e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada “Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır” Nedir?

Çalışmada “Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır” Nedir?

Zohar’da (Pinhas, Madde 630) şöyle yazılmıştır: “Bir kutsama kabı ile ilgili söylenen ‘dolu’ sözcüğü, ‘Efendi’nin kutsamasıyla dolu bir kap’ diye yazıldığı gibidir. O halde bir insan, ‘Ve Yakup bütün geldi’ diye yazıldığı gibi, bütün olmalıdır. İçinde hiçbir bir kusur olmamalıdır, zira ‘kusuru olan, yaklaşmayacak.’ Aynı şekilde, Yod-Hey ile Alef-Lamed-Mem [dilsiz] harfleri Elokim’in [Tanrı] harfleridir, ‘kab’ın sayısı gibidir, yani [Gematria’da] seksen altıdır. Bu yüzden, kap dolu olmalıdır, zira Ilem [Alef-Lamed-Mem, dilsiz] kelimesini ters çevirirseniz, Maleh’i [dolu] bulacaksınız, çünkü Gematria’daki ‘kap’ [kelimesi], ‘dolu’dur, Yod- Hey’dir.”

Aşağıdakileri anlamalıyız:

  1. Şarap bir bardağa doldurulduğunda ve dolu olduğunda, “Yaradan’ın kutsamasıyla dolu bir kap” denmesi ne anlama gelir? Bu, bardak şarapla dolu değilse, Yaradan’ın kutsaması olamaz mı demektir?
  2. Neden şarapla dolu bir kap gibi “İnsan da bütün olmalı” diyor? Bununla bize ne katıyor? Sonuçta, kap zaten Yaradan’ın kutsamasıyla doluysa, insan neden böyle olmak zorunda ki, aksi halde kutsamayı alamayacağını mı ima ediyor? Öyleyse, kap kime göre“Yaradan’ın kutsaması” olarak adlandırılır? Kabın kutsamaya ihtiyacı var mıdır?
  3. En kafa karıştırıcı olanı, insanın bütün olması gerektiğini söylemesidir, şöyle yazıldığı gibi, “Kusuru olan yaklaşmayacak.” Bu, kusuru olanın, artık Yaradan’a yaklaşamayacağı anlamına gelir. Bu, bir uzuv eksikliği olan kişinin artık Yaradan’a yaklaşamayacağı ve Yaradan’dan uzak durması gerektiği ve seçme özgürlüğü olmadığı anlamına gelir.
  4. Ilem [sessiz] ve Maleh’in [dolu] aynı harfler olduğunu söylemesi, Gematria’da, bir kabın Maleh Yod-Hey [Yaradan ile dolu] olması ne anlama geliyor?

Yukarıdakilerin hepsini anlamak için, “Tanrı’nın yapmak için yarattığı” diye yazıldığı gibi, bize verilen çalışmanın tüm sırasını hatırlamalıyız. Önümüzde iki zıt anlayış olduğunu defalarca söyledik, bunlar; 1) Yaratılışın amacı yani O’nun yarattıklarına iyilik yapma arzusu yani yaratılanların haz ve memnuniyet almaları, 2) Yaratılışın ıslahı, O hoşnut olsun diye yaratılanların Yaradan’a ihsan etmeye çabalamasıdır. Bu demektir ki kendi için alma arzusu, haz almak ister ve Yaradan ona bu arzuyu verir ama kişi bu arzudan vazgeçer ve sadece Yaradan’ın haz almasını ister.

Buradan, bu ikisinin zıt olduğu sonucu çıkar. Dolayısıyla “Yaradan’ı memnun etme arzusu” denen böyle bir arzuyu edinmek ve kendine fayda sağlama arzusundan vazgeçmek zor bir iştir.

Alma arzusunun kontrolünden çıkabilmek için, Lo Lişma’da [O’nun rızası için değil] yani kendi yararımız için başlamalıyız. Başka bir deyişle, kişi Tora ve Mitzvot’u [emirleri/iyi işleri] yerine getirerek, Zohar’da yazıldığı gibi, yaşama, sağlığa ve rızka sahip olacağı, bu dünyada ödüllendirilecektir. Aksi halde dünyevi hayatından haz alamayacaktır. Kişi buna inandığında, onu Tora ve Mitzvot’a uymaya zorlayan biri vardır. Buna “ödül ve cezaya inanmak” denir yani kişi cezadan korktuğu ve ödül almayı beklediği için, Tora ve Mitzvot’u yerine getirir.

Bazen ödül ve ceza, Cennet Bahçesi ve Cehennem’in olduğu sonraki dünyada kişi için ödül ve ceza olarak ifade edilir ve bu, onu Tora ve Mitzvot’u yerine getirmeye zorlayan sebeptir. Lo Lişma’dan Lişma’ya (O’nun rızası için) geldiğimizden yani Tora’daki ışık insanı aydınlattığından, farklı bir ödül ve ceza yöntemi vardır (ödülün, Yaradan’la Dvekut [bağlılık] ile ödüllendirilmek olduğu durum). O zaman, kişi, Kralın yüceliğini, beklediği ödülün bu olduğunu hissedebilir ve Hayatların Hayatından koptuğunu ve Yaradan’dan uzak olduğunu gördüğünde ve hissettiğinde bunu ceza olarak algılar. Bu, onun için en büyük cezadır.

Kişi zaten Lo Lişma’nın neden olduğu Tora ve Mitzvot hissine sahip olsa bile, bazen Yaradan’ın yüceliğini biraz hissetmeye başladığında bile, bu, O’nun önünde bir meşalenin önündeki mum gibi, iptal olmayı istemesine neden olur. O zaman insan neden şimdi O’nun önünde iptal olmayı, kendi gerçekliğinin tamamını Yaradan’ın önünde iptal etmek istediğini anlayamaz. Aksine, bu ona doğal bir şeymiş gibi gelir yani şu anda kendisine olanı (iptal olmayı istediğini) anlamasa da gerçekte öyledir. Buna, kişinin elinin erişemediği “yukarıdan bir uyanış” denir. “El” edinim anlamına gelir, “Bir el ulaştığında” sözlerinden gelir, bu demektir ki kişi, neden O’nun önünde tamamen iptal olmak istediğini anlamaz.

Ancak daha sonra, uyanış ondan ayrıldığında, kişi Yaradan’ın önünde yok olmayı özlemeye başlar ve yükseliş sırasında sahip olduğu duyguyu elde etmek ister ama şimdi bundan ne kadar uzakta olduğunu görmeye başlar. Ve tüm organları, kişisel faydayı ortadan kaldırmak gibi ve tüm kaygısının, Yaratıcısını nasıl memnun edeceğine dair olan fikirlere direnir.

O zaman, kişi dünyanın kendisine karanlık geldiğini görür. Canlılığı alacağı bir yer bulamaz ve o zaman bir düşüş ve aşağılık koşulu içinde olduğunu anlar. Böylesi bir düşüşe geldiğinde hiç kimsenin böyle kötü düşüncelere sahip olmadığını görür. Bununla birlikte, kişi bilgelere, bu tür düşüncelerin yukarıdan geldiğine inanmalıdır, yani onlar yukarıdan, şimdi Yaradan’a yaklaşmak isteyen bu kişinin düşüşler yaşamasını isterler, zira kişi düşüşler yaşayarak, Yaradan’ın onu yükseltmesi ihtiyacını hissedecektir.

“O, yoksulu çöpten kaldırır” diye yazıldığı gibi. Bu, tam olarak kişinin çöpte olduğunu hissettiği zamandır, yani çöp olarak gördüğü, hayvan yemi olarak gördüğü, insanların çöpe attığı atıkları yiyen ve insan tüketimi için uygun olmayan yiyecekler olduğunu söyledikleri tüm o şeylerdir, kendisinin de bir yükseliş sırasında söylediği gibi.

Ama şimdi Yaradan onu yakınlaştırmak istediğine göre, kişi eksikliğini hissetmelidir ve o zaman eksikliğini doldurabilir. Öyle anlaşılıyor ki, insan tam da çöplükte olduğu ve oradan yiyeceğini aradığı zaman, Yaradan’ına memnuniyet verme arzusunu elde etmek için verdiği onca emekten sonra ne hale geldiğini gördüğünde, o zaman içten bir dua edebilir. Ancak insan her zaman inanacak güce sahip değildir.

Bununla birlikte, kişi zaten yukarıdan yardım alacağı bir yere yakın durduğunda, “yakın”ın anlamı şudur, Kli yani ihsan etme arzusu ondan uzaktadır ve kişi yalnız Yaradan’ın onu kurtarabileceğini görmektedir. Baal Hasulam’ın dediği gibi, bu kişinin çalışmasındaki en önemli noktadır, zira bundan sonra Yaradan ile yakın teması olur çünkü Yaradan’dan başka hiçbir şeyin ona yardım edemeyeceğini yüzde yüz görür.

Buna inanmasına rağmen, yine de bu inanç ona özellikle şimdi Yaradan’ın kurtuluşunu almak için en iyi zaman olduğunu, özellikle şimdi kurtarılabileceğini ve Yaradan’ın onu yakınlaştıracağını, yani ona ihsan etme arzusu vereceğini ve “Mısır’dan çıkış” olarak adlandırılan kendine-sevginin kontrolünden çıkacağını her zaman göstermez. Başka bir deyişle, İsrail’e acı çektiren ve kutsal çalışmayı yapmalarına izin vermeyen Mısırlıların kontrolünden çıkar. “Ve İsrailoğulları çalışmaktan dolayı iç çektiler ve haykırışları Tanrı’ya yükseldi” ve sonra Yaradan onları Mısır’daki sürgünden çıkardı.

Diğer bir deyişle, İsrail halkı, Mısırlıların kendilerini köleleştirdiği bu sürgünden esareti hissettiğinden ve kaçmak istediklerinden, bu önemli alçaklık duygusunu hissetme noktasına geldiklerinde, Yaradan onları Mısır’dan çıkardı. ARİ’nin dediği gibi, İsrail halkı Mısır’dayken, Tuma’a’nın [kirliliğin] kırk dokuz kapısındaydılar ve sonra Yaradan onları Mısır’dan çıkardı.

Bu, onların zaten olabilecek en aşağı seviyeye geldikleri ve sonra Yaradan’ın onları dışarı çıkardığı anlamına gelir.

Bunun sonucu olarak, kişi kendisinin tamamen aşağılık bir durumda olduğunu gördüğünde, Yaradan’ın onu yakınlaştıracağı zamanın tam olarak şimdi olduğuna inanmalıdır. Ve eğer inanç onun için parlamıyorsa, o anda mücadeleden kaçar.

Buradan, Yaradan’ın verdiği emeğin tüm düzeninin görünüşte boşuna olduğu sonucu çıkar. Ancak daha sonra, ona yukarıdan bir uyanış daha verilir ve bir kez daha düşüş sırasında sahip olduklarını unutur ve bir kez daha artık düşüşleri olmayacağını düşünür ve bu defalarca tekrarlanır. Mücadeleden kaçmamak için, insanın büyük bir merhamete ihtiyacı vardır. Bilgelerimizin verdiği, “Kötü eğilimi Ben yarattım, Tora’yı da şifa olarak yarattım” tavsiyesine uymasına rağmen gene de bu tavsiyeyi defalarca kullandığını ama çare görmediğini söyler.

Ayrıca, “Arınmaya gelene yardım edilir,” tavsiyesini de kullanmış olduğunu söyler ve sanki hiçbir tavsiye onun için değilmiş gibidir. Bu nedenle, ne yapacağını bilemez. Kişi için bu en kötü durumdur, bu durumlardan kaçmak ister ama kaçacak hiçbir yeri yoktur. O zaman çaresizlik ve güven arasında kalmanın ısdıraplarını çeker. Ancak o zaman kişi “Nereye döneceğim?” der.

O zaman tek tavsiye duadır. Ancak bu duanın da bir garantisi yoktur, bu nedenle o zaman kişi, Yaradan’ın duasını duyacağına ve kişinin bu durumda hissettiği her şeyin kendi yararı için olduğuna inanmak için dua etmelidir. Ancak bu yalnız mantık ötesi olabilir yani mantığı ona “Tüm bu hesap kitaptan sonra hiçbir şeyin sana yardım edemeyeceğini görüyorsun,” demesine rağmen, kişi buna da mantık ötesi inanmalıdır. Yani Yaradan’ın onu kendisi için alma arzusundan kurtaracağına ve karşılığında ihsan etme arzusu vereceğine inanmalıdır. Daha sonra, kişi Yaradan’dan ihsan etme arzusunu aldığında, Yaradan ile bütünleşir yani “birleşme” adı verilen form eşitliği ile ödüllendirilir.

O zaman, kişi “kusursuz” olarak kabul edilir, zira insanın tüm kusurları maneviyat hakkında kötü düşüncelere sahip olmasıdır. Bu demektir ki Keduşa’nın [kutsallığın] önemini, bunun çok önemli bir şey olduğunu hissetmek yerine, kişi O’nun önünde iptal olmak istediğinde, Yaradan’a duyduğu özlemden dolayı Yaradan’a sevgi duyduğunda, ona göre bu tam tersidir. Yani, bedenin direncini hisseder.

Tüm bunlar Yaradan’ın yüceliğine olan inanç eksikliğinden kaynaklanır ve kişi içinde taşıdığı kusurlarla Yaradan’a nasıl yaklaşabilir ki? Bu, sorduğumuz şeyin anlamıdır: Onlar nasıl kusurlu olan kişinin yaklaşamayacağını söylediler? Çünkü bu, Yaradan’a yaklaşmak için artık hiçbir seçeneği olmadığı anlamına gelir. Başka bir deyişle, “Bu nedenle yaşamı seçin” ayeti onun hakkında söylenmemiştir. Böyle bir şey söylenebilir mi?

Ancak, çalışmada “kusurun” bir eksiklik yani Yaradan’a inanç eksikliği anlamına geldiğini söylemeliyiz. Dolayısıyla, “kusuru olan herkes yaklaşmayacaktır” yani Yaradan’a yaklaşamaz. Bunun yerine, kişi önce kusurlarını düzeltmeli yani Yaradan’a olan inançla ödüllendirilmek amacıyla iyi eylemler yapmalı, O’nun dünyayı İyilik Yapan İyi olarak izlediğini bilmelidir.

Şimdi neden “bir kutsama kabının şarapla doldurulması gerektiğinin” ima edildiğini sorduğumuz şeyi açıklayacağız, aksi takdirde bu bir kutsama kabı olarak kabul edilmez. Ve o şöyle der: “Böylece bir adam bütün olmalıdır.” Ama kap ile insan arasındaki bağlantı nedir, eğer kab doluysa, insan da bütün mü olmalıdır?

Cevap şudur ki, kap, içine şarap konulan Kli’dir. Kli’ye “eksiklik” denir ve eksikliğin içine dolgu girer. Şaraba “bolluk” denir ve bollukla ilgili olarak asla bir eksiklik olmaz, zira “Kral’ın evinde hiçbir şey eksik değildir” ve yazıldığı gibi, “Ben Efendi değişmem” yani ışıkta asla bir eksiklik yoktur. Aksine, her şey alıcı Kelim’e [kaplara] bağlıdır, bu yüzden onlar kırık değil, tam Kelim’dir.

Öğrendiğimiz gibi, kapların kırılması meselesi vardı ve kapların kırılmasından Klipot [kabuklar] ortaya çıktı. Kapların kırılması, tıpkı fiziksel bir kap kırıldığında, Kli’ye bir sıvı koyduğunuzda, hepsinin dökülmesi gibi, maneviyatta da böyle olduğu anlamına gelir: Eğer Kli adı verilen kap dolu değilse ancak Kli, Yaradan’dan eksikse, bolluk dıştakilere yani Klipot’a çıkar.

Bardağın dolu olması gerektiği iması, bardağın Veren’den gelen bollukla form eşitliği içinde olması gerektiği anlamına gelir. O zaman kap dolu olabilir ve bolluk dışarıdakilere gitmeyecektir. Bu imayı anlamak için onlar eklediler ve dediler ki, “böylece bir adam bütün olmalıdır” ve onda hiçbir kusur olmayacaktır. Bu, kabın “kutsama kabı” olarak adlandırıldığı zamandır.

Başka bir deyişle, kutsamanın bolluğunu alması gereken Kli olan insan, Yaradan’la bir bütün olmalıdır. Bu, insanın tüm endişelerinin sadece Yaradan’ın yararıyla ilgili olması ve kendi yararıyla ilgili olmaması gerektiği anlamına gelir. Buna “tam bir kap” denir, insanın tam olması gerektiğini ve o zaman kabın dolabileceğini ima eder.

Başka bir deyişle, “kap” olarak adlandırılan Kli, alan bireyi ima ediyorsa, kutsama Kli’de dolu olabilir ve kutsamadan yani Kli’den, Klipot olan dıştakilere dökülmez. Aksine, her şey Keduşa’da kalır çünkü insanın kusuru yoktur, zira maneviyatta bir kusur, alma arzusunun bir karışımı olduğu anlamına gelir. Eğer kişi kendini tüm kusurlardan arındırmışsa, ki bu kendisi için alma arzusudur, geriye Yaradan’ın kutsamasıyla dolu bir kap kalır ve dışsal olanlara hiçbir bolluk akmaz.

Şimdi onun dediğini açıklayacağız, Yod-Hey ile İlem [sessiz], Elokim [Tanrı] harfleridir ve [Gematria’da] “kap” ile aynı sayıdır; dolayısıyla, kap dolu olmalıdır çünkü İlem kelimesinin [harflerini] ters çevirirseniz Maleh [dolu] bulursunuz. Bunun bizim için ne anlama geldiğini anlamalıyız.

ARİ, Efendi’yi, Tanrı’yı [Elokim], “ışık” olarak adlandırılan bolluğu almaya uygun olan Kli’nin adından sonra açıklar. ARİ, incelemelerin sırasının, kıvılcımların ve Kelim’in, İma’da İbur [gebelik/döllenme] için BYA’dan Atzilut’a yükseltilmesi gerektiğini söyler. O zaman, 320 kıvılcım yükselir, otuz iki Behinot [anlayış] içerir, burada her Behina [Behinot’un tekili] on, dolayısıyla 320 Behinot içerir.

Kırılma, otuz iki yolun her birinde her bir Malhut’ta bulunan yargı niteliğinin Malhut’u nedeniyle meydana geldi. Bu nedenle, ilk ıslah, Hohma olarak adlandırılan Abba’nın her bir Behina’nın Malhut’unu ayırıp çıkarmasıydı. Bu, Peh [ağız] olarak adlandırılan, Malhut olan, derecenin ifşa olduğu ve parladığı her bir yoldaki Malhut’u kaldırmak olarak kabul edilir.

Bu, On Sefirot Çalışması’nda (Bölüm 12, Madde 246) söylediği gibidir: “Ubar [embriyo] hiç konuşmaz, zira o Elokim’den gelen İlem’dir. Dolayısıyla, sessizdir, konuşmadan yoksundur. ‘Ya da onu dilsiz yapan’ ifadesinin anlamı budur.” Ve şöyle yazılmıştır (On Sefirot Çalışması, Bölüm 12, Madde 221), “Şimdi (Yenika [emzirme] zamanında), onlar Yod-Hey harfleriyle dolacaklar ve tam Elokim olacaklar.”

Çalışmada konuşma ve sessizlik arasındaki farkı ayırt etmeliyiz. Kişi zaten maneviyatta Yenika’ya sahip olduğunda, konuşma ifşa etme anlamına gelir ve kişi Keduşa’dan emdiğini hisseder, zira süt emmek Hassadim’i gösterir çünkü Hesed’in [merhamet] niteliği ihsan etmektir, kişi ihsan etme kaplarıyla ödüllendirildiğinde ve tüm eylemleri Yaradan rızası için için olduğunda ve kendi menfaati için hiçbir endişesi olmadığı zamandır. Bu, Hesed niteliği olarak kabul edilir.

Ancak, Yenika’dan önce İbur vardır yani yukarıdaki onu ıslah eder. Bu, kişinin annesinin rahmindeki bir embriyo gibi olduğu, embriyonun annenin önünde iptal olduğu ve kendine ait bir görüşü olmadığı zaman olabilir, ancak bilgelerimizin dediği gibi, “Embriyo annesinin uyluğudur, annesinin yediğini yer” ve herhangi bir soru sorma yetkisine sahip değildir. Daha doğrusu, bir isim hak etmez. Soru soracak ağzı olmadığında ona “sessiz” denir.

Kişi gözleri kapalı, mantık ötesi ve yolun sonuna kadar bilgelerin sözlerine inanarak gidebildiği zaman böyledir. Ağzı olmadığı zaman buna Ibur denir. İbur’un anlamı, şu yazılanlardaki gibidir (On Sefirot Çalışması, Bölüm 8, Madde 17): “Mümkün olan en kısıtlanmış Katnut (küçüklük/bebeklik) olan, Malhut seviyesine ‘İbur’ denir. Bu sözcük, Evra (öfke) ve Dinin (Aramice: yargılar) sözcüklerinden gelir, şöyle yazıldığı gibi: ‘Ve Efendi, senin hatırına, içimde döllendi’”

“Öfke ve yargılar” sözcüklerinin ne anlama geldiğini yorumlamalıyız. Kişi, bu kapalı gözlerle, mantık ötesi gitmek zorunda kaldığında, bedeni, bu çalışmaya direnir. Bu nedenle, kişinin her zaman üstesinden gelmek zorunda olduğu gerçeği, ‘öfke, gazap ve sıkıntı’ olarak adlandırılır, zira her zaman üstesinden gelmek ve üsttekinin önünde kendini iptal olmak, üstteki onunla istediğini yaptığından, zor bir iştir. Buna İbur denir ki bu mümkün olan en kısıtlanmış Katnut’tur.

Islah bilgelerimizin dediği gibidir, ” Hohma olan Abba beyazı verir”, yani alttakini alma isteğinden arındırır, böylece kişi alma isteğinin boşa gittiğini hissetmeye başlar, “Günahlarınız kızıl olsa da kar gibi beyaz olacaklar” diye yazıldığı gibi. O zaman, “Annesi kırmızıyı verir” diye düşünülür, yani Bina’ya ” Hasadim’in ışığı” denir, bu da ihsan kaplarına gelen ışıktır. Yani, bir kişi alma isteğinin “atık” olarak adlandırıldığını öğrendiğinde, ihsan etme arzusunu elde eder. Tüm bunlar, üst olanın çalışması ve alt olanın herhangi bir eleştiri olmaksızın kendini iptal etmesi olarak kabul edilir. Bunun “ağzı” olmadığı kabul edilir ve buna “dilsiz” denir, yani ağzı yoktur.

Daha sonra “doğum” ve Yenika [emzirme] koşulları gelir. O zaman zaten bir ağzı vardır yani kendi yetkisine sahiptir ve ne yaptığını zaten bilmektedir. Kendi seçimlerini yapmak için zaten izne sahiptir, bu da kendi başına olmak, olarak kabul edilir. Bu, Keduşa’da zaten kendi otoritesine sahip olduğunda aydınlatan, Ruah’ı almak olarak kabul edilir. Ama Ibur’da, Nefişa [dinlenme/durgunluk] kelimesinden gelen, sadece Nefeş’e sahipti, ki bu hareketsiz anlamına gelir, bağımsız bir hareketi yoktur ama üstteki onu her eylemde hareket ettirir.

O zaman, Elokim’den tam bir isim alır, Ibur’da olmak, Elokim’den gelen [Tanrı] Ilem [sessiz] demektir, yani kişi, kendi otoritesine sahip değildi, çalışmaya sahibi değildi, aksine her şey bir üsttekine atfediliyordu. Kişi doğduğunda ve Keduşa’da kendi Yenika’sına sahip olduğunda, o, Elokim’in tam bir ismidir. Bu, kendi bakış açısından dilsiz olanın şimdi tam hale geldiğinin imasıdır. Bu demektir ki kişi, Elokim’den Yod-Hey ile ödüllendirilmiştir, bu da tam bir isim anlamına gelir, Gematria’da “kap”, dört sayısıdır -Elokim, 86’dır- ve o zaman kap doludur.

Başka bir deyişle, kişi kendini Keduşa alanına göre ıslah ettiğinde, buna “tam bir Kli” denir ve bu “kutsama kabı” olarak adlandırılır yani Kli, aldığı her şey Keduşa’da kalacak şekilde ıslah edildiğinden, kutsama zaten içinde olabilir.

Bununla kabın şarapla dolu olmasının ne anlama geldiğini anlarız. Bu bize bolluğun Kli’de kalacağını ve oradan dışarıya hiçbir şeyin dökülmeyeceğini ima eder. Daha ziyade, her şey ihsan etmek için olacaktır. Mitzvot’tan bahsederken, her şeyin dal ve kökle ilgili olduğu anlaşılır. Bu nedenle bir kutsama kabının dolu olması gerekir ki bu da maneviyata yani insanın yaratılış amacına ulaşmak için yaptığı çalışmanın düzenine işaret eder.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,086