e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Sabah Dersi Materyalleri > Kabala Kütüphanesi > Sabah Dersi 2018 > Sabah Dersi Materyali – Yom Kippur – Eylül

Sabah Dersi Materyali – Yom Kippur – Eylül

1) Rabaş Makale 2, Çalışmada Başarısız Olmak Nedir? (1990)

Kişi, bu dünyanın bir lideri olduğuna inanmalıdır ve O, aynı zamanda iyidir ve iyilik yapar koşulu ile rehberlik eder. Eğer kişinin böyle bir inancı yoksa, bu onun işlediği günahların hepsine neden olur, zira bu, Adam HaRişon’un işlediği ilk günahtan uzanır gelir, insanda kendini-sevme niteliği vardır ve doğal olarak inancın yükünü üstlenmeye gücü yoktur. Bu durumda her şey bu ilk bozulmadan, Adam HaRişon’un kendini-sevmeye düşmesinden uzanır. Bu nedenle daha sonraki nesiller, insan kendini-sevme koşulunda olduğu, Tzimtzum ve gizlilik onun üzerinde olduğu ve üst ışık ona parlayamadığı için inanç için çalışmak zorundalar. Bu nedenle, kişi Yaradan’a yalnız mantık ötesi inanç ile inanabilir, zira alma arzusu onun bunu inkâr etmesine neden olur. Adam HaRişon’un bilgi ağacı ile işlediği günah, inancın yok olmasına neden oldu. Doğal olarak da biz tüm bu günahın içine gelmiş olduk. Bu nedenle de verilen tek tavsiye, inançla ödüllenmesidir, böylece insan bireysel olarak Tanrısallığı hissedecek ve böylece genel halkın, tüm İsrail’den inanç almasına ihtiyacı olmayacaktır. Buna karşılık, şu ölçüde tövbe etmelidir, “Rab Tanrına.” Kişisel olarak şöyle hissetmelidir, “Rab senin Tanrındır,” ve böylece bilgi ağacının günahı ıslah olur.

2) Rabaş, “Yaradan ve Şehina’nın Birleşmesi İle Tüm Günahlar Af Olur” Ne Demektir?

Tüm günahlar insanın kendi alma arzusunu tatmin etmek istemesinden gelir. Bu yüzden yukarıda, Malhut’un içinde olan ruhunun, kökünde ayrılığa neden olur. Kişi tövbe ettiği zaman, kişinin üzerine aldığı bu tövbe nedir? Bu, kişinin bundan böyle her şeyi kendi çıkarına değil, yalnız Yaradan uğruna yapacağını söylemesidir, yani tüm eylemleri ihsan etmek için olacaktır ve buna “form eşitliği,” denir. Böylece tövbe yoluyla, ruhunun kökü olan, Malhut da, yalnız ihsan eder, tıpkı Yaradan denen, ZA gibi. Buna, “Yaradan ile Şehina’nın birleşmesi,” denir. Nasıl ki Yaradan verendir, aynı şekilde “Şehina,” diye de adlandırılan Malhut da ihsan etmek için çalışır. Böylece doğal olarak, Yaradan Malhut’a ihsan edebilir ve bolluk aşağıya doğru uzanır. Şöyledir, günah yoluyla, yukarıda ayrılığa neden olan bir kusur, eksiklik olmuştur. Şimdi tövbe yoluyla, bu ayrılık düzeltilir ve birlik olur. Bu şöyle kabul edilir, birlik yoluyla, kişinin eylemleri ile neden olduğu günahlar yani bozukluklar, ıslah olur.

3) Rabaş, Makale 1 (1989), Tövbe Etmenin (Teşhuva) Ölçüsü Nedir?

“Ey İsrail, Efendine Tanrına geri dön,” denmiştir, böylece kişi kendini kandırmasın ve kendine, “ben kendimde hiçbir günah görmüyorum,” demesin ve tövbe etmesi gereken günahları olabileceğini düşünsün diye. Bu nedenle ayet, “Geri dön ey İsrail,” der. Ve şunu sormalısınız; Teşhuva’nın ölçüsü ne olmalıdır ki tövbe etmem gerektiğini kesin olarak bileyim? Ayet bununla ilgili olarak bize şöyle der, “Ey İsrail, Efendine Tanrına geri dön.” Şöyle ki eğer kişi hala iki otoritenin olduğunu görüyor ise, yani Yaradan’ın, “kendisi için alma arzusu,” denen insanın otoritesine haz ve keyif vermesini istiyor ise, Yaradan’dan uzaklaştırıldığını ve bütünden ayrı bir parça haline geldiğini, kesinlikle bilir ve orijinine, köküne, yani “Efendin Tanrın,” denen yere dönmek için elinden geleni yapmalıdır. Bu yalnız tek bir otorite olduğu anlamına gelir, Yaradan’ın otoritesi. Denildiği üzere, “O gün, Yaradan bir olacak ve O’nun adı bir olacak,” yani tek bir otorite olacak.

4) Rabaş, 23. Mektup

Roş Haşanah (yılın başlangıcı) ve Yom Kippur’un orada yargı olmasına rağmen neden iyi günler olarak kabul edildiğini anlayabiliriz. Yargılar öncelikle bu zamanlarda ortaya çıkan bütünlükle ilgilidir. Burada dışsallıkta olanların kalpte ve akılda kendisi için alma korkusu vardır. Bu nedenle tövbe uyanışını arttırmalıyız.

Tövbe, alma arzusunu ihsan etme arzusuna döndürmek demektir. Bununla üst kaynakla birleşmeye ve ebedi Dvekut ile ödüllendirilmeye döneriz. Bu sırada sıkıntılı günlerde (Roş Haşanah ve Yom Kippur arasındaki tövbenin on günü) ortaya çıkan bütünlüğü edinebiliriz, çünkü Roş Haşanah’a aydınlık verilmiştir, yani orada Hohma ışığı ve bütünlük ortaya çıkar.

Ancak, kabımızı almaya hazır hale getirmeliyiz, yani Hasadim ışığını çekmeliyiz. Bu tövbe ve Rahamim’in uyanışıdır, tıpkı tüm bütünlüğü arınmışlıkta alabildiğimizden, “O merhametli olduğundan, sen de ol,” sözündeki gibi.

Bu nedenle bütünlüğün görünmesi açısından bunlar iyi günler olarak kabul edilmiştir.

5) Baal HaSulam, Şamati 177- Kefaretler

“”Günahların kefareti” Hohma (bilgelik) Işığının görünmesi vasıtasıyla olur. İtiraf Hohma’nın çekilmesidir. Kişi ne kadar çok itiraf ederse, o kadar çok Hohma onun üzerinde görülür. Bunun hakkında: “ve o zaman, … Yakup’un günahları araştırılacak ve hiçbir şey bulunmayacak,” denmiştir. Bunun nedeni, tüm günahların affedilmesi içindir; Hohma onun üzerine uzanana kadar tüm günahlar affedilmez. Bu nedenle Bilgelik Işığını çekmek için günahları dikkatle araştırıyorlardı.

“Solun kucaklaması” sol çizginin genişlemesi anlamına gelir. On kefaret günlerinin her birinde, “sol çizgi” olarak adlandırılan, Mohin-de-Hohma’nın, on Sefirot’unun muhakemesi genişletilir. Ve Zivug (çiftleşme) Yom Kipur’dadır (kefaret günü).

Sağın kucaklaması, Hohma’nın Haze’nin (göğüs) altına, ortaya çıkışın yerine çekilmesidir, onun zaten Hasadim’de (merhamet) tatlandığı yere. Bu öncelikle Hasadim’in genişlemesi olarak kabul edilir. Nukva’nın inşası Sukot’un sekizinci gününe kadar devam eder ve Zivug sekizinci gündedir.

6) Baal HaSulam, Şamati 233- Af, Bağışlama Ve Kefaret

Mehila (Af), yıkımdan şükrana doğru olduğu gibi. Bu, günahlar sevgiden dolayı tövbe etmek yoluyla erdem haline geldiler demektir. Böylece, o günahları şükrana, erdeme dönüştürür.

Sliha (Bağışlama) VeŞalah Et Be’iro’dan gelir (“ve onun hayvanını serbest bırakacak,” Sameh’i Şin ile değiştirir). Bu, o günahları kendinden uzağa gönderir ve bundan böyle yalnızca sevap işleyeceğini söyler demektir. Günahlar ona hatalar gibi geldiğinde bu, korkudan gelen tövbe olarak nitelendirilir.

Kapara (Kefaret) VeKipper Et HaMizbe’ah’dan gelir (“ve o mihrap için kefaret vermeli”), “ellerinin kefaretini bu adamda vermek ister” sözünden gelir. Bu yüzden, kişi kirli olduğunu bildiğinde, Kral’ın sarayına girebilmek için yüreği ve cüreti yoktur. Dolayısıyla, kişi Kral’ın iradesine karşı olan kötü eylemlerini görür ve hatırlarsa, Torah ve Mitzvot ile iştigal etmesi onun için zor olur; dahası O’na bağlı olmayı ve O’nunla birleşmeyi Kral’dan isteyemez bile.

İşte bu yüzden, onun tam bir alçaklık seviyesinde olduğu zavallı halini görmesin diye kefarete ihtiyacı vardır. Ve böylece o durumunu hatırlamasın ki Torah ve çalışmasında çaba sarf edebilmekten dolayı memnun olacak yeri olsun. Ve sonrasında, memnuniyeti olduğunda, Kral ile bağ kurmayı istemeye yeri olacaktır, çünkü “Kutsallık sadece mutluluğun olduğu yerde yaşar.” Bu yüzden, bizim öncelikle pişmanlığa ihtiyacımız var ve sonra, korkudan pişmanlık duyduğumuzda, bağışlanma ile ödüllendiriliriz. Ve ardından, sevgiden pişmanlık duyduğumuzda da, af ile ödüllendiriliriz.

7) Rabaş, Makale 36, Selihot (Affedilmek) İçin Hazırlık Nedir?

Kişi af dilemek için gelmeden önce, ilk olarak günahın özü üzerine düşünmek zorundadır. Daha sonra, bu günahın özünün sebep olduğu günahları dikkate alabilir. Kişi şunu bilmelidir ki, kişinin lekelendiği günahın özü, tüm günahların kaynağı, kişinin kalıcı bir inanca sahip olmak için çaba göstermemesidir. Kısmi bir inancı varsa, bununla yetinmesidir.

‘On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş’te (madde 14) yazıldığı gibi, eğer kişi kalıcı inanca sahip olsaydı, bu günah işlemesine izin vermezdi. Yani, kişi kalıcı inanç eksikliğinin sebep olduğu tüm günahların gerçek sebebini gördüğünde, Yaradan’dan af dilerdi. Bundan dolayı, kişi, Yaradan’dan ona, her zaman sarsılmaz bir inanca sahip olmaya muktedir olsun diye güç vermesini ister. Doğal olarak, kişi bu durumda, gelip günah işlemeyecek ve Yaradan’ın ihtişamını kirletmeyecektir. Ancak, Yaradan’ın büyüklüğüne dair hiç bir hisse sahip değilse, Cennet’in ihtişamını nasıl takdir edeceğini ve ona nasıl zarar vermeyeceğini bilmeyecektir.

Bundan dolayı, kişi, Yaradan’dan affedilmeyi ve Cennet’in krallığının yükünü, mantık ötesinde, kendi üzerine almak için güç vermesini diler ki Yaradan’a olan inancını güçlendirmenin üstesinden gelebilmek için güç sahibi olsun; insana ve Yaradan’a saygıyla nasıl davranılacağını bilsin.

8) Rabaş, Makale 644, Günahın Işığı Arttırdığını Hissetmek

“Eğer İsrail günah işlememiş olsaydı, onların içinde yalnız Tora’nın kitabı olurdu.” Bunun anlamı şudur, günahkar olduklarını hissetmeleri yoluyla, onları kurtarması için “Yaradan’a yakardılar” ve yardım, ancak Tora’nın ışığı yoluyla gelir. Hissettikleri ve bunun ıslahı için yardım istedikleri her günah daima yukarıdan Tora’nın ışığını arttırır. Bunun anlamı şudur, içlerinde günah olduğunu her hissettiklerinde onlar için aydınlık artar. Aksine günahını hissetmeyenin Yaradan’ın yardımına ihtiyacı yoktur ve doğal olarak da Tora’sında çoğalma olmaz, zira Tora’nın ona yardım etmesine ihtiyacı yoktur.

9) Baal HaSulam, Şamati 167- Ona Şabat Teşuvah Denmesinin Nedeni

Şabat Teşuvah’da Duydum, 9 Ekim 1948, Tel-Aviv

Ona “Şabat Teşuvah” (tövbenin Şabatı) denmesinin nedeni şudur ki, (on pişmanlık gününün sonunda, Kefaret Günü’nde), biz “günah için” deriz. Ve “günah için” sınayan hiç kimse orada yerini bulmaz, en azından yüzde altmış ve yüzde kırk açıklanabilir ve mazur görülebilir, belki de orada hissetmediğine dair bir şüphesi vardır. Fakat yüzde altmış kesinlikle kendini bulmaz.

Bu nedenle Şabat’ın erdemi vardır: Şabat’ın ışığı parlar ve gösterir, böylece kişi kendini tamamen yüzde yüz “günah içinde” bulabilir ki bu sadece ona verilmiştir, başkalarına değil. Ama Işık olmadan hissetmeyiz.

Bu nedenle o “Şabat Teşuvah” olarak adlandırılır. Şabat, Teşuvah (tövbe) için iyidir, böylece kişi günahı hissedebilir. Çünkü önce günahı itiraf etmeliyiz ve sonra af dilemeliyiz. Ancak günahı hissetmeden “günah için” dersek, bu ne tür bir itiraftır ki? Sonuçta o kalbinde günah işlemediğini söylemektedir. Ve kalbi onunla değil iken, ağzıyla ne söylerse söylesin, böylesi bir itiraf kesinlikle değersizdir.

10) Rabaş, Makale 4, Çalışmada Yardım Almak ve Affedilmek İçin Dua Etmek Nedir? (1988)

İnsanın günahı Yaradan’dan Yardım istememiş olmasıdır. Yardım isteseydi kesinlikle Yaradan’dan yardım alırdı. Ama eğer, kişi Yaradan’dan yardım istediğini ama Yaradan’ın ona yardım etmediğini söylüyorsa, bunun cevabı şudur ki kişi Yaradan’ın duaları duyduğuna inanmalıdır. Yazıldığı üzere, “Sen her ağzın duasını duyarsın.” Eğer kişi gerçekten inanırsa, duası tamamlanmış olur ve kişi tüm kalbiyle Yaradan’ın yardımı için özlem duyduğunda Yaradan tamamlanmış olan duayı duyar.

Ancak duası daima dudaklarında değilse, yani Yaradan’ın ona yardım edebileceğine ve O’ndan talepte bulunan herkesi Yaradan’ın duyduğuna, büyük küçük herkesin O’nun önünde eşit olduğuna, yani herkesi cevaplayacağına gerçekten inancı yoksa bu durumda duası tam değildir. Bu nedenle günahları için af dilemelidir, Yaradan’dan gerekli olan yardımı talep etmediği için.

Her ne kadar çalışmada başka gerçekçi cevaplar varsa da, kişi almanın değil de ihsan etmenin yolunda yürümek istediği zaman, temelde günah kişinin kötülüğün üstesinden gelmek için Yaradan’dan istememesidir. Bunun için af dileyip, burada yardım isteyecektir.

11) Rabaş, Makale 890, Şehina’nın Üzüntüsü

“Sana karşı kötü eğilim ile günah işlediğimiz için. (Yom Kipur Duası) Dua etmeliyiz, çünkü tüm günahlar kötü eğilimden gelir. Bunu şöyle yorumlamalıyız, günah dediğimizde, bu “O’ndan başkası yok,” diyeceğimiz yerde kötü eğilim var, demiş oluyoruz.

13) Rabaş, 34. Mektup

On pişmanlık gününe “bağışlanma günleri ve günahların kefareti” denir, böylece kişi çalışmadan çok uzak olsa bile, bir kez daha Yaradan’ın çalışmasına katılma şansına sahip olur.

Sadece dua vasıtasıyla kişi genel alandan çıkıp, Tek olanın alanına girebildiğinden, çalışmanın özü, duadır. Bu böyledir, çünkü dua söz konusu olduğunda yüce ve küçük olan eşittir. Dahası, bayağılığını hisseden kişi kendini zor durumdan çıkaramayacağını bildiği için kalbinin derinliklerinden daha içten dua edebilir. Sonra zekâsal nitelikler ve özel yetenekleriyle yaratılmış olanların kendi başlarına bir şeyler yapabileceğini, buna karşılık iyi niteliklere ve becerilere sahip olmayanların cennetin merhametine ihtiyacı olduğunu düşünebilir. Bu nedenle yalnızca bu insan dürüst bir dua sunabilir.

14) Baal HaSulam, Şamati 209- Duada Üç Koşul

Duada üç koşul vardır:

  1. Çağdaşlarının hepsinden daha kötü durumda olmasına rağmen, O’nun kurtarabileceğine inanmak; onu kurtarmakta “Efendi’nin eli kısa mı kalacaktır” ki. Aksi takdirde, “Ev Sahibi kendi kaplarını koruyamaz ” ki.
  2. O artık yapabileceği her şeyi zaten yapmıştır, daha fazla çareye sahip değildir ve de durumu için şifa görmemiştir.
  3. Eğer O, yardım etmezse, ölmesi hayatta olmasından daha iyi olacaktır. Dua kalpteki kayıptır. Daha fazla kaybettiğinde, duasının ölçüsü de artar. Açıkçası, lüksten yoksun biri, ölüme mahkûm edilmiş biriyle aynı değildir, eksik olan sadece infazdır ve o zaten demir zincirlerle bağlıdır ve hayatının bağışlanması için ayakta durur ve yalvarır. Kesinlikle dinlenmeyecek, uyumayacak ya da hayatı için dua etmekten bir an bile ayrılmayacaktır.

15) Rabaş, 65. Mektup

Çalışmada temel şey şudur ki, maneviyatta bir şeyin yarısı verilmez. Aksi takdirde kişi yarım tövbe ettiğinde yukarıdan diğer yarı için yardım alması gerekir. Bu nedenle maneviyatta yarım şey olmadığından, kişi Yaradan’a yardım için dua etmelidir. Bu demektir ki, dua kalbin çalışması olduğundan, dua sırasında kişi kalbindekini ortaya koyarak Yaradan’ın ona O’nun önünde iptal olma arzusu vermesi, yani kendi otoritesi altında hiç arzu kalmaması ve içindeki tüm arzunun sadece Yaradan’a yönelik olması için dua eder.

Bir kez tam iptale karar verdiğinde, Yaradan’dan bunu başarması için yardım ister. Bu demektir ki, aklı ve arzusu Yaradan önünde iptal olmaya hemfikir olmasa da, Yaradan’a O’nun önünde iptal olmak için dua etmelidir. Buna “tam dua” denir, yani kendisi için bir şey istemeden Yaradan’ın ona tam bir arzu vermesini ister ve daima erdemlik içinde kalmak için Yaradan’a yakarır.

16) Rabaş, Makale 3, Gözyaşı Kapısı İle Diğer Kapılar Arasındaki Fark Nedir?

Kişi önce gerçekte neye ihtiyacı olduğunu bilmek için dua etmelidir. Böylece, yukarıdan lükse ihtiyacı olmadığı ona bildirilir ve Zohar’ın dediği üzere, “ona günahlarını bildir,” Yaradan ona günahlarını bildirir. O zaman kişi neye tövbe etmesi gerektiğini bilir, yani eksikliğini düzeltir. Bunu takiben kişi eğer neden günahkâr olduğunu bilirse, “günahkâra yaşarken ölü denir,” sözünde olduğu gibi, onu hayatın hayatından ayıran alma arzusunun kontrolü altına yerleştirilmiş olduğunun farkına vardığı zaman, bununla kapıya vurur ve tövbe etmek ister. Şöyle ki, yukarıdan ona yardım edilmesini ister ki böylece kendini-sevmekten çıksın ve tüm kalbiyle Yaradan’ı sevebilsin. Öyle ki, Yaradan’ı seveceği yerde kendisini sevdiği için kendinin günahkâr olduğunu hisseder.

Bunu takiben, onun kapıya vurmasından şunu anlarız, Yaradan’ın onu kendi kötülüğünden alıp O’nun yakınına getirmesi için yapması gerekeni yapar. Buna “gerçek gözyaşı,” denir. Bu açıklamamızın anlamı şöyledir, “Kapı kilitliyken bize kapıyı aç.” Şöyle ki tüm kapıların kilitli olduğunu görür ve kapıya vurmaya başlar. Böylece, kapıların kilitli olduğu zaman, halen dua etmiş olduğu ve günahı ona bildirilmiş olduğunda, gerçek göz yaşları dökmeye başlar, yani o zaman gerçekten de Yahudi olmak ister. O zaman onun kapıya vuruşu göz yaşı olarak kabul görür ve bu “pişmanlık içinde kapıya vurana kapıyı açan,” sözünün anlamıdır.

17) Rabaş, Çalışmada, “Ey İsrail, Efendine Tanrına Geri Dön,” Nedir?

Yazıldığı üzere, “kalbi kırık olanı kim iyileştirir.” Bunun anlamının, Yaradan kalbi kırık olanı iyileştirir demek olduğunu anlamalıyız. Şöyledir ki insanın özü kalptir, bilgelerimizin dediği gibi, “Merhametli olan kalbi ister.” Kalp Kli’dir, yukarıdan Keduşa’yı alır. Kapların kırılması hakkında öğrendiğimiz gibi, eğer Kli kırıksa, onun içine koyduğunuz her şey dökülür. Aynı şekilde eğer kalp kırıksa yani kalbi alma arzusu kontrol ediyorsa, bolluk oraya giremez, çünkü alma arzusunun aldığı her şey Klipot’a gider. Buna “kalbin kırılması,” denir. Bu nedenle kişi Yaradan’a dua eder ve der ki, “Bana yardım etmek zorundasın, çünkü ben herkesten daha kötüyüm, zira kalbimi alma arzusunun kontrol ettiğini hissediyorum ve bu yüzden de benim kalbime Keduşa’dan hiçbir şey giremez. Ben lüks bir şey istemiyorum, tek istediğim Yaradan uğruna bir şey yapabilmek ve buna hiçbir şekilde muktedir değilim, bu nedenle yalnız Sen bana yardım edebilirsin. Bununla şu yazılanı yorumlamalıyız, “Yaradan kalbi kırık olana yakındır.” Bunlar Yaradan’ın yardımını isterler ki böylece kalpleri kırık olmasın, bütün olsun. Bu ancak eğer kişi ihsan etmekle ödüllenirse olabilir. Bu nedenle, kişi Yaradan’dan ona ihsan etme arzusu vermesi için dua eder, zira bu dünyada başka bir şeyden değil, yalnız Yaradan uğruna çalışabilme becerisinden yoksun olduğunu görür. Bu yüzden yalnız Yaradan’a yakın olmayı talep eder, şöyle bir kural vardır, “ölçüsüne göre ölçülür.” Bu nedenle Yaradan onu yakınına getirir. “Yaradan kalbi kırık olana yakındır,” sözlerinin anlamı budur.

18) Baal HaSulam, Şamati, 18- Çalışmada, “Ruhum Gizlice Ağlayacak,” Nedir?

Gizlilik, kişinin gücünü aştığında ve manevi yoldaki ilerleyişi tatsızlaştığında, kendi içerisinde sevgi ve korku hislerini göremez, kutsallığa yönelik bir yaklaşım yapamaz bir duruma geldiğinde, işte o zaman kişinin tek çaresi Yaratan’a dönüp kendisine merhamet göstersin, gözlerini ve kalbini örten perdeyi kaldırsın diye ağlamaktır.

Ağlamak meselesi çok önemlidir. Bilgelerimizin yazdığı üzere: “Tüm kapılar kilitlidir, gözyaşı kapıları hariç.” Dünyadakiler bunu sorgular: “Eğer gözyaşlarının kapıları kilitli değilse, diğer kapılara neden ihtiyaç vardır? Bu şöyledir denir: “Bu, kişinin arkadaşından çok ihtiyaç duyduğu bir şeyi istemesi gibidir. Ondan ricada bulunur ve her tarzda ona yalvarır, ancak arkadaşı talebine hiç kulak asmamaktadır. Kişi rica ve yalvarışlarının artık işe yaramadığını görünce, ağlayarak sesini yükseltir.”

Bununla ilgili şöyle denmiştir: “Tüm kapılar kilitlidir, gözyaşlarının kapıları hariç.” Peki, gözyaşı kapıları ne zamanlar kilitli değilmiş? Tüm diğer kapılar kesinlikle kapalı olduğu zaman. Ancak o zaman gözyaşı kapılarına yer vardır ve kişi onların kilitli olmadığını görecektir.

Ancak, dua kapıları açık olunca, gözyaşı kapıları ve ağlayışa yer yoktur, yani gözyaşı kapıları kilitlidir. Peki, gözyaşı kapıları ne zaman kilitli değildir? Tüm diğer kapılar kesinlikle kapalı olduğu zaman, gözyaşı kapıları açıktır. Bunun nedeni, kişinin hala dua ve yalvarmak gibi bir tesellisi olmasıdır.

“Ruhum gizlice ağlayacak,” yani kişi gizlilik koşuluna geldiği zaman, bu, “Ruhum ağlayacak,” demektir. Çünkü kişinin başka hiç bir seçeneği kalmaz. Bu koşul aynı zamanda şu anlama gelir: “Edinebilmek için elinden ne gelirse tüm gücünle yap.”

19) Rabaş, Çalışmada ‘Ey İsrail, Efendi’ne, Tanrı’na Dön’ Nedir?

Şöyle yazılmıştır, ‘Sözleri seninle al, götür’. Öyle ki, bedenin, Yaradan adına çalışmanın değerli olmadığına dair sana söylediği bu sözleri ve iddiaları, Yaradan’a döndüğün zaman al, götür. Ona şöyle de: ‘Bütün kötülüğü kaldır’, zira bizler, bedenin söylediği bu sözlerin üstesinden gelemeyiz. Yaradan’a döndüğün zaman, bu sözleri götür. ‘Hepsini, tamamını’ der, çünkü bu güce yalnız Sen sahipsin; Bize, ‘ihsan etme arzusu’ denen ikinci bir doğa verebilirsin. Bu kötülüğü kaldırabilir, yani kötülüğümüzü kabul edebilir ve onu düzeltebilirsin, çünkü, bizler tamamen acizken, kötülüğümüzün taşıyıcısı Sen’sin. Ancak, bizler, bedenin bize söylediği tüm o sözlere inanırız, ona bu sözleri Sen verdin ve onları bize Sen göndermiş olmalısın ve kesinlikle bu bizim için en iyisidir. Bu nedenle, ‘O’na de ki: ‘Bütün kötülüğü kaldır ve iyiliği al’. Yani, bize gönderdiğin bu iyiliği al. Başka bir deyişle, bedenin, Yaradan’a karşı savunduğu bu sözleri al, bize, ‘ihsan etme arzusu’ olarak adlandırılan başka bir doğa vermelisin, çünkü aksi taktirde kayboluruz, zira bizler başarısızlıklarla doluyuz. Bunlar, şu sözlerin anlamıdır, ‘Ve bizler, dudaklarımızın meyvesi ile ödeyeceğiz’. Dudaklarımız yerine bulunduğumuz bu yerde olmak istiyoruz, orada dudaklar mesenin sonu olarak yani Keduşa’nın dışında olarak kabul edilir, bu nedenle, bizler arzularımız yüzünden, Keduşa’nın dışında olduğumuz için, Sen’den şunu istiyoruz, ‘dudaklarımızın meyvesi ile öde’. Şöyle ki, dudaklarda olduğumuzda, sonunda, ‘meyvelerin’, dölleme ve iyi işlerle çoğalma anlamına geldiği yerde, meyvelerle bütün olmak istiyoruz.

20) Rabaş. Çalışmada ‘Bizim Senden Başka Kralımız Yok’ nedir?

Şöyle yazılmıştır, ‘Senden başka Kralımız yok’, çünkü üstesinden gelmek ve Kralımız olmanı kendi üstümüze almak ve Kral’ın önemi yüzünden, yalnız Sana hizmet etmek için güçsüzüz, aciziz ve Senin rızan için olmadıkça, kendimiz için hiçbir şey yapmayacağız. Bu gücü, ihsan etme arzusu olan ikinci bir doğayı, bize sadece Sen verebilirsin. Bu nedenle, öncelikle şunu deriz, ‘Babamız, Kralımız, Senin önünde günah işledik’. Şöyle ki, kişi ‘Senden başka Kralımız yok’, yani yalnızca Yaradan bu gücü verebilir diyemez. Ve kişi, onun gücünün içinde olmadığını nasıl bilir? Bu nedenle, kişi ilk olarak yapabildiği her şeyi yapmalıdır, yazıldığı gibi, ‘Elin ve gücünle yapabileceğin her şeyi yap’. O zaman kişi, Yaradan’dan ne kadar uzak olduğunu, yani Yaradan adına hiçbir şey yapamadığını hissettiği bir koşula gelir. Daha sonra kişi, Tora ve Mitzvot’u izlemesine rağmen, halen bir günahkâr olarak kabul edildiğini hisseder, çünkü, Yaradan adına çalışmadığını görür. Bu nedenle, kişi, öncelikle ‘Babamız, Kralımız, Senin önünde günah işledik’ demelidir. Kişi, Tora ve Mitzvot’u izlese bile, Yaradan adına hiçbir şey yapmayarak günah işlediğini hisseder. Daha sonra kişi, bütün kalbiyle ‘Babamız, Kralımız, Senin önünde günah işledik’ der. Başka bir deyişle, yalnız Yaradan, O’nu bizim Kralımız yapabilir, böylece biz Kral’a hizmet ettiğimiz ve ödülümüz bu olduğu, Kral’a hizmet etme ayrıcalığına sahip olduğumuz için çalışabiliriz. Bu demektir ki, ancak o zaman her şeyi Yaradan adına yapabiliriz. Başka bir deyişle, eğer Yaradan bu gücü vermezse, ‘yüce bir Kral’ımız var’ diye hissetmek ve Yaradan adına çalışmak için hiçbir gücümüz olmaz.

21) Rabaş. 156- Ayın Kutsanması

Bilgelerimizin sözlerinden, ‘Kefareti üzerime getir, çünkü ayı küçülttüm’ (Hulin 60b) sözü, ayı küçülttüğü zaman, Yaradan’ın günah işlediğini ima eder. Düzeltmemiz gereken bu günahın ne olduğunu anlamalıyız. Mesele şu ki, ay ile kastedilenin Malhut, yani Cennet Krallığı olduğu biliniyor. Başka bir deyişle, ‘Bütün yeryüzü, O’nun ihtişamı ile doludur’ koşuluna inanmamız gerekse de, onu hissetmeyelim ve bunun böyle olduğuna mantık ötesi olarak inanalım diye Tzimtzum (kısıtlama) ve gizlilik vardı. Böylece, Yaradan’ın yaptığı bu gizlilik, yaratılanların gizlilik nedeniyle Cennet Krallığının yükünü, kendi üstlerine alamamalarına sebep oldu. Ama gizliliği yaratan kim? Yaradan. Bu nedenle, bu, ‘Kör bir adamın önüne engel koymayın’ yasağına benzer. Gerçekten de, bu gizliliği neden yarattı? Baal HaSulam’ın yorumladığı gibi, gizlilik olmadan, ihsan etmek için almak için seçim yapmamız tamamen imkânsız olurdu. Bunun yerine, bütün yaratılanlar, Yaradan’a, almak için almak şeklinde hizmet ederdi. Ancak O, Tzimtzum ve gizliliği yarattığından, yaratılanların ihsan etmek için çalışmayı seçmeleri için bir yer olur. Bunu şu izler; aşağıda olanlar, bir teklif getirirlerse, yani kendilerini, Yaradan’a, yani form eşitliğine sunarlarsa, herkes, gizlilik sayesinde form eşitliğine ulaşmanın mümkün olduğunu görür. Bu nedenle, gizlilik ve Malhut’un kısıtlanması, bir günah değildi. Tam tersine, yalnızca gizlilik, bütün bunlara sebep oldu. Akabinde, bu kusur ortadan kalktı. ‘Benim üzerime kefareti getir’ demesinin anlamı budur, çünkü kefaret, ‘kötü’ sözcüğünden geliyor, ‘O adamın üzerine elimi silmek için’, bütün kusurların silindiği anlamına geliyor. Bu nedenle, ayı kutsadığımız zaman, kusur ve gizlilik sayesinde, ihsan etmek için çalışmaya başlamak mümkün olur. Böylece gizlilik, Keduşa’ya (kutsallık) girer. Bunu, bunun bir kusur ve bir eksiklik olarak kabul edilmemesi, ancak bir düzeltme olarak kabul edilmesi izler. Buna, ‘ayın kutsanması’ denir ve bununla leke kapanır, yani bunun, hiçte bir leke olmadığını görürüz.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,080