Not 298
Ağustos 1973, Bnei Brak
İnsan, boş alandan olan Behina Dalet’ten [Dördüncü Aşama] doğduğundan ve amacı almak için almak olduğundan, bu şekilde kalsaydı, sadece bu kökten, ihsan etmek için çalışmaya onu döndürmek kesinlikle imkânsız olurdu. Dolayısıyla ihsan etme niteliği, yani merhamet niteliği onunla birleştiğinde, bununla, kişi onu tersine çevirebilecek ihsan etmek adına olan Tora ve Mitzvot’un [emir] çaresine sahip olur.
Bunu anlamalıyız, çünkü onun dünyevi şehvetlere dalmış olmasının insan doğası olduğunu görüyoruz. Bazen, kişi bir uyanışa sahiptir ve Yaradan ile Dvekut [bağlılık] elde etme arzusu duyar. O zaman, uyanış sırasında, maddesellikten doğan hiçbir işimiz olmadığını ve tüm düşüncelerimizin ve arzularımızın maneviyatla ilgili olduğunu görürüz. Derecemizden indiğimizde ve yalnızca maddesel konular hakkında kötü düşünme biçimlerimize geri döndüğümüzde, Behina Dalet kişide ifşa olduğunda yani kişi bir şeyi arzuladığında, kişinin içsel alma arzusunun üstesinden gelemeyeceği söylenebilir. Fakat onda merhamet niteliği uyandığında ki bu ihsan etme gücüdür, o zaman o da, maneviyatı arzulamaktan başka seçme özgürlüğüne sahip değildir. Ardından Behina Dalet kişinin içinde uyanınca, kişi yine yoldan sapar.
Bu nedenle, bir kişi düştüğünde ve alma arzusunun kontrolü altına girdiğinde, seçme özgürlüğünün olmadığını görürüz. Ve ihsan etme arzusu onun içinde çalıştığında, kişinin seçeneğe ihtiyacı yoktur. Bu nedenle, buradan kişinin sahip olduğu seçimin yalnızca kimin kontrolde – ondaki yargı niteliği ya da merhamet niteliği – olacağı üzerine olduğu sonucu çıkar. Ancak argümanlar, varsayımlar ve akıl yürütmeyle, yargı niteliği onun içinde hüküm sürdüğünde, kazanmak imkânsızdır.
Dolayısıyla, kişinin yapabileceği tek şey, ihsan etme arzusuyla ilgilenen kitaplara ve yazarlara bağlanmaktır. Sonra onda merhamet niteliği uyanır ve hiçbir çaba harcamadan maneviyat özlemini çeker. Yani çalışma öncelikle her ikisi de kontrolde olmadığında olabilir. O sırada kimin hüküm süreceğine dair kişinin bir seçimi vardır.