9 Şubat 1966
“O’nun arzusu Efendimizin Tora’sındadır ve kişi, O’nun Tora’sının yasasını düşünür” vs. Bilgelerimiz, bunu birinin öğrenmeden önce, diğerinin ise öğrendikten sonra olduğu şeklinde yorumlamışlardır. Yaradan’ın Tora’sıyla ilgili olarak neden “Onun arzusu” yazıldığını sormalıyız.
Konuyu etik açıdan anlamak için, Yahudi Ortodoks okullarına giden ve gece gündüz çalışan gençlere baktığımızda gözümüze çarpanları incelemeliyiz. Onları Tora öğrenmeye zorlayan sebep nedir?
Birçok neden bulabiliriz:
1) İlk öğrenmeye başladığında, bunun nedeni babasının onu Tora ve Mitzvot [emirler] ile uğraşmaya zorlamasıdır. Eğer ona itaatsizlik ederse, babası onu cezalandıracaktır, bu yüzden mecbur bırakan odur. Dolayısıyla, bu durumda Tora ve Mitzvot’la Yaradan için değil, babası için meşgul olur.
2) Büyüdüğünde ve okula gitmeye alıştığında, öğretmen veya rabbi veya gözetmen onu zorlar. Eğer onlara itaat etmezse, onu cezalandırırlar.
3) Bir yetişkin olduğunda, geleceğini düşünmeye başlar ve eğer bilgili bir alim olmazsa, iyi bir eş bulmasının veya toplumda etkili bir konum elde etmesinin ve Tora bilginlerinin gördüğü saygıyı görmesinin zor olacağını görür. Burada da onu Tora ve Mitzvot’la ilgilenmeye zorlayan nedenler sadece kendisi gibi insanlardır.
Bu nedenle kişi, Yaradan’ın Tora’sını değil, yaratılmış varlıkların Tora’sını öğrenmektedir. Yani, bu konuda denilebilir ki, öğrenmekte olduğu bu Tora, Yaradan’ın Tora’sı olmasaydı bile, yine de onu yerine getirmek zorunda kalacaktı çünkü bu unsurlar onu yerine getirmeye zorlayacak veya onu cezalandıracaklardı.
Ancak, Lo Lişma’dan [O’nun rızası için değil], Lişma’ya [O’nun rızası için] geliriz. Bu nedenle, eğer kişi akıllı ise ve burada dünyamızda ne yaptığını düşünürse, camianın bir lideri olduğuna inanmaya başlar ve sonra öğrendiği Tora’nın Yaradan’ın Tora’sı olduğuna inanır ve o zaman “Onun arzusu Efendimizin Tora’sındadır [yasasında]”, yani Yaradan’ın Tora’sını yerine getirebilir, yaratılan varlıkların Tora’sını değil.
O zaman kişi, Tora’yı Tora olarak değil, bir Mitzva [emir] olarak yerine getirir. Mitzva inanç anlamına gelir ve Tora bir armağan olarak kabul edilir. İnanç olan Mitzva, “Ve Efendimize inandı ve O da bunu onun için erdemlilik saydı” diye yazıldığı gibi, Tsedaka [hayırseverlik/erdemlilik] olarak kabul edilir.
İnanca Tsedaka denmesinin nedeni, normalde bir kişinin yapmaktan hoşlanmadığı bir şeyi itibar veya para gibi bir ödül olmadan yapamayacağını görmemizdir.
Kişi karşılığında ödül almadığı bir şey yaparsa, bunun karşılığında ödüllendirilmediği için buna Tsedaka denir. Dolayısıyla, inanç özellikle gizlilik zamanına ait olduğundan ve bu eylemi gerçekleştiren kişi için bir haz olmadığından, bu nedenle inanca Tsedaka denir. Armağan durumunda böyle değildir, çünkü o zaman kişi eylemin kendisinden haz alır, yani aldığı armağandan haz alır. Eğer armağandan haz almazsa, bu armağan olarak kabul edilmez.
“Ve Nahliel’in Armağanı’ndan [Matanah’tan]” olarak ve Tora “armağan” olarak yazıldığı gibi, kişi tam olarak Tora’dan haz aldığında Tora’nın “armağan” olarak adlandırıldığını bilmelidir. Ancak kişi Tora’da henüz tatlı bir lezzet tatmakla ödüllendirilmemişse, yani “altından daha güzel ve daha çekici, baldan ve bal peteğinden daha tatlı” ayeti onda gerçekleşmemişse, Tora’nın onun için bir armağan olduğu söylenemez. Aksine, Tora ile meşgul olduğunda, Tora’daki emeğinin karşılığını almayı bekler. Bu durumda Tora bir Mitzva olarak kabul edilir. Başka bir deyişle, Tora ile ödül almak için uğraşmıyorsa, bu onun için Tsedaka olarak kabul edilir, yani sadece bir Mitzva olarak öğreniyordur ki buna “inanç” denir.
Bir armağan verme söz konusu olduğunda, hem veren hem de alan açısından sevincin tam olması için bunun iki şeye bağlı olduğunu görürüz: 1) Armağanı veren kişi alıcıyı takdir etmeli, onun böylesine büyük bir hediyeye layık olduğunu bilmelidir. Eğer alıcı önemli bir kişiyse, ona önemli, değerli bir armağan verir. Eğer onun için çok önemli biri değilse, ona armağan almak için o kadar çok para harcamaz. 2) Alıcı, armağanın değeri ne olursa olsun, sadece ihtiyacı olduğu ölçüde armağandan mutlu olabilir.
Bar Mitzvah çocuklarında [on üç yaş], herkesin onlara armağan vermesi geleneği olduğunu görürüz. Ancak bazen, eğer bu verilene çok ihtiyaçları yoksa, armağanı kabul etmenin onları memnun etmemekle kalmadığını, hatta onlarda hoşnutsuzluk uyandırdığını görürüz. Bu sadece armağana ihtiyacları olmadığı için böyledir.
Örneğin, birisi ona yüz pound değerinde altın bir saat verirse, saat çok değerli olduğu ve normalde hediyeler beş, on veya yirmi pound değerinde olduğu için kesinlikle mutlu olacaktır. Bu nedenle, eğer ona yüz pound değerinde bir armağan verilirse, kesinlikle çok mutlu olacaktır.
Ama sonra başka birisi daha gelir ve ona da yüz pound değerinde bir saat verir. Şimdi o kadar mutlu değildir, çünkü iki saatle ne yapacaktır? Saatlerden birini satması uygun değildir çünkü bir arkadaşının ona verdiği bir armağanı satmak hoş değildir, çünkü armağan bir arkadaşı olduğunu her zaman aklında tutması gerektiğini hatırlatır ve bunu ona satması için vermemiştir. Böylece hoşnutsuzluk hisseder. Ancak durum yine de o kadar kötü değildir çünkü saatin birini sağ koluna diğerini sol koluna takabilir.
Ancak, başka birisi daha ona bir saat verirse, üçüncü saatle ne yapacağını bilemediği için gerçekten rahatsız olur. Yine de onu Şabat günü takarak bir çözüm bulur.
Ama dördüncü birisi daha ona bir saat verirse, o zaman gerçekten kafası karışır ve ne yapacağını bilemez. Ne de olsa saat yüz pound değerindedir ve yüz pound değerindeki bir şeyin tadını çıkarabilirken bu sefer çıkaramaz.
Böylece o kadar sinirlenir ve ne yapacağını bilemez ki, kendisini onurlandırmak ve sevincine ortak olmak için gelen seçkin konuklarla birlikte bir partide olduğunu unutacak kadar düşüncelere dalar. Ama artık onlarla birlikte değildir, eziyet ve ıztırap çekiyordur ve tüm bunların nedeni aldığı armağanlara ihtiyacı olmamasıdır.
Bu nedenle, değerli olsa bile, kişinin bir armağana ihtiyacı yoksa, o armağanla mutlu olmasının imkânsız olduğunu görürüz.
Burada iki şeye sahip olduğumuzu görüyoruz: 1) Mabede değerli bir armağan veren açısından bakıldığında, armağan yüz pound değerinde değil, çok daha fazladır çünkü dinleyicilerin değerini, onlara pahalı bir armağan verilmesi gerektiğini bilir. 2) Her ne kadar armağanı alanlar açısından baktığımızda bir Tora kitabına daha çok ihtiyaç vardır, çünkü yeterince Tora kitabı olduğunu söyleyemeyiz, çünkü mabetteki her Tora kitabı mabede kutsallık katar ve İlahi ruhu aşılar, niyete kudret ve yücelik katar ve kötü şeylerden korur, hayat, huzur, zenginlik ve onur verir.
“Servet ve zenginlik onun evindedir ve onun erdemliliği sonsuza dek ayakta kalır. Rav Huna ve Rav Hasda’dan birisi, ‘Bu Tora’yı öğrenen ve öğreten kişidir’ derken, diğeri ise, ‘Kutsal Kitap yazan ve onu başkalarına ödünç veren kişidir’ dedi” (Ketubot 50).
Burada her iki şeyi de düzenlediğimizi görüyoruz: Tora’yı öğrenmek ve öğretmek olan bir okul ve şimdi de “bir Tanah yazmak ve onu başkalarına ödünç vermek” olarak adlandırılan bir Tora kitabının kabulü. Ancak bunu sadece başkalarına ödünç vermez, bölge sakinlerine de verir, böylece “Servet ve zenginlik onun evine gelir ve onun erdemliliği sonsuza kadar sürer” sözleri onun için kesinlikle gerçekleşecektir.
Şunu sormalıyız: 1) Bir kişiye emeği karşılığında servet ve zenginlik verilmesi yeterli olacağına göre, “servet ve zenginliğin” “erdemliliğinin sonsuza dek sürmesi” için kattığı değer nedir? Neden erdemliliğe ihtiyaç duyar ve erdemliliğin sonsuza dek sürmesiyle ne kazanacaktır? 2) Rav Huna ve Rav Hasda arasındaki anlaşmazlık nedir?
Çalışmanın, “yarattıklarına iyilik yapmak” olarak adlandırılan, insanın yaratılış amacının gerçekleşmesine ulaşmak olduğu bilinmektedir. Başka bir deyişle, kişi tüm yüce hazları almalıdır.
Bu amaca ulaşabilmek için öncelikle yaratılan varlığın Lişma [O’nun rızası için] olarak adlandırılan şekilde ıslahı gerekir. Bu, kişinin almayı düşündüğü tüm hazların sadece Yaradan istediği için var olduğunu ve bunun utanç ekmeğinin kusurunu ıslah edeceği anlamına gelir. Dolayısıyla, kişi tam olarak kendini ıslah ettiğinde, yani niyeti sadece Yaradan’ın rızası için ihsan etmek olduğunda, her şey ıslahın sonuna gelecektir.
Kişinin Lişma‘yı edinmesi için, ki bu ödül almak için değildir, bize inanç çalışması verildi, zira o zaman seçim meselesi vardır. Başka bir deyişle, kişi yaptığı çalışmadan herhangi bir zevk almasa veya hissetmese bile, yine de bir Mitzva nedeniyle çalışır.
Tersine, Tora’nın ve Mitzvot’un tadını hissetseydi, ödülsüz çalışmasına yer olmazdı çünkü hiçbir ödül yaptığı çalışmadan güzel bir tat ve sevinç duymaktan daha büyük değildir.
Sadece kişinin çalışmasının temeli inanç olduğunda seçim vardır ve o zaman Lişma, yani Yaradan’ın emri nedeniyle çalıştığı söylenebilir. Çalışması Lişma iken, Rabbi Meir’in “birçok şeyle ödüllendirilir” sözleri onda gerçekleşir.
O zaman, çalışmasını Sulam’ın [Zohar’ın Merdiven yorumu] “orta çizgi” olarak adlandırdığı inanç tarzında yenilemelidir, çünkü ancak bu şekilde Lişma öğrenerek ödüllendirildiği Tora’nın sırlarını ifşa ederek alacağı birçok haz nedeniyle bencil hazlara düşmekten kurtulacaktır.
Bilindiği gibi inanca Tzedakah [erdemlilik/hayırseverlik], Tora bilgisine ise “zenginlik” denir; bilgelerimizin dediği gibi, “Bilgi dışında fakir olan kimse yoktur.” Bununla, “Servet ve zenginlik onun evindedir ve erdemliliği sonsuza dek sürecektir” sözlerinin ne manaya geldiğini anlarız, bu da Tora bilgisi olan servet ve zenginlikle ödüllendirilen kişinin, bunların kendisinde var olması için, Tsedakah olarak adlandırılan inanca ihtiyacı olduğu anlamına gelir.
Bu nedenle, kişi, bilgeliğinin var olması için her zaman inancını yenilemeye çalışmalıdır ve bunun için de erdemliliğinin, yani inancının sonsuza dek sürmesi, zenginliğin devam etmesi için her zaman inanca sahip olacağı bir kutsamaya ihtiyacı vardır.
Mektubumu bu sabah öğrencilere söylediklerimle bitireceğim. Megillah’ta [Purim parşömeni/Ester Kitabı], “Bu olaylardan sonra kral, Haman’ı terfi ettirdi” diye yazar. Gerçek anlamıyla bunu anlamak zordur, çünkü Mordehay’ın kral için yaptığı iyilikten sonra, kralın Haman’ı değil Mordehay’ı terfi ettirmesi gerekirdi.
Bunu etik açıdan yorumlamalıyız: Bir kişi Tora ve Mitzvot’a [emirlere] bağlılığı sayesinde bir şey yaptıktan sonra, Yaradan kişinin içindeki kötülüğü artırır ki buna “Haman” denir. Yani, Yaradan kişiye içindeki kötülüğün onun tüm manevi hazları almasını engellediği gerçeğini gösterir.
Eğer kişi iyi yolda gitmiş olsaydı, yani niyeti sadece Yaradan’a ihsan etmek olsaydı, tüm yüce şeylere layık olacaktı. Buna “Yahudilik yolu” denir.
Kişi kötülüğünün gerçek yüzünü, yani Haman niteliğini göremediğinde, Yaradan’a, kötülükten kurtulmasına yardım etmesi için dua edemez.
Ancak kişi Haman’ın büyüklüğünü, tüm Yahudileri öldürmek ve yok etmek istediğini, yani Haman’ın Yahudilikle ile herhangi bir ilişkisi olan her şeyi yok etmek istediğini, Keduşa [kutsallık] içinde hiçbir şey yapmasına izin vermediğini gördüğünde, o zaman içten bir dua edebilir ve o zaman “Yaradan ona yardım eder” sözleri gerçekleşir. Dolayısıyla, kötü Haman’dan kurtulmak için Yaradan’a dua ederken, “oruç tutmak ve ağlamak” kelimeleri uygun hale gelir.
Yaradan ona yardım ettiğinde, Yaradan Haman’a, “Kral’ın onurlandırmak istediği adam ne yapılmalıdır?” diye sorar. O zaman Haman şöyle düşünür: “Kral benden daha fazla kimi onurlandırmak istiyor?” Yani tüm kötülükler alma arzusundan kaynaklanır (Zohar’ın Sulam [Merdiven] yorumunun girişinde yazıldığı gibi), bu da Yaradan’ın arzusunun yarattıklarına iyilik yapmak olduğunu iddia eden bir kişinin içindeki Haman’dır, yani tüm hazlar alma arzusundan gelir.
Ama Yaradan “Yahudi Mordehay’a böyle yap” dedi. Eğer “Yahudi Mordehay” denilen iyi eğilime bir şey isteyip istemediğini sorsaydı, tek istediğinin Yaradan’a ihsan etmek olduğunu ve hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını söyleyecekti. Bu nedenle, gerçekte var olan tüm hazları almak isteyen Haman’a sordu ve sonra Yaradan tüm hazların Mordehay’a verilmesi gerektiğini söyledi, yani kişi tüm hazları sadece Yaradan’a hoşnutluk ihsan etmek için alacaktır.
Baal HaSulam, bunun “Mordehay’ın kaplarındaki Haman ışıkları” olduğunu söylemiştir. Bu, tüm hazların yalnızca Yaradan’ın rızası niyetiyle alınması gerektiği anlamına gelir.