemi yok görüşünü aşıladı.

12) Rabaş, Not 907, “O, Elini Bıraktığında, Amalek Galip Geldi”

Elini indirdiğinde, Amalek galip geldi. Soru şudur: Musa neden ellerini indirdi?

Mesele şu ki, Amalek kutsal kitaplarda inanca karşı bir Klipa [kabuk / kabuk] olarak tanımlanmaktadır. Musa’nın elleri inançtır, çünkü eller, “el erişmek içindir,” sözleriyle elde edilmeyi ima eder ve Musa’nın tüm kazanımı inanç yoluyla olur. Bu nedenle Musa’ya “vefalı çoban” denir.

Bununla, İsrail’in Musa’nın ellerini kaldırdığını, yani İsrail’in Musa’nın ellerini yücelttiğini gördüğünde, İsrail’in meselenin yüceltilmesi ölçüsünde galip geldiğini, çünkü inancı küçümseyen birinin inancın gücünde bulunan canlılığı alamayacağını yorumlayabiliriz.

“Musa’nın elleri ağırdı”, yani İsrail için Musa’nın ellerinin önemini korumanın ağır ve zor olduğu anlamına gelir. Bu, inançta ağırlık hissettikleri, inancın yükünün onlar için bir yük ve zahmet olduğu anlamına gelir.

13) Rabaş, Not 907, “O, Elini Bıraktığında, Amalek Galip Geldi”

“Bir taş alıp onun altına yerleştirdiler.” Even [Taş] Havanah [anlayış] kelimesinden gelir. Bu, tüm anlayış ve kavrayışları alıp, bunları Musa’nın altına yani, inancın altına yerleştirdikleri anlamına gelir. Yani, “Musa” olarak adlandırılan inanç, “anlayış” ve “taş” denilen zihnin üzerinden gitti.

Harun ve Hur, onun ellerini, yani inancı desteklediler, İsrail’e Musa’nın ellerini kaldırmakta yardım ettiler. Başka bir deyişle, İsrail halkına inancı yüceltmeleri için güç verdiler. “Onun elleri güneş batıncaya kadar inançtı” sözünün anlamı budur. Başka bir deyişle, aklın, “güneş” denilen gücünün tamamen iptal edilmesi ölçüsünde, inancını üstlendiler.

14) Rabaş, Makale 22, Amalek’i Silmenin (Karalamanın) Düzeni Nedir?

Yaradan, “Amalek’in anısını sil” der, yani O, hiçbir şey yapmanıza, yani Benim için çalışmanıza gerek olmadığını söyler, ancak Amalek’in size söylediklerini silerek ve mantığın ötesinde inanın, yani Bana iftira eden, Benim için çalışmaya değmediğini söyleyen Amalek’in aklının ötesinde.

Mantık ötesinde çalışmak istiyorsanız, çünkü yazıldığı gibi, “Tanrınız RAB senden benden korkmaktan başka ne istiyor?” direndiği şey özellikle bu niteliktir ve siz onu ortadan kaldırmak istiyorsunuz. Eğer bu arzunuz gerçekse, ama onu ortadan kaldıramıyorsanız, bu onu aşağıdan karalamak olarak kabul edilir.

Onu neyle ortadan kaldıracaksın? Buna cevabınız, mantık ötesi gitmek istediğinizdir. Sonra, onu yukarıda karalayacağım, yani size karalama gücü vereceğim.

15) Rabaş, Makale 20, Kalbini Katılaştıran (1985)

Zohar’ın Rabbi Yitzhak adına söylediği şey budur: “Yaradan’ın önünde Firavun kadar kalbini katılaştıran başka birini bulamadık.” Bu demektir ki, Yaradan’ı takdir etmez ve der ki, “Sesine boyun eğeceğim Tanrı da kim?” Bu ilk engeldir.

İkinci engel şudur; kişi mantık ötesi gidip, Sitra Ahra’nın söylediklerini dikkate almadığında kendini İsrail’e karşı geldiği bir durumda bulur. Bu demektir ki, Yaradan’ın yolunda yürüyen kişiye Yaşar-El denir, yani tüm eylemleri Yaradan’a doğrudur ve başka bir niyeti yoktur.

O zaman ilk engel ne yapar? Kişinin içindeki İsrail’in değerini düşürür ve der ki, “İçindeki İsrail hem güç hem beceri olarak zayıf. Zayıf bir karakterin var, gitmek istediğin bu yol iyi eğitim, beceri ve cesaret gerektirir. Böyle biri bu yolda yürüyebilir ama sen yürüyemezsin.”

Öyleyse ne ile ona engel olur? Firavun da olduğu gibi amacın öneminden bahsetmez. Daha ziyade ona amacın önemini söyler ama “Böyle zorlu bir yolda yürüyebilmek için yeterli öneme sahip değilsin, bu yüzden halkın yolundan yürü, sıra dışı olmana gerek yok,” der.

16) Rabaş, Makale 20, Kalbini Katılaştıran (1985)

Bunların üstesinden gelmenin tek yolu, bu söylemlere dikkat etmeyip mantık ötesi ilerlemek, Yaradan’a ve O’nun herkese yardım edeceğine inanmaktır.

Bunu Zohar’da buluruz; “Rabbi Yehuda der ki, ‘Rabbi Yitzsak dedi ki, ‘Firavun herkesten daha akıllıdır… İsrail’in kurtuluşa ulaşacağını görmez… Firavun, Sitra Ahra’dan başka insana hükmeden başka bir inanç bağı olduğunu bilmez. Bu sebeple kalbini katılaştırır.’’”

17) Rabaş, Makale 9, Kişinin Yüceliği İnancının Gelecekteki Ölçüsüne Bağlıdır (1987)

“Söyleye…cek,” şeklinde yazılmıştır. Bu, İsrail’in bu şarkıyı gelecekte övmeye yazgılı olduğunu ima eder. Bu bize çalışmada ne öğretir? Çalışma ile ilgili konularda, şimdide neye sahip olduğumuzu ve ne yapmamız gerektiğini bilmeliyiz. O halde geleceğin ne getireceğiyle ilgili ne öğrenebiliriz?

Açıkladığımız gibi, bütünlük olan sağ çizgide yürümeli ve ondan yaşam canlılığı almalıyız çünkü negatiflik içinde yaşamak imkânsızdır. Burada, gelecekte olacaklardan bütünlük hissetme öğüdü vardır. Erdemlinin “gelecekte şarkı söyleyecek” dediği şeyin anlamı budur. Diğer bir deyişle, onlar gelecekte edinecekleriyle ilgili şimdi -şu anda- şarkı söylüyor. Bu demektir ki gelecekte edinecekleri haz ve mutluluğu resmettikleri ölçüde, bir gelecek olduğunu yani gelecekte herkesin ıslah olacağı inancını şimdide hissederler.

Bu, kişinin şimdide bile şükran duyabileceği bir şeydir. Bunu hissettiği ölçü, şimdiye verebileceği şükranın ölçüsüdür. Yaratılanların alacağı haz ve mutluluğu şimdide kendisi için resmederek, pozitiflikten gelen yaşam gücünü almasının yanında, genel olarak amacı hem kendisi hem de diğer yaratılanlar için önemli kılar.

18) Rabaş, Makale 9, Kişinin Yüceliği İnancının Gelecekteki Ölçüsüne Bağlıdır (1987)

Zohar’da şöyle yazar: “’Sonra Musa… şarkı söyleyecek.’ ‘Söyledi’ demeliydi. Ve şöyle cevaplar: ‘Ama bu geleceğe bağlıdır, kişinin gelecekte tamamlandığı zamana, İsrail’in gelecekte bu şarkıyı söylemekle ödüllendiği zamana bağlıdır.’ ‘Söylemek’ dişil çekimdir (İbranice) fakat ‘Bu şarkı’ ifadesini eril çekimde söylemeliydi. Ve şöyle yanıtlar: ‘Bu şarkı, kraliçenin Kral’ı övmesidir.’ Kabalist Yehuda şöyle der: ‘Eğer bu, kraliçenin Kral’a şarkısıysa, öyleyse neden ‘Musa ve İsrail’in çocukları’ yazıyor? Ne de olsa, öven kişi, kraliçe olmalıydı.’ Şöyle cevaplar, ‘Ne mutlu Musa ve İsrail’e çünkü kraliçe için Kral’ı nasıl uygun bir şekilde öveceklerini biliyorlar.’”

19) Rabaş, Not 919, Çevreye İlişkin

Bu, birincil muhafızların Yaradan’dan korkanların ortamından olduğu anlamına gelir. Onlar Firavun’un hizmetkarlarıdır. Firavun, ARİ’nin dediği gibi, Mısır’daki sürgün, Keduşa’nın [kutsallık] Daat’ının [mantık/bilgi] sürgünde olmasıydı. Firavun bolluğu emecekti, yani Firavun alma arzusudur. Onlara “sadece kendi çıkarları için çalışmak” denir ve ihsan etme çalışmasıyla hiçbir bağlantıları yoktur, çünkü onların tek amacı sadece kendilerini memnun etmektir.

Muhafaza etme esas olarak onlardan olmalıdır, çünkü onlar dışarıdan sözde çalışıyorlarmış- Tora ve duayla şevkle meşgul oluyorlarmış ve her türlü kesinliği yapıyorlarmış gibi görünürler. Bu nedenle, onlara “Yaradan’dan korkanlar” denir. Aksi takdirde, böyle adlandırılmazlardı.

Hal böyle iken, içsel olarak, Firavun’a köleleştirilirler, yani tek amaçları kendi isteklerini ve ihtiyaçlarını karşılamaktır ve ihsan etme çalışmasıyla hiçbir bağlantıları yoktur.

Böyle bir çevre, Yaradan’ın bir hizmetkarı için bir engel oluşturur, çünkü o Yaradan’ın yolunda yürümek ister ve onlar Yaradan korkusuyla meşgul oldukları zaman, onların çalışmalarını görür ve Firavun’un hizmetkarları olarak çalıştıklarından beri, şevklerinden etkilenir, onların bedenleri direniş göstermez zira yaptıkları çabalar sadece beden içindir. Dolayısıyla burada hiç direnç yoktur. Aksine, beden onlara güç vermeyi kabul eder.

Sonuç olarak böyle bir ortam, İsrail’e, Firavun’un hizmetkârları arasında değil de “İsrail” olmak isteyen için birisine engeldir. Yaradan’ın bir hizmetkarı, Firavun hizmetkarlarının çalışmalarından etkilendiği için, Firavun’un hizmetkarlarının kullukları onun hoşuna gider ve onların ardından cezbedilir. Böylece, onların düşüncelerini ve niyetlerini özümser ve dolayısıyla ihsan etme işinde vermiş olduğu tüm çabalardan pişman olur.

Bundan böyle, ihsan etme çalışmalarına devam etme gücü olmayacaktır.

Ancak Yaradan’dan korkan türde olmayan, bağımsızların çevresinde onların, kişiyle hiçbir bağı yoktur, çünkü kişi onlardan öğrenecek hiçbir şey olmadığını bilir. O zaman, düşüncelerin bir bağı yoktur, çünkü kişi bağlı olmayanların eylemlerinden ve düşüncelerinden öğrenmemesi gerektiğini bilir. Dolayısıyla böyle bir çevre engel teşkil etmez.

Tersine, Yaradan’dan korkanlar ve Firavun’un hizmetkarları İsrail için bir engel teşkil eder ve kişi onlardan uzağa kaçmalıdır.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
18 - 0,093